ABD Başkanı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in Avrupalı yetkililer ve Rusya Devlet Başkanı ile yaptıkları art arda görüşmelerde İran'ın nükleer dosyası önemli gündem maddesini oluşturdu. Yeni başkanın Beyaz Saray'a taşınmasından 10 gün sonra, yönetiminin yukarıda belirtilen dosyanın nasıl yönetileceğine ilişkin yaklaşımı netleşiyor.
ABD Senatosu, Başkan Joe Biden'ın Dışişleri Bakanlığı'na aday gösterdiği Anthony Blinken'ı geçen hafta onayladı. Blinken iki gün önce gerçekleştirdiği ilk basın toplantısında ABD diplomasisinin önümüzdeki haftalarda ve aylarda izleyeceği "yol haritasına" dair açıklamalarda bulundu. ABD diplomasisinin izleyeceği yeni yol haritasında Washington’un İran'la imzaladığı nükleer anlaşmaya dönmek istediğine dair temel bir ilke yer alacak. Ancak bu yegane bir dönüş değil, bir takım görüşlere ve şartlara göre gerçekleşecek bir dönüş.
Konuyla ilgili Fransız kaynaklarının aktardığına göre Blinken tarafından yinelenen bu koşullardan ilki, İran'ın "ilk adımı atması" gerektiğidir; Tahran, nükleer anlaşmada gerçekleştirdiği birçok ve ciddi ihlallerinden vazgeçmeli. Öte yandan İranlı yetkililer, nükleer anlaşmadan çıkmasını göz önünde bulundurarak ilk olarak Washington'un İran'a uyguladığı yaptırımlardan geri adım atması gerektiğine inanıyor. Bu, dün, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in Twitter adresinden yaptığı bir açıklamada dile getirildi: “İran nükleer anlaşmaya bağlı kaldı. Yalnızca anlaşmanın 36. maddesinde öngörülen düzeltici önlemleri aldı. Şimdi ilk adımı kim atmalı? Trump'ın maksimum baskı politikasının başarısızlığını (Blinken'e yönelik) asla unutmayın."
Nükleer dosyayla ilgilenen üç Avrupa ülkesi nasıl bir rol oynayabilir? Fransa, İngiltere ve Almanya? Bu ülkeler iki taraf arasında arabuluculuk yapacak ve yaratıcı öneriler ve fikirler sunabilecek bir konumda mı?
Siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler uzmanı Sciences Po Üniversitesi Ögretim Üyesi Prof. Dr. Bertrand Badie, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte şunları söyledi: “Müzakerelere başlamadan önce pozisyonlarda bir ayrılık olması uluslararası ilişkilerde iyi bilinen bir tablo ve bunun birçok örneği var. Şayet bir anlaşma olsaydı müzakereye ihtiyaç olmazdı. "
Avrupalıların arabuluculuk görevini yerine getirmek için "nitelikli" olduklarını düşünmediğini dile getiren Badie, “Çünkü "Trump’ın politikası karşısında geri adım attıklarında güvenilirliklerini kaybettiler. Ne Trump’ı anlaşmadan ayrılmamaya ikna etme konusunda ne de Tahran’a sert yaptırımlar uygulamaya direnmeleri açısından kilit oyuncular olarak rol almayı başaramadılar; hatta, birçok pozisyonda Trump’ın yanında yer aldılar. İran tarafı artık Amerikan yaklaşımına çok benzeyen bir Avrupa rolüne güvenmiyor. Bu tutum, Avrupa üçlüsündeki en dinamik ve aktif taraf olan ve neredeyse tamamen yeni Amerikan pozisyonlarını benimseyen Fransa'da belirgin olarak görüldü. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ve Elysee Sarayı tarafından yapılan açıklamalar buna delil olarak gösterilebilir.”
Fransız akademisyenin vardığı sonuç, üç Avrupa başkentinin "yeterli bir manevra marjına sahip olmadığı" şeklindedir. Bu nedenle; arabuluculuk diğer taraflara gidebilir; Umman, Pakistan ve hatta Türkiye. Badie, ilan edilen pozisyonlara ek olarak iki taraf arasında "bir dereceye kadar güven inşa etmeyi" ve her bir tarafın gerçeklerini tespit etmeyi amaçlayan "gizli diplomasi" olduğunu belirtiyor.
Ancak Washington ile Tahran arasındaki mevcut halat çekme oyununda ve her bir tarafın kendi pozisyonları için destek kazanma çabalarında, "Avrupa'nın hâlâ harekete geçmek için alana sahip olduğunu" ifade eden farklı bir okuma daha var. Fransız kaynaklarına göre bu olasılığın nedeni, Avrupalı ülkelerin nükleer anlaşmayı hiçbir zaman terk etmemiş ve her zaman korumaya çalışmış olmasıdır. Bu ülkeler İran'ın yaptırımları atlatmasına ve Trump tarafından dayatılan maksimum baskı politikasının etkilerini hafifletmesine yardımcı olmaya çalıştı. Bu kaynaklar, Biden yönetimiyle Tahran yönetiminin pozisyonlarının büyük ölçüde birbirine yakınlaştığını ifade ediyor. Anlaşmanın hayatta kalması ve tamamlanması için Tahran ile iki ek dosyanın ele alınması gerekiyor. Birincisi; "füze-balistik programı", ikincisi; Tahran’ın Yemen’den Akdeniz’e kadar uzanan istikrar bozucu bölgesel politikası.
Söz konusu kaynaklar, müzakerelerin başlaması halinde sürecin "son derece zor" geçeceğini düşünüyorlar.
Biden ve Macron arasında gerçekleşen uzun telefon görüşmesinin ardından, iki başkan "Orta Doğu'da güvenlik ve istikrar için birlikte çalışma" konusunda anlaştı. Özellikle de İran nükleer dosyasıyla ilgili olarak. Bu, yeni yönetimin Fransız ve Avrupa tarafının görüşlerini "dinlemeye" hazır olduğunun bir ifadesi olarak anlaşılabilir. Eski bir Fransız büyükelçisi Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede durumun karmaşık olduğunu, ancak diplomatların misyonunun buna çözüm bulmak olduğunu söyledi. Çözüm yollarından biri, çelişkili ABD ve İran koşullarını uzlaştırmak için eşzamanlı ve aşamalı "karşılıklılık ilkesinin” benimsenmesidir. Ancak, müzakere öncesinde başka etkileyici faktörler de bulunuyor. Söz konusu faktörlere örnek olarak bölgesel tutumlar, İran’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşması ile kendini gösterecek olan iç siyasi oyun ve ABD Kongresi zikredilebilir.
Washington ile Tahran arasındaki olası müzakerelerde Avrupa rol alacak mı?
Washington ile Tahran arasındaki olası müzakerelerde Avrupa rol alacak mı?
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة