Avrupalı kıdemli siyasilerden ortak açıklama: Zarif, İran’ın Avrupa’daki ihlallerinden sorumlu tutulmalı

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif (AP)
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif (AP)
TT

Avrupalı kıdemli siyasilerden ortak açıklama: Zarif, İran’ın Avrupa’daki ihlallerinden sorumlu tutulmalı

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif (AP)
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif (AP)

20'den fazla diplomat ve bir dizi Avrupa eski dışişleri bakanı, İran'ın Avrupa'daki ihlallerinden, özellikle de İranlı muhaliflerin Fransa'daki toplantısına bombalı saldırı girişiminden İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in doğrudan sorumlu tutulması ve hesaba çekilmesi talebinde bulundu. Bu çağrı Belçika’da saldırı planlamak suçundan yargılanan eski İranlı diplomat Esedullah Esedi hakkındaki beklenen karardan birkaç gün önce geldi.
Avrupalı kıdemli yetkililer, Avrupa'nın Tahran politikasını eleştirdiler. Şarku’l Avsat’ın bir kopyasına ulaştığı açıklamaların yazılı metninde şu ifadeler yer aldı: “Belçika'nın Anvers kentindeki bir mahkemenin 3 Şubat'ta Esedi’ye vereceği karara bakılmaksızın, Brüksel, İran'a yaklaşımını gözden geçirmelidir. Öte yandan Zarif' İran'ın Avrupa'daki ihlallerinden doğrudan sorumlu tutulmalıdır. Zarif, İranlı muhaliflerin Fransa'daki toplantısına bombalı saldırı girişimindeki kanıtlanmış rolü nedeniyle cezalandırılmalıdır. Bu bağlamda, Avrupa'da İran’a ait büyükelçiliklerin, dini misyonların ve kültür merkezlerinin faaliyetleri dikkatle incelenmelidir. İran'la "diplomatik temsiliyet" azaltılmalı, İran'a Avrupa'daki terör faaliyetlerinden vaz geçmesi şartı koşulmalı. Ayrıca Tahran’dan gelecekte Avrupa'da terör faaliyetlerine karışmayacağının garantisi istenmeli.”
Avrupalı kıdemli yetkililer tarafından yapılan açıklamaların yazılı metninin kopyaları Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Birliği Dışişleri Bakanı Joseph Borrell'e teslim edildi. Kıdemli yetkililerin imza attıkları bu açıklamada şu ifadeler yer aldı: “İran'a yönelik ciddi adımların atılmaması Tahran rejimini Avrupa'da terörizm de dahil olmak üzere kötü niyetli faaliyetlerini sürdürmeye teşvik etti. Öte yandan İran istihbarat servisi terör listesine alınmalı ve üyeleri Avrupa'da yargılanmalı.  Belçika makamlarınca tutuklanan diplomatı aracılığıyla Avrupa'ya tehdit gönderen İran rejiminin şantajına karşı daha iddialı bir Avrupa yaklaşımı benimsenmeli. İran rejimini yatıştırmak bir timsahı beslemek gibidir. Diğer yandan Esedullah Esedi eğer İranlı muhaliflerin Fransa'daki toplantısında gerçekleştirmeyi planladığı bombalı saldırı girişiminde başarılı olsaydı, yüzlerce masum Avrupalı ve memur hayatını kaybedecekti. Saldırıyı Esedi'nin talimatlarına göre gerçekleştirmeyi planlayan çifti tutuklayan Belçika istihbaratı şu açıklamada bulunmuştu: Saldırı planları İran adına ve onun liderliğinde hazırlanıyordu.”
"Mikonos davası" olarak bilinen olayın hatırlatıldığı açıklamada şu ifadeler yer aldı: “1992 yılında İranlı Kürt muhalifler Almanya'nın başkenti Berlin'deki Mikonos restoranında öldürüldüler. Alman mahkemeleri suikastları İran istihbaratının yürüttüğü sonucuna vardı. Bu suikastlar ile İran istihbaratı arasında bir bağlantı olduğunu söyleyen o dönemdeki Avrupa Birliği'nin pozisyonu ile bu suikastların üzerinden 23 yıl geçtikten sonra İranlı bir diplomatın bir muhalefet toplantısını havaya uçurma girişiminde bulunması karşısındaki pozisyonu aynı.”
Açıklamayı imzalayanlar arasında şu isimler bulunuyor; İtalya eski Dışişleri Bakanı Giulio Terzi, Eski Almanya Şansölyesi Helmut Kohl'un Eski Danışmanı Horst Teltschik, Eski İngiltere Adalet Bakanı Lord McNally, Eski Fransa Dışişleri Bakanı Alain Vivien, Romanya Eski Cumhurbaşkanı Traian Băsescu ve Birleşik Krallık Silahlı Kuvvetlerden Sorumlu Eski Devlet Bakanı John Spieler.



Çin, Trump ve Ortadoğu

Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
TT

Çin, Trump ve Ortadoğu

Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)

Nebil Fehmi

Bir hafta önce, Changhua Üniversitesi ve Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Merkezi tarafından düzenlenen, Kral Faysal İslam Araştırmaları Merkezi’nin şekillendirilmesine ortak olduğu uluslararası bir konferansa katıldım. Konferansa, Çin Komünist Partisi Başkan Yardımcısı başta olmak üzere üst düzey Çin katılımının yanı sıra, eski başbakanlar ve dışişleri bakanları da dahil olmak üzere 15'ten fazla uluslararası yetkili katıldı. Konferans, birçok uluslararası siyasi, ekonomik, sosyal, güvenlik ve teknolojik konuyu sistematik ve ilgi çekici bir şekilde ele aldı.

Çin'i anlamak, başkalarının seslerine kulak vermek ve bazı oturumlarda tartışmalara Arap sesini  ve anlatısını katmak açısından zengin ve faydalı bir deneyimdi. Konferanstan daha fazla ayrıntı ve müzakere gerektiren birkaç gözlemle ayrıldım. Bunların başında, daha sofistike bir sunum ve bağımsız bir yazı gerektiren ayrıntılara girmeden, kaydedilmesinin ve vurgulanmasının önemli olduğuna inandığım bir dizi gözlem geliyor.

İlk gözlemim, Donald Trump'ın şahsen var olmasa da çoğu oturum ve sunumlarda var olduğuydu. İkisi birbirinden ayrılamaz olsa da Amerikan politikalarından önceki kişiliğine bile güçlü bir vurgu vardı. Amerika Birleşik Devletleri'nin ağırlığı ve etkisi, Trump'a yönelik uluslararası ilginin başlıca caydırıcısı ve teşvik edicisidir. Amerikan Başkanının, daha önce müzakere tarzıyla ilgili kitabında övündüğü bir metodolojiye dayanarak, kişiliğini ve bununla ilişkili soruları ve dalgalanmaları uluslararası hesaplara dayatmayı başardığına inanıyorum. Böylelikle temel özellikleri kendisine olan benzersiz kişisel sadakatleri olan yetkililer atamadan önce, genellikle bağımsız ve nesnel pozisyonlara sahip olduğu varsayılan Amerikan kurumlarının pozisyonlarının ötesinde, ülkelerin hesaplarına önemli bir kişisel unsur kattı. Konferansta Amerikalı katılımcıların sayısının dikkat çekici biçimde çok sınırlı olmasına rağmen, Trumpizm'e yönelik hem olumlu hem de olumsuz ilgi oldukça dikkat çekiciydi.

Konferansa dair ikinci önemli gözlem, Çin'in Trump, ABD ve dünyayla ilişkilerinde artan kendine güvenidir. Çinlilerin en önemli gözlemleri, Trump'ın ilk döneminde ve Biden’ın başkanlığı sırasında iki Amerikan partisinin Çin'e yönelik tutumunun olumsuz bir yönelime sahip olduğuydu. Çin, Amerikan çıkarları için en önemli stratejik meydan okuma ve ulusal güvenliği için bir tehdit olarak görülüyordu. Bunlar, uzlaşmaya varılması zor alanlardır. Ancak Trump'ın yeni döneminde, Başkan, daha geniş anlaşma fırsatı sunan ticaret ve ekonomi konularına odaklanıyor. Çinli yetkililer, bu denkleme iyi hazırlandıklarını, bu nedenle gümrük ve vergi savaşından önemli ölçüde zarar görmeyeceklerini vurguladılar.

Çinli yetkililer, ikinci Trump yönetiminin uygulamalarının siyasi çekişmeler, ticari tehditler ve gümrük tarifeleri ile başladığını, ardından Cenevre ve Londra'da Amerikalı ve Çinli yetkililer arasında yapılan görüşmelerde ekonomik ve ticari konularda diyalog aşamasına geçtiğini de belirttiler. Şimdi Trump'ın Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in daveti üzerine Pekin'de gerçekleştirmeyi arzuladığı zirve için hazırlıklar sürüyor.

Genel olarak Çin'de ekonomik görüşmelerin zorlu olduğu hissi var, ancak yine de görüşmeler olumlu bir şekilde gelişiyor. Çinliler iki ülkenin ulusal güvenlik uzmanlarının yeni dönemde henüz bir araya gelmediklerine ve bunun ilişkilerde önemli bir boşluk bıraktığına dikkat çekiyorlar. Trump'tan ziyareti sırasında “Tek Çin” politikasına desteğini vurgulaması, Çin'in toprak birliğinin barışçıl yollarla tamamlanmasını kabul etmesini istiyorlar. Ayrıca Çin'in ABD’nin en büyük ticaret ortağı ilan edilmesini talep ediyorlar. Bunlar, Çin'in ABD ile ilişkilerinde kendisine ne kadar güvendiğini yansıtan iddialı talepler. Bunu başarmak için de Çin'in önerileri arasında iki ülkenin ulusal güvenlik kurumları arasındaki iletişimin etkinleştirilmesinin yanı sıra araştırma merkezleri, STK'lar, üniversiteler ve öğrenciler de dahil olmak üzere kültürel temasların ve ilişkilerin genişletilmesi de yer alıyor.

Arap dünyasının özel ilgi göstermesi gereken üçüncü önemli gözleme gelince, Çinli katılımcılar ve resmi olarak Arap-İsrail barışını destekleyenler, Filistin-İsrail anlaşmazlığının derinliğinin ve genel olarak İsrail'in, özellikle de mevcut hükümetinin yaklaşımlarının tehlikesinin yeterince farkında değiller. Hem de Çin'in kapsamlı Arap-İsrail barışını, yani işgalin sona erdirilmesini ve Filistinlilerin bağımsız bir devlet ile kaderlerini tayin etmelerine izin verilmesini destekleyen tutumuna rağmen.

Bazı Çinli akademisyenlerin ASEAN grubunun ve üye devletlerinin çatışmaları barışçıl yöntemler ve diyalog yoluyla çözme konusundaki deneyimlerine ve diyaloglarına defalarca atıfta bulunmaları dikkatimi çekti. Bu durum beni, Arap dünyasının yıllar içinde, çoğu Mısır ve Suudi Arabistan'ın başını çektiği, birçok barış girişimi sunduğunu belirtmeye yöneltti. Buna karşılık İsrail'in tek bir girişimde bile bulunmadığını ve hatta ilk barış anlaşmasından veya 2002 Beyrut Arap Zirvesi kararlarından bu yana hiçbir Arap girişimine olumlu yanıt vermediğini açık ve net bir şekilde ifade ettim.

Arap dünyasının, 1990'ların başında Madrid Barış Konferansı'nın sonuçlarından biri olan çok taraflı müzakerelerden bu yana bölgesel güvenlik konusundaki birçok görüşmeye olumlu yanıt verdiğini belirttim. Yıllar içinde Ortadoğu'da bölgesel bir güvenlik örgütü kurmanın kavramları ve gereklilikleri üzerine çok sayıda yazı ve öneriye kişisel olarak katkıda bulunduğumu, dolayısıyla, bu konuda çok sayıda ve çeşitli Arap deneyimleri ve fikirleri bulunduğunu anlattım.

Aynı zamanda Ortadoğu'da İsrailliler ve Filistinliler arasında ASEAN deneyiminin uygulanmasını talep edenlerin hayalperest olduklarını ve İsrail'in tutumunun ciddiyetini kavrayamadıklarını da son derece açık bir şekilde belirttim. Bunun nedeni, ASEAN ülkelerinin bir arada yaşamanın gerekliliğini ve önemini kabul etmesi, mevcut sağcı İsrail hükümetinin ise Filistin kimliğini tamamen reddetmesidir. İsrailli yetkililer, Filistinlilerin önündeki seçeneklerin, Gazze'de tanık olduğumuz gibi zorla göç ettirilmek ve bir kasırgayla yüzleşmek veya siyasi hakları olmayan vatandaşlar olarak İsrail egemenliği altında yaşamaya devam etmek olduğunu açıkça belirttiler. Bu tutumlar, İsrail-Filistin çatışmasının bölgesel bir güvenlik sistemi tartışmasını anlamsız ve son derece tehlikeli kılan, varoluşsal ve sıfır toplamlı bir çatışma olduğu anlamına geliyor

Bunu teyit eden ve yinelenen göstergeler arasında, Batı Şeria'nın Ürdün Nehri'ne ilhak edilmesi yönündeki bazı çağrılar, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin büyük bir kısmına İsrail egemenliğini dayatma planları geliştirildiğine dair söylentiler ve Filistinlilerin çıkarları ile Arap ulusal güvenliği pahasına İsrail perspektifinde bir Ortadoğu güvenlik sisteminin formüle edilmesi yer alıyor. Bütün bunlar, güçlü bir Arap duruşu, açık ve kesin bir itiraz gerektiriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independet Arabia’dan çevrilmiştir.