5 soruda Myanmar darbesi: Şu ana kadar neler biliniyor?

Genelkurmay Başkanı General Min Aung Hlaing (AFP)
Genelkurmay Başkanı General Min Aung Hlaing (AFP)
TT

5 soruda Myanmar darbesi: Şu ana kadar neler biliniyor?

Genelkurmay Başkanı General Min Aung Hlaing (AFP)
Genelkurmay Başkanı General Min Aung Hlaing (AFP)

Myanmar, ordunun yönetime el koymasının ardından yeni bir siyasi krize sürüklendi.
Kasım 2020 seçimlerine usulsüzlük karıştığı gerekçesiyle Devlet Danışmanı ve Dışişleri Bakanı Ang San Su Çi ve onun başında olduğu hükümetle askeri yetkililer arasında yaşanan gerilim darbeyle sonuçlandı.
Devlet Başkanı Win Myint ve Ang San ile iktidar partisi Ulusal Demokrasi Birliği'nin (NLD) sözcüsü Myo Nyunt'un da aralarında bulunduğu yetkililerin gözaltına alınmasıyla gözler bir kez daha bu Güneydoğu Asya ülkesine çevrildi.

Kriz nasıl başladı?
Bir zamanlar uluslararası üne sahip Nobel Barış Ödülü sahibi Ang San, 2017'de vatansız Arakanlı Müslüman (Rohingya) azınlığa yönelik baskılar nedeniyle yurtdışında eleştirilse de Myanmar'da son derece rağbet gören bir figür olmayı sürdürdü.
Ancak Genelkurmay Başkanı General Min Aung Hlaing, 3 Kasım 2020'de yaptığı açıklamada, 8 Kasım genel seçimleri öncesi sivil hükümetin "kabul edilemez" hatalar yaptığını savundu.
Gerilim altında yapılan seçimlerde Ang San'ın partisi NLD, 2015 seçimlerinden bile büyük oranda oy topladı. Rakamlar NLD'nin parlamentoda 396 sandalye elde ettiğini, ordu destekli Birlik Dayanışma ve Kalkınma Partisi'ninse (USDP) beklentinin altında oy alarak 33 sandalye kazandığını gösterdi.
Sonuçları kabul etmeyen ana muhalefet partisi USDP, 11 Kasım'da yaptığı açıklamada, seçimlerin yeniden yapılmasını talep etti ve yaygın usulsüzlükler iddiasıyla ordudan adaleti sağlama çağrısında bulundu.
Ülkeyi son 60 yılın büyük bölümünde yönetmiş olan Myanmar ordusu da seçimlerde usulsüzlükler yaşandığını savundu.
İddia ettikleri seçim hilelerinin 10 milyondan fazla oyu etkilediğini belirten ordu yetkilileri, çapraz kontrol için hükümete bağlı seçim komisyonundan seçmen listelerini açıklamasını istedi.
General Min Aung, ülke anayasasının saygı görmemesi halinde "feshedilebileceği" uyarısında bulununca gerilim tırmandı.
Ordu sözcüsü Tuğgeneral Zaw Min Tun, 26 Ocak'ta seçim tartışmasının çözülmemesi halinde askeri kademinin harekete geçeceğini bildirdi. Fakat iki gün sonra seçim komisyonu usulsüzlük suçlamalarını reddetti.
Geçen hafta bir yandan ordu yanlısı gruplar seçim sonuçlarını protesto ederken, tanklar da başkent Naypyidaw'un yanı sıra ülkenin ticaret merkezi Yangon ile birçok yerde konuşlandırıldı.

Bugün neler oldu?
Ang San, Devlet Başkanı Win Myint, iktidar partisinden diğer üst düzey yetkililer ve siyasi isimler, kasım seçimlerinden sonra parlamentonun 1 Şubat'ta ilk kez toplanmasına saatler kala sabah baskınıyla gözaltına alındı.
Ordu, bunun "seçim sahtekarlığına" yanıt olduğunu savundu ve Genelkurmay Başkanı Min Aung'un sorumluluğunda bir yıllık olağanüstü hal kararı aldı.
Bir zamanlar Yangon askeri komutanlığını yönetmiş olan, Myanmar'ın şu anki Devlet Başkan Yardımcısı Myint Swe de geçici devlet başkanı ilan edildi.
Ordunun idaresindeki Myawaddy TV'de okunan ve Myint Swe tarafından imzalanan bir açıklamada, "yasama, yürütme ve yargı" kontrolünün General Min Aung'a devredildiği duyuruldu. Böylece Myanmar bilfiil askeri yönetime teslim edilmiş oldu.
İktidar partisi NLD, Facebook sayfasından yaptığı paylaşımla, Myanmar halkından darbeye karşı durmalarını ve herhangi bir askeri diktatörlüğe müsaade etmemelerini istedi.
Myanmar Bankacılar Derneği, mevcut siyasi durum sırasında zayıf internet bağlantılarını gerekçe göstererek ülkedeki tüm finansal hizmetlerin geçici olarak durdurulduğunu bildirdi.

Geçmişte benzer örnekleri var mı?
Myanmar, 1948'de eski sömürge gücü Birleşik Krallık'tan bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana tarihinin büyük bir kısmında askeri rejimler tarafından yönetilen bir ülke oldu.
General Ne Win, 1962'de ülkenin başındaki sivil idareyi "yönetecek kadar yetkin olmadığını" savunarak görevden aldı.
Ne Win, takip eden 26 yıl boyunca ülkeyi yönetse de ekonomik durgunluğa ve otoriter yönetime karşı ülke çapında gerçekleştirilen geinş çaplı protestoların ardından 1988'de istifa etmek zorunda kaldı.
Ancak bu kez genç askeri liderler, ülkede "kanun ve nizamı yeniden tesis etme ihtiyacını" gerekçe göstererek birkaç hafta sonra komutayı ele aldı.
Cunta lideri General Than Shwe 2011'de istifa ederek, ülkenin mevcut anayasasını kabul ettikten sonra emekli generallerden oluşan bir hükümete iktidarı devretti.

Anayasa geçerliliğini koruyacak mı?
Ülkede orduya kilit öneme sahip içişleri, sınır ve savunma bakanlıklarının kontrolünü veren 2008 anayasası, askeri mekanizmaya güçlü siyasi avantajlar sunmayı sürdürüyor.
Her türlü değişikliğin kabulü, ülke parlamentosundaki sandalyelerin dörtte birini kontrol eden askeri üyelerin desteğini gerektiriyor.
Yangon merkezli siyasi analist Khin Zaw Win'e göre, askeri güç garantisi, anayasayı "son derece popüler olmayan" bir belge haline getiriyor.
Ang San ve hükümeti, 2015 seçimlerini kazanmalarının ardından anayasal değişiklikler için çaba harcamış olsalar da iktidarın bunda çok az başarı elde ettiği biliniyor.

Yasal boşluk nasıl dolduruldu?
1991'de gıyabında Nobel Barış Ödülü alan Ang San, askeri yönetim tarafından toplamda 15 yıl kadar süren ev hapsinde tutulduktan sonra 2010'da serbest bırakılmıştı. Devlet başkanlığı pozisyonu kendisine yasak edilen Myanmar lideri Ang San son görev döneminde, "devlet danışmanı" sıfatıyla fiili liderlik rolünü alarak, devlet başkanlığını üstlenmesini engelleyen bir düzenlemeyi atlatmayı başarmıştı.  
Siyasi analist Soe Myint Aung, bu yasal boşluğun ordunun öngörmediği birkaç boşluktan biri olduğunu söyledi.
AFP'ye konuşan Soe, "Onların bakış açısından bakıldığında bu adım, siyasi süreç üzerinde kayda değer bir kontrol kaybı anlamına geldi" dedi.



Ateşkes sonrası... İran-İsrail çatışmasında siber cephe

Görsel: Nash
Görsel: Nash
TT

Ateşkes sonrası... İran-İsrail çatışmasında siber cephe

Görsel: Nash
Görsel: Nash

Alice Gower

1 Temmuz 2025 tarihinde kendisine ‘Robert’ adını veren İran bağlantılı bir hacker grubu, aralarında Beyaz Saray Özel Kalem Müdürü Susie Wiles ve kıdemli danışman Roger Stone'un da bulunduğu ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk dönem danışmanlarından çaldığını iddia ettiği 100 gigabaytlık e-postayı yayınlamakla tehdit etti. ABD'li yetkililer bu ihlali siyasi amaçlı bir karalama kampanyası olarak kınadı. Operasyon, İsrail Hava Kuvvetleri’nin İran topraklarına koordineli saldırılar ve ardından siber saldırılar düzenlediği Yükselen Aslan Operasyonu sırasında ABD'nin İsrail'e verdiği desteğe Tahran'ın verdiği yanıtın bir parçası gibi görünüyor.

17 Haziran'da İsrail bağlantılı Predatory Sparrow adlı hacker grubu İran devletine ait olan ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ile geniş çapta ilişkili Bank Sepah’ı hackledi. Ardından, ülkenin en büyük kripto para borsası platformu olan Nobitex'i hedef alarak, platformun yaptırımların delinmesi ve yasadışı finansmanda oynadığı iddia edilen rolü ortaya çıkarmaya çalıştı. Bu saldırı, 90 milyon dolarlık varlığın kaybıyla sonuçlandı. İsrail ve İran arasındaki fiili düşmanlıklar kırılgan bir ateşkesin sonucu olarak azalsa bile, söz konusu dijital saldırılar siber savaş alanının halen aktif olduğunu ve uluslararası alanda büyüdüğünü gösteriyor.

Yaşanan olaylar, İsrail ile İran arasındaki siber çatışma doktrininde on yıldır devam eden bir evrimi yansıtıyor. Her iki ülke de dijital alanı güvenlik stratejilerinin merkezi olarak ele alıyor ve siber kampanyaları askeri operasyonları ve diplomatik duruşlarıyla bütünleştiriyor.

İsrail, hassas siber saldırıları sağlam ulusal savunmalarla birleştiren incelikli ve gelişmiş bir siber caydırıcılık stratejisi geliştirmiş. Operasyonel düzeydeki siber kampanyalar iki İsrail kuruluşu tarafından yönetiliyor: İsrail Ulusal Siber Güvenlik Direktörlüğü ve İsrail ordusunun elit istihbarat birimi olan Birim 8200. İran'ın nükleer santrifüjlerine 2010 yılında zarar veren Stuxnet solucan saldırısındaki rolüyle bilinen bu birim, İsrail'in hem saldırı hem de savunma amaçlı siber yeteneklerine liderlik etmeye devam ediyor.

Gevşek bağlantılar

Bu resmi hükümet yapıları, resmi olarak bağlı olmayan ancak gevşek bir şekilde bağ bulunan İsrail yanlısı hacker grupları tarafından tamamlanıyor. Siber güvenlik firması Cyfirma, aralarında UCC Team, Anonymous Israel ve Red Evils'in de bulunduğu bu türden yirmiden fazla grup tespit etti. Söz konusu gruplar, İsrail'in mesajlarını desteklemek ve İran'ın dijital alandaki çıkarlarını hedef almak amacıyla sunucuları ve internet sitelerini Dağıtık Hizmet Engelleme (DDoS) saldırıları olarak bilinen taleplerle doldurmanın yanı sıra, web sitelerini tahrif etmekle de uğraşıyor.

Siber gerilimin daha geniş stratejik sonuçları endişe verici. İlk olarak, askeri ve sivil hedefler arasındaki geleneksel sınırlar bulanıklaşıyor.

Diğer yandan İran siber yeteneklerini arttırdı. Haziran saldırılarının ardından siber güvenlik firması Radware, İran'ın İsrail'i hedef alan siber faaliyetlerinin yüzde 700 oranında arttığını bildirdi. Bu saldırılar arasında DDoS saldırıları, altyapı sistemlerine sızma girişimleri ve hatta füze saldırıları sırasında anında hedef almayı kolaylaştırmak için İsrail akıllı kameralarına sızma girişimleri yer aldı. Bu durum, pasif siber gözetlemeden aktif bozma ve psikolojik savaşa doğru açık bir evrimi temsil ediyor.

İran İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı (MOIS) ve DMO, bir dizi Gelişmiş Kalıcı Tehdit (APT) ekibi tarafından desteklenen Tahran'ın siber yeteneklerine liderlik ediyor. APT34 (Oil Rig), APT35 (Charming Kitten) ve APT33 (Elfin), kötü amaçlı yazılım dağıtımı, kimlik avı kampanyaları ve altyapı sabotajı faaliyetleriyle bilinen bu grupların en önde gelenleri arasında. Void Manticore gibi dezenformasyon aktörleri de genellikle Tahran'ın çıkarlarıyla uyumlu jeopolitik söylemleri güçlendirerek İran'ın etkileme kabiliyetini artırıyor.

İran'ın Rusya, Çin ve Kuzey Kore ile giderek büyüyen dijital ittifakı da bu tehdidi artırıyor. Bu ortaklar onlara gözetleme teknolojileri, fidye yazılım taktikleri ve yapay zekâ tabanlı etkileme araçları sağlayarak, küresel çapta daha sofistike ve yaygın kampanyalar yürütmelerini mümkün kılıyor.

frgtyhu
Fotoğraf: Reutres/David Swanson

İran ve destekçilerinin dijital etkisi ABD içinde oldukça görünür hale geldi. ABD'nin 22 Haziran'da İran hedeflerini vurmasının ardından İran yanlısı gruplar ABD altyapısına ve siyasi hedeflere yönelik siber saldırılarını artırdı. İran yanlısı bilgisayar korsanları 1 Temmuz'da ABD merkezli KVE Metals'e yapılan fidye yazılımı saldırısının sorumluluğunu üstlendi ve haziran sonunda sosyal medya platformu Truth Social'da meydana gelen bir hizmet kesintisinin sorumluluğunu üstlendi. Finans kurumları, kamu hizmeti şirketleri ve savunma müteahhitleri yüksek öncelikli hedeflerdir ve İsrail teknolojilerinin bazı ABD kritik altyapılarında kullanılması İran'ın misilleme amaçlı siber faaliyetlerini çekebilir veya mümkün kılabilir. İran'ın birçok sektöre uzun vadeli, tespit edilemeyen erişim sağlayabilecek güvenlik açıkları olan, ana akım yazılım ve operasyonel teknoloji sistemleri tedarikçilerine odaklanması endişe vericidir.

Siber güvenlik yönetişiminde son dönemde yaşanan aksaklıklar, ABD kurumlarının karşı karşıya kaldığı güvenlik açıklarını daha da arttırmıştır. General Timothy Ho'nun görevden alınması ve federal siber güvenlik bütçelerinde yapılan kesintiler ciddi endişelere yol açmıştır. İç Güvenlik Bakanlığı, Siber Güvenlik ve Altyapı Güvenliği Ajansı (CISA) gibi kurumlar su, enerji ve ulaşım gibi sektörlerde teyakkuzun artırılması çağrısında bulunurken, özel sektör zor durumda ve yetersiz kaynaklara sahip olmaya devam ediyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre siber güvenlik alanında 500 binden fazla profesyonel işgücü açığı bulunan ABD'nin savunması ciddi bir baskı altında. Önlem alınmazsa, kritik sistemler giderek daha sofistike, iyi finanse edilen ve ideolojik motivasyona sahip düşmanların tehditlerine maruz kalabilir.

Siber gerilimin daha geniş stratejik sonuçları endişe verici. İlk olarak, askeri ve sivil hedefler arasındaki geleneksel sınırlar bulanıklaşıyor. Hastaneler, bankalar ve kamu hizmetleri bu asimetrik savaşlarda meşru hedefler haline geliyor. İkincisi, her iki tarafta da yarı özerk siber birimlerin yaygınlaşması, kazara tırmanma veya yanlış hesaplama olasılığını artırıyor. Üçüncüsü, siber ittifaklar ve vekalet faaliyetlerinin Ortadoğu sınırlarının ötesindeki aktörleri de cezbetmesi nedeniyle bölgesel çatışmalar giderek uluslararasılaşıyor.

Bu yeni siber çatışma dönemini yönetmek, teknik savunmaları geliştirmekten daha fazlasını gerektiriyor. Stratejik netlik, uluslararası koordinasyon ve caydırıcılık kavramının yeniden düşünülmesini gerektirir. İsrail için siber operasyonlar, tam ölçekli bir kara savaşına başvurmadan baskı uygulamanın bir yolunu sunuyor. İran için ise bir düşmana karşılık vermek ve kabiliyetlerini test etmek için uygun maliyetli, ancak yüksek etkili bir araç sağlıyor. Ancak bu noktada hem İsrail hem de İran için stratejik yanlış hesaplama riski artıyor.

Dijital cephe artık ikincil bir çatışma alanı değil. Siber araçlar, devletlerin hasımları üzerinde baskı kurma, faaliyetlerini sekteye uğratma ve stratejik varlıklarını savunma yöntemlerinin merkezi haline gelmiştir. Dijital ve fiziksel alanlar giderek daha fazla birbirine bağlanırken, siber dayanıklılık sadece Tel Aviv ve Tahran'da değil, Washington, Riyad, Brüksel ve diğer başkentlerde de ulusal savunmanın temel bir unsuru olarak ele alınmalıdır.