Thapsigargin koronavirüs tedavisi için yeni ilaç adayı

İngiltere'deki Nottingham Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma Thapsigargin’i ilgi odağı haline getirdi

Avrupa ülkelerindeki test merkezleri, salgının ikinci dalgası nedeniyle artan bir baskı ile karşı karşıya (DPA)
Avrupa ülkelerindeki test merkezleri, salgının ikinci dalgası nedeniyle artan bir baskı ile karşı karşıya (DPA)
TT

Thapsigargin koronavirüs tedavisi için yeni ilaç adayı

Avrupa ülkelerindeki test merkezleri, salgının ikinci dalgası nedeniyle artan bir baskı ile karşı karşıya (DPA)
Avrupa ülkelerindeki test merkezleri, salgının ikinci dalgası nedeniyle artan bir baskı ile karşı karşıya (DPA)

Birleşik Krallık’taki Nottingham Üniversitesi’nden araştırmacılar, “Thapsigargin” ilacının yeni bir antiviral özelliğini keşfettiler.  Söz konusu ilaç, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) de dahil olmak üzere gelecekteki salgınları nasıl yöneteceğimiz konusunda büyük bir etkiye sahip olabilir. Fires adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmaya göre Thapsigargin, yeni tip koronavirüs, soğuk algınlığına sebep olan koronavirüs, Respiratuvar Sinsityal Virüs (RSV) ve A tipi grip virüsü dahil olmak üzere virüslerden geniş bir spektruma karşı oldukça etkili.
Farklı virüslerin neden olduğu akut solunum yolu enfeksiyonlarının klinik olarak ayırt edilemediği göz önüne alındığında, farklı virüs türlerini aynı anda hedefleyebilen etkili geniş spektruma sahip olan bu tür antiviral ilaçlar, klinik yönetimi geniş ölçüde iyileştirebilir bu nedenle aktif enfeksiyonu ve yayılmasını kontrol etmek için toplum kullanımı için sağlanabilir.
Araştırma profesör Kin-Chow Chang liderliğinde, Nottingham Üniversitesi’ndeki (Tıp, Veterinerlik Bilimleri, Biyolojik Bilimler, Eczacılık, Tıp ve Kimya Fakülteleri) uzmanlar, Hayvan ve Bitki Sağlığı Ajansı (APHA) ve Çin Tarım Üniversitesi işbirliğinde gerçekleştirildi.
Bu öncü çalışmada, uzmanlardan oluşan ekip, “bitkisel bazlı küçük dozdaki antivirallerin, konak hücre odaklı doğuştan gelen oldukça güçlü antiviral bağışıklık tepkisine yol açtığını, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) de dahil olmak üzere üç ana solunum yolu virüsüne karşı etkili olduğunu” saptadılar.
Thapsigargin ilacı Batı Akdeniz'de bulunan küçük bir bitki türü olan “Thapsia garganica” isimli bir bitkiden elde ediliyor. Bu bitki Portekiz ve Fas'ın Atlantik kıyılarına kadar uzanan bir bölgede bulunuyor ve geleneksel tıpta kullanılıyor.
Hücresel çalışmalar ve hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalara dayanan araştırmada “Thapsigargin’in virüslere karşı ümit verici bir antiviral olduğu, aktif enfeksiyon öncesinde veya sırasında kullanıldığında viral enfeksiyona karşı etkili olduğunu aynı zamanda sadece bir kullanımdan 30 dakika sonra en az 48 saat boyunca virüsün hücrelerde kendisini kopyalamasını önleyebilmesinin yanı sıra pH derecesinin stabil olduğunu bu nedenle enjeksiyon ve hastaneye yatırılması gerekmeden ağız yolu ile kullanılabileceğini ve mevcut anti-virüs seçeneklerinden birkaç yüz kat daha etkili olduğu” tespit edildi.
Kin-Chow Chang araştırmanın yayınlanması ile eş zamanlı olarak üniversitenin web sitesinde yayınlanan bir raporda “Bu anti-viral ilacın Kovid-19 gibi virüslere karşı tedavisindeki etkisinin nasıl olacağı ile ilgili araştırma henüz ilk aşamalarındayken, bu sonuçlar son derece önemli.” ifadelerini kullandı. Chang sözlerine şu ifadeleri ekledi:
“Mevcut pandemi bizi, aktif enfeksiyonu tedavi etmede etkili anti-virallere ve enfeksiyonu çnleyici aşılara olan ihtiyaca ışık tutmaya çağırıyor, gelecekteki salgınların muhtemelen hayvan kaynaklı olacağı göz önüne alındığında, Thapsigargin gibi yeni nesil anti-viral ilaçlar, hem insanlarda hem de hayvanlarda önemli viral enfeksiyonların kontrolünde ve tedavisinde önemli bir rol oynayabilir.”
Chang’ın belirttiğine göre, virüsleri doğrudan hedefleyen geleneksel antiviral ilaçların aksine, “Thapsigargin yeni nesil güçlü, konak hücre (İnsanlarda ve hayvanlarda virüs barındıran hücreler) odaklı antivirallerin geliştirilmesinde önemli bir bileşeni temsil ediyor.”
Araştırmacı sözlerine şu ifadeleri de ekliyor:
 “Daha fazla test yapılması gerektiği açık olmasına rağmen, mevcut sonuçlar, Thapsigargin ve türevlerinin koronavirüs ve influenza virüsüne karşı ümit verici tedaviler sağladığını ve gelecekteki salgınlara karşı savunma imkanının olduğunu güçlü bir şekilde gösterdi.”



Ağızdaki bakteri miktarı ne kadar mutlu olduğumuzu gösteriyor

New York Üniversitesi'nden araştırmacılar, depresyonla ağızdaki bakteri çeşitliliğinin azalması arasında bir ilişki bulduklarını söylüyor. Araştırmacılar 15 binden fazla yetişkinin verilerini inceledi (AFP)
New York Üniversitesi'nden araştırmacılar, depresyonla ağızdaki bakteri çeşitliliğinin azalması arasında bir ilişki bulduklarını söylüyor. Araştırmacılar 15 binden fazla yetişkinin verilerini inceledi (AFP)
TT

Ağızdaki bakteri miktarı ne kadar mutlu olduğumuzu gösteriyor

New York Üniversitesi'nden araştırmacılar, depresyonla ağızdaki bakteri çeşitliliğinin azalması arasında bir ilişki bulduklarını söylüyor. Araştırmacılar 15 binden fazla yetişkinin verilerini inceledi (AFP)
New York Üniversitesi'nden araştırmacılar, depresyonla ağızdaki bakteri çeşitliliğinin azalması arasında bir ilişki bulduklarını söylüyor. Araştırmacılar 15 binden fazla yetişkinin verilerini inceledi (AFP)

Yeni bir araştırmaya göre depresyon, ağızda bulunan bakterilerin çeşitliliğinin azlığıyla bağlantılı olabilir.

Siz bu haberi okurken ağzınızda 500 milyar ila 1 trilyon bakteri bulunuyor. Bağırsak mikrobiyomundan sonra ağız, insan vücudundaki en büyük ikinci mikroorganizma topluluğunu barındırıyor.

New York Üniversitesi'ndeki (NYU) araştırmacılar, bu mikropların yapısının depresyonun teşhis ve tedavisinde işe yarayabileceğini söylüyor. Yeni çalışmada, ağızda mikropların çeşitliliğinin azalmasının ruh sağlığıyla ilişkili olduğunu buldular.

NYU Rory Meyers Hemşirelik Okulu'nda araştırmadan sorumlu dekan yardımcısı Dr. Bei Wu, "Ağız mikrobiyomunun, iltihaplanma veya bağışıklık sistemindeki değişiklikler yoluyla depresif semptomları etkilemesi mümkün. Tersine, depresyon beslenme alışkanlıkları, kötü ağız hijyeni, sigara ve alkol kullanımının artması veya ilaç kullanımı gibi değişikliklere yol açabilir ve bunların tümü ağız mikrobiyomunu değiştirebilir" dedi.

Bu ilişkinin hangi yönde işlediğini ve altında yatan mekanizmaları anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyacımız var.

Wu, bu hafta BMC Oral Health adlı akademik dergide yayımlanan çalışmanın kıdemli yazarı.

Bu sonuçlara ulaşmak için yazarlar, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri'nin Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Anketi'nden elde edilen verileri inceledi. 2009'la 2012 arasında 15 binden fazla yetişkinden toplanan anket verilerini kullanarak depresyon belirtilerini tükürük örnekleriyle karşılaştırdılar.

Ayrıca, tükürükteki mikropları tanımlamak ve ağız mikrobiyomunun çeşitliliğini ölçmek için gen dizileme kullandılar. Böylece, mikrobiyal çeşitliliği daha az olan kişilerin depresyon belirtileri gösterme ihtimalinin daha yüksek olduğunu keşfettiler.

Ek analizler, sigara içme, alkol tüketimi ve diş bakımı gibi alışkanlıkların ağız mikrobiyomuyla depresyon arasındaki ilişkiyi etkilediğini ortaya koydu. Bunların tümü ağızdaki bakteri yapısını değiştirebiliyor.

Antidepresanlar ve diğer psikotropik ilaçların, tükürük miktarını azaltan ve ağız mikro ortamını değiştiren yan etkileri olduğunu belirttiler.

"Dolayısıyla ilaçlar sadece depresif semptomları hafifletmekle kalmıyor, aynı zamanda ağız sağlığı üzerinde düzenleyici bir etkiye de sahip" dediler.

cdsfvgh
Önceki araştırmalar, ağız mikrobiyomuyla genel sağlık arasında bağlantı olduğunu göstermişti. İçki içme ve diş bakımı gibi alışkanlıklar ağızdaki bakteri yapısını değiştirebiliyor (AFP)

Yine de ağızdaki mikropların çeşitliliğinin depresyonu etkileyip etkilemediği, depresyonun ağız mikrobiyomunda değişikliklere yol açıp açmadığı veya simbiyotik bir ilişki olup olmadığı hâlâ belirsiz.

Araştırmacılar, yakın zamanda yapılan bir çalışmanın depresyonla bağırsaktaki bakteri çeşitliliği arasında olası bir bağlantı bulduğunu belirtti. Ayrıca giderek artan sayıda araştırmanın ağız mikrobiyomuyla genel sağlık arasında bağlantı olduğunu gösterdiğini eklediler. Bunun nedeninin iltihaplanma ve bağışıklık sistemindeki bozukluklar olduğu düşünülüyor.

Araştırmacılar, bu bulguların konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağını umuyorlar. 2021'de, tahmini 21 milyon yetişkinin geçen yıl en az bir kez majör depresif nöbet yaşadığı tahmin ediliyor.

Wu, "Ağız mikrobiyomuyla depresyon arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması, sadece depresyonun altında yatan mekanizmaları öğrenmemize yardımcı olmakla kalmayıp, duygudurum bozuklukları için yeni biyolojik işaretler veya tedaviler geliştirilmesine de katkıda bulunabilir" dedi.

Independent Türkçe