Sudan’da 26 bakanlıktan oluşan parti kotalı yeni hükümet kuruldu

Başbakan Abdullah Hamduk dün Hartum'da yeni hükümetini tanıtırken (AP)
Başbakan Abdullah Hamduk dün Hartum'da yeni hükümetini tanıtırken (AP)
TT

Sudan’da 26 bakanlıktan oluşan parti kotalı yeni hükümet kuruldu

Başbakan Abdullah Hamduk dün Hartum'da yeni hükümetini tanıtırken (AP)
Başbakan Abdullah Hamduk dün Hartum'da yeni hükümetini tanıtırken (AP)

Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk, eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejiminin devrilmesinden bu yana geçiş döneminin 26 bakanlıktan oluşan ikinci hükümetinin kurulduğunu duyurdu. Başbakan, daha fazla istişare için bir bakanlığın atamasının ertelendiğini duyurdu. Böylece yayınlanan kararnameye göre 25 bakan atandı. Nisan 2019'daki halk devriminin zaferinden bu yana bir buçuk yıl geçmesinin ardından yeni kabine açıklandı.
Yeni bakanlık pozisyonları, geçiş dönemi hükümetinin siyasi referansı Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) koalisyonu, Milli Ümmet Partisi ve barış ortakları arasında bölündü. 17 bakanlık ÖDBG koalisyonuna, 7 bakanlık silahlı mücadele hareketleri ve barış ortaklarına, iki bakanlık da askeri bileşene devredildi.
Hamduk döneminde ilk hükümetin kurulduğu anayasa belgesi, bağımsız yetkilere sahip bir hükümet kurulmasını öngörüyordu. Ancak Geçiş hükümeti ile Devrimci Cephe örgütüne bağlı silahlı hareketler arasında Cuba Anlaşması’nın imzalanması sonrasında anayasa belgesinde değişiklik yapılarak güç paylaşımı yapıldı. Bu da birkaç parti arasında dağıtılan bir partizan kotalı hükümetin kurulmasının kapısını açtı.
Başbakan Hamduk, dün 25 bakanı atayan bir kararname çıkardı. Başbakan’ın her bakanlık için 3 kişiyi aday gösteren Geçiş Dönemi Ortakları Konseyi tarafından sunulan adaylara göre belirlenmek üzere daha fazla istişare için Eğitim Bakanı'nın atanması ertelendi.
Kararnameye göre önceki kabinede Sulama ve Su Kaynakları Bakanı Yasir Abbas, Adalet Bakanı Nasreddin Abdulbari ve Vakıflar ve Din İşleri Bakanı Nasredin Muferrah görevlerinde kaldı.
Başbakan Abdullah Hamduk, önceki gün hükümetinin bakanlarını görevden aldığı bir kararname çıkardı ve yerine geçecek bakanlarla devir işlemi tamamlanıncaya kadar görevde kalmalarına karar verdi.
Eski Federal Hükümet Bakanı Yusuf Adem ed-Day Gençlik ve Spor Bakanlığına getirilirken, Halid Ömer Yusuf Bakanlar Kurulu İşleri Bakanlığına, Cibril İbrahim Muhammed Maliye ve Ekonomi Planlama Bakanlığına, İbrahim eş-Şeyh Sanayi Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığı görevine ise Meryem Sadık el-Mehdi atandı.
Kurulduğu yıl boyunca karşılaştığı zorluklara ve engellere rağmen devrimin değerlerine sıkı sıkıya bağlı kalan önceki hükümetine övgüde bulunan Başbakan, "Çok şey başardık ve başaracak daha çok şey var" dedi.
Sudan'ın dış dünyaya açılmasını sağlayarak 30 yıllık ablukanın ardından ekonomik izolasyonunu kaldıran Başbakan Hamduk, ikinci dönemde, önceki hükümetin en önemli başarılarından biri olan Cuba Barış Anlaşması’nı imzalamayan hareketlerin anlaşmaya katılmasını sağlamayı hedefliyor.
Hamduk açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Sudan'ın teröre destek veren ülkeler listesinden çıkarılması, hükümetin en önemli başarılarından biri olmaya devam ediyor. Ekonomik sorunları çözmek için ulusal bir vizyon üzerinde çalıştık. Ancak birçok zorlukla karşı karşıya kalmasına rağmen özgürlükleri kısıtlayan yasaları değiştirmenin yanı sıra, çalınan fonları geri alma ve merkezde ve bölgelerde geçiş yönetim yapıları oluşturma gibi adımlar atıldı.”
Yeni hükümetin ülkenin karşılaştığı ekonomik zorlukları aşacağını belirten Hamduk, ülkeyi çöküşten kurtarmak üzere kurulan yeni kabinenin uzun istişareler ve siyasi uzlaşının sonucu ortaya çıktığını ifade etti. Başbakan açıklamasının devamında şunları kaydetti:
 “Çevremizdeki birçok ülke devrimlerden sonra çöktü. Ancak benim Sudan modeli dediğim modeli sunduk. Bu da sorunlarına rağmen Sudan'ın çökmesini önledi. Ülkenin yeni hükümetin oluşumuyla ilerleyeceği konusunda hepimiz kararlı ve eminiz."
Yeni hükümete katılan güçleri krizlerle mücadelede sorumluluk üstlenmeye ve bu hafta imzalanacak kısa vadeli bir program üzerinde anlaşmaya çağıran Başbakan şu açıklamayı yaptı:
 “Geçen yılın tecrübesi bize kısa vadeli uygulanabilir bir programa odaklanmamız gerektiğini öğretti. Bu program, birleşik bir vizyon ile ekonominin iyileşmesine ve barış anlaşması projesinin tamamlanmasına katkıda bulunarak ikinci aşamasının tamamlanmasını sağlayacak. Aynı zamanda, dengeli dış ilişkiler kurulması, geçiş dönemi adaletinin sağlanması, mağdurların haklarının geri kazanılması ve devlet sisteminde reformların yapılmasına katkıda bulunacak.”
Geçiş hükümetinin iktidar yapılarının tamamlanacağını yineleyen Hamduk, “15 Şubat'ta yetkilileri atama, 25 Şubat’ın ise  komisyonlar ve yasama meclisinin oluşumunun tamamlanma tarihi olması konusunda uzlaşı sağlandı” ifadelerini kullandı. Ayrıca Hamduk, yeni hükümetin oluşumunun yeterlilik ve deneyim ilkelerinin yanı sıra, siyasi farkındalık ve dürüstlük ilkelerine dayandığını belirtti.
Yeni hükümette bakanlık sayısını 20 bakanlıktan 26 bakanlığa çıkardığını belirten Hamduk, bakanlık sayısındaki artışın, bakanlıkların ticaret, sanayi, petrol, madenler, yatırım, çalışma ve kalkınma gibi birden fazla bakanlıklara bölünmesinden kaynaklandığını ifade etti. Ayrıca bunun, ekonomide reform yapmaya ve ekonomik sorunların çözümüne katkıda bulunmak için yatırıma odaklanılmasına katkıda bulunacağını belirtti.
Ekonomik zorlukların üstesinden gelmeyi taahhüt eden Hamduk şu açıklamayı yaptı:
 “İlk olarak, Sudan'ın 70 milyar dolara ulaşan artan borçlarını ele alarak yatırımların önünü açacak, üretici sektörlerin geliştirilmesine yönelik krediler, hibeler ve yardımlar sağlanmasına katkıda bulunacak kısa bir ekonomik program hazırladık. Ayrıca program, üretiminin iki katına çıkması beklenen petrol sektöründe 300 milyon dolarlık yatırım sağlayacak.”
Sudan'ın İsrail ile normalleşme anlaşması imzalaması konusunda açıklamalarda bulunan Başbakan, bu meselede kararın yasama meclisinin vereceğine dair tutumunu yineledi. Başbakan Abdullah Hamduk açıklamasını şu sözlerle tamamladı:
 “Normalleşme konusundaki tutumumuz değişmedi. Buna Yasama Konseyi karar verecek ve bu konudaki görüşü bağlayıcı olacaktır. Hükümet, din ve devlet ilişkisi meselesine çözüm bularak bu konuda uzun bir yol katetti. Din ile devlet arasındaki ilişkiyi çözebildiğimizi söyleyebiliriz. Böylelikle bu, Abdulaziz el-Hılu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) örgütü ve Abdulvahid Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM/AM) ile barış anlaşmasının ikinci aşamasının tamamlanmasına katkıda bulunacak.”



Öngörüsüz ve tahminsiz etkileri ve sonuçları ile Nasrallah suikastı!

Hizbullah örgütünün kırılmasıyla Lübnan, bir devlet olarak egemenliğini geri kazanmak için tarihi bir fırsata sahip olacak (AFP)
Hizbullah örgütünün kırılmasıyla Lübnan, bir devlet olarak egemenliğini geri kazanmak için tarihi bir fırsata sahip olacak (AFP)
TT

Öngörüsüz ve tahminsiz etkileri ve sonuçları ile Nasrallah suikastı!

Hizbullah örgütünün kırılmasıyla Lübnan, bir devlet olarak egemenliğini geri kazanmak için tarihi bir fırsata sahip olacak (AFP)
Hizbullah örgütünün kırılmasıyla Lübnan, bir devlet olarak egemenliğini geri kazanmak için tarihi bir fırsata sahip olacak (AFP)

Saad bin Tıfle el-Acemi

Lübnan ve Hizbullah liderlerine yönelik bir hafta süren sürekli saldırılardan, çağrı cihazları ile telsizlerin patlatılmasından, Hizbullah’ın saha liderlerinin yaklaşık 5 bininin öldürülmesinden veya yaralanmasından, Fuad Şükür ve İbrahim Akil gibi Hizbullah’ın önde gelen askeri liderlerinin suikasta uğramasından, Hizbullah’ın füze depolarının yoğun bir şekilde bombalanmasının ardından, İsrail Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'tan kurtulma zamanının geldiğine karar verdi.

Nasrallah'a suikast, Hizbullah liderleri ve İran Devrim Muhafızları'nın bazı liderleriyle yaptığı toplantıyı hedef alan korkunç hava saldırılarıyla gerçekleşti. Saldırılar onun ve onunla birlikte olan liderlerin yanı sıra toplantı yerinin yakınında bulunan masum sivillerden yüzlerce kişinin ölümü ve yaralanması ile sonuçlandı.

 Hizbullah’ın aldığı darbelerin doruk noktası olan Hasan Nasrallah suikastının sonuçları ve etkileri bulunuyor.

Birincisi Hasan Nasrallah, İran'ın Arap bölgesindeki direniş ekseni olarak adlandırdığı eksenin liderleri arasında bizzat Ali Hamaney'den sonra en önemli isim olarak görülüyordu.

İkincisi, Hizbullah askeri, hizipsel, örgütsel, eğitim ve operasyonel faaliyetlerini yalnızca Lübnan ile sınırlamadı. Aksine faaliyetleri, eğitim, hücreler kurma, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yoluyla Suriye'yi, Irak'ı, Yemen'i ve hatta bazı Körfez ülkelerini de kapsıyordu. Dolayısıyla onun belini kırmak, İran'ın bölgedeki yıkıcı nüfuzunu büyük ölçüde sınırlayacaktır.

Üçüncüsü, İran'ın son 40 yıldır yatırım yaptığı Arap bölgesindeki İran ile bağlantılı en eski örgüte yönelik acıtan saldırılar ve liderlerinin tasfiyesi, İran'ı İsrail ile doğrudan karşı karşıya getiriyor. Eğer İran Lübnan “direnişinin” yani kendi örgütü Hizbullah’ın İsrail'e tek başına karşı koyabileceğini söylüyorsa İsrail şimdi Lübnan'da fiilen Hizbullah’ın belini kırdı. Dolayısıyla İran Filistin'i özgürleştirme yönündeki seferber edici retoriğinde ya da en azından İsmail Heniyye'nin ve ardından bölgedeki birinci adamı olan Hasan Nasrallah'ın öldürülmesinin intikamını alma söyleminde samimiyse, İsrail ile doğrudan yüzleşmekten başka çaresi kalmadı.

Dördüncüsü, Hizbullah örgütünün önemli ölçüde hırpalanması ile Lübnan, devlet içinde devlet görevi gören bir örgüt ve parti tarafından kontrol edilen bir devlet olmaktan kurtulup, egemenliğini geri kazanmak için tarihi bir fırsata sahip olacak. Hizbullah, Lübnan’ın kurumlarını, cumhurbaşkanlığı makamını ve parlamentosunu işlevsiz hale getirdi, mezhepçiliği kışkırttı, dahası ülkeyi kendi ulusal çıkarları için değil, İran'a bağlı bir örgüt olarak kendi hesapları için savaşa götürüyordu. Lübnanlılar, Hizbullah ve İran'ın zulmüne uğrayan ve gasp edilen ülkelerini kurtarmak için bir araya gelebilecekler mi?

Beşincisi, eğer Lübnanlılar kendi anavatanlarını kurtarmaya karar verirlerse, insani yardım sunarak ve İsrail'in Lübnan topraklarında İran’ın örgütüne yönelik saldırganlığının arkasında bıraktığı yıkımı yeniden inşa ederek, Araplar Lübnan'ın başarısızlıktan kurtulmasına yardım etmede önemli bir rol oynayabilirler. Zira İsrail'in geçtiğimiz hafta boyunca Lübnan'a karşı tekrarlanan saldırıları, yaklaşık bin kişinin hayatını kaybetmesine ya da yaralanmasına, yarım milyon kişinin yerinden edilmesine ve 50 bin kişinin Suriye'ye kaçmasına neden oldu; hesaplanması zor maddi kayıplardansa bahsetmeye bile gerek yok.

Altıncısı, İsrail'de aşırı Siyonist sağ, Nasrallah'ı tasfiye ettikten, örgüte sızıp liderlerini ve Genel Sekreterini öldürdükten sonra büyük bir coşku yaşayacak. Bu coşku, Başbakan Binyamin Netanyahu'ya olan desteği de bir nebze olsun tazeleyecek. Netanyahu çıkıp muhaliflerine şunu diyebilecek: “İsrail’i endişelendiren ve kendisine füzeler atan Hizbullah’ı darmadağın ettim. Bu, birbirini takip eden İsrail hükümetlerinin 40 yıldır başaramadığı “kahramanca” bir eylem. Size güvenliği sadece biz sağlayabiliriz demedik mi?” Netanyahu, 7 Ekim'deki Aksa Tufanı saldırılarının yıktığı İsrail istihbaratı efsanesinin bir kısmını İran ve Hizbullah'a yönelik güvenlik saldırıları ve sızmaları yoluyla yeniden canlandırmaya da çalışacak.

Yedincisi, İran, Nasrallah suikastının ardından kendisini zor bir durumda buldu. Suikast, güvenlik alanında tehlikeli ve İran’ın, bazı taraflarıyla birlikte bu konuda İsrail'e bilgi “sattığı” suçlamasının dışında kalamayacağı ihlallerinin ardından gerçekleşti. Bu da bölgedeki geri kalan milis gruplarını da kendisiyle ilişkilerde ve tüm taraflarına güvenme konusunda şüphe ve güvensizlik içinde bırakıyor. Ancak İran, bugün İsrail'e verilecek doğrudan bir yanıtın kendisini doğrudan savaşa sokacağının ve sadece beş hafta kalan başkanlık seçimleri öncesinde kendisini ABD ile doğrudan karşı karşıya getireceğinin farkında. Ama İran Kamala Harris'in başarı şansını zayıflatmamaya kararlı, çünkü nükleer anlaşmayı yırtıp İran'a sert ekonomik yaptırımlar uygulayan Harris'in rakibi Donald Trump'ın aksine, Harris ve partisinin, anlaşmaya varabilecek ve nükleer anlaşmayı yeniden canlandırabilecek bir yönetim kurabileceğini düşünüyor.

Öngörüler ve tahminler

Ortadoğu'da neler olabileceğini öngörmek mümkün değil, olası senaryolarla ilgili tahminler de başarısız olabilir ama önümüzdeki günler bölgedeki rüzgarın ne yönde eseceğini bize gösterebilir. Bunu kim bilebilir ki? Zira siyasi yönelimleri mantık ve akılla yönetilmeyen bölgemizde her şey mümkün ve muhtemel,  gelecekteki olaylar bize bugün bilmediklerimizi gösterecektir.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.