ABD: İran’ın nükleer silaha ulaşmasına izin vermeyeceğiz

Biden yönetimi, İran’ın ‘kötü niyetli faaliyetlerini’ görüşmek için nükleer anlaşmaya bağlı kalıyor.

Yeni ABD yönetimi, İran'ın nükleer silah geliştirmesine ‘asla izin vermeyeceğini’ duyurdu.  (AP)
Yeni ABD yönetimi, İran'ın nükleer silah geliştirmesine ‘asla izin vermeyeceğini’ duyurdu. (AP)
TT

ABD: İran’ın nükleer silaha ulaşmasına izin vermeyeceğiz

Yeni ABD yönetimi, İran'ın nükleer silah geliştirmesine ‘asla izin vermeyeceğini’ duyurdu.  (AP)
Yeni ABD yönetimi, İran'ın nükleer silah geliştirmesine ‘asla izin vermeyeceğini’ duyurdu. (AP)

ABD Başkanı Joe Biden yönetiminden yapılan açıklamada, İran cumhurbaşkanlığı seçimlerini ılımlıların ya da muhafazakarların kazanmasına bakılmaksızın, nükleer silahlı bir Tahran yönetimine asla ‘izin verilmeyeceği’ vurgulandı. Açıklamada ayrıca nükleer anlaşmanın Tahran'ın ‘kötü niyetli faaliyetleriyle’ başa çıkmak için  yapılacak başka anlaşmalara varmak için kullanılacağı kaydedildi.  
ABD'nin bu tutumu; İngiltere, Fransa ve Almanya'nın dün, İran’ın uranyum üretmeye başlamasının ardından Tahran’ın nükleer programına ilişkin 2015 yılında imzalanan anlaşmayı tam olarak uygulamaya yönelik diplomatik çabaları başlatma fırsatını kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldığına yönelik ortak görüş bildirmeleriyle eş zamanlı geldi. Söz konusu üç ülke tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Karşı çıkış hamlelerini artıran İran, Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın hedeflerine tam olarak ulaşma yönünde diplomasiye geri dönme fırsatını baltalıyor. Nitekim İran anlaşmada, 15 yıl süreyle hem metalik uranyum üretimi yapmamayı hem de uranyum madenciliği alanında araştırma ve geliştirmede bulunmamayı taahhüt ediyor. Nükleer silahın geliştirilmesinde önemli bir adımı teşkil eden bu faaliyetlerin İran'ın güvenilirlikten yoksun olduğunu yineliyor. İran’a buna çok geç olmadan bir son vermesi ve nükleer yükümlülüklerini daha fazla ihlal etmekten kaçınması çağrısında bulunuyoruz.”
AFP’nin haberine göre Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından çarşamba akşamı yapılan açıklamada da İran'ın metalik uranyum üretmeye başladığı, İsfahan’daki tesiste 3,6 gram metalik uranyum bulunduğunun 8 Şubat'ta doğrulandığı bildirildi. Metalik uranyumun nükleer silah yapımında kullanılması dolayısıyla bu konunun hassas olduğu vurgulandı.
Başkan Joe Biden'ın ‘nükleer silahlı bir İran'ı kabul etmeyeceği’ konusunda, adaylığı zamanından bu yana ‘oldukça net’ olduğunu belirten ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price da şu açıklamada bulundu:
“İran'ın asla nükleer silaha sahip olamayacağından emin olma yönünde diplomatik bir yaklaşım sergiliyoruz. Nitekim bu, 2015 tarihli Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı merkezinde yer alıyor. Bu husus, bu yöndeki zorluğa yaklaşımımızın yol gösterici ilkesi olacaktır.”
Price, önümüzdeki haziran ayında yapılacak İran cumhurbaşkanlığı seçimleri doğrultusunda Biden yönetiminin bu nükleer meselesiyle nasıl başa çıkılacağına dair ortakları, müttefikleri ve Kongre ile istişareleri konusunda şunları söyledi:
“ABD, bu konuyu ulusal, bölgedeki ortaklarımız ve müttefiklerimizin güvenliği açısından ele alıyor. Nitekim Başkan Biden'ın politikasının özünde İran'ın nükleer silah geliştirmesine izin verilmeemsi yatıyor. Bizim temel ilkemiz bu yönde olmaya devam edecektir. Sonuç olarak İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşan tarihine, ılımlıların mı yoksa muhafazakarların mı kazanacağına bakılmayacak. Şayet İran, 2015 nükleer anlaşmasına yeniden tam uyum sağlarsa biz de aynısını yapacağız. Şartlarını uzatmaya ve sağlamlaştırmaya çalışacağımız bu anlaşmayı İran'ın diğer alanlardaki kötü niyetli faaliyetlerini ele almak için anlaşmalar oluşturma ve bunları müzakere etme yönünde bir platform olarak kullanacağız.”
Ned Price, bu sözleriyle İran rejiminin balistik füze ve insansız hava araçları geliştirmesine, aynı zamanda Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de doğrudan veya kendisine bağlı milisler aracılığıyla saldırılara devam etmesine, bölgedeki diğer ülkelerin içişlerine müdahalede bulunmasına ve  bölgesel istikrarı baltalamasına işaret etmiş oldu.
Diğer yandan, İran'ın resmi haber ajansı IRNA, İran Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı'nın savunma ve lojistik danışmanı Tuğgeneral Hüseyin Dehgan’ın açıklamalarını The Guardian gazetesine iletti. Söz konusu açıklamasında “ABD'nin nükleer anlaşmaya geri dönüş koşullarını belirleyecek konumda olmadığını” belirten eski Savunma Bakanı Dehgan sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı:
“Anlaşmayı bozdular. Bu yüzden müzakerelere geri dönmek için İran'a karşı yasa dışı tek taraflı ambargo önlemlerini kaldırmalı ve önce kendi vaatlerine bağlı kalmalılar. ABD müzakere masasına döndüğü taktirde nükleer anlaşmadan çıkışından kaynaklanan zararları tartışma fırsatı doğacaktır. Biden yönetimi diplomasiden, çoğulculuktan, uluslararası uygulamalardan ve uluslararası taahhütlere geri dönmekten bahsetti. Ancak yeni ABD yönetiminde de Trump döneminde uygulanan politikaları görüyoruz.”
Biden yönetiminin kendi deyimiyle “İran halkına yönelik haksız ambargoyu” kaldırmadığını ve İran'ın petrol satışından elde ettiği varlıkların halen yabancı bankalarda dondurulmuş halde bulunduğunu vurgulayan Dehgan, “Tüm bunlar, uluslararası ilişkilerde Trump yaklaşımının devam ettiğinin bir göstergesidir” dedi.
Avrupa'nın İran ile ABD arasındaki arabulucu rolünü reddeden Dehgan, “Avrupa Birliği, 1999 - 2009 yılları arasında, Javier Solana zamanında kimliğini kaybetti. Daha net söylüyorum: Avrupalıların ABD nezdinde bağımsızlıkları bulunmuyor” ifadesini kullandı.
Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki adaylığının İran toplumunun askerileştirilmesi anlamına gelmediğini vurgulayan Dehgan, “De Gaulle ve Eisenhower da sivil hükümetlere seçilen askeri subaylardı” dedi.



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.