DEAŞ’ın petrol sorumlusu, Suriye’nin doğusunda öldürüldü

Suriye Çölü’ne Şubat başından beri Rusya tarafından 700’den fazla hava saldırısı gerçekleştirildi

Suriye’nin kuzeydoğusundaki bir petrol tesisinin yakınında ABD askeri aracı (AFP)
Suriye’nin kuzeydoğusundaki bir petrol tesisinin yakınında ABD askeri aracı (AFP)
TT

DEAŞ’ın petrol sorumlusu, Suriye’nin doğusunda öldürüldü

Suriye’nin kuzeydoğusundaki bir petrol tesisinin yakınında ABD askeri aracı (AFP)
Suriye’nin kuzeydoğusundaki bir petrol tesisinin yakınında ABD askeri aracı (AFP)

ABD öncülüğündeki DEAŞ Karşıtı Uluslararası Koalisyon’a ait silahlı insansız hava araçları (SİHA), Suriye’nin kuzeydoğusunda bulunan Deyri Zor’da DEAŞ’ın Petrol Sorumlusu Ebu Yasin el-Iraki’yi hedef aldı.
Ebu Yasin el-Iraki, koalisyon ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) geçtiğimiz yılın başlarında ortaklaşa yaptığı bir operasyonda suikaste uğrayan Ebu el-Verd el-Iraki’nin yerine terör örgütü DEAŞ’ın Petrol Sorumlusu olmuştu. Koalisyonun operasyonları ile eş zamanlı olarak Rus savaş uçakları, ülkenin merkezinde Suriye Çölü’ndeki DEAŞ’ın kontrolündeki bölgeleri bombalamaya başladı. DEAŞ’ın rejim güçlerine ve rejimi destekleyen milislere yönelik saldırılarının tekrarlanması nedeniyle Rusya bu ayın başından beri yaklaşık 700 hava saldırısı gerçekleştirdi.

Petrol komisyoncusu
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) dün yaptığı açıklamada “Uluslararası Koalisyon’a ait dronelar Deyri Zor’un kuzeydoğusunda kalan Ravda Çölü’nde seyreden bir arabayı hedef aldı. Bu da arabanın içerisindeki iki kişinin ölmesine sebep oldu. Araba DEAŞ unsurlarına aitti ve öldürülenler de DEAŞ mensubuydu. Ancak şu ana kadar öldürülenlerin kimliği hakkında teyit edilmiş bilgiler mevcut değil. Diğer haberlerde öldürülenlerden birinin 2020 yılının başlarında öldürülen Ebu el-Verd el-Iraki’nin halefi olan Ebu Yasin el-Iraki olduğu iddia ediliyor” ifadelerini kullandı.
SOHR’a göre Ebu el-Verd el-Iraki Fuleytah, el-Ezrak ve el-Melh'deki petrol kuyularından sorumluydu. Hatta SDG bölgeyi kontrol altına aldıktan sonra bile petrol tankerlerini SDG ve Suriye rejimine ait bölgelere ulaştırmak için DEAŞ ile SDG arasında koordinatör ve komisyoncu olarak kalmıştı. Ayrıca DEAŞ örgütü içerisinde “el-Badiye (Suriye Çölü) sorumlusu” olarak biliniyordu ve örgütün hücrelerini oluşturup desteklemekle görevliydi. Ebu el-Verd el-Iraki, daha önceden el-Ezrak kuyusunda SDG’nin istihbarat güçleri tarafından tutuklanmıştı ancak hemen hemen beş ay önce tahminlere göre yaklaşık 50 bin dolar değerinde bir meblağ ödedikten serbest bırakılmıştı. Ayrıca 2017 yılında Hecin şehrinde DEAŞ’ın radikal kanadı olan “el-Hazimiyyun” tarafından tutuklandıysa da el-Badiye’ye doğru kaçmayı başarmıştı ve ardından geri dönüp Hecin’deki el-Hazimiyyun’un içerisinde pek çok kişiyi öldürmüştü.
Bu olay ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü tarafından yapılan bir açıklamadan sonra geldi. Sözcü Suriye’deki ABD askerlerinin bu ülkede eski ABD Başkanı Donald Trump’un emrettiği gibi artık petrolü korumaktan sorumlu olmadığını ve tek görevlerinin DEAŞ ile mücadele etmek olduğunu ifade etti. Sözcü Suriye’deki ABD askerlerinin görevine ilişkin bir soruya karşılık Suriye’nin kuzeydoğusunda konuşlandırılan yaklaşık 900 ABD askerinin “Suriye’de DEAŞ ile mücadele görevini desteklemek için orada bulunduğunu ve orada olmalarının sebebinin bu olduğunu” vurguladı.

Petrol kuyularının korunması
Kamuya açık bir ABD belgesinde 1 Ekim 2020 ila 9 Aralık 2020 arasındaki dönemde DEAŞ örgütüne karşı yürütülen “İçsel Çözümleme Operasyonu’nda (Operation Inherent Resolve, OIR)” Ortak Görev Gücü’nün faaliyetlerine ilişkin bir rapora yer verildi. Söz konusu rapora göre SDG bir önceki çeyrekte 33 operasyon gerçekleştirirken, bu dönemde Suriye’nin kuzeydoğusundaki “koalisyon güçlerinin faaliyet gösterdiği” güvenlik bölgesinde DEAŞ’a karşı 34 operasyon gerçekleştirdi. Koalisyon güçleri, hayati öneme sahip petrol altyapı tesislerini korumak için kuzeydoğu Suriye’nin çeşitli bölgelerinde faaliyet gösteren SDG ile işbirliği içinde ortak devriyeler düzenledi.
Söz konusu raporda şu ifadelere yer verildi:
“Petrol Altyapısını Koruma Gücü’ne bağlı korumalar, Suriye'nin kuzeydoğusundaki çeşitli bölgelerde etkili ve bağımsız bir şekilde devriye gezme ve güvenlik misyonları yürütme konusunda ilerleme kaydetmeye devam ediyor. Bu güçler gittikçe artan bir motivasyon duygusu göstererek koalisyon güçleriyle işbirliği yapma isteklerini ortaya koydular. Petrol Altyapısını Koruma Gücü ile sürdürülen bu devamlı işbirliği, bu altyapının tesislerine karşı yapılan saldırıların sayısının azalmasına yardımcı olurken, aynı zamanda koalisyon güçleri, Petrol Altyapısını Koruma Gücü ve yerel halk arasındaki ilişkilerin de daha iyi bir boyuta taşınmasını sağladı.”
Raporun devamında “DEAŞ eskiden gelirlere erişimini güvence altına almak için petrol altyapı tesislerine saldırıyordu ancak gücünün zayıflaması, petrol altyapısıyla bağıntılı hayati bölgelerde konuşlandırılan askerlerle doğrudan çatışmaya girmekten kaçınmasına sebep oldu” ifadeleri yer aldı.

Günlük saldırılar
Buna ek olarak SOHR dün yaptığı açıklamada “Rusya savaş uçakları tarafından Suriye Çölü’ne yeni bir hava saldırısı dalgası başlatıldı. Büyük örgütün bölgedeki faaliyetlerini sınırlamak amacıyla yapılan günlük yoğun hava saldırıları kapsamında dört Rus savaş uçağı, DEAŞ’ın konuşlandığı Halep-Hama-Rakka üçgeninde kalan bölgelere en az 40 hava saldırısı gerçekleştirdi” ifadelerine yer verdi.
SOHR DEAŞ’ın rejim güçlerine, ona bağlı milislere ve Rus askerlerine yönelik saldırılar düzenlemesi, pusular kurması ve onlara kan kaybettirerek büyük ölçüde sahalara geri dönmesi çerçevesinde Suriye Çölü’nün büyük askeri operasyonlara tanık olduğuna işaret etti. SOHR açıklamasının devamında “Halep-Hama-Rakka üçgeni, Deyrizor Çölü ve Humus Çölü ekseni gibi Suriye Çölü’nün çeşitli bölgelerinde saldırı, pusu veya hedef alınma olmadan neredeyse bir gün geçmiyor. Buna karşılık da her gün bu bölgelerin semalarında Rusya savaş uçakları dönüyor ve büyük örgütü hedef alıp faaliyetlerini engelleme girişimi kapsamında onlarca hava saldırıları düzenliyor” dedi.
SOHR Rus savaş uçaklarının bu ayın başından beri neredeyse 700’den fazla hava saldırısı gerçekleştirdiğini, bu uçakların saldırılarını peş peşe yaptığını ve bu hava saldırılarının darbelerin hacmi ve yoğunluğu ile orantılı bir şekilde kayıplara yol açmadığını belirtti.
Son 10 günde 33 DEAŞ örgütü üyesi hava saldırılarında ve çatışmalarda öldürülürken, rejim güçlerinden ve Filistin Kudüs Tugayı, Ulusal Savunma Kuvvetleri, Bâkır Tugayı ve diğer milisler gibi rejimi destekleyen taraflardan da en az 56 kişi öldürüldü.
Rejim güçleri ve onu destekleyen milislerden hayatını kaybeden 26 kişi Deyrizor’un kırsal kesiminde düzenlenen bir pusuda öldürülürken 19’u Hama'nın doğusunda DEAŞ’ın yaptığı sürpriz saldırıda öldürüldü. Böylece ölenlerin 45’i DEAŞ’ın düzenlediği iki saldırıda hayatını kaybetmiş oldu.
SOHR’un istatistiklerine göre 24 Mart 2019 tarihinden bu yana rejim güçleri ve rejim güçlerine destek veren silahlı gruplardan toplamda bin 308 kişi öldürüldü ve içlerinde Suriyeli ve yabancı uyruklu kişiler bulunuyordu.



Hasan Abdulazim: Suriye muhalefeti safları sıkılaştırıyor

Hasan Abdulazim (Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Facebook sayfası)
Hasan Abdulazim (Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Facebook sayfası)
TT

Hasan Abdulazim: Suriye muhalefeti safları sıkılaştırıyor

Hasan Abdulazim (Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Facebook sayfası)
Hasan Abdulazim (Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Facebook sayfası)

Suriye’de muhalif bir isim olan Avukat Hasan Abdulazim, 1932 yılında Şam’ın kırsal kesimindeki Halbun köyünde doğdu. Milliyetçi bir solcu ve Suriyeliler arasında tanınmış siyasi şahsiyetlerden biri olan Abdulazim, (2011 yılında kurulan) Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun genel koordinatörlüğünün yanı sıra Arap Sosyalist Demokratik Birliği partisinin liderliğini ve Arap Sosyalist Demokratik Birliği ile birlikte dört partinin yer aldığı Demokratik Toplum Hareketi sözcülüğünü yapıyor. Demokratik Toplum Hareketi, iktidardaki Arap Baas Partisi liderliğindeki İlerici Ulusal Cephe'ye alternatif olarak 1979 yılında kuruldu.

Ulusal Koordinasyon Kurulu, muhalefetteki partileri ve içeriden hareket eden, bazıları milliyetçi, bazıları solcu olan isimlerin yer aldığı siyasi bir ittifak olarak karşımıza çıkıyor. Suriye'de 2011 baharında protesto gösterilerinin başlamasıyla birlikte ünlü “Şiddete hayır, mezhepçiliğe hayır, siyasi zorbalığa hayır, yabancı askeri müdahaleye hayır” sloganını benimsedi. Ulusal Koordinasyon Kurulu, geçtiğimiz haziran ayı sonlarında Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) siyasi kanadı olan ve ABD liderliğindeki uluslararası bir koalisyon tarafından desteklenen Suriye Demokratik Konseyi (SDK) ile bir siyasi anlaşma imzaladı. Ulusal Koordinasyon Kurulu böylece muhalefetteki farklı taraflar için birleştirici bir nokta haline geldi.

Şarku’l Avsat’ın, Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Genel Koordinatörü Hasan Abdulazim ile yaşadığı Şam'da telefon görüşmesi aracılığıyla bir röportaj gerçekleştirdi.

İşte röportajın tamamı:

-SDK ile yaptığınız ittifakın duyurulmasıyla ve ortak bir cephe oluşturmanızla ilgili ne söylemek istersiniz?

İttifak, ulusal demokratik değişim projesini ve Suriye'yi yıllardır içinde bulunduğu kötü koşullardan kurtarmak için acil bir ulusal gereklilik olan diktatörlükten demokrasiye geçiş projesini benimseyen, devrimin ve muhalefetin bir araya geldiği geniş bir ulusal demokratik cephenin kurulduğu anlamına geliyor. Bununla ilgili üç ana belgenin ilki ortak komite tarafından geçtiğimiz ay tamamlandı.

asdefr

Tartışılan başlıca meseleler hangileri?

İki taraf arasında genel bir vizyon niteliğinde olan ittifakın duyurulmasından sonra, Ulusal Koordinasyon Kurulu, merkezi yönetim sistemine bağlı kalırken, SDK ve diğer Suriyeli Kürt güçlerin ademi merkeziyetçilikte ısrar etmesi nedeniyle yaşanan anlaşmazlık gibi bazı vizyonlarda, özellikle anlaşmanın uygulanmasına yönelik çalışma mekanizmalarının şeklinde birtakım siyasi anlaşmazlıklar söz konusu. Bu yüzden muhalefet güçlerinin seçimle gelmediğini dikkate alarak bu anlaşmazlıkları aktarma kararı aldık. Anlaşmada, tüm kesimleriyle Suriye halkının iradesini ortaya koyan bir geçiş döneminin sonunda Suriye’nin yeni anayasasının ve seçilmiş meclisin, ülkenin yönetim şekli olarak merkezi yönetimin benimsenmesini garantilediği bir çözüm yer alıyordu.

SDG'nin Suriye ordusuna entegrasyonu da ortak komitenin daha önce ele aldığı siyasi çözüme ilişkin konulardan biriydi. İki taraf arasında ilk olarak ellerine Suriyeli kanı bulaşmamış SDG ve Suriye Milli Ordusu (SMO) üyelerinin Suriye ordusuna tek bir blok olarak değil, operasyonel ve profesyonel bir şekilde tüm askeri ve emniyet birimlerine dağıtılarak katılmaları konusunda anlaşmaya varıldı. SDK’nın ortak komitedeki temsilcilerinin esnek ve farklı görüşler karşısında anlayışlı olduklarını gördük.

İlerici Ulusal Cephe'nin ortaya koyduğu kuruluş belgesinde Kürtlerin hakları yer almıyordu. Anlaşmanın eki mi var?

Ulusal Koordinasyon Kurulu’na göre Suriyeli Kürtler, tıpkı ülkenin toprak bütünlüğü ve birliği içinde ulusal dokusunun özgün ve tarihi bir parçası olan Süryaniler, Türkmenler ve Ermenilerle birlikte korunurken hakları da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Suriye’nin siyasi ve coğrafi birliğini teyit eden, ortak komitede üzerinde anlaşmaya varılan siyasi çözümle tüm Suriyeliler arasında eşit yurttaşlık ilkelerinin tesis edildiği demokratik bir devlete geçişe öncülük eden tek çözüm olan 2254 sayılı kararı başta olmak üzere uluslararası kararlarla siyasi çözüm çerçevesinde koruma altına alınmıştır.

Rusya’nın Suriye dosyasına ilişkin rolüyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Rusya’nın politikası, Suriye rejimine uygulanan tecridi ortadan kaldırmanın yanı sıra Arap ve bölge ülkelerini Şam ile normalleştirmeye zorlamak üzerine kurulu. Bu politika, kapsamlı bir siyasi çözüm için herhangi bir adım atılmadan rejimin iktidarda kalmasını sağlıyor. Uluslararası kararları da BMGK’nın 2254 sayılı kararını iptal edecek ve rejimin siyasi olarak değiştirilmesine, demokratik bir devletin kurulmasına ve iktidarın devrine yol açacak herhangi bir siyasi çözüm adımını engelleyecek şekilde tabloyu süslemenin ötesine geçmeyen bir çözüm vizyonu çerçevesinde uygulamaya çalışıyor.

Anayasa Komisyonu'nu kim engelliyor?

Başta Suriye rejimi, Rusya ve İran olmak üzere tüm uluslararası taraflar, BMGK’nın 2254 sayılı kararı da dahil uluslararası kararların uygulanamamasından sorumlular. Ancak Rusya’nın 2. Soçi Toplantısı çerçevesinde Suriye Anayasa Komisyonu’na katılması için rejime baskı yapmasına rağmen Şam, doğrudan Anayasa Komisyonu'nun daha önce yapılan sekiz toplantıdaki çalışmalarını engellemekten sorumlu. Rejim, Ukrayna savaşından önce Rusya’nın desteğiyle Anayasa Komisyonu’nun çalışmalarını ertelemeye ve engellemeye devam etmesi, Anayasa Komisyonu’nun çalışmalarının ve tüm siyasi sürecin aksamasına neden oldu.

Sizce Suriye Muhalefeti Yüksek Müzakere Kurulu içerideki krizi çözebildi mi?

Evet, Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Moskova ve Kahire platformları, Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS), bağımsızlar ve ılımlı silahlı gruplar ile başlatılan girişimin ardından 17 Haziran'da Cenevre'de bir toplantı düzenlendi. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterinin Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’nin yanı sıra aralarında ABD, Kanada, Türkiye ve Arap ülkelerinin büyükelçilerinin de bulunduğu Suriye Halkının Dostları Grubu’ndan 17 delege ile önemli görüşmeler gerçekleştirildi. Suriye Muhalefeti Yüksek Müzakere Kurulu birleşti ve yeniden müzakerelere liderlik etmeye başladı.

Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerini rolüyle ilgili ne söylemek istersiniz?

Suudi Arabistan, Suriye dosyasında son derece aktif ve önemli bir rol üstlendi. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’nın, 2015 yılının başlarında Riyad’da Suriye konulu birinci konferansa ev sahipliği yapması ve masraflarını karşıladığı Suriye Muhalefeti Yüksek Müzakere Kurulu’nu kurması bu rolün birer göstergesiydi. Aynı şekilde 2017 yılında Riyad’da Suriye konulu ikinci konferansa ev sahipliği yapan Suudi Arabistan, Suriye halkının çıkarları pahasına kendi çıkarlarını elde etmeye çalışan ve muhalefetin egemen kararına kendi siyasi gündemini ya da tutumunu dayatan diğer ülkelerin aksine Suriye Muhalefeti Yüksek Müzakere Kurulu’nun kurulması çalışmalarına karışmadı.

frggt
BM Genel Sekreterinin Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ve Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun önde gelen isimleri  (Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Facebook sayfası)

Ulusal Koordinasyon Kurulu, Arap ülkelerinin Suriye sorununu uluslararası kararlar temelinde çözmeye yönelik girişimlerini destekliyor. Arap ülkeleri, adıma adım yaklaşımı çerçevesinde Cidde ve Amman anlaşmalarını uygulamak için Suriye rejimiyle doğrudan temaslar yürütme yetkisini Ürdün'e verdi. Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun bu temasların radikal bir siyasi çözüme ulaşmayı amaçlaması halinde bu konuda hiçbir endişesi yok.

Peki Türkiye-Suriye görüşmeleri ne durumda?

Ülkeler arası ilişkilerle ilgili çalışmaların siyasi bir çözüme ulaşması halinde her türlü yakınlaşmanın yanındayız. (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan’ın seçim zaferi sonrası Türkiye ile Suriye’nin arası seçimlerden önceki haliyle aynı değil. Çünkü Türk muhalefeti, seçim sürecinde Suriye ile yakınlaşma ve yerinden edilenlerin dönüşü kartını kullanıyordu. Ancak bugün olası yakınlaşma adımlarının atmayı her zamanki gibi erteleyecek ve hiçbir girişime cevap vermeyecek olan rejimle varılacak olası bir anlaşmanın karşılığında Türk hükümeti taleplerini daha da artıracak. Rejim, mevcut şartları kendi lehine değiştirme imkanı bulmak adına zaman kazanmak için bu tür adımları her zaman ertelemiştir.

Türkiye'nin Suriye'deki askeri varlığında olası bir değişikliğin, başta Ankara’nın PKK ile mücadelede Şam’ın katkıda bulunması talebi olmak üzere rejimle bazı sorunlar üzerinde anlaşmaya varılmasına bağlı olduğunu görüyoruz. Bir de Türkiye’deki üç buçuk milyondan fazla Suriyeli mültecinin geri dönüşüne çözüm bulunması sorunu var. Suriyeli mültecilerin güvenli bir ortam oluşturulmadan geri dönmeleri mümkün değil. Başta 2254 sayılı karar olmak üzere uluslararası kararlar uygulanmadan mültecilerin geri dönüşünden bahsetmek de mümkün değil. Bu ve benzeri sorunların çözülmesi Türkiye ve Suriye’nin yakınlaşmasını ve ilişkilerinin gelişmesini sağlayacaktır.

Rusya-Ukrayna savaşı Suriye dosyasını ne kadar etkiledi?

Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaşın tüm dünyada gerilimin yüksek olduğu bölgeleri etkilediğine şüphe yok. Rusya-Ukrayna savaşı, adeta üçüncü bir dünya savaşı gibi. Savaş yalnızca Ukrayna topraklarında yaşansa da ülkeler, iki taraftan birinin yanında yer alarak kamplaştılar. Ukrayna savaşının sonuçlarının Suriye krizini kaçınılmaz olarak etkileyeceği kesin. Belki de bu etki, Suriye halkının ve ulusal muhalefetinin yararına, olumlu bir etki olabilir. Ancak Suriye halkı aleyhine, rejim ve destekçileri lehine de olabilir.

Suriye arenasında durum nasıl?

Suriye arenası, uluslararası ve bölgesel güçlerin Suriye meselesine müdahale etmeleri ve Suriye topraklarını hesaplaşmak, çıkarlarını ve gündemlerini dayatmak için bir oyun alanı olarak görmeleri gibi birçok nedenden dolayı son derece karmaşık. Rejim, halkın barışçıl protesto gösterilerini tanımama kararı aldığından, gösterileri terör eylemi ve küresel bir komplo olarak gördüğünden çözümün yalnızca askeri müdahalede olduğuna inandığı, uluslararası bir boyuta ulaşan sınırsız bir çatışmanın patlak verdiği noktaya ulaştı. Ardından protestoları sona erdirmek için aşırılık yanlılarını hapishanelerden salıp şiddetin tırmandığı bir çatışma arenasına atmak da dahil olmak üzere tüm kartlarını oynadı. Rejim, dünyaya, yaşananların bir terör ayaklanması olduğunu, teröristlerle ve aşırılık yanlılarıyla savaştığını söyledi. Daha sonraki aşamalarda Irak, Kafkaslar ve Lübnan'dan çok uluslu mezhepçi milislerin ve ardından İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) milislerinin çatışmalara dahil olmalarına kapı aralandı.

Bir yandan bu karışıklık devam ederken Washington ve Avrupa ülkelerinin başkentlerindeki Suriye diasporası, rejimin yetkilileri hakkında soruşturma başlatılması için çaba sarf ettiler. Bu çabalar rejim ve onu destekleyen Rusya üzerinde baskı unsuru oluşturdu. Muhalif ve devrimci güçleri, Suriye’yi yakıp yıkan tüm bu gelişmelere rağmen ulusal demokratik cephelerini genişletmeye ve saflarını birleştirmeye devam etti.

Suriye Muhalefeti Yüksek Müzakere Kurulu, müzakerelerin önünü açan siyasi bir ivmenin kaydedilmesi ve istenen siyasi geçiş dönemine ulaşma yolunda somut çıktıların elde edilmesi amacıyla müzakere edilmiş bir siyasi çözüm için içeride, Arap ülkeleri ve bölgesel ve uluslararası taraflar arasında ufuk açıcı rolünü yerine getirmeye ve toplantılarını sürdürmeye çalışıyor.