Maruni Patriği Rai’den Lübnan krizini uluslararası sahaya taşıma çağrısı

Hizbullah, öneriyi reddedenlerin başında geliyor

Maruni Patriği Beşara er-Rai (Reuters)
Maruni Patriği Beşara er-Rai (Reuters)
TT

Maruni Patriği Rai’den Lübnan krizini uluslararası sahaya taşıma çağrısı

Maruni Patriği Beşara er-Rai (Reuters)
Maruni Patriği Beşara er-Rai (Reuters)

Lübnan Katolik Doğu Kilisesi Maruni Patriği Beşara Butros er-Rai’nin Lübnan’da yaşanan krizi uluslararası boyuta taşıma çağrısı, destekçileri ve muhalifleri arasında bir bölünmeye yol açtı.
Rai’ye hak verenler bu durumun “siyasi ve yaşamsal krizlere saplanmış ülkeyi kurtarmak için son fırsat olduğuna” inanırken, muhalifleri ise çağrıyı “yıkım, savaş ve dış tarafları Lübnan’a saldırmaya çekme çağrısı” olarak nitelendiriyor. Yeni hükümetin kurulamamasının, Birleşmiş Milletler’in (BM) tüzüğünün 7’inci bölümünün uygulanmasına olanak tanıyacağı uyarılarına yanıt olarak Hizbullah da bu muhalif tavrı dile getirmişti.
Hizbullah’ın bu tavrı, geçen salı günü Genel Sekreteri Hasan Nasrallah aracılığıyla ortaya çıktı. Öyle ki Nasrallah, “Meseleyi Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) taşımak, dünyadaki tüm ülkeleri çıkarlarını gerçekleştirmek için Lübnan’a çekmek anlamına gelir. Bu durum, Lübnan’ın çıkarları ve egemenlik ilkesi ile çelişmektedir” açıklamasında bulundu.
Geçen haftalarda Rai, Lübnan meselesini uluslararası sahaya taşıma çağrısında bulunmuştu. Patriğin çağrısı, bu öneriyi reddeden (Hristiyan) Özgür Yurtsever Hareket’in (ÖYH) ve (Şii) Hizbullah’ın itirazları başta olmak üzere, çok sayıda tepkiye neden oldu. Bu tavrın karşısında ise (Hristiyan) Ketaib ve Lübnan Kuvvetleri partileri, Maruni Patriği’ne destek verdi. (Dürzi) İlerici Sosyalist Parti (İSP) ise tarafsız kalmayı seçti. İSP yetkilileri, Patrik’in Lübnan endişesini anlamalarına rağmen, meselenin tartışmaya ihtiyaç duyduğunu belirtiyor. Ayrıca (Sünni) Müstakbel Hareketi de İSP ile aynı tutumu sergiliyor. Müstakbel ancak, Rai’nin çağrısının, hükümetin kurulamaması ve krizlerin kötüleşmesi hususunda bir uyarı mesajı niteliği taşıdığını ifade etti.
Maruni Genel Konseyi Başkanı ve eski Bakan Vedi el-Hazan, “meselenin, kelimenin dar anlamıyla, Lübnan krizinin uluslararası boyut kazandırılması olmadığını” söyledi. Hazan, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Sorunun insani, sivil ve siyasi bir boyutu var” dedi. Vedi el-Hazan, “Öncelikle bu ülkeyi kurtarmak, Hristiyanları ve Müslümanları kucaklayan bir mesajdır” ifadelerini kullandı. İkinci olarak iç siyasi çerçeveye değinen Hazan, “Rai’nin çağrısı, ülkedeki rejimin gidişatını düzeltmeye yönelik çabalarının başarısızlığından kaynaklanıyor. Rai, Lübnan’a krizini çözecek yeni hükümetin kurulması için Cumhurbaşkanı Avn ve Başbakan adayı Hariri arasındaki boşluğu doldurmaya çalışmıştı. Bu da gerçekleşmeyince son çağrısını yaptı” dedi.
Lübnan krizini uluslararası platforma taşıma, temelde iki unsurla bağlantılı siyasi bir konu. İlk olarak, krizin uluslararası bir sorun olarak görülmesini amaçlayan devletin iç politikaları ve büyük ülkelerin müdahaleye dayalı dış politikaları geliyor. Mesele, büyük güçlerin kendi iç çağrılarına dayanarak, müdahale etmelerinin onaylanması sonrasında bir hukuka dönüşüyor. Lübnan Üniversitesi’nde Hukuk ve Siyaset Bilimi Profesörü Dr. Cihad Bennut, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Müdahale ancak uluslararası hukuk açısından ele alındıktan sonra, uluslararası toplumun ve BM’nin onayı ile olabilir” dedi.
İç dengeler hususunda ise özellikle çatışmalar sırasında, her zaman bir siyasi anlaşma veya siyasi muhalefet var ve yetkililerin, bu tür bir müdahaleyi talep etmelerinin yasal boyutu bulunuyor. Bennut’a göre bu boyut, 1975 yılında Lübnan iç savaşının patlak vermesinin ardından Suriye muhalefeti gibi bölgesel bir müdahale ve 1958 yılında yaşanan uluslararası müdahale olarak ikiye ayrılıyor. 1958 yılında dönemin Lübnan Cumhurbaşkanı Kamil Şamun ile Mısır lideri Cemal Abdünnasır’a arasındaki çatışmayı çözmek için ABD, müdahale gerçekleştirmişti.
Lübnan krizinin uluslararası sahaya taşınmasına karşı çıkanlar ise Lübnan’a uluslararası yasalar getirme korkusuna dayanıyor. Bu durum, Maruni Patrikanesi’nin merkezi Bkerki’ye yakın Vedi el-Hazan tarafından reddediliyor. Hazan, “Lübnan halkı, ezici çoğunlukla, artık bu kaosa ve trajediye tahammül edemez. İç çözümlerin ufku kapalı olduğu için Patrik’in Lübnan’ı kurtarmak amacıyla sesini yükseltmesi doğaldır” ifadelerini kullandı. Vedi el-Hazan, “Lübnan’ın, varlığını sürdürmesi ve ekonomisi için uluslararası destek arayışı engellenirse, BM’ye dahil olmasının, kararlarını ve hedeflerini desteklemesinin amacı nedir?” dedi. Hazan, Rai’nin “Beyrut patlaması, çok sayıdaki boykot, artan yağma, cinayet, kaçakçılık ve sabotaj dalgaları nedeniyle Lübnan’ın, bölgesel çatışmaların bataklıklarına dalmasını reddettiğini” vurguladı.
Lübnan, 19. yüzyıldan beri iç sorunlarının uluslararası boyutu olduğunun farkında. 1840 yılında Cebel-i Lübnan’da yaşanan savaş krizinden sonra büyük güçler, Osmanlı Devleti’ni kanlı çatışmaya müdahale etmeye zorladı. Durum, ‘kaim makamları’ olarak bilinen Lübnan varlığının ilk çekirdeğinin ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Bennut’a göre 1860 yılında durum yeniden tekrar etti ve Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığı ile sonuçlandı. Dr. Cihad Bennut, modern Lübnan’ın 1920 yılında ünlü Sykes-Picot Anlaşması ile kurulduğuna dikkati çekerken, 1975-1990 arasında Lübnan iç savaşı ve 1982 yılında, İsrail’in Lübnan’ı işgali ile temsil edilen Lübnan sahnesindeki krizler karşısında, ayrıca Lübnanlı güçlerle Filistin öğütleri arasında çıkan çatışmalar sonrası uluslararası toplum, Lübnan’a çok uluslu güçler göndererek müdahalelerde bulunmuştu.
Birçok kesim ülkede yaşanan son siyasal, sosyo-ekonomik krizin uluslararası sahaya taşınmasını reddederken, bu söz konusu tavra itimat gösteriyor. Bennut ise mevcut aşamanın, bu tür koşullar gerektirmediğini, daha ziyade otoritedeki siyasi güçler arasında bir Lübnan anlayışı gerektirdiğini söylerken, Hazan da Lübnan’ın tanık olduklarının, 1982 yılında yaşananlardan farklı olduğunu vurguladı. Hazan, “Neredeyse beka krizine dönüşen siyasi bir krizle karşı karşıyayız” diyerek, politikacıların yeni hükümeti oluşturmak için yürütülen müzakereler sırasında ortaya koydukları çözümsüzlüğe, finansal krizlere, çöken ekonomik koşullara çekti. Vedi el-Hazan, “Siyasi bir çatışmaya tanık oluyoruz. Patrik’in anıları unutturma girişimi olmasaydı mezhep çatışmaları, neredeyse közlerini ateşleyecekti. Bu girişim, hükümeti kurmakla görevli iki iktidar kutbunu, yani Cumhurbaşkanı ve hükümeti kurmakla görevli yetkiliyi bir araya getirmeye çalışarak ayrımcılığa giden yolu kesti” değerlendirmesinde bulundu. Hazan, “Ancak girişimi, siyasi çatışmayı söndürmedi ve bu nedenle Patrik uluslararası topluma acil bir çağrı yaptı” dedi.



El Fetih hareketinden bir yetkili, Lübnan’da Ayn el-Hilve mülteci kampındaki suikast girişiminden sağ kurtuldu

Ayn el-Hilve mülteci kampının girişi (NNA)
Ayn el-Hilve mülteci kampının girişi (NNA)
TT

El Fetih hareketinden bir yetkili, Lübnan’da Ayn el-Hilve mülteci kampındaki suikast girişiminden sağ kurtuldu

Ayn el-Hilve mülteci kampının girişi (NNA)
Ayn el-Hilve mülteci kampının girişi (NNA)

El Fetih hareketinden üst düzey bir yetkili, bugün Lübnan’ın güneyinde bulunan Ayn el-Hilve mülteci kampında düzenlenen bir suikast girişiminden sağ kurtuldu.

Şarku’l Avsat’a konuşan güvenlik kaynaklarına göre, Fetih hareketinden Tuğgeneral Ebu Eşref El-Armuşi, Ayn el-Hilve kampının Basatin mahallesinde birkaç arkadaşıyla birlikte silahlı pusuya düşürüldü. Armuşi saldırıda yaralandı.

Şarku’l Avsat’ın Lübnan resmi haber ajansı NNA’dan aktardığı habere göre, dün gece kampta bulunan sebze pazarında ‘Somalili’ lakaplı bir aktivistin vurulmasının ardından, Safsaf ve Bereket bölgeleri arasında sıkı güvenlik önlemi alındı.

Kampta bu saldırının ardından çıkan olaylarda, makineli tüfekler, el bombaları ve roket güdümlü el bombaları kullanılırken, ikisi çocuk olmak üzere çok sayıda kişi yaralandı.

Kampta ateşkesin sağlanması ve işlerin normale dönmesi için yoğun temaslarda bulunuldu ve bir süre sonra ortalık sakinleşti.