ABD Fırat'ın doğusundaki askeri varlığını yeni üslerle güçlendiriyor

Gözlemciler, Washington’ın iki yıl önce geri çekilmekle yaptığı hatayı telafi etmek için bölgeye geri döndüğüne inanıyorlar

Haseke şehri ve kırsalında ABD’nin askeri varlığında artış yaşanıyor (Independent Arabia)
Haseke şehri ve kırsalında ABD’nin askeri varlığında artış yaşanıyor (Independent Arabia)
TT

ABD Fırat'ın doğusundaki askeri varlığını yeni üslerle güçlendiriyor

Haseke şehri ve kırsalında ABD’nin askeri varlığında artış yaşanıyor (Independent Arabia)
Haseke şehri ve kırsalında ABD’nin askeri varlığında artış yaşanıyor (Independent Arabia)

Mustafa Rüstem
ABD, Suriye'nin kuzeydoğusundaki askeri varlığını güçlendirmeye ve imkanlarını geliştirmeye devam ederken tüm gözler, yaklaşık bir ay önce el-Yarubiye kırsalının kuzeyindeki Tel Alu’da bir üs inşa edilmesinin ardından Washington’ın Haseke kırsalındaki el-Malikiye bölgesinde inşa ettiği ikinci askeri üsse çevrilmiş durumda.
Yasadışı geçişler
Esed rejimi, ABD’yi, Suriyeli resmi bir kaynağın Suriye Arap Haber Ajansı'na (SANA) yaptığı açıklamada, ‘ülkenin Haseke'nin doğu kırsalındaki zenginliklerini yağmalamak ve çalmak için kullanılan yöntemlerin yasadışı geçişlerle güvence altına alınması operasyonları’ olarak nitelediği faaliyetlerin devam etmesi için Suriye'deki petrol sahalarının çevresinde daha fazla üs kurarak askeri varlıklarını artırmakla suçladı.
Buna karşın ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), 9 Şubat'ta Amerikan askerlerinin artık Suriye'nin söz konusu bölgesindeki petrol sahalarının korunmasından sorumlu olmadığını, görevlerinin DEAŞ ile mücadele etmekle sınırlı olduğunu duyurmuştu.
ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü John Kirby aynı tarihte yaptığı açıklamada, ‘ABD askeri personelinin Suriye’deki petrol kaynaklarıyla ilgili faaliyet gösteren herhangi bir özel firmaya ya da çalışanlarına destek sunma yetkileri’ olmadığını söylemişti.


Fırat'ın doğusundaki ABD üsleri yakınlarında uçan iki Amerikan savaş uçağı (Independent Arabia)

İnşa mı tadilat mı?
Öte yandan Suriye Demokratik Güçleri (SDG), petrol kaynaklarından en çok faydalananlar arasında olmalarına bakılmaksızın petrol sahalarının çevresinde inşa edilen üsler ile ilgili tutumlarını açıklamazken gözlemcilere göre SDG'nin tüm bölgedeki kontrolü ve bu üslerin cephe hatlarına yakınlığı göz önüne alındığında sonuç olarak bu durum, Türkiye'nin bölgedeki müdahalelerini sınırlayacak ve gelecekteki çatışmaları beklemeye zorlayacaktır.
Independent Arabia’ya konuşan SDG’li bir yetkili, ABD’nin Fırat'ın doğusundaki varlığını güçlendirmesiyle ilgili söylenenlerin ve askeri üsler inşa etmekle ilgili tartışılanların yersiz olduğunu ve çalışmaların tadilattan ibaret olduğunu belirterek, “Yeni üsler inşa edildiğine dair söylenecek hiçbir şey yok” dedi. SDG’li yetkilinin açıklaması, bazı gözlemcilerin paylaştığı, ABD askeri üslerinin genişletildiğine dair bilgilerle örtüşürken ABD, petrol sahalarından birinin yakınlarında bir uçak pisti kurmanın yanı sıra bölgeye onlarca normal ve zırhlı araç getirerek coğrafi ve askeri olarak çalışmalarını artırmaya başladı.

Üçüncü üs
Haseke kırsalından alınan bilgilere göre Pentagon'un açıkladığı Suriye'nin kuzeydoğusunda konuşlu 900 Amerikan askerinin yanı sıra dikkat çekici bir hareketlilik söz konusu. Bu bilgiler arasında, Haseke'nin Ayn Divar (Çavuşköy) orta ölçekli iş makineleri ile yapılan kazı ve inşaat çalışmaları olduğu, Suriye, Irak ve Türkiye sınır üçgeninde stratejik öneme sahip coğrafi konumda üs benzeri bir askeri merkez kurulduğu ve ağır vasıtalar ve zırhlı araçların bu merkeze giriş yaptıkları yer aldı.
Öte yandan siyasi analist Civan Yusuf, burası sadece ABD için değil, çatışan tüm taraflar için stratejik bir bölge olduğu için askeri üs inşasının, ABD’nin 2019'da bölgeden çekilerek yaptığı bir hatayı telafi etme adımı olduğunu düşünüyor. Yusuf konuya ilişkin değerlendirmesinde, Fırat’ın doğusunun toprak, alan ve boyut açısından büyük öneme sahip olduğunu, çünkü buranın geniş ve doğal kaynaklar açısından zengin bir bölge olduğunu, Türkiye ve Irak sınırlarında yer aldığını vurguladı.
Yusuf şöyle devam etti:
“Bölgede iki Amerikan üssü var ve yakın zamanda üçüncü bir üssün kurulacak. Bu da Washington'un Suriye dosyasına döneceği ve DEAŞ terör örgütünü yenilgiye uğratan SDG dahil olmak üzere Suriye'deki müttefiklerini destekleyeceği anlamına geliyor. Denge noktasının ABD olduğu söylenmelidir. Bu olmadan siyasi çözüm başarısız olur.”

En önemli öncelik petrol
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, gözlemciler, Washington’ın Suriye’deki askeri genişlemesinin, Pentagon'un ABD’li petrol şirketi Delta Crescent Energy ile petrol üretimi için 30 Temmuz 2020'de ABD Senatosunun onayıyla anlaşma imzalayan SDG’nin kontrolü altındaki bölgede bulunan petrol sahalarını artık korumayacağına yönelik açıklamalarıyla çeliştiğine inanıyor.
SDG ile Delta Crescent Energy arasındaki anlaşma, Kürtlerin ABD’nin 2020 yılı ortalarında Suriye'ye Caesar (Sezar) Yasası çerçevesinde Suriye rejimiyle ilişkili kişi ve kurumlara uyguladığı yaptırım paketinden kaçınma çabalarının ortasında imzalandı.
Başta bölge ve üretim bakımından Suriye'nin en büyük petrol sahası olan Deyrizor kentindeki el-Ömer Petrol Sahası olmak üzere bu petrol kuyularından elde edilen gelirler, Kürt güçlerinin ana gelir kaynağını oluşturuyor. Ayrıca elektrik üretiminde kullanılan ülkedeki en büyük petrol rafinerisi Kuniko da bu gelir kaynaklarının arasında yer alıyor.

SDG ile Şam arasındaki gerginlik
Gözlemciler, ABD’nin yeni yönetimin politikaları çerçevesinde Suriye’deki faaliyetlerini artırmasını beklerken Suriye hükümeti, özellikle ABD Başkanı Joe Biden yönetimi ile Kürt oluşumlar ve liderleri arasındaki eski Başkan Barack Obama dönemine uzanan dostluk bağları ve güçlü ilişkiler sebebiyle Washington’ın SDG ve Kürt gruplara yönelik siyasi ve askeri desteğini sürdüreceğine inanıyor.
Suriye ordusu şuan İdlib'in güney kırsalında ve Hama'nın doğu kırsalında yaşanan yoğun çatışmaların ardından rahat bir nefes alırken ülkenin gıda sepeti olan el-Cezire bölgesi dahil olmak üzere Suriye’nin kuzeybatısındaki petrol zengini topraklarını geri almak için nöbet tutuyor.
Tüm bu gelişmeler, Suriye hükümeti ile SDG arasındaki gerginliğin ve öfkenin hakim olduğu bir atmosferde yaşanırken söz konusu gerginlik petrol ve petrol türevlerinin Suriye hükümetinin kontrolündeki bölgelere transferinin durdurulmasıyla zirveye ulaşmıştı. Bu durum bölgede boğucu bir krize neden oldu.
SDG unsurlarının geçtiğimiz Ocak ayında,  Kamışlı ve Haseke'de rejim güçlerinin kontrolü altındaki meskun mahallelerde önde gelen Kürt isimlerin gözaltına alınmasına yanıt olarak iktidardaki Baas Partisi’nin kentteki liderlerinden birinin gözaltına alınması sonrası Haseke kentinde devlete ait bir değirmencilik şirketine baskın düzenlemesiyle gerilim daha da tırmanmıştı. Haseke çevresindeki abluka, Rusya’nın un ve gıda maddelerinin girişine izin verilmesini sağlayan arabuluculuk müdahalesinden 20 gün sonra kaldırıldı.

Siyasi çözümde denge noktası: ABD
Siyasi analist Civan Yusuf’a göre ABD’nin bölgedeki varlığının iki temel noktaya dayandığını düşünüyor. Birincisi Irak ile Lübnan ve Tahran ile Beyrut arasındaki karayolunun kontrolü. Yusuf, eğer bu yol kontrol altına alınırsa, İran’ın Suriye'nin doğusundaki büyüyen rolünün azalacağını düşünüyor. İkinci nokta ise, Fırat'ın doğusundaki toprakların onları kontrol eden herhangi bir taraf için taşıdığı alan ivmesi ve ekonomik getirilerle ilgili olduğunu söyleyen Yusuf, ABD’nin özellikle Suriye ve Irak'ın geçmişte Rusya’nın nüfuz alanı olduğunu tam olarak idrak etmesiyle geri çekilme hatasını fark edip düzelttiğini belirtti. Sonuç olarak, siyasi bir çözüm ve Rusya'nın rolünün azaltılması çerçevesinde ABD’nin bölgedeki varlığının çok önemli bir nokta haline gelebileceğini ifade eden Yusuf, bölgedeki önceliklerini yeniden düzenleyen ve tüm siyasi gidişatı sahada düzelten yeni ABD yönetimiyle birlikte bunun artık eskisi gibi Ankara için ABD’nin dostluğunu kazanmak konusunda gerçek bir kayıp olduğuna inanıyor.
 



Hasan Abdulazim: Suriye muhalefeti safları sıkılaştırıyor

Hasan Abdulazim (Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Facebook sayfası)
Hasan Abdulazim (Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Facebook sayfası)
TT

Hasan Abdulazim: Suriye muhalefeti safları sıkılaştırıyor

Hasan Abdulazim (Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Facebook sayfası)
Hasan Abdulazim (Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Facebook sayfası)

Suriye’de muhalif bir isim olan Avukat Hasan Abdulazim, 1932 yılında Şam’ın kırsal kesimindeki Halbun köyünde doğdu. Milliyetçi bir solcu ve Suriyeliler arasında tanınmış siyasi şahsiyetlerden biri olan Abdulazim, (2011 yılında kurulan) Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun genel koordinatörlüğünün yanı sıra Arap Sosyalist Demokratik Birliği partisinin liderliğini ve Arap Sosyalist Demokratik Birliği ile birlikte dört partinin yer aldığı Demokratik Toplum Hareketi sözcülüğünü yapıyor. Demokratik Toplum Hareketi, iktidardaki Arap Baas Partisi liderliğindeki İlerici Ulusal Cephe'ye alternatif olarak 1979 yılında kuruldu.

Ulusal Koordinasyon Kurulu, muhalefetteki partileri ve içeriden hareket eden, bazıları milliyetçi, bazıları solcu olan isimlerin yer aldığı siyasi bir ittifak olarak karşımıza çıkıyor. Suriye'de 2011 baharında protesto gösterilerinin başlamasıyla birlikte ünlü “Şiddete hayır, mezhepçiliğe hayır, siyasi zorbalığa hayır, yabancı askeri müdahaleye hayır” sloganını benimsedi. Ulusal Koordinasyon Kurulu, geçtiğimiz haziran ayı sonlarında Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) siyasi kanadı olan ve ABD liderliğindeki uluslararası bir koalisyon tarafından desteklenen Suriye Demokratik Konseyi (SDK) ile bir siyasi anlaşma imzaladı. Ulusal Koordinasyon Kurulu böylece muhalefetteki farklı taraflar için birleştirici bir nokta haline geldi.

Şarku’l Avsat’ın, Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Genel Koordinatörü Hasan Abdulazim ile yaşadığı Şam'da telefon görüşmesi aracılığıyla bir röportaj gerçekleştirdi.

İşte röportajın tamamı:

-SDK ile yaptığınız ittifakın duyurulmasıyla ve ortak bir cephe oluşturmanızla ilgili ne söylemek istersiniz?

İttifak, ulusal demokratik değişim projesini ve Suriye'yi yıllardır içinde bulunduğu kötü koşullardan kurtarmak için acil bir ulusal gereklilik olan diktatörlükten demokrasiye geçiş projesini benimseyen, devrimin ve muhalefetin bir araya geldiği geniş bir ulusal demokratik cephenin kurulduğu anlamına geliyor. Bununla ilgili üç ana belgenin ilki ortak komite tarafından geçtiğimiz ay tamamlandı.

asdefr

Tartışılan başlıca meseleler hangileri?

İki taraf arasında genel bir vizyon niteliğinde olan ittifakın duyurulmasından sonra, Ulusal Koordinasyon Kurulu, merkezi yönetim sistemine bağlı kalırken, SDK ve diğer Suriyeli Kürt güçlerin ademi merkeziyetçilikte ısrar etmesi nedeniyle yaşanan anlaşmazlık gibi bazı vizyonlarda, özellikle anlaşmanın uygulanmasına yönelik çalışma mekanizmalarının şeklinde birtakım siyasi anlaşmazlıklar söz konusu. Bu yüzden muhalefet güçlerinin seçimle gelmediğini dikkate alarak bu anlaşmazlıkları aktarma kararı aldık. Anlaşmada, tüm kesimleriyle Suriye halkının iradesini ortaya koyan bir geçiş döneminin sonunda Suriye’nin yeni anayasasının ve seçilmiş meclisin, ülkenin yönetim şekli olarak merkezi yönetimin benimsenmesini garantilediği bir çözüm yer alıyordu.

SDG'nin Suriye ordusuna entegrasyonu da ortak komitenin daha önce ele aldığı siyasi çözüme ilişkin konulardan biriydi. İki taraf arasında ilk olarak ellerine Suriyeli kanı bulaşmamış SDG ve Suriye Milli Ordusu (SMO) üyelerinin Suriye ordusuna tek bir blok olarak değil, operasyonel ve profesyonel bir şekilde tüm askeri ve emniyet birimlerine dağıtılarak katılmaları konusunda anlaşmaya varıldı. SDK’nın ortak komitedeki temsilcilerinin esnek ve farklı görüşler karşısında anlayışlı olduklarını gördük.

İlerici Ulusal Cephe'nin ortaya koyduğu kuruluş belgesinde Kürtlerin hakları yer almıyordu. Anlaşmanın eki mi var?

Ulusal Koordinasyon Kurulu’na göre Suriyeli Kürtler, tıpkı ülkenin toprak bütünlüğü ve birliği içinde ulusal dokusunun özgün ve tarihi bir parçası olan Süryaniler, Türkmenler ve Ermenilerle birlikte korunurken hakları da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Suriye’nin siyasi ve coğrafi birliğini teyit eden, ortak komitede üzerinde anlaşmaya varılan siyasi çözümle tüm Suriyeliler arasında eşit yurttaşlık ilkelerinin tesis edildiği demokratik bir devlete geçişe öncülük eden tek çözüm olan 2254 sayılı kararı başta olmak üzere uluslararası kararlarla siyasi çözüm çerçevesinde koruma altına alınmıştır.

Rusya’nın Suriye dosyasına ilişkin rolüyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Rusya’nın politikası, Suriye rejimine uygulanan tecridi ortadan kaldırmanın yanı sıra Arap ve bölge ülkelerini Şam ile normalleştirmeye zorlamak üzerine kurulu. Bu politika, kapsamlı bir siyasi çözüm için herhangi bir adım atılmadan rejimin iktidarda kalmasını sağlıyor. Uluslararası kararları da BMGK’nın 2254 sayılı kararını iptal edecek ve rejimin siyasi olarak değiştirilmesine, demokratik bir devletin kurulmasına ve iktidarın devrine yol açacak herhangi bir siyasi çözüm adımını engelleyecek şekilde tabloyu süslemenin ötesine geçmeyen bir çözüm vizyonu çerçevesinde uygulamaya çalışıyor.

Anayasa Komisyonu'nu kim engelliyor?

Başta Suriye rejimi, Rusya ve İran olmak üzere tüm uluslararası taraflar, BMGK’nın 2254 sayılı kararı da dahil uluslararası kararların uygulanamamasından sorumlular. Ancak Rusya’nın 2. Soçi Toplantısı çerçevesinde Suriye Anayasa Komisyonu’na katılması için rejime baskı yapmasına rağmen Şam, doğrudan Anayasa Komisyonu'nun daha önce yapılan sekiz toplantıdaki çalışmalarını engellemekten sorumlu. Rejim, Ukrayna savaşından önce Rusya’nın desteğiyle Anayasa Komisyonu’nun çalışmalarını ertelemeye ve engellemeye devam etmesi, Anayasa Komisyonu’nun çalışmalarının ve tüm siyasi sürecin aksamasına neden oldu.

Sizce Suriye Muhalefeti Yüksek Müzakere Kurulu içerideki krizi çözebildi mi?

Evet, Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Moskova ve Kahire platformları, Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS), bağımsızlar ve ılımlı silahlı gruplar ile başlatılan girişimin ardından 17 Haziran'da Cenevre'de bir toplantı düzenlendi. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterinin Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’nin yanı sıra aralarında ABD, Kanada, Türkiye ve Arap ülkelerinin büyükelçilerinin de bulunduğu Suriye Halkının Dostları Grubu’ndan 17 delege ile önemli görüşmeler gerçekleştirildi. Suriye Muhalefeti Yüksek Müzakere Kurulu birleşti ve yeniden müzakerelere liderlik etmeye başladı.

Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerini rolüyle ilgili ne söylemek istersiniz?

Suudi Arabistan, Suriye dosyasında son derece aktif ve önemli bir rol üstlendi. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’nın, 2015 yılının başlarında Riyad’da Suriye konulu birinci konferansa ev sahipliği yapması ve masraflarını karşıladığı Suriye Muhalefeti Yüksek Müzakere Kurulu’nu kurması bu rolün birer göstergesiydi. Aynı şekilde 2017 yılında Riyad’da Suriye konulu ikinci konferansa ev sahipliği yapan Suudi Arabistan, Suriye halkının çıkarları pahasına kendi çıkarlarını elde etmeye çalışan ve muhalefetin egemen kararına kendi siyasi gündemini ya da tutumunu dayatan diğer ülkelerin aksine Suriye Muhalefeti Yüksek Müzakere Kurulu’nun kurulması çalışmalarına karışmadı.

frggt
BM Genel Sekreterinin Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ve Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun önde gelen isimleri  (Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Kurulu Facebook sayfası)

Ulusal Koordinasyon Kurulu, Arap ülkelerinin Suriye sorununu uluslararası kararlar temelinde çözmeye yönelik girişimlerini destekliyor. Arap ülkeleri, adıma adım yaklaşımı çerçevesinde Cidde ve Amman anlaşmalarını uygulamak için Suriye rejimiyle doğrudan temaslar yürütme yetkisini Ürdün'e verdi. Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun bu temasların radikal bir siyasi çözüme ulaşmayı amaçlaması halinde bu konuda hiçbir endişesi yok.

Peki Türkiye-Suriye görüşmeleri ne durumda?

Ülkeler arası ilişkilerle ilgili çalışmaların siyasi bir çözüme ulaşması halinde her türlü yakınlaşmanın yanındayız. (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan’ın seçim zaferi sonrası Türkiye ile Suriye’nin arası seçimlerden önceki haliyle aynı değil. Çünkü Türk muhalefeti, seçim sürecinde Suriye ile yakınlaşma ve yerinden edilenlerin dönüşü kartını kullanıyordu. Ancak bugün olası yakınlaşma adımlarının atmayı her zamanki gibi erteleyecek ve hiçbir girişime cevap vermeyecek olan rejimle varılacak olası bir anlaşmanın karşılığında Türk hükümeti taleplerini daha da artıracak. Rejim, mevcut şartları kendi lehine değiştirme imkanı bulmak adına zaman kazanmak için bu tür adımları her zaman ertelemiştir.

Türkiye'nin Suriye'deki askeri varlığında olası bir değişikliğin, başta Ankara’nın PKK ile mücadelede Şam’ın katkıda bulunması talebi olmak üzere rejimle bazı sorunlar üzerinde anlaşmaya varılmasına bağlı olduğunu görüyoruz. Bir de Türkiye’deki üç buçuk milyondan fazla Suriyeli mültecinin geri dönüşüne çözüm bulunması sorunu var. Suriyeli mültecilerin güvenli bir ortam oluşturulmadan geri dönmeleri mümkün değil. Başta 2254 sayılı karar olmak üzere uluslararası kararlar uygulanmadan mültecilerin geri dönüşünden bahsetmek de mümkün değil. Bu ve benzeri sorunların çözülmesi Türkiye ve Suriye’nin yakınlaşmasını ve ilişkilerinin gelişmesini sağlayacaktır.

Rusya-Ukrayna savaşı Suriye dosyasını ne kadar etkiledi?

Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaşın tüm dünyada gerilimin yüksek olduğu bölgeleri etkilediğine şüphe yok. Rusya-Ukrayna savaşı, adeta üçüncü bir dünya savaşı gibi. Savaş yalnızca Ukrayna topraklarında yaşansa da ülkeler, iki taraftan birinin yanında yer alarak kamplaştılar. Ukrayna savaşının sonuçlarının Suriye krizini kaçınılmaz olarak etkileyeceği kesin. Belki de bu etki, Suriye halkının ve ulusal muhalefetinin yararına, olumlu bir etki olabilir. Ancak Suriye halkı aleyhine, rejim ve destekçileri lehine de olabilir.

Suriye arenasında durum nasıl?

Suriye arenası, uluslararası ve bölgesel güçlerin Suriye meselesine müdahale etmeleri ve Suriye topraklarını hesaplaşmak, çıkarlarını ve gündemlerini dayatmak için bir oyun alanı olarak görmeleri gibi birçok nedenden dolayı son derece karmaşık. Rejim, halkın barışçıl protesto gösterilerini tanımama kararı aldığından, gösterileri terör eylemi ve küresel bir komplo olarak gördüğünden çözümün yalnızca askeri müdahalede olduğuna inandığı, uluslararası bir boyuta ulaşan sınırsız bir çatışmanın patlak verdiği noktaya ulaştı. Ardından protestoları sona erdirmek için aşırılık yanlılarını hapishanelerden salıp şiddetin tırmandığı bir çatışma arenasına atmak da dahil olmak üzere tüm kartlarını oynadı. Rejim, dünyaya, yaşananların bir terör ayaklanması olduğunu, teröristlerle ve aşırılık yanlılarıyla savaştığını söyledi. Daha sonraki aşamalarda Irak, Kafkaslar ve Lübnan'dan çok uluslu mezhepçi milislerin ve ardından İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) milislerinin çatışmalara dahil olmalarına kapı aralandı.

Bir yandan bu karışıklık devam ederken Washington ve Avrupa ülkelerinin başkentlerindeki Suriye diasporası, rejimin yetkilileri hakkında soruşturma başlatılması için çaba sarf ettiler. Bu çabalar rejim ve onu destekleyen Rusya üzerinde baskı unsuru oluşturdu. Muhalif ve devrimci güçleri, Suriye’yi yakıp yıkan tüm bu gelişmelere rağmen ulusal demokratik cephelerini genişletmeye ve saflarını birleştirmeye devam etti.

Suriye Muhalefeti Yüksek Müzakere Kurulu, müzakerelerin önünü açan siyasi bir ivmenin kaydedilmesi ve istenen siyasi geçiş dönemine ulaşma yolunda somut çıktıların elde edilmesi amacıyla müzakere edilmiş bir siyasi çözüm için içeride, Arap ülkeleri ve bölgesel ve uluslararası taraflar arasında ufuk açıcı rolünü yerine getirmeye ve toplantılarını sürdürmeye çalışıyor.