Tüm koronavirüslere karşı standart bir aşı geliştirilmeye yönelik araştırmalar

Tüm koronavirüslere karşı standart bir aşı geliştirilmeye yönelik araştırmalar
TT

Tüm koronavirüslere karşı standart bir aşı geliştirilmeye yönelik araştırmalar

Tüm koronavirüslere karşı standart bir aşı geliştirilmeye yönelik araştırmalar

Kovid-19 aşılarının bulunması en az 10 yıl sürmesi beklenirken, sadece aylar içinde geliştirmesi sebebiyle tıp tarihinde dönüm noktası olarak herkes tarafından hatırlanacak. Ancak Maryland Eyaleti’nde Silver Spring’de bulunan Walter Reed Askeri Araştırma Enstitüsü’nde Bulaşıcı Hastalıklar Bölümü başkanı Dr. Kayvon Modjarrad aşıların geliştirilme hızından memnun değil.
Modjarrad “Bu aşıların elde edilmesinin yeteri kadar hızlı olmadığını” belirtti. Zira dünya çapında 2,3 milyondan fazla insan virüs sebebiyle hayatını kaybetti, bunun yanı sıra birçok ülke bir veya iki yıldan önce aşılara tam erişim sağlayamayacak. Modjarrad “Hızlı… gerçekten hızlı bir şekilde yapılması bir günde aşının üretilmesini gerektirir” ifadelerini kullandı.

Virüs salgınları
Bilim insanları gelecekte çok daha fazla koronavirüs salgının yaşanacağını ön görüyorlar. Çünkü yarasalar ve diğer memeliler, bu kalabalık virüs ailesinin mutantları ve türleriyle dolular ve hiç şüphe yok ki, bu patojenlerden bazılarının eski türün engellerini aşarak yeni salgınlara neden olması sadece zaman meselesi.
Dr. Modjarrad, yıllardır farklı türde bir aşı, talep eden birçok bilim adamından biri. Modjarrad’ın ve diğerlerin istediği tüm koronavirüslere karşı (pancoronavirüs) işe yarayabilecek bir aşı icat etmekti. Ancak bu çağrılar ve istekler, Kovid-19’ın ortaya çıkarak koronavirüslerin ne kadar büyük bir felaket oluşturabileceğini gösterene kadar büyük ölçüde göz ardı edildi.
Bugün araştırmacılar, pancoronavirüs aşısı olarak bilinen aşı için deneysel bir model geliştirmeye başladılar ve hayvan deneylerinde bazı umut verici sonuçların görüldüğü söylenebilir. San Diego’daki Scripps Araştırma Enstitüsü’nde moleküler tıp profesörü Dr. Eric Topol, bilim adamlarının derhal büyük bir aşı projesinde güçlerini birleştirmeleri gerektiğini düşünüyor.
Dr. Topol, “Bu projeyi hızlandırmak ve bu yıl bitirmek için gerçek bir işgücü toplamalıyız.” diyor. Dr. Topol ve Scripps Araştırma Enstitüsü’nden İmmünoloji Uzmanı Dennis Burton 8 Şubat’ta “Nature” dergisinde yayımlanan bir makalesinde, koronavirüsler için standart bir aşının geliştirilmesi için büyük bir projenin başlatılması çağrısında bulunmuşlardı.

Koronavirüs türleri
Koronavirüsler ilk olarak 1969 yılında tespit edildikten sonra, aşı üreticileri için önemli bir öncelik haline gelmediler çünkü etkileri sadece onlarca yıllık hafif soğuk algınlığı ile sınırlıydı. Ancak 2002 yılında, ağır akut solunum yolu yetersizliği sendromu veya SARS adı verilen ölümcül bir zatürreye neden olan “SARS-CoV” olarak bilinen yeni bir tür ortaya çıktı. Bunun ardından bilim adamları söz konusu virüse karşı bir aşı geliştirmek için çalışmaya başladılar.
Daha önce insanlara yönelik bir koronavirüs aşısı geliştirilmediği için, virüs biyolojisi hakkında öğrenilecek çok şey vardı. Sonunda, araştırmacılar, virüsün yüzeyinde bulunan spike proteini olarak adlandırılan proteini bağışıklık için bir hedef seçtiler. Çünkü bu proteine bağlanan antikorlar, virüsün insan hücrelerine girmesini önlemeye ve enfeksiyonu durdurmaya yardımcı oluyordu.
Ancak Asya ve diğer bölgelerdeki halk sağlığı yetkilileri, aşısının etkili olmasını beklemediler, karantina gibi önemli derecede etkinlik gösteren diğer önlemleri uyguladılar. Böylece aylar içinde, 774 ölümün kaydedildiği SARS-Cov virüsünü ortadan kaldırabildiler.
Koronavirüslerin tehlikesi, 2012’de yılında yarasalardan kaynaklanan ölümcül solunum yolu hastalığına neden olan, Orta Doğu Solunum Sendromu veya “MERS” adı ile bilinen yeni bir türün ortaya çıkması ile daha da netleşti. Böylece araştırmacılar MERS aşıları üzerinde çalışmaya başladı ancak bazıları tüm koronavirüs türlerine karşı -Dr. Modjarrad’ın deyimi ile “tek virüs, tek aşı”- etkili olabilecek bir aşı yapılmasının en akıllıca yaklaşım olabileceğini düşünüyorlardı. Tek bir aşı SARS, MERS ve başka herhangi bir koronavirüse karşı işe yarasaydı daha iyi olmaz mı diye düşünüyorlardı ancak Ebola ve Zika gibi diğer daha tehlikeli virüslerin ortaya çıkması ile SARS ve MERS virüslerinden kaynaklanan ölüm sayılarının görece daha az olması sebebiyle aşıya ilişkin herhangi bir ilerleme kaydedilemedi.
2016 yılında, Baylor Tıp Koleji virologlarından Maria Elena Bottazzi ve meslektaşları, bir pancoronavirüs aşısı geliştirmek için ABD hükümetinden destek almak için başvurdular ancak bir yanıt alamadılar. Bottazzi hükümetin o zamanki tepkisi hakkında, “Koronavirüslerinde karşı genel bir aşı ile ilgilenmediklerini söylediler” dedi. Bunun yanı sıra, Bottazzi’nin ekibi, fareler üzerinde yapılan deneylerin aşının etkili olduğu göstermesine, insan hücrelerine yönelik toksit içermemesi ve büyük miktarlarda üretilebilir olmasına rağmen, “SARS” aşı geliştirmesine yönelik bir fonu kaybettiklerini belirtti. Kısacası, görünürden kaybolmuş olan koronavirüsler birincil öncelikler değillerdi.
Klinik deneylere başlamak için gereken mali kaynağın kesintiye uğramasının ardından, bilim insanları geliştirdikleri SARS aşısını bir dondurucuda bekletip, başka araştırmalara geçtiler. Dr. Bottazzi bu yaklaşımı sıkıntılı bir durum olarak tanımlıyor.
Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü’nden virolog Dr. Matthew Memoli, bu kararları çok büyük bir hata olarak tanımlayarak “Bu, bilimsel sistemimiz için bir başarısızlıktır, çünkü fon sağlayan kurumlar dikkat çeken konular üzerinde çalışmayı tercih ediyor” ifadelerini kullandı.
Üç yıl sonra, üçüncü bir tehlikeli koronavirüs ortaya çıktı. Bu, Kovid-19 salgının arkasında bulunan SARS-CoV-2. Bu virüs, SARS ve MERS’e neden olan önceki türlerden çok daha düşük bir ölüm oranına sahip olmasına rağmen, insandan insana daha fazla oranda ve daha hızlı bir şekilde bulaşıyor. Söz konusu virüs türü, dünya çapında 106 milyondan fazla kişinin enfekte olmasına neden olurken bu sayı yükselmeye devam ediyor.
Araştırmacıların önceki koronavirüslerden öğrendikleri tüm dersler, SARS-CoV-2 için yeni aşılar geliştirmede üzere hızlı hareket etmelerine yardımcı oldu. Dr. Bottazzi ve meslektaşları, SARS aşıları yapmak için yarattıkları teknolojiyi, şu anda hala erken klinik deneyler aşamasında olan bir Kovid-19 aşısı yapmak için kullandılar.
Diğer araştırmacılar, aşı üretiminde daha hızlı hareket etmek için daha yeni yöntemler kullandılar. Alman şirketi BioNTech, spike proteinini kodlayan haberci RNA adlı bir genetik molekül bir üretti. BioNTech şirketi, Amerikan “Pfizer” şirketi ile bir ortaklığa girdi ve sadece 11 ayda ürettikleri aşı ile ABD hükümetinden lisans aldılar. Bu türde geliştirilen son aşının, geliştirilesi 4 yıl gerektirmişti.
Kovid-19 salgının sonunun hala çok uzakta olduğu doğru ancak, bazı araştırmacılar bir sonraki ölümcül salgın için hazırlıkların başlaması çağrısında bulunuyorlar.

Standart bir aşı
Saint Louis Üniversite’sinden virolog Daniel Hoft “Bu geçmişte üç kez oldu ve muhtemelen tekrar olacak” dedi.
Cambridge’de bulunan VBI Vaccines şirketinden araştırmacılar, geçen yaz pancoronavirüs aşısına yönelik küçük bir adım attı. Araştırmacılar, SARS, MERS ve Kovid-19’a neden olan üç koronavirüsten elde edilen spike proteinleri kaplı virüs benzeri kabuklar ürettiler.
Araştırmacılar bu üç tür spike proteini içeren aşıyı farelere enjekte ettiklerinde, hayvanlarda üç koronavirüsün hepsine karşı etkili olan antikorlar üretildi. Ancak araştırmacıların dikkatini çeken, bu antikorlardan bazılarının, mevsimsel soğuk algınlığına neden olan 4. bir koronavirüse de -bu virüsün spike proteinleri aşıya dahil edilmemiş olsa bile- yapışabilmeleri oldu. Bilim insanları bu verileri halka açıkladılar ancak henüz bilimsel bir dergide yayınlamadılar.
Caltech’te (Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü) yapısal biyolog olan Pamela Bjorkman ve meslektaşları geçen ay, Science dergisinde kapsamlı bir koronavirüs aşının test edildiği büyük bir deney yayınladılar. Araştırmacılar, aşının geliştirilmesinde, “nanopartikül” olarak bilinen bir protein çekirdeğine 8 farklı koronavirüsten yalnızca spike proteinlerinin uçlarını bağladılar. Bu nanopartiküllerin farelere enjekte edilmesinin ardından, fareler, koronavirüslerin 8’ine ve aşının geliştirilmesi aşamasında içinde kullanılmayan diğer 4 koronavirüse de yapışabilecek antikorlar üretti.
Bugün, Dr. Modjarrad, Walter Reed Enstitüsü’nde küçük protein parçalarıyla eklenmiş bir nanopartikülüne dayanan başka bir aşı geliştiren bir bilimsel ekibe liderlik ediyor. Aşının önümüzdeki ay gönüllüler üzerindeki klinik denemelerine başlanması bekleniyor. Aşı şu anda SARS-CoV-2 spike protein parçalarına dayalı olsa da, Dr. Modjarrad ve meslektaşları, aşıyı bir pancoronavirüs aşısı olarak yeniden düzenlemeyi planlıyorlar.
Dr. Saint Louis Üniversitesi’nden Hoft ise, spike proteinine karşı antikorlara dayalı olmayan kapsamlı bir aşı geliştirmek için çalışıyor. Hoft, Kaliforniya merkezli bir biyoteknoloji şirketi olan Gritstone Oncology ile iş birliği yaparak, hücreleri, bir koronavirüs (herhangi bir koronavirüs) vücuda girdiğinde olduğu gibi uyarabilecek yüzey proteinleri üretmeye teşvik eden bir aşı geliştirdi. Şu anda SARS-CoV-2’ye karşı etkili olup olmadığını görmek için klinik bir çalışma hazırlıyorlar. Dr. Hoft son olarak, “Muhtemelen gelecekteki herhangi bir salgın ile mücadele için hazır olmak için, üçüncü bir nesil aşı üretmek ile ilgileniyoruz.” dedi.

*New York Times



Robotlar neden hayvanlardan hızlı koşamıyor?

Robotlar, hız ve çeviklikte hayvanları henüz yakalayamadı (Unsplash)
Robotlar, hız ve çeviklikte hayvanları henüz yakalayamadı (Unsplash)
TT

Robotlar neden hayvanlardan hızlı koşamıyor?

Robotlar, hız ve çeviklikte hayvanları henüz yakalayamadı (Unsplash)
Robotlar, hız ve çeviklikte hayvanları henüz yakalayamadı (Unsplash)

Bilim insanları, onlarca yıldır çeşitli çalışmalar yapsa da henüz bir hayvan kadar iyi koşabilen bir robot tasarlayamadı. 

Hakemli dergi Science Robotics'te 24 Nisan'da yayımlanan çalışmaya göre bu hedefe ulaşmak yakın zamanda mümkün olmayabilir. 

Çalışmada, hayvanların robotlara kıyasla daha iyi performans sergilemesinin temel nedeninin, biyolojik bileşenlerle robotlarda kullanılan mekanik parçalar arasındaki farktan kaynaklanmadığı belirtildi.

Bilim insanlarına göre hayvanlar, uzuvlarını ve kaslarını çok daha uyumlu şekilde kullanıyor. Sisteme bütünlüklü bakıldığındaysa robotlar bu açıdan halen geride.

Araştırmada bulgulara dair şu ifadelere yer verildi: 

Küçük istisnalar dışında mühendislikle üretilen alt sistemler, biyolojik eşdeğerlerinden daha iyi performansa sahip. Hatta bazı örneklerde çok daha ileri seviyede oldukları görülüyor. Ancak hayvanlarla robotları, tüm sistemi göz önünde bulundurarak hareket açısından karşılaştırırsanız, hayvanlar inanılmaz bir konumda. Robotlarsa onları henüz yakalayamadı.

Diğer yandan bilim insanları, hayvanların evrimleştiği milyonlarca yıllık süreçle robotik teknolojisinin geliştirilmesi için harcanan vakit karşılaştırıldığında, aslında teknolojik açıdan çok hızlı ilerleme kaydedildiğini belirtti. 

Kanada'daki Simon Fraser Üniversitesi'nden Max Donelan da şunları söyledi: 

Bir antilop engebeli arazide binlerce kilometrelik göç yolunu tamamlayabilir, bir dağ keçisi uçuruma tırmanabilir ve hamamböcekleri bir bacağını kaybetse de yavaşlamadan hareketi sürdürebilir. Bu dayanıklılık, çeviklik ve sağlamlık gibi özelliklere sahip hiçbir robotumuz yok.

Independent Türkçe, Science Daily, Electronicsforu


Tip 1 diyabete yol açtığı düşünülen gen mutasyonu ilk defa incelendi

Kronik bir hastalık olan tip 1 diyabet, her yaşta ortaya çıkabiliyor (Pexels)
Kronik bir hastalık olan tip 1 diyabet, her yaşta ortaya çıkabiliyor (Pexels)
TT

Tip 1 diyabete yol açtığı düşünülen gen mutasyonu ilk defa incelendi

Kronik bir hastalık olan tip 1 diyabet, her yaşta ortaya çıkabiliyor (Pexels)
Kronik bir hastalık olan tip 1 diyabet, her yaşta ortaya çıkabiliyor (Pexels)

Dünyada sadece iki kardeşte görülen gen mutasyonu, tip 1 diyabetin önlenmesinin anahtarı olabilir. 

Otoimmün bir hastalık olan tip 1 diyabet, bağışıklık sisteminin pankreastaki insülin üreten beta hücrelerine saldırarak normal insülin üretimini durduruyor. Bu hastalıktan muzdarip kişilerin kan şekerini kontrol altında tutmak için yaşamları boyunca insülin iğnesi yaptırması gerekiyor.

Yeni araştırmayı yürüten bilim insanları bugüne kadar iki kardeş dışında kimsede rastlanmayan bir gen mutasyonunun bu hastalığa yol açabileceğini düşünüyor. Sözkonusu mutasyon PD-L1 adlı proteini kodlayan gende gerçekleşiyor.

Araştırmacılar, çalışma yürütüldüğü sırada 10 ve 11 yaşındaki iki çocuğun hayatlarının ilk birkaç haftasında tip 1 diyabete yakalandığını belirtiyor. Journal of Experimental Medicine adlı bilimsel dergide yayımlanan çalışmada bu mutasyonun PD-L1'in düzgün çalışmasını engellediği kaydedildi.

Bu protein ve reseptörü PD-1, bağışıklık sistemini kontrol altında tutan bir tür güvenlik sistemi işlevi gördüğünden ve işlevlerini engelleyen kanser tedavileri diyabete yol açabildiğinden PD-L1, tip 1 diyabetin başlamasını durdurmada çok önemli görünüyor.

Ancak çocukların bağışıklık sisteminin, bu proteinle reseptörün sağladığı güvenlik mekanizması olmadan da düzgün çalıştığını gözlemleyen bilim insanları şoke oldu. Araştırmacılar PD-1'e bağlanan başka bir protein olan PD-L2'nin, PL-D1 görevini yerine getirmediğinde devreye girdiğini düşünüyor. 

Araştırmacılar PL-D1 proteini tip 1 diyabetin önlenmesinde kilit rol oynarken, diğer bağışıklık sistemi işlevlerinin çoğunun normal şekilde çalışmasını sağlamada pek önem arz etmediği sonucuna vardı. 

King's College London'dan immünolog Timothy Tree ortak yazarı olduğu çalışma hakkında "Artık otoimmün diyabeti önlemede kritik rol oynayan farklı hücre tipleri arasındaki iletişimi çözmemiz gerekiyor" diyor.

Bu bulgu, tip 1 diyabet gibi otoimmün diyabetlerin nasıl geliştiğine dair bilgilerimizi arttırıyor. Gelecekte diyabeti önleyebilecek tedavilerde yeni bir muhtemel hedefin önünü açıyor.

Independent Türkçe, Science Alert, Science Daily, Journal of Experimental Medicine


Tavukların duygularını ibikleriyle gösterdiği saptandı

Soldaki gibi dinlenen tavuklar daha açık tonlar sergilerken yakalanma gibi negatif tecrübelerde kıpkırmızı kesildiler (INRAE/Bertin&Arnould)
Soldaki gibi dinlenen tavuklar daha açık tonlar sergilerken yakalanma gibi negatif tecrübelerde kıpkırmızı kesildiler (INRAE/Bertin&Arnould)
TT

Tavukların duygularını ibikleriyle gösterdiği saptandı

Soldaki gibi dinlenen tavuklar daha açık tonlar sergilerken yakalanma gibi negatif tecrübelerde kıpkırmızı kesildiler (INRAE/Bertin&Arnould)
Soldaki gibi dinlenen tavuklar daha açık tonlar sergilerken yakalanma gibi negatif tecrübelerde kıpkırmızı kesildiler (INRAE/Bertin&Arnould)

Hayvanlarda, özellikle de kuşlardaki duyguları çalışmak hem zor hem de nadir görülen bir araştırma konusu. 

Mavi sarı Macaw papağanlarının ciltlerinin kızarması hakkında yapılan bir araştırmanın ayak izlerini takip eden Fransa Ulusal Fransız Tarımsal Araştırma Kurumu (INRAE) ekibinin tercihiyse kümes hayvanları oldu. 

Sussex tavuğunu odağına alan araştırmada, bu kuşlarda da benzer bir durumun görülüp görülmediğine bakıldı. 

Loire Vadisi'ndeki 363 metrekarelik bir bahçede yaşayan 6 adet 3-4 aylık Sussex tavuğu gözlemlendi. Üç haftalık süre boyunca filme de alınan hayvanların çok lezzetli yemlerle beslenmek ve yakalanmak gibi değişik durumlara verdiği tepkiler incelendi. 

Seçilen 18 bin fotoğraf bir görsel yazılımıyla analiz edildi ve uçamayan kuşların ibiklerinin ne kadar kızardığı ölçüldü.

Sonuçlar, tavukların derilerinin renginin duygusal durumlarına göre değiştiğini ortaya koydu.

Örneğin un kurduyla beslendiklerinde biraz kızarırlarken yakalanma gibi negatif deneyimlerde kıpkırmızı kesildiler. 

Dinlenirken ten renklerinin çok daha açık renklere çaldığı görüldü. 

Bu sonuçlardan yola çıkan bilim insanlar, hayvan-insan etkileşimine de baktı. 5 haftalık bir periyotta 13 Sussex tavuğunun bir insana nasıl alıştığı incelendi. 

Böylesi bir hazırlık sürecine tabi tutulmayan bir başka 13 tavukluk grup bu kişiyle karşılaştığında ibiklerinin kızardığı görüldü. Diğerleriyse sükunet ve ten renklerini korudu.

Araştırma makalesini Applied Animal Behaviour Science adlı bilimsel dergide yayımlayan bilim insanları, bu hayvanların özellikle kendi aralarındaki sosyal etkileşimin incelenmesi gerektiğini belirtiyor.

Independent Türkçe, Phys.org, INRAE


Kolon kanseri uyarısı: İki vücut tipinde risk yüksek

Kolon kanseri, dünya genelinde kansere bağlı ölümlerde ikinci sırada yer alıyor (Pixabay)
Kolon kanseri, dünya genelinde kansere bağlı ölümlerde ikinci sırada yer alıyor (Pixabay)
TT

Kolon kanseri uyarısı: İki vücut tipinde risk yüksek

Kolon kanseri, dünya genelinde kansere bağlı ölümlerde ikinci sırada yer alıyor (Pixabay)
Kolon kanseri, dünya genelinde kansere bağlı ölümlerde ikinci sırada yer alıyor (Pixabay)

Karın bölgesinde aşırı yağlanma olan uzun boylu kişiler ve obezlerin kolon (kalın bağırsak) kanserine daha fazla yakalandığı bulundu. 

Aşırı kilonun bu kanser riskini artırdığı önceki çalışmalarda görülse de farklı yağlanma türlerinin etkisi saptanmamıştı. 

Birleşik Krallık (BK) Biobank'ten 329 bin 828 kişinin sağlık verisinin incelendiği yeni araştırmada katılımcılar vücut tiplerine göre 4 gruba ayrıldı: vücut genelinde obez; yağlanmanın vücuda yayıldığı uzun boylular; karın bölgesinde yağlanma olan uzun boylular; daha kısa ve kilolu ama kalça ve bel ölçüsü daha düşük olanlar. Katılımcıların 3 bin 728'i kolon kanseriydi.

Obezitenin vücudun genelinde görüldüğü ilk grubun kolon kanserine yakalanma riskinin diğerlerine göre yüzde 10 daha fazla olduğu kaydedildi. Abdominal obezite sınıfına giren üçüncü gruptaki riskse yüzde 12'ydi. Bu vücut tipine sahip kadınların bu kansere yakalanma ihtimali de erkeklerden yüzde 18 daha yüksek çıktı. 

Science Advances adlı hakemli dergide yayımlanan araştırmanın yazarları, yağın vücutta biriktiği bölgenin vücut kitle indeksinden daha önemli olduğunu söylüyor. Boy ve kilo üzerinden hesaplanan vücut kitle indeksi, tahmini yağ miktarını göstererek kişinin ideal kilosuna ne kadar yakın olduğunu anlamaya yarıyor. 

Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı'ndan Heinz Freisling, ortak yazarı olduğu araştırma hakkında "Vücut kitle indeksi veya vücuttaki yağ dağılımı (örneğin bel çevresi) gibi vücudun yağlılığını ölçerken en çok kullanılan göstergelerin, sağlıksız kiloya bağlı kanser riskini göz ardı ettiğini düşünüyoruz" diyor. 

Bu göstergeler kullanışlı olsalar da yakın vücut kitle indeksine sahip ama farklı vücut tipindeki bireyleri aynı kategoride gruplandırıyor. Diğer yandan aynı vücut kitle indeksine sahip kişilerin kanser risklerinin çok farklı olabileceğini biliyoruz.

BK Biobank'den 460 bin 198 kişinin genetik verilerini inceleyen bilim insanları 3 bin 414 genetik varyant tespit etti. Araştırmacılar bu sayede iki vücut tipindeki kanser riskinin yüksek olmasında genlerin oynadığı rolü tespit etti. 

Freisling "Genel olarak daha obez bir vücut şeklinin belirli beyin bölgelerinde aşırı ifade edilen genlerle; daha uzun boylu ve abdominal obez vücut şeklininse esasen yağ dokusunda aşırı ifade edilen genlerle ilişkili olduğunu bulduk" diyor:

Açıkçası bu, sindirim sağlığının en azından kısmen beyin ve yağ dokusundan kaynaklanabileceğini gösteriyor.

Independent Türkçe, Medical News Today, News Medical, Newseek, Science Advances


Amazon Prime'ın yeni dizisinin başarısının sırrı ne?

Fallout, nükleer kıyamet sonrasında Los Angeles'ta nükleer imha sonrasında kendilerini radyasyondan, mutantlardan ve haydutlardan korumak için yeraltı sığınaklarında yaşamak zorunda insanların hikayesini anlatıyor (Amazon Prime Video)
Fallout, nükleer kıyamet sonrasında Los Angeles'ta nükleer imha sonrasında kendilerini radyasyondan, mutantlardan ve haydutlardan korumak için yeraltı sığınaklarında yaşamak zorunda insanların hikayesini anlatıyor (Amazon Prime Video)
TT

Amazon Prime'ın yeni dizisinin başarısının sırrı ne?

Fallout, nükleer kıyamet sonrasında Los Angeles'ta nükleer imha sonrasında kendilerini radyasyondan, mutantlardan ve haydutlardan korumak için yeraltı sığınaklarında yaşamak zorunda insanların hikayesini anlatıyor (Amazon Prime Video)
Fallout, nükleer kıyamet sonrasında Los Angeles'ta nükleer imha sonrasında kendilerini radyasyondan, mutantlardan ve haydutlardan korumak için yeraltı sığınaklarında yaşamak zorunda insanların hikayesini anlatıyor (Amazon Prime Video)

Fallout 4 oyuncuları uzun zamandır beklenen dev güncellemenin PlayStation 5 ve Xbox Series X/S'te yayımlanmasıyla çılgına dönerken Amazon Prime Video da uyarlama dizisi Fallout'un başarısını kutluyor.

Oyuna ilgiyi de ateşledi

10 Nisan'da gösterime giren dizi yayın platformunda büyük bir hit haline gelirken oyuna yönelik ilginin de yeniden alevlenmesini sağladı.

Video oyunlarının televizyon ve dizi uyarlamaları eğlence sektöründe uzun süre kara bir leke olarak kalsa da son yıllarda başarılı uyarlamalara imza atılıyor.

Örneğin Kirpi Sonic (Sonic the Hedgehog) ve Süper Mario Kardeşler Filmi (The Super Mario Bros. Movie) gibi filmler, oyun uyarlamalarının beyazperdede ne kadar popüler olabileceğini kanıtladı. 

HBO'nun sevilen video oyunundan uyarladığı The Last of Us da tek bir günde 8 milyondan fazla izleyiciyi ekran başına toplamayı başardı.

Ancak 2018 yapımı Lara Croft: Tomb Raider, gişede orta düzeyde bir başarı elde etse de oyuncular tarafından beğenilmedi. 

Paramount'un bir başka popüler video oyunu serisine dayandırdığı dizi Halo da ne hayranlara ne de izleyicilere istediklerini verdi.

"Her olay oyunların evreninde de meydana geldi"

Uzun yıllardır Halo ve Fallout oynayan Lewis White, Fallout'un başarısının sırrını Daily Mail'a açıkladı. White, Fallout yazarlarının kaynak malzemeye çok sadık kaldığını söyledi.

"Fallout'un ilk sezonu, video oyunlarının genel 'düzeni' içinde yer alacak şekilde oluşturuldu" diyen White ekledi: 

Bu, dizide meydana gelen her olayın aynı zamanda oyunların evreninde de meydana geldiği anlamına geliyor.

"Amazon'un Fallout'u, kaynak malzemesine epey sadık kaldı" diyen White sözlerini şöyle sürdürdü: 

Halo ise bunu yapmamaya karar verdi.

"Sadık hayranlar bile bağ kuramıyor"

White, Halo hakkında özellikle sert konuştu ve oyunun ikonik kahramanı Master Chief'in tasvirinin bile dizide çok farklı olduğunu vurguladı.

Dizi, oyunların sadık hayranlarıyla bile bağ kurmakta zorlanıyor.

Buna karşılık Fallout dizisi, oyunlara yeni bir ilgi yaratıyor ve hayranlara oyunları yeniden oynamaları için ilham veriyor.

8 bölümlük dizi, milyonlarca yeni izleyiciyi yeni bir evrenle tanıştırıyor.

Eleştirmenlerin övgü yağmuruna tuttuğu Fallout, ikinci sezon onayını da aldı. Fallout aynı zamanda Yüzüklerin Efendisi: Güç Yüzükleri (The Lord of the Rings: The Rings of Power) beri en çok izlenen Prime Video dizisi oldu.
Independent Türkçe, Daily Mail, TheVerge


Russell Crowe yine şeytan çıkarıyor: Yeni korkunun fragmanı yayında

The Exorcism, son iki yılda Crowe'un rol aldığı şeytan çıkarma temalı ikinci film (Vertical)
The Exorcism, son iki yılda Crowe'un rol aldığı şeytan çıkarma temalı ikinci film (Vertical)
TT

Russell Crowe yine şeytan çıkarıyor: Yeni korkunun fragmanı yayında

The Exorcism, son iki yılda Crowe'un rol aldığı şeytan çıkarma temalı ikinci film (Vertical)
The Exorcism, son iki yılda Crowe'un rol aldığı şeytan çıkarma temalı ikinci film (Vertical)

Başrollerini Russell Crowe ve Ryan Simpkins'in paylaştığı doğaüstü korku filmi The Exorcism'in ilk fragmanı yayımlandı. 

Sorunlu bir aktörü canlandırıyor

The Exorcism'de Crowe, "doğaüstü bir korku filmi çekerken aklını yitirmeye başlayan sorunlu bir aktör olan Anthony Miller" rolünde izleyicilerin karşısına çıkıyor.

Arasının açık olduğu kızı Lee ise, babasının geçmişteki bağımlılıklarına geri dönüp dönmediğini merak ederken işinde problem yaşıyor olabileceğinden şüpheleniyor.

Filmin diğer oyuncuları arasında James Cameron'ın milyar dolarlık serisi Avatar'ın yıldızı Sam Worthington'ın yanı sıra Chloe Bailey, Adam Goldberg ve David Hyde Pierce yer alıyor. 

Yönetmen koltuğunda oturan Joshua John Miller, M.A. Fortin'le birlikte senaryoyu kaleme aldı.

The Exorcism, Miller ve Fortin'in 2015 yapımı korku komedisi The Final Girls'ün ardından ikinci uzun metrajlı filmi.

İkili aynı zamanda, sevgilisini öldüren kartel için çalışmaya zorlanan Teresa'nın hikayesini anlatan suç draması Queen of the South'un da yaratıcısı. 

Crowe geçen yıl da şeytan çıkarma temalı Şeytanın Düşmanı'nda (The Pope's Exorcist) rol almıştı. 60 yaşındaki aktör filmde, Vatikan'ın baş şeytan kovucusu olarak görev yapan rahip Gabriele Amorth'u canlandırmıştı. Julius Avery'nin yönettiği film, dünya çapında yaklaşık 77 milyon dolar hasılat elde etmişti.

The Exorcism'in 7 Haziran'da vizyona girmesi bekleniyor.

Independent Türkçe, Variety, Deadline


Hibrit beyin üreten bilim insanları bir ilke imza attı

Farenin beynindeki sıçan hücreleri (kırmızılar) hayvanın koku almasını sağladı (Ben Throesch)
Farenin beynindeki sıçan hücreleri (kırmızılar) hayvanın koku almasını sağladı (Ben Throesch)
TT

Hibrit beyin üreten bilim insanları bir ilke imza attı

Farenin beynindeki sıçan hücreleri (kırmızılar) hayvanın koku almasını sağladı (Ben Throesch)
Farenin beynindeki sıçan hücreleri (kırmızılar) hayvanın koku almasını sağladı (Ben Throesch)

Bilim insanları bir kısmı fare bir kısmı sıçandan oluşan beyin üretti. Bu "hibrit beyin" sayesinde ilk defa bir hayvan, başka bir hayvanın kaybettiği duyusunun çalışmasını sağladı. 

Fare embriyolarına sıçan hücrelerinin eklenmesiyle üretilen bu beyni taşıyan fareler, koku alabilmek için sıçanların hücrelerinden faydalandı.

Daha önce gelişme aşamasında veya bu süreci tamamlamış fare ve sıçanların beynine nöronların enjekte edilmesiyle hibrit beyin üretilmişti. Ancak Columbia Üniversitesi'nden araştırmacılar bunların düzgün çalışmaması nedeniyle hücreleri daha erken bir dönemde ekledi.

Farelerin döllenmesinden sonraki birkaç saat içinde hücrelerin hızla bölündüğü blastokist aşamasında sıçan kök hücrelerini yerleştiren araştırmacılar bu sayede iki hayvanın hücrelerinin birlikte büyüyüp kaynaşmasını sağladı. 

Normalde sıçanların beyni daha yavaş gelişse de fare embriyosuna konan bu hücreler, ev sahibi hayvanın gelişimine ayak uydurmayı başardı.  

Cell adlı hakemli dergide dün yayımlanan araştırmayı yürüten Kristin Baldwin, "Sıçan hücrelerini, fare beyninin neredeyse tamamında görmek bizim için epey şaşırtıcıydı" diyor.

Araştırmacılar daha sonra kokuyla ilgili bilgilerden sorumlu nöronları devre dışı bırakılan veya ortadan kaldırılan iki ayrı deney faresi yetiştirdi. Hibrit beyne sahip bu farelerin, sıçan hücreleri sayesinde koku almayı başardığı gözlemlendi. Baldwin şöyle diyor: 

Bütün  fare kafeslerine bir kurabiye sakladık ve sıçan nöronlarıyla onu bulabildiklerini görünce çok şaşırdık.

Öte yandan nöronların ortadan kaldırılmadığı, sadece çalışmaz hale getirildiği fareler diğerleri kadar başarılı olamadı. "Bu, yedek nöronlar eklemenin tak-çalıştır şeklinde işlemediğini gösteriyor" diyen Baldwin şöyle ekliyor: 

Çalışan bir ikame istiyorsanız, orada öylece duran işlevsiz nöronları temizlemeniz gerekebilir. Bazı nörodejeneratif hastalıklarda ve otizmle şizofreni gibi bazı nörogelişimsel bozukluklarda bu durum sözkonusu olabilir.

Araştırmacıların karşılaştığı temel zorluk, sıçan hücrelerinin farklı farelerde rasgele dağılmasıydı. Enjekte edilen hücrelerin, belli bir hücre tipine dönüşmesi için halihazırda çalışan bilim insanları bu sayede daha net sonuçlar elde etmeyi ve insanların hastalıklarını daha iyi anlamayı umuyor. 

Independent Türkçe, Science Daily, New Atlas, Cell


Zombi geyik hastalığı insanlara mı sıçradı?

Her yaştan geyiğe bulaşabilen zombi geyik hastalığı, bazı hayvanları belirtiler görülmeden öldürebiliyor (AFP)
Her yaştan geyiğe bulaşabilen zombi geyik hastalığı, bazı hayvanları belirtiler görülmeden öldürebiliyor (AFP)
TT

Zombi geyik hastalığı insanlara mı sıçradı?

Her yaştan geyiğe bulaşabilen zombi geyik hastalığı, bazı hayvanları belirtiler görülmeden öldürebiliyor (AFP)
Her yaştan geyiğe bulaşabilen zombi geyik hastalığı, bazı hayvanları belirtiler görülmeden öldürebiliyor (AFP)

Araştırmacılar zombi geyik hastalığının insanlara sıçradığından şüpheleniyor. Bundan muzdarip geyiklerin etini yedikten sonra hayatını kaybeden iki kişinin ölümü bu düşünceye yol açtı.

Diğer adı kronik zayıflama hastalığı olan bu rahatsızlığın insanlara bulaştığı bir vakaya daha önce rastlanmamıştı. Sinir sistemini hedef alan bu tarz hastalıklar, prion denen proteinlerin beyinde anormal şekilde birikmesi sonucu ortaya çıkıyor. 

Sığırlardaki deli dana ve insanlardaki Creutzfeldt Jakob, prion hastalıklar arasında yer alıyor. Prionların beyin dokusunda yayılması demansa benzer belirtiler yaratıyor fakat hastalık daha hızlı ilerliyor. Henüz tedavisi bulunmayan Creutzfeldt Jakob hastalığı, genellikle bir yıl içinde ölümle sonuçlanıyor.

Neurology adlı bilimsel dergide yayımlanan raporda araştırmacılar kronik zayıflama hastalığı taşıyan geyiklerin etini 2022'de yiyen 72 yaşındaki bir adamın kafa karışıklığı ve saldırganlık içeren davranışları aniden göstermeye başlamasından kısa süre sonra hayatını kaybettiğini aktarıyor. 

Aynı geyik grubundaki hayvanların etini yiyen başka birinin de kısa süre sonra benzer belirtileri göstererek hayatını kaybettiğini söyleyen araştırmacılar ikinci hastanın otopsi sonuçlarının Creutzfeldt Jakob hastalığından öldüğünü ortaya koyduğunu belirtiyor. Bu vakanın gerçekleştiği yılı raporda yazmayan araştırmacılar, hastanın belirtileri gösterdikten bir ay sonra hayatını kaybettiğini ifade ediyor.

Araştırmacılar neden-sonuç ilişkisi doğrulanmasa da bu raporun hastalığı taşıyan hayvanları yemenin yarattığı risklere yönelik daha fazla inceleme yapılması gerekliliğine dikkat çektiğini söylüyor. 

Deli dana hastalığı diye bilinen bovin süngerimsi ensefalopati bulaşmış sığırların etinin yenmesi de uzun zamandır insanlardaki Creutzfeldt Jakob hastalığının ortaya çıkmasıyla ilişkilendiriliyor.

ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri'ne göre zombi geyik hastalığı ABD'nin 32, Kanada'nın 4 eyaletindeki yabanda ve çiftliklerde yaşayan geyik, Kanada geyiği ve sığınlarda görülüyor. 

Tedavisi ve aşısı olmayan hastalığın hayvanlar arasında kolayca yayıldığı gözlemlenirken uzmanlar zombi geyik hastalığının kan ya da tükürük gibi vücut sıvılarıyla doğrudan temas veya bunların çevreye bulaşması yoluyla hastalığın taşındığını düşünüyor.

Independent Türkçe, Science Alert, CBS News, ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri, Neurology


Simpsonlar'ın yapımcısı dizideki şok ölüm için hayranlardan özür diledi

Matt Groening'in yarattığı sitcom, Homer Simpson ve ailesinin Springfield kasabasındaki macaralarını konu alıyor (FX)
Matt Groening'in yarattığı sitcom, Homer Simpson ve ailesinin Springfield kasabasındaki macaralarını konu alıyor (FX)
TT

Simpsonlar'ın yapımcısı dizideki şok ölüm için hayranlardan özür diledi

Matt Groening'in yarattığı sitcom, Homer Simpson ve ailesinin Springfield kasabasındaki macaralarını konu alıyor (FX)
Matt Groening'in yarattığı sitcom, Homer Simpson ve ailesinin Springfield kasabasındaki macaralarını konu alıyor (FX)

Simpsonlar'ın (The Simpsons) yönetici yapımcısı, son sezonun 15. bölümü olan Cremains of the Day'de, kurgusal kasaba Springfield'da uzun süredir yaşayan bir karakterin şaşırtıcı derecede duygusal vedasını ele aldı.

Dizinin hayranları neye uğradığını şaşırdı

Halen yayımlanmakta olan 35. sezonun 15. bölümünde, Moe'nun Barı'nın müdavimi Larry Dalrymple'ın ölümü, hem izleyicileri hem de Homer ve arkadaşlarını şoke etti.

Bu bölümde, Dan Castellaneta'nın seslendirdiği Homer ve trajediyle bir araya gelen arkadaşları, Larry'nin son dileğini yerine getirmek üzere bir yolculuğa çıktı.

21 Nisan'da gösterime giren bölümü John Frink kaleme aldı ve Gabriel DeFrancesco yönetti.

Larry dizide arka planda yer alan bir karakterdi ve 1989'da ekranlara gelen ilk sezonda ortaya çıkmıştı. Çoğunlukla Moe'nun Barı'nda Homer Simpson ve arkadaşlarının yanında görünen Larry, ara sıra bir ya da iki replik söylüyordu.

Yapımcı Tim Long, Larry'nin ölümüne verilen şaşırtıcı tepki hakkında TMZ'ye konuştu. 

Ölümün izleyicileri etkilemesini istemiş

Uzun soluklu animasyon sitcom'un ortak yapımcısı Long, yaptığı açıklamada yaratıcı ekibin, Larry Dalrymple'ın ölümünün izleyicileri çok etkilemesini istediğini itiraf etti. 

Long ayrıca Larry'nin ölümü için hayranlardan özür diledi ama izleyicilerin etkilendiğini görmenin kendisini rahatlattığını da söyledi:

Çünkü bu dizinin hâlâ sevildiğini gösteriyor.

Long, Larry'nin rolünün küçüklüğünün önemli olmadığını söyleyerek, Simpsonlar'daki karakterlerin pek sık ölmediğini hatırlattı. 

Bu yüzden karakterler öldüğünde büyük bir olay oluyor.

Long, dizinin hayranlarına korkmamalarını söyleyerek ekledi:

Sonuçta Barney ya da Moe gibi önemli bir karakteri öldürmedik!

Independent Türkçe, TMZ, ScreenRant 


Yapay zeka Microsoft'a büyük kâr getirdi

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Yapay zeka Microsoft'a büyük kâr getirdi

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Büyük teknoloji firmalarının üç aylık döneme ilişkin perşembe günü yaptığı mali açıklamalar karışık bir tablo çizdi: Microsoft, yapay zeka yeteneklerine yaptığı güçlü yatırımların ardından analist tahminlerini aşan büyük bir gelir artışı bildirirken, Meta'nın hisseleri bu hafta kendi yapay zeka yatırımlarını duyurmasının ardından darbe aldı.

ChatGPT'nin yaratıcısı OpenAI'la ortaklık kurduktan sonra yapay zeka alanında lider haline gelen Microsoft, imzası niteliğindeki ofis hizmetlerine oyunun kurallarını değiştiren yapay zekayı ekleyerek Copilot'u oluşturdu. Copilot, toplantıları yazıya dökebilen, e-posta gönderebilen ve elektronik çizelge hazırlayabilen bir yapay zeka asistan.

Washington merkezli teknoloji firması, bu çeyrekte gelirlerinin bir önceki yıla göre yüzde 17 artarak 61,9 milyar dolara yükseldiğini, net gelirinin yüzde 20 arttığını ve yapay zekanın Azure bulut hizmetlerine yönelik talebin bu çeyrekte yüzde 31 artmasına katkı sunduğunu bildirdi.

D.A. Davidson'dan yazılım analisti Gil Luria, The Wall Street Journal'a, "Yapay zekada lider oldular" diye konuştu. 

Yapay zekadan gerçekten gelir elde edebilen tek şirket onlar.

Diğer teknoloji firmaları da benzer şekilde cesaret verici raporlar yayımladı.

Snapchat'in arkasındaki şirket olan Snap'in hisseleri, firmanın bir önceki yıla göre yüzde 21'lik bir gelir artışı açıklayarak piyasa beklentilerini aşmasının ardından perşembe günü genişletilmiş işlemlerde yüzde 27 kadar fırladı.

2021'de Apple cihazlarında reklamları hedefleme kabiliyetini sınırlayan büyük bir değişiklikle mücadele eden şirket, son üç çeyrektir gelirlerini artırıyor.

Google'ın ana şirketi Alphabet'te de durum benzer şekilde iyimserdi ve bu çeyrekte gelirlerin geçen yılın bu dönemine kıyasla yüzde 15 artarak 80,5 milyar dolara ulaştığını bildirdi. Şirket ayrıca ilk üç aylık nakit temettüsünü ve 70 milyar dolarlık hisse geri alımını açıkladı.

CEO Sundar Pichai kazanç duyurusunun yanı sıra yaptığı açıklamada, "Yapay zeka araştırma ve altyapısındaki liderliğimiz ve küresel ürün ayak izimiz, bizi bir sonraki yapay zeka inovasyonu dalgası için iyi bir konuma getiriyor" dedi.

Facebook ve Instagram'ın ana şirketi Meta'daysa işler daha karmaşıktı.

Çarşamba günü ilk çeyrek kazançlarını açıklayan şirket, ilk çeyrek kârının bir önceki yıla göre iki kattan fazla arttığını ve gelirin yüzde 27 yükseldiğini açıkladı.

Ancak, yapay zeka yatırımlarını 5 milyar dolar kadar artırma planları piyasayı ürkütmüş gibi görünüyor ve Meta'nın hisse fiyatı çarşamba ve perşembe günleri boyunca düşerek teknoloji hisselerinde daha büyük bir satışa yol açtı.

Independent Türkçe