Güvenlik uzmanı emekli askerler anlattı: Akıllı bombalar ve SİHA'larla bombardıman artınca PKK "köstebek stratejisine" başvurdu

(İHA)
(İHA)
TT

Güvenlik uzmanı emekli askerler anlattı: Akıllı bombalar ve SİHA'larla bombardıman artınca PKK "köstebek stratejisine" başvurdu

(İHA)
(İHA)

Bilindiği gibi PKK'nın kaçırdığı görevlileri rehin tuttuğu mağaraya 10 Şubat 2020 Çarşamba günü Özel Kuvvetler Komutanlığı'nca operasyon düzenlendi.
Rehinelerin operasyon sırasında şehit edilmelerine karşın komandolar mağaraya girmeyi başararak rehinelerin naaşlarını da alarak ülkeye döndü.
Genelkurmay Başkanı Yaşar Gürel, PKK'nın kullandığı Gara'daki mağaraya ile ilgili şu bilgileri verdi:
"Mağarada 3 giriş, 9 oda ve 7 tane de demir kapı var. Ayrıca mağaranın içerisinde sürekli zikzaklar var. Bazı noktalar da 1,20 metre yüksekliğinde, insanların sadece sürünerek veya çömelmiş vaziyette yürümek zorunda olduğu bir yapı oluşturulmuştur. Belli ki uzun bir süre çalışmadan sonra bu mağara meydana getirilmiş."
PKK ilk kurulduğu günden beri kırsal alanda doğal oyuklardan, mağaralardan barınma, saklanma amaçlı faydalanıyor.
Sonraki yıllarda toprağa kazdığı sığınakları da kullanmaya başladı.
Ancak sığınak delici özelliği de olan akıllı bombaları kullanan hava kuvvetlerinin bombardımanlarının geçmişe göre daha etkili hale gelmesi ve 2014'ten itibaren silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) kullanımı PKK'lıların açık arazide hareket kabiliyetini sınırlandırdığı gibi mevcut mağara ve sığınaklarının da daha kolay etkisiz hale getirilmesine neden oldu.
Son yıllarda, PKK'ya yönelik yapılan operasyonlarda geçmişten daha fazla sonradan insan eliyle genişletilmiş suni mağara ve tüneller ortaya çıkarılmaya başlandı.
Hatta operasyonlarda silah ve cephane kadar mağara genişletme ve tünel kazmada kullanılan küçük çaplı iş makineler de ele geçirildi.
PKK'nın tünel bağlantılı genişletilmiş mağaralara özellikle Irak'ın kuzeyindeki üstlenme bölgelerinde ağırlık verdiği belirtiliyor.

PKK, beş kişiyi aşmayan küçük gruplara bölündü
Ayrıca PKK'nın, TSK'nın artan hava hakimiyetinden korunmak için arazide beş kişiyi aşmayacak şekilde "tim" olarak adlandırılan gruplar halinde hareket etmeye başladığı da iddia edildi.

Ağar: Örgüt köstebek stratejisi uyguluyor
Konuyla ilgili görüşüne başvurduğumuz emekli subay ve stratejist Abdullah Ağar, "köstebek stratejisi" olarak nitelendirdiği tünel ve mağara yapılanmasının bugüne özgü olmadığını, örgütün geçmişten beri doğal oyuklardan, mağaralardan faydalandığını belirtti.
"Önceden sadece doğal oluşumlardan faydalanırken zaman içinde bunları geliştirdi" diyen Ağar, "Bunu yaparken de ciddi bir teknik destek almayı başardı. Bir mağara yapmak kolay bir şey değildir. Mağara kazarken tahribat oluşması durumunda çökme meydana gelir. Bu sonuçla karşılaşmamak için küçük iş makineleri kullanıyor. Örgütün büyük bir sopa yiyerek tecrübe oluşturduğunu söyleyebiliriz" dedi.

"SİHA'lar çıktıktan sonra örgüt yeraltına çekildi"
SİHA'ların 2014 yılında devreye girmesinin ardından örgütün üzerinde oluşan baskı nedeniyle toprağın altına indiğini savunan Ağar, "Bu baskı onların toprağın altında yaşam, depo alanları, silah mevzileri oluşturmaları gibi birtakım şeyler yapmalarına sebebiyet verdi. TSK ilerledikçe daha içlerde bu tür yapılar oluşturma, doğal mağaraları geliştirmek onlar açısından önemli" diye konuştu.

YPG'de tünellere ağırlık verdi
PKK ile irtibatlı olduğu iddia edilen YPG'nin de Suriye'deki üstlendiği çöl ya da düz alanlarda benzer bir şekilde tünel yapılanmasına ağırlık verdiğini öne süren Ağar, iddialarını şöyle sürdürdü:
Bunu Afrin ve Barış Pınarı Harekatı'ndan gördük. Toprağı kazarak modüler duvarı içine yerleştiriyor. Bu şekilde oluşturulmuş kilometrelerce uzunluğunda tünel, mevzi oluşumu var. Yine PKK'nın Kandil'de tahkimatla birlikte inşa edilmiş mağaraları var.

PKK'nın mağara, tünel kriterleri
PKK'lıların ellerinde tünellerin nasıl yapılacağına dair talimname şeklinde hazır bilgilendirme metinlerinin olduğunu öne süren Ağar, geliştirilecek mağaraları seçerken dikkat ettikleri kriterler arasında şunların olduğunu söyledi:
"Tek çıkışlı olmaması, mümkün olduğu kadar yaşama kolaylıkları sunması, taktik olarak bir sorunla karşılaştıklarında mağaranın kendilerine kolaylık sunması, havalandırma, kaçış deliklerinin olması, zikzaklar bulunması, bombardımana karşı korunaklı olması, mağaranın derinlikte katmanlı olması pek çok kriteri var."

"Onlarca metrelik, birkaç katmanlı mağaralar var"
Suni bir mağaranın oluşturulmasının aylar aldığını kaydeden Ağar, buna karşın can korkusunun PKK'yı buna yönlendirdiğini belirterek, ele geçirilen yerler arasındaki iki-üç metrelik oluklar olduğu gibi onlarca metre uzunluğunda, katmanları olan derin mağaralar olduğunu da kaydetti.
Yüzlerce metre olarak adlandırılan mağaraların da olduğunu kaydeden Ağar, bunların doğal yollardan oluşmuş yerler olduğunu, örgütün bunları bulması halinde istifade ettiğini söyledi.

"Tünel ve mağara tekniği diğer örgütlerce de kullanılıyor"
21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Strateji Kurul Üyesi Emekli Albay Ünal Atabay da PKK'nın Gara'da ortaya çıkan mağara ve yeraltı sığınak yapımını yeni uygulamadığını, rehinelerin tutulduğu yeraltı sığınağı/mağarasında görülen yapım tekniğinin dünyada kırsal alanda gerilla taktik ve tekniğini uygulayan tüm örgütler tarafından kullanıldığını söyleyerek sözlerine başladı.

"Suriye'de edindikleri tünel deneyimini Kuzey Irak'a aktardılar"
Örgütün bu tip mağaraları daha çok barınma/gizlenme ve barındığı alan içinde tahkimli bir savunma mevzii oluşturarak ve de ihtiyaca göre lojistik maksatlı kullandığını belirten Atabay, şunları kaydetti:
"Tünel tarzı yapım alışkanlığı ise daha çok Suriye'nin kuzeyinde TSK operasyonlarına karşı savunma mevziileri arasında geçiş, kaçış ve gizlilik amaçlı kullandıkları süreçten intikal etmedir. Özellikle Afrin'de ve Barış Pınarı Harekât sahasında dış odaklı üst aklın eğitim ve desteğiyle yaptıkları bu tür tahkimatlardan elde ettikleri deneyimlerini Kuzey Irak sahasına da aktararak geliştirici tarzda uyguladıklarını söyleyebiliriz. Bununla birlikte örgüt mevziler arası, mağaralar arası tünel tipi yapılara öteden beri yabancı olmadığını bir kez hatırlatmak isterim."

"Gara'daki mağara gibi yüzlerce yapı var"
Atabay, örgütün uzun süreli gizlenme veya kalıcı olmak amacıyla üstlendikleri yerlerde bu tarz yapılara daha fazla ağırlık verdiğini öne sürerek, "Gara bölgesi de bu anlamda düşünülebilir, burada bu son operasyonda ele geçirilen sığınak, mağara gibi yapılardan onlarca belki yüzlerce bu tip yapılarla karşılaşılabilir" ifadelerini kullandı. 

"Barzani'ye bağlı Peşmergelerce geçmişte yapılan yerleri de kullanıyorlar"
Kuzey Irak'ta Saddam Hüseyin ile olan mücadeleleri sırasında Barzani'ye bağlı Peşmergelerce arazide yapılmış saklanma amaçlı yapıların da bulunduğunu söyleyen Atabay, "Bu ve benzeri yerleri terör örgütü yeniden onarmak suretiyle ya da yenilerini eklemek suretiyle kendisine yaşam alanları yaratmaya çalışmaktadır" diye konuştu.

"Kandil ve Sincar'da tünel destekli tahkimatlar bulunuyor"
Kandil bölgesinde de bu tarz tahkimatlarla karşılaşma ihtimalinin yüksek göründüğünü öne süren Atabay, "Aynı şekilde Sincar'da da çok sayıda tünel destekli yer altı sığınak ve mağaraların olduğu kuşkusuz. Bu noktada saha istihbaratı önem kazanıyor. Yani çatışma alanlarının tahkimat planının ortaya çıkarılması hayati bir konudur" yorumunda bulundu. 

"3-5 kişilik gruplar halinde dolaşmaları öne çıktı"
PKK'nın küçük gruplar halinde dolaşmaya başlamasını da değerlendiren Atabay, özellikle örgütün Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından sonra yeniden silahlı saldırılara başladığı 1 Haziran 2004 yılından itibaren önceki yıllara göre daha küçük gruplarla hareket etmeye başladığını söyleyerek, iddialarını şöyle tamamladı:
"Son dönemde ise İHA gibi teknik keşif kabiliyetlerinin artmasıyla birlikte 3-5 kişilik gruplar halinde dolaşmalarının daha ön plana çıktığı görülüyor, gelinen noktada bunu Irak sahasında da uyguladıkları anlaşılıyor. İki terörist grup bir araya gelerek sözde takım gibi sıralı hiyerarşik yapılanmaları oluşturuyorlar. Özellikle son zamanlarda örgüte katılımlar azaldığı için zayiattan kurtulmak için barınma alanlarında da küçük grupları tercih ediyor olabilirler. Bir diğer ifadeyle amaçları; asgari zayiatla alanda varlığını sürdürmek.  Aslında örgüt TSK'nın etkin operasyonları sonucu küçük gruplar halinde barınma, dolaşma ve hareket etmeye zorlanmıştır. Bu durum aynı zamanda örgütün özellikle Irak'ta daha geniş bir coğrafyaya yayılmasına sebep olmuştur."

Independent Türkçe



Sudan Savaşı'nda sahte pusulalar

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Sudan Savaşı'nda sahte pusulalar

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

 “Temel siyasi görev, sadece görünürdeki iktidar biçimleriyle yüzleşmek değil, tarafsız ve bağımsız görünen kurumların çalışma mekanizmalarını eleştirmek, söylemlerini parçalamak ve gizlice uyguladıkları politik şiddeti ortaya çıkarmak için onlara saldırmaktır. Bu gizli şiddeti ifşa etmenin amacı, ona bilinçli ve öngörülü bir şekilde direnmek ve mücadele etmek mümkün hale gelmesidir” İnsan Doğası/İktidara Karşı Adalet - Foucault ve Chomsky Tartışıyor adlı kitaptan bir alıntı.

Sudan'ı kasıp kavuran savaşın ortasında, top seslerinden daha ağır ve yıkımdan daha acı verici acı bir gerçek ortaya çıkıyor. Bu gerçek, Sudan'ın siyasi bilincine daha önce eşi ya da benzeri görülmemiş bir darbe indirirken siyasi araçlar geleneksel kutuplaşmayı aşarak siyasi uygulamada ‘milliyetçilik’ ve ‘kamu yararı’ kavramlarının tamamen parçalanmasına tanık oldu.

Sudan'daki ister sağcı ister solcu olsun çeşitli siyasi güçler 2023 yılının nisan ayında savaşın patlak vermesinden bu yana bu trajediyi kendi siyasi hesaplarını görmek, kendilerini ve söylemlerini yeniden sunmak ve ulusal felaketi, savaşın gidişatı ve içindeki acılarla ilgilenmeyen, siyasi nüfuz ve kendi çıkarları için sembolik bir sermayeye dönüştürmek amacıyla kullanmaya çalışıyor.

Sudan'da tanık olduklarımız artık sadece silahlı bir askeri çatışma değil, aynı zamanda ulusal siyasi pratiğin içeriğinin tamamen çöküşü ve onu yönlendiren ahlaki pusulanın kökünden sökülüp atılmasıdır. Bu durum, ateşli bir fırsatçılığa dönüşürken vatanın parçalarının siyasi ganimet haline gelmesine katkıda bulunuyor ve büyük anlatılarını gerçekliğin enkazı üzerine inşa ediyor. Bu manzarada savaş, yıpranmış siyasi kimliklerin yeniden inşası oyununda sadece bir arka plan haline geldi. Vatanı ganimet bilme mantığının bozulması, top sesleri eşliğinde toprağın üzerinde tam bir yıkım ve tahribat, ulusal projenin temellerinin çöküşü karşısında siyasi bir boşluk şeklinde ulusal tarihin en karanlık anlarında çifte bir çöküşe neden oldu.

Ülkedeki İslamcı gruplar 2019 Nisan ayında halk devriminin başarıyla sonuçlanmasıyla iktidarı kaybetti. Halk devrimi, 1989 yılının haziran ayında Ulusal İslami Cephe (NIF) tarafından gerçekleştirilen darbeden bu yana ülkeyi yöneten Ulusal Kongre Partisi (NCP) rejimini devirip Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir'i iktidardan düşürdü. Söz konusu İslamcı gruplar, Aralık devrimini yöneten halkın kendilerine karşı gösterdiği büyük tepkiyi atlatmaya ve kendilerini ve söylemlerini yeniden sunmaya, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) işlediği suçlara karşı ordu ve devletin koruyucusu olarak yeniden konumlanmaya ve kendilerini orduyu ve devleti destekleyen siyasi güç olarak göstermeye çalışıyorlar. Böylece, halkın kitlesel devrim orduları tarafından devrilen otoriter geçmişlerini ve otuz yıllık yolsuzluk ve otoriterlik mirasını silebileceklerini düşünüp barışçıl silahlarına sarılıyorlar. Savaşı, ülkeye gizlice geri dönme planlarının bir parçası olarak göstermeye çalışıyorlar ve HDK'nın Sudan'ı kasıp kavuran yıkım dalgasına karşı duran ulusal cephe olduklarını iddia ediyorlar. Milislerin işlediği suçlara ve faşist doğasına karşı herhangi bir tavrı, kendi cephelerine siyasi bir tavır olarak görüyorlar.

Sudan'daki ister sağcı ister solcu olsun çeşitli siyasi güçler 2023 yılının nisan ayında savaşın patlak vermesinden bu yana bu trajediyi kendi siyasi hesaplarını görmek, kendilerini ve söylemlerini yeniden sunmak ve ulusal felaketi, savaşın gidişatı ve içindeki acılarla ilgilenmeyen, siyasi nüfuz ve kendi çıkarları için sembolik bir sermayeye dönüştürmek amacıyla kullanmaya çalışıyor.

Karşı tarafta ise, devrim güçlerinin saflarında yaşanan kargaşa onlara yardımcı oldu. Devrimin oluşumuna katkıda bulunan ve savaşın ardından ortaya çıkan çeşitli oluşumlarla geçiş dönemini yöneten Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’ne (ÖDBG) bağlı sivil gruplar, Sivil Cephe, Tekaddum İttifakı ve ardından Samud İttifakı, HDK üyelerinin savaşla ilgili anlatısını benimsedi ve tekrarladı. Bunu milislerin ordudaki eski rejimin kalıntıları ile savaşı olarak tasvir etti. Milislerin yenilgiye uğratılmasının -tüm suçlarına rağmen- eski rejimin yeniden canlanması anlamına geleceği uyarısında bulundu.

Bu anlatı sağlam temellere dayanmamasına, milis grupların ordu ve komutanlarıyla iletişim kurmak için çılgınca çaba göstermelerine, diğer devlet kurumları dışında doğrudan orduyla iletişim kurmakta ısrar etmelerine ve devrimin temel sloganı olan devletin ve Sudan’daki yönetimin modernleştirilmesi ile çelişmesine rağmen savaşı, bilinçli ya da bilinçsiz olarak eski dostları olan devrik İslamcı iktidarın bir uzantısı olarak gören olgunlaşmamış bir vizyonu dayatmaya devam ettiler. Bu şekilde milislerin anlatısını desteklediklerini ve Sudanlıların eşi görülmemiş bir suçla karşı karşıya kaldıkları savaşı meşrulaştırdıklarını görmezden geldiler. Sudan ordusu, tarihi siyasi müzakerelerine rağmen şu anda bu suçla mücadele ediyor. Sudanlıların milislerin kontrolündeki bölgelerden ordunun kontrolündeki bölgelere kaçışı da bu gerçeği teyit ediyor.

Söz konusu güçlerin milislere yakın tutumu bununla sınırlı kalmadı. Sudan devletinin tüm kurumları, ordu da dahil olmak üzere, HDK ile aynı düzeyde görüldü. Durumu daha da karmaşık hale getirense yaklaşık iki yıldır süren savaş boyunca bu ittifakların söylem ve karar alma süreçlerinde milislerle organik, entelektüel ve siyasi bağları olan unsurların varlığının devam etmesiydi. Nihayet bu yılın mart ayında milislere siyasi desteğini açıkça ilan eden Sudan Kurucu İttifakı’nı kurmak için Tekaddum İttifakı’ndan ayrıldılar ve başından beri var olan bu eğilimlerini açıkça ortaya koydular. Bu unsurların bazıları, ‘Samud’ adı altında ittifakın geri kalanında varlıklarını sürdürürken, bu durum onu, Sudan'ı bölmek için rekabet etmeye devam eden HDK’nın siyasi ittifaklarıyla ilişkilerini sürdürmeye ve onlarla iş birliği yapmaya itti.

Savaşı, devrik İslamcı iktidarla olan eski çatışmalarının bir uzantısı olarak görmekte aceleci bir yaklaşım sergilediler ve bilinçli ya da bilinçsiz şekilde milislerin anlatısını desteklediklerini göz ardı ettiler.

Böylece, sağlam bir ahlaki zeminde durmak yerine ya ağır suçları meşrulaştırmaya karıştırlar ya da sessiz kaldılar. Hatta bazen siyasi denge bayrağı altında, bazen de ihlallere ilişkin gerçekleri ve verileri açıkça tahrif ederek bu suçları normalleştirmeye katkıda bulundular. Sivil Cephe, 2023 yılının mayıs ayında yapılan açıklamada, HDK milislerinin işlediği tecavüz suçlarını Sudan ordusuna atfetti. Ancak bu durum ortaya çıkınca özür dilemek zorunda kaldı.

Daha sonra bu siyasi birliktelik daha da güçlendi. Öyle ki ilgili ittifaklar milislerin İslamcı gruplara karşı direniş adına şiddet uygulamaları meşru bir gerekçe haline getirildi. Milislerin ve bu ittifakların bölgesel destekçileri, yandaşları ve koruyucuları da durumu daha da ağırlaştırdı.

Bu güçler, Aralık devriminin fitilini ateşleyen ve İslamcıların iktidarını deviren halkın öfkesini kullanarak ahlaki bir duruş sergilemeye çalışırken, bu devrimin mirasını tekellerine almaya çalışıyorlar. Ancak HDK milisleriyle aynı anlatıyı paylaşarak İslamcılara paha biçilmez bir hizmette bulundular. İslamcıların kendilerini devrimle milisler arasında bağlantı kurmaya çalışan bir söylem üretmelerine ve kendilerini Sudan'da istikrarı sağlayan ve koruyan unsurlar olarak göstermeye izin verdi. Oysa gerçekte, onlarca yıl süren yolsuzluk ve despotluğun tohumlarını ekerek Sudan halkının bugün yaşadığı tüm felaketlerin asıl nedeni İslamcı gruplardır. Buna karşın Samud İttifakı, ulusal mücadelenin ahlaki pusulası olduğunu iddia ederek devrimin mirasını tekelinde tutmaya çalıştı. Bu da devrimin sloganlarına, özellikle de devrimci kitlelerin şu anda yaşananlara karşı devrimci tutumu belirlemek için açık ve net bir şekilde formüle ettikleri ‘Ordu kışlaya, Cancavid dağtılsın!’ sloganına ölümcül bir darbe indirdi.

Rızanın İmalatı

Çatışan taraflar genel iletişim düzeyinde Noam Chomsky'nin ‘Rızanın İmalatı’ modelini gerçeklikten tamamen ayrı bir bağlamda uygulamaya çalışıyorlar. Bu modelde tüm taraflar kendi tabanına hitap ederken onlardan güç alır ve halkı görmezden gelir.

Rızanın İmalatı, halka sahte ikili seçenekler sunan bir medya çerçevesi oluşturarak yapılır. Bu çerçeve, olası düşünce alanını daraltmak ve alternatifleri göz ardı etmek için tasarlanmıştır. Tartışma varsayımsal olarak iki seçenekle sınırlıdır. Ya ordunun ya da milislerin mutlak otoritesi kabul edilmeli. Ordunun mutlak otoritesi kabul edilirse İslamcılar liderlerinin otoriter emellerini destekleyecek ve bunun devrim ve geçiş sürecinin hedefleriyle çeliştiğini yani ordunun reformu ve devlet mekanizmasının demokratik yönetime geçiş için sivil bir şekilde modernize edilmesi ve geliştirilmesini görmezden gelecek. Milislerin mutlak otoritesi kabul edilirse, eski rejimin kalıntılarıyla mücadele etmek için kaçınılmaz bir gerçeklik olarak görülecek ve onların suçlarını, varlıklarının temelindeki bozukluğu ve Sudan'ın sosyal dokusunun istikrarı üzerindeki tehlikesini görmezden gelinecek. Dolayısıyla Tekaddum İttifakı güçleri ve daha sonra da Samud İttidakı güçleri, Sudan'ın sosyal ve siyasi tarihinin karmaşıklığına ilişkin tartışmaları gündeme getirerek, gerçeklere aykırı olsa da, milislerin varlığını meşrulaştırmaya ve onları Sudan'ın marjinal kesimlerinin temsilcisi olarak göstermeye çalışacak.

Çatışan taraflar genel iletişim düzeyinde Noam Chomsky'nin ‘Rızanın İmalatı’ modelini gerçeklikten tamamen ayrı bir bağlamda uygulamaya çalışıyorlar. Bu modelde tüm taraflar kendi tabanına hitap ederken onlardan güç alır ve halkı görmezden gelir.

Taraflar, resmî kurumların tek başına meşru şiddeti tekelinde tuttuğu ve hukukun üstünlüğüne tabi olan bir sivil devletin inşası şeklindeki devrimin temel talebini dışlayan ve üçüncü bir seçenek olan bu yapay çerçevede kendi anlatılarını sunuyorlar. Siyasi tartışma, ‘sivil devletin nasıl kurulacağı ve devletin şiddeti tekelinde tutacağı’ konusundan, ‘iktidarı ele geçirmek için hangi silaha başvuracağımız’ sorusuna kaydı. Bu da organize ama tembel bir yanıltma süreci olmanın yanında geçiş sürecinin görevlerini yerine getirmek için halkın yanında yer alarak siyaset yapmayı zorlaştırıyor.

Bu karşıt anlatılar, görünürdeki düşmanlıklarına rağmen, derin yapılarında birbirine benziyor. Her ikisi de siyasi doğruluk için sahte bir pusula oluşturmaya çalışıyor ve kendi önderlerini takip etmeyen kim varsa kınıyor. Bu otoriter girişimin milliyetçilik, devrim veya adaletle hiçbir ilgi yok, daha ziyade yıkıntıları üzerinde bile olsa sahneyi domine etmeye çalışan fırsatçı siyasi projelerle ilgili. Bu çok boyutlu çatışmanın nihai sonucu, Sudan'da siyasetin ‘ölüm politikasına’ (Thanatopolitics) dönüşmesidir. Buradaki politika artık vatandaşların hayatlarını yönetmekle değil, onların ölümlerini, yerlerinden edilmelerini ve acılarını diğerlerine karşı mücadelede birer araç olarak kullanmakla ilgileniyor. Samud İttifakı’nın yükselttiği ‘savaşa hayır’ sloganı bile, milislerin varlığını sürdürmesini sağlamak ve onları dağıtmak yerine varlıklarını garanti altına almak için kullanılıyor. Vatandaşlar ve onların görüşleri, gerçek katılımcılar olarak siyasi niteliklerinden mahrum bırakılarak, devletin yıkıntıları üzerinde rekabet eden tarafların şiddetine maruz kalan bedenlere indirgenmiş durumda. Her iki taraf da, sloganlarında farklılık gösterse de, siyasi bencil bir zihniyet, ulusal çıkar ile örgütsel veya partizan çıkarlarını kasıtlı olarak karıştırma ve vatan, devrim, demokrasi gibi büyük değerleri, iktidarın merkezinde yeniden yer edinme çabalarını gizlemek için bir perde olarak kullanma konusunda ortak bir tutum sergiliyor.

fgthyuj
Zemzem Mülteci Kampı, HDK’nın kontrolüne geçtikten sonra, kamp sakinleri Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesindeki geçici bir kampa kaçarken, 13 Nisan 2025 (AFP)

Herçeği gösteren değil, onlara yönelenlerin çıkarlarına hizmet eden bu sahte pusulalar, özünde bir çözüm aramak veya felaketi cesurca yorumlamak yerine ülkenin yıkıntıları üzerinde olsa bile siyasi nüfuzu yeniden üretmek için krizi yönetmeyi amaçlıyor. Bu yüzden onlarla aynı safta yer almayan birinden gelen her türlü eleştiri ya ihanetle ya da abartılı tepkilerle, hatta o kişinin karalanması ve siyasi sahneden uzaklaştırılması için çılgınca çabalarla karşı karşıya kalır ve bu eleştiriye, diğerlerinin kesinlikle düşman olduğu düşüncesi altında ortadan kaldırılması gereken bir tehdit olarak bakılır.

İlkelerin değil, çıkarların yarattığı ‘pusulalar’ arasında gerçek kayboldu. Vatanın tüm bu varlıklardan daha büyük olduğu fikri kayboldu. Bugün yaşanan en tehlikeli durum, siyaseti ahlaki ve sorumlu bir şekilde kamu işlerini yönetme sanatı olarak yüce anlamından uzaklaştırıp, kaynaklar üzerinde bencil bir mücadelenin aynasına dönüştüren bu toplu davranış biçimidir. Bu davranış biçiminde gerçekler çiğnenir, hafıza ayaklar altına alınır, gerçekler göz ardı edilir ve güç saplantısı ya da intikam arzusuna dayanan bir anlatıya uymayı reddedenler ihanete uğrar. Bu savaş, tüm vahşetine rağmen, Sudan sahnesinin seçkinleri biraz ahlaki cesaret ve kendileri dışında düşünme yeteneği sergileseydi, yeni bir kuruluş anı olabilirdi. Ancak İslamcılar, devrim öncesi tutumu çağrıştırarak eski yolda devam etmeyi tercih ettiler. ÖDBG, 2021 ekimindeki darbeden önceki tabloya geri döndü. Tüm taraflar kendine bir ayna yaratıyor ve önünde durup kendini övüyor, başkalarını ise kötülüyor. Bu trajik manzara sadece siyasi başarısızlığı değil, ulusal siyasi uygulamaların standartlarında da derin bir çöküşü ortaya koyuyor.

Bu tünelden çıkmak için siyasi uzlaşmalardan daha fazlası gerekiyor. Öncelikle, sahte ikilikleri, sahte suçlamaları ve sahte ahlaki pusulaları aşan yeni bir söylem oluşturarak siyaset sahnesini yeniden kurmak gibi entelektüel bir görev gerekiyor. Bunun için, iktidarı paylaşma çabası değil, kavramlara dayalı yeni bir siyasi uygulama projesi geliştirmek gerekiyor. Eğer devlet kurumlarının yeniden inşasının yanında zorlu bir görev olan anlamın da yeniden inşası gerçekleşmezse Sudan, yıkımla ilgili çatışan ideolojilerle, bazen silahlarla, bazen de içi boş sözlerle kendini besleyen bir şiddet döngüsünde dönmeye devam edecek.