‘Gazze gazı’ Filistin Yönetimi ile ‘Hamas’ arasındaki tansiyonu yükseltti

Gazze’deki tek elektrik santralinin kapanması ekonomiyi derinden etkiledi. (AFP)
Gazze’deki tek elektrik santralinin kapanması ekonomiyi derinden etkiledi. (AFP)
TT

‘Gazze gazı’ Filistin Yönetimi ile ‘Hamas’ arasındaki tansiyonu yükseltti

Gazze’deki tek elektrik santralinin kapanması ekonomiyi derinden etkiledi. (AFP)
Gazze’deki tek elektrik santralinin kapanması ekonomiyi derinden etkiledi. (AFP)

Filistin Yönetimi ile Mısır arasında Gazze’deki doğal gaz konusunda yapılan anlaşma, Otorite ve Hamas Hareketi arasında anlaşmazlığa neden oldu. Hamas, anlaşmanın ve ayrıntıların Gazzeli yetkililerin de katılımı ile ele alınmasını talep ediyor. Otorite ise söz konusu başlıkların siyasi partilerin yetkisi dahilinde olmadığı savunuyor. Bu durum sonucunda iki taraf arasında söz düellosu ve karşılıklı suçlamalar meydana geldi.
Anlaşmazlık, Hamas Hareketi Siyasi Büro üyesi Musa Ebu Merzuk’un resmi Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Gazze’nin kıyılarına yakın gaz sahalarıyla ilgili her türlü anlaşmada hazır bulunmasını istemesiyle başladı. Merzuk  açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Gazze tek elektrik santrali için işgal güçlerinden doğalgaz ithal etmek zorunda kalırsa doğal kaynaklarımızın uzağa gitmesini beklememeliyiz. Yatırım Otoritesi ile imzalanan anlaşmanın detaylarını bilmemiz gerekiyor.”
Merzuk tarafından yapılan bu paylaşım Ramallah’ta öfke ve alay konusu oldu. El-Fetih Merkez Komitesi Üyesi olan Sivil İşler Bakanı Hüseyin eş-Şeyh söz konusu açıklamaya şu ifadelerle yanıt verdi:
“Anlaşmalar ülkeler arasında imzalanır. Filistin, Akdeniz Gaz Forumu'nun bir üyesidir. Sayın Ebu Merzuk, anlaşmalara partiler ve örgütler değil, devletler imza atar.”
Seferberlik ve Organizasyon Komisyonu Enformasyon Ofisi yetkilisi Münir el-Caghub da Hamas Hareketi’ni hedef aldığı açıklamasında, Ebu Merzuk’a şu cevabı verdi:
“Gerçek serveti olan Gazzeli gençleri küçümseyip, sırt çevirip kaybeden ve onları yıllarca intihara sürükleyip ölümün kucağına iten Sayın Ebu Merzuk’un bugün Filistin’e uzanan tek bir gaz borusundan bile bahsetmesi caiz değil. Açıklamanız, umut vadetmeyen niyetler barındırıyor. Ebu Mazen, Filistin Devleti’nin Başkanı’dır. Bu konular siyasi partilerin değil, onun yetkileri dahilindedir. Gazze, bağımsız bir bölge değildir. Filistin devletinin bir parçasıdır ve (Hamas) on yedi parti arasından siyasi bir hiziptir.”
Caghub, Ebu Merzuk'un açıklamasının bir tür şantaj ve seçim propagandasını temsil ettiğini veya seçimlerden, uzlaşmadan ve olumlu bir Filistin atmosferinden kaçıyor olabileceğini söyledi.
Filistinli yargıç ve Devlet Başkanı’nın Din İşlerinden Sorumlu Danışmanı Muhammed el-Hebbaş, Ebu Merzuk’un paylaşımına ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
“Görünüşe göre Musa Ebu Merzuk’un coğrafyası zayıf. Filistin'in Mısır ile imzaladığı gaz anlaşmasında Gazze'nin bulunmamasına itiraz ediyor. Biri ona Gazze’nin Filistin’in bir parçası olduğunu söylesin. Filistin var olduğu sürece tüm parçaları birdir. Ancak Gazze ve Filistin’in birbirlerinden ayrı olduğunu düşünüyorsa o zaman başka.”
Yönetim yetkililerinin açıklamaları ise Ebu Merzuk’un tepkisine neden oldu. Ebu Merzuk açıklamalara şu ifadelerle yanıt verdi:
“Filistin Yönetimi'nin bazı liderleri, Gazze’deki gaz anlaşması ile ilgili bir önceki Twitter mesajımıza yorum yaptılar. Anlaşmaların ayrıntılarını bilmenin şeffaflık anlamına geldiği ve devletlerin şeffaf olması gerektiği için yapılan bu yorumlar haksızdır. Yönetimin ne olduğunu düşünüyorsunuz? Herhangi bir gözetim veya hesap soranı olmayacak mı? Biz, Gazze’deki elektrik santralinin inşası ve inşaat sözleşmelerindeki yolsuzluğun boyutundan dersimizi aldık.”
Ardından devreye Hamas hareketi girerek Fetih liderleri ve Ramallah’taki yönetimin, halka devleti yönelttiği yanılsamasını sattığını bildirdi. Otorite’nin Filistin halkının ulusal emellerinden hiçbirini yerine getiremediği, siyasi ve coğrafi bölünmeyi güçlendirdiği ifade edildi. İşgali ile uzlaşma hayalinin peşinde olduğuna işaret edilen açıklamada çevresiyle ilişkilerini halk ve kurumlardan uzakta yönettiği iddia edildi.
Hamas Hareketi Sözcüsü Hazım Kasım, Filistin halkının, nerede olurlarsa olsunlar Otorite’nin temel meselelerinde nasıl hareket edeceğini bilme hakkına sahip olması gerektiğini, zira yaşananların şeffaflıktan uzak olduğunu gözler önüne serdiğini söyledi. Kasım sözlerini şöyle sürdürdü:
“Otoritenin bu benzersiz davranışı, seçimleri tüm aşamalarında tamamlamanın önemini doğruluyor. Böylece halkımızın en yüksek çıkarlarını gerçekten temsil eden ve ulusal ortaklık temelinde, dışlama ve ayrıcalıktan uzak kurumların önünde duruyoruz.”
Anlaşmazlık, Filistin'in Gazze gaz sahası için gerekli altyapıyı geliştirmek üzere Mısır ile anlaşma imzalamasından iki gün sonra patlak verdi. İki taraf, Mısır (EGAS) şirketinin denizden gaz çıkarmak için Filistin Yönetimi ile birlikte çalışması konusunda anlaştılar.
Bu proje, İsrail-Filistin çatışması, iki taraf arasında 2014 yılında barış görüşmelerinin bozulması,  karşılıklı oluşan şüpheler ve şiddet olayları nedeniyle yıllarca askıda kaldı. Ancak yetkililer, son haftalarda İsrail, Filistin, Katar ve Avrupa’nın çıkarlarının 2023'te Gazze'ye gaz vermek için aynı havuzda birleştiğini belirtiyor.
Reuters'e göre plan, Chevron tarafından işletilen Leviathan sahasından Doğu Akdeniz'in derin sularındaki doğal gazın mevcut bir boru hattıyla İsrail'e ve oradan da önerilen yeni bir bağlantıyla Gazze Şeridi'ne taşınmasını sağlıyor. Yetkililer, detayları henüz kesinleşmemiş olan bu düzenlemenin, Katar'ın boru hattının önerilen kısmının İsrail'e uzatılmasını finanse etmesini gerektirdiğini kaydetti. Gazze Şeridi’ndeki kısım Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse ediliyor. Plan başarılı olursa boru hattı projesi yıllar içinde Gazze'ye enerji kaynağı sağlayacak ilk proje olacak. Böylelikle kuşatma altındaki Filistin sektörünün ekonomisini engelleyen etkenlerden biri olan sık sık elektrik kesintileri de sona erecek.
Filistinliler Mısır'ın, özellikle 20 yıldan uzun bir süredir önlenen projenin hayata geçmesi için İsrail'e baskı yapabileceği inancını taşıyor.



Bölgesel güç dengeleri

 İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
TT

Bölgesel güç dengeleri

 İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP
İsrail, ilk kez içeride derin bir darbe aldı ve iç hedefler benzeri görülmemiş şekilde vuruldu (AFP

Mustafa Feki

Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Arap Körfezi, son zamanlarda karşılaştıkları krizlerin büyüklüğünü önemli ölçüde vurgulayan benzeri görülmemiş ve zor koşullar yaşadı. Bu krizler, yalnızca sınırlı bir bölgesel sorun olmaktan çıkıp büyük bir uluslararası sorun haline geldiler.

Bölgedeki kanlı diziyle başlarsak, ki bu nihayetinde Filistin topraklarının İsrail tarafından vahşice işgal edilmesinin beklenen bir sonucu gibi görünüyor, 7 Ekim 2023 tarihinin işgalin dirençli Filistin halkına her düzeyde uyguladığı baskının otomatik ve doğal bir sonucu olduğunu hemen fark ederiz. Söz konusu baskı, şiddet döngüsünün genişlemesine ve Gazze'nin mevcut koşulları altında yaşanmaz bir alana dönüşmesine yol açtı. Öldürülmemesi gereken on binlerce çocuk, kadın ve sivili içeren şehit kafileleri her gün birbirini takip ediyor. Karşı karşıya kaldıkları katliamlar hem kardeşlerinden hem de dostlarından hiçbir insani yardım veya destek alamadan katlandıkları zor yaşam koşulları unutulamaz.

Son İran-İsrail çatışmasındaki ateşkesin, Gazze'deki acı verici duruma olumlu bir yansıması olabilir, ne var ki İsrail'in uzlaşmazlığı ve Netanyahu modelinin sabah akşam yaydığı nefret dolu söylemlerin temsil ettiği güç despotluğu, acıların devam edeceğinin, güven ve barış kıyısından hâlâ uzak olunduğunun en iyi kanıtı.

Belki okuyucuyla birlikte ülkelerin ağırlıklarını, gerçekleşen dönüşümlerin doğasını ve bazı tarafların ağırlıkları açısından bölgesel borsa üzerindeki etkilerini düşünebilir ve aşağıdaki kanıtları gözlemleyebiliriz:

İlk olarak, bir yandan Lübnan'da Hizbullah'ın başına gelenlere, diğer yandan Suriye'de yaşananlara bakıldığında, İran toplamda kaybeden gibi görünüyor. Tahran, Esed ailesinin yönetimi boyunca sadakatini sürdüren itaatkar bir müttefikini kaybetti. Buna ilaveten, ABD'nin tam desteğiyle İsrail, İran'ın nükleer projesinin temellerini büyük ölçüde yok etti. İran ayrıca siyasi yaşamının, askeri mevkilerinin ve bilimsel uzmanlıklarının en ön saflarından onlarca şehit verdi.

Burada, İran'ın direndiğini ve inkar edilmesi zor birçok güçlü karşılık verdiğini dolaylı olarak kabul etmeliyiz. İsrail'e gönderdiği füze ve insansız hava araçlarının, on binlerce sakinini İran saldırılarından kaçmak için sığınaklara yönelmeye zorladığını itiraf etmeliyiz. Ancak, bu elbette, İsrail Hava Kuvvetleri'nin İran'ın kalelerini vurması, İran içindeki bir dizi önemli ekonomik ve askeri konumda hayati öneme sahip arterleri hedef almasıyla kıyaslanamaz.

ABD Başkanı Donald Trump, başlangıcından itibaren İran-İsrail çatışmasının baş vaftiz babası rolünü oynadı. Gelişmelerin ayrıntılarına doğrudan kişisel olarak müdahale etti. Öyle ki hem İran hem de İsrail tarafı kazandıklarını iddia ettikleri bir zafer veya rakiplerine karşı sağladıklarını iddia ettikleri bir üstünlükle gururlanarak savaştan çıktılar. Her halükarda durum ve medyatik gelişmeler alanı yorumlara açık, tüm tarafların bakış açılarının kabul edilmesine olanak tanıyor. Zira silahlı çatışmalar geride bir kazanan bırakmaz, aksine kayıp ve zararları tüm taraflara dağıtır.

Burada, İran nükleer programının geçici bir süreliğine de olsa çökertilmesinin, Netanyahu için gurur duyacağı yanıltıcı bir zafer olduğuna dikkat etmeliyiz. Bu zafer, onu siyasi durumunu ve İsrail hükümetinin başkanı olarak konumunu güçlendirebilecek bir erken genel seçim çağrısında bulunmaya itebilir. Tahran ve Tel Aviv arasında yaklaşık iki hafta süren bu askeri çatışma hakkında ne söylenirse söylensin, İsrail'in imajına bir çizik atıldığını, her koşulda etkilendiğini dürüstçe belirtmeliyiz. İran, bölgedeki en büyük askeri cephaneliğe karşı mücadelede kahramanlıktan veya cesaretten yoksun olmayan bir duruş sergiledi. İsrail'e verilen Amerikan desteği, o savaşta gerçek belirleyici faktördü, kimsenin itiraz edemeyeceği ve olaylar tarafından gölgede bırakılmış gibi görünen bir kriterdi. Zira İsrail ilk kez içeride derin bir darbe aldı, iç hedefler benzeri görülmemiş bir şekilde vuruldu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu da yenilmez ordu efsanesinin ve son on yıllarda yarattığımız büyük putun ne sandığımız kadar sağlam ne de hayal ettiğimiz kadar güçlü olmadığını teyit etti.

İkincisi; eğer şimdi uzun bir geçmişe ve geniş topraklara sahip bir İslam devleti olarak İran'dan bahsedeceksek, kendisinin üstünden atlanması zor birkaç hatasını kaydetmeliyiz. Bunların ilki, arenalar birliği dediğimiz şey ve son kırk yıldır komşu ülkelerde onlar aracılığıyla savaştığı çeşitli kollardır. Lübnan'daki Hizbullah ile başlayıp Suriye ve Irak'tan geçerek Yemen'deki Ensarullah-Husi grubuna kadar uzanan bu kollar, kanlı çatışmaların ve tekrarlanan çekişmelerin bir tarafı olarak kendini dayattı. Böylece İran Batı'nın, Batı Asya, Arap Yarımadası, Arap Körfez bölgesi ve hatta Kuzey Afrika'daki Araplar, Türkler, Kürtler ve diğer etnik gruplara karşı kullandığı bir korkuluğa dönüştü.

İran'ın benimsediği kollar inşa etme politikası, İran'da İslam Devrimi'nin patlak vermesi ve Şah'ın Şubat 1979'da devrilmesi ile başlayan geniş çaplı bir kaosa yol açtı. Ama iş bununla bitmedi. İran, Arap Körfez bölgesindeki Amerikan hedeflerini vurmaya çalışarak ve Katar hava sahasını ihlal ederek de büyük bir hata yaptı. İlave olarak, İran'ın hatalarına sık sık tahammül eden, işlerine karışmasını ve yanlışlarını görmezden gelen Körfez'de de tahribat yaratmaya çalıştı. İşleri daha da kötüleştiren ise İran parlamentosunun, bu hayati bölgede dünya petrol nakliyatının yüzde 20'sinin geçtiği, büyük öneme sahip bir ticaret ve deniz yolu olan Hürmüz Boğazı'nı kapatma kararı almasıydı.

İran'ın son eylemleriyle Körfez’in duygularını geçici de olsa kendisine karşı yabancılaştırarak kaybettiğine şüphe yok. Oysa Körfez ülkeleri, Maşrık (Levant) ülkeleri, Mısır ve diğerleri, İsrail'in İran'a yönelik saldırganlığını en başından kınadılar. Tahran, düşman listesine geçici de olsa başka ülkeler eklemek yerine dostlarının desteğini almaya çalışmalıydı.

Bu nedenle, İran'ın çok şey kaybettiğine, yalnızca Beyaz Saray'daki güçlü adamın, Tahran ve Tel Aviv arasındaki savaşı sona erdirme başarısını kendisine nispet etmeye çalışan Donald Trump'ın göreceli, geçici memnuniyetini elde ettiğine inanıyorum. Trump daha önce de Pakistan ve Hindistan arasındaki ateşkesi kendisine mal etmişti. Buna bir de ABD’nin Tahran'daki rejimi devirmeye çalışmadığını, bunun yerine yalnızca İran nükleer projesini yok etmeyi ve onu en azından gelecekte aciz hale getirmeyi amaçladığını defalarca dile getirenin de o olduğunu eklemeliyiz.

Üçüncüsü; nükleer programını kaybeden İran'ın, siyasi rejiminin devamı ve onu zayıflatma girişimlerini durdurma konusunda geçici bir kabul kazandığı açıkça ortaya çıktı. İran’ın artık sona eren bu çatışmada en önemli ve en öne çıkan devlet olduğuna şüphe yok. Ancak, Trump'ın gözdesi Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türk tarafını da göz ardı etmemeliyiz. Türkiye'nin bir Avrupa-Asya, Akdeniz ve Ortadoğu ülkesi, NATO'nun aktif bir üyesi, bölgede ve genel olarak güç denkleminde hem İsrail hem de İran ile birlikte hesaba katılması gereken bir güç olduğunu aklımızda tutmalıyız. Türkiye de Suriye'de yaptıkları ve Körfez'de elde ettikleri sayesinde ve ayrıca ABD’nin bölgedeki politikalarından duyduğu memnuniyet sayesinde yaşananlardan kazançlı çıktı.

Güç dengesinin, Körfez ülkelerinin de şu ana kadar kazandığını gösterdiğine inanıyorum, çünkü İran tarihsel olarak dost bir ülke ancak onlarla ilişkileri varlığı inkar edilemez veya görmezden gelinemez endişelerden yoksun değil. Biz Araplar olarak, İranlı ve Türk komşularımızın, akıllardan hiç çıkmayan adil Arap davası, yani tüm sonuçları, tarihsel gelişmeleri ve onu çevreleyen koşullarıyla Filistin davası için kalıcı bir çözüme ulaşmada aktif oyuncular olmalarını umut ediyoruz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.