Biden, neden Harris'i dış politikada daha büyük bir rol oynamaya teşvik ediyor?

Başkan Biden, Yardımcısı Harris’i bir rakip değil, daha ziyade Demokrat Parti liderliğinin varisi olarak görüyor

ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Biden'ın teşvikiyle dış politikadaki yerini almaya çalışıyor (AFP)
ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Biden'ın teşvikiyle dış politikadaki yerini almaya çalışıyor (AFP)
TT

Biden, neden Harris'i dış politikada daha büyük bir rol oynamaya teşvik ediyor?

ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Biden'ın teşvikiyle dış politikadaki yerini almaya çalışıyor (AFP)
ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Biden'ın teşvikiyle dış politikadaki yerini almaya çalışıyor (AFP)

Tarık eş-Şami
ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, ABD Başkanı Joe Biden'ın yönetiminde çok belirgin bir role ihtiyaç duymadığı konusunda ısrar ettikten sonra şimdi kendisini yabancı liderlerle iletişim kurmaya ve ABD’nin ortaklarıyla ilişkilerini geliştirmeye çağıran Başkan Biden’ın teşviki ile ABD dış politikasındaki yerini almaya çalışıyor. Ancak bu durum hukuk alanında uzman olan ve daha çok iç meselelere odaklanan Harris'in özellikle Biden’ın bir sonraki seçimlerde 82 yaşın üzerinde olacağı için seçimlere katılamayacağından dolayı daha fazla dış politika bilgisine ihtiyaç duymasına neden oluyor. Peki, Biden’ın Harris’i dış politikada daha büyük rol oynamaya teşvik etmesinin nedenleri neler? Harris, deneyimlerine ve çoklu kültürel geçmişine dayanarak ABD’nin dış politikasına neler ekleyebilir? Harris’in rolü, Amerikan tarihindeki geleneksel başkan yardımcılarının rollerinden ne kadar farklı olacak?

Farklı bir deneyime sahip
Kamala Harris, 20 Ocak'ta birçok açıdan tarihe geçti. ABD’nin ilk kadın başkan yardımcısı olan Harris, aynı zamanda bu göreve gelen ilk Afrika ve Güney Asya kökenli kişi oldu. Bunlar başlı başına önemli başarılardır. Öte yandan ABD Başkan Yardımcılığı, son yıllarda artan etkisine rağmen geleneksel olarak sembolik bir makam olarak kalırken Başkan Biden, eski Başkan Barack Obama’nın Yardımcısı olduğu dönemde ABD dış politikasında belirli sınırlar içinde oynadığı rolü daha da büyüterek tarihe geçmek istiyor.
Ancak sorun Harris’in dış politika alanında yeterli bilgi ve deneyime sahip olmamasıdır. Harris, şu anki Oval Ofis görevlisi ile karşılaştırıldığında dış politika alanında bir çaylak olarak başkan yardımcılığına getirildi. Biden, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi başkanlığından bu yana onlarca yıldır Washington’da yer alırken birçok yabancı liderle ilişkilerini geliştirdi. Obama’nın Başkan Yardımcılığı görevini sürdürdüğü sekiz yıl boyunca 50'den fazla ülkeye resmi ziyaretlerde bulundu.
Kariyerinin büyük bölümü Kaliforniya'da savcı olarak geçen Harris, son dört yıldır Senato’daki Seçilmiş İstihbarat Komitesi’nin üyeliği yapsa da dış ilişkilerle ilgili meseleler, Harris’in Washington'daki başkanlık seçimi kampanyası sırasında önemli bir odak noktası olmamıştır.

Biden'ın nedenleri
Biden, Harris'in kendisini dış politikadaki büyük bir role hızla hazırlamasını istiyor. Bu amaçla ondan yabancı liderlerle doğrudan iletişim kurmasını ve ABD’nin önemli ortaklarıyla hâlihazırda başlamış olan ilişkilerini geliştirmesini istedi. Harris, ABD'nin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına karşı mücadeledeki rolünü tartışmak için Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Genel Direktörü Tedros Adhonam Ghebreyesus ile temasa geçmiş, Kanada Başbakanı Justin Trudeau ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşmeler yapmıştı. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı'nda bir konuşma yapan Harris, geçtiğimiz Salı günü yeni yönetimin ABD ile Kanada arasında yapılan ilk ikili toplantısına katıldı.
Biden’ı Harris’i bu role teşvik etmeye iten önemli nedenlerden biri, Demokrat Parti liderliğinin varisi olarak görmesi olabilir. Şuan 78 yaşında olan Biden 2024 yılında ikinci bir dönem için başkanlık yarışına katılamayabilir. Bu da birden fazla etnik kökene sahip bir kadın olan Harris’i partinin geleceği haline getiriyor. Ancak Harris şu andan itibaren dış politika alanındaki tecrübesini artırmaya ve politika vizyonları geliştirmeye başlamazsa zor bir durumda kalacaktır. Harris’in başkanlık seçimini kazanması, bilgi, beceri ve özellikle ulusal güvenlik konusunda yüksek düzeyde güvene sahip olmasını gerektiriyor.
Washington'daki bazı gözlemciler, Başkan Biden’ın yardımcısını rakibi olarak görmediği için Harris'e gücü kullanma fırsatı vereceğine inanıyorlar. Yine aynı gözlemcilere göre Biden, daha ziyade dış politikada yönetici rolü oynaması için Harris’i nasıl yetkilendireceğine ve yönlendireceğine bakıyor.

Söz konusu rolün doğası
Bazı uzmanlar Harris'in dünya siyaset sahnesine ilişkin yeterli bilgiye sahip olmadığını kabul etseler de, bu alanda deneyimli danışmanlardan oluşan bir ekibe sahip olduğunun altını çiziyorlar. Ayrıca Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ile görüştüğüne dikkati çektiler. Bu arada Beyaz Saray yetkilileri, CBS ağına yaptıkları açıklamalarda, Harris'in en azından ilk aşama olarak müttefiklerle ortaklık, siber güvenlik ve küresel sağlık gibi belirli konularda reform yapmaya odaklanacağını söylediler. Çünkü Harris, bu konulara, Kaliforniya senatörü olduğundan ve Senato İstihbarat Komitesi üyeliği deneyiminden bu yana ilgi gösteriyor. Harris’in yakın çevresinden kaynaklar ise Harris’in 5G teknolojilerine olan ilgisinin yanı sıra anne ve çocuk sağlığı, gıda ve su güvensizliği gibi diğer konulara da odaklandığını belirttiler.
Harris ile çalışan birkaç kişiye göre çok fazla deneyime sahip olmasa bile senatör olduğu zaman iç politika ve ulusal güvenlik konularına odaklandığında yaptığı gibi öğrenmek için doğru araçlara sahip ve uluslararası arenayla ilgili ilkeli değerler ve politikalar tarafından yönlendirildi. Harris, 2017 yılında İsrail'e gitti ve ABD ile İsrail arasındaki ilişkiye olan derin bağlılığını gösterdi. ABD Senatosu Seçilmiş İstihbarat Komitesi’ndeyken, Rusya'nın 2016’daki başkanlık seçimlerine müdahalesinin araştırılmasında aktif bir rol üstlendi.
Her ne kadar Harris'in komitedeki görevi boyunca edindiği deneyimler, kendisine ABD istihbarat teşkilatları ve dünyanın dört bir yanından ortaya çıkan tehditlerin doğası hakkında fikir verse de bunlar bir senatörün yabancı liderlerle ilişkilerini geliştirmesine veya uluslararası arenada bir dosya incelemesine yardımcı olmaz. Ancak bu ikisi, dış ilişkilerde vazgeçilmez birer araçtır.
Biden, açıkça bunu değiştirmek için çalışıyor ve Harris’e, eşit ortaklığın kanıtı olarak dış politikaya daha derin bir şekilde girme fırsatı veriyor. Aynı zamanda 2024 veya 2028 seçimlerine giderken Harris’e liderlik konusunda bir avantaj sağlamak için dış politikayı geliştirmeye teşvik ettiği de ortadadır.

Bulunmaz fırsat
Biden’ın, bu şekilde Harris'e, özellikle ABD Anayasası’nda birkaç durum dışında başkan yardımcılığı görevine değinilmediğinden, Amerikan tarihinde daha önce hiçbir başkanın yardımcısına vermediği altın bir fırsat verdiğinden şüphe yok. ABD Anayasası’nın birinci maddesi üçüncü bölümü, başkan yardımcısının Senato başkanı olduğunu, ancak şuan olduğu gibi Senato'da oyların eşit olması durumu dışında oy hakkına sahip olmadığını belirtir.
Anayasa’nın birinci bölümdeki ikinci maddenin başlangıcında başkan yardımcısının nasıl seçileceğini ve başkanın ölümü, istifası veya görevlerini yerine getirememesi durumunda başkanın yetkisinin başkan yardımcısına ait olduğu belirtilir. Aynı maddenin dördüncü bölümünde ise ihanet, rüşvet veya diğer büyük suç ve kabahatler nedeniyle hakkında iddianame oluşturulması ve mahkum edilmesi durumunda başkan yardımcısının görevden alınabileceği hükmü yer almaktadır.
Bu nedenle Kamala Harris’in şuan yaptığı gibi, hesap verebilirlikten kaçınmanın ve başkanın değiştirilmesine ihtiyaç duyana kadar beklemenin yanı sıra Senato'da oy eşitliği olması durumunda oy kullanması gerekiyor. Ancak bu mesele, 2023 yılının Ocak ayından itibaren, ara seçimlerin ABD Kongresi’nde yeni dengeler oluşturmasının ardından büyük olasılıkla sona erecektir. Bu da ABD tarihindeki başkan yardımcılarının büyük çoğunluğunun anayasada belirtilen yetkilerine uygun olarak yapacak gerçek işleri olmadığı anlamına geliyor.

Birden fazla alternatif
ABD başkanlarının çoğu, Birinci Dünya Savaşı sonrası eski Başkan Woodrow Wilson'ın ardından başkanlık koltuğuna oturan, bir başkan yardımcısının rolünün önemi konusunda sıra dışı görüşlere sahip olan ve başkan yardımcısının beklemedeki bir alternatiften daha fazlası olması gerektiğine inanan başkan yardımcısı Warren G. Harding'in marjinal rolünün farkındalar. Harding, daha sonraki bir aşamada, yardımcısı Calvin Coolidge'i ABD tarihinde ilk kez düzenli olarak kabine toplantılarına katılmaya yönlendirdi.
Harding, 1923'te kalp krizi nedeniyle öldüğünde, yardımcısı Coolidge onun yerini aldı. Coolidge daha sonra kabine toplantılarına katılmasının, başkan olduğunda ona büyük yardımı olduğunu itiraf etti.
Harding ve Coolidge'in ardından göreve gelen başkanların çoğu, hayati konularda dahi başkan yardımcılarını olay yerinden uzak tutma geleneğini sürdürdüler. Örneğin, eski Başkan Franklin Roosevelt, atom bombasını, yardımcısı Harry Truman'dan bir sır olarak sakladı. Truman, bunu ancak Roosevelt'in ölümünden sonra öğrendi. Bir diğer örnekte eski Başkan Dwight Eisenhower, 1960 başkanlık seçimi sırasında yardımcısı Richard Nixon'ın, John F. Kennedy karşısında seçimleri kaybetmesine neden oldu. Çünkü Eisenhower, gazetecilerden kendi başkanlığı sırasında Nixon'ın gerçekleştirdiği herhangi önemli bir şeyi hatırlatması için Nixon’a bir hafta vermelerini istedi.

Öneri ve tavsiyelerde bulunan başkan yardımcısı
1976 yılında ise dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ın Yardımcısı Walter Mondale, başkanın duymak istediklerinden uzakta tarafsız tavsiyelerde bulunması ve bağımsız analizler yapması gerektiği fikrini ilk dile getiren kişiydi. Carter daha sonra bu fikri kabul etti ve Mondale'yi yakın çevresinin bir parçası haline getirdi.
O tarihten bu yana, bazı başkan yardımcıları, başkanın görüşüne uygun olmayan görüşlerini dile getirdiler. Örneğin, eski Başkan Bill Clinton ile Başkan Yardımcısı Al Gore, First Lady Hillary Clinton'a emanet edilen güç ve nüfuz konusunda hem fikir değillerdi. O dönem patlak veren Monica Lewinsky skandalıyla başa çıkma yolu konusunda da aynı fikirde değillerdi. Yine ABD’nin eski başkanlarından George W. Bush ile yardımcısı Dick Cheney, zaman zaman Irak konusunda ve başkanlık affının kullanılıp kullanılmaması konusunda fikir ayrılığına düştüler. Buna karşın eski Başkan Yardımcısı Mike Pence, eski Başkan Donald Trump'ın sadık bir müttefiki olduğunu kanıtladı. Ancak sadece iktidarın son günlerinde Trump’la aynı fikirde değildi.

Odadaki son ses
Joe Biden, Barack Obama’nın başkan yardımcısı olmayı kabul ettiğinde önemli kararlar alınırken ‘odadaki son kişi’ olmak istediğini, böylece Obama'ya hiçbir söze gerek kalmadan veya nezaket göstermeden fikirlerini açıkça belirtebileceğini söyledi. Biden aynı şekilde Harris'i yardımcısı olarak seçtiğinde de ondan odadaki son ses olmasını istediğini, böylece zor soruları sorabileceğini ve aynı fikirde değilse görüş ve varsayımlarına meydan okuyabileceğini belirtti.
Harris'in başkan yardımcılığı görevine gelmesinin üzerinden bir ay geçti ve başkanın duymak istemediği farklı görüşlere karşı bağışıklığı olduğundan emin olmak için Walter Mondale pelerini giymekten daha büyük bir şansı var. Dünya liderleri ve önde gelen isimler, haftalar önce Avrupalı bir büyükelçinin de açıkça ifade ettiği gibi pek çok kişinin bir gün başkan olabileceğine inandığı Harris ile ilişkiler kurmaya başlamayı istiyor.



Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
TT

Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)

İsrail gazetesi Yediot Aharonot’un internet sitesi Ynet, dün yayımladığı haberinde Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in görevine başladıktan sonraki ilk resmi ziyaretini İsrail’e gerçekleştireceğini bildirdi.

Habere göre Merz, bugün (pazar) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelecek.

Öte yandan İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, X platformundaki paylaşımında Almanya’yı İsrail için ‘önemli bir ortak’ olarak niteledi. Saar, iki ülke ilişkilerinin sürekli geliştiğini belirterek Merz’in ziyaretinin bu ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlayacağını ifade etti.

Saar ayrıca, Almanya’nın geçen hafta ilk kez kendi topraklarında İsrail’e ait Arrow balistik füze savunma sistemi bataryası konuşlandırdığını hatırlattı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in İsrail’e yaptığı ilk ziyarette, Berlin’in Gazze Şeridi’ndeki İsrail saldırılarına ve işgal altındaki Batı Şeria’daki şiddete yönelik son dönemdeki itirazlarına rağmen iki ülke arasındaki ‘özel’ ilişkiyi güçlendirmeyi hedeflediği bildirildi.

Merz, Ürdün’ün Akabe kentinde Kral 2. Abdullah ile yaptığı iki saatlik kısa görüşmenin ardından İsrail’e geçti. Şansölyenin bugün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesi planlanıyor.

Ziyaret, Gazze Şeridi’nde savaşın başlamasından bu yana iki yılı aşkın süredir uluslararası alanda yalnızlık yaşayan Netanyahu açısından dikkate değer bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Savaşa ve yarattığı sonuçlara rağmen Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille cuma günü yaptığı açıklamada, ‘Almanya-İsrail ilişkilerinin sağlam, yakın ve güvene dayalı’ olduğunu vurguladı.

Almanya, İsrail’e güçlü destek veriyor ve bunu Nazi dönemindeki Yahudi soykırımı nedeniyle taşıdığı tarihi sorumlulukla açıklıyor. Merz’in bugün, Nazi Almanya’sı tarafından öldürülen Yahudi kurbanların anısını yaşatan Yad Vashem Anma Merkezi’ni ziyaret etmesi bekleniyor.

Bununla birlikte Berlin, Gazze Şeridi’ndeki insani durumun ağırlaşmasıyla birlikte son aylarda İsrail’e yönelik söylemini sertleştirdi.

Geçtiğimiz ağustos ayında Merz, İsrail’in kuşatma altındaki ve büyük ölçüde yıkıma uğramış Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasına tepki olarak, Almanya’nın İsrail’e silah ihracatına kısmi kısıtlama getirme kararı almış ve bu adım ülkede siyasi tartışmaya yol açmıştı.

‘Söylem farklılığı’

Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille, iki ülke arasındaki ‘söylem farklılığına’ dikkat çekti.

Şansölye ile İsrail Başbakanı’nın bugün Gazze Şeridi’nde yaklaşık iki ay önce yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasına geçiş için yürütülen çabaları ele alması bekleniyor.

Bu anlaşma, İsrail ile Hamas’ın neredeyse her gün karşılıklı ihlal suçlamaları yöneltmesi nedeniyle hâlâ kırılgan. Bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşın sona erdirilmesi ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasını öngören planının tam olarak uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin soru işaretlerini artırıyor.

Hille cuma günü, ‘yerleşimci şiddetinde büyük artış’ yaşandığını belirterek, bu durumu tekrardan kınadı ve İsrail hükümetine ‘yerleşim inşasını durdurma’ çağrısını yineledi.

Geçtiğimiz ağustos ayında açıklanan silah ihracatı kısıtlaması, Netanyahu hükümetinden sert tepki çekmişti. İsrail yönetimi, geleneksel müttefiki Almanya’yı bu adımla ‘Hamas terörünü ödüllendirmekle’ suçlamıştı.

Şansölye Merz’in, kararını İsrail Başbakanı’na telefonla bildirmesi sırasında ‘tartışmanın alevlendiği’ bildirildi.

Ancak Alman solunun radikal kanadındaki Die Linke partisine bağlı Rosa Luxemburg Vakfı’nın Tel Aviv Ofisi Direktörü Gil Shohat, AFP’ye yaptığı değerlendirmede, bunun iki lider arasındaki ‘söylemsel bir ayrışmadan’ öteye gitmediğini söyledi.

Öte yandan Alman ordusunun çarşamba günü İsrail dışında ilk kez konuşlandırılan Arrow füze savunma sisteminin ilk bölümünü faaliyete geçirmesi, Almanya’nın uzun vadeli güvenliği açısından İsrail’e duyduğu bağımlılığın boyutunu ortaya koydu.

Berlin ayrıca son dönemde, insansız hava araçlarına (İHA) karşı savunmasını güçlendirmesi konusunda İsrail’den aldığı desteğe dikkat çekti.

Yüksek beklentiler

Almanya’nın Eurovision Şarkı Yarışması’na İsrail’in katılımına onay vermesi, perşembe günü alınan kararla ülkede geniş destek görürken, bazı diğer ülkelerde boykot çağrılarını tetikledi.

Gil Shohat, Almanya Şansölyesi’nin Gazze’de savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlediği şüphesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan Binyamin Netanyahu’yu ziyaret etmesini, ‘normalleşmemesi gereken bir durumda olumsuz bir normalleşme işareti’ olarak değerlendirdi.

Friedrich Merz, şubat ayı sonunda parlamentoyu kazandıktan hemen sonra yaptığı açıklamada, UCM’nin hakkındaki yakalama kararına rağmen Netanyahu’nun Almanya’yı ziyaret edebileceğini söylemişti.

Ancak Şansölyelik makamı daha sonra bu meselenin ‘şu anda gündemde olmadığını’ bildirdi.

Konrad Adenauer Vakfı’nın Kudüs Ofisi Direktörü Michael Rimmel ise AFP’ye yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun Berlin’den ‘sürekli bir destek işareti’ beklediğini ve kendisinin şu anda ‘yüksek beklentilere’ sahip olduğunu söyledi.

Öte yandan Rimmel’e göre Berlin’in son aylarda yaptığı çağrılar, Donald Trump’ın ‘daha güçlü etkisi’ karşısında sınırlı kalıyor. Rimmel, Trump’ın Gazze’de ateşkes sağlanması için İsrail’i baskı altına alabilen ‘tek aktör’ olduğunu belirtti.


ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
TT

ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth, dün akşamı yaptığı açıklamada, ABD'nin nükleer silahlar ve bunların fırlatma sistemleri üzerinde "tıpkı herkes gibi" testler yapacağını duyurdu; bu açıklama açıkça Rusya'ya atıfta bulunuyordu.

Kaliforniya'daki bir savunma forumunda konuşan Hegseth, ABD'nin Tayvan ile ilgili mevcut durumu değiştirmeye çalışmadığını da belirtti.

Bakanlığının, Başkan Donald Trump'ın Pasifik bölgesinde güçlü bir konumdan müzakere edebilmesini sağlamak için çalışacağını belirten Hegseth, ABD yönetiminin Hint-Pasifik bölgesindeki müttefiklerinin savunma bütçelerini artırmaları konusunda iyimser olduğunu kaydetti.

ABD Savunma Bakanı, İsrail, Güney Kore, Polonya ve Almanya'yı "ideal müttefikler" arasında sayarken, kolektif savunma konusunda harekete geçmeyen müttefiklerin vahim sonuçlarla karşı karşıya kalacağını vurguladı.


İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
TT

İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, ABD Başkanı Donald Trump'ın Başbakan Binyamin Netanyahu'nun yolsuzluk davasında affedilmesi gerektiği yönündeki görüşüne saygı duyduğunu söyledi, ancak "İsrail egemen bir devlettir" diyerek ülkenin hukuk sistemine saygı duyduğunu vurguladı.

Herzog, Politico haber sitesine verdiği demeçte, "Herkes, önleyici bir affın davanın esasına göre değerlendirilmesi gerektiğini anlıyor" dedi.

Şarku'l Avsat'ın The Times of Israel'den aktardığına göre şöyle devam etti: "İncelenmesi gereken birçok konu var. Bir yandan kanun önünde tam eşitlik, diğer yandan her bir davanın kendine özgü koşulları."

Trump'ın Netanyahu için tekrar tekrar yaptığı af çağrılarına atıfta bulunarak, "Başkan Trump'ın dostluğuna ve görüşüne saygı duyuyorum" ifadesini kullandı.

Sözlerini şöyle tamamladı: "Çünkü Gazze'deki rehinelerimizi geri getirmesini istediğimiz ve bu rehineleri geri getirmek ve BM Güvenlik Konseyi kararını geçirmek için cesurca muazzam bir adım atan aynı Başkan Trump'tır. Ancak İsrail elbette egemen bir devlettir ve İsrail hukuk sistemine ve gerekliliklerine tam saygı duyuyoruz."

Trump, ekim ayında İsrail'e yaptığı ziyarette, Kudüs'teki parlamentoda yaptığı konuşmada Herzog'u başbakanı affetmeye çağırdı. Netanyahu, 2019'dan beri iş adamlarından yaklaşık 700 bin şekel (211.832 dolar) değerinde hediye aldığı iddiaları da dahil olmak üzere, üç davayla karşı karşıya. İsrail cumhurbaşkanının büyük ölçüde törensel bir rol üstlenmesine rağmen, Herzog istisnai durumlarda cezai suçlardan hüküm giymiş kişileri affetme yetkisine sahip.

2020'de başlayan Netanyahu'nun davası hâlâ devam ediyor ve tüm suçlamalardan masum olduğunu savunuyor. Başbakan davayı, sol tarafından demokratik olarak seçilmiş bir sağcı lideri devirmek için düzenlenen siyasi amaçlı cadı avı olarak nitelendirdi.

Netanyahu geçtiğimiz ayın sonunda, yıllardır süren yolsuzluk davasında Herzog'dan resmen af ​​talep etti ve cezai sürecin İsrail'i yönetme yeteneğini engellediğini ve af talebinin, ulusal çıkarlara hizmet edeceğini savundu.

Ülkenin kuruluşundan bu yana İsrail'de en uzun süre başbakanlık yapan Netanyahu, uzun süredir rüşvet, dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlamalarını reddediyor.