Filistin güvenlik güçlerine 1 milyar dolar harcıyor

Filistin Başbakanı Ramallah'ta güvenlik görevlilerine ödül verdi. (WAFA)
Filistin Başbakanı Ramallah'ta güvenlik görevlilerine ödül verdi. (WAFA)
TT

Filistin güvenlik güçlerine 1 milyar dolar harcıyor

Filistin Başbakanı Ramallah'ta güvenlik görevlilerine ödül verdi. (WAFA)
Filistin Başbakanı Ramallah'ta güvenlik görevlilerine ödül verdi. (WAFA)

Halil Musa
Filistin Yönetimi, toprakları üzerindeki egemenliğini kaybetmesine ve büyük çoğunluğu üzerinde kontrolü bulunmamasına rağmen genel bütçenin yüzde 20’sinden fazlasına sahip bir güvenlik kurumuna sahip. Güvenlik kurumunun devlet fikrine hakim olduğu yönünde bir düşünce var.
1994'te Arap ülkelerinden binlerce Filistinli silahlın Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ne girişi, Filistin Yönetimi'nin kurulmasıyla olmadı. Bu, yıllar sonra iki çelişkili fikir olan ‘ulusal kurtuluş’ ve ‘devletin işgal altında inşa edilmesi’ arasında çözülemeyen bir çelişkinin yalnızca başlangıcıdır.
Bu kuvvetlerin ilk sınavı, İsrail ordusuyla silahlı çatışmaların patlak verdiği 1996 yılındaki ‘tünel intfadasıydı’. Aynı senaryo, 2000 yılını başındaki ikinci intifada tekrarlandı. Bu sırada İsrail, kendisine karşı silahlı operasyonlar yürütmekle suçlanmasının ardından tüm şehirlerdeki Filistin güvenlik karargahlarının çoğunu yıktı.
Ancak bu, uzun sürmedi. 2003 yılında Uluslararası Dörtlü’nün ‘yol haritası’, Otorite’nin güvenlik aygıtını ve vizyonunu yeniden inşa etme ayrıca terörizmle mücadele ve terörist güçlerle alt yapılarını ortadan kaldırmaya odaklanma çağrısında bulundu.
İki yıl sonra bu, Filistin Sivil Polisi ve ABD Güvenlik Koordinasyon Ofisi ile desteği koordine etmek için Avrupa Polis Misyonu'nun kurulmasının ardından ‘tek yasal silah, tek kanun, tek makam’ stratejisini benimseyen Filistin Yönetimi tarafından pratikte uygulamaya kondu. Bu, iki ulusal kurtuluş projesi ile devlet arasındaki çelişkinin güvenlik kurumunu yeniden kurarak ve onu ‘profesyonel temeller’ üzerine inşa ederek çözülmesine yol açtı.
Personel sayısı 53 bin olan güvenlik kurumu, Filistin Yönetimi bütçesinin (bir milyar dolar) yaklaşık yüzde 20’sine sahip. Bunun çoğunluğunun maaş olarak dağıtıldığı biliniyor. Kurum bu oranla sağlık ve eğitim harcamalarından fazla bir paya sahip oluyor.
Dünyanın dört bir yanındaki güvenlik kurumlarının aksine, personelinin yaklaşık yüzde 90’nın üzerinde bir kısmı yüksek askeri rütbelere sahip. Rütbelerin yaklaşık yüzde 49,6'sı subay, yüzde 43,4'ü astsubay ve geri kalanı da asker.

Tanıklık
Diğer yandan Filistin Başbakan Muhammed Iştiyye, ‘Filistin güvenlik teşkilatının performansının Ortadoğu'nun en iyisi olduğunu belirten uluslararası uzmanların ifadelerinden gurur duyduğunu’ dile getirdi. Iştiyye ayrıca "Güvenlik teşkilatının dayandığı ulusal inanç, başkenti Kudüs olan, özgürleşmiş ve bağımsız bir egemen Filistin'in geleceği için temel garantidir” ifadelerini kullandı. Ancak Iştiyye’nin bahsettiği bu gurur, söz konusu güçlerin performansını eleştirenlere göre, Filistinli güvenlik görevlilerinin Filistin şehir ve köylerinin merkezlerine herhangi bir İsrail ordusu saldırısı ile karargahlarına geri çekilmesiyle tersine dönüyor. Bu durum, güvenlik teşkilatı ve arkasındaki Filistin yönetiminin karşı karşıya olduğu sorunun büyüklüğünü ortaya koyuyor.
Filistin Güvenlik Teşkilatı Sözcüsü Tallal Duveyket şu açıklamada bulundu:
“Yalnızca memur değiliz, bu vatanın evlatlarıyız. Güvenliği sağlıyor, halkımıza kanun ve düzen getirip, suçla mücadele ediyoruz. Bunu başarmak, Filistinliler için güvenlik ve düzene dayalı temel yaşam gereksinimlerini karşılamanın bir kapısı sayılır.”
Duveyket, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada Filistinlilerin güvenliğini sağlamanın, ulusal projenin tamamlanmasını ve 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına kadar kararlılıklarını güçlendirmeyi amaçladığını söyledi. Güvenlik kurumuna mensup olmanın vatana ait olma, Filistin halkına hizmet etme ve onurunu koruma anlamına geldiğini ifade etti.
Duveyket, İsrail ile ilişkilerle ilgili olarak ise Tel Aviv’in Güvenlik Teşkilatı’nın ‘güvenlik açığını ve kaosu ortadan kaldırma ve suçu önleme’ görevini yerine getirmesinin önüne engeller koyduğunu ve Filistin güvenlik teşkilatının zor koşullarda çalıştığını söyledi.
Filistin Güvenlik Teşkilatı Sözcüsü, Filistin güvenliğinin İsrail ordusunun önünden çekilmesini ‘korkaklığın değil, aklın geri çekilmesi’ olarak nitelendirdi. Bunun ‘siyasi gerçekçiliğe ve İsraillilerle çatışmanın Filistinlilerin çıkarına olmadığına inanan Filistin Yönetimi'nin siyasi bir kararının uygulanmasına’ dayandığına işaret etti.
Duveyket, Filistin siyasi rejiminin, vatandaşları korumayı kutsal kabul eden bir doktrine dayandığını ve görevinin düzgün yaşamı sağlamak olduğuna dikkat çekti. Ayrıca Filistinlilerin onurunun korunmaması halinde gücün hiçbir değeri olmadığını vurguladı.
Tallal Duveyket, Güvenlik Teşkilatı’na verilen ABD mali desteğinin yaklaşık üç yıldır askıya alınmasının ardından muhtemelen devam edeceğini söyledi. Ancak Filistin Yönetimi'nin siyasi şantajla hiçbir ilgisi olmadığını kaydetti.
Hebron Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Başkanı Bilal eş-Şubeki, bireylerin ‘normal askeri’ bir aygıta entegrasyonuna rağmen, Filistin güvenliğinin özünün bir ‘askeri kurtuluş’ doktrini taşıdığını söyledi. Bunun ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) dikkatini çektiğini de ifade etti.

İsrail ordusuyla silahlı çatışmalar
Şubeki, bunun 1996 ve 2000 yıllarında, çok sayıda güvenlik personelinin İsrail ordusuyla silahlı çatışmalara karışmasıyla ortaya çıktığını açıkladı. Bilal Şubeki’ye göre bunun sonucunda İsrail ordusu Filistin güvenlik karargahlarının çoğunu imha etti. Ardından Güvenlik Teşkilatı, ‘siyasi çözüm’ kapsamı dışındaki silahların kullanımını telafi etmek için bir güvenlik reformu süreci yoluyla 2002’den beri ‘klasik’ güvenlik hizmetlerine dönüşmek için çalışmaya başladı.
Bu süreçte bazı güvenlik servileri ortadan kaldırılırken bazıları da ABD’li General Keith Dayton’un gözetiminde entegre edildi. Güvenlik kurumundaki çalışma, ulusal zemine değil hiyerarşiye dayanan siyasi bir referansla ulusal kurtuluşla hiçbir ilgisi olmayan bir işe dönüştürüldü. Şubeki, ‘yeni güvenlik doktrininin ulusal kurtuluş hareketlerinden farklı olarak dışarıdan değil (İsrail) değil, içeriye odaklandığına’ işaret etti.
Şubeki, ikinci intifadanın sona ermesiyle Filistin Yönetimi'nin silahlı el-Fetih hareketini güvenlik servislerinin saflarında ‘onları kontrol altına almak ve egemenlik kurmak için bir araç olarak kullanmak için girişimde bulunduğunu ve Hamas'ın Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünün öncülüğünü yaptığını’ vurguladı. Batı Şeria'daki Filistin güvenlik hizmetleri doktrininde köklü bir değişime yol açtı. Çünkü Hamas unsurlarının neden olduğu iç tehditlere eşlik eden yaygın insan hakları ihlalleri öncelikli hale geldi. Şubeki, Güvenlik Teşkilatı’nın, İsrail ile siyasî uzlaşmaya dayalı siyasi bir projenin başarısızlığına rağmen koruyucusu haline geldiğini vurguladı. Buna ek olarak güvenlik görevlileri, otoriter rejimlerin yaptığı gibi ancak işgal altındaki bir devletin gölgesinde rejimi korumakla ilgilenmeye başladıklarını ifade etti.
Hebron Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Başkanı, Fetih hareketi ve tüm barışçıl halk direnişine dönerken güvenlik bütçesinin arttırılmasının gerekliliğini sorguladı. Filistinlilerin kararlılığının eğitim ve sağlık sistemlerinde reform yaparak ve tarım sektörünü destekleyerek güçlendirilmesi gerektiğini kaydetti.
Diğer yandan Cenevre'deki Uluslararası Çalışmalar ve Kalkınma Yüksek Enstitüsü’nde Araştırmacı olan Alaa et-Tartir, güvenlik kurumunun Filistin Yönetiminin kuruluşundan bu yana üç aşamadan geçtiğini düşünüyor. İlki, ulusal kurtuluş ile devlet kurulması arasındaki çelişki ile karakterize edildi. Ardından Filistin güvenliği ile İsrail ordusu arasında devletin fikirleri ile ulusal kurtuluş arasındaki çekişmeden önce silahlı çatışmalar aşaması geldi.
Tartir, Otorite üzerindeki dış baskıların ‘güvenlik kurumunu profesyonel gerekçelerle yeniden inşa etmek için büyük bir atölye çalışması ile sonuçlandığına dikkat çekti. Buna Filistin Otoritesi’nin, Filistinlilere karşı otoriter ve baskıcı yaklaşımının eşlik ettiğini belirti.
Tartir sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sorun, güvenlik kurumunun hedeflerine ulaşamaması ışığında Filistin Yönetimi’nin siyasi programını koruması ve o kurumun Filistin halkını sürekli olarak İsrail ordusunun saldırılarından korumaya alamamasıdır."



Suriye Ordusu, Eski Rejim kalıntılarının saldırıları sonrası Lazkiye ve Tartus’a girdi

Lazkiye’deki meydanlardan birinde Suriye ordusuna ait bir zırhlı araç (AP)
Lazkiye’deki meydanlardan birinde Suriye ordusuna ait bir zırhlı araç (AP)
TT

Suriye Ordusu, Eski Rejim kalıntılarının saldırıları sonrası Lazkiye ve Tartus’a girdi

Lazkiye’deki meydanlardan birinde Suriye ordusuna ait bir zırhlı araç (AP)
Lazkiye’deki meydanlardan birinde Suriye ordusuna ait bir zırhlı araç (AP)

Suriye Savunma Bakanlığı, güvenlik güçleri ve sivilleri hedef alan silahlı saldırıların ardından, ülkenin batı sahilinde bulunan Lazkiye ve Tartus kent merkezlerine zırhlı ve mekanize birliklerin konuşlandırıldığını duyurdu.

Suriye devlet televizyonu, Savunma Bakanlığı Medya ve İletişim Dairesi’ne dayandırdığı haberinde, askeri birliklerin sevkinin “kanun dışı grupların sivillere ve güvenlik güçlerine yönelik saldırılarının artması” üzerine gerçekleştirildiğini aktardı. Açıklamada, bölgede görev yapan birliklerin amacının “iç güvenlik güçleriyle koordinasyon içinde güvenliği sağlamak ve istikrarı yeniden tesis etmek” olduğu belirtildi.

Şarku’l Avsat’ın Suriye medyasından aktardığı habere göre Lazkiye ve Tartus’ta eski rejim yanlısı silahlı grupların açtığı ateş sonucu üç kişinin hayatını kaybetti 48 kişi de yaralandı. Devlet televizyonu, Lazkiye’de düzenlenen protestoları koruma görevi yürüten güvenlik güçlerine yönelik saldırıda bir güvenlik görevlisinin öldüğünü, çok sayıda kişinin de yaralandığını duyurdu.

sdfgt
Suriye güvenlik güçleri tarafından ele geçirilen bazı eşyalar (İçişleri Bakanlığı - Facebook)

Lazkiye İl Emniyet Müdürü Tuğgeneral Abdülaziz el-Ahmed, günün erken saatlerinde yaptığı açıklamada, Lazkiye ve Ceble’de düzenlenen ve Gazzal Gazzal adlı kişi tarafından çağrısı yapılan gösteriler sırasında, “eski rejim kalıntılarına bağlı terör unsurlarının” güvenlik güçlerine saldırıda bulunduğunu söyledi. El-Ahmed, saldırılar sonucu bazı güvenlik görevlilerinin yaralandığını, özel görev ve polis araçlarının tahrip edildiğini ifade etti.

El-Ahmed, Lazkiye’de Ezheri Kavşağı’nda ve Cable’de Ulusal Hastane Kavşağı’nda yüzleri maskeli ve silahlı unsurların tespit edildiğini belirterek, bu kişilerin “Sahil Kalkanı Tugayları” ve “Cevad Tugayları” adlı terör hücrelerine bağlı olduğunu aktardı. Söz konusu hücrelerin, M1 otoyolunda suikastlar, saha infazları ve bombalı saldırılardan sorumlu olduğu bildirildi.

Öte yandan Suriye İçişleri Bakanlığı, Ceble kırsalında “Cevad Tugayları” hücresine mensup bir kişinin yakalandığını açıkladı. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Lazkiye İl Emniyet Müdürlüğü tarafından yürütülen operasyon kapsamında, eski rejim komutanlarından Süheyl el-Hasan’a bağlı hücre üyelerinden Basil İsa Ali Cemehiri’nin gözaltına alındığı belirtildi.

Açıklamada, söz konusu hücrenin suikastlar, saha infazları, el yapımı patlayıcı saldırıları ve güvenlik güçleri ile orduya ait noktalara yönelik saldırılara karıştığı, ayrıca yılbaşı kutlamalarını hedef alan saldırılar planladığı kaydedildi. Operasyonda üç hücre üyesinin öldürüldüğü, çok sayıda patlayıcı, silah, mühimmat ve askeri teçhizatın ele geçirildiği bildirildi.

Bakanlık, şüphelinin sorgusunda hücre tarafından kullanılan silah ve mühimmatların saklandığı yerleri itiraf ettiğini, bu bilgiler doğrultusunda yapılan aramalarda otomatik silahlar ve çeşitli mühimmatların ele geçirilerek müsadere edildiğini açıkladı. Gözaltına alınan zanlının, gerekli yasal işlemlerin tamamlanması için adli mercilere sevk edildiği ifade edildi.

Açıklamada, operasyonların eski Esad rejimine bağlı hücrelerin tamamen tasfiye edilmesi, sivillerin korunması ve ülke genelinde güvenlik ile istikrarın sağlanması amacıyla sürdürüldüğü vurgulandı.


Somaliland: Uluslararası güç mücadelesinde çevreden merkeze doğru ilerleme

Tek taraflı bağımsızlık deklare eden Somaliland Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri Hargeisa, 7 Kasım 2024 (AFP)
Tek taraflı bağımsızlık deklare eden Somaliland Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri Hargeisa, 7 Kasım 2024 (AFP)
TT

Somaliland: Uluslararası güç mücadelesinde çevreden merkeze doğru ilerleme

Tek taraflı bağımsızlık deklare eden Somaliland Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri Hargeisa, 7 Kasım 2024 (AFP)
Tek taraflı bağımsızlık deklare eden Somaliland Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri Hargeisa, 7 Kasım 2024 (AFP)

Ömer Harkus

Afrika Boynuzu bölgesi jeopolitik ve Kızıldeniz havzasındaki güvenlik ve siyasi ittifakları yeniden şekillendiren siyasi bir değişime sahne oldu. Otuz yılı aşkın süredir devam eden diplomatik bir engeli kıran emsalsiz bir hamleyle İsrail, Somaliland'ı başkenti Hargeisa olan bağımsız ve egemen bir devlet olarak resmen tanıdığını duyurdu ve bu adımı atan ilk BM üyesi devlet oldu.

Bu duyuru, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Somaliland Cumhurbaşkanı Abdurrahman Muhammed Abdullah (Irro) tarafından imzalanan ve tam diplomatik ilişkiler ile karşılıklı büyükelçilerin atanmasını öngören ortak “Kudüs Deklarasyonu” ile yapıldı ve bu adım “İbrahim Anlaşmaları’nın ruhuna uygun” olarak nitelendirildi.

Ancak bu değişim, Kasım 2024'te Somaliland'da yapılan ve iktidar değişikliğine yol açan seçimler olmadan mümkün olmazdı. Bu değişiklik daha önce yaygın olandan farklı bir dış politikanın önünü açtı. Başkanlık seçimleri, muhalefetin adayı Abdurrahman Muhammed Abdullah'ın, namı diğer “Irro”nun zaferiyle sonuçlandı. Irro, devlet çökmeden önce Somali diplomasisinde görev yapmış ve diplomatik bir geçmişe sahip olan Vatani (Vatanım) Partisi’nin lideridir.

Irro, otuz yıllık tanınmama döneminden sonra bölgeye uygulanan uluslararası izolasyonu ne pahasına olursa olsun kırmayı amaçlayan bir yaklaşım benimsedi. Bu yaklaşım, İsrail ile gizli müzakereler için verimli bir zemin sağladı.

Gizli kanal: Ekim 2025 ziyareti

Aralık ayındaki duyuru, Somaliland için aceleci bir adım değildi, aksine yoğun istihbarat ve diplomatik faaliyetlerle önceden hazırlanmıştı. İsrail basını, Cumhurbaşkanı Irro'nun resmi duyurudan iki ay önce, Ekim 2025'te İsrail'e gizli bir ziyaret gerçekleştirdiğini ve Mossad ile Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle görüştüğünü açıkladı.

Gözlerden uzakta dikkatlice planlanan bu ziyaret, tanınmayla sonuçlanan sürecin güvenlik ve siyasi temellerini attı ve “stratejik konum karşılığında tanıma” denklemi üzerinden karşılıklı güvenlik çıkarlarına odaklandı. Netanyahu, resmi konuşmasında Mossad Şefi David Barnea'ya özel teşekkürlerini ileterek, meselenin İsrail'in en öncelikli “ulusal güvenlik” meselesi olarak güvenlik kanalları aracılığıyla ele alındığını teyit etmiş oldu.

Somaliland'ın tanınması, İsrail'in “çevre doktrini”nin yeniden canlanmasını ve yenilenmesini temsil ediyor; bu doktrin, Kızıldeniz üzerinden güney kuşak da dahil olmak üzere önemli su yollarını güvence altına almak için bölgesel alanda stratejik konumlara erişim sağlamaya dayanıyor. Netanyahu için bu anlaşma, bölgede diplomatik bir ilerlemeyi temsil ediyor ve bunu Washington’daki ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesine de taşıyacak.

İsrail basını, Cumhurbaşkanı Irro'nun resmi duyurudan iki ay önce, Ekim 2025'te İsrail'e gizli bir ziyaret gerçekleştirdiğini açıkladı

Daha da önemlisi, Somaliland, Aden Körfezi boyunca yaklaşık 850 kilometrelik bir kıyı şeridine sahip olması ve Babul Mendeb Boğazı girişlerini etkin bir şekilde kontrol etmesi nedeniyle İsrail'e çeşitli coğrafi avantajlar sunuyor. İsrail Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (INSS), bölgeyle olan ittifakın İsrail'e üç ana görev için bir platform sağladığını düşünüyor. Birincisi, Yemen'den Eilat'a atılan füze ve insansız hava araçlarını tespit etmek için radar ve dinleme cihazları konuşlandırarak erken uyarı sistemi kurmak. İkincisi, Husiler başta olmak üzere düşman hedeflere karşı özel operasyonlar için kara veya bölgesel suları bir hareket noktası olarak kullanmak. Üçüncüsü, Husilere deniz yoluyla ulaşabilecek ikmal hatlarını keserek Kızıldeniz'in “İran gölü” haline gelmesini önlemek.

Askeri üs: Berbera mı yoksa Zeyla mı?

Görünen o ki İsrail'in “diplomatik tanıma” hamlesi, İsrail dışında en büyük askeri üs olarak kabul edilebilecek bir askeri üssün kurulmasını da içeren daha derin bir güvenlik anlaşmasının siyasi örtüsü. Üs için her birinin kendi avantajları ve zorlukları olan Somaliland'daki iki ana konum arasında karşılaştırmalar yapılıyor.

frgt
Somaliland Cumhurbaşkanı Abdurrahman Muhammed Abdullah, Kenya'nın Nairobi şehrinde Somaliland temsilcilik ofisinin açılış töreninde, 29 Mayıs 2025 (Reuters)

Bu konumların ilki, lojistik açıdan en mantıklı seçenek olarak kabul edilen Berbera Limanı’dır. 500 bin konteyner kapasitesine ulaşması için yüz milyonlarca dolar yatırım yapıldı ve kapasitesini 2 milyon konteynere kadar artırma planları da bulunuyor. Ayrıca askeri altyapı, büyük bir askeri havaalanı, gelişmiş destek tesisleri ve altyapı içeriyor ve buradan Etiyopya'ya kadar bir ana yol da uzanıyor.

İkinci konum ise, Cibuti sınırına yakın, Somaliland'ın Babul Mendeb Boğazı'na en yakın noktası olan tarihi Zeyla şehridir. Tarihsel olarak Zeyla, Adal Sultanlığı'nın başkenti ve önemli bir ticaret merkeziydi. İsrail'in buradaki varlığı, Yemen ve Eritre gibi operasyon bölgelerine yakınlığı ve Berbera'nın ticari yoğunluğundan uzaklığı göz önüne alındığında, kendisine son derece etkili elektronik gözetim kabiliyeti sunacaktır.

Anlaşma sadece güvenlikle sınırlı değil; aynı zamanda mali zorluklar çeken Somaliland hükümetinin ayakta kalması için hayati önem taşıyan ekonomik teşvikleri de içeriyor. Netanyahu, iş birliğinin “tarım, sağlık, teknoloji ve ekonomi alanlarını” kapsayacağını belirtti.

Yarı kurak iklimiyle Somaliland için en büyük zorluk tarımdır. Çöl tarım teknolojisinde önde gelen İsrail şirketleri, özellikle Netafim, burada damla sulama ve yeraltı suyu arıtma teknolojilerini uygulama fırsatlarını araştırmaya başladı. Bu iş birliğinin amacı, İsrail'in diğer kurak bölgelerde uyguladığına benzer bir kalkınma modeli oluşturmak, zira bu model, Somaliland hükümetine halkının gözünde meşruiyet kazandıracak ve tekrarlayan kuraklıklar karşısında gıda güvenliğini güçlendirecek.

sadfrgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Washington, 29 Eylül 2025 (AFP)

İsrail ayrıca, limanı Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'ya bağlayan Berbera Koridoru aracılığıyla ekonomisini Afrika pazarlarına bağlamayı hedefliyor. Bu koridorun geliştirilmesi, Cibuti'ye olan tam bağımlılığı ortadan kaldıran bir kara ticaret yolu sunmasının yanı sıra, İsrailli teknoloji şirketlerine, Kenya ve Uganda üzerinden Sahra altı Afrika ülkelerine transit geçiş ile geniş Etiyopya pazarına doğrudan erişim imkanı sağlıyor.

Bölgesel ve uluslararası tepkiler: Reddetme

Mogadişu'daki Somali hükümeti, bu hamleyi “Somali egemenliğine yönelik kasıtlı bir saldırı” ve uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirdi. Somali'nin tepkisi açıklamalarla sınırlı kalmadı; Ağustos 2024'te Mısır ile imzalanan ortak savunma anlaşmasını aktif hale getirme çabalarına da başladı. Somali hükümeti, bu tanımanın ülkenin birliğinin kalanını da parçalamakla tehdit ettiğine ve özerkliğe sahip Puntland gibi diğer bölgelerde ayrılıkçı eğilimleri teşvik edeceğine inanıyor.

Mısır Dışişleri Bakanlığı da birleşik bir cephe oluşturmak amacıyla Türkiye, Cibuti ve Somali'deki mevkidaşlarıyla temas kurdu. Mısır'ın endişeleri çok yönlü görünüyor; zira mevcut durum, İsrail, Etiyopya ve Somaliland arasındaki ittifak aracılığıyla güneyden kendisine yönelik bir kuşatma gibi görünüyor. Bu da Babul Mendeb Boğazı'nın militarizasyonun ve burada patlak verebilecek bir İran-İsrail çatışmasının yaratabileceği riskler nedeniyle Süveyş Kanalı'nın güvenliğine tehdit oluşturuyor. Ayrıca, İsrail'in Etiyopya sınırındaki varlığı, özellikle Berbera'daki limanın İsrail'in baraj için güvenlik taahhütlerine bağlanması halinde, Addis Ababa'nın Büyük Etiyopya Rönesans Barajı müzakerelerindeki konumunu güçlendirebilir.

Görünen o ki İsrail'in “diplomatik tanıma” hamlesi, İsrail dışında en büyük askeri üs olarak kabul edilebilecek bir askeri üssün kurulmasını da içeren daha derin bir güvenlik anlaşmasının siyasi örtüsü

Afrika Birliği, sömürgecilikten miras kalan sınırların kıtadaki istikrarın temel taşı olarak kabul edilmesini öngören 1964 Kahire Kararı'na dayandırdığı bildirisinde, Somaliland'ın tanınmasını reddetti. Birlik, Somaliland'ın başarılı bir şekilde ayrılmasının Nijerya, Kamerun ve hatta çeşitli bölgelerinde süregelen çatışmalarla boğuşan Etiyopya'da onlarca ayrılıkçı hareketi tetikleyerek bir “domino etkisi” yaratmasından endişe duyuyor.

Suudi Arabistan da ilkesel bir şekilde bunu reddeden bir duruş benimseyerek, Somali’nin birliğine desteğini ve tek taraflı eylemlere karşıtlığını teyit etti. Suudi Arabistan'ın bu duruşunun arkasında, Arap bölgesel düzenini koruma ve Krallığın stratejik ve güvenlik derinliği olarak gördüğü Kızıldeniz’e kıyısı olan devletlerin parçalanmasını önleme arzusu yatıyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre ABD Başkanı Donald Trump'ın tutumu belirsiz. New York Post'a verdiği bir röportajda alaycı bir şekilde, “Somaliland'ın ne olduğunu gerçekten bilen var mı?” diye sordu. Somaliland Cumhuriyeti'ni hemen tanımayacağını, ancak Somaliland'ın bir ABD üssüne ev sahipliği yapma teklifinin “büyük bir olay” olduğunu ve her şeyin “değerlendirme aşamasında” olduğunu belirtti. ABD Dışişleri Bakanlığı, genellikle olduğu gibi tanımanın Somali'nin istikrarına ve radikal eş-Şebab örgütü ile mücadeleye olumsuz etkilerinden, Mogadişu'yu tamamen Çin veya Türkiye kampına itmesi olasılığından endişe duyuyor.

İsrail'in Somaliland Cumhuriyeti'ni tanıması, ikili ilişkileri aşan ve Ortadoğu ile Afrika'daki güvenlik dengelerinin özüne dokunan bir hadise. Bu atılım sayesinde İsrail, Kızıldeniz'i çevreleyen “Arap duvarının” bir bölümünü yıkmayı başardı, İran ve vekilleriyle mücadele etmek için gelişmiş bir platform elde etti. Somaliland için ise bu tanıma, uzun zamandır beklenen siyasi ve ekonomik bir can simidini temsil ediyor.

Ancak, çok sayıda risk hâlâ mevcut. Bu yeni ittifak, Afrika Boynuzu'nu keskin bir kutuplaşmaya ve benzeri görülmemiş bir militarizasyona doğru itebilir ve iki eksen şekillenebilir: İsrail-Somaliland-Etiyopya ekseni ve değişime direnen Mısır-Somali-Türkiye-Cibuti ekseni.

İsrail'in Somaliland'ı tanıması sadece sembolik bir diplomatik adım değil; Kızıldeniz'e açılan kapıda bir yeniden konumlandırmayı yansıtıyor. Berbera Limanı, Etiyopya yolu ve Babul Mendeb'de olası bir askeri üs arasında, Somaliland sorunu, bölgesel güç dengelerini ve uluslararası sistemin sonuçlarını kontrol altına alma gücünü açıkça test ederek, uluslararası güç mücadelesinde çevreden merkeze doğru ilerliyor.


Gazze’de çadırlarına su basan yerinden edilen Filistinliler, dondurucu soğukta açık havada uyuyorlar

Dün Han Yunus’ta, barınaklarının dışında ateşin etrafında ısınmaya çalışan yerinden edilmiş Filistinli bir aile (EPA)
Dün Han Yunus’ta, barınaklarının dışında ateşin etrafında ısınmaya çalışan yerinden edilmiş Filistinli bir aile (EPA)
TT

Gazze’de çadırlarına su basan yerinden edilen Filistinliler, dondurucu soğukta açık havada uyuyorlar

Dün Han Yunus’ta, barınaklarının dışında ateşin etrafında ısınmaya çalışan yerinden edilmiş Filistinli bir aile (EPA)
Dün Han Yunus’ta, barınaklarının dışında ateşin etrafında ısınmaya çalışan yerinden edilmiş Filistinli bir aile (EPA)

Dün itibarıyla Gazze Şeridi’nde etkili olan yağmur Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişilerin çadırlarını su altında bıraktı ve rüzgar yüzlerce çadırı daha tahrip etti.

Gazze Şeridi'ndeki insani felaket, şiddetli yağmurlar ve kuvvetli rüzgarların eşlik ettiği şiddetli bir alçak basınç sistemine maruz kalması ve koruma ve yardım imkanlarının tamamen yokluğu nedeniyle daha da kötüleşiyor. Bu durum, yerinden edilen Gazzelileri, kaynakların yetersizliği ve soğuktan ve yağmurdan korunacak hiçbir imkanın olmaması nedeniyle dün geceyi dondurucu soğukta geçirmek zorunda bıraktı.

df
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus’ta yerinden edilen Filistinli bir ailenin üyeleri, barınaklarının dışında yaktıkları ateşin etrafında ısınmaya çalışırken (EPA)

Yerinden edilen Gazzeliler, şiddetli soğuk ve kuvvetli rüzgarlar gibi zorlu koşullarla mücadele ediyor. Binlerce kişi, yağmur ve fırtınadan en temel korumayı bile sağlayamayan naylon ve ince kumaştan yapılmış çadırlarda yaşıyor.

Filistin Haber ve Enformasyon Ajansı WAFA'ya göre yerinden edilmiş insanların çoğu, soğuktan ve fırtınalardan korunacak hiçbir imkânı olmayan yollarda, oyun parklarında, meydanlarda ve okullarda yaşıyor.

fgtr
Gazze şehrindeki sahilde yerinden edilen kişiler için kurulan çadırların genel görünümü (DPA)

Yakıt krizi de giderek kötüleşiyor. Aileler gece sıcaklıkların düşmesiyle ısınma imkânı bulamıyor ve bu durum birçok çocuğu olumsuz etkiliyor. Bazı çocuklar soğuk sebebiyle hayatını kaybetti.

Bu duruma İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki şehirlere şiddetli baskınlar düzenlediği, doğu bölgelerinden bazılarını bombaladığı ve evleri yıktığı eylemleri eşlik ediyor.