Filistin güvenlik güçlerine 1 milyar dolar harcıyor

Filistin Başbakanı Ramallah'ta güvenlik görevlilerine ödül verdi. (WAFA)
Filistin Başbakanı Ramallah'ta güvenlik görevlilerine ödül verdi. (WAFA)
TT

Filistin güvenlik güçlerine 1 milyar dolar harcıyor

Filistin Başbakanı Ramallah'ta güvenlik görevlilerine ödül verdi. (WAFA)
Filistin Başbakanı Ramallah'ta güvenlik görevlilerine ödül verdi. (WAFA)

Halil Musa
Filistin Yönetimi, toprakları üzerindeki egemenliğini kaybetmesine ve büyük çoğunluğu üzerinde kontrolü bulunmamasına rağmen genel bütçenin yüzde 20’sinden fazlasına sahip bir güvenlik kurumuna sahip. Güvenlik kurumunun devlet fikrine hakim olduğu yönünde bir düşünce var.
1994'te Arap ülkelerinden binlerce Filistinli silahlın Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ne girişi, Filistin Yönetimi'nin kurulmasıyla olmadı. Bu, yıllar sonra iki çelişkili fikir olan ‘ulusal kurtuluş’ ve ‘devletin işgal altında inşa edilmesi’ arasında çözülemeyen bir çelişkinin yalnızca başlangıcıdır.
Bu kuvvetlerin ilk sınavı, İsrail ordusuyla silahlı çatışmaların patlak verdiği 1996 yılındaki ‘tünel intfadasıydı’. Aynı senaryo, 2000 yılını başındaki ikinci intifada tekrarlandı. Bu sırada İsrail, kendisine karşı silahlı operasyonlar yürütmekle suçlanmasının ardından tüm şehirlerdeki Filistin güvenlik karargahlarının çoğunu yıktı.
Ancak bu, uzun sürmedi. 2003 yılında Uluslararası Dörtlü’nün ‘yol haritası’, Otorite’nin güvenlik aygıtını ve vizyonunu yeniden inşa etme ayrıca terörizmle mücadele ve terörist güçlerle alt yapılarını ortadan kaldırmaya odaklanma çağrısında bulundu.
İki yıl sonra bu, Filistin Sivil Polisi ve ABD Güvenlik Koordinasyon Ofisi ile desteği koordine etmek için Avrupa Polis Misyonu'nun kurulmasının ardından ‘tek yasal silah, tek kanun, tek makam’ stratejisini benimseyen Filistin Yönetimi tarafından pratikte uygulamaya kondu. Bu, iki ulusal kurtuluş projesi ile devlet arasındaki çelişkinin güvenlik kurumunu yeniden kurarak ve onu ‘profesyonel temeller’ üzerine inşa ederek çözülmesine yol açtı.
Personel sayısı 53 bin olan güvenlik kurumu, Filistin Yönetimi bütçesinin (bir milyar dolar) yaklaşık yüzde 20’sine sahip. Bunun çoğunluğunun maaş olarak dağıtıldığı biliniyor. Kurum bu oranla sağlık ve eğitim harcamalarından fazla bir paya sahip oluyor.
Dünyanın dört bir yanındaki güvenlik kurumlarının aksine, personelinin yaklaşık yüzde 90’nın üzerinde bir kısmı yüksek askeri rütbelere sahip. Rütbelerin yaklaşık yüzde 49,6'sı subay, yüzde 43,4'ü astsubay ve geri kalanı da asker.

Tanıklık
Diğer yandan Filistin Başbakan Muhammed Iştiyye, ‘Filistin güvenlik teşkilatının performansının Ortadoğu'nun en iyisi olduğunu belirten uluslararası uzmanların ifadelerinden gurur duyduğunu’ dile getirdi. Iştiyye ayrıca "Güvenlik teşkilatının dayandığı ulusal inanç, başkenti Kudüs olan, özgürleşmiş ve bağımsız bir egemen Filistin'in geleceği için temel garantidir” ifadelerini kullandı. Ancak Iştiyye’nin bahsettiği bu gurur, söz konusu güçlerin performansını eleştirenlere göre, Filistinli güvenlik görevlilerinin Filistin şehir ve köylerinin merkezlerine herhangi bir İsrail ordusu saldırısı ile karargahlarına geri çekilmesiyle tersine dönüyor. Bu durum, güvenlik teşkilatı ve arkasındaki Filistin yönetiminin karşı karşıya olduğu sorunun büyüklüğünü ortaya koyuyor.
Filistin Güvenlik Teşkilatı Sözcüsü Tallal Duveyket şu açıklamada bulundu:
“Yalnızca memur değiliz, bu vatanın evlatlarıyız. Güvenliği sağlıyor, halkımıza kanun ve düzen getirip, suçla mücadele ediyoruz. Bunu başarmak, Filistinliler için güvenlik ve düzene dayalı temel yaşam gereksinimlerini karşılamanın bir kapısı sayılır.”
Duveyket, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada Filistinlilerin güvenliğini sağlamanın, ulusal projenin tamamlanmasını ve 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına kadar kararlılıklarını güçlendirmeyi amaçladığını söyledi. Güvenlik kurumuna mensup olmanın vatana ait olma, Filistin halkına hizmet etme ve onurunu koruma anlamına geldiğini ifade etti.
Duveyket, İsrail ile ilişkilerle ilgili olarak ise Tel Aviv’in Güvenlik Teşkilatı’nın ‘güvenlik açığını ve kaosu ortadan kaldırma ve suçu önleme’ görevini yerine getirmesinin önüne engeller koyduğunu ve Filistin güvenlik teşkilatının zor koşullarda çalıştığını söyledi.
Filistin Güvenlik Teşkilatı Sözcüsü, Filistin güvenliğinin İsrail ordusunun önünden çekilmesini ‘korkaklığın değil, aklın geri çekilmesi’ olarak nitelendirdi. Bunun ‘siyasi gerçekçiliğe ve İsraillilerle çatışmanın Filistinlilerin çıkarına olmadığına inanan Filistin Yönetimi'nin siyasi bir kararının uygulanmasına’ dayandığına işaret etti.
Duveyket, Filistin siyasi rejiminin, vatandaşları korumayı kutsal kabul eden bir doktrine dayandığını ve görevinin düzgün yaşamı sağlamak olduğuna dikkat çekti. Ayrıca Filistinlilerin onurunun korunmaması halinde gücün hiçbir değeri olmadığını vurguladı.
Tallal Duveyket, Güvenlik Teşkilatı’na verilen ABD mali desteğinin yaklaşık üç yıldır askıya alınmasının ardından muhtemelen devam edeceğini söyledi. Ancak Filistin Yönetimi'nin siyasi şantajla hiçbir ilgisi olmadığını kaydetti.
Hebron Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Başkanı Bilal eş-Şubeki, bireylerin ‘normal askeri’ bir aygıta entegrasyonuna rağmen, Filistin güvenliğinin özünün bir ‘askeri kurtuluş’ doktrini taşıdığını söyledi. Bunun ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) dikkatini çektiğini de ifade etti.

İsrail ordusuyla silahlı çatışmalar
Şubeki, bunun 1996 ve 2000 yıllarında, çok sayıda güvenlik personelinin İsrail ordusuyla silahlı çatışmalara karışmasıyla ortaya çıktığını açıkladı. Bilal Şubeki’ye göre bunun sonucunda İsrail ordusu Filistin güvenlik karargahlarının çoğunu imha etti. Ardından Güvenlik Teşkilatı, ‘siyasi çözüm’ kapsamı dışındaki silahların kullanımını telafi etmek için bir güvenlik reformu süreci yoluyla 2002’den beri ‘klasik’ güvenlik hizmetlerine dönüşmek için çalışmaya başladı.
Bu süreçte bazı güvenlik servileri ortadan kaldırılırken bazıları da ABD’li General Keith Dayton’un gözetiminde entegre edildi. Güvenlik kurumundaki çalışma, ulusal zemine değil hiyerarşiye dayanan siyasi bir referansla ulusal kurtuluşla hiçbir ilgisi olmayan bir işe dönüştürüldü. Şubeki, ‘yeni güvenlik doktrininin ulusal kurtuluş hareketlerinden farklı olarak dışarıdan değil (İsrail) değil, içeriye odaklandığına’ işaret etti.
Şubeki, ikinci intifadanın sona ermesiyle Filistin Yönetimi'nin silahlı el-Fetih hareketini güvenlik servislerinin saflarında ‘onları kontrol altına almak ve egemenlik kurmak için bir araç olarak kullanmak için girişimde bulunduğunu ve Hamas'ın Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünün öncülüğünü yaptığını’ vurguladı. Batı Şeria'daki Filistin güvenlik hizmetleri doktrininde köklü bir değişime yol açtı. Çünkü Hamas unsurlarının neden olduğu iç tehditlere eşlik eden yaygın insan hakları ihlalleri öncelikli hale geldi. Şubeki, Güvenlik Teşkilatı’nın, İsrail ile siyasî uzlaşmaya dayalı siyasi bir projenin başarısızlığına rağmen koruyucusu haline geldiğini vurguladı. Buna ek olarak güvenlik görevlileri, otoriter rejimlerin yaptığı gibi ancak işgal altındaki bir devletin gölgesinde rejimi korumakla ilgilenmeye başladıklarını ifade etti.
Hebron Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü Başkanı, Fetih hareketi ve tüm barışçıl halk direnişine dönerken güvenlik bütçesinin arttırılmasının gerekliliğini sorguladı. Filistinlilerin kararlılığının eğitim ve sağlık sistemlerinde reform yaparak ve tarım sektörünü destekleyerek güçlendirilmesi gerektiğini kaydetti.
Diğer yandan Cenevre'deki Uluslararası Çalışmalar ve Kalkınma Yüksek Enstitüsü’nde Araştırmacı olan Alaa et-Tartir, güvenlik kurumunun Filistin Yönetiminin kuruluşundan bu yana üç aşamadan geçtiğini düşünüyor. İlki, ulusal kurtuluş ile devlet kurulması arasındaki çelişki ile karakterize edildi. Ardından Filistin güvenliği ile İsrail ordusu arasında devletin fikirleri ile ulusal kurtuluş arasındaki çekişmeden önce silahlı çatışmalar aşaması geldi.
Tartir, Otorite üzerindeki dış baskıların ‘güvenlik kurumunu profesyonel gerekçelerle yeniden inşa etmek için büyük bir atölye çalışması ile sonuçlandığına dikkat çekti. Buna Filistin Otoritesi’nin, Filistinlilere karşı otoriter ve baskıcı yaklaşımının eşlik ettiğini belirti.
Tartir sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sorun, güvenlik kurumunun hedeflerine ulaşamaması ışığında Filistin Yönetimi’nin siyasi programını koruması ve o kurumun Filistin halkını sürekli olarak İsrail ordusunun saldırılarından korumaya alamamasıdır."



İsrailli bakanlar eski Gazze yerleşiminde bayrak töreni düzenlenmesini talep etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (EPA)
TT

İsrailli bakanlar eski Gazze yerleşiminde bayrak töreni düzenlenmesini talep etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (EPA)

Aralarında Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi’nden sekiz ismin de bulunduğu 11 İsrailli bakan, dün Savunma Bakanı Yisrael Katz’dan Hanuka Bayramı sırasında Gazze Şeridi’nde bayrak töreni düzenlenmesine izin verilmesini talep etti.

Aşırı sağcı ve yerleşim yanlısı Nahala Hareketi tarafından başlatılan girişim kapsamında yayımlanan mesajda, “Gazze’nin İsrail topraklarının bir parçası olduğunu gururla teyit etmenin zamanı geldi. Bu bölge yalnızca Yahudi halkına aittir ve derhal İsrail devletinin bir parçası hâline gelmelidir” ifadeleri yer aldı.

Mesajda ayrıca, etkinliğin temel amacının ‘İsrail’in 2005’te bölgeden çekilirken boşalttığı, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki eski Nisanit yerleşiminin kalıntıları üzerinde İsrail bayrağını göndere çekmek’ olduğu belirtildi.

dfrtg
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (Reuters)

Mesajın imzacıları arasında, aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ile aralarında Ulaştırma Bakanı Miri Regev’in de bulunduğu sekiz Likud’lu bakan yer aldı.

Ayrıca, toplam 120 sandalyeli Knesset’ten 21 milletvekili de metne imza attı. İmzacı vekiller Ben-Gvir liderliğindeki Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) Partisi ile Likud’a mensup.

Nahala Hareketi, ‘Nisanit’te bayrak töreni’ olarak duyurduğu etkinliğin, Gazze Şeridi’nde hâlen İsrail ordusunun kontrolündeki bölgede yapılacağını açıkladı.

Etkinliğin 18 Aralık’ta, sekiz gün süren Hanuka’nın beşinci gecesinde düzenlenmesi planlanıyor. Bayram bu yıl pazar günü başlayacak.

İsrail Savunma Bakanlığı, konuya ilişkin AFP’nin yorum talebine henüz yanıt vermedi.

jbhj
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (DPA)

İsrail ordusu çarşamba akşamı yaptığı açıklamada, ‘İsrail topraklarından Gazze Şeridi’ne geçen birkaç İsrailli sivilin gözaltına alındığını’ duyurdu.

Yerleşimciler ve Filistinlilere yönelik saldırılarla suçlanan aşırılık yanlılarına hukuki destek veren Honenu örgütü ise yaptığı açıklamada, ‘Çarşamba günü onlarca sağcı aktivistin, Nisanit’in kalıntıları üzerinde bir yerleşim kurulmasını talep etmek üzere Gazze sınır çitini aştığını’ belirtti.

10 Ekim’de İsrail ile Hamas arasında yürürlüğe giren kırılgan ateşkes kapsamında, İsrail ordusu Gazze Şeridi’nin yarısından fazlasında kontrol sağlamasına imkân veren bir hatta çekilmişti. Savaşın büyük yıkıma uğrattığı bölgede bu hat fiili kontrol sınırı olarak işliyor.

Geçtiğimiz kasım ayında Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından da desteklenen ABD’nin Gazze barış planı ise İsrail güçlerinin bölgeden kademeli olarak çekilmesini öngörüyor.


Gazze Anlaşması: Temel hükümlerin uygulanması 2026 yılına ertelendi... Anlaşma mı, gerileme mi?

Şiddetli yağmurların ardından ez-Zeytun mahallesindeki yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı derme çatma bir kampta su basmış sokakta yürüyen bir çocuk (AFP)
Şiddetli yağmurların ardından ez-Zeytun mahallesindeki yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı derme çatma bir kampta su basmış sokakta yürüyen bir çocuk (AFP)
TT

Gazze Anlaşması: Temel hükümlerin uygulanması 2026 yılına ertelendi... Anlaşma mı, gerileme mi?

Şiddetli yağmurların ardından ez-Zeytun mahallesindeki yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı derme çatma bir kampta su basmış sokakta yürüyen bir çocuk (AFP)
Şiddetli yağmurların ardından ez-Zeytun mahallesindeki yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı derme çatma bir kampta su basmış sokakta yürüyen bir çocuk (AFP)

Gazze Şeridi’nde yürürlükte olan ateşkes anlaşmasının süreci son derece yavaş ilerliyor. Anlaşmada yer alan istikrar gücünün konuşlandırılması, Barış Konseyi ile Gazze Yönetim Komitesi’nin oluşturulması ve İsrail’in kademeli çekilmesi gibi başlıklar, ilk bakışta takvimin gerisinde kalmış görünüyor.

Bu gecikmeyi pekiştiren unsur ise Washington’ın söz konusu temel maddelerin uygulanmasını 2026’ya erteleme yönündeki resmi tutumu. Bu tarihe yalnızca birkaç hafta uzak olunmasına rağmen, Trump’ın barış planının çok daha hızlı hayata geçmesi bekleniyordu. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlara göre bunun başlıca nedeni, İsrail’in çıkardığı engeller; bu durum ilk aşamanın henüz tamamlanamamasına ve ikinci aşamaya ilişkin tartışmaların da başlayamamasına yol açtı.

Uzmanlar, ertelemenin hem fırsat hem de risk içerdiğini belirtiyor. Fırsat, arabulucular arasında uzlaşıya varma ya da bu uzlaşıya ulaşmak için daha fazla zaman kazanılması anlamına gelirken, risk ise anlaşmanın tehlikeye girmesi. Süreçte yaşanacak tıkanmaların yalnızca birkaç haftalık gecikmeye değil, aylar sürecek yeni ertelemelere yol açabileceği ifade ediliyor. Bu durumun seyrinin ise büyük ölçüde ABD’nin tutumu ve İsrail üzerindeki baskısına bağlı olacağı vurgulanıyor.

Trump, çarşamba akşamı yaptığı açıklamada, Barış Konseyi’nin gelecek yılın başında ilan edileceğini söyledi ve ‘dünyanın en önemli ülkelerinin liderlerinin bu yapıya katılmak istediğini’ belirtti.

Trump’ın Gazze için hazırladığı 20 maddelik planın temel unsurlarından biri olan ‘konsey’ önerisi, geçtiğimiz kasım ayında Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen kararda da yer almıştı. Plan uyarınca konsey, iki yıl süreyle Gazze’nin idaresinden sorumlu olacak ve bunu Filistinli teknokratlardan oluşan bir komite üzerinden yürütecek. Bu yapıya uluslararası güçler ile Mısır ve Ürdün tarafından eğitilmiş Filistin polisinin destek vermesi öngörülüyor. Konseyin ayrıca Hamas ve diğer grupların silahsızlandırılmasını denetlemesi planlanıyor.

İstikrar gücü

Barış Konseyi’nin ilanının ertelenmesine, istikrar güçlerinin konuşlandırılmasına ilişkin takvimin ötelenmesi de eşlik ediyor. ABD, İstikrar Gücü’nün Gazze’de konuşlanmasına gelecek yıl ocak ayının ortasında başlanmasını, bölgenin tamamen silahsızlandırılmasının ise nisan ayı sonunda tamamlanmasını hedefliyor. Ancak İsrail Kanal 14 televizyonu, bu takvimin ‘gerçeklikten kopuk bir beklenti’ olduğunu belirterek yeni gecikmelerin gündeme gelebileceğine işaret etti.

Bu ertelemeler, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun birkaç gün önce Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına yaklaşılmakta olduğu yönündeki açıklamalarına rağmen yaşanıyor. Öte yandan İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Gazze Şeridi’ndeki ‘sarı hattın’ fiilen yeni bir sınır hattı niteliği taşıdığını söyledi.

hyu
El-Bureyc Mülteci Kampı’ndaki çadırların önünden geçen yerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Filistin ve İsrail meseleleri üzerine uzmanlaşan siyaset bilimi profesörü Dr. Tarık Fehmi’ye göre Trump’ın açıklamaları, ‘tarafların hâlâ uzlaşıya varamaması nedeniyle anlaşmanın şeklen aksadığına’ işaret ediyor. Fehmi, tüm aktörlerin zaman kazanmaya, yükümlülükleri ertelemeye ve birbirlerinin hamlelerini beklemeye devam ettiğini belirterek, “Netanyahu ikinci aşamanın yaklaştığını söylüyor ama gerçekte hedefi, Gazze üzerindeki kontrolünü artırmak ve ikinci aşamanın gerekliliklerini geciktirmek” değerlendirmesinde bulundu.

Filistinli siyasi analist Dr. Eymen er-Rakab ise Trump’ın söylemini ‘uzlaşı arayışı değil, oyalama ve aksama’ olarak nitelendirdi. Rakab, istikrar gücü, Gazze Yönetim Komitesi gibi dosyaların hâlâ sonuçlanmadığını ve bunların çözümü için haftalar değil aylar gerektiğini vurguladı. Rakab’a göre gecikmenin arkasında İsrail’in Gazze’de daha fazla toprak kontrolü sağlama çabaları var ve Washington bu süreçte sessiz kalmayı sürdürüyor.

Gazze'nin yeniden inşasının akıbeti ne olacak?

Bu aksamalara rağmen, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası, ateşkes anlaşmasının bir diğer maddesi olarak hâlâ ertelenmiş durumda. Kasım sonunda düzenlenmesi planlanan yeniden inşa konferansının gecikmesine yanıt olarak, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, aralık başında Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Yeniden inşa konferansına eş başkanlık yapmak üzere ABD ile istişare halindeyiz. Konferansın tarihini mümkün olan en kısa sürede, ortaklarımızla iş birliği içinde belirlemeyi umuyoruz” dedi.

Tarık Fehmi’ye göre yeniden inşa adımlarını İsrail engelleyecek ve Washington’ın desteğini alarak Gazze Şeridi’ni bölme ve fiili durum stratejisini pekiştirme çabası içinde olacak. Bu durum, anlaşmanın maddelerinin bir kez daha ertelenmesine ve yeniden inşa konferansının gerçekleşmemesine yol açacak.

Arabulucuların açıklamaları, Netanyahu’nun 29 Aralık’ta Washington’a yapacağı ziyareti beklerken, kaygı ve taleplerin net bir şekilde ortaya konduğunu gösteriyor. İsrail Hükümet Sözcüsü Shosh Bedrosian birkaç gün önce düzenlediği basın toplantısında bu duruma dikkat çekti.

Öte yandan Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile Bahreyn Kralı Hamad bin İsa Al Halife, dün yaptıkları telefon görüşmesinde, Gazze’deki savaşın sona ermesini öngören anlaşmanın tam olarak uygulanması ve insani yardımların hızlı ve kesintisiz ulaştırılmasının gerekliliğini vurguladı. Açıklamada, Gazze’nin yeniden inşasına başlama zorunluluğu da belirtildi.

6uı8
Deyr el-Balah dışındaki el-Meğazi Mülteci Kampı’nda yıkılmış bir binanın duvar resminin önünde el arabası çeken Filistinli çocuklar (AFP)

Daha önce arabulucular ve garantörler Washington’ın katılmadığı bir toplantıyı Kahire’de gerçekleştirdi. Toplantıya Mısır Genel İstihbarat Servisi Başkanı Tümgeneral Hasan Reşad, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın katıldı. Görüşmede, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarının arttığı geçen ayın ardından, herhangi bir ihlalin önlenmesi ve ateşkesin kalıcı hâle getirilmesi ele alındı.

Ancak arabulucuların açıklamaları, taleplerin yanı sıra endişeleri de yansıtıyor. Katar Başbakanı birkaç gün önce yaptığı açıklamada, “Şu anda kritik bir noktadayız… Ateşkesin sürdüğünü garanti edemeyiz. Ateşkes, ancak İsrail’in tamamen çekilmesi ve Gazze’de istikrarın sağlanmasıyla tamamlanmış olur” dedi. Başbakan, İsrail güçlerinin bölgede kalmaya devam etmesi ve ihlallerin sürmesinin çatışmanın yeniden tırmanmasına yol açabileceğini vurguladı.

Tarık Fehmi’ye göre Mısır’ın girişimleri, anlaşmanın uygulanmasının zorluğunun farkında olmasından kaynaklanıyor ve tarafların süreci geciktirme çabalarını gözlemlemek açısından kritik bir rol oynuyor. Fehmi, Trump ile Netanyahu arasında gerçekleşecek görüşmenin, mevcut aksaklıkları aşacak uzlaşıların sağlanması açısından belirleyici olacağını, örneğin Hamas’ın silahsızlandırılmasının süresinin iki yıla uzatılması gibi düzenlemelerin bu görüşmelerde gündeme gelebileceğini belirtti.

Eymen er-Rakab da aynı görüşte; Trump-Netanyahu görüşmesinin, Gazze anlaşması maddelerinin akıbetini netleştireceğini ve sürecin ya hızlandırılarak uygulanacağını ya da İsrail’in genişleme stratejisi lehine geciktirileceğini ifade etti.


Trump'ın elçisi: Irak kritik bir dönüm noktasında ve silahlı gruplar var olduğu sürece başarılı olamaz

ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya (Irak medyası)
ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya (Irak medyası)
TT

Trump'ın elçisi: Irak kritik bir dönüm noktasında ve silahlı gruplar var olduğu sürece başarılı olamaz

ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya (Irak medyası)
ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya (Irak medyası)

ABD Başkanı'nın Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya dün yaptığı açıklamada, Irak'ın kritik bir dönemeçte olduğunu ve silahlı grupların devletle rekabet edip devletin rolünü baltaladığı bir ortamda hiçbir ulusun başarılı olamayacağını söyledi.

Savaya, Irak'taki bölünmüşlüğün ülkenin uluslararası konumunu zayıflattığını, ekonomisini boğduğunu ve ulusal çıkarlarını koruma yeteneğini sınırladığını belirterek, hükümetin ülkeyi bölgesel çatışmalardan uzak tutan ve ulusal önceliklere odaklanan bir yaklaşım izlediğinde, istikrarın mümkün olduğunu kanıtladığını ifade etti.

Irak'ta istikrarın sağlanmasının sorumlu liderlik ve devleti ve kurumlarını güçlendirmeye yönelik kararlı bir yaklaşım gerektirdiğini vurgulayan yetkili, siyasi ve dini liderlerin kararlarının, Irak'ın egemenlik ve güç yolunda ilerleyip ilerlemeyeceğini veya parçalanma ve gerilemeye doğru kayıp kaymayacağını belirleyeceğini belirtti.

Trump'ın liderliğinde Amerika Birleşik Devletleri'nin bu kritik dönemde Irak'ı desteklemeye tamamen hazır olduğunu teyit etti.