Mısır- Sudan ilişkileri nasıl bir dönüşüm yaşıyor?

(AFP)
(AFP)
TT

Mısır- Sudan ilişkileri nasıl bir dönüşüm yaşıyor?

(AFP)
(AFP)

Emani et-Tavil
Kahire ile Hartum arasındaki askeri anlaşmanın önemi, Afrika Boynuzu’ndaki gelişmelerin doğası ve Etiyopya’nın Nahda Barajı’na ilişkin tavrından kaynaklanıyor.
Hartum’da Mısır ve Sudan orduları arasında imzalanan askeri anlaşma, yalnızca iki ülke arasındaki ikili ilişkilerle değil, Afrika Boynuzu ve Nil Havzası düzeyinde de bölgesel yansımaları olacak önemli bir değişken oluşturuyor. Bu durum, ‘su güvenliği’ olarak bilinen geleneksel belirleyicilerin yanı sıra, Mısır ulusal güvenliğinin belirleyicilerinden biri olarak Sudan’ın güvenliği ve siyasi istikrarının stratejik önemine dayanan bu aşamada, Hartum’a yönelik yeni Kahire eğilimlerinin yönelimleri çerçevesinde gelişti.
Görünüşe göre bu askeri anlaşmanın iki şeyden dolayı büyük bir önemi bulunuyor; İlk olarak Afrika Boynuzu’nun son zamanlarda tanık olduğu, Sudan üzerinde baskı haline gelen ve ulusal topraklarının bütünlüğünü tehdit eden dönüşümlerin doğası. İkinci olarak ise Etiyopya’nın Nahda Barajı meselesine ilişkin tavrının doğası.
Tabi ki bu anlaşmanın, ‘Cuba Barış Anlaşması’nın uygulanması, resmi Sudan askeri teşkilatının askeri ve lojistik yetenekler düzeyinde desteklenmesi ve son 30 yılda kurumsal güvenilirliği gözden düşen ideolojik bağlılıklardan arınma kapısını açması’ gibi iki açıdan Sudan siyasi denklemi üzerinde olumlu yansımaları olacak.

Askeri anlaşmanın nedenleri
Afrika Boynuzu, son iki yılda Etiyopya’da bölgesel bir yükseliş arzusuna dayalı önemli dönüşümlere tanık oldu. Bu dönüşümler, Mısır ve Sudan’ın çıkarları pahasına Nahda Barajı’nı tamamlama başarısına ve iki ülkeye verebilecek zararların niteliğine dikkat edilmemesine dayalı olarak gelişti.
Ayrıca Addis Ababa, hem Eritre hem de Somali ile siyasi ittifaklara bel bağladı ve bu da Etiyopya Başbakanı’nın Etiyopya’da iç mutabakatlar yapmasının yanı sıra ülkenin, Afrika Boynuzu’nda daha fazla ağırlık kazanmasını güvence altına alacaktı. Tüm bu hareketler, genel olarak Abiy Ahmed’in, Nobel Barış Ödülü’nü de almasını sağlayacak şekilde, barışa, iç ve dış uzlaşılara sahip bir politikacı olarak nitelendirilmesine katkıda bulundu.
Ancak bu bağlamda Abiy Ahmed’in 2020 yılında hem yerel hem de bölgesel bir alanda bir takım stratejik hatalar ‘yapmış olabileceğine’ dair göstergeler olduğu söylenebilir. Bu durum da bir dereceye kadar ülkenin iç karmaşıklıklarının farkında olmadığını ve hassasiyetlerinin düzeyini ortaya çıkardı. Ayrıca durum, Nil Havzası ve Afrika Boynuzu bölgelerinde bölgesel düzeyde gerginlik göstergelerinin yükselmesine ve Etiyopya’nın yeni ABD yönetimindeki ağırlığının azalmasına da katkıda bulundu.

Güney Sudan ve Etiyopya
Abiy Ahmed, yerel düzeyde ise Kalkınma Partisi’ni kurdu. Bununla birlikte yirmi yılı aşkın bir süre boyunca makul ve barışçıl şekilde bir arada yaşamayı başarmış olan Etiyopya siyasi sisteminin yapısını pratik olarak ortadan kaldırdı. Birlikte yaşamanın parçalanması, Tigray bölgesindeki savaşı da doruğa ulaştırdı.
Bölgesel düzeye gelince bölgedeki savaş, Afrika Boynuzu’nda yeni bir sahne yarattı. Etiyopya ve Eritre arasında, şu anki aşamada daha önce görülmemiş bir şekilde Sudan için tehdit haline gelen askeri bir ittifak ortaya çıktı. Ayrıca Abiy Ahmed’in Somali’nin görev süresi sona eren Muhammed Abdullah Fermacu ile ittifakı, Fermacu’yu anayasal bir şemsiye olmadan iktidara devam etmeye teşvik etti. Bu durum, Somali’deki iç gerginliğin hızlanmasına ve ABD yönetiminin Kızıldeniz’in güvenliği açısından sonuçlarına dair hoş karşılamadığı bir iç savaş tehdidine yol açtı.
Güney Sudan’ın Etiyopya ile askeri mutabakat hamlesi, Etiyopya’nın tavrı nedeniyle yerini terk etmeyen Nahda Barajı krizi ışığında Kahire ve Hartum için kırmızı ışık oldu.
Sahel bölgesindeki güvenlik tehditlerinin artması, Kahire ve Hartum arasındaki askeri anlaşmanın sonuçlandırılmasında ek bir rol oynadı. Özellikle de Çad’daki durumun, İdris Deby’nin cumhurbaşkanlığının yenilenmesinin halk tarafından reddedilmesi nedeniyle bir tür siyasi akıntıya kapılmasına yol açtı. Bu gelişmeyle birlikte Mısır İstihbarat Müdürü de Çad’a ziyarette bulundu.
Bölgesel etkileşime göre genel sahne, üç Nil Vadisi ülkesinde artan güvenlik tehditlerine karşı açık. Bu durum, özellikle de Çad ile sınırların güvence altına alınmasına yönelik ikili ve üçlü anlaşmalar da dahil olmak üzere iki askeri kurum düzeyinde Kahire’nin, Hartum ile daha önceki olumlu etkileşimleri yoluyla bir hamle atmasını gerektirdi. Bu etkileşimlere, Merove bölgesinde Mısır ve Sudan orduları arasındaki askeri manevralar ve Körfez ülkelerinin katılımıyla Muhammed Necib askeri üssüne yönelik Sudan askeri katkılar da dahil.

Anlaşmanın sonuçları
Bölgesel düzeyde, Güney’in Etiyopya ile askeri mutabakatlara varmaya başlaması nedeniyle iki Sudan devleti arasındaki gerginlik düzeyini artıran mükemmel bir kutuplaşma sahnesi ile karşı karşıyayız gibi görünüyor. Ayrıca durum, Nahda Barajı nedeniyle 20 milyon Sudanlıyı tehdit eden ciddi boyutlarda Hartum’un zarar görmesinde katkıda bulunuyor.
Paralel bağlamda, Etiyopya ve Eritre arasındaki ittifak, bu aşamada, özellikle de yeni ABD yönetiminin Tigray bölgesindeki savaşın arka planına karşı hem Addis Ababa hem de Asmara’ya yönelik olumsuz eğilimleriyle ve (medya organların vurgulamaya başladığı) insanlığa karşı ihlallerin niteliğiyle, parçalanıyor gibi görünüyor. Verilere göre bölge, bölgesel olarak çok taraflı bir savaşa aday olabilir.
Sudan’ın iç düzeyine gelince bu anlaşmanın iki doğrudan etkisi bulunuyor. İlk olarak, özellikle de Sudan’a karşı Rusya- Çin- ABD öfkesi ışığında ordunun silah kaynaklarını çeşitlendirme olasılığına sahip olduğu bir zamanda, Sudan ordusunu lojistik düzeyde desteklemek.
Mısır ordusunun, ideolojik bağlılıklardan sıyrılan, Sudan ordusunun tarihi geleneksel doktrinini desteklemek için çalışacağı da söylenebilir. Bu durum, Sudan ordusu içinde geniş reform süreçlerine de katkıda bulunacak. Ayrıca bölgedeki paralı savaşlarda yer alan ve Sudan açısından uygun olmayan diğer askeri bileşenlere, siyasi ve askeri tarihine karşı iç ağırlığını güçlendirecek.
Mısır Genelkurmay Başkanının Sudan’da belirttiğine göre Kahire’nin Hartum’a desteği, yalnızca askeri bağlamda olmayacak. Sudan ilaç endüstrilerinin gelişimi de dahil olmak üzere birçok alanda bir kalkınma perspektifine sahip olacak. Bu durum, yalnızca bu noktalarla sınırlı kalmayıp, belki de bu Mısır kalkınma desteği, kaynakları nedeniyle Sudan’daki küresel talebi telafi edebilir. Mısır’ın önem gösterdiği gibi yeni gelenlerin Sudan’ın yeteneklerini geliştirme planları yok gibi görünüyor.
Bu noktada şunu belirtmek gerekiyor; Arap zamkı, ABD şirketlerinin Clinton yönetimiyle hareket etmesi nedeniyle, onaylanmasından oldukça kısa bir süre sonra Sudan’a yönelik ABD yaptırımlarından istisna tutuldu. Öyle ki yönetim, zamk ithalatını önlemenin ABD Coca-Cola endüstrisini durdurmak anlamına geldiğini söylüyor. Ayrıca Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi altın üreten ülkeler için önemli bir kaynak olurken, BAE’nin Senegal ve Nijer’den sonra altın sağladığı üçüncü Afrika kaynağı sayılıyor.

Rusya ve İsrail
Öte yandan Rus ‘Rusgeology’ şirketi, Kızıldeniz’in 15. parselinde petrol sondajı için Sudan ile sözleşme imzaladı. Ancak Rus şirketi açısından belki de en önemli adım, ülkenin maden kaynaklarının haritasını çıkarmak için Sudan Maden Bakanlığı ile Temmuz 2018’de imzaladığı sözleşme oldu.
Aynı şekilde İbrahim Barış Anlaşması’nın imzalanmasından sonra, tarımsal yatırım fırsatları ise şu anda İsrail’i ilgilendiren bir durum. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Sudan ile yaptığı anlaşmayı kutladığı konuşmasında bu sektöre değinildi.
İsrail’in bu tavrı, diğer tüm sektörler için en etkili giriş noktası ve doğru kapı olabileceğini için öncelikle askeri sektöre yatırım yapma ilgisini de inkar etmiyor. Bu durum, Afrika kıtasında iyi bilinen bir İsrail davranışıdır. Ve belki de İsrail istihbarat başkanının Sudan’a yönelik son ziyaretini ve orada birkaç gün kalmasını da açıklayabilir.

Sudan’ın siyasi denklemi
Sudan siyasi denklemiyle ilgili olarak, Sudan askeri kuruluşunun Mısır’ın desteğiyle ağırlığının artması, ordunun hükümeti kontrol etme kabiliyetine yansıyacak ve bu denklemin sivil bileşenine ilişkin endişeler doğacak. Bu senaryonun karşısında birtakım frenlerin olduğuna inanıyorum. İlk olarak Libya’da kazanılan Mısır deneyimi. Öyle ki Mısır, Halife Hafter’i ülkede istikrar sağlayıcı olarak dayatamadı. Daha sonra Mısır’ın sert güçlerinin Libya değişiklikleriyle olumlu etkileşimi, Libya’nın batısındaki UMH güçleriyle etkileşim noktasına kadar gerçekleşti. Bu etkileşim, ülkede Müslüman Kardeşler bileşeninin varlığına rağmen oldu.
Bu deneyim, Sudanlı mevkidaşı Meryem es-Sadık ile yaptığı basın toplantısında Mısır Dışişleri Bakanı tarafından da dile getirildi. Mısırlı Bakan, Kahire’nin Hartum’daki geçiş döneminin güvenliğine önem gösterdiğini ve bunun da Mısır’ın Sudan halkının seçimlerini destekleme yolunu (2019 yılında Sudan devrimiyle başlayan yol) doğrulamak anlamına geldiğini vurguladı. Resmi Mısır siyasi elitlerinin deneyimlerinin artmasıyla Sudan’daki çeşitliliğin ancak, temsil ettiği demokratik bir dönüşümle yönetilebileceğini söyledi. Ayrıca Sudan’ın siyasi istikrarını sağlamanın, şu anda Mısır çıkarlarının gerekliliklerinden biri olarak gerektiğini belirtti.
Değerlendirmemizde, ister geçiş dönemini zorla sona erdirerek, isterse de geçiş sonrası seçimleri kendi lehine düzenleyerek olsun ülkede askeri yönetim oluşturmada Sudan’ın askeri bileşeni karşısında sınırlamalar var. 2020 yılı sonunda Kongre tarafından onaylanan Demokratik Geçiş Yasası da buna dahil.

 


Hızlı Destek Güçleri Batı Kordofan’da orduyu kuşatıyor… El-Ubeyd’de çatışmalar sürüyor

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin 26 Ekim'de El Faşir'deki birliklerini gösteren bir videodan alınan bir kare (AFP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin 26 Ekim'de El Faşir'deki birliklerini gösteren bir videodan alınan bir kare (AFP)
TT

Hızlı Destek Güçleri Batı Kordofan’da orduyu kuşatıyor… El-Ubeyd’de çatışmalar sürüyor

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin 26 Ekim'de El Faşir'deki birliklerini gösteren bir videodan alınan bir kare (AFP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin 26 Ekim'de El Faşir'deki birliklerini gösteren bir videodan alınan bir kare (AFP)

Sudanlı kaynaklara göre, Hızlı Destek güçleri, Batı Kordofan eyaletinin Babunusa kentindeki askeri garnizonun çevresinde kuşatmayı sıkılaştırırken, kuzey bölgesindeki bazı şehir ve kasabalar çevresinde taraflar arasında şiddetli ileri-geri çatışmalar devam ediyor.

Bu askeri gerilim, Suudi Arabistan, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’dan oluşan “dörtlü”nün, tarafları siyasi çözüm için masaya çekmeye yönelik 3 aylık insani ateşkes sağlama çabalarıyla eş zamanlı olarak yaşanıyor.

Mısır’dan Sudan’ın bölünmesine karşı tutum

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati  bugün yaptığı açıklamada Kahire’nin  Sudan’ın bölünmesini veya istikrarının bozulmasını hedefleyen girişimlere tamamen karşı olduğunu açıkladı. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tamim Halef, Abdulati’nin G20 Zirvesi kapsamında Fransız mevkidaşı Jean-Yves Le Drian ile görüşmesinde, uluslararası çabaların kapsamlı bir ateşkes sağlamak ve siyasi sürecin başlatılmasını temin etmek için bir araya gelmesi gerektiğini vurguladığını bildirdi.

Bakan ayrıca, insani yardımların engelsiz ulaşabilmesi için güvenli geçişler ve sığınakların sağlanmasının önemine dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bugün (Pazar) yaptığı açıklamada, “Sudanlı kardeşlerin” Türkiye’nin barış çabalarına katılmasını istediğini ve Ankara’nın çatışmayı sona erdirmek için azami çaba göstereceğini söyledi.

Cephede durum

Sudanlı kaynaklar, Hızlı Destek güçlerinin yavaş ve temkinli bir şekilde kara ilerleyişini genişlettiğini, buna karşın ordunun Babunusa’daki üssü savunmak için güçlü bir direnç gösterdiğini aktardı.

Hızlı Destek komutanları, Batı Kordofan’daki ordunun son kalesi olan 22. Piyade Tümeni’ni ele geçirip El-ubeyd kentini kuşatarak Hartum’a doğru ilerlemeyi hedefliyor.

Babunusa’ya bombardıman

Kaynaklar, Hızlı Destek güçlerinin, uzun süren görüşmeler sonucunda garnizonun güvenli tahliyesi karşılığında teslim edilmesi teklifinin başarısız olmasının ardından, topçu atışları ve stratejik insansız hava araçlarıyla bombardımanı yoğunlaştırdığını belirtti.

gh
3 Kasım'da El Faşir'in Hızlı Destek Güçleri'nin eline geçmesinin ardından Darfur bölgesinden kaçan iki yerinden edilmiş kadın (AFP)

Babunusa, başkent Hartum’a yaklaşık 697 km uzaklıkta olup, Sudan’ın batısı ile doğu ve kuzeyini bağlayan demiryolu hatlarının kesişim noktası olarak stratejik bir öneme sahip.

Hızlı Destek güçleri, Pazar günü Telegram üzerinden Babunusa’daki en büyük garnizon olan 89. Tugay’ı kuşattıklarını iddia eden görüntüler paylaştı.

El-Ubeyd’in batısında çatışmalar

Öte yandan ordunun, El-Ubeyd’in batısındaki Um Sümime ve Ebu Koud bölgelerinde günlerdir şiddetli çatışmalar yürüttüğü ve bölgede kademeli ilerleme sağladığı bildirildi.

Geçen hafta ordu, Kordofan eyaletinde Hızlı Destek güçlerine karşı yürütülen yoğun çatışmalarda önemli ilerlemeler kaydettiğini ve kritik bölgeleri yeniden güvence altına almak için yeniden konuşlanma planlarını başlattığını duyurmuştu.

Kuzey Kordofan’da çatışmalar geniş bir coğrafyaya yayılarak artarken, her iki taraf da bölgede üstünlük sağlamak için büyük miktarda asker ve teçhizat sevk ediyor.

Hızlı Destek kaynakları, ordunun kuzey ve batı Kordofan’a sızma girişimlerinin önlendiğini ve güçlerinin kontrol ettiği cephelerde tam hakimiyet sağladığını açıkladı.

ds
Bir çocuk, 15 Kasım'da Sudan'ın kuzeyindeki Debba kasabasındaki bir kampta yardım almak için sıraya giren kadınlara bakıyor (AFP)

Ordu ve müttefikleri, kuzey ve batı Kordofan’da başarı elde ettiklerini iddia etse de, Hızlı Destek bu iddiaları yalanlayarak, dağlık bölgelerde çekilen videolarla kontrolün kendilerinde olduğunu gösterdi.

Babunusa garnizonu, son aylarda Hızlı Destek’in topçu bombardımanları ve sürekli sızma girişimlerine karşı direndi ve kara ile havadan ikmalin kesilmesine rağmen ayakta kaldı.

Taraflar Kordofan’da bir haftadan uzun süredir şiddetli çatışmalar yürütüyor, sosyal medyada üstünlük iddialarını paylaşmayı sürdürüyor.

Ordu, Hızlı Destek’in ele geçirdiği şehirleri geri almak ve El-Ubeyd ile Hartum’un bir banliyösü olan Um Derman’ı bağlayan ana yollar üzerindeki kontrolü sağlamak için birden fazla cephede karşı saldırılar düzenliyor.


İsrail, Beyrut'ta Hizbullah'ın en üst düzey askeri liderini hedef aldı

Beyrut’un güney banliyösündeki Harat Hreyk’teki İsrail saldırısının hedef aldığı alan (Şarku’l Avsat)
Beyrut’un güney banliyösündeki Harat Hreyk’teki İsrail saldırısının hedef aldığı alan (Şarku’l Avsat)
TT

İsrail, Beyrut'ta Hizbullah'ın en üst düzey askeri liderini hedef aldı

Beyrut’un güney banliyösündeki Harat Hreyk’teki İsrail saldırısının hedef aldığı alan (Şarku’l Avsat)
Beyrut’un güney banliyösündeki Harat Hreyk’teki İsrail saldırısının hedef aldığı alan (Şarku’l Avsat)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisi, bugün Beyrut’ta düzenlenen bir hava saldırısının Hizbullah’ın en üst düzey askeri komutanı olan Haytham Ali Tabatabai’nin hedef aldığını açıkladı.

Yapılan kısa açıklamada, “Bir süre önce, Beyrut’un kalbinde, İsrail ordusu Hizbullah’ın yeniden yapılanma ve silahlanma faaliyetlerini yöneten en üst düzey askeri komutanını hedef aldı. Başbakan Netanyahu saldırı emrini verdi” denildi.

Lübnan Sağlık Bakanlığı’na dayandırılan yerel medya haberlerine göre Beyrut’un güney banliyösüne düzenlenen saldırıda 1 kişi öldü, 21 kişi yaralandı.

İsrail ordusu ise daha önce, kimliğini açıklamadan Beyrut’ta “üst düzey bir Hizbullah mensubunun” nokta operasyonuyla vurulduğunu duyurmuştu. İsrail basını, Hizbullah’ın iki numarası ve en üst düzey askeri komutanı olduğu belirtilen Haytham Ali Tabatabai’nin hedef alındığını aktardı.

th
İsrail’in Beyrut’un güney banliyösünde hedef aldığı konut binasının altında toplanan insanlar (AFP)

Lübnan Ulusal Haber Ajansı, saldırının gerçekleştiği bölgede çok sayıda araç ve binada ağır hasar meydana geldiğini bildirdi.

Saldırı, Netanyahu’nun iki saat önce yaptığı ve İsrail’in “Hizbullah ve Hamas’ın güçlenmesini engellemek için gereken her şeyi yapmaya devam edeceğini” söylediği açıklamanın ardından gerçekleşti. Netanyahu, haftalık kabine toplantısında “Ordu bu hafta Lübnan’da operasyonlar gerçekleştirdi. Hizbullah’ın kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için ne gerekiyorsa yapacağız” ifadelerini kullandı.

ABD’den ilk yorumlar

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığı habere göre üst düzey bir ABD yetkilisi, “İsrail, Beyrut’taki saldırı hakkında bizi önceden bilgilendirmedi, yalnızca saldırıdan hemen sonra haber verdi” dedi. Başka bir yetkili ise, Washington’un İsrail’in Lübnan’daki operasyonları yoğunlaştırmayı planladığını günlerdir bildiğini söyledi.

Haytham Ali Tabatabai kimdir?

Haytham Ali Tabatabai, ya da bilinen adıyla Ebu Ali Tabatabai, Hizbullah’ın önde gelen askerî komutanlarından biri olup örgütün özel kuvvetlerini Suriye ve Yemen’de yönetti.

ABD’nin Adalet İçin Ödüller (Rewards for Justice) programı, Tabatabai hakkında bilgi sağlayanlar için 5 milyon dolara kadar ödül vadetmişti. Washington, Tabatabai’nin Suriye ve Yemen’deki faaliyetlerini, Hizbullah’ın bölgesel istikrarsızlığı artırmaya yönelik geniş çaplı çabalarının bir parçası olarak nitelendiriyor.

gt
Beyrut'un güney banliyölerinde İsrail saldırısında hedef alınan daireler (Şarku’l Avsat)

ABD Dışişleri Bakanlığı, 26 Ekim 2016’da Tabatabai’yi “Küresel Terörist” olarak tanımlamış; bu kapsamda ABD yargı yetkisi altındaki tüm mal varlıkları dondurulmuş ve Amerikalıların kendisiyle herhangi bir işlem yapması yasaklanmıştı. Ayrıca Hizbullah’a sağlanacak her türlü bilinçli destek, ABD yasalarına göre suç sayılıyor.

Güney Lübnan’da saldırı: Bir kişi öldü

Öte yandan Lübnan Ulusal Haber Ajansı, Güney Lübnan’ın Ayta el-Şaab kasabasında bir aracın İsrail’e ait insansız hava aracı tarafından hedef alındığını, saldırıda “eski bir mahkûm” olarak tanımlanan Muhammed Salih’in hayatını kaybettiğini bildirdi. Salih’in evini onarmak için malzeme almaya giderken vurulduğu belirtildi.


Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
TT

Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)

Eski Mossad Başkanı Yossi Cohen, yakın zamanda yayınlanan ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ adlı kitabında, mevcut savaş sırasında Filistinlileri Gazze Şeridi'nden çıkarma planının mimarı olduğunu ortaya koyuyor, ancak bunun kalıcı değil, ‘geçici bir yerinden etme’ önerisi olduğunu iddia ediyor. Şarku’l Avsat’ın yaptığı kapsamlı kitap incelemesine göre Cohen, Mossad’ın çalışma yöntemleri ve ajan devşirme tekniklerinden söz ediyor. Cohen, yürüttüğü istihbarat faaliyetleri kapsamında Lübnan’da ‘arkeolog’, Sudan’da ise ‘çay tüccarı’ kılığına girdiğini anlatıyor.

Cohen'in kitabının İbranice baskısının adı ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ iken, İngilizce baskısının adı farklı: The Sword of Freedom: Israel, the Mossad and the Secret War (Özgürlüğün Kılıcı: İsrail, Mossad ve Gizli Savaş).

Gazzelilerin ‘geçici yerinden edilmesi’

Yossi Cohen, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırısına yanıt olarak Gazze Şeridi'nden yaklaşık 1,5 milyon Filistinliyi Mısır'ın Sina Yarımadası'na sınır dışı etme planının arkasında kendisinin olduğunu açıkladı. Cohen, planının ‘geçici bir yerinden edilme’ öngördüğünü savunuyor. Anlattığına göre, İsrail kabinesi bu plana onay verdi ve siviller arasındaki kayıpları azaltmayı amaçladığı gerekçesiyle Arap ülkelerini ikna etme görevi kendisine verildi.

frgt
Gazze'nin kuzeyinden ayrılmak zorunda kalan yerinden edilmiş insanlar, 23 Eylül 2025 (AP)

Cohen, bu çerçevede çeşitli Arap başkentlerine gittiğini söylüyor, ancak Arap liderlerin, ‘geçici’ diye sunulan göçün kalıcı bir sürgüne dönüşmesinden endişe ettiklerini aktarıyor. Bunun üzerine, göçün gerçekten geçici olacağına dair uluslararası güvence sağlamaya hazır olduğunu ilettiğini belirtiyor. Bu amaçla ABD, Birleşik Krallık, Japonya, Çin ve Hindistan ile temas kurduğunu ifade ediyor. Ancak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin planı kesin bir dille reddetmesiyle konu kapanmış.

Kibir... İsrail propagandasının başarısızlığı

Yossi Cohen kitabında İsrail liderlerinin alçakgönüllü olması gerektiğini defalarca vurguluyor. Ancak aynı zamanda, kendi anlatımında kibirli davranışları tekrar ettiğine dair izlenim veriyor. Örneğin, dünyanın birçok yerinde İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü savaş nedeniyle ülkeye karşı tepkiler oluşmasını ve Gazze’den gelen görüntülerin yoğun şekilde paylaşılmasını şaşkınlıkla karşılıyor.

dcfrgt
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz ekim ayında Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasını duyurmak üzere Şarm eş-Şeyh zirvesine katılanlarla birlikte (Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün Facebook hesabı)

Cohen, Gazze’deki sivillere yönelik kitlesel şiddeti ve on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan operasyonları eleştirmek yerine, sorunu İsrail’in kamu diplomasisinde ve propaganda çalışmalarındaki eksikliklerde görüyor. Ona göre hükümet, gerçekleri yeterince ortaya koymak ve İsrail’in duruşunu doğru şekilde tanıtmak için yeterince çaba harcamıyor. Öte yandan, Cohen dünya genelindeki İsrail lobisinin yabancı medya üzerindeki etkisini ve çok sayıda Yahudi’nin İsrail’in uygulamalarını protesto eden kampanyalara katıldığını göz ardı ediyor.

Cohen daha da ileri giderek, İsrailli liderlerin halktan uzaklaştıklarını ve İsrail vatandaşlarına karşı insani duygulardan ve şefkatten yoksun olduklarını söylüyor. Bu nedenle, halkın acısını yeterince hissetmiyorlar ve dolayısıyla halkın yaşadığı acının gerçekliğini küresel ve hatta yerel kamuoyuna nasıl aktaracaklarını bilmiyorlar. Ona göre bu durum, dünyayı Hamas'ın ve propagandasının etkisine karşı savunmasız hale getiriyor.

Cohen, barış yanlısı olarak bilinen Gazze çevresindeki İsrail kasabalarının sakinlerine yönelik toplu tecavüz, kafa kesme, cesetlere zarar verme ve çocukları yakma gibi acımasız saldırılara rağmen, dünyanın İsrail'den savaşı durdurmasını istediğini söylüyor. İsrail, Hamas mensuplarının Aksa Tufanı Operasyonu sırasında bu eylemleri gerçekleştirdiğini iddia ediyor, ancak hareket bunu reddediyor.

dfr
Gazze şehrinin er-Rimal mahallesinde bir çadırın içinde yemek yiyen Filistinli çocuklar, 5 Kasım 2025 (AFP)

Bu bağlamda Cohen, İsrail'in benimsemesi gereken propaganda türünü özetliyor. Örnek olarak, iki devletli çözümü reddettiğini ve Filistin'de nehirden denize kadar İsrail işgaline direnmek istediğini söyleyen Hamas lideri Halid Meşal'in açıklamalarını gösteriyor. Cohen, var olma hakkını tanımayanlarla barışın sağlanamayacağını savunuyor. Ancak Cohen, Filistin halkının meşru temsilcisi olan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) de Oslo Anlaşmaları ile İsrail’i tanımasına rağmen İsrail tarafından baskı ve yıldırma politikalarına maruz kaldığını göz ardı ediyor.

Muhammed Ali

Cohen, geçirdiği istihbarat deneyimlerini anlatırken, hayatını kaybeden efsanevi boksör Muhammed Ali’den etkilendiğini belirtiyor. Ali’nin, zaferin veya mağlubiyetin seyirciler görmeden, yani ringe çıkmadan önce kazanıldığını söylediğini aktarıyor: “Antrenman yaparken veya arabayla yolculuk ederken, ringde dansa başlamadan çok önce.” Cohen, kendi gençlik hayalini de paylaşıyor: “Kendimi bir ajan olarak, şahin gözüyle, tilki kurnazlığıyla ve kaplanın sıçrama gücüyle hayal ediyordum. Görev başındayken keskin nişancı sabrına, sihirbaz çevikliğine sahip oluyordum ve Beyrut, Gazze, Hartum gibi yerlerde görev yapmanın getirdiği risklerle yüzleşiyordum.”

fgthy
Kitabın İbranice versiyonunun kapağı

Eski Mossad Başkanı, bir istihbarat görevlisinin karşısındakiler karşısında üstünlük sağlamasının önemine değiniyor. Baalbek’te bir ‘arkeolog’ ve Sudan’da bir Lübnanlı çay tüccarına karşı ‘çay poşeti koleksiyoncusu’ kimliğine bürünme deneyimlerini anlatıyor. İsrail istihbaratının ajan toplama yöntemlerini açıklarken, bu yöntemlerin binlerce yıldır casuslukta kullanılan klasik yöntemlerin aynısı olduğunu ortaya koyuyor: İnsan zaaflarını tespit etme, alışılmadık davranışları kullanma, çıkarları ve çıkar çatışmalarını araştırma, motivasyonları (mali, ideolojik, cinsel, duygusal, kin, kıskançlık vb.) değerlendirme.

Kendi yöntemlerini şöyle gerekçelendiriyor: “Hedef, iş birliği yapmazsa çok şey kaybedeceğini bilmeli; böylece onu İsrail istihbaratının tuzaklarına düşürürsünüz. Çoğu zaman hedef, Suriye ordusunun üst düzey bir subayı veya İranlı bir atom bilimcisi olduğunda, onu öyle bir tuzağa düşürürsünüz ki bir noktada ihanette bulunacak bir eylem yapar. Tuzak kurulduğunda, onu son ana kadar kullanırsınız; çünkü ihaneti ortaya çıkarmakla tehdit ediyorsunuz.”

Dünyada İsrail

Cohen, Mossad'ın İsrail'i doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen her türlü gelişmeyi izlediğini söylüyor. İran, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve bağlı silahlı örgütlerdeki gelişmelerle yakından ilgileniyor. Ancak, istihbarat teşkilatlarının gerekli özeni göstermesi gereken, tüm insanlığı tehdit eden bir sorun olduğunu düşünüyor: iklim krizi. Bu konuyla, görevinden ayrıldıktan sonra da kişisel olarak ilgilendiğini ve ilgilenmeye devam ettiğini belirtiyor.

fgtyh
Eylül ayında Gazze'de kıtlık ve yerinden edilme dalgaları devam ederken, Han Yunus'ta gıda yardımı almak için bekleyen Filistinliler (AFP)

Ancak, istihbarat konularında uluslararası iş birliği Mossad için en önemli proje olarak görülüyor. Cohen, dünya çapındaki istihbarat kurumlarıyla nasıl ilişkiler kurduğunu anlatıyor. Bunun, 2016 yılında DEAŞ'ın Belçika'da terör saldırıları düzenlemesiyle başladığını söylüyor. Terör saldırısının gerçekleştiği gün, Cohen operasyonlarla ilgili önemli bir ihbar aldı. Ancak ihbar çok geç geldi. Yine de Belçikalı meslektaşıyla iletişime geçerek onu bilgilendirdi. Soruşturmaya yardımcı olacak daha fazla bilgi verdi. O yılın ilerleyen aylarında, Abu Dabi'den Sidney'e uçan bir sivil uçağı havaya uçurma planı hakkında Avustralya'yı bilgilendirdi. Mossad sayesinde operasyon engellendi ve silahları ve patlayıcıları hazır olan hücre ortaya çıkarıldı.

Cohen, Mossad’ın operasyonları ve terör hücrelerini ortaya çıkarmasıyla birçok ülkenin İsrail’e borçlu olduğunu belirtiyor. Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa istihbarat teşkilatlarının üst düzey yöneticilerinden bazılarını alıntılayarak, bu ülkelerin halklarının, Mossad’ın ortaya çıkardığı terör hücreleri sayesinde İsrail’e minnettar olduklarını aktarıyor. Cohen, İsrail’in de bu istihbarat teşkilatlarından faydalandığını vurguluyor.

Türkiye de bu kuralın dışında değil. İlişkilerin kötü olmasına rağmen Cohen, Türkiye’ye topraklarındaki terör hücreleri hakkında bildiklerini aktarmaktan çekinmemiş. Cohen, “2018 yazında, iki ülke arasındaki kötü ilişkilere rağmen İsrail, Türkiye’nin 16 saldırı gerçekleştiren terör hücreleri hakkında bilgi toplamasına yardımcı oldu” diyor. Ayrıca, o dönemde Türk istihbaratının başında bulunan kişinin, günümüzde Dışişleri Bakanı olan Hakan Fidan olduğunu özellikle vurguluyor.

‘Güçlü bir lider, uzlaşmaya hazır olan kişidir’

Cohen’in kitabında Mossad’ı olumlu bir ışık altında göstermeye çalıştığı açık, ancak kitapta kendi kariyerini ve başarılarını ön plana çıkardığı da gözleniyor; bu, kitabın kişisel bir anlatı olmasından kaynaklanıyor. Eleştirmenler, Cohen’in amacının açık olduğunu, yani başbakanlık görevine ulaşmak istediğini söylüyor. Cohen, hem İsraillilerin hem de diğer ülkelerden okuyucuların aklına gelebilecek her soruya yanıt vererek, bu makam için en uygun kişi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Kitap boyunca farklı bakış açılarını memnun edecek şekilde ilerliyor, ancak en dikkat çekici yönü, kendisine hayran olanlar arasında Yahudi, Arap, sağcı, solcu, dindar, laik, İsrailli ve yabancı pek çok kişinin sözlerine yer vermesi.

fgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (solda) ve 7 Aralık 2015 tarihinde Netanyahu tarafından Mossad başkanlığına atanan Yossi Cohen. (Getty Images)

İsrail’in sonsuz bir savaş içinde yaşamasını isteyenlere, “1973 Ekim Savaşı’ndan sonra, sadece beş yıl içinde Mısır’la tarihi bir barış anlaşması imzalanacağını kimse düşünemezdi” diyerek cevap veriyor. Cohen, güçlü liderin gerektiğinde taviz verebilen lider olduğunu vurguluyor. İsrail ile Arap ülkeleri arasında imzalanan İbrahim Anlaşması sırasında duygulandığını ve ağladığını belirtiyor. Kitapta, gerçek bir barış arzusunu gösteren Arap liderleri övdüğünü de ifade ediyor. Ancak Cohen’e göre barışın sağlanabilmesi için önce güç gösterilmesi gerekiyor.