İran'dan nükleer görüşmelere katılma şartı

Fransa, Almanya ve İngiltere dışişleri bakanları İran dosyasını görüşmek üzere geçen ay Paris'te bir araya geldiler. (Almanya Dışişleri Bakanlığı)
Fransa, Almanya ve İngiltere dışişleri bakanları İran dosyasını görüşmek üzere geçen ay Paris'te bir araya geldiler. (Almanya Dışişleri Bakanlığı)
TT

İran'dan nükleer görüşmelere katılma şartı

Fransa, Almanya ve İngiltere dışişleri bakanları İran dosyasını görüşmek üzere geçen ay Paris'te bir araya geldiler. (Almanya Dışişleri Bakanlığı)
Fransa, Almanya ve İngiltere dışişleri bakanları İran dosyasını görüşmek üzere geçen ay Paris'te bir araya geldiler. (Almanya Dışişleri Bakanlığı)

Fransa, İngiltere ve Almanya’dan oluşan E3 grubu, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu’na sundukları karar taslağında, İran'a karşı başlattıkları baskı sürecinin "sonuç verdiğini" ve bunu devam ettirmeye gerek olmadığını bildirdiler.
Paris'teki Avrupalı ​​kaynaklara göre uygulanan baskı sürecinin üç açıdan olumlu sonuçları var. Buna göre Tahran, ABD ile Brüksel'de düzenlenmesi planlanan, resmi olmayan bir müzakereye katılmayı kabul etti. Bu, iki hafta önce Paris'in çağrısıyla üç Avrupa ülkesinin dışişleri bakanları ve ABD’li meslektaşlarının bir araya geldiği sanal toplantının ardından yapılan açıklamada, benzer bir daveti reddettikten sonra geldi.
Sürecin bir diğer önemli sonucu, İran'ın nükleer anlaşma müzakereleri sırasında UAEA'ya bildirilmeyen bölgelerdeki nükleer materyallerle ilgili şüphelerin giderilmesi amacıyla teknik görüşmeler yapmak için ajansın heyetini kabul etmesi oldu.
Üçüncü sonuç da İran’ın muhafazakar Vatan-ı İmruz gazetesinin haberine göre, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin nükleer silah elde etmenin yolunu açan nükleer uranyum metali üretimini geçici olarak durdurma kararı alması oldu.
Bu sonuçlar, Batılı tarafları diplomatik sürecin geçerliliğini korumak amacıyla Washington'ın desteğiyle karar taslağını geri çekmeye iten "olumlu göstergeler" olarak değerlendirildi.
Batılı dört tarafı, özellikle de Washington'ı birinci dereceden ilgilendiren şey Tahran'ı müzakere masasına çekmek. Bu, ABD’nin son günlerdeki “sembolik” girişimlerinin ardından İran’a yönelik ek kararlar almak için getirdiği bir şart.
E3 ülkeleri tarafından perşembe akşamı yayınlanan açıklamada, geri çekilen karar tasarısının "İran'ın iş birliğinde gelişme olmaması durumunda" Yönetim Kurulu'nun acil bir toplantısı vesilesiyle geri uygulanabileceği konusunda uyarıda bulunuldu. Bu da kararın ertelendiği ve İran’a yönelik bir “baskı aracı” olarak kullanılmaya devam edebileceği anlamına geliyor.
Diğer taraftan İran’ın çabalarının Batılı tarafları geri adım atarak İran’ın nükleer ihlallerini kınayan karar taslağını geri çekmeye ittiği söylenebilir. İran’ın son yaptığı hamle, uluslararası denetçilerin hareketini sınırlamak ve UAEA müfettişlerinin nükleer tesislerini istedikleri anda aniden denetlemelerine imkan tanıyan Ek Protokol'den çekilmekti. Tahran’ın UAEA Yönetim Kurulu’nun nükleer dosya konusunda İran’ı kınayan sert bir karar çıkarmasından endişe etmesinin nedeni, dosyanın yeniden BM Güvenlik Konseyi'ne nakledilmesine kapı açacak olması. İran ayrıca Rusya ve Çin temsilcilerinden ve diplomatik yolu açık tutma ihtiyacını şiddetle savunan UAEA Başkanı İtalyan Rafael Grossi'nin "ılımlı" pozisyonundan destek aldığını iddia edebilir.
Şu an asıl soru, bir sonraki senaryoyla, yani Fransız kaynaklarına göre Batılı tarafların 20 Mart'tan önce yapılmasını istedikleri Brüksel'deki toplantıdan ne elde edileceğiyle ilgili. Özellikle Batılı taraflar, gelecek ayın ortasında İran’da cumhurbaşkanlığı kampanyasının başlamasıyla anlamlı bir atılım gerçekleşmesi beklenen diplomatik anlaşma için "açık pencere" olduğunu düşünüyorlar.
Batılı taraflar, İranlı yetkililerin bu kısa vadeli yetkiyi özellikle ABD tarafını "korkutmak" için kullanmaya çalıştıklarını belirtiyorlar. Bunun, Washington’ı İran seçimlerinden sonra müzakerelerin kapısını tamamen kapatan bir militan grubun iktidara gelmesi riskiyle karşı karşıya olan yaptırımları veya bazılarını kaldırmaya yönelik Tahran’ın arzularına yanıt vermeye zorladıklarını düşünüyorlar.
İran tarafından düne kadar söz konu toplantıyla ilgili herhangi bir açıklama yapılmaması dikkat çekti. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif geçen perşembe günü Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “nükleer anlaşmada yeniden bir müzakere olmayacağını” belirtti. Cumhurbaşkanı Ruhani de herhangi bir müzakere sürecinden önce tüm yaptırımların kaldırılması konusundaki ısrarını sürdürdü.
Diğer yandan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “ülkesinin Tahran nükleer anlaşmada öngörülen tüm yükümlülüklerini yerine getirmeden önce yaptırımları kaldırmayacağı” yönündeki tutumunu yineledi. Blinken, Washington'ın elindeki  ana baskı aracının yaptırımlar olduğunu, karşılıksız erken çekilmesi halinde onu Tahran karşısında savunmasız bırakacağını ve İran'ın balistik füze programı ile bölgesel politikasını kısıtlama arzusunu yerine getirmesini engelleyeceğini söyledi.
Tahran nükleer adımlarına hız verirken ve bölgedeki milisleri vasıtasıyla gerilimi artırırken İran'la ilişkilerde "hoşgörü" yaşanacağı konusunda bölgesel şüpheler hız kazandı. Kongre içinde de Biden yönetimine karşı muhalefet güç kazanmaya başladı.
Süreci yakından takip eden kaynaklara göre İran, Brüksel'de masaya oturmadan önce yaklaşan toplantının ardından ABD’nin bir dizi yaptırımı kaldıracağına dair "garanti" almayı şart koşuyor. ABD ise şu ana kadar bu şartı kabul etmedi. 
Reuters haber ajansı, üst düzey bir ABD’li yetkilinin şu açıklamasını aktardı:
"Hamlelerini bilmeden ne yapacağımızı kendilerine söylemek zor. Önemli olan diyalog veya müzakere masasına oturmak ve iki tarafın olumlu tedbirler alması için çalışmak.”
Avrupalı taraflar, çoğu zaman ABD pozisyonuna yakın olmalarına ve "benzerlik" ilkesini, yani adıma karşılık adımı benimsemelerine rağmen "arabulucu" rolü oynuyorlar.
Mevcut meselede karşılıklı anlaşmaya varmak yoğun diplomatik çabalar gerektiriyor. Sızdırılan çok sayıda habere göre Avrupalı taraflar, özellikle son zamanlarda artan gerilim ve İran’la ilişkilerde esneklik gösterildiğinde zayıflık olarak algılanarak bunun İran’ı ulaşılabilecek gördüğü kazanımları için azami baskı politikasını sürdürmeye teşvik edeceği düşüncesi nedeniyle baskıda “gevşeklik gösterilmemesi” taraftarı.



Haaretz: Türkiye’nin Gazze’deki rolü ABD - İsrail hattında gerginlik yarattı

İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (Reuters)
İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (Reuters)
TT

Haaretz: Türkiye’nin Gazze’deki rolü ABD - İsrail hattında gerginlik yarattı

İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (Reuters)
İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (Reuters)

İsrail'in, Türkiye'nin Gazze'deki barış sürecinde oynayacağı rolle ilgili itirazları, Tel Aviv-Washington hattındaki gerilimleri göz önüne seriyor. 

ABD Merkez Komutanlığı'nın, Katar'ın başkenti Doha'da salı günü düzenlediği toplantıda ülkelerin Gazze'deki Uluslararası İstikrar Gücü'ne (ISF) çeşitli şekillerde destek verebileceği belirtilmişti.

Bunlar arasında asker gönderme, kolluk kuvvetlerinden görevlileri atama, lojistik destek sağlama, finansman ve Filistinli polis memurlarının eğitimini üstlenme gibi seçenekler yer alıyor.

Türkiye, ABD'nin barış planı kapsamında kurulacak güvenlik gücüne asker göndermeye hazır olduğunu açıklamış ancak İsrail yönetimi buna yanaşmayacağını söylemişti.

Haaretz'in analizinde, Doha'daki toplantıya Türk yetkililerin katılmadığına dikkat çekiliyor. 

Bu durumun, "Ankara'nın Gazze'de oynamak istediği role karşı Tel Aviv'in itirazlarının Washington tarafından kabul edildiği yönünde bir işaret olduğu" savunuluyor. 

Diğer yandan Liza Rozovsky'nin kaleme aldığı analizde, Gazze'ye insani yardım ve bölgenin yeniden inşasına destek sağlama da dahil Ankara'nın süreçte rol oynaması için ABD ve İsrail arasındaki görüşmelerin sürdüğü yazılıyor. 

Türkiye'yle ilgili meselenin, ABD ve İsrail ilişkilerindeki gerginlikleri ön plana taşıdığı belirtiliyor. 

Binyamin Netanyahu'nun "her şeyden önce radikal sağcı koalisyonunu korumayı" istediğine dikkat çekiliyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın da Gazze planı etrafında kurduğu "kırılgan koalisyonu" korumaya çalıştığı ifade ediliyor. 

Washington'ın aynı anda Tel Aviv'i memnun etmek, Arap ve Müslüman ortaklarına istediklerini vermek ve Gazze'nin yeniden inşası için önemli miktarda finansman sağlamasını beklediği Avrupalı müttefiklerinin desteğini güvence altına almak istediği belirtiliyor. 

Diğer yandan Times of Israel'in dünkü haberinde de Trump'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı Gazze'deki geçiş yönetiminin denetlenmesi amacıyla kurulacak Barış Kurulu'nda görmek istediği aktarılmıştı. 

Türkiye'nin hem Barış Kurulu'nda yer alması hem de ISF'ye asker göndermesi için ABD'nin gelecek haftalarda Tel Aviv'e baskıyı artırabileceği belirtilmişti. Washington'ın, Ankara'nın ISF'ye asker göndermese bile güvenlik gücünün komuta yapısında yer almasını istediği de yazılmıştı.

Gazze savaşının sonlandırılması için ABD öncülüğünde hazırlanan 20 maddelik barış planı 10 Ekim'de devreye girmişti. Anlaşmanın garantörleri arasında Türkiye, Mısır ve Katar var.

Plan kapsamında Hamas'ın silah bırakması ve Gazze'nin geleceğinde söz sahibi olmaması isteniyor. Bunun yerine Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistinlilerin yer alacağı bir teknokratlar komitesine geçici olarak devredilmesi planlanıyor. Trump'ın başkanlık edeceği Barış Kurulu'na ek olarak bölgeye ISF'nin konuşlandırılması öngörülüyor.

Anlaşmanın ilk aşamasında Hamas ve İsrail arasında rehine takası gerçekleştirilmişti. Ayrıca İsrail askerleri belirlenen "sarı hatta" geri çekilmişti. İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 53'ünü kontrol ediyor.

Independent Türkçe, Haaretz, Times of Israel, Reuters


Gazze’deki Barış Kurulu’na 6 ülkeden taahhüt geldi

İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (AP)
İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (AP)
TT

Gazze’deki Barış Kurulu’na 6 ülkeden taahhüt geldi

İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (AP)
İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (AP)

Gazze Şeridi'nde oluşturulacak Barış Kurulu'na Mısır, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Birleşik Krallık, İtalya ve Almanya'nın katılma taahhüdü verdiği aktarılıyor.

Kimliklerinin açıklanmaması şartıyla Times of Israel'e konuşan yetkililer, ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 maddelik barış planı kapsamında kurulacak Barış Kurulu'na 6 ülkenin katılma taahhüdü verdiğini söylüyor.

Trump yönetimi, Barış Kurulu'na katılacak ülkeler sayesinde Gazze'de kurulacak yapının uluslararası meşruiyetinin artacağını düşünüyor.

Sözkonusu ülkelerin fon, asker veya diğer türden destekleri sağlama olasılığının da artacağı değerlendirmesi paylaşılıyor.

Diğer yandan ABD, İsrail ve Arap ülkelerinden diplomatlar, Barış Kurulu'na katılmanın Uluslararası İstikrar Gücü'ne (ISF) asker gönderme taahhüdü anlamına gelmediğini vurguluyor.

Gazze savaşının sonlandırılması için ABD öncülüğünde hazırlanan 20 maddelik barış planı 10 Ekim'de devreye girmişti. Anlaşmanın garantörleri arasında Türkiye, Mısır ve Katar var.

Plan kapsamında Hamas'ın silah bırakması ve Gazze'nin geleceğinde söz sahibi olmaması isteniyor. Bunun yerine Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistinlilerin yer alacağı bir teknokratlar komitesine geçici olarak devredilmesi planlanıyor. Trump'ın başkanlık edeceği Barış Kurulu'na ek olarak bölgeye ISF'nin konuşlandırılması öngörülüyor.

Türkiye de güvenlik gücüne asker göndermeye hazır olduğunu açıklamıştı ancak İsrail yönetimi buna yanaşmayacağını söylemişti.

Diplomatlar, Türkiye'nin hem Barış Kurulu'nda yer alması hem de ISF'ye asker göndermesi için ABD'nin gelecek haftalarda Tel Aviv'e baskıyı artırabileceğini belirtiyor.

Washington'ın, Ankara'nın ISF'ye asker göndermese bile güvenlik gücünün komuta yapısında yer almasını istediği aktarılıyor.

Trump'ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ı da kurulda görmek istediği aktarılıyor.

Diğer yandan yetkililer, Riyad yönetiminin Gazze'deki durum netleşene kadar böyle bir karar almaktan kaçındığını söylüyor.

ABD Merkez Komutanlığı'nın, Katar'ın başkenti Doha'da salı günü düzenlediği toplantıda ülkelerin ISF'ye çeşitli şekillerde destek verebileceği belirtilmişti.

Bunlar arasında asker gönderme, kolluk kuvvetlerinden görevlileri atama, lojistik destek sağlama, finansman ve Filistinli polis memurlarının eğitimini üstlenme gibi seçenekler yer alıyor.

Ancak Arap yetkililer, ISF'nin Hamas'ı silahsızlandırma planıyla ilgili sorunların devam ettiğine dikkat çekiyor. Örgüt, bağımsız Filistin devletinin kurulmasına ilişkin bir süreç başlatılmadan silah bırakmaya yanaşmayacağını bildirmişti.

Anlaşmanın ilk aşamasında Hamas ve İsrail arasında rehine takası gerçekleştirilmişti. Ayrıca İsrail askerleri belirlenen "sarı hatta" geri çekilmişti. İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 53'ünü kontrol ediyor.

Independent Türkçe, Times of Israel, Reuters


Netanyahu ve Trump İran’a saldırıları çok önceden planlamış

Netanyahu, Trump'ı seçim zaferi için tebrik etmiş, ABD Başkanı'nın "tarihin en büyük dönüşünü yaptığını" savunmuştu (AP)
Netanyahu, Trump'ı seçim zaferi için tebrik etmiş, ABD Başkanı'nın "tarihin en büyük dönüşünü yaptığını" savunmuştu (AP)
TT

Netanyahu ve Trump İran’a saldırıları çok önceden planlamış

Netanyahu, Trump'ı seçim zaferi için tebrik etmiş, ABD Başkanı'nın "tarihin en büyük dönüşünü yaptığını" savunmuştu (AP)
Netanyahu, Trump'ı seçim zaferi için tebrik etmiş, ABD Başkanı'nın "tarihin en büyük dönüşünü yaptığını" savunmuştu (AP)

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran'a saldırıları çok daha önceden planlamış.

Washington Post'un aktardığına göre Trump ve Netanyahu, İran'ın nükleer tesislerine yönelik saldırıları şubatta yaptıkları ilk görüşmede planlamaya başladı.

Beyaz Saray'da gerçekleştirilen toplantıda Netanyahu'nun Trump'a 4 seçenek sunduğu belirtiliyor. Bunlar arasında İsrail ordusunun tek başına saldırı düzenlemesi, ABD'nin asgari yardımda bulunması, tam işbirliğiyle harekat yapılması ya da ABD'nin saldırıyı yönetmesi yer alıyordu.

Haberde, Trump'ın ilk etapta İran’ın nükleer programıyla ilgili diplomatik sürece şans vermeyi tercih ettiği belirtiliyor. Washington ve Tahran, nükleer program ve uranyum zenginleştirme konularıyla ilgili bu yıl birçok görüşme düzenlemişti.

Diğer yandan bu süreçte İsrail ve ABD'nin muhtemel saldırı planlarını gizlice hazırlamaya devam ettiğine dikkat çekiliyor.

ABD ve İsrail'in İran'ı hazırlıksız yakalamak için medyaya yanıltıcı bilgiler servis ettiği de ortaya çıktı.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir yetkili şunları söylüyor:

Netanyahu'nun Witkoff veya Trump'la fikir ayrılığı yaşadığına dair haberlerin hiçbiri doğru değildi. Ancak böyle bir genel algının yaratılması iyi oldu. Bu sayede birçok kişi fark etmeden planlamalara devam ettik.

Haberde, Mossad'ın operasyon için 100'den fazla İranlıyı devşirip silahlandırdığı aktarılıyor. Bu kişilerin bir kısmı İsrail'de özel eğitimden geçirilmiş.

Ajanlara belirli görevler verildiği ancak bunların İran'ın nükleer ve balistik füze programına yönelik geniş çaplı bir operasyonun parçası olduğu söylenmedi.

İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) "Narnia Operasyonu" adı verdiği harekatta Tahran'da Mossad'a ait drone rampaları ve çeşitli askeri düzenekler kurulduğu da ortaya çıkmıştı.

İran ve İsrail arasında Gazze savaşı nedeniyle tırmanan gerginlik haziranda sıcak çatışmaya dönüşmüştü. İsrail'in 13 Haziran'daki saldırısıyla başlayan çatışmalarda İran vakit kaybetmeden misilleme yapmıştı.

Washington Post, çatışmalar sürerken Trump yönetiminin Tahran'a gizli bir teklif götürdüğünü de yazıyor. 15 Haziran'da iletilen teklifte, İran'ın Ortadoğu'daki milislere desteğini kesmesi ve uranyum zenginleştirme tesislerini kapatması istendi. Bunun karşılığında Washington tüm yaptırımların kaldırılacağını söyledi.

Ancak kaynaklar, ABD'nin Katar aracılığıyla İran'a gönderdiği teklifin reddedildiğini söylüyor. Bunun ardından Trump'ın İsrail'in yanında savaşa katılmaya karar verdiği aktarılıyor.

Çatışmalarda ABD'ye ait bombardıman uçakları İran'daki İsfahan, Fordo ve Natanz tesislerine 22 Haziran'da hava saldırısı düzenlemiş, operasyonda 14 "sığınak delici" GBU-57 bombası kullanılmıştı.

İran, ABD'nin saldırısına cevap olarak 23 Haziran'da Amerikan ordusunun Katar'daki El-Udeyd Hava Üssü'ne saldırmıştı. Operasyonda Tahran'ın önceden Washington'a haber verdiği ve hiçbir can kaybı yaşanmadığı aktarılmıştı.

Washington operasyonun ardından 24 Haziran'da taraflar arasında ateşkes sağlandığını duyurmuştu.

Saldırılarda İran, İsrail'e 500 balistik füze ve binden fazla drone göndermişti. İsrail'de 32 kişi yaşamını kaybetmiş, 3 binden fazla kişi de yaralanmıştı. İran'da ise binden fazla kişi ölmüş, 4 bini aşkın kişi yaralanmıştı. 

İsrail ve ABD, İran'ın uranyum zenginleştirerek nükleer silah elde etmeye çalıştığını savunurken Tahran iddiaları reddediyor. 

Independent Türkçe, Washington Post, Times of Israel