Sirte’nin sembolik anlamı… Kardabiye’den DEAŞ’a, Kaddafi’nin iktidara çıkışından düşüşüne…

Kaddafi’nin “gözdesi” Sirte, iktidardan düştükten sonra harabeye döndü. (Reuters)
Kaddafi’nin “gözdesi” Sirte, iktidardan düştükten sonra harabeye döndü. (Reuters)
TT

Sirte’nin sembolik anlamı… Kardabiye’den DEAŞ’a, Kaddafi’nin iktidara çıkışından düşüşüne…

Kaddafi’nin “gözdesi” Sirte, iktidardan düştükten sonra harabeye döndü. (Reuters)
Kaddafi’nin “gözdesi” Sirte, iktidardan düştükten sonra harabeye döndü. (Reuters)

Sirte kenti (Trablus’un 450 km doğusunda), önümüzdeki haftanın başında Abdulhamid Dibeybe hükümetinin güven oylamasının yapılması için Libya milletvekillerinin toplantısına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Milletvekilleri arasındaki büyük görüş ayrılıklarının ışığında hükümetin onay alması garanti gibi görünmüyor. Ancak Libyalıların büyük bölümü için Sirte’nin sembolik bir anlamı olması göz önüne alındığında bu şehirde sadece Temsilciler Meclisi’nin bir oturumunun yapılacak olması bile bir başarı sayılacak.
Sirte 1915 yılında İtalyan istilacıların yenilgisine tanık oldu. Albay Muammer Kaddafi’nin uzun yönetimi sırasında gözde şehirdi. Kaddafi’nin düşüşüne tanıklık etti. Aynı şekilde Libya’daki DEAŞ örgütünün “başkenti” olarak bilindi. Ayrıca şehir Mısırlıların geçen yıl Libya savaşı sırasında çizdikleri “kırmızı çizginin” de bir parçasıydı.

Sirte 1
Sirte’de pazartesi günü yapılması beklenen Libya milletvekillerinin toplantısı, 1915 yılında meydana gelen “Kardabiye Savaşı”nın yıl dönümünün yaklaşmasıyla birlikte gerçekleşecek. Sirte’nin yakınlarındaki  Kardabiye, 1915 yılının nisan ayında Libyalı mücahitler ile İtalyan ordusu arasında belirleyici bir savaşa sahne olmuştu. General Miani liderliğindeki İtalyanlar Sebha ve Merzuk gibi kovuldukları şehirleri geri almak için Güney Libya’daki Fizan bölgesine doğru ilerlemek üzere harekete geçtiler. İtalyanlar Sirte Savaşı’nda yalnız değillerdi. Yanlarında Habeşistan (günümüzdeki adıyla Etiyopya) ve Eritre’den askerler getirdiler. Ayrıca İtalyanlarla (geçici de olsa) ittifak kurmaya karar veren Mısrata, Tarhuna ve diğer Libya bölgelerinden yerli savaşçılar tarafından da desteklendiler. Ancak General Miani’nin güney Sirte’den Fizan’a doğru ilerleyişi başarılı olamadı. 29 Nisan 1915 yılında Libyalılar ve İtalyan kuvvetleri arasında Kardabiye Savaşı yapıldı. Bu savaşlar İtalyanlar için büyük bir hezimetle sonuçlandı. İtalyanlar geri çekilmek zorunda kaldılar ve mevzileri de bir bir Libyalıların ellerine geçti. Ancak sahildeki diğer bölgelerin yanı sıra başkent Trablus, İtalyanların kontrolünde kalmaya devam etti. Kardabiye hazimetine rağmen İtalyanlar, özellikle Roma’da Mussolini'nin iktidara gelmesinin ardından bir kez daha geri geldiler. Mussolini, kampanyasını 1931 yılında Libyalı mücahitlerin lideri Ömer el-Muhtar’ı idam ederek taçlandırdı.

Sirte 2
Sirte, Albay Muammer Kaddafi’nin, 1969 yılının eylül ayında gerçekleştirdiği Fatih darbesinden 2011 yılının ekim ayında devrilmesine kadar geçen uzun iktidar yıllarında gözde şehriydi. Kaddafi, kabilesinin kalesi sayılan Sirte’yi Libya kıyısındaki küçük ve değeri düşük bir kasabadan, çok sayıda devlet idaresini içeren ve Trablus’tan sonra ülkenin ikinci başkenti ve bazen de ondan önce gelerek başkent rolünü oynayan muazzam bir şehre dönüştürdü. Libya Parlamentosu 1980’lerin sonunda Trablus’tan taşındıktan sonra buraya kuruldu. Kaddafi 1999 yılının eylül ayında ünlü Vagadugu Salonu'nda Afrika Birliği’nin kurulduğunu duyurdu (Afrika Birliği Örgütü’nün -AfB- ardılı olarak). Ayrıca Kaddafi, "Afrika Birleşik Devletleri" kurulmasını ve Sirte'nin idari merkez olmasını planlıyordu. Sirte 2010 Arap Birliği Zirvesi de dahil olmak üzere bir dizi toplantı ve konferansa ev sahipliği yaptı.
Ancak Kaddafi dönemi, Sirte’nin büyük şehirlerin konumuna yükselme çağı olduğu gibi 2011 yılında iktidarın devrilmesinin, özellikle şehir son nefesine kadar Kaddafi’nin yanında savaştığı için yıkıldığının ve tekrar arka plana atılmaya başlandığının duyurusu niteliğindeydi. Kaddafi’ye karşı ayaklanma 17 Şubat 2011’de başladı. Ancak Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ülkelerinden ayaklanmaya destek verilmesine rağmen Kaddafi rejimi ancak aynı yılın  ekim ayında devrilebildi. Kaddafi, eylül ayında muhaliflerinin eline düşmeden kısa bir süre önce Trablus’taki sıkı güvenlik önlemleri ile korunan Bab ül-Aziziye’den kaçarak kabilesinin kalesi sayılan Sirte’ye sığındı. Ancak 20 Ekim’de Sirte’nin büyük bir kısmını yok eden batı hava koruması altında Kaddafi’nin muhalifleri, destekçilerinin korunduğu son mahallelere (2 Numaralı Mahalle) girmeyi başardılar. Bu sırada Libya lideri tekrar kaçmaya çalıştı ancak konvoyu hava saldırılarına maruz kaldı ve önü kesildi. Bu hava saldırıları muhaliflerin onu saklandığı kanalın içerisinden çıkararak tutuklamasını sağladı. Muhalifler oğlu Mutassım ile birlikte kendisine işkence yaptı ve öldürdü. Daha sonra cesetlerini Mısrata şehrine getirdiler ve bilinmeyen bir bölgede defnedilmeden önce halkın karşısında sergilediler.

Sirte 3
DEAŞ ve Ensar eş-Şeriat gibi diğer aşırılık yanlısı örgütler ülkede kendilerine yer edinmek için 2011 yılında, Kaddafi rejiminin devrilmesinin ardından Libya’nın içinde bulunduğu kaostan faydalandı. Ülkenin doğusunda bulunan Derne şehri, daha sonra Suriye çatışması ile kendi aralarında bölünen bu grupların kalelerinden biriydi. Bir kısmı el-Kaide’yi desteklerken, diğer bir kısmı da DEAŞ’ı destekledi. Ancak Derne’de zafer el-Kaide’nindi. Buna karşılık DEAŞ en az Derne kadar önemli bir yeri ele geçirdi. DEAŞ, 2014 yılında Libya’nın bazı bölgelerine yayıldıktan sonra 2015 yılında Sirte şehrine girmeyi başardı. Çok geçmeden burası Libya’daki DEAŞ’ın başkenti oldu. Örgüt Sirte’de İslami öğretilere ilişkin katı yorumlarına göre hareket eden şeriat mahkemeleri kurdu. Kendisine muhalefet eden ya da mahkemeleri tarafından yargılanan birçok Libyalıyı idam etti. Bununla birlikte kameralar karşısında Mısır ve Etiyopyalı Kıpti vatandaşlarına yönelik korkunç katliamları sadece Libya, Mısır ve Etiyopya’da değil, tüm dünyada bir öfke dalgasına yol açtı. DEAŞ'ın Sirte gibi büyük bir şehri ele geçirmesi, şehrin Libya sahilindeki stratejik konumu ve Güney Avrupa sahillerine yakın oluşu Avrupalıların endişesini artırdı. Zira Avrupalılar DEAŞ’ın Suriye’deki karargahından düzenlediği saldırılardan (2015 Paris Saldırıları ve 2016 Brüksel Saldırıları) etkilenmeye başlamışlardı. Libya’daki DEAŞ örgütünün başkentine ilişkin Batı’nın endişesinin bir sonucu olarak ABD ve bazı Avrupalı ülkeler, örgütü Sirte’den çıkarmak için Libyalıların önderliğinde geniş bir kampanya başlattılar. 2016 yılının Mayıs ayında şehri DEAŞ’ın elinden kurtarmak için “El-Bunyan el-Mersus Operasyonu” başlatıldı. Özellikle 2011'de Kaddafi'yi devirmek için yapılan savaşın tekrarı niteliğinde olan bu mücadeleye Sirte’nin batısındaki Mısrata'dan savaşçılar da dahil edildi. “El-Bunyan el-Mersus” savaşçıları Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) güçlerinin bir kısmını teşkilatlandırdı. Ancak ABD'nin savaş uçakları ile en az 495 hava saldırısı yapmasına, savaş gemilerinin hava saldırılarına destek vermesine ve savaşçıların ilerleyişini koordine etmek için karada özel kuvvetlerin yer almasına rağmen Sirte’yi geri almak kolay olmadı. DEAŞ kalesini savunmaya devam etti ve unsurları, savaşçıları ağır kayba uğratarak sokak savaşlarına girdi. DEAŞ’ın Sirte’deki ölesiye verdiği mücadele ele geçirdiği bölgeleri kolay kolay bırakmayacağını da gösterdi. Tıpkı Musul ve Rakka’nın yanı sıra örgütün 2019 yılında Suriye’nin doğusunda kalan Deyrizor kırsalındaki son kalesi el-Baguz’da da yaptığı gibi.
Sert çarpışmalardan aylar sonra Sirte’yi DEAŞ’tan temizleme operasyonu 2016 yılının aralık ayında sona erdi. DEAŞ, Sirte'de yüzlerce savaşçısını kaybetti. ABD ordusunun tahminlerine göre bu syı 800-900 arasında. Libya yerel tahminlerine göre ise 2000-2500 civarında. Ölenler Libya’daki DEAŞ’ın vurucu gücünü oluşturuyordu. Bu gücün yok edilmesi DEAŞ’ın ülkede ve çevresinde oluşturduğu tehdidin büyük ölçüde azalmasını sağladı. Sirte’den kaçmayı başaran bazı DEAŞ unsurları şehrin güneyindeki çölde ABD uçakları tarafından takip edildi. ABD, 2017 yılının ocak ayında Sirte'nin güneyinde bir DEAŞ kampını bombaladı. Saldırı sonucu yaklaşık 90 DEAŞ unsuru öldürüldü.

Sirte 4
2020 yılında Sirte bir kez daha neredeyse savaş alanına dönüştü. 2020 yılının baharında UMH güçleri, Türkiye’nin desteğiyle ülkenin batısında savaşın gidişatını değiştirmeyi başardı. Bunun sonucunda Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) güçleri, Trablus’un kapılarından ve tüm Batı Libya bölgesinden geri çekilmek zorunda kaldı. Hafter güçleri kıyıdaki Sirte ve ülkenin merkezinde bulunan Cufra’ya doğru doğuya çekildi. UMH güçlerinin kendilerini ülkenin doğusuna kadar takip etme tehdidi devam ediyordu. Nitekim öyle de oldu. UMH güçleri, özellikle de Mısrata şehrinden gelenler, doğuya doğru ilerlediler ve Sirte’nin etrafındaki bölgelerin kontrolünü ele geçirdiler. Ancak savaş uçakları saldırılar düzenledi ve ilerlemelerini engelledi. Bu uçakların Rusya merkezli Wagner Grubu için çalışan paralı askerlere ait olduğu ve Hafter’in saflarında savaştığı iddia ediliyor. Ancak Hafter ordusunun sözcüsü, saflarında paralı askerlerin olduğunu defalarca kez reddetti. Buna karşılık ABD’nin Afrika Kuvvetleri Komutanlığı (AFRICOM), Sirte ve Cufra’da “Wagner Gruba ait paralı askerlerin” olduğunu vurgulayarak ellerinde Libya’daki operasyonlarında kullandıkları MİG ve Suhoy savaş uçakları olduğunu öne sürüyor.
Bu iki şehirde Rus paralı askerleri olsun ya da olmasın yeni Sirte savaşını durduran şey Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin Sirte’den Cufra’ya kadar çizdiği “kırmızı hat” oldu. Sisi bu çizginin geçilmesinin Mısır’ın ulusal güvenliğine tehdit sayılacağını ve bunun Mısır’ın Libya’ya askeri bir müdahalede bulunmasını gerektireceğini söylemişti. 2020 yılının sonbaharında Libya’daki çatışma tarafları ateşkes ilan etti. Bunun ardından Sirte, ülkenin batısında UMH’yi ve doğusunda LUO’yu destekleyen Libya ordusunun askeri komitelerinin toplantılarına tanık oldu. Bu sırada ABD Sirte’yi silahlardan arındırılmış bir şehre dönüştürmek ve iktidar için çatışan Libya taraflarının rızasını almış bir güvenlik gücü konuşlandırılması için çaba gösterdi.
Mısır’ın “kırmızı çizgisi”, Libyalıların askeri çatışmalarını durdurup tekrar müzakere masasına dönmesine yardımcı oldu. En nihayetinde de bir başkan ve iki yardımcısından oluşan bir Başkanlık Konseyi ve yeni bir hükümet olmak üzere yeni bir yürütme otoritesi seçildi.
Sirte, bu kez ülkeyi yeni bir askeri savaşa sürüklenmekten korumaya yardımcı olabilecek bir siyasi savaş arenasına dönüşecek. Sirte’deki görüşmelerin Kaddafi’nin istediği gibi şehre eski “gözde” konumunu yeniden kazandırıp kazandırmayacağı ise henüz bilinmiyor.

 


Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
TT

Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)

Gazze'deki yetişkinlerin yaşadığı psikolojik baskı oranının son 5 yılda üç kat arttığı tespit edildi.

7 Ekim 2023'te başlayan savaşın ardından İsrail saldırılarında Gazze'de onbinlerce kişi hayatını kaybetti. Geçen ay yürürlüğe giren ateşkese rağmen İsrail'in saldırıları kesilmedi.

Bu iki yıllık süreçte ailelerini kaybeden, yerinden edilen, sürekli bombardıman altında yaşayan Filistinlilerin psikolojik sıkıntıları üzerine bazı araştırmalar yapıldı.

Ancak İsviçre'nin Basel Üniversitesi'nden Curdin Brugger ve ekibi, Gazze Savaşı'nın psikolojik etkilerini 5 yıllık bir süre zarfında birey bazında inceleyen ilk çalışmayı gerçekleştirdi.

Bulguları hakemli dergi eClinicalMedicine'da 24 Kasım Pazartesi günü yayımlanan çalışmada Gazze Şeridi'nde yaşayan 40 yaş ve üstü 677 kişiyle 2020, 2023 ve 2025'te anketler yapıldı.

Depresyon, uykusuzluk, sürekli stres ve değersizlik hissi gibi ağır psikolojik sorunlar yaşayan yetişkinlerin oranı, 2020 ve 2023'teki yaklaşık yüzde 20 seviyesinden 2025 başlarında yüzde 67'nin üzerine çıktı.

Bu artışın tüm demografik gruplarda görülmesi, şiddet, yerinden edilme ve altyapı yıkımıyla bağlantılı yaygın ruh sağlığı sorunlarına işaret ediyor.

Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu da katılımcıların yüzde 99'unun 2025'e kadar en az bir kez yerinden edildiğini gösteriyor.

Bilim insanları, sivil ölümleri, güvenli barınak eksikliği ve gıda güvensizliği gibi koşulların eşlik ettiği bu yerinden edilmelerin ruh sağlığındaki hızlı bozulmaya katkıda bulunduğunu belirtiyor.

Araştırmada, diğer yerlerdeki popülasyonların çatışma ve çatışma sonrası durumuna kıyasla Gazze'deki yetişkinlerin ruh sağlığı açısından dünyanın en kötü örneklerinden birini oluşturduğu belirtiliyor.

Ekip Gazze Savaşı'nın başlamasından sonra İsrail'de yapılan başka bir araştırmada da ruh sağlığı sorunlarının kötüleştiğinin bulunduğunu söylüyor. Ancak anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğundaki artışın, Gazze'yle kıyasla kayda değer derecede düşük kaldığını ifade ediyorlar.

Ayrıca İsrail'de daha çok önceden ruh sağlığı sorunu yaşayanlar, etnik azınlıklar ve kadınların bu sıkıntılardan etkilendiği kaydediliyor.

Araştırmacılar, yeni çalışmaları neden-sonuç ilişkisi kurmasa da gözlemlenen üç katlık artışın, Gazzelilerin Ekim 2023'ten önce "aşırı derecede yüksek bir ruh sağlığı yükü" taşımasından kaynaklandığını belirtiyor.

Makalede şu ifadeleri kullanıyorlar:

Bulgularımız, Gazze'de ve çatışmalardan etkilenen diğer topluluklarda,bugünün ve geleceğin nesilleri üzerindeki olumsuz etkileri önlemek için sürdürülebilir psikososyal ve ruh sağlığı hizmetlerinin önemini vurguluyor.

Independent Türkçe, MedicalXpress, eClinicalMedicine


Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
TT

Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)

Abdurrahim et-Turani

Batı Sahra ile ilgili son BM kararının gereklerini yerine getirmek adına, Fas bu hafta Kraliyet Sarayı ve mecliste temsil edilen siyasi parti liderleri arasında resmi olarak bir “üst düzey istişare” süreci başlattı. Amaç, Sahra'da bir özerk yönetim kurma planı için hukuki, mali ve idari yönleri kapsayan ayrıntılı bir ulusal proje oluşturmak.

Bu iç hareketlilik, Fas'ın girişimin uygulanmasını ciddiyet ve sorumlulukla ele aldığını, ulusal mutabakatla hazırlanan ayrıntılı planı uluslararası topluma sunulacak ve gerçeğe dönüştürülecek tek çerçeve olarak gördüğünü, böylece öneri aşamasından uygulama aşamasına geçişi teyit ettiğini gösteriyor.

Batı Sahra krizinin son yarım yüzyılına dönüp bakmayacağız, bunun yerine son beş yılın en önemli ve derin gelişmelerini inceleyerek neler yaşandığını anlamaya çalışacağız.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu. Dönüm noktası, ateşkesi bozan ve eski güvenlik çerçevesini geçersiz kılan Guerguerat kriziyle (Kasım 2020) başladı. Bunu, ABD'nin Batı Sahra üzerindeki Fas egemenliğini tanımasıyla başlayan, Polisario Cephesi'nin uluslararası alanda tanınmasından geri adım atılması ve çok sayıda konsolosluğun açılmasıyla devam eden önemli bir diplomatik dönüşüm izledi. Bu dönüşüm, BM Güvenlik Konseyi'nin özerkliği tek “gerçekçi ve pratik” çözüm olarak benimseyen ve referandum seçeneğini fiilen ortadan kaldıran bir kararı onaylaması ile doruğa ulaştı.

Bu noktada Fas, özerklik için ayrıntılı bir uygulama planı hazırlamak üzere Kraliyet Sarayı ve siyasi partiler arasında resmi istişareler başlatarak derhal uygulama aşamasına geçti. İç mutabakatı bir sonraki aşamada müzakerelerin tek dayanağı haline getirme amacıyla, buna, güney bölgelerinde hızlandırılmış bir kalkınma eşlik etti.

Tarihsel olarak Batı Sahra sorunu, siyasi partilerin, sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının katılımının büyük ölçüde sınırlı ve sembolik olduğu, gizlilikle örtülü dar bir siyasi alanla sınırlı kaldı.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu

Çatışmanın ilk aşamalarında, merhum Kral İkinci Hasan döneminde, tarihi siyasi figürlerin önemli etkisini vurgulayan istisnalar yaşanmıştı. Önemli şahsiyetlerden, o dönemdeki tarihi ve örgütsel ağırlıklarını öne çıkaracak biçimde temsilciler ve gayriresmi danışmanlar olarak faydalanıldı. Bunlar arasında örneğin: “Şura ve İstiklal” partisinin kurucusu Muhammed Belhasan el-Vezzani, “İstiklal” partisinin lideri Allal el-Fasi, Doğu Bloku ülkelerini gezerek destek sağlamakla görevlendirilen komünist Ali Yata sayılabilir. Sosyalist Abdurrahim Buabid ve İstiklal partisi üyesi Muhammed Busta da önemli aşamalarda görevler üstlendiler.

cdfgthy
Cezayir'in Tinduf şehrinin 170 kilometre güneydoğusunda Batı Sahralıların yaşadığı Dakhla mülteci kampı, 8 Temmuz 2016 (AFP)

10 Kasım 2025 Pazartesi günü Kraliyet Sarayı, Kral'ın danışmanlarını ve mecliste temsil edilen parti liderlerini bir araya getiren üst düzey bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantının gündemi, BM tarafının talep ettiği gibi, partileri ayrıntılı Fas özerklik planı taslağına yönelik önerilerini hazırlamaya teşvik etmekti. Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin artık kaçınılmaz olduğunu teyit ediyor.

Bu dönüşüm, hem parlamenter hem de sivil alanda paralel diplomasinin yükselişiyle aynı zamana denk geliyor ve bu diplomasi, resmi diplomasiyi aşan etkili bir stratejik araç haline geldi. İletişim ağlarının gelişimi, sivil toplum elitlerinin ve parlamenterlerin Fas’ın bakış açısını esnek bir şekilde aktarmalarına, yabancı kamuoyuna ve uluslararası kurumlara ulaşmasına olanak tanıdı. Bu yumuşak güç, etkili kişileri “sahadaki gerçekliğe” ikna ederek tanımaların dondurulması ve konsoloslukların açılmasının önünün açılmasında önemli ölçüde katkıda bulundu.

Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin zorunlu hale geldiğini teyit ediyor

İçeriye gelince, öneriyi etkinleştirmek ve ulusal mutabakat sağlamak için özerkliğin (yasal, mali ve idari) ayrıntılarının hazırlanmasına siyasi partilerin, meclisin ve sivil toplum kuruluşlarının dahil edilmesi meşruiyetini sağlamak için elzemdir. Ayrıca, güney bölgelerindeki büyük kalkınma projelerini hızlandırarak, entegrasyonu güçlendirerek ve özerkliği bölge sakinleri için cazip bir seçenek haline getirerek kalkınmanın desteklenmesi hedefleniyor. İçeride hazırlanan detaylı uygulama planı, gelecekteki tartışmalar için tek dayanak noktası olacak.

Dışarıda ise, öneriye uluslararası destek sağlayarak, yeni resmi tanımalara dönüştürerek ve Laayoune ve Dakhla'da daha fazla konsolosluk açılmasını sağlayarak sahadaki gerçekliği sağlamlaştırmak hayati önem taşıyor. “Yuvarlak masa” formatından, tek çerçeve olarak özerkliğe dayalı doğrudan müzakerelere geçilmesi de talep edilmeli.

Son BM kararı Faslı diplomatları memnun etse de, herkes bu kararın yerleşik pozisyonları ve koşulları bir gecede değiştirebilecek “sihirli bir değnek” olmadığını anlıyor. Kararın alınması ile sahada uygulanması arasında korku ve zorluklarla dolu bir mayın tarlası var.

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre bölge, BM kararına uymama gücü olmasa da, uygulanmasını yıllarca geciktirebilecek manevralar ve engeller olmasını bekliyor. Polisario Cephesi'nin giderek tırmanan ve kararı açıkça reddeden tutumları bunu gösteriyor. Çekişmenin bir sonraki aşamada bir “yorum savaşı"na dönüşmesi ve BM kararının her tarafın kendi pozisyonuna uygun şekilde yorumlamaya çalıştığı bir manevra alanı haline gelmesi bekleniyor.

Polisario Cephesine gelince, Tinduf kamplarındaki insani ve lojistik faktörler ve uluslararası fonların zayıflığı, onu bir miktar esnekliğe itebilir. Ancak Fas’ın önerdiği haliyle salt bir özerklikten daha geniş bir sonuç elde etmeyi de hedefleyebilir.

Tahminler, referandumdan kaçınarak ve salt iç özerklikten “daha büyük” görünen bir çözüme ulaşma çabasıyla, deklare edilen oluşumun prestijinin bir kısmını koruyan “konfederal” bir formülün görüşülebileceğini işaret ediyor.

y6
Batı Sahra'nın Guerguerat bölgesinde bir Fas ordusu aracı, enkaz halindeki araçların yanından geçiyor, 24 Kasım 2020 (AFP)

Fas'ın BM Daimi Temsilcisi Ömer Hilal, bir televizyon programında, bu paralel diplomasinin, resmi diplomasinin yanı sıra, kapsamlı bir stratejinin parçası olduğunu belirtti. BM'nin 2797 sayılı Kararı'nın “tarihi bir zafer” ve “Kraliyet diplomasisinin taçlandırılması” olduğunu vurgulayan Hilal, yeni kararın “önceki kararlardan tamamen koparak siyasi gerçekçiliğe dayalı yeni bir aşama başlattığı” için “kritik bir an” olduğunu vurguladı.

Faslı diplomat, Fas'ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi. Dünya çapında 64 ayrılıkçı çatışmadan 60'ının referanduma başvurulmadan çözülmesini de buna kanıt olarak gösterdi.

Faslı diplomat, Fas’ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi

Paralel bir gelişme ve Avrupa'nın tutumunda da bir dönüşümün yaşandığının göstergesi olarak, Avrupa Komisyonu, Fas ile balıkçılık anlaşmasının yenilenmesi için yeni müzakerelerin başlatılmasını onayladığını duyurdu. Bu dönüşüm artık teknik bir mesele değil, Avrupa'nın Fas ile stratejik ortaklığın önemi ve ilişkiye baskı ve pazarlıklardan uzak, karşılıklı çıkarlar temelinde yaklaşma gerekliliği konusunda yenilenen farkındalığını yansıtan son derece önemli bir siyasi gösterge. Avrupa Birliği (AB), anlaşmanın yenilenmesinin bölgesel istikrar, deniz güvenliğinin artırılması ve düzensiz göçle mücadele için bir temel taş olduğunu biliyor.

Güvenlik Konseyi kararından Avrupa’dan gelen sinyallere kadar son gelişmeler, Batı Sahra sorununun kesin olarak çözülmesinin zamanının geldiğini teyit ediyor. Yarım asırdır bölgesel ve uluslararası ilgiyi üzerine çeken çatışmanın, artık daha fazla gecikmeye ve manevraya tahammülü kalmadı.

Antropoloji uzmanı Dr. Abdussamed Muhyiddin, el-Mecelle'ye verdiği demeçte, “Tüm taraflar, bu çatışmanın devam etmesinin ve BM kararının uygulamadan ziyade yorum meselesine dönüştürülmesinin, bölge halklarının refahı ve çıkarları pahasına kalkınma fırsatlarının heba edilmesinin bir devamı olduğunun farkına varmalıdır. Ekonomik ve sosyal entegrasyona kaynak aktarılarak geri kazanılabilecek değerli zaman kaybedildi” dedi.

Bu bağlamda, Arap Mağrip Birliği'nin yeniden canlandırılması ertelenemeyecek tarihi bir zorunluluk haline geliyor. Batı Sahra sorununun, tek geçerli dayanak haline gelen özerklik çerçevesinde çözülmesi, kardeş ülkeler arasındaki sınırların yeniden açılmasının ve ortak bölgesel kalkınma çarkının dönmesinin anahtarıdır. Bir sonraki aşama, ortak inşa ve irade çatışmasından çıkarların iş birliğine geçiş olmalıdır. Böylece Fas, Cezayir ve komşuları kaybedilen zamanı telafi edebilir ve halklarını refaha kavuşturmak için çalışmaya başlayabilirler.


İdlib’de mühimmat deposu patladı: Yaralılar var -VİDEO

Patlamaya ait dolaşıma giren videodan bir kare
Patlamaya ait dolaşıma giren videodan bir kare
TT

İdlib’de mühimmat deposu patladı: Yaralılar var -VİDEO

Patlamaya ait dolaşıma giren videodan bir kare
Patlamaya ait dolaşıma giren videodan bir kare

İdlib’in Kefertaharim kasabasında bugün büyük bir patlama meydana geldi. Yerel kaynaklara göre patlama, bir mühimmat deposunda gerçekleşti.

Şarku’l Avsat’ın Suriye televizyonundan aktardığı bilgilere göre patlama sonucu yaralanmalar meydan geldi.

Olayın etkisiyle çevredeki zeytin ağaçları  zarar gördü. Yetkililer ve sağlık ekipleri, bölgede güvenlik ve yardım çalışmalarını sürdürüyor.