Sirte’nin sembolik anlamı… Kardabiye’den DEAŞ’a, Kaddafi’nin iktidara çıkışından düşüşüne…

Kaddafi’nin “gözdesi” Sirte, iktidardan düştükten sonra harabeye döndü. (Reuters)
Kaddafi’nin “gözdesi” Sirte, iktidardan düştükten sonra harabeye döndü. (Reuters)
TT

Sirte’nin sembolik anlamı… Kardabiye’den DEAŞ’a, Kaddafi’nin iktidara çıkışından düşüşüne…

Kaddafi’nin “gözdesi” Sirte, iktidardan düştükten sonra harabeye döndü. (Reuters)
Kaddafi’nin “gözdesi” Sirte, iktidardan düştükten sonra harabeye döndü. (Reuters)

Sirte kenti (Trablus’un 450 km doğusunda), önümüzdeki haftanın başında Abdulhamid Dibeybe hükümetinin güven oylamasının yapılması için Libya milletvekillerinin toplantısına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Milletvekilleri arasındaki büyük görüş ayrılıklarının ışığında hükümetin onay alması garanti gibi görünmüyor. Ancak Libyalıların büyük bölümü için Sirte’nin sembolik bir anlamı olması göz önüne alındığında bu şehirde sadece Temsilciler Meclisi’nin bir oturumunun yapılacak olması bile bir başarı sayılacak.
Sirte 1915 yılında İtalyan istilacıların yenilgisine tanık oldu. Albay Muammer Kaddafi’nin uzun yönetimi sırasında gözde şehirdi. Kaddafi’nin düşüşüne tanıklık etti. Aynı şekilde Libya’daki DEAŞ örgütünün “başkenti” olarak bilindi. Ayrıca şehir Mısırlıların geçen yıl Libya savaşı sırasında çizdikleri “kırmızı çizginin” de bir parçasıydı.

Sirte 1
Sirte’de pazartesi günü yapılması beklenen Libya milletvekillerinin toplantısı, 1915 yılında meydana gelen “Kardabiye Savaşı”nın yıl dönümünün yaklaşmasıyla birlikte gerçekleşecek. Sirte’nin yakınlarındaki  Kardabiye, 1915 yılının nisan ayında Libyalı mücahitler ile İtalyan ordusu arasında belirleyici bir savaşa sahne olmuştu. General Miani liderliğindeki İtalyanlar Sebha ve Merzuk gibi kovuldukları şehirleri geri almak için Güney Libya’daki Fizan bölgesine doğru ilerlemek üzere harekete geçtiler. İtalyanlar Sirte Savaşı’nda yalnız değillerdi. Yanlarında Habeşistan (günümüzdeki adıyla Etiyopya) ve Eritre’den askerler getirdiler. Ayrıca İtalyanlarla (geçici de olsa) ittifak kurmaya karar veren Mısrata, Tarhuna ve diğer Libya bölgelerinden yerli savaşçılar tarafından da desteklendiler. Ancak General Miani’nin güney Sirte’den Fizan’a doğru ilerleyişi başarılı olamadı. 29 Nisan 1915 yılında Libyalılar ve İtalyan kuvvetleri arasında Kardabiye Savaşı yapıldı. Bu savaşlar İtalyanlar için büyük bir hezimetle sonuçlandı. İtalyanlar geri çekilmek zorunda kaldılar ve mevzileri de bir bir Libyalıların ellerine geçti. Ancak sahildeki diğer bölgelerin yanı sıra başkent Trablus, İtalyanların kontrolünde kalmaya devam etti. Kardabiye hazimetine rağmen İtalyanlar, özellikle Roma’da Mussolini'nin iktidara gelmesinin ardından bir kez daha geri geldiler. Mussolini, kampanyasını 1931 yılında Libyalı mücahitlerin lideri Ömer el-Muhtar’ı idam ederek taçlandırdı.

Sirte 2
Sirte, Albay Muammer Kaddafi’nin, 1969 yılının eylül ayında gerçekleştirdiği Fatih darbesinden 2011 yılının ekim ayında devrilmesine kadar geçen uzun iktidar yıllarında gözde şehriydi. Kaddafi, kabilesinin kalesi sayılan Sirte’yi Libya kıyısındaki küçük ve değeri düşük bir kasabadan, çok sayıda devlet idaresini içeren ve Trablus’tan sonra ülkenin ikinci başkenti ve bazen de ondan önce gelerek başkent rolünü oynayan muazzam bir şehre dönüştürdü. Libya Parlamentosu 1980’lerin sonunda Trablus’tan taşındıktan sonra buraya kuruldu. Kaddafi 1999 yılının eylül ayında ünlü Vagadugu Salonu'nda Afrika Birliği’nin kurulduğunu duyurdu (Afrika Birliği Örgütü’nün -AfB- ardılı olarak). Ayrıca Kaddafi, "Afrika Birleşik Devletleri" kurulmasını ve Sirte'nin idari merkez olmasını planlıyordu. Sirte 2010 Arap Birliği Zirvesi de dahil olmak üzere bir dizi toplantı ve konferansa ev sahipliği yaptı.
Ancak Kaddafi dönemi, Sirte’nin büyük şehirlerin konumuna yükselme çağı olduğu gibi 2011 yılında iktidarın devrilmesinin, özellikle şehir son nefesine kadar Kaddafi’nin yanında savaştığı için yıkıldığının ve tekrar arka plana atılmaya başlandığının duyurusu niteliğindeydi. Kaddafi’ye karşı ayaklanma 17 Şubat 2011’de başladı. Ancak Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) ülkelerinden ayaklanmaya destek verilmesine rağmen Kaddafi rejimi ancak aynı yılın  ekim ayında devrilebildi. Kaddafi, eylül ayında muhaliflerinin eline düşmeden kısa bir süre önce Trablus’taki sıkı güvenlik önlemleri ile korunan Bab ül-Aziziye’den kaçarak kabilesinin kalesi sayılan Sirte’ye sığındı. Ancak 20 Ekim’de Sirte’nin büyük bir kısmını yok eden batı hava koruması altında Kaddafi’nin muhalifleri, destekçilerinin korunduğu son mahallelere (2 Numaralı Mahalle) girmeyi başardılar. Bu sırada Libya lideri tekrar kaçmaya çalıştı ancak konvoyu hava saldırılarına maruz kaldı ve önü kesildi. Bu hava saldırıları muhaliflerin onu saklandığı kanalın içerisinden çıkararak tutuklamasını sağladı. Muhalifler oğlu Mutassım ile birlikte kendisine işkence yaptı ve öldürdü. Daha sonra cesetlerini Mısrata şehrine getirdiler ve bilinmeyen bir bölgede defnedilmeden önce halkın karşısında sergilediler.

Sirte 3
DEAŞ ve Ensar eş-Şeriat gibi diğer aşırılık yanlısı örgütler ülkede kendilerine yer edinmek için 2011 yılında, Kaddafi rejiminin devrilmesinin ardından Libya’nın içinde bulunduğu kaostan faydalandı. Ülkenin doğusunda bulunan Derne şehri, daha sonra Suriye çatışması ile kendi aralarında bölünen bu grupların kalelerinden biriydi. Bir kısmı el-Kaide’yi desteklerken, diğer bir kısmı da DEAŞ’ı destekledi. Ancak Derne’de zafer el-Kaide’nindi. Buna karşılık DEAŞ en az Derne kadar önemli bir yeri ele geçirdi. DEAŞ, 2014 yılında Libya’nın bazı bölgelerine yayıldıktan sonra 2015 yılında Sirte şehrine girmeyi başardı. Çok geçmeden burası Libya’daki DEAŞ’ın başkenti oldu. Örgüt Sirte’de İslami öğretilere ilişkin katı yorumlarına göre hareket eden şeriat mahkemeleri kurdu. Kendisine muhalefet eden ya da mahkemeleri tarafından yargılanan birçok Libyalıyı idam etti. Bununla birlikte kameralar karşısında Mısır ve Etiyopyalı Kıpti vatandaşlarına yönelik korkunç katliamları sadece Libya, Mısır ve Etiyopya’da değil, tüm dünyada bir öfke dalgasına yol açtı. DEAŞ'ın Sirte gibi büyük bir şehri ele geçirmesi, şehrin Libya sahilindeki stratejik konumu ve Güney Avrupa sahillerine yakın oluşu Avrupalıların endişesini artırdı. Zira Avrupalılar DEAŞ’ın Suriye’deki karargahından düzenlediği saldırılardan (2015 Paris Saldırıları ve 2016 Brüksel Saldırıları) etkilenmeye başlamışlardı. Libya’daki DEAŞ örgütünün başkentine ilişkin Batı’nın endişesinin bir sonucu olarak ABD ve bazı Avrupalı ülkeler, örgütü Sirte’den çıkarmak için Libyalıların önderliğinde geniş bir kampanya başlattılar. 2016 yılının Mayıs ayında şehri DEAŞ’ın elinden kurtarmak için “El-Bunyan el-Mersus Operasyonu” başlatıldı. Özellikle 2011'de Kaddafi'yi devirmek için yapılan savaşın tekrarı niteliğinde olan bu mücadeleye Sirte’nin batısındaki Mısrata'dan savaşçılar da dahil edildi. “El-Bunyan el-Mersus” savaşçıları Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) güçlerinin bir kısmını teşkilatlandırdı. Ancak ABD'nin savaş uçakları ile en az 495 hava saldırısı yapmasına, savaş gemilerinin hava saldırılarına destek vermesine ve savaşçıların ilerleyişini koordine etmek için karada özel kuvvetlerin yer almasına rağmen Sirte’yi geri almak kolay olmadı. DEAŞ kalesini savunmaya devam etti ve unsurları, savaşçıları ağır kayba uğratarak sokak savaşlarına girdi. DEAŞ’ın Sirte’deki ölesiye verdiği mücadele ele geçirdiği bölgeleri kolay kolay bırakmayacağını da gösterdi. Tıpkı Musul ve Rakka’nın yanı sıra örgütün 2019 yılında Suriye’nin doğusunda kalan Deyrizor kırsalındaki son kalesi el-Baguz’da da yaptığı gibi.
Sert çarpışmalardan aylar sonra Sirte’yi DEAŞ’tan temizleme operasyonu 2016 yılının aralık ayında sona erdi. DEAŞ, Sirte'de yüzlerce savaşçısını kaybetti. ABD ordusunun tahminlerine göre bu syı 800-900 arasında. Libya yerel tahminlerine göre ise 2000-2500 civarında. Ölenler Libya’daki DEAŞ’ın vurucu gücünü oluşturuyordu. Bu gücün yok edilmesi DEAŞ’ın ülkede ve çevresinde oluşturduğu tehdidin büyük ölçüde azalmasını sağladı. Sirte’den kaçmayı başaran bazı DEAŞ unsurları şehrin güneyindeki çölde ABD uçakları tarafından takip edildi. ABD, 2017 yılının ocak ayında Sirte'nin güneyinde bir DEAŞ kampını bombaladı. Saldırı sonucu yaklaşık 90 DEAŞ unsuru öldürüldü.

Sirte 4
2020 yılında Sirte bir kez daha neredeyse savaş alanına dönüştü. 2020 yılının baharında UMH güçleri, Türkiye’nin desteğiyle ülkenin batısında savaşın gidişatını değiştirmeyi başardı. Bunun sonucunda Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) güçleri, Trablus’un kapılarından ve tüm Batı Libya bölgesinden geri çekilmek zorunda kaldı. Hafter güçleri kıyıdaki Sirte ve ülkenin merkezinde bulunan Cufra’ya doğru doğuya çekildi. UMH güçlerinin kendilerini ülkenin doğusuna kadar takip etme tehdidi devam ediyordu. Nitekim öyle de oldu. UMH güçleri, özellikle de Mısrata şehrinden gelenler, doğuya doğru ilerlediler ve Sirte’nin etrafındaki bölgelerin kontrolünü ele geçirdiler. Ancak savaş uçakları saldırılar düzenledi ve ilerlemelerini engelledi. Bu uçakların Rusya merkezli Wagner Grubu için çalışan paralı askerlere ait olduğu ve Hafter’in saflarında savaştığı iddia ediliyor. Ancak Hafter ordusunun sözcüsü, saflarında paralı askerlerin olduğunu defalarca kez reddetti. Buna karşılık ABD’nin Afrika Kuvvetleri Komutanlığı (AFRICOM), Sirte ve Cufra’da “Wagner Gruba ait paralı askerlerin” olduğunu vurgulayarak ellerinde Libya’daki operasyonlarında kullandıkları MİG ve Suhoy savaş uçakları olduğunu öne sürüyor.
Bu iki şehirde Rus paralı askerleri olsun ya da olmasın yeni Sirte savaşını durduran şey Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin Sirte’den Cufra’ya kadar çizdiği “kırmızı hat” oldu. Sisi bu çizginin geçilmesinin Mısır’ın ulusal güvenliğine tehdit sayılacağını ve bunun Mısır’ın Libya’ya askeri bir müdahalede bulunmasını gerektireceğini söylemişti. 2020 yılının sonbaharında Libya’daki çatışma tarafları ateşkes ilan etti. Bunun ardından Sirte, ülkenin batısında UMH’yi ve doğusunda LUO’yu destekleyen Libya ordusunun askeri komitelerinin toplantılarına tanık oldu. Bu sırada ABD Sirte’yi silahlardan arındırılmış bir şehre dönüştürmek ve iktidar için çatışan Libya taraflarının rızasını almış bir güvenlik gücü konuşlandırılması için çaba gösterdi.
Mısır’ın “kırmızı çizgisi”, Libyalıların askeri çatışmalarını durdurup tekrar müzakere masasına dönmesine yardımcı oldu. En nihayetinde de bir başkan ve iki yardımcısından oluşan bir Başkanlık Konseyi ve yeni bir hükümet olmak üzere yeni bir yürütme otoritesi seçildi.
Sirte, bu kez ülkeyi yeni bir askeri savaşa sürüklenmekten korumaya yardımcı olabilecek bir siyasi savaş arenasına dönüşecek. Sirte’deki görüşmelerin Kaddafi’nin istediği gibi şehre eski “gözde” konumunu yeniden kazandırıp kazandırmayacağı ise henüz bilinmiyor.

 


Sednaya Hapishanesi’ndeki ihlallere karıştığı suçlamasıyla bir Suriyeli tutuklandı

Sednaya Hapishanesi'nde memurların yer altındaki hücrelerde tutulan mahkumlara ulaşma çabalarını izleyen kişiler, Aralık 2024 (Reuters)
Sednaya Hapishanesi'nde memurların yer altındaki hücrelerde tutulan mahkumlara ulaşma çabalarını izleyen kişiler, Aralık 2024 (Reuters)
TT

Sednaya Hapishanesi’ndeki ihlallere karıştığı suçlamasıyla bir Suriyeli tutuklandı

Sednaya Hapishanesi'nde memurların yer altındaki hücrelerde tutulan mahkumlara ulaşma çabalarını izleyen kişiler, Aralık 2024 (Reuters)
Sednaya Hapishanesi'nde memurların yer altındaki hücrelerde tutulan mahkumlara ulaşma çabalarını izleyen kişiler, Aralık 2024 (Reuters)

Suriye İçişleri Bakanlığı tarafından dün yapılan açıklamada, devrik Devlet Başkanı Beşşar Esed döneminde Sednaya Hapishanesi’nde gerçekleşen ‘ağır ihlallere’ karışmakla suçlanan Tümgeneral Ekrem Sellum el-Abdullah'ın tutuklandığı bildirildi. Bu ihlaller arasında özellikle tutukluların cesetlerinin konulduğu ‘tuz odaları’ yer alıyor.

Bakanlıktan yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Şam Valiliği Terörle Mücadele Şubesi titiz bir operasyon düzenledi. Operasyon sonucunda, 2014-2015 yılları arasında Savunma Bakanlığı'nda Askeri Polis Komutanı olmak üzere çeşitli görevlerde bulunan Tümgeneral Ekrem Selum el-Abdullah tutuklandı.”

Açıklamada, bu kişinin konumundan dolayı Sednaya Hapishanesi’nde tutuklulara karşı ciddi ihlallerde bulunduğu vurgulandı. Ön soruşturmaların, bu kişinin askeri polisin başında olduğu dönemde Sednaya Hapishanesi’nde tutukluların infazından doğrudan sorumlu olduğunu gösterdiği belirtildi.

Şam'ın kuzeyinde bulunan bu hapishane, yaklaşık yarım asırdır Suriye'yi yöneten Esed ailesinin tarihine düşmüş bir kare lekedir. Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), hapishane duvarları içinde yaşanan ihlallerin boyutuna bakarak burayı ‘insan mezbahası’ olarak nitelendirmişti.

Suriye'nin en büyük hapishanelerinden biri olan ve başlangıçta siyasi tutukluları barındırmak için tasarlanan bu hapishanenin, insan hakları örgütleri, eski tutuklular ve ailelerinin ifadeleriyle zamanla işkence, yargısız infaz ve zorla kayıpların yaşandığı bir yere dönüştüğü anlaşıldı.

Sednaya Hapishanesi Tutuklu ve Kayıp Kişiler Derneği, 2011 yılında çatışmaların başlamasından bu yana 30 bin kişinin bu hapishanede tutuklu bulunduğunu ve sadece 6 bin kişinin serbest bırakıldığını tahmin ediyor. Geri kalanların çoğu kayıp olarak kabul ediliyor, özellikle de ailelere çocuklarının ölümleri hakkında nadiren bilgi verildiği için. Ölüm belgelerini almayı başarsalar bile, cesetlerini alamıyorlar.

Derneğin kurucusu Diyab Seriyye, Fransız Haber Ajansı AFP'ye yaptığı açıklamada Tümgeneral Abdullah'ın geçtiğimiz aralık ayında Esed rejiminin düşmesinden bu yana Sednaya Hapishanesi’ndeki ihlallerle ilişkili olarak tutuklanan en önemli isimlerden biri olduğunu söyledi.

Tümgeneral Abdullah'ın hapishanede gerçekleşen infazların ve işkencenin doruk noktasında askeri polis biriminin sorumlusu olduğunu belirten Seriyye, “Bu suçların sorumluluğu ona aittir” diye ekledi.

Seriyye, Tümgeneral Abdullah'ın görev süresi boyunca cesetlerin toplu mezarlara nakledilene kadar saklanmak üzere depo olarak kullanılan tuz odalarını kuran kişi olduğunu da belirtti.

AFP’nin 2022 yılında eski tutuklularla yaptığı görüşmeler ve derneğin raporuna dayanan bir araştırmasına göre Sednaya Hapishanesi’nde cesetlerin toplu mezarlara nakledilene kadar tutulduğu en az iki tuz odası olduğu ortaya çıktı. Bu deliller çerçevesinde hapishane yönetimi, işkence veya gözaltı koşulları nedeniyle neredeyse her gün ölen tutukluların cesetlerini saklamak için buzdolabı bulunmadığından, çürümeyi geciktiren tuz yöntemine başvurmuş gibi görünüyor.


Dünya Sağlık Örgütü, 41 ağır hasta ve yaralıyı Gazze'den tahliye etti

İsrail'in Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Deyr el-Belah'ta toplu mezara gömdüğü kimliği belirsiz Filistinlilerin kalıntıları (EPA)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Deyr el-Belah'ta toplu mezara gömdüğü kimliği belirsiz Filistinlilerin kalıntıları (EPA)
TT

Dünya Sağlık Örgütü, 41 ağır hasta ve yaralıyı Gazze'den tahliye etti

İsrail'in Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Deyr el-Belah'ta toplu mezara gömdüğü kimliği belirsiz Filistinlilerin kalıntıları (EPA)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Deyr el-Belah'ta toplu mezara gömdüğü kimliği belirsiz Filistinlilerin kalıntıları (EPA)

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus dün sosyal medya platformu X hesabından yaptığı açıklamada, WHO’nun 41 ağır hastanın tedavi edilmek üzere 145 refakatçiyle birlikte Gazze Şeridi’nden tahliyesini yönettiğini söyledi.

Gazze'de tedavi için tahliye edilmeyi bekleyen yaklaşık 15 bin hasta olduğunu belirten Ghebreyesus “Ülkeleri dayanışma göstermeye ve tıbbi tahliyeleri hızlandırmak için tüm kanalları açmaya devam ediyoruz” dedi. Hastaların birçoğu İsrail ile Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas arasında iki yıldır süren çatışmalarda yaralanırken bazıları ise Gazze Şeridi'nin çöken sağlık sisteminin tedavi edemediği kanser ve kalp hastalığı gibi kronik hastalıklardan şikayetçi.

Savaş sırasında 7 binden fazla hasta Gazze'den tahliye edildi. Bunların yarısından fazlası Mısır tarafından kabul edildi. Refah Sınır Kapısı’nın geçtiğimiz yıl mayıs ayında kapatılması ve İsrail tarafından ele geçirilmesinden bu yana tahliye oranı önemli ölçüde azaldı. Daha önce varılan ateşkesin mart ayında çökmesinden bu yana, her gün dörtten az hasta tahliye ediliyordu.

Daha önce hastaları Mısır üzerinden nakletmek için kullanılan Refah Sınır Kapısı trafiğe kapalı kalmaya devam ediyor. Tıbbi kuruluşlar ve Filistinli sağlık yetkilileri, tahliye edilmeyi beklerken yüzlerce kişinin hayatını kaybettiğini belirtiyor. Hastaların tahliyesi operasyonun yönetimini geçtiğimiz yıl devralan WHO, 2024 yılının temmuz ayından bu yana listede yer alan 137'si çocuk olmak üzere 740 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. WHO daha önce Gazze'de 3 bin 800'ü çocuk olmak üzere yaklaşık 15 bin 600 hastanın tahliye edilmeyi beklediğini açıklamıştı.

Gazze'ye yardım akışını denetleyen İsrail ordusuna bağlı Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Biriminin (COGAT) daha önceki bir açıklamasında tahliye izinlerinin güvenlik incelemelerine tabi tutulduğunu belirtmişti.


Gazze'de ateşkesi sağlayan Trump, Putin'le neden anlaşamıyor?

Trump, Gazze'deki ateşkesin ardından Ukrayna savaşını durdurmaya yoğunlaşacağını açıklamıştı (Reuters)
Trump, Gazze'deki ateşkesin ardından Ukrayna savaşını durdurmaya yoğunlaşacağını açıklamıştı (Reuters)
TT

Gazze'de ateşkesi sağlayan Trump, Putin'le neden anlaşamıyor?

Trump, Gazze'deki ateşkesin ardından Ukrayna savaşını durdurmaya yoğunlaşacağını açıklamıştı (Reuters)
Trump, Gazze'deki ateşkesin ardından Ukrayna savaşını durdurmaya yoğunlaşacağını açıklamıştı (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze'de esir takası ve ateşkes anlaşmasına aracılık ederken, Ukrayna savaşında benzer bir ilerleme sağlayamadı.

Trump, sosyal medya platformu Truth Social'dan 16 Ekim'de yaptığı açıklamada, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le Macaristan'ın Budapeşte kentinde görüşeceklerini söylemişti. Ancak daha sonra görüşmenin askıya alındığı haberleri çıkmıştı.

ABD Başkanı, dünkü açıklamasında "Vaktimi boşuna harcamak istemiyorum, neler olacağına bakacağız" demişti. Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov ise başından beri herhangi bir tarih belirlenmediğine dikkat çekerek, "Böyle bir görüşme yoğun hazırlık gerektiriyor" ifadelerini kullanmıştı.

BBC'nin analizinde, İsrail'in 9 Eylül'de Katar'a düzenlediği saldırının Trump'ı öfkelendirdiğine ve Tel Aviv'i anlaşmaya zorlamak için elindeki kozu güçlendirdiğine dikkat çekiliyor.

Öte yandan ABD Başkanı'nın Ukrayna savaşında Rusya'ya karşı daha az kozu olduğu yazılıyor. Trump'ın Rusya'nın enerji ihracatına yaptırım uygulama ve Ukrayna'ya yeni uzun menzilli silahlar gönderme tehdidinde bulunduğu fakat bunları gerçekleştirmediği hatırlatılıyor.

Putin'le ağustosta Alaska'da yapılan görüşmede veya Ukrayna lideri Volodimir Zelenski'yle birebir toplantılarda da ateşkese yönelik somut adımlar atılamadığına işaret ediliyor.

Diğer yandan Reuters'ın haberinde, Kremlin'in Ukrayna savaşını bitirmek için şartlarını Washington'a "özel bir bildiriyle" sunduğu aktarılıyor.

ABD'li bir yetkili, Rusya'nın Donbas bölgesinin tamamını istediğini söylüyor. Ayrıca herhangi bir barış anlaşması kapsamında NATO birliklerinin Ukrayna'ya konuşlandırılmaması da talep ediliyor.

Trump ise pazar günkü açıklamasında, Donbas cephesindeki durumun "olduğu gibi kalmasını" istediğini söylemişti. Rusya'nın, bölgenin yüzde 78'ini ele geçirdiğini belirten ABD Başkanı, ateşkes imzalanmasını ve daha sonra toprak tavizleriyle ilgili müzakere yapılmasını önermişti.

Rusya, Ukrayna'dan 2014'te tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyeti'ni tanıdığını 21 Şubat 2022'de duyurmuştu.

Moskova, 24 Şubat'ta Ukrayna istilasını başlatmış, aynı yılın eylülünde her iki bölge de referandum düzenleyerek Rusya'ya katılma kararı almıştı.

Rusya Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov, Ukrayna'nın doğusundaki iki bölgeden Donetsk'in yüzde 20'sinde, Luhansk'ın da yüzde 1'inden azında Kiev'e bağlı birliklerin bulunduğunu bu yılın ağustosunda açıklamıştı.

Independent Türkçe, Reuters, BBC