Moskova ve Şam, Fırat’ın doğusundaki ‘Kürt yönetime’ karşı üslubunu sertleştiriyor

Şam’ın Doğu Guta bölgesine bağlı Duma’daki yıkım (Reuters)
Şam’ın Doğu Guta bölgesine bağlı Duma’daki yıkım (Reuters)
TT

Moskova ve Şam, Fırat’ın doğusundaki ‘Kürt yönetime’ karşı üslubunu sertleştiriyor

Şam’ın Doğu Guta bölgesine bağlı Duma’daki yıkım (Reuters)
Şam’ın Doğu Guta bölgesine bağlı Duma’daki yıkım (Reuters)

Moskova ve Şam, dün yayınladıkları ortak açıklamada, ‘Kürt yönetimin’ Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke yakınlarında bulunan El-Hol Kampı’nda durumun kötüleşmesiyle başa çıkma konusundaki yetersizliğini kınadı. İki taraf, DEAŞ’ın bölgedeki etkinliğinin yeniden başlamasıyla birlikte “durumun daha da kötüleşmesi ihtimaline” karşı uyardı. İki ülkenin savunma bakanlıklarına bağlı Ortak Koordinasyon Merkezi’nden yapılan açıklamada, “bölgede durumu kontrol altına alacak Kürt yetkililerin olmayışından” büyük bir endişe duyulduğu vurgulandı.
Rusya Savunma Bakanlığı’na bağlı Ulusal Savunma İdare Merkezi Başkanı Mihail Mezentsev ve Suriye Yerel İdare Bakanı Hüseyin Mahluf, yaptıkları ortak açıklamada, DEAŞ örgütünün nüfuzunun artmasıyla eşzamanlı olarak El-Hol Kampı’nı fiilen kontrol eden bir Kürt yönetiminin olmadığına işaret etti. Kamptaki mevcut koşulların oldukça güç bir noktaya ulaştığına dikkat çekilen açıklamada, kampta aşırılıkçı eğilimlerin artması sebebiyle çocuklar başta olmak üzere kamp sakinlerinin ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya oldukları ifade edildi.
Moskova, kamp sakinlerinin DEAŞ savaşçılarının ailelerinden oluştuğunu vurguladı. Rusya ve Suriye tarafları, açıklamalarında, El-Hol Kampı ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki diğer kamplarda vatandaşları bulunan ülkelerin, vatandaşlarının iadesi sürecini organize etmek için çabalarını aktifleştirmeleri gerektiğini kaydetti.
ABD ve müttefiklerinin Suriye’nin içerisindeki durumu istikrasız bırakmayı sürdürdükleri belirtilen açıklamada, “Yasadışı yaptırımlar Suriye Arap Cumhuriyeti'ni boğmaya devam ediyor” ifadelerine yer verildi. Açıklamada ABD ve müttefiklerine “Dikkatleri Suriye’ye yönelik yaptırımların ve egemenliğinin ihlallerinin sonuçlarından başka yöne çekmek için siyasi ve mali araçları uluslararası örgütlere baskı uygulama” suçlaması yöneltildi. Açıklamada ayrıca ABD’ye “Suriye'deki durum üzerinde istikrarı bozucu bir etki yapmayı bırakması ve uluslararası hukuk ile Birleşmiş Milletler ilkelerine sıkı bir şekilde bağlı kalması” çağrısı yapıldı.

Moskova ve Şam arasında yeni üslup
Bu açıklama, Suriye’deki kötü durumdan Washington’un sorumlu tutulması açısından daha önceki açıklamalardan farklı olmamakla birlikte, Kürt yönetime karşı kullanılan sert üslup ve yönetimin bölgedeki kontrolünü kaybetmesi konusundaki uyarı, Moskova ve Şam’ın ortak açıklamalarında yeni bir üslup olarak öne çıkıyor. Nitekim iki taraf geçtiğimiz süreçte Kürt Özerk Yönetim ile Şam arasında iletişim kanallarının açılmasını teşvik etmek ve mutabakata varılması için çalışıyordu.
Bu açıklama aynı zamanda Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un önceki gün tamamladığı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Suudi Arabistan ve Katar turunun ardından geldi. Zira bu tur, Suriye dosyasında Rusya, Türkiye ve Katar’ı içeren yeni bir üçlü koordinasyon mekanizmasının kurulmasıyla sonuçlandı. Söz konusu 3 ülke, yayınladıkları ortak açıklamada, Suriye’nin toprak birliğine ve egemenliğine bağlı kalınması ve ayrılıkçı eğilimleri reddetmenin gerekliliğini vurguladı.
Bir Rus diplomat, dün Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte şunları kaydetti:
“Lavrov’un (BAE, Suudi Arabistan ve Katar) turunun sonuçları, Moskova’da büyük bir memnuniyet oluşturdu. Rus diplomatlarda oluşan temel izlenim, Körfez ülkelerinin artık Rusya’nın hamlelerini daha iyi anladığı yönünde. Körfez ülkelerinde, bölgeye barış ve güvenlik gelmesi için Suriye krizine son vermek ve askıda bekleyen meseleleri çözmek adına Moskova ile daha çok koordinasyon kurmanın gerektiği yönünde artık daha geniş bir kanaat oluştu. Lavrov, üç Arap ülkesinin başkentindeki görüşmeleri sırasında, Rusya’nın, askıda bekleyen meselelerde çözüme varmak amacıyla İran ile diyalog mekanizmalarının geliştirilmesinin gerekliliği konusunda yaptığı çağrılarla ilgili anlayışa değindi. Rusya’nın rahatlığının sebebi, Suriye, Libya, Yemen ve Lübnan’daki sorunların çözüm mekanizmaları ve yollarıyla ilgili Rusya ve Arap ülkelerinin pozisyonları arasında neredeyse bir çeşit uyum olmasıdır. Rus tarafı (Lavrov), Arap ülkelerinin Suriye halkının sıkıntılarına son verilmesi ve insani yardımları artırmak için verilen çabalar ile siyasi sürecin ilerletilmesi arasında ilişki kurulmaması konusundaki ısrarlarına değindi ve ayrıca tüm tarafların, Suriye halkının tüm bileşenlerinin beklentilerini karşılayan nihai bir çözüme varılmasının gerekliliğini ifade eden 2254 sayılı karara dayanan siyasi çözüme bağlı olduğunu vurguladı. (Türkiye-Katar-Rusya yeni ortak mekanizması hakkında) Rusya, özellikle insani düzeydeki boğucu sorunların çözümüne ivme kazandırmak için çabalama kriterini esas alan üçlü, dörtlü veya beşli mekanizmaların kurulmasını destekliyor. Bu grubun (Türkiye-Katar-Rusya) çabaları daha sonraları 2254 sayılı karar uyarınca Suriye halkının tüm çıkarlarını gözeten siyasi geçiş sürecine başlamaya doğru yönelecek.”
Rus diplomat, üçlü mekanizma ilan edilmeden önce geniş çaplı istişarelerin olduğunu, Doha’nın Suriye’deki çözümden sorumlu temsilcilik makamı oluşturduğunu, bu makama atanan temsilcinin üçlü çabaları ilerletmek için daha önce Moskova ve Ankara’yı ziyaret ettiğini belirtti. Diplomat ayrıca, Lavrov’un bu çabalar kapsamında Arap taraflarının görüşlerini almak için Doha’ya doğru hareket etmeden önce ziyaretlerde bulunarak görüşmeler gerçekleştirmesinin ‘doğal olduğunu’ ifade etti.

Hmeymim Üssü’ne yeni sevkiyat
Öte yandan, Rus Hmeymim Üssü, yerin altındaki boşlukları ve kurak bölgeleri tespit edebilen bir radar sistemi teslim aldığını duyurdu. Rus güçlerine bağlı Askeri Mühendislik Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Pavel Ryotsky, OKO-3 model yeni radar sisteminin Hmeymim Üssü’ne taşındığını belirterek, radarın “terör eylemleri gerçekleştirmek için yerin altında açılan tünellerin tespitinde kullanılabileceğini” söyledi. Ryotsky, “OKO-3 radar sistemi, sadece zeminde değil, aynı zamanda beton gibi diğer ortamlarda da oyulmuş yerleri aramak için tasarlanmıştır. Aynı zamanda jeolojik kazılar gibi sivil amaçlar için de kullanılabilir” dedi.
Ryotsky, radarın askeri amaçlarla kullanımı ile ilgili “Teröristler Suriye savaşının başından beri Suriye ordusu birliklerini ve güvenlik birimlerini hedef almak amacıyla aktif bir şekilde yerin altında tünel kazıyor ve bomba tuzaklıyorlar” dedi.
Tahminlere göre, OKO-3 radarı 50 metre derinlikteki tünelleri ve boşlukları tespit edebiliyor. Ryotsky, askeri kargo uçağının Hmeymim Üssü’ne taşıdığı mühendislik ekipmanı ve malzemeler arasında aynı zamanda askeri mühendislerin el yapımı patlayıcıların infilak etmesi sonucu dağılan şarapnelden korunmasında kullanılacak yeni tip OVR-2-02 koruyucu giysilerin de bulunduğunu söyledi.

 


Sina Planı’ndan Yüzyılın Anlaşması’na… ‘Filistinlileri yerinden etme’ girişimlerinde tarihi dönüm noktaları

Yerlerinden edilen Filistinliler, Gazze Şeridi'nin kuzeyine geçmek için Netzarim Koridoru’nun yakınındaki Selahaddin yolu boyunca bekliyor. (AFP)
Yerlerinden edilen Filistinliler, Gazze Şeridi'nin kuzeyine geçmek için Netzarim Koridoru’nun yakınındaki Selahaddin yolu boyunca bekliyor. (AFP)
TT

Sina Planı’ndan Yüzyılın Anlaşması’na… ‘Filistinlileri yerinden etme’ girişimlerinde tarihi dönüm noktaları

Yerlerinden edilen Filistinliler, Gazze Şeridi'nin kuzeyine geçmek için Netzarim Koridoru’nun yakınındaki Selahaddin yolu boyunca bekliyor. (AFP)
Yerlerinden edilen Filistinliler, Gazze Şeridi'nin kuzeyine geçmek için Netzarim Koridoru’nun yakınındaki Selahaddin yolu boyunca bekliyor. (AFP)

Filistinlileri topraklarından sürmek, Nekbe'den (1948) bu yana İsrail'in aklından çıkmayan bir hayal. Bu fikir zaman zaman içeriden, zaman zaman da müttefiki ABD tarafından yeniden gündeme getiriliyor. Son girişim, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi sakinlerini işgal altındaki Filistin topraklarına sınırı olan iki Arap ülkesi Mısır ve Ürdün'e yerleştirme önerisi oldu.

Şarku’l Avsat'ın gözlemlerine göre bu çağrılar resmî açıklamalar ve planlar arasında, özellikle de ABD-İsrail arasında değişiklik gösterdi. Söz konusu çağrılar genellikle uygulanmadı ve bazılarına, özellikle 7 Ekim 2023'te Gazze savaşının patlak vermesinden bu yana, Mısır-Ürdün-Arap kamuoyunun reddi eşlik etti.

Trump'ın cumartesi günü ortaya koyduğu öneri, Mısır'da halk ve medya tarafından reddedildi. Filistinli tarihçi Abdulkadir Yasin, “Filistinlileri yerinden etme planları ilk değil ve son da olmayacak” dedi. Yasin, ‘ister Filistin direniş hareketlerinden ister Arap halklarından gelsin, bu projelere yönelik gayri resmi retlerin artacağı’ öngörüsünde bulundu.

Şarku’l Avsat'a konuşan Yasin, Filistinli mültecilerin Arap ülkelerine yerleştirilmesine yönelik projelerin, özellikle 1953'ten itibaren, o dönemde ‘Sina Planı’ olarak bilinen projenin yanı sıra Lübnan, Suriye ve Irak'taki Filistinli mültecileri yerleştirmek için Suriye'nin kuzeyindeki ‘el-Cezire Projesi’ ve Filistinlileri Ürdün Nehri'nin doğu ve batı kıyılarına yerleştirmek için ‘Johnson Projesi’ ile tekrarlanan tarihi bir varlığa sahip olduğunu söyledi.

Yasin, “Washington ve müttefiki İsrail, resmi Arap reddinin yanı sıra özellikle Filistinliler tarafından halk reddiyle karşılaşan bu projelerin arkasında tarihsel olarak ve defalarca yer aldı” dedi.

Filistinliler, 1948 yılında İsrail devletinin ilan edilmesiyle birlikte anavatanlarından ‘zorla yerinden edilme’ deneyimini yaşadı. Ertesi yıl Birleşmiş Milletler (BM), Filistinlilerin ihtiyaçlarına cevap vermek üzere Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nı (UNRWA) kurdu.

Tarihçi Abdulkadir Yasin'e göre, 1953 yılında Washington tarafından desteklenen ve ‘Filistinlilerin Mısır'ın o bölgesine göç ettirilmesini’ içeren Sina Planı uygulamaya kondu. Temmuz 1967'de İsrailli siyasetçi ve subay Yigal Allon, Filistinlilerin Ürdün ve Mısır'a sürülmesini amaçlayan bölgesel bir çözümü dayatmak için ülkesinin kabinesine bir plan sundu, ancak bu plan gün ışığına çıkmadı.

6ujık8
Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki enkaz yığınlarının yanından geçen Filistinli bir çocuk (AFP)

1970 yılında, İsrail ordusunun Güney Bölgesi komutanı ve daha sonra başbakan olan Ariel Şaron, Gazze Şeridi'ni nüfustan arındırma ve yüzlercesini o dönemde İsrail işgali altında olan Sina ve el-Ariş'e yerleştirme planını kabul etti. Bu plan başarılı olamadı.

Planlar 2000 yılında da devam etti. İsrailli komutan Giora Eiland, Mısır'a verilecek tavizler karşılığında Kahire'nin Sina'da kurulacak bir Filistin devleti lehine toprak tavizi vermesini içeren bir proje sundu. Bu proje 4 yıl sonra Kudüs İbrani Üniversitesi'nin eski Rektörü Yehoshua Ben-Arieh tarafından tekrarlandı ve uygulama tartışmalarından da çıkmadı.

Trump'ın ilk döneminde (2017-2020), 2018'de medyada Yüzyılın Anlaşması olarak adlandırılan bir Amerikan planı kapsamında Filistinlilerin yerlerinden edileceği konuşulmaya başlandı. Mart 2019'da Ürdün Kralı 2. Abdullah ‘alternatif vatan’ ve yeniden yerleşim fikrini reddetti. Mısırlı yetkililerin ve medyanın yerinden etme planlarının reddine ilişkin tekrarlanan tutumlarının ortasında, Filistin ve Kudüs'ün kırmızı çizgi olduğunu vurguladı.

Trump anlaşmayı 2020'deki ilk döneminde ‘Refah için Barış’ başlığı altında resmen açıkladı, ancak Araplar tarafından açıkça reddedildi. Dönemin ABD başkanı başkanlık seçimlerini rakibi Joe Biden'a karşı kaybedince anlaşma hayata geçmedi.

Misgav Enstitüsü tarafından 17 Ekim 2023'te yayınlanan ve Filistinlilerin Mısır'a sürülmesi çağrısında bulunan bir makalenin ortaya koyduğu gibi, Gazze savaşı, İsrail'in ‘yerinden etme planına’ geri dönmesi için yeni bir istasyondu. Aşırılık yanlısı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich 14 Kasım’da ‘Gazze Araplarının gönüllü olarak göç etmesi ve dünya ülkelerine yerleştirilmesi’ çağrısında bulundu.

2024 yılının başlarında eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, İsrail Kanal 12 televizyonunun o dönemde İsrail'de ‘Filistinlilerin Gazze Şeridi'nden Arap ülkelerine göç ettirilmesi’ konusunda yaptığını söylediği görüşmelerle ilgili haberini yalanladı. Aynı yılın kasım ayı sonlarında Smotrich, Gazzelileri iki yıl içinde göç etmeye teşvik etme çağrısını yineledi.

Son olarak cumartesi günü Trump, başta Hamas olmak üzere Filistinlilerin yaygın reddi karşısında Mısır ve Ürdün'ün Gazze Şeridi'nden daha fazla Filistinli mülteci kabul etmesi için bir girişimde bulundu. Bu girişim, istifa eden İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich'in başını çektiği İsrail sağı tarafından geniş ölçüde desteklendi.