Irak istihbaratından Asaib Ehlil Hak liderine yargılama tehdidi

Hazali, istihbaratın yabancı nüfuza boyun eğdiğini söyledi.

Kays el-Hazali
Kays el-Hazali
TT

Irak istihbaratından Asaib Ehlil Hak liderine yargılama tehdidi

Kays el-Hazali
Kays el-Hazali

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi liderliğindeki Irak İstihbarat Servisi, itibarını zedelemeye yönelik siyasi açıklamalara tepki gösterdi. Açıklama, Asaib Ehlil Hak lideri Kays el-Hazali'nin istihbaratı yabancı nüfuza boyun eğmekle suçlamasının ardından geldi.
Nitekim Hazali pazar günü Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Irak İstihbarat Servisi’ni yönetmek için Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) bir ekibin geldiğine dair bilgi olduğunu iddia etti. Kendi deyimiyle ‘dış müdahalenin boyutunu’ sorgulayan Hazali, bu konuyu servisin yaklaşık 300 üyesinin sınır kapılarına gönderilmesine bağladı.
Hazali’nin adını kullanmadan bu ve benzeri iddialarda bulunanların yargıya teslim edileceği tehdidinde bulunan Irak İstihbarat Servisi’nin açıklamasında şu ifadeler kullanıldı:
“Servisin hassasiyetle çalışma doğası hususunda haddi aşan bazı açıklamalar, servisin ulusal aidiyetine saldırı niteliğindedir. Nitekim bağlı olunan başka bir kuruluşa nakil gerçekleştirilmesi gibi alışılagelmiş değişiklikler kaydedilmiştir. İstihbarat Servisi görevlileri ve mensupları, çalıştıkları her yerde ülkelerine sadık askerler olduklarını doğrulamıştır. Bahsi geçen idari prosedürler, bu ulusal vizyona uygun olarak kapılardaki mesleki ve güvenlik çalışmalarını destekleme yönündeki personel ihtiyacına yönelik olarak Sınır Kapıları Kurumu’nun talebine cevaben gerçekleştirilmiştir. İstihbarat Servisi ise yasal bağlamları inceledikten sonra bu görevi yerine getirmiştir. Bazı siyasi ve medya gruplarından gelen ve yanlış bilgilere dayanan bu tür haksız suçlamaları yanıtlamaktan ve açıklığa kavuşturmaktan duyduğumuz üzüntüyü dile getiriyoruz. Zira bu durum, gizlilik ve hassasiyetle çalışan istihbarat servislerinin tüm prensiplerine ters düşüyor. Nitekim istihbarat servisleriyle gurur duyan ülkeler, onları herhangi bir siyasi ve medya tartışmasına dahil etmek istemiyorlar. Bağlı kuruluşların onurunu zedelemeye çalışan tüm taraflara yönelik yasal yargı hakkımızı koruyoruz.”
Akkad Stratejik İşler ve Gelecek Araştırmaları Merkezi Başkanı Dr. Hüseyin Allavi, konuyla ilgili Şarku’l Avsat’a şu değerlendirmelerde bulundu:
“Ulusal öneme sahip istihbarat aygıtlarından olan Irak İstihbarat Servisi’nin insan kaynakları; gerek casuslukla gerekse ulusal güvenliği tehdit eden vandal gruplarla mücadele ettiği sırada, yüksek performans gerektiren görevleri yerine getirmedeki nezaket, disiplin, profesyonellik ve vatanseverliği dolayısıyla ulusal saygıyı kazanmada büyük bir rol oynar. Dış tehditlerle mücadele, Irak'ın diplomatik temsilini, bu sivil ve askeri hükümet aygıtının yurtdışı görevlerindeki düzeni himaye etmek de servisin temel görevlerindendir. Bağlı kuruluşlara nakil veya görevlendirme kararı, sınır kapıları çalışmalarını koruma ve geliştirme yönündeki ulusal misyonun yerine getirilmesi bağlamında gelir. Nitekim ulusal ve aktif duvarlar olan sınır kapıları, akıllı kaynaklara ihtiyaç duyar.”
Irak Parlamentosu Güvenlik ve Savunma Komisyonu da Hazali’nin ifadelerine dair bilgi edinmek için İstihbarat Servisi Başkan Yardımcısı’nı ağırlayacaklarını bildirdi. Komisyon üyesi Kati er-Rakabi konuya dair şunları söyledi:
“Hazali’nin bahsettiği, ülke güvenliğini ve Irak hükümetinin statüsünü etkileyen bir konudur. Nitekim Başbakan Kazimi, bazılarının servisle ilgili uzun süredir birçok davası olması dolayısıyla 300 kişinin başka bir servise nakledildiğini bildirdi. Bu mensuplardan dürüst kişilerin sınır kapılarına nakli, ekonomik açıdan Irak için önemli olan sınır kapılarına daha fazla koruma sağlamayı amaçlıyor.”



İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
TT

İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)

Mecid Kayalı

Mevcut koşullar altında İsrail, Hamas ve Hizbullah'ın gücünü ve konumunu zayıflattıktan, Suriye rejimi çöktükten ve İran'ın Arap Maşrık (Levant) ülkelerindeki nüfuzunu sonlandırdıktan veya sınırlandırdıktan sonra, bölgede politik ve güvenlik açısından yeni bir stratejik gerçeklik dayatmaya çabalıyor. Hatta Aksa Tufanı’nın, ABD'nin sınırsız desteği de dahil ortaya çıkardığı sonuçlardan yararlanarak, bu bölgede bir tür kırılgan rejimler kurmak için müdahalelerde bile bulunuyor.

Siyasi düzeyde İsrail, yalnızca zayıf ve dağılmış Arap sistemine karşı değil, aynı zamanda diğer iki bölge ülkesine, yani Türkiye ve İran'a karşı da bölgede daha güçlü bir bölgesel devlet veya baskın bir devlet olarak kendini dayatmaya çalışıyor. İsrail'in Türkiye ile sorunu, Türkiye'nin yeni Suriye'deki siyasi, ekonomik ve askeri ağırlığının azaltılmasıyla ilgili ise İran ile sorunu, İran'ın nükleer ve füze programlarını çökertme ve kendisini sınırları içine hapsetmekte ısrar etmesinden kaynaklanıyor. Filistinlilere gelince, İsrail onları siyasi denklemden silmeye, bağımsız bir Filistin varlığını engellemeye ve nehirden denize kadar üzerlerindeki hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Güvenlik açısından İsrail, yalnızca ordusunun prestijini yeniden kazanmasını sağlamayı veya yakın çevresinde herhangi bir askeri gücün belirmesini engellemek için önleyici savaşlara girişmeyi amaçlamıyor. Aynı zamanda Suriye ve Lübnan'da, kendine hayati bir alan yaratmaya çalışıyor. Gazze ve Batı Şeria'da oluşturulacak tampon bölgelerle birlikte, bu alan Suriye’de Dera, Kuneytra ve Suveyda illeri, Lübnan'da, Litani Nehri'nin kuzeyindeki Evveli Nehri sınırlarına kadar olan bölge dahil olmak üzere 60 kilometre derinlikte. Adı geçen iki ülkeye zaman zaman düzenlediği askeri saldırıların açıklaması da budur. Bu saldırılarla sanki hem devlet hem de milis güçler düzeyinde kendisi ile çatışmada askeri seçeneğin sonunu hazırlıyor.

Ancak İsrail, radikal hükümetinin savaşı sürdürme, Suriye, Lübnan, Gazze ve Batı Şeria’yı silahsızlandırma veya silahları sınırlandırma talebi konusundaki ısrarından da anlaşılacağı üzere, ayrıca Suriye ve Lübnan'daki mezhepsel ayrışmalara yatırım yaparak, komşu rejimlerin yapılarını değiştirmek için mevcut Arap, bölgesel ve uluslararası koşulları kullanmayı amaçlıyor. Böylece mezhepçi/Yahudi devleti karakterini genelleştirmeye çalışıyor. Zira Arap Maşrık ülkelerinin de kendisine benzemesi, onu Arap coğrafyasında bir Yahudi devleti olarak istisnai durumundan kurtaracaktır. Azınlıkları korumak ile övünmesinin anlamı da belki budur.

İsrail, tarih boyunca jeopolitik önemi nedeniyle, şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklanıyor. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden yaşıyor ve Esed rejiminin bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor.

Bu bakış açısının İsrail'de aşırı milliyetçi ve dinci sağın ideolojik cephaneliğinin her zaman bir parçası olduğu biliniyor. Bu, bazılarının inandığı gibi Suriye'yi sadece coğrafi olarak değil, aynı zamanda ve en önemlisi toplumsal düzeyde de bölmeyi amaçlıyor.

Tarih boyunca sahip olduğu jeopolitik önem nedeniyle, İsrail'in şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklandığı aşikâr. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden geçiyor ve Esed rejiminin geride bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor. Yani bu dönem, İsrail'in Suriye'yi devlet ve halk olarak zayıflatması, gelecekte de siyasi, ekonomik ve sosyal güç elde etme kabiliyetini sınırlaması için en uygun dönemdir.

İsrail'in Suriye'ye yönelik müdahale ve saldırılarını, öncelikle terörist ve cihatçı etkinin artması korkusuyla örtbas ettiğini belirtmekte fayda var. İkinci gerekçesi, İsrail'e karşı düşmanlık beslediğini varsaydığı, sanki bu konuda İran'ın yerini alabilecekmiş gibi algıladığı Türkiye'nin nüfuzunun artmasını engellemek. Üçüncüsü, yeni Suriye rejiminin, İsrail'e karşı savaşmayacağına dair İsrail'i rahatlatacak ölçüde kesin işaretler vermemesi. Dördüncüsü, bölgedeki yeni denklemler ve gelişmeler doğrultusunda Suriye'yi İsrail ile normalleşme dalgasına çekmek.

Suriye'nin İsrail'in bu pusuları ve müdahaleleri karşısındaki sorunu, bitkin ve güçsüz olması ve onu parçalanmaya sürükleyen etkenlerin varlığıdır. İsrail ile hegemonya mücadelesi veren bölgesel güçlerin ortadan kalkması veya zayıflamasıdır. İran, tüm milis güçlerinin başına gelenlerden sonra artık kendi bekasıyla ilgileniyor. Siyasi ve ekonomik baskı altında olduğu gibi, nükleer ve füze programlarının belini kıracak olası bir saldırı tehdidiyle de karşı karşıya.

Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti bir kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir

Türkiye’ye gelince, Suriye liderliğini kucaklamasına veya desteklemesine rağmen, ABD'nin desteklediği İsrail politikalarına karşı fazla bir şey yapması mümkün değil. Türkiye, NATO'nun önemli bir üyesi ve Suriye'ye olan ilgisi büyük ölçüde, hemen yanı başında bağımsız bir Kürt oluşumunun kurulmasını engellemekle sınırlı. Söylemi ne olursa olsun Suriye'deki rolünü sadece yumuşak güç, ekonomik imkânlar, altyapı ve hatta güvenlik güçlerinin eğitimi ile sınırlıyor.

Bu durum karşısında Suriye'nin seçenekleri sınırlı ve kısıtlı görünüyor; yorgun, bitkin ve parçalanmış, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak acilen toparlanmaya ihtiyaç duyan bir Suriye gerçeğinde askeri seçeneği önermek pervasızlıktır. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Suriye ordusunun kapasitesinin ve altyapısının tahrip edilmesinden ve İsrail’in uzun elinin İran'a kadar bütün Ortadoğu'ya uzanabildiği ortaya çıktıktan sonra, savaşacak gücü ve kapasitesi de yok.

Dolayısıyla Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, ikincisi de Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir. Kastettiğimiz, Suriye'de coğrafi bölünmüşlüğü reddedip, merkezi bir devlete yönelmekten bahsetmekle yetinmenin mümkün veya yeterli olmadığıdır. Çünkü böyle bir devlet ne bir güç göstergesidir ne de birlik göstergesidir, önemli olan halkın birliğidir. Bu da ancak etnik, mezhepsel ve siyasal ayrımlardan uzak, özgür ve eşit yurttaşlardan oluşan bir devletin kurulmasıyla gerçekleşebilir. İsrail devletinin kuruluşundan bu yana ihmal edilen veya bastırılan, İsrail'e karşı en etkili silah da budur.

İkinci boyut, Suriye'nin uluslararası, bölgesel ve Arap dünyasıyla ilişkilerinin güçlendirilmesini, dünyaya ve gerçekliğe karşılık vermesini ve uyum sağlamasını gerektiriyor. Çünkü böyle bir uyum, İsrail'in öne sürdüğü argümanları elinden alacaktır.

Burada Suriye'nin şu anda bir geçiş sürecinde olduğunu, Suriye'nin ve halkının geleceğinin, bu süreci sağlam ve doğru temeller üzerinde geçirmesinin belirleyeceğini kastediyoruz.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafınadan Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.