ABD-Rusya ‘engeli’ Suriye’de karşılıklı adım atma önerisini yeniden gündeme getirdi

Suriye Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken Şam’daki beklentiler netleşmeye başladı. Suriye ve Bölgenin Geleceğinin Desteklenmesi konulu Brüksel Konferans’ta, ‘normalleşme’ ve ‘yeniden yapılanma’ şartları bir kez daha teyit edildi

Mayıs 2020'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı kırsalında çekilen, ABD ve Rusya’ya ait askeri araçların bir arada olduğu bir kare (AFP)
Mayıs 2020'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı kırsalında çekilen, ABD ve Rusya’ya ait askeri araçların bir arada olduğu bir kare (AFP)
TT

ABD-Rusya ‘engeli’ Suriye’de karşılıklı adım atma önerisini yeniden gündeme getirdi

Mayıs 2020'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı kırsalında çekilen, ABD ve Rusya’ya ait askeri araçların bir arada olduğu bir kare (AFP)
Mayıs 2020'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı kırsalında çekilen, ABD ve Rusya’ya ait askeri araçların bir arada olduğu bir kare (AFP)

Belçika’nın başkenti Brüksel’de gerçekleşen Uluslararası Suriye Donörler Konferansı, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin, çeşitli ABD’li kurumların katılımıyla halen devam eden Suriye politikasını inceleme sürecinden ötürü ilginin azalmasının ardından Suriye'yi yeniden uluslararası ve bölgesel gündemin ilk maddesi haline getirdi.
Bu ‘geçici ilgi’ aynı zamanda Suriye krizinin başlamasının onuncu yıldönümüne denk geldi. Bunun yanı sıra ABD ile Rusya arasındaki gerilimin artması ve bunun Suriye dahil olmak üzere farklı dosyalardaki çeşitli sonuçları nedeniyle blokajın sürmesi ve uluslararası-bölgesel bir uzlaşının formüle edilememesi halen sorun olmaya devam ediyor. İki ülkenin ordularının karşı karşıya geldiği tek yer olan Suriye’de aralarındaki ilişki, olası askeri sürtüşmelerin yaşanmaması için yapılan koordinasyonla sürüyor. Moskova ile Washington’ın yarattığı engel, aralarındaki ‘adım adım’ yaklaşımını bir kez daha gündeme getirdi.

Moskova’dan nasıl bir tablo görünüyor?
Moskova, Şam’ı cumhurbaşkanlığı seçimleri ve anayasa reformuyla ilerlemeye yönelik siyasi planında destekliyor. Edinilen bilgilere göre Suriye Halk Meclisi’nin (parlamento), 19 Nisan’da cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlık sürecinin büyük olasılıkla mevcut 2012 tarihli Anayasa çerçevesinde başlatılacağı bir oturum düzenlemesi bekleniyor. 2012 Anayasası’na göre Halk Meclisi Başkanı, mevcut devlet başkanının görev süresi bitmeden önce altmış günden az olmamak ve doksan günü geçmemek kaydıyla belirli bir zaman içerisinde adaylık başvurularının başlaması için çağrıda bulunacak. Suriye’nin mevcut Devlet Başkanı Beşşar Esed’in görev süresi 17 Temmuz’da sona erecek.
Yine 2012 Anayasası’na göre aday olmak isteyenlerin, Halk Meclisi’ndeki, sadece bir adayı destekleme hakkı olan en az 35 milletvekilinden adaylığı için destek almak zorunda. Belirtilen süre içinde adaylık için gerekli şartları yerine getiren hiç bir adayın çıkmaması halinde Halk Meclisi Başkanı’nın aynı şartlarla adaylık başvurularının yeniden başlaması için çağrıda bulunması gerekiyor.
Şuana kadar yeni bir aday ortaya çıkmazken seçim programı ve tarihleri ​​resmi olarak açıklanmadı. 2012 Anayasası’na göre yapılan ilk seçim olan 2014 yılındaki seçimlerde iki aday yarışmıştı. Böylece onlarca yıl sonra ilk kez tek adayla yapılmayan bir seçim süreci yaşanmıştı.
Rusya, Şam’ın seçim siyasetini desteklerken yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı karar kapsamında desteklenen anayasa reformu arasında bir bağlantı olmadığını söylüyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov dün yaptığı konuşmada bu yaklaşımı bir kez daha teyit etti. Ayrıca Suriye Anayasa Komitesi’nin Cenevre'deki çalışmaları için bir zaman sınırı olmaması gerektiği görüşünü de yineleyen Lavrov, daha da ileri giderek anayasa reformu yapılması halinde, seçimlerin ardından yeniden cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılabileceğini söyledi. Şam, bunu kabul edebilir. Çünkü bu durum, Beşşar Esed'e yeni bir anayasal dönem veya daha uzun bir süre görevde kalmasını sağlayacak bir fırsat veriyor.
Öte yandan BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Suriye Anayasa Komitesi’nin rejim Eş Başkanı Ahmed Kuzbari ve muhalif Eş Başkanı Hadi el-Bahra ile Anayasa Komitesi’nin çalışma mekanizması ve anayasa reformunun nasıl hazırlanacağı konusunda yazılı bir anlaşmaya varmaları için temaslarına devam ediyor. Özellikle Kuzbari'nin ‘anayasanın hazırlanması’ sürecinin başlatılması konusunda aldığı ‘direktiflerin’ ardından temaslar yoğunlaştı.
Kuzbari ve Bahra ile uluslararası taraflar arasındaki temaslarda, 13 Nisan’da başlayacak olan Ramazan ayının gelişi ve Halk Meclisi’nin 19 Nisan’daki oturumu göz önüne alınarak Anayasa Komitesi'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce çalışma mekanizmasına ilişkin anlaşmanın ayrıntılarını ele alacakları yeni bir toplantı gerçekleştirmesi ihtimali de masaya yatırıldı.
Moskova birçok yönden diplomatik ataklarına devam ederken Arap ve Avrupa ülkelerini Suriye'nin yeniden inşasına katkıda bulunmaya ve askeri operasyonların istikrara kavuşturulması ve yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Şam'la ‘normalleşmeye’ çağırıyor. Ayrıca, ‘sınır ötesi’ insani yardım sağlanmasına yönelik BMGK’nın 2533 sayılı kararının 11 Temmuz'da dolacak olan süresinin uzatılmamasına yönelik inatçılığını da sürdürüyor. Bunun yanı sıra bağışçı ülkelere Şam'a ve Suriye’deki BM kurumlarına yardımda bulunmaları için baskı yapıyor.

Washington’ın ‘trajedi’ vurgusu
ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, ABD’nin mart ayı dönem başkanlığında yapılan ‘insani felaket’ konulu bir BMGK toplantısında ve Küresel DEAŞ'la Mücadele Küresel Koalisyonu Küçük Grup Dışişleri Bakanları düzeyindeki toplantıda Suriye dosyasına ilişkin ilk çıkışlarını yaptı. Ancak ABD, Brüksel’deki konferansa ise BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas Greenfield’i göndermeyi tercih etti.
Bakan Blinken, Suriye’nin Türkiye ile olan Bab el-Hava ve Bab es-Selam sınır kapıları ve Irak ile olan Irak ile olan El Yarubiye sınır kapısının açılması ve geçtiğimiz yılın başında alınan BMGK’nın 2533 sayılı kararının süresinin uzatılması çağrısında bulunarak Rus tarafıyla karşı karşıya geldi. ABD’li Bakan BMGK oturumunda yaptığı konuşmada, “Suriye’de 13,4 milyon insan, insani yardıma muhtaç. Bu da her üç Suriyeliden ikisinin insani yardıma ihtiyaç duyduğu anlamına geliyor. Ülkenin kuzeybatısındaki ve kuzeydoğudaki insanların birçoğuna daha fazla yardım sağlamanın en etkili ve verimli yolu sınır kapılarıdır. Bununla birlikte BMGK, yaklaşık 4 milyon Suriyeliye yardım ulaştırmak için kullanılan ülkenin kuzeybatısındaki Bab es-Selam Sınır Kapısı ve 1,3 milyon Suriyeliye yardım sağlanan kuzeydoğudaki el-Yarubiye Sınır Kapısı olmak üzere iki sınır kapısında iznin kaldırılmasını onayladı” ifadelerini kullandı.
BMGK, adeta, ABD ve Rusya arasındaki ‘yardımın siyasileştirilmesi ve Suriye’nin egemenliği’ ile ilgili tartışma için bir platforma dönüştü. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Verşinin’in, ‘sınır ötesi yardımların uluslararası hukuk ilkelerini ihlal ettiğini, çünkü mevcut Suriye hükümetinin Batı’ya uymadığını’ söylemesinin üzerine ABD Dışişleri Bakanı Blinken, “Egemenlik, hiçbir zaman herhangi bir hükümetin halkı aç bırakma, hayati önem sahip ilaçlara ulaşmalarını engelleme, hastaneleri bombalama ya da halka karşı diğer insan hakları ihlallerinde bulunma hakkı vermedi” dedi. Verşinin ayrıca Suriye hükümetinin Brüksel’deki konferansa davet edilmemesini Şam’ın egemenliğine yönelik ek bir ihlal olduğunu öne sürerek, ‘insani yardımların siyasileştirildiği’ eleştirisinde bulundu.
New York’tan Brüksel’e taşınan Batılı ülkeler ve Rusya arasındaki tartışma, insani yardım, finansman, egemenlik ve Şam’ın davet edilmemesine kadar uzandı. Ancak, 52 ülkeden 79 temsilcinin katıldığı Uluslararası Donörler Konferansı’nın ‘uluslararası toplumun Suriye halkına yönelik siyasi, insani ve mali destek taahhüdünü teyit edilmesiyle’ sonuçlanması hoş bir sürpriz oldu. Resmi rakamlara göre konferansta, 2021 için 4,4 milyar dolarlık,  2022 yılı ve sonrası için 2 milyar dolarlık mali destek taahhütlerinde bulunuldu. Bunun yanı sıra uluslararası finans kuruluşlarının, uluslararası bağışçılara 7 milyar dolar değerinde yumuşak krediler sağlaması taahhüt edildi.
Moskova ve Şam, halkın tüm eleştirilerine rağmen sadece ‘yükü hafifletmeye’ katkıda bulunduğu için konferansın sonuçlarını önemsemiyor. Ancak konferansın hoş olmayan sürprizi, Avrupa Dışişleri ve Güvenlik Komiseri Josep Borrell ve BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’ın eş başkanlığında yapılan açıklamada, Suriye’de savaşla geçen on yılın ardından siyasi bir çözüme doğru ilerleme kaydedilmesi konusunda durumun halen belirsizliğini koruduğunun söylenmesi ve katılımcıların da buna ikna olmasıydı. Açıklamada, bir yılı aşkın bir süredir devam eden ‘kırılgan sakinlik’ ve ateşkese rağmen temas hatlarında çatışmaların sürdüğü belirtildi.

Normalleşme ve yeniden yapılandırma koşulları neler?
Öte yandan konferans, Rusya-Batı ülkeleri arasında Suriye’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri, normalleşme ve yeniden yapılanma koşullarına bağlılık konusunda yaşanan anlaşmazlığın devam ettiğini de gösterdi. Konferans eş başkanlığından yapılan açıklamada, çözümün, 2254 sayılı BMGK kararının uygulanması,BM gözetiminde diasporadaki Suriyelilerin de katıldığı özgür ve adil seçimlere hazırlık olarak ‘yeni bir anayasa taslağı hazırlama sürecinin tamamlanması’ olduğu vurgulandı. Bu da Suriye’de yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Batı tarafından tanınmayacağı anlamına geliyor.
Borrell, Şarku’l Awsat'a daha önce yaptığı bir açıklamada, söz konusu seçimlerin ‘Suriye rejimi ile normalleşmeye yol açmayacağını’ söylemişti. Bu sözler, Rusya’nın ‘devleti korumak ve İran'ı zayıflatmak’ için Suriye'nin yeniden inşasına katılmaya çağırdığı bölge ülkelerine gönderilen bir mesaj niteliğindeydi.
Diğer yandan Brüksel’deki konferansta ve Küresel DEAŞ'la Mücadele Küresel Koalisyonu Küçük Grup Dışişleri Bakanları düzeyindeki toplantıda, bu yılın başlarında Suriye rejimi tarafından Rusya’nın hava desteğiyle kontrol altına alınan Badiye (çöl) bölgesinde DEAŞ'ın yeniden ortaya çıkmasıyla ilgili endişeler dile getirildi. Suriye’de yolsuzluk ve yaptırımlar da dahil olmak üzere çeşitli faktörler nedeniyle ‘sosyal ve ekonomik koşulların kötüleştiği’ bir dönemde, ‘Suriye'de terörün tamamen ortadan kaldırılmasının, çatışmanın temel nedenlerini ele alan gerçek bir siyasi çözüme ihtiyaç duyduğu’ şeklinde ortak bir mesaj verildi.
Konferansta Suriye’nin yeniden inşasıyla ilgili olarak ise bağışçı ülkeler ve Avrupa Birliği (AB), uluslararası toplumun, (Suriye'de) yeniden yapılandırmayı, ancak BMGK’nın 2254 sayılı kararı ve Cenevre Bildirisi çerçevesinde, Suriye hükümetinin demokratik ve halkın tüm kesimlerini temsil eden muhataplar olarak güvenilir ve meşru garantiler vermesiyle güvenilir ve sağlam bir siyasi çözümün yürürlüğe girmesi durumunda destekleyeceğini, ancak Suriye’nin ‘şuan bu koşulların hiçbirini yerine getiremediğini’ vurguladılar.
Bir yandan Rusya ile müttefiklerinin, diğer yandan ABD ile Avrupalı ​​ve bölgesel ortakları arasındaki uçurum genişlemeye devam ederken Washington ile Moskova arasında, Viyana'da yapılan gizli görüşmelerle geçtiğimiz yılın yazına kadar birçok kez denenen ‘adım adım’ yaklaşımının canlandırılması konusu yeniden gündeme geldi. Bu eski ama yeni olan teklifte, Moskova’nın siyasi süreçte ‘olumlu adımlar’ atması ve İran’ın Suriye’deki nüfuzunun azaltılması karşılığında Batı’nın Şam’a uygulanan yaptırımları kaldırması veya hafifletmesi ve uluslararası tecridin sona ermesi  dahil olmak üzere sunmak istediği bir takım ‘teşvikler’ yer aldı.
BM’nin Suriye Özel Temsilcisi Pedersen, özellikle Moskova ve Washington ya da diğer deyişle Putin-Biden arasındaki gerilimin tırmanması nedeniyle bu öneriye en hevesli olanlardan biriydi. Bu arada Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın, Başbakan Angela Merkel ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında Suriye konusunda daha önce yapılan görüşmede Berlin'in yaşadığı ‘hayal kırıklıkları’ ışığında ikna olmasa da bu eğilimi desteklediğini söylemesi, yeni bir gelişme olarak kayıtlara geçti.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.