ABD-Rusya ‘engeli’ Suriye’de karşılıklı adım atma önerisini yeniden gündeme getirdi

Suriye Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken Şam’daki beklentiler netleşmeye başladı. Suriye ve Bölgenin Geleceğinin Desteklenmesi konulu Brüksel Konferans’ta, ‘normalleşme’ ve ‘yeniden yapılanma’ şartları bir kez daha teyit edildi

Mayıs 2020'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı kırsalında çekilen, ABD ve Rusya’ya ait askeri araçların bir arada olduğu bir kare (AFP)
Mayıs 2020'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı kırsalında çekilen, ABD ve Rusya’ya ait askeri araçların bir arada olduğu bir kare (AFP)
TT

ABD-Rusya ‘engeli’ Suriye’de karşılıklı adım atma önerisini yeniden gündeme getirdi

Mayıs 2020'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı kırsalında çekilen, ABD ve Rusya’ya ait askeri araçların bir arada olduğu bir kare (AFP)
Mayıs 2020'de Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı kırsalında çekilen, ABD ve Rusya’ya ait askeri araçların bir arada olduğu bir kare (AFP)

Belçika’nın başkenti Brüksel’de gerçekleşen Uluslararası Suriye Donörler Konferansı, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin, çeşitli ABD’li kurumların katılımıyla halen devam eden Suriye politikasını inceleme sürecinden ötürü ilginin azalmasının ardından Suriye'yi yeniden uluslararası ve bölgesel gündemin ilk maddesi haline getirdi.
Bu ‘geçici ilgi’ aynı zamanda Suriye krizinin başlamasının onuncu yıldönümüne denk geldi. Bunun yanı sıra ABD ile Rusya arasındaki gerilimin artması ve bunun Suriye dahil olmak üzere farklı dosyalardaki çeşitli sonuçları nedeniyle blokajın sürmesi ve uluslararası-bölgesel bir uzlaşının formüle edilememesi halen sorun olmaya devam ediyor. İki ülkenin ordularının karşı karşıya geldiği tek yer olan Suriye’de aralarındaki ilişki, olası askeri sürtüşmelerin yaşanmaması için yapılan koordinasyonla sürüyor. Moskova ile Washington’ın yarattığı engel, aralarındaki ‘adım adım’ yaklaşımını bir kez daha gündeme getirdi.

Moskova’dan nasıl bir tablo görünüyor?
Moskova, Şam’ı cumhurbaşkanlığı seçimleri ve anayasa reformuyla ilerlemeye yönelik siyasi planında destekliyor. Edinilen bilgilere göre Suriye Halk Meclisi’nin (parlamento), 19 Nisan’da cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlık sürecinin büyük olasılıkla mevcut 2012 tarihli Anayasa çerçevesinde başlatılacağı bir oturum düzenlemesi bekleniyor. 2012 Anayasası’na göre Halk Meclisi Başkanı, mevcut devlet başkanının görev süresi bitmeden önce altmış günden az olmamak ve doksan günü geçmemek kaydıyla belirli bir zaman içerisinde adaylık başvurularının başlaması için çağrıda bulunacak. Suriye’nin mevcut Devlet Başkanı Beşşar Esed’in görev süresi 17 Temmuz’da sona erecek.
Yine 2012 Anayasası’na göre aday olmak isteyenlerin, Halk Meclisi’ndeki, sadece bir adayı destekleme hakkı olan en az 35 milletvekilinden adaylığı için destek almak zorunda. Belirtilen süre içinde adaylık için gerekli şartları yerine getiren hiç bir adayın çıkmaması halinde Halk Meclisi Başkanı’nın aynı şartlarla adaylık başvurularının yeniden başlaması için çağrıda bulunması gerekiyor.
Şuana kadar yeni bir aday ortaya çıkmazken seçim programı ve tarihleri ​​resmi olarak açıklanmadı. 2012 Anayasası’na göre yapılan ilk seçim olan 2014 yılındaki seçimlerde iki aday yarışmıştı. Böylece onlarca yıl sonra ilk kez tek adayla yapılmayan bir seçim süreci yaşanmıştı.
Rusya, Şam’ın seçim siyasetini desteklerken yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı karar kapsamında desteklenen anayasa reformu arasında bir bağlantı olmadığını söylüyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov dün yaptığı konuşmada bu yaklaşımı bir kez daha teyit etti. Ayrıca Suriye Anayasa Komitesi’nin Cenevre'deki çalışmaları için bir zaman sınırı olmaması gerektiği görüşünü de yineleyen Lavrov, daha da ileri giderek anayasa reformu yapılması halinde, seçimlerin ardından yeniden cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılabileceğini söyledi. Şam, bunu kabul edebilir. Çünkü bu durum, Beşşar Esed'e yeni bir anayasal dönem veya daha uzun bir süre görevde kalmasını sağlayacak bir fırsat veriyor.
Öte yandan BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Suriye Anayasa Komitesi’nin rejim Eş Başkanı Ahmed Kuzbari ve muhalif Eş Başkanı Hadi el-Bahra ile Anayasa Komitesi’nin çalışma mekanizması ve anayasa reformunun nasıl hazırlanacağı konusunda yazılı bir anlaşmaya varmaları için temaslarına devam ediyor. Özellikle Kuzbari'nin ‘anayasanın hazırlanması’ sürecinin başlatılması konusunda aldığı ‘direktiflerin’ ardından temaslar yoğunlaştı.
Kuzbari ve Bahra ile uluslararası taraflar arasındaki temaslarda, 13 Nisan’da başlayacak olan Ramazan ayının gelişi ve Halk Meclisi’nin 19 Nisan’daki oturumu göz önüne alınarak Anayasa Komitesi'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce çalışma mekanizmasına ilişkin anlaşmanın ayrıntılarını ele alacakları yeni bir toplantı gerçekleştirmesi ihtimali de masaya yatırıldı.
Moskova birçok yönden diplomatik ataklarına devam ederken Arap ve Avrupa ülkelerini Suriye'nin yeniden inşasına katkıda bulunmaya ve askeri operasyonların istikrara kavuşturulması ve yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Şam'la ‘normalleşmeye’ çağırıyor. Ayrıca, ‘sınır ötesi’ insani yardım sağlanmasına yönelik BMGK’nın 2533 sayılı kararının 11 Temmuz'da dolacak olan süresinin uzatılmamasına yönelik inatçılığını da sürdürüyor. Bunun yanı sıra bağışçı ülkelere Şam'a ve Suriye’deki BM kurumlarına yardımda bulunmaları için baskı yapıyor.

Washington’ın ‘trajedi’ vurgusu
ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, ABD’nin mart ayı dönem başkanlığında yapılan ‘insani felaket’ konulu bir BMGK toplantısında ve Küresel DEAŞ'la Mücadele Küresel Koalisyonu Küçük Grup Dışişleri Bakanları düzeyindeki toplantıda Suriye dosyasına ilişkin ilk çıkışlarını yaptı. Ancak ABD, Brüksel’deki konferansa ise BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas Greenfield’i göndermeyi tercih etti.
Bakan Blinken, Suriye’nin Türkiye ile olan Bab el-Hava ve Bab es-Selam sınır kapıları ve Irak ile olan Irak ile olan El Yarubiye sınır kapısının açılması ve geçtiğimiz yılın başında alınan BMGK’nın 2533 sayılı kararının süresinin uzatılması çağrısında bulunarak Rus tarafıyla karşı karşıya geldi. ABD’li Bakan BMGK oturumunda yaptığı konuşmada, “Suriye’de 13,4 milyon insan, insani yardıma muhtaç. Bu da her üç Suriyeliden ikisinin insani yardıma ihtiyaç duyduğu anlamına geliyor. Ülkenin kuzeybatısındaki ve kuzeydoğudaki insanların birçoğuna daha fazla yardım sağlamanın en etkili ve verimli yolu sınır kapılarıdır. Bununla birlikte BMGK, yaklaşık 4 milyon Suriyeliye yardım ulaştırmak için kullanılan ülkenin kuzeybatısındaki Bab es-Selam Sınır Kapısı ve 1,3 milyon Suriyeliye yardım sağlanan kuzeydoğudaki el-Yarubiye Sınır Kapısı olmak üzere iki sınır kapısında iznin kaldırılmasını onayladı” ifadelerini kullandı.
BMGK, adeta, ABD ve Rusya arasındaki ‘yardımın siyasileştirilmesi ve Suriye’nin egemenliği’ ile ilgili tartışma için bir platforma dönüştü. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Verşinin’in, ‘sınır ötesi yardımların uluslararası hukuk ilkelerini ihlal ettiğini, çünkü mevcut Suriye hükümetinin Batı’ya uymadığını’ söylemesinin üzerine ABD Dışişleri Bakanı Blinken, “Egemenlik, hiçbir zaman herhangi bir hükümetin halkı aç bırakma, hayati önem sahip ilaçlara ulaşmalarını engelleme, hastaneleri bombalama ya da halka karşı diğer insan hakları ihlallerinde bulunma hakkı vermedi” dedi. Verşinin ayrıca Suriye hükümetinin Brüksel’deki konferansa davet edilmemesini Şam’ın egemenliğine yönelik ek bir ihlal olduğunu öne sürerek, ‘insani yardımların siyasileştirildiği’ eleştirisinde bulundu.
New York’tan Brüksel’e taşınan Batılı ülkeler ve Rusya arasındaki tartışma, insani yardım, finansman, egemenlik ve Şam’ın davet edilmemesine kadar uzandı. Ancak, 52 ülkeden 79 temsilcinin katıldığı Uluslararası Donörler Konferansı’nın ‘uluslararası toplumun Suriye halkına yönelik siyasi, insani ve mali destek taahhüdünü teyit edilmesiyle’ sonuçlanması hoş bir sürpriz oldu. Resmi rakamlara göre konferansta, 2021 için 4,4 milyar dolarlık,  2022 yılı ve sonrası için 2 milyar dolarlık mali destek taahhütlerinde bulunuldu. Bunun yanı sıra uluslararası finans kuruluşlarının, uluslararası bağışçılara 7 milyar dolar değerinde yumuşak krediler sağlaması taahhüt edildi.
Moskova ve Şam, halkın tüm eleştirilerine rağmen sadece ‘yükü hafifletmeye’ katkıda bulunduğu için konferansın sonuçlarını önemsemiyor. Ancak konferansın hoş olmayan sürprizi, Avrupa Dışişleri ve Güvenlik Komiseri Josep Borrell ve BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’ın eş başkanlığında yapılan açıklamada, Suriye’de savaşla geçen on yılın ardından siyasi bir çözüme doğru ilerleme kaydedilmesi konusunda durumun halen belirsizliğini koruduğunun söylenmesi ve katılımcıların da buna ikna olmasıydı. Açıklamada, bir yılı aşkın bir süredir devam eden ‘kırılgan sakinlik’ ve ateşkese rağmen temas hatlarında çatışmaların sürdüğü belirtildi.

Normalleşme ve yeniden yapılandırma koşulları neler?
Öte yandan konferans, Rusya-Batı ülkeleri arasında Suriye’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri, normalleşme ve yeniden yapılanma koşullarına bağlılık konusunda yaşanan anlaşmazlığın devam ettiğini de gösterdi. Konferans eş başkanlığından yapılan açıklamada, çözümün, 2254 sayılı BMGK kararının uygulanması,BM gözetiminde diasporadaki Suriyelilerin de katıldığı özgür ve adil seçimlere hazırlık olarak ‘yeni bir anayasa taslağı hazırlama sürecinin tamamlanması’ olduğu vurgulandı. Bu da Suriye’de yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Batı tarafından tanınmayacağı anlamına geliyor.
Borrell, Şarku’l Awsat'a daha önce yaptığı bir açıklamada, söz konusu seçimlerin ‘Suriye rejimi ile normalleşmeye yol açmayacağını’ söylemişti. Bu sözler, Rusya’nın ‘devleti korumak ve İran'ı zayıflatmak’ için Suriye'nin yeniden inşasına katılmaya çağırdığı bölge ülkelerine gönderilen bir mesaj niteliğindeydi.
Diğer yandan Brüksel’deki konferansta ve Küresel DEAŞ'la Mücadele Küresel Koalisyonu Küçük Grup Dışişleri Bakanları düzeyindeki toplantıda, bu yılın başlarında Suriye rejimi tarafından Rusya’nın hava desteğiyle kontrol altına alınan Badiye (çöl) bölgesinde DEAŞ'ın yeniden ortaya çıkmasıyla ilgili endişeler dile getirildi. Suriye’de yolsuzluk ve yaptırımlar da dahil olmak üzere çeşitli faktörler nedeniyle ‘sosyal ve ekonomik koşulların kötüleştiği’ bir dönemde, ‘Suriye'de terörün tamamen ortadan kaldırılmasının, çatışmanın temel nedenlerini ele alan gerçek bir siyasi çözüme ihtiyaç duyduğu’ şeklinde ortak bir mesaj verildi.
Konferansta Suriye’nin yeniden inşasıyla ilgili olarak ise bağışçı ülkeler ve Avrupa Birliği (AB), uluslararası toplumun, (Suriye'de) yeniden yapılandırmayı, ancak BMGK’nın 2254 sayılı kararı ve Cenevre Bildirisi çerçevesinde, Suriye hükümetinin demokratik ve halkın tüm kesimlerini temsil eden muhataplar olarak güvenilir ve meşru garantiler vermesiyle güvenilir ve sağlam bir siyasi çözümün yürürlüğe girmesi durumunda destekleyeceğini, ancak Suriye’nin ‘şuan bu koşulların hiçbirini yerine getiremediğini’ vurguladılar.
Bir yandan Rusya ile müttefiklerinin, diğer yandan ABD ile Avrupalı ​​ve bölgesel ortakları arasındaki uçurum genişlemeye devam ederken Washington ile Moskova arasında, Viyana'da yapılan gizli görüşmelerle geçtiğimiz yılın yazına kadar birçok kez denenen ‘adım adım’ yaklaşımının canlandırılması konusu yeniden gündeme geldi. Bu eski ama yeni olan teklifte, Moskova’nın siyasi süreçte ‘olumlu adımlar’ atması ve İran’ın Suriye’deki nüfuzunun azaltılması karşılığında Batı’nın Şam’a uygulanan yaptırımları kaldırması veya hafifletmesi ve uluslararası tecridin sona ermesi  dahil olmak üzere sunmak istediği bir takım ‘teşvikler’ yer aldı.
BM’nin Suriye Özel Temsilcisi Pedersen, özellikle Moskova ve Washington ya da diğer deyişle Putin-Biden arasındaki gerilimin tırmanması nedeniyle bu öneriye en hevesli olanlardan biriydi. Bu arada Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın, Başbakan Angela Merkel ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında Suriye konusunda daha önce yapılan görüşmede Berlin'in yaşadığı ‘hayal kırıklıkları’ ışığında ikna olmasa da bu eğilimi desteklediğini söylemesi, yeni bir gelişme olarak kayıtlara geçti.



İsrail'in çağrı cihazlarını patlatmasının üzerinden bir yıl geçti… Lübnanlılar iyileşme yolculuklarına devam ediyor

Çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarından biri olan 27 yaşındaki Zeyneb Mustarah... Beyrut, 15 Eylül 2025 (Reuters)
Çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarından biri olan 27 yaşındaki Zeyneb Mustarah... Beyrut, 15 Eylül 2025 (Reuters)
TT

İsrail'in çağrı cihazlarını patlatmasının üzerinden bir yıl geçti… Lübnanlılar iyileşme yolculuklarına devam ediyor

Çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarından biri olan 27 yaşındaki Zeyneb Mustarah... Beyrut, 15 Eylül 2025 (Reuters)
Çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarından biri olan 27 yaşındaki Zeyneb Mustarah... Beyrut, 15 Eylül 2025 (Reuters)

Zeyneb Mustarah, Beyrut'ta bir etkinlik planlama şirketi işletiyordu. Ancak geçen yıl İsrail'in Lübnan'da bubi tuzaklı çağrı cihazlarını patlatması sonucu yüzünden ve sağ elinden yaralandı. Zeyneb, eli ve gözlerinin sağlığına kavuşması için çok sayıda ameliyat geçirdi.

17 Eylül 2024'te, Hizbullah'ın üyeleri tarafından taşınan binlerce çağrı cihazı aynı anda patladı, bir gün sonra da diğer kablosuz cihazlar (telsizler) patladı.

Patlamalarda 39 kişi öldü ve 3 bin 400'den fazla kişi yaralandı. Yaralananlar arasında patlama anında cihazların yakınında bulunan ve İran destekli örgütün mensubu olmayan çocuklar ve siviller de vardı.

Şu anda 27 yaşında olan Zeyneb de yaralananlar arasındaydı.

Zeyneb, Reuters'a verdiği demeçte, evden çalışırken akrabalarından birine ait çağrı cihazının mesaj almış gibi bip sesi çıkardığını, ardından dokunmadan patladığını söyledi. Bilincini kaybetmemiş olsa da yüzünde ve elinde ağır yaralanmalar meydana geldi.

Şok edici bir saldırı

Zeyneb geçtiğimiz yıl 14 ameliyat geçirdi ve önünde halen yedi estetik ameliyatı var. Zeyneb, sağ el parmaklarını ve görme yetisinin yüzde 90'ını kaybetti.

Zeyneb, “Görme yetim sadece yüzde 10 olduğu için artık iç mimarlık okuyamam. Allah izin verirse, gelecek yıl kendime uygun üniversite bölümlerine bakacağız, böylece okula devam edebileceğim. Ama kesinlikle oturup hiçbir şey yapmadan durmayacağım” ifadelerini kullandı.

Çağrı cihazları ve telsizlerin patlaması, İsrail ile Hizbullah arasında yıkıcı bir savaşı tetikledi ve bu da Lübnan'ın geniş alanlarının tahrip olmasına yol açtı.

Patlamalardan iki ay sonra, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun sözcüsü, başbakanın saldırıya yeşil ışık yaktığını söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre İsrail, Hizbullah tarafından satın alınan binlerce çağrı cihazının içine, küçük ama yüksek patlayıcılı fünyeler sakladı.

Bu cihazlar, Hizbullah mensupları tarafından taşınıyordu.

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, patlamaları ‘şok edici’ olarak nitelendirerek, siviller üzerindeki etkisinin ‘kabul edilemez’ olduğunu vurguladı.

Volker Türk, cihazları kimin taşıdığını veya nerede bulunduğunu kesin olarak bilmeden binlerce kişiyi aynı anda hedef almanın, ‘uluslararası insan hakları hukukunu ihlal ettiğini’ bildirdi.

Yaralanan sağlık çalışanları

Hizbullah'ın er-Resulu’l A'zam Hastanesi'nin mühendislik ve tıbbi ekipman müdürü 34 yaşındaki Muhammed Nasıruddin, çağrı cihazları patladığı sırada kendi cihazını cebinde taşıyordu. Nasıruddin, bu cihazı, hastanede gerekli olan bakım işlerine erişimi kolaylaştırmak için kullandığını söyledi.

17 Eylül'de, oğlunun okulunun ilk günü olduğu için eşiyle telefonda konuştu. Birkaç dakika sonra, taşıdığı çağrı cihazı patladı.

Patlama sonucu sol gözünü ve sol el parmaklarını kaybetti, kafatasına şarapnel parçaları saplandı. İki hafta komada kaldı. Nasıruddin halen yüz ameliyatları geçiriyor.

Uyandığında, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın Beyrut'un güney banliyölerinde İsrail'in düzenlediği saldırılarda öldürüldüğünü öğrendi. Bu olay, Hizbullah ve destekçileri için bir dönüm noktası oldu.

Ancak Nasıruddin, oğlu onu bu halde görene kadar tek bir damla gözyaşı dökmedi.

O şöyle dedi: “Gözümü ve parmaklarımı kaybettim ama ağlamadım... Hissettiğim tek üzüntü, oğlumun babasının durumunun böyle olmasını nasıl kabullenebildiğiydi.”

Lübnan Meclisi Milletvekili ve göz cerrahı Elias Jradi, çağrı cihazı patlamalarının kurbanlarına onlarca ameliyat yaptı ve bazı vakaların ömür boyu tedavi gerektireceğini söyledi.

Reuters'a konuşan Jradi şu ifadeleri kullandı: “Çoğu bu yıl birkaç ameliyat daha geçirmeli. Çoğu ömür boyu takip gerektiriyor… Tedavinin belirli bir noktada sona ereceğini sanmıyorum; devam edecek. Her vaka insani bir vakaydı, özellikle de size ‘Bize ne oldu?’ diye soran çocuklar veya kadınlarla karşı karşıya kaldığımızda... Onlara cevap veremiyorsunuz.”


Suveyda'da güvenliği yeniden tesis etmeyi amaçlayan “yol haritası”

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dün Şam’da bir araya gelerek Suveyda ilinde sükunetin yeniden sağlanması için bir anlaşma imzaladıktan sonra hatıra fotoğrafı çektirdiler (AFP)
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dün Şam’da bir araya gelerek Suveyda ilinde sükunetin yeniden sağlanması için bir anlaşma imzaladıktan sonra hatıra fotoğrafı çektirdiler (AFP)
TT

Suveyda'da güvenliği yeniden tesis etmeyi amaçlayan “yol haritası”

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dün Şam’da bir araya gelerek Suveyda ilinde sükunetin yeniden sağlanması için bir anlaşma imzaladıktan sonra hatıra fotoğrafı çektirdiler (AFP)
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın dün Şam’da bir araya gelerek Suveyda ilinde sükunetin yeniden sağlanması için bir anlaşma imzaladıktan sonra hatıra fotoğrafı çektirdiler (AFP)

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani dün, hükümetinin ülkenin güneyindeki Dürzi nüfusun çoğunlukta olduğu Suveyda ilinde meydana gelen kanlı şiddet olaylarının etkilerini gidermek ve bölgede güvenliği yeniden tesis etmek için bir ‘yol haritası’ hazırladığını duyurdu.

Şeybani dün Şam'da Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile düzenlediği ortak basın toplantısında, planın Ürdün ve ABD tarafından desteklenen pratik adımlara dayandığını açıkladı. Şeybani’nin açıklamasına göre bu adımların başında ‘Birleşmiş Milletler (BM) soruşturma ve inceleme sistemi ile tam koordinasyon içinde, sivillere ve onların mülklerine saldırıda bulunanların tümünün hesap vermesi’ geliyor.

Şeybani, planın ‘ABD’nin Suriye hükümeti ile istişare halinde, Suriye'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü teyit ederken hem Suriye'nin hem de İsrail'in meşru güvenlik endişelerini ele alan, Suriye’nin güneyi ile ilgili İsrail ile güvenlik anlaşmaları yapılması için çalışması gerektiğini’ öngördüğünü belirtti.


ABD-Suriye ilişkileri: İnişler, çıkışlar ve iç içe geçmiş jeopolitik çıkarlar

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
TT

ABD-Suriye ilişkileri: İnişler, çıkışlar ve iç içe geçmiş jeopolitik çıkarlar

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Şara, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere ABD’ye gidecek (AFP)

Tarık Ali

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın önümüzdeki günlerde ABD’yi ziyaret ederek Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na hitap etmesi bekleniyor. Şara, 1967 yılında Salah Cedid liderliğindeki hareket tarafından desteklenen koalisyon başkanı Nureddin el-Attasi'nin yaptığı son konuşmadan bu yana, yaklaşık 60 yıldır ABD’de ve özellikle de BM’de konuşma yapan ilk Suriye Cumhurbaşkanı olacak. Attasi, Hafız Esed ve Baasçı askeri cunta tarafından 1966 yılında ‘Şubat Hareketi’ olarak bilinen, selefi Emin el-Hafız'a karşı kanlı bir darbenin ardından iktidara gelmişti.

hyu76ı
Attasi, uzun süre iktidarda kalamadı (Wikipedia)

Attasi, Suriye'de uzun süre iktidarda kalamadı. Baba Esed, konumunu sağlamlaştırır sağlamlaştırmaz, aynı süreci tekrarladı ve devrimci yoldaşlarının ve siyasi projesinin geri kalan üyelerini, başta Cumhurbaşkanı Attasi ve seçkin komutan General Salah Cedid, Subay İşleri Ofisi Direktörü ve Baas Partisi Bölge Sekreteri olmak üzere herkesi iktidardan indirdi. Onları 16 Kasım 1970'te ‘Düzeltici Hareket’ adı verilen darbe ile Mezze Askeri Hapishanesi’ne gönderdi. Esed daha sonra Ahmed Hasan el-Hatib’i iktidara getirdi ve ne askeri ne siyasi geçmişi olmasına rağmen üç ay boyunca cumhurbaşkanlığı görevini ona emanet etti. Ardından herhangi rakibinin olmadığı bir referandum düzenledi. Esed, 1971 yılında yapılan referandumda oyların yüzde 99'undan fazlasını alarak cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.

ABD’yi hiç ziyaret etmeyen başkan

Baba Esed 2000 yılının haziran ayında öldüğünde, 30 yıl boyunca iktidarda kalmasına rağmen ABD’ye hiç ayak basmadan görevini bırakan devlet başkanı olarak tanımlandı. Çünkü üst düzey başkanlar ve yetkililer, çözülmemiş sorunları çözmek için Şam'a seyahat etmişlerdi. Babasının izinden giden (Suriye’nin devrik Devlet Başkanı) Beşşar Esed de görevde olduğu süre içinde hiçbir zaman ABD topraklarına ayak basmadı.

Suriye’de 1963 yılının Mart ayında gerçekleşen askeri darbenin ve 1970 yılındaki ‘Düzeltme Hareketi’ adlı darbenin babası, Marksizmin meyvelerini toplamak umuduyla, erken dönem siyasi idolü (Sovyetler Birliği’nin ilk devlet başkanı) Vladimir Lenin’den ve onun 1917 yılında gerçekleştirdiği Bolşevik Devrimi'nden sürekli ilham almaya çalıştı. Bazen başarılı olsa da (Arjantinli Marksist devrimci) Ernesto Che Guevara (merhum Küba Devlet Başkanı) Fidel Castro ve (merhum Venezuela Devlet Başkanı) Hugo Chávez ile karşılaştırılabilir bir örnek olmaya ve Araplar için merhum Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın halefi olarak konumlanmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Burada başarısızlığın nedenleri sayısız denecek kadar çok. Fransız filozof Jean-Jacques Rousseau'nun fikirlerine ve devrimci Napolyon’un düşüncesine dayanan bir sosyal sözleşmeden ilham almaya çalıştığında bile, (Fransız Devrimi sırasında zulmün sembolü haline gelen bir Fransız kalesi) Bastille'ın duvarlarını yıkmak yerine Sednaya Hapishanesi'nin duvarlarını inşa etmeye başladı.

vfd
Hafız Esed’in 1971 yılında Suriye'de iktidara gelişinden sonra Suriye-ABD ilişkileri karmaşık, çetrefilli ve çifte standartların hakim olduğu bir döneme girdi (Independent Arabia)

Tüm bu sebeplerden dolayı, ABD topraklarına hiç ayak basmadan ölmeyi arzularken, Kasiyun Dağı'nın eteklerindeki sarayından bölgedeki ipleri elinde tutuyordu. Bu durum, oğlu Beşşar’ın politikalarının aksine, açık bir gerçekti. Başlangıçta Beşşar’ın devlet başkanı olması planlanmamıştı. Ağabeyi Basil 1994 yılında Şam Uluslararası Havaalanı yolunda ani bir trafik kazasında ölmeseydi, belki de o koltuğa hiç oturamayacaktı.

Son konuşma

1967 haziranındaki yenilginin ardından Suriye Cumhurbaşkanının BM’de yaptığı son konuşmanın nadir bulunan bir kaydına Independent Arabia ulaştı. Attasi, BM Genel Kurulu’na hitap ettiği kısa konuşmasında şunları söylüyordu:

“İsrail, Arap vatanımızın yeni bölgelerine kolonyal bir işgal gerçekleştiriyor. Bu saldırganlığı kınamak ve etkilerini kısıtlamak ve ön koşul olmaksızın tamamen ortadan kaldırmak için bugün BM Genel Kurul tarafından temsil edilen küresel vicdana olan güvenimizi ifade etmek üzere buradayız. Tüm Arap ve barışsever halklar bu toplantıyı sabırsızlıkla bekliyorlar.”

Daha sonra bazı politikacılar ve büyükelçiler, Attasi’nin konuşmasının, on yıllardır ülkeyi domine eden aynı ‘Baasçıların mürekkebiyle’ yazılmış olduğu değerlendirmesinde bulundular.

Sovyetler Birliği

Leonid Brejnev, 1964 yılında, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliği görevini üstlendi. Ta ki 1984 yılına kadar bu görevde kaldı. Suriye'nin en kötü saha, siyasi ve askeri koşullarını yaşadığı ve Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) ile çatıştığı bir dönemde Hafız Esed'in güvenilir bir müttefiki ve ortağı idi. Esed, uluslararası, askeri ve bazen de mali ihtiyaçlarını karşılayan bu güçlü ittifaka bağlı kalmaya devam etti ve Doğu bloğuna açık bir eğilim gösterdi. İki taraf arasındaki ilişkinin gücü, karşılıklı ziyaretlerin sayısından ve Brejnev'in ulusal kurtuluş güçlerine verdiği destekten anlaşılabilir. Buna, ekonomik olarak desteklediği ve bir şekilde altyapısını geliştirdiği Suriye de dahildi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu durum, Rus liderin Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına uygun olarak Arap-İsrail çatışmasını çözme girişiminin de önünü açtı.

Bu yakın ortaklık, Mikhail Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'nde iktidara gelmesine kadar devam etti. Bu dönemde, iç ve dış reform projeleri gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle Sovyetler Birliği'nin çöküşü yaşandı ve Sovyetler Birliği’nin müttefiki Suriye ve Hafız Esed rejimi ile iş birliği, glasnost (açıklık) ve perestroika (yeniden yapılandırma) politikaları altında asgari düzeye indirildi. Bu iki politika Sovyetler Birliği'nin çöküşüne yol açarak Suriye'nin Doğu bloğundaki stratejik projesine ciddi zarar verdi.

Karmaşıklık aşaması

Hafız Esed’in 1971 yılında Suriye'de iktidara gelişinden sonra Suriye-ABD ilişkileri karmaşık, çetrefilli ve çifte standartların hakim olduğu bir döneme girdi. İki ülkenin çıkarları, başta Doğu ve Batı blokları arasındaki Soğuk Savaş, Arap-İsrail çatışması, Lübnan iç savaşı, İran’daki İslam devrimi, birinci ve ikinci Körfez savaşları ve Müslüman Kardeşler meselesi olmak üzere birçok hassas konuda sık sık çatıştı. Diğer konular arasında 11 Eylül olayları, Suriye'nin Lübnan'daki varlığı, Irak'ın işgali ve 2011 Suriye devrimi sayılabilir.

Merhum ABD Başkanı Richard Nixon 1974 yılında, eşi Pat ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile birlikte 1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan beri devam eden bir anlaşmazlığın ardından Şam'ı ziyaret etti. Ziyaretin amacı, iki ülke arasındaki stratejik ilişkileri canlandırmaktı. ABD, 1979'da Suriye'ye ‘terörü destekleyen ülke’ olarak nitelendirerek yeniden yaptırımlar uygulayana kadar her şey yolunda gidiyordu. ABD, Şam rejimine silah ve ileri teknoloji ekipman satışını yasakladı, finansal ve ticari kısıtlamalar getirdi.

Suriye, 1980'li yıllarda ABD’nin isteklerinin aksine, Irak'a karşı savaşta İran'ın yanında yer aldı. Ancak, 1990'larda Amerika'nın istekleri doğrultusunda, Irak'ın Kuveyt'i işgaline karşı Kuveyt'in yanında yer alarak konumunu düzeltmeye çalıştı. Suriye 1991 yılında dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'e karşı uluslararası koalisyona katılsa da bu durum Batı'nın tutumunu değiştirmedi.

Durum 1993 yılında Bill Clinton'ın ABD başkanı olmasına kadar bu şekilde devam etti. Clinton, başkanlık görevini 2001 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde Clinton, İsrail ile barış sürecini ilerletmeye çalıştı. Bu çabaları bazen başarılı olsa da o döneme ait kayıtlarda da belgelendiği üzere Hafız Esed'in uzlaşmaz tavrı nedeniyle bazen de başarısızlıkla sonuçlandı.

Beşşar Esed'in ABD ile istihbarat bağlantıları kurma girişimlerine rağmen, 2001 yılında New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne düzenlenen saldırıların ardından ABD'nin Ortadoğu politikası tamamen değişti. Bu durum, 2000 yılında babasının ölümünün hemen ardından dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ile kapalı kapılar ardında yaptığı uzun görüşmenin ardından, ABD’nin onun iktidara gelmesini sağlayan rolü de Beşşar Esed’e yardımcı olamadı.

Küresel terör saldırılarının ardından, George W. Bush ABD’de iktidara geldi ve Beşşar Esed'i aşırılıkçı ‘kötülük ekseninin’ bir direği olarak gördü. Bush, sekiz yıllık iktidarı boyunca, Suriye'yi komşularından tamamen izole etmeye çalıştı. Gerginlik, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgalinin arifesinde, Esed'in teröristlerin Suriye'den Irak'a güvenli geçişini sağlamasıyla zirveye ulaştı. Sonuç olarak Suriye, bazı yeni yaptırımlara maruz kaldı. Bunu, Suriye'nin Lübnan'daki varlığıyla ilgili yaptırımlar ve 2005 yılının şubat ayında Suriye'nin eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'yi suikastla öldürmekle suçlanması takip etti.

Barack Obama ABD başkanı olarak seçildiğinde, Suriye ile yeni bir sayfa açmaya çalıştı. Obama, 2010 yılında, deneyimli diplomat Robert Ford'u Şam Büyükelçisi olarak görevlendirdi. Ancak 2011 yılının mart ayı ortalarında Suriye devrimi patlak verdi ve devrik rejimin güçlerinin barışçıl göstericilere uyguladığı muamele, ABD, Avrupa ülkeleri, Arap ülkeleri ve diğer ülkelerin Suriye’ye yaptırımlar yağdırmasına yol açtı. Bu yaptırımlar Rusya, İran ve o dönemde Esed liderliğindeki Suriye hükümetiyle ilişkisi olan tüm ülke, kurum, kuruluş ve kişileri etkiledi. Suriye’ye 2 bin 500'den fazla uluslararası yaptırım uygulanana kadar durum değişmedi, ta ki Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, uluslararası ve bölgesel nüfuzunu kullanarak, Başkan Donald Trump Beyaz Saray'a geldikten sonra Şam ile Washington arasındaki ilişkileri düzeltmek için müdahale edene kadar. Suriye’nin mevcut Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, geçtiğimiz yılın sonlarında Esed rejimini devirerek Suriye'de iktidara geldi. Şara ve Trump, geçtiğimiz ay Suudi Arabistan'da doğrudan bir görüşme bile gerçekleştirdi.

Yeni bir çağ

Trump ile Şara arasında Suudi Arabistan'da, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın da katıldığı tarihi bir toplantı gerçekleşti. Bir sonraki durak, Şara'nın  Suriye'deki son gelişmeler hakkında konuşma yapacağı BM Genel Kurul görüşmeleri olacak. Bu gelişmeler, Trump'ın yakın dostu ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack'ı Suriye özel temsilcisi olarak atadığı bir dönemde gerçekleşti. Bununla birlikte ABD Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Sözcüsü Michael Mitchell, özellikle Şara ile Barrack’ın Şam'da yaptığı son görüşmeden sonra, Washington'ın Suriye ile ilişkilerde ‘yeni bir dönem başlatmak’ istediğini açıkladı.

Mitchell, düzenlediği basın toplantısında, “Bu olay gerçekten tarihi bir olaydı ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi, ABD Başkanı'nın taahhütlerini olağanüstü bir hızla yerine getiriyor. Bu durum, Beyaz Saray'ın, ABD yönetiminin Suriye ile ilişkilerinde ortaklığa ve ikili iş birliğine dayalı yeni bir dönem başlatmak istediğinin açık bir göstergesi” dedi. ABD Başkanı Trump'ın ‘Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra Suriye'nin gereksiz ekonomik yaptırımlardan mustarip olduğunu ve bu yaptırımlar nedeniyle Suriye halkının gerekli yatırımlardan mahrum kaldığını fark ettiğini’ söyleyen Mitchell, “Bu yeni dönem yatırımlara kapı açacak ve ekonomik koşulları iyileştirecek. Bu da Suriye halkına ve bölgeye bir bütün olarak fayda sağlayacak” ifadelerini kullandı.

Öte yandan ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack, ABD’nin Suriye'ye yönelik mevcut politikasının ‘son 100 yıldaki politikalara benzemeyeceğini, çünkü bu politikaların işe yaramadığını’ söyledi. Barrack, ülkesinin önceki on yıllarda izlenen politikalardan farklı bir yönde ilerlediğini vurguladı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.