Libya: Yasama, yürütme ve yargı organlarındaki önemli devlet makamlarına kimlerin getirileceğine dair çalışmalar başladı

UNSMIL, 1 Nisan’da LUO esirlerinin serbest bırakılmasını ‘ulusal uzlaşı yolunda önemli bir adım’ olarak nitelendirdi (AFP)
UNSMIL, 1 Nisan’da LUO esirlerinin serbest bırakılmasını ‘ulusal uzlaşı yolunda önemli bir adım’ olarak nitelendirdi (AFP)
TT

Libya: Yasama, yürütme ve yargı organlarındaki önemli devlet makamlarına kimlerin getirileceğine dair çalışmalar başladı

UNSMIL, 1 Nisan’da LUO esirlerinin serbest bırakılmasını ‘ulusal uzlaşı yolunda önemli bir adım’ olarak nitelendirdi (AFP)
UNSMIL, 1 Nisan’da LUO esirlerinin serbest bırakılmasını ‘ulusal uzlaşı yolunda önemli bir adım’ olarak nitelendirdi (AFP)

Libya Temsilciler Meclisi’ne bağlı bir komite, 1 Nisan’da devletin yasama, yürütme ve yargı organlarındaki önemli devlet makamlarına kimlerin getirileceğine dair aday dosyalarını teslim almaya başladı. Ayrıca adayları belirleme sürecinin üst düzey bürokratik makamları da içerdiği ifade edildi. Libya’daki Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi ise ülkenin batısındaki ez-Zaviye şehrinde diyalog komitesinin bir girişimi olan ‘Ulusal Ordu (LUO) esirlerinin serbest bırakılmasına’ övgüde bulundu. Menfi, durumu, yönetimi teslim aldığından bu yana gerçekleştirdiği, ulusal uzlaşı çerçevesinde ‘önemli bir adım’ olarak nitelendirdi.
Parlamento komitesi, Temsilciler Meclisi ve Devlet Yüksek Konseyi arasında ‘seçim için kriterler ve kurallar belirleyen’ bir anlaşmanın yakın zamanda yürürlüğe girmesiyle birlikte, gelecek haftaya kadar ‘egemen pozisyonlar’ olarak tabir edilen devletin yasama, yürütme ve yargı organlarında rekabet eden 12 adayın dosyalarını teslim almaya ve sınıflandırmaya başladı. Aday seçme süreci, ‘kararlaştırılan kotaya’ göre iki taraf arasında uzlaşıya tabi olacak.

Menfi’den önemli açıklama
Bu gelişmeyle eş zamanlı olarak Menfi de Çarşamba günü, ‘Libyalılar arasında ortak yaşamı sağlamak üzere birleşik bir devlet inşa etmenin temel taşı olarak’, Başkanlık Konseyi’nin en büyük önceliğinin kapsamlı bir ‘ulusal uzlaşıya’ ulaşmak olduğunu söyledi. Menfi, ‘affetme ve hoşgörü değerlerini güçlendirme’ çağrısında da bulundu.
Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) ise yaptığı açıklamada, ez-Zaviye şehrindeki güvenlik makamlarının LUO esirlerini serbest bırakması sonrasında memnuniyetini dile getirdi. UNSMIL, Birlik Hükümeti’nin ez-Zaviye’deki bu savaşçıların serbest bırakılmasıyla başlayan ‘ulusal uzlaşı’ konusunda ortaya koyduğu çabalara övgüde bulundu. Misyon, bu girişimin, kapsamlı bir ulusal uzlaşının ve Libya’nın toplumsal dokusunun restorasyonunun başlangıcı olacağına dair umudunu dile getirirken, tüm tutukluların serbest bırakılması çağrısında bulundu.
Öte yandan Başbakan Abdulhamid Dibeybe, Libya’nın geleceğinin ve ilerlemesinin, ‘ulusal uzlaşma yoluyla yaraları iyileştirme ve adalete ulaşma yeteneği ile bağlantılı olduğunu’ söyledi. Dibeybe, esirlerin serbest bırakılmasının bu yolda önemli bir ilerlemeyi yansıttığını da vurguladı.
Dibeybe, başbakan olarak Savunma Bakanlığı karargahına yaptığı ilk ziyarette ve bazı bakanlık yetkilileriyle görüşmesinde, “İlk önce Allah’a, sonra da vatana sadakatle, devletin egemenliğini genişletebilecek bir Libya ordusuna ulaşmak için performans düzeyinin yükseltilmesi gerekiyor” dedi. Bakanlık görüşmenin, çabaları yoğunlaştırma, çalışma önerileri sunma ve ülke için iyi olanı uygulama üzerinde durduğunu belirtti.
Dibeybe ayrıca, Libya’nın farklı şehirlerinde kamu hizmetleri şirketlerinin yönetim kurulu başkanlarıyla, ‘karşılaşılan sorunları, zorlukları ve bunların üstesinden gelme yollarını’ ele aldı. Abdulhamid Dibeybe, hizmet düzeyini yükseltmek ve şirketleri daha etkili olacak şekilde yönetmek için yenilikçi yollar arama ihtiyacına dikkati çekti. Ülkenin farklı şehir ve bölgelerini kapsamak üzere özel sektörün de katıldığı temizlik kampanyalarının başlatılması çağrısında bulunan Libya Başbakanı, devletin rolünü izleme ve düzenleme eylemine daha fazla odaklanılması gerektiğini vurguladı.

Akile Salih, Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı ile görüştü
Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, çarşamba günü Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı İmad es-Sayeh ile bir araya gelerek, komisyona ve bir sonraki aşamada kendisine emanet edilen role tam desteğini dile getirdi. Libya’nın birliğine, egemenliğine ve istikrarına katkıda bulunan tüm uluslararası ve ulusal çabaları takdir ettiğini söyleyen Salih, komisyonun rolüne ve demokratik yolu teşvik etmek için çalışan herkese de övgüde bulundu.
Öte yandan LUO Komutanı Mareşal Halife Hafter, 24 Aralık seçimlerine gecikme olmadan ulaşmak zorunda olduklarını belirtti. Geçtiğimiz Çarşamba günü Libya’daki Birinci Sosyal Bileşenler Ulusal Forumu’nda, bağlantıları ne olursa olsun tüm suçluların ve kanun kaçaklarının sosyal örtüsünün kaldırılması gerektiğini söyledi. “Ülkede sosyal güvenliğe müdahale edilmesi karşısında sessiz kalmak veya buna izin vermek mümkün değildir” diyen Halife Hafter, sözlerinin devamında ise şunları söyledi;
“LUO güçleri, kanun kaçaklarının tüm hareketlerini, eylemlerini ve ülkeyi istikrarsızlaştırmaya yönelik umutsuz girişimlerini yakından takip ediyor. Vatandaşların onurlarını baltalamaya çalışan herkese demir yumrukla vurulacaktır.”
Mareşal Hafter, vatandaşların hareketlerini ve ticari trafiği kolaylaştırmak için sahil yolunun Ramazan ayı başından önce açılmasının önemini vurgulayarak, her türlü güvenlik ihlalinin önlenmesi gerektiğini kaydetti. Hafter ayrıca, koronavirüse karşı etkili bir aşı sağlama ve vatandaşların hizmet sorunlarını Ramazan başlamadan önce çözme çağrısında bulundu.
Mareşal Halife Hafter ayrıca, “Seçimlere zamanında ulaşmak önemli ve bir zorunluluktur. Bunun için tüm tedbirler alınmalıdır. BM misyonunu ve uluslararası toplumu yol haritasına uymaya ve haritayı uygulamaya çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.



Libya’ya dış müdahale açık kapıyı çalıyor

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Libya’ya dış müdahale açık kapıyı çalıyor

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Stephanie Williams

Ülkeye uzun yıllar hükmeden Libya diktatörü Muammer el-Kaddafi’yi devirmek üzere 2011’de patlak veren halk ayaklanmasından bu yana yabancı müdahalesi, Afrika’nın kuzeyinde yer alan bu devlette uzun zamandır istisna değil norm haline geldi.

Hiç şüphesiz yabancı odaklar zaman zaman Libya’nın dağılmasından ve (olmayan) devletin kırılganlığından istifade etti. Ama bunda ülkelerinin egemenliğini ucuza takas etmeye şiddetli eğilimlerinden ötürü Libya’da hüküm süren seçkinlerin de suçu var. Değişen bölgesel ittifaklara rağmen uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler’in (BM) arabuluculuğunu desteklemek ve Libya halkının ülkedeki uzun geçiş aşamasını sona erdirme beklentilerini karşılamak için Berlin’de ortaya konan yapıyı kullanmaya devam etmelidir.

Çelişkiler ülkesi Libya, 1951 yılında BM tarafından kurulduktan sonra 18 yıl güçlü uluslararası ittifaklar ve sıcak ilişkilerden faydalandı. Ta ki 1969'da kırk yıllık Donkişotvari ve acımasız tek adam yönetimine sürüklendi.

Libya, tek adamla beraber uluslararası planda çeşitli yaptırımların ağırlığı altında ezilen bir parya devleti haline gelirken halkı da gitgide dünyadan soyutlandı. 2000’li yılların başında Libyalı diktatör Muammer Kaddafi fikir değiştirip de yıllar yılı ısrarla desteklediği devlet gözetimindeki terör kampanyasından ve kitle imha silahları programından vazgeçince o zamana kadarki mevcut durum da değişmeye başladı.

Libya, artık dış dünyayla etkileşim halindeydi. Yine de bu, Kaddafi’yi 2011 yılında kendisini deviren iç ayaklanmadan kurtarmaya yetmedi. Kaddafi’yi deviren devrim, NATO ve onun Arap müttefikleri tarafından sunulan doğrudan askerî yardım ve BM Güvenlik Konseyi’nin destekleyici siyasi koruması olmasaydı başarılı olamazdı.

“Çelişkiler ülkesi Libya, 1951 yılında BM tarafından kurulduktan sonra 18 yıl güçlü uluslararası ittifaklar ve sıcak ilişkilerden faydalandı. Ta ki 1969'da kırk yıllık Donkişotvari ve acımasız tek adam yönetimine sürüklendi.”

2011’den bu yana Libya’da dış müdahale, sonu gelmeyen çatışmanın önemli bir özelliği oldu. Zira Kaddafi’nin siyasi ve askerî halefleri, küresel arenada yeniydiler ve utanç verici bir şekilde iç ve dış mesele arasında denge kurmaya çalıştılar. “Siyasi turizmden” faydalanıyor ve kendi vatandaşlarından alamadıkları meşruiyeti yabancı başkentlerde arıyorlardı.

Libya’da hâkim seçkinler, 2011’den bu yana dış müdahaleden şikâyet ediyor; özellikle de bu müdahale, şahsi vaziyetlerini tehdit ettiğinde…

Ama işin aslı şu ki müdahil olan devletler, çatışan Libyalı taraflardan davetli olarak çoğunlukla kapıyı kendilerine açık buldular. Bu model kısmen 2011 ayaklanması sırasında kuruldu. O dönemde NATO üyeleri ve onların Arap müttefikleri, Kaddafi güçleriyle savaşmak için oluşturulmuş birkaç silahlı grupla gizli ilişkiler kurdu. 2011 yılındaki Libya çatışmasına en az katılım gösteren Rusya, Türkiye ve Mısır gibi pek çok ülke de son altı yılda daha fazla öne çıktı.

vdffed
Başbakan Abdülhamid Dibeybe’ye bağlı Libya Güvenlik Güçleri, 17 Aralık 2022’de ülkenin kuzeybatısındaki Mısrata şehrinde Sirte’nin DEAŞ terör örgütünden ‘kurtarılmasının’ altıncı yıldönümü münasebetiyle düzenlenen askerî geçit töreninde (AFP)

Libya’da özel çıkarları olan ülkeler, çeşitli ve bazen yarışan ulusal önceliklerini sağlama almak için sahadaki silahlı vekillerini kullandı. Bu öncelikler arasında terörle mücadele, göç endişelerini giderme, petrol kaynaklarını kontrol etme, dinî radikalizmle mücadele, demokratik süreçleri önleme, Libya’nın zenginliğini sömürme veya ülkenin jeopolitik öneme sahip bölgelerinde stratejik üsler temin etme gibi hedefler yer alıyor. Şahsi çıkar ve fırsatçılıkla şekillenen bu yaklaşım, BM’nin barışı kolaylaştırıp Libya halkına temsilî bir hükümet ve sorgulanabilir kurumlar kurması için yardım etmeyi hedefleyen velayetiyle çelişiyor.   

Libya’daki “istihbarat hikâyesi”

Çoğu durumda özellikle Libyalı silahlı gruplar ile yabancı unsurlar arasındaki ilk ilişkiler, özel kuvvetler ve istihbarat kanalları aracılığıyla kurulmuştur. Bunlar; devrim, kargaşa ve Kaddafi’nin şiddetli bir şekilde sonunu getiren yıllarda Libya’yı kasıp kavuran ayaklanma esnasında diplomatik muadillerinden daha fazla varlık gösteriyordu. Uluslararası toplumunun birçok çalışmasının yürütüldüğü alanı dolduran bir istihbarat kalitesi vardı; bir ölçüde hâlâ var. Bu gizemli ‘istihbarat hikâyesinin’ son bölümü, bu yılın başlarında CIA Direktörü Williams Burns, dönemin Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Mısır İstihbarat Teşkilatı Başkanı Abbas Kamil tarafından yapılan art arda ziyaretlere sahne oldu.

“Bu gizemli ‘istihbarat hikâyesinin’ son bölümü, bu yılın başlarında CIA Direktörü Williams Burns, dönemin Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Mısır İstihbarat Teşkilatı Başkanı Abbas Kamil tarafından yapılan art arda ziyaretlere sahne oldu”

Bu fırsatçı ‘diplomasi’ yaklaşımları, barışı sağlamak ve Libya halkına kendisini temsil eden bir hükümet ve hesap sorulabilir kurumları ile devletini kurmasında yardımcı olmak için arabuluculuk sorumluluğu üstenen BM’nin yetkisiyle doğrudan çatışıyor.

Uluslararası toplumun Libya konusundaki kopukluğu, işlevsizliği ve ahlaki iflası, 2019 baharındaki kadar belirgin olmamıştı. Nitekim o dönemde -kendi kararlarını ve BM’nin koyduğu silah yasağını görmezden gelen- Güvenlik Konseyi, “güçlü adam” Halife Hafter’in Trablus’a yönelik saldırısını kınayamadı. BM, titizlikle planlanmış bir ulusal konferans üzerinde son rötuşları yaparken azımsanmayacak sayıda üye ülke de Hafter’in iktidarı zorla ele geçirme çabasına siyasi, maddi ve taktiksel destek veriyordu.

Fotoğraf: AFP

Gelgelelim eylemler, hedeflenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bu olayda da Hafter’in darbeye teşebbüsü, Türkiye’de Libya’ya yönelik derin bir ilgi uyandırdı. Türkiye, bir Arap ülkesinin desteğiyle Trablus’a Wagner mensubu binlerce paralı asker gönderen Rusları endişeyle izliyordu. Ruslar burada, Trablus güçlerine ağır kayıplar vermek üzere bir Arap ülkesi tarafından işletilen Çin keşif uçaklarıyla taktiksel olarak koordine olmuştu. Erdoğan’ın 2019 yılı sonlarında Trablus’ta BM tarafından tanınan hükümete yardım etme kararı, savaşın gidişatını değiştirdi. Uluslararası düzeyde tanınan hükümete yardım teklifi karşılığında Türkler, Trablus hükümetinden tartışmalı pek çok denizcilik anlaşması ile askerî anlaşma elde etti.

Ankara, Trablus hükümetiyle düzenlemelerini bitirince Türkler, gelişmiş silahlarını ve Suriyeli binlerce paralı askeri devreye soktu. Erdoğan, Hafter’in bölgesel ana destekçileri sayılan iki Arap ülkesini görmezden geldi ve bunun yerine Libya’daki diplomasisini Türkiye’nin geleneksel düşmanı olan Rusya’ya odakladı. Ankara ve Moskova, 2019 yılı sonu ve 2020 yılı başında geçici bir çözüme varmak, ama daha önemlisi Almanya ve BM tarafından düzenlenen kapalı uluslararası toplantıyı geride bırakmak için bir dizi ikili görüşmeye başvurdu.

Türkiye-Rusya ittifakı, bir engelle karşılaştı ve 13 Ocak 2020’de Moskova’da Libyalı taraflarla yapılan toplantıda bir ateşkes anlaşmasına varılamadı. Bu başarısızlıkta, hâlâ kuvvetlerinin askerî olarak kazanabileceğine inanan Hafter’in inadı etkili oldu. Bunun yerine 19 Ocak 2020’de Berlin’de eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla en büyük uluslararası toplantı gerçekleştirildi ve bu toplantı, Berlin süreci ve uluslararası çabaları dizginleyip koordine edecek geniş bir şemsiye ile sonuçlandı.

“Erdoğan’ın 2019 yılı sonlarında Trablus’ta BM tarafından tanınan hükümete yardım etme kararı, savaşın gidişatını değiştirdi. Uluslararası düzeyde tanınan hükümete yardım teklifi karşılığında Türkler, Trablus hükümetinden tartışmalı pek çok denizcilik anlaşması ile askerî anlaşma elde etti”

Berlin süreci ve ondan doğan uluslararası çalışma grupları, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden kaynaklanan diplomatik bölünmelerden ötürü en üst düzeyde uygulanan kısıtlamalara rağmen bugüne kadar Libya’nın uluslararası yapısı olmaya devam etti.

Trablus’un kapılarında olan Hafter güçleri, Türkiye’nin BM tarafından tanınan hükümetin yanında sürece dahil olduğu sekiz ay içerisinde Libya’nın merkezine doğru itildi. Savaş, Haziran 2020’de sona erdi ve Libyalı taraflar, aynı yılın ekim ayında BM gözetiminde -hâlâ yürürlükte olan- resmî bir ateşkes imzaladı.

Türkler ve Ruslar; ülkeyi böldüler, sahada kendi gerçeklerini oluşturdular, Libya üslerini işgal ettiler ve (Libya’nın Ekim 2020 ateşkes anlaşmasında öngörülen, tüm paralı askerler ve yabancı güçlerin herkesin ülkeden ayrılması yönündeki resmî talebine rağmen) kendi paralı askerlerini korudular. O zamandan bu yana Rusya, Libya’nın doğusunda ve güneyinde yerel müttefikleriyle birlikte paralı askerlerini, Sudan sınırındaki Sudan ordusuna karşı savaşında Hızlı Destek Kuvvetleri’ne yardımcı olmak için kullandı.

“Türkler, kapsamlı bir askerî, istihbari, siyasi ve ticari varlıkla beraber Libya’nın batısında güçlü bir kök saldı. Ayrıca bir Türk iş forumunun düzenlenmesi ve Bingazi’de bir Türkiye konsolosluğu açma planlarının yürütülmesiyle Libya’nın doğusunda da önemli bir ilerleme kaydediyor”

Bu arada Türkler, kapsamlı bir askerî, istihbari, siyasi ve ticari varlıkla beraber Libya’nın batısında güçlü bir kök saldı. Ayrıca bir Türk iş forumunun düzenlenmesi ve Bingazi’de bir Türkiye konsolosluğu açma planlarının yürütülmesiyle Libya’nın doğusunda da önemli bir ilerleme kaydediyorlar. Hiç şüphesiz bugün Libya’da tüm dış güçler arasında sahada en büyük nüfuz sahibi olanlar Türklerdir.

Hafter’in yenilgisinden sonraki üç yıl, Ortadoğu/Kuzey Afrika bölgesinde büyük yeniden yapılanma faaliyetlerine tanık olundu ve son altı ayda Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler büyük ölçüde iyileşti.

Daha önce Trablus hükümetinin güçlü bir düşmanı olan Mısır da geçtiğimiz aralık ayında Libya Merkez Bankası’ndan 700 milyon dolar değerinde bir mevduat aldı. Bilindiği üzere Mısır, bir dolar kıtlığı ve döviz eksikliği krizi yaşıyor ki bu, son yılların en kötüsü.

Bu esnada Libya’yı izleyen ve paralı askerlerini geri çağıracağına dair bir işaret görülmeyen Moskova, aynı zamanda feci Ukrayna kriziyle de meşgul. ABD ise Arap dünyasını öncelikleri arasından çıkardı ve Amerika’nın 20’nci yüzyıldaki dar görüşlü ‘istikrar’ desteğine geri döndü ki bu, bölgede hâkim yöneticiler tarafından memnuniyetle karşılanan bir siyasi gelişmedir.

Amerika’nın sözde stratejik çıkarları ve demokratik değerleri arasında bu kadar az örtüşmeye daha önce nadiren tanık olmuşuzdur. Öte yandan Almanlar ve Fransızlar, Ukrayna meselesiyle meşgulken İtalyanlar, göçle mücadele çabalarına öncelik vererek Libya meselesine özel yaklaşımlarını sürdürüyorlar.

Ne yazık ki tüm bu uluslararası ve bölgesel entrikalar arasında Libya halkının sesi kayboluyor. Özellikle (yaklaşık 7 milyon insan arasında oy kullanma hakkına sahip) 2,8 milyon insan, Libya’da 12 yıldır süren geçiş aşamasının, karşılıklı rızayla onaylanan bir anayasal temelde cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yapılarak bitirilmesi için çağrısını sürdürüyor.

Uluslararası toplumun en azından Libya’da onların isteklerine saygı duyması, hukukun üstünlüğünü desteklemesi, insan haklarına ve hesap sorulabilirliğe riayet etmesi gerekiyor. Uluslararası yapı, özellikle de Berlin süreci ve onunla bağlantılı çalışma grupları konusunda sıfırdan başlamaya gerek yok. Sürecin tasarlandığı temeli oluşturan faktörler hâlâ mevcut: Güvenlik Konseyi’nin etkisizliği ve etkili ülkelerin faydacı yaklaşımları. Dolayısıyla bu uluslararası şemsiye, BM’nin arabuluculuğunu desteklemek ve Libyalı taraflara baskı yapmak için de gerekli.
* Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu'nun (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu eski Başkan Yardımcısı Williams’ın Al Majalla dergisinde yayınlanan analizi Şarku’l Avsat okurları için tercüme edilmiştir.