Siyasi kıskaçta Arap sineması: Davası olmayan şüpheli ortadan kayboluş

‘Yusuf’ (Lübnan Sinamesı)
‘Yusuf’ (Lübnan Sinamesı)
TT

Siyasi kıskaçta Arap sineması: Davası olmayan şüpheli ortadan kayboluş

‘Yusuf’ (Lübnan Sinamesı)
‘Yusuf’ (Lübnan Sinamesı)

Adında Yusuf isminin yer aldığı iki yeni film, içerisinde bulundukları ortamda problemler yaşayan iki kişinin hayatlarını konu ediniyor.
Filmlerden ilki Kazım Fayyad'ın yönettiği ‘Yusuf’, ikincisi ise Iraklı Muhammed Rıza Fartosi'nin yönettiği ‘Ben Yusuf’um annem" adını taşıyor. Çekimleri sona eren ve yapım sonrası aşamasında olan ilk Lübnan filmi için uluslararası festivallerde gösterim noktaları aranıyor. Bu arada her iki filmin yönetmeni de ilk kez kamera arkasına geçtiler.
Kazım Fayyad’ın yönettiği filmde Yusuf adlı ana karakterin dışında, kahramanlar yaşadıkları ülkenin durumunu da gözler önüne seriyor. Lübnanlı Yusuf, kahramanın erkek kardeşinin ölümüne neden olan siyasi ve sosyal sorunlarından bahsediyor. Film bir yönüyle bir intikam filmi, bir başka yönüyle ise Yusuf ve kardeşinin uğraştığı silah ticareti hakkında. Bir üçüncü yönden ise, başına gelmeyen her şeyi hayal edebilen, bunun gerçek olduğuna inanan Yusuf'u anlatıyor.
Iraklı Yusuf’un sorunu ise Lübnanlı Yusuf’a göre daha istikrarlı olması. İran-Irak savaşı sırasında ordudan kaçan ve 20 yıl boyunca bir odada saklanan ve halen hapse girmekten korkan birisi Yusuf. Annesi ise oğlunu korumak adına onun hakkında bir şey bilmediğini söylüyor. Saddam Hüseyin rejiminin düşmesine neden olan Amerikan işgali, vicdanen de coğrafi olarak da ondan çok uzakta değil. Yusuf kendisini ziyaret eden iki yakını dışında kapısını kimseye açmayan ve dört duvar arasında yaşayan biri.

Belirli motifler
Her fimde de iki ülkenin kendi içinde bulunduğu şartlardan izler bulmak mümkün. Ancak ele alınış biçimleri birbirinden farklı. Yusuf filminde genel bir anarşi var. Şehrin sokaklarında ve mahallelerinde yapılan çekimlerde birçok karakter ve olaylar ele alınıyor. İkinci film uzak ve yakın geçmişin etrafında dönüyor. Ağırlıklı olarak Yusuf ve annesi üzerinde ve çok az kişinin bulunduğu, kameranın nadiren evin dışına çıktığı dar bir çevrede meydana geliyor.
Her iki filmin de ilk gösterimini izledim. Konuları ve uygulanmasıyla çok iyi tasarlanmışlar. Ancak yapamadıkları şey, kökleri siyasi gerçeklikte olan bir olaydan beklenenin tersine bir duruma doğru çıkamamalarıdır. Bu, her filmin etrafında döndüğü ana konuyu kötüye kullandıkları anlamına gelmez, ancak yalnızca belirli öykü ve temaları izleyen Arap sinemasına doğrudan veya dolaylı olarak bağımlı oldukları anlamına gelir.
Arap sinemalarına hızlı bir bakış atıldığında, filmlerinin çoğunun geçmişte ve şu anda ülkenin yaşadığı siyasi olaylar veya siyasi durumdan kaynaklanan konuları ele aldığı görülür.
Lübnan sineması hâlâ iç savaşla ilgili konuları gündeme getiriyor veya bu çerçevede kalıyor. Örneğin; Philippe Aractingi'nin ‘Miras’ı, Jehan Shoaib'in ‘Benim Ruhum’ filmi. Suriye sinemasının durumu da aynı. Rejimle çatışma halindeki iki bakış açısına göre farklı savaş hikayeleri var. Joud Said'in ‘Sabah Yıldızı’ filmi ve rejim karşıtı Feras Fayyad'ın ‘Halep'in Son Adamları’ filminde ele alınan konular aynı benzerliğe sahip.
Cezayir'de ise, Mounia Meddour'un ‘Papischa’ filmi, Salem Brahimi'nin ‘Kara Gecelerin Hikayesi’ Cezayir'in köktenci örgütlerin hakimiyetinde geçirdiği kara yılların sinemasıdır. Karim Aïnouz’un Nercis A. filminde olduğu gibi Cezayir’de her hafta yaşanan gösterilerin olduğu son yılları anlatmaktadır. Irak sinaması ise daha farklı. Zira halen Saddam Hüseyin’li yılları ve sonrasını ele alan filimler daha etkili oluyor. Örneğin, Samir Jamal el-Din'in ‘Irak Odyssey’ filmi ve Muhammed el-Daradji’nin ‘Yolculuk’ filmlerinde olduğu gibi.
Mısır’da ise sonuncusu Samaher El-Kadi'nin ‘İstediğim Gibi’ filmindeki gibi 2010 devrimi ve sonrasındaki siyasi olayları ele alan filmlerle, sanki aynı sandıktan çıkmış gibi Amerikan aksiyon filmlerine benzer nitelikteki örneğin Tarık Alarian'ın ‘Rızık Çocukları’, Peter Mimi’nin ‘Kermuz Savaşı’ gibi kitlesel filmler yan yana yer alıyor.
Filistin sinamasının veya -Filistin sorunu ile irtibatlı Arap sinemasının- büyük bir kısmı Amin Nayfeh’in ‘200 metre’ ve Farah Nablusi’nin ‘Hediye’ filmlerinde olduğu gibi işgal edilen Filistin topraklarında Filistin ve İsrail arasındaki şu andaki adaletsiz durumu sahneliyor.
Bu sinemaların hepsinin üzerinde bir kısımı adı geçen ülkelereden bir kısmı Fas ve Tunus'tan, bir kısmı da Körfez ülkeleri sinemasındaki yeni girişimlerden kaynaklanan ve kadın meselelerini ele alan bir film şemsiyesi var.
Bu durum sinemanın aleyhinde veya lehinde karar vermek için yeterli değil. Aslında çoğu iyi, ya da  ortalama veya altında. Fakat film yapmayı gerektiren sebeplere rağmen genel olarak garip bir görünüm ortaya koyuyor.
Burada alıntılanan başlıkların çoğu -ki bunlar sadece büyük bir buzdağının görünen kısmı- tartışmasız iyi seviyedeler. Dolayısıyla yakın geçmişe meyledip, vatanı uğruna başka şeyleri arzu eden bir kahramanın hikayesini ya da iç savaş gibi büyük bir olayı konu edindiği için yönetmenin kınanması doğru olmaz. Ancak Arap sinemasının özellikleri üzerindeki bu yoğun tesir alarma neden olacak seviyede gibi gözüküyor.

Belirli filmler
İnsanın ve toplumun karşı karşıya kaldığı sıkıntıları sahneye koyan ‘toplumsal filmler’ ve bireyin ve toplumun çektiği sıkıntıları yansıtan filmler şeklindeki tanımlamalarla filmler hakkında sihirli sözcükler kullanılır. Buna paralel olarak bir kimse ‘toplumsal filmler’ içeren bir liste oluşturmak istediğinde son on yıl içerisinde Arap yapımı filmlerin büyük bir kısmının hiç tereddütsüz bu listenin içerisinde yer aldığını görürdünüz

Peki, Arap sinemasının bu gerçeği tek başına yaşaması mı gerekiyor? 
Kevser bin Haniyye'nin ‘Derisini Satan Adam’ filmini yabancı film alanında Oscar adayı olmasına sevk eden sebeplerden biri filmin farklılığıdır. Evet, filmde birçok Arap filminin gündeme getirdiği gibi, mülteci meselesi ele alınıyor. Ancak buradaki sunum iki açıdan yenidir. Birincisi, filmin ‘mültecilerin acısını mülteci olmak zordur fakat bu zorluk bir tartışma konusu değildir’ şeklinde somutlaştırmaktan uzak bir şekilde, gizli bir aşkı bulma arayışında Arap sınırlarından Avrupa sınırlarına uzanmak suretiyle Arap filmleri atmosferine egemen havadan farklı bir hikâyeye geçiş yapmasıdır.
Çoğu Arap filminin özgül anlatılarına hapsedilmesine ilişkin bu genel çerçeve, Arap film yapımcıların çoğunluğunu acımasız yönleriyle sosyal ve politik durumların ele alındığı bir kavramı öne çıkarmalarına neden oluyor. Birçoğu için sinema, izleyicileri doğrudan çektikleri acıların nedenlerine; kanunlara veya siyasetçilerin yolsuzluğuna veya kadınların insani ve sosyal haklarını kullanmalarının engellenmesine yönlendirmekten ibarettir. Tüm konular elbette doğrudur, ancak tekrar tekrar gözden geçirilmesi gereken bu metinlerden uzak hikayeler de vardır.
Bu kavramın bir diğer yanı, acılar konusunda vatandaşları bilgilendirirken sinemanın üstlenmiş olduğu rolden farklı bir konuyu ortaya koyan sinemada -ki sinema gösterilerindeki sorunun bu mesajın iletilmesini engellediği dikkate alındığındı- kendinizi bir eğlence filmi, bir Hollywood filmi veya ticari sınıflandırmalara ait dedektif, korku, bilim kurgu, melodram, komedi vb.ticari bir yapmakla suçlanmış bulursunuz.
Birçokları açısından sorun da işte budur. Oysa birçok yönetmen, zorunlu gördüklerinin aksine ilgi alanlarına sahip belirli filmleri izlerlerse, yönlerini şaşırmış hissedebilirler. Gerçek şu ki, filmin türünü kalite belirlemediği gibi yazarın sinemasına ya da ana akım sinemaya ait olmasını da belirlemiyor.
Özellikle alternatif sinemayı ana akım sinemadan ayıran akım olarak her iki tarafta da her renk ve türden başarılı ve önemli filmlere tanıklık ettiği için 1970'li yılların Mısır sinemasının en güzel yıllarından biri olduğu unutulmamalıdır. ‘Gece ve Parmaklıklar’, ‘Zuzu'yu Aklından Çıkartma’, ‘Korku’ ve ‘Ağaçtaki Babam’ filmlerinin her iki tür popülerdi ve seçilen yönetmene ait olma açısından üstünlüklerinin nedenlerini kendi başlarına taşıyordu.

 


Dünyanın en büyük yılanı keşfedildikten birkaç hafta sonra ölü bulundu

Kuzey yeşil anakonda (Bryan Fry)
Kuzey yeşil anakonda (Bryan Fry)
TT

Dünyanın en büyük yılanı keşfedildikten birkaç hafta sonra ölü bulundu

Kuzey yeşil anakonda (Bryan Fry)
Kuzey yeşil anakonda (Bryan Fry)

Dünyanın en büyük yılanı keşfedildikten sadece birkaç hafta sonra Brezilya Amazon Yağmur Ormanları'nda ölü bulundu.

Bilim insanlarından oluşan bir ekip, National Geographic'in Disney+ dizisi Pole to Pole with Will Smith'in çekimleri sırasında daha önce belgelenmemiş dev anakonda türünü Amazon'da keşfetmişti.

Ana Julia adı verilen devasa sürüngen, 5 hafta önce Brezilya'nın güneyindeki Mato Grosso do Sul eyaletinin kırsal bölgesi Bonito'daki Formoso Nehri'nde bulunmuştu.

Yaklaşık 8 metre boyundaki kuzey yeşil anakonda yaklaşık 200 kilogram ağırlığında ve bir insanınkiyle aynı büyüklükte bir kafaya sahipti.

Yılanın vurulmuş olabileceğini iddia eden haberler çıksa da Ana Julia'nın keşfedilmesine katkı sağlayan Hollandalı bir araştırmacı ölüm nedeninin hâlâ araştırıldığını vurguluyor.

Profesör Freek Vonk haberi Instagram'da paylaşarak şöyle dedi:

Birlikte yüzdüğüm kudretli büyük yeşil anakondanın bu hafta sonu nehirde ölü bulunduğunu, kalbimde muazzam bir acıyla size bildirmek istiyorum.

Profesör, "Demir gibi güçlü, hayatta kalmayı başarmış, onlarca yıldır Bonito'nun etrafında yüzen bir hayvan" diye ekledi.

Bildiğimiz kadarıyla son derece sağlıklıydı ve halen hayatının en verimli dönemindeydi ve gelecek yıllarda soyundan gelen pek çok canlıya bakabilirdi. Etrafta bu türden, bu kadar büyük dev yılanlar pek yüzmediğinden biyoçeşitliliğe (ve özellikle bu türe) vurulan darbe de muazzam boyutta.

Profesör Vonk önceden yılanın vurularak öldürüldüğüne dair haberler duyduğunu söylese de daha sonra yetkililerin henüz bu yönde bir kanıt bulamadığını açıkladı.

Bilim insanı, "Ölüm nedeni, olası tüm seçenekler göz önüne alınarak hâlâ araştırılıyor. Yani doğal yolla ölmüş olması da mümkün" dedi.

Queensland Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan Bryan Fry keşif yapıldığı zaman "Bu muhteşem canlıların boyutları inanılmazdı. Karşılaştığımız bir dişi anakonda şaşırtıcı bir şekilde 6,3 metre uzunluğundaydı" diye belirtmişti.

Waorani halkından bölgede 7,5 metreden uzun ve yaklaşık 500 kilogram ağırlığında başka anakondalar olduğuna dair anekdot raporları var.

Diversity adlı bilimsel dergide anlatılan yeni tür, daha önce bilinen güney yeşil anakondadan yaklaşık 10 milyon yıl önce ayrılmış ve genetik olarak ondan yüzde 5,5 oranında farklılaşmış.

Independent Türkçe


Ünlü oyuncu, tek bir şartla Marvel filminde oynayacağını söyledi

Rose Glass'ın yönettiği 2024 yapımı Love Lies Bleeding, hayalinin peşinde Vegas'a giden hırslı vücut geliştirmeci Jackie ve ona aşık olan münzevi spor salonu müdürü Lou'nun hikayesini anlatıyor (A24)
Rose Glass'ın yönettiği 2024 yapımı Love Lies Bleeding, hayalinin peşinde Vegas'a giden hırslı vücut geliştirmeci Jackie ve ona aşık olan münzevi spor salonu müdürü Lou'nun hikayesini anlatıyor (A24)
TT

Ünlü oyuncu, tek bir şartla Marvel filminde oynayacağını söyledi

Rose Glass'ın yönettiği 2024 yapımı Love Lies Bleeding, hayalinin peşinde Vegas'a giden hırslı vücut geliştirmeci Jackie ve ona aşık olan münzevi spor salonu müdürü Lou'nun hikayesini anlatıyor (A24)
Rose Glass'ın yönettiği 2024 yapımı Love Lies Bleeding, hayalinin peşinde Vegas'a giden hırslı vücut geliştirmeci Jackie ve ona aşık olan münzevi spor salonu müdürü Lou'nun hikayesini anlatıyor (A24)

Kristen Stewart gişe rekorları kıran yapımların yanı sıra bağımsız filmlerde de rol alıyor. Ancak 33 yaşındaki aktrisin bir kırmızı çizgisi var.

Stewart, bir sineamacının adını verdi ve o teklif etmediği sürece "muhtemelen asla" bir Marvel filminde rol almayacağını açıkladı.

Yeni filmi Love Lies Bleeding'le adından söz ettiren yıldız, konuk olduğu Not Skinny But Not Fat adlı podcast'in son bölümünde bir süper kahraman filmi yapmanın "kulağa tam bir kabus gibi geldiğini" söyledi.

Sunucu Amanda Hirsch, Stewart'a kendisini Örümcek Adam (Spider-Man) çizgi romanındaki Mary Jane "MJ" Watson'ı oynarken hayal edebildiğini söylediğinde oyuncu, "Büyük filmleri seviyorum çünkü ben içindeyken insanların onları izlemesini seviyorum" yanıtını verdi.

Ancak Stewart şunu da ekledi: 

Sistemin değişmesi gerekecek. Tek bir kişiye o kadar çok para dökmeniz ve o kadar çok güvenmeniz gerekir ki... Ve bu gerçekleşmez. Bu yüzden de sonuçta ortaya çıkan şey algoritmik, tuhaf bir deneyim oluyor ve bu deneyim hakkında kişisel olarak hiçbir şey hissedemiyorsunuz.

"O isterse oynarım"

Sözlerine "Ama belki de dünya değişir" diye devam eden Stewart, Barbie'nin yönetmeni Greta Gerwig'in kendisinden bir Marvel filminde rol almasını istemesi halinde kabul edeceğini söyledi. 

Bunu yaparım.

Oscar adayı aktris, Robert Pattinson'ın Edward Cullen'ı ve Taylor Lautner'ın Jacob Black'i canlandırdığı Alacakaranlık (Twilight) serisinde Bella Swan'ı oynayarak büyük başarı yakalamıştı. Hasılat rekorları kıran serinin başrolünde olduğu için Stewart büyük filmlere yabancı değil.

Aynı zamanda büyük bir Barbie hayranı olan Stewart, Hirsch'e verdiği röportajın ilerleyen bölümlerinde, bu ay gerçekleşen Oscar töreninde Ryan Gosling'in I'm Just Ken performansını izlerken "duygulandığını" da itiraf etti.

2021 yapımı Spencer'da Prenses Diana'yı canlandıran Stewart, "Ken performansını izlerken nedense hem ağlıyor hem de gülüyordum" dedi. 

Greta'nın o performansını izlemesini seyretmek beni çok duygulandırdı. 'Bu çok fazla' dedim.

Independent Türkçe, Hollywood Reporter, TheWrap


"Harry Potter çocuklar için mi?" tartışmasına serinin bir oyuncusu daha katıldı

(Instagram/@jessiecave)
(Instagram/@jessiecave)
TT

"Harry Potter çocuklar için mi?" tartışmasına serinin bir oyuncusu daha katıldı

(Instagram/@jessiecave)
(Instagram/@jessiecave)

Harry Potter yıldızlarından biri, Miriam Margolyes'in serinin yetişkin hayranlarının "büyümesi" gerektiği yönündeki sözlerine karşılık verdi. 

Film serisinde Profesör Pomona Sprout'u canlandıran 82 yaşındaki oyuncu, yakın zamanda verdiği iki röportajda, 24 yıllık film serisinin yetişkin hayranları için endişelendiğini çünkü "şimdiye kadar bunu aşmış olmaları gerektiğini" söylemişti.

Serinin 6., 7. ve 8. filmlerinde Ron Weasley'nin aşık olduğu Lavender Brown'ı canlandıran Jessie Cave, hafta sonu Paris'te düzenlenen Enter The Wizard World etkinliğinde açıklamaları "korkunç" diye nitelendirdi.

Oyuncu ve YouTuber, bir hayranın Margolyes'in yorumlarıyla ilgili sorusuna yanıt olarak bunun "utanç verici" olduğunu söyledi ve komedyenin sözlerinin ciddiye alınmasını beklemediğini umduğunu belirtti. 

Cave, "Açıkçası bu korkunç bir şey" dedi.

Onun bunu söylemesinden gerçekten hoşlanmadım. Harry Potter'ın başardığı şey gerçekten inanılmaz.

"Yaş almış ve hâlâ bağlarını koruyan bir hayran kitlesi yarattı. Bu, genç nesillere aktarıldı ve işte bu çok harika bir şey" diye ekledi.

Muhtemelen bunu anlamıyor ya da anlayamıyor. Bırakın öyle kalsın. Bence bu durum çok sıradışı.

Panelin bir parçası olarak filmlerde öğrenci Seamus Finnigan'ı canlandıran Devon Murray'le birlikte otururken Cave'in verdiği bu yanıt Potterhead'ler (Harry Potter hayranları çn.) tarafından alkışlarla karşılandı.

Etkinliğe katılan diğer yıldızlar arasında Ron Weasley'i canlandıran Rupert Grint ve Neville Longbottom'a hayat veren Matthew Lewis de vardı.

Önceki haftalarda Margolyes'in yorumları, yetişkin Harry Potter hayranlarının coşkusunu açıkça hor görerek tartışmaları artırmıştı. 

Margolyes, Yeni Zelanda'nın 1News kanalına verdiği röportajda, "25 yıl önceydi ve bence çocuklar içindi" demişti.

Cameo [kişiselleştirilmiş video mesajları] yapıyorum ve çiftler Harry Potter temalı bir düğün yapacaklarını söylüyor. Ben de 'Tanrım, gerdek gecesi nasıl olacak?' diye düşünüyorum.  Bunu tahmin edemiyorum bile. Harry Potter harika bir şey, ona minnettarım. Ama artık bitti. Benim düşüncem bu.

Call the Midwife'ın oyuncusu daha sonra ABC News Australia'ya verdiği röportajda, gençlerin ergenlik çağını atlattıktan sonra "Bunu unutup başka şeylere yönelme zamanının geldiğini" söylemişti. 

Margolyes, "Eğer ergenliğe girdiyseniz, o zaman bunu unutmanın zamanı gelmiştir. Bilirsiniz, başka şeylere yönelin" demişti.

Ben bunun sadece çocuklar için olduğunu düşünüyorum. Sonra hayatına devam etme zamanı.

 Independent Türkçe


Anne Hathaway neden alkolü bıraktığını açıkladı

AP
AP
TT

Anne Hathaway neden alkolü bıraktığını açıkladı

AP
AP

Anne Hathaway yakın zamanda Vanity Fair'e verdiği röportajda içkiyi neden bıraktığını samimiyetle anlattı.

Bazıları akşam yemeğinde bir şişe şarabı bölüşerek ya da brunch'ta bir mimosa içerek hayatları boyunca ara sıra içmeye devam edebilirken, 41 yaşındaki Hollywood yıldızı alkolü derhal defetmesi gerektiğini biliyordu.

Nisan 2024 kapak sayısı için yayın organıyla söyleşi yapan Hathaway, alkole düşkünlük kendisine hiçbir zaman uymadığından içkiyi yaşam tarzından tamamen çıkardığını açıkladı.

Oyuncu "İçten içe bunun bana göre olmadığını biliyordum" diye itiraf etti.

Ve 'Ama hiç mi?' demek zorunda kalmak çok aşırı geldi. Ama hiç. Bir şeye alerjiniz varsa ya da bir şeye karşı anafilaktik reaksiyon gösteriyorsanız, bunu reddetmezsiniz. Ben de bunu reddetmeyi bıraktım.

Şeytan Marka Giyer'in (Devil Wears Prada) başrol oyuncusu motivasyonu bunun yanı sıra annelikte bulmuş. Hathaway içkiyi kısa sürece önce bıraktığını ilk itiraf ettiğinde yeni keşfettiği alkolsüz yaşantısının ana faktörü olarak üç yaşındaki oğlunu göstermişti. Daha ulaşılabilir ve daha çok farkındalık sahibi bir ebeveyn olmak istemiş ve alkol almamak buna katkı sağlamıştı.

Bununla birlikte Acemi Prenses'le (The Princess Diaries) tanınan oyuncu, kendi yönteminin başkalarında işe yaramayabileceğinin de farkında. Aktris, Vanity Fair'e "Bu herkesin kendisinin yürümesi gereken bir yol" dedi.

Hathaway "Benim kişisel deneyimim her şeyin daha iyi olduğu yönünde. Benim için bu, içine gömüldüğüm bir yakıttı. Ve ben bir şeylerin içine gömülmeyi sevmem" diye devam etti.

İnandığım şey şu; herkes bir-iki içki içecek ve herkes iki içkiye ulaştığında, siz iki içki içmiş gibi hissedeceksiniz ama akşamdan kalmışlık yaşamayacaksınız.

Hathaway sağlıklı bir zihin ve beden arayışında, kendisini gereksiz stresten kurtaran keskin kararlar alıyor.

Oyuncu şöyle dedi:

Yaşam tarzımla ilgili pek çok tercihimi zihin sağlığımı desteklemeye yönelik alıyorum. Beni tükettiğini ya da sarmallara neden olabileceğini bildiğim şeylere katılmayı bıraktım. Hatta kendimle ilişkimi internet üzerinden kurmuyorum.

Fakat Hathaway'in kendisiyle olumlu, kendinden emin ve özgüvenli bir ilişkisi var. Kariyerinin başlarında kendisine seksapelinin olmadığı söylense de bu hiçbir zaman aklına yatmamış.

Aktris "'Ben Akrep burcuyum. Cumartesi gecesi nasıl olduğumu biliyorum' diye düşünüyordum" diye belirtti.

Donatella Versace de onun cüretkar bir güzelliğe sahip aurasını fark edebilmiş. Tasarımcı, Hathaway için "Gücü ve güzelliği gerçekten dikkatimi çekti... Ama ona gerçek gücünü veren şey nezaketi ve şefkati" dedi.

 Independent Türkçe


Ünlü rapçiye açılan cinsel saldırı davasında Prens Harry'nin de adı geçiyor

Prens Harry'nin adı davada rapçinin ünlü bir arkadaşı olarak geçiyor (AP/Reuters)
Prens Harry'nin adı davada rapçinin ünlü bir arkadaşı olarak geçiyor (AP/Reuters)
TT

Ünlü rapçiye açılan cinsel saldırı davasında Prens Harry'nin de adı geçiyor

Prens Harry'nin adı davada rapçinin ünlü bir arkadaşı olarak geçiyor (AP/Reuters)
Prens Harry'nin adı davada rapçinin ünlü bir arkadaşı olarak geçiyor (AP/Reuters)

Sean "Diddy" Combs'un seks ticareti ve cinsel saldırıyla suçlandığı 30 milyon dolarlık davada Sussex Dükü'nün adı geçiyor.

Yasal tebligata göre uzun bir liste cinsel saldırı iddiasıyla karşı karşıya olan Combs'un "ünlü sporcular, siyasi figürler, sanatçılar, müzisyenler ve Britanya Kraliyet'inden Prens Harry gibi uluslararası çapta ileri gelen ünlülerle" kurduğu VIP ilişkileri aracılığıyla konuklarını kötü şöhretli partilerine çektiği söyleniyor. 

Geçen ay müzik yapımcısı Rodney Jones'un açtığı 73 sayfalık dava dosyasında, milyarder seri bir şekilde cinsel saldırıda bulunmakla suçlanıyor.

Prens Harry'nin herhangi bir kabahat işlediğine dair bir ima bulunmuyor ve adı belgelerde Combs'un tanınmış ünlü arkadaşlarına örnek olarak sadece bir kez geçiyor.

2007'de Wembley Stadyumu'nda Diana için düzenlenen konserde Combs ve Kanye West sahne aldıktan sonra hem Harry hem de kardeşi Prens William bu müzisyenlerle birlikte görüntülenmişti.

Jones açtığı davada, Combs'u kendisine cinsel saldırıda bulunmakla suçlamasının yanı sıra şarkıcının seks işçileri ve reşit olmayan kızların katıldığı partiler düzenlediğini iddia ediyor.

Ayrıca, Combs'un kendisini seks işçileri temin etmeye zorladığını ve onlarla cinsel ilişkiye girmesi için baskı yaptığını iddia ediyor. 54 yaşındaki medya kralı "tamamen kurgu" diye nitelendirdiği bu iddiaları reddetti.

Aynı zamanda Combs hakkında üç kadın daha dava açarken, pazartesi günü rapçinin Miami ve Los Angeles'taki iki mülkü devam eden soruşturmanın bir parçası olarak federal ajanlar tarafından arandı.

ABD İç Güvenlik Bakanlığı'ndan şöyle açıklama yapıldı:

New York İç Güvenlik Soruşturmaları (HSI); Los Angeles HSI, Miami HSI ve yerel kolluk kuvvetleri ortaklarımızın yardımıyla soruşturmanın parçası olarak operasyonlar gerçekleştirdi.

Geçen kasımda Combs, eski sevgilisi R&B şarkıcısı Cassie tarafından dava edilmişti. Cassie, Combs'un 10 yıl boyunca tecavüz ettiğini, saldırdığını ve kendisini uyuşturucuya alıştırdığını iddia etmişti.

Kolluk kuvvetleri, rapçi Sean "Diddy" Combs'a ait mülkün girişinde duruyor (AP)
Kolluk kuvvetleri, rapçi Sean "Diddy" Combs'a ait mülkün girişinde duruyor (AP)

Dava ertesi gün sonuçlanmış ancak bunun ardından bir sonraki ay Combs'un davacılara cinsel saldırıda bulunduğu ya da onlara karşı intikam pornosu kullandığı iddiasıyla üç dava daha açılmıştı. 

Combs, aralıkta yaptığı bir açıklamada, iddiaları "mide bulandırıcı" diye nitelendirmiş ve kendisini suçlayanların "hızlıca para kazanma peşinde" olduklarını söylemişti.

Combs, "Kesinlikle açık konuşayım: İddia edilen korkunç şeylerin hiçbirini yapmadım. Adım, ailem ve gerçekler için mücadele edeceğim" demişti.

P. Diddy ve Puff Daddy diye da bilinen Combs, 21. yüzyılın en etkili hip-hop yapımcılarından ve müzik şirketi yöneticilerinden biri. Rapçi daha önce Usher, Notorious BIG ve Mary J. Blige gibi sanatçılarla çalışmıştı.

 Independent Türkçe


Paris Hilton: "Umarım çocuklarım benim kadar sosyal medya bağımlısı olmaz"

AP
AP
TT

Paris Hilton: "Umarım çocuklarım benim kadar sosyal medya bağımlısı olmaz"

AP
AP

Paris Hilton çocuklarının sosyal medya bağımlılığından kaçınabileceğini umuyor.

Realite yıldızı, Propper Daley'nin 25 Mart'ta Los Angeles'ta düzenlediği Mantıksız Konuşma Günü (A Day of Unreasonable Conversation) etkinliğinde bu endişelerini dile getirdi. Hilton, ABD Kamu Sağlığı Hizmetleri Birimi Başkanı Dr. Vivek Murthy'yle birlikte "Yalnız Acı Çekmek" paneline katıldı.

Paneldeki tartışmalar sırasında iki çocuk annesi 43 yaşındaki Hilton, çocuklarının sosyal medyayı merkezine alan bir ortamın aksine "nazik bir dünyada büyümesini" istediğini itiraf etti.

Hilton "Çocuklarımın sadece çok sevildiklerini ve görüldüklerini hissetmesini, dünyaya pozitiflik getiren yeni nesiller olmasını ve büyük kalplere ve büyük bir sevgiye sahip olmasını istiyorum" dedi.

Ona göre sosyal medya bu değerlerin tam tersini besliyor.

Hilton şöyle devam etti:

Ayrıca sürekli telefonlarının başında olmadıkları, sosyal medyanın dışında bir dünyada yaşamalarını isterim. Yani ben bunun çocuklardan çok şey götürdüğünü düşünüyorum. Çocuklar artık dışarı çıkıp çok fazla oyun oynamıyor çünkü herkes telefonlarıyla çok meşgul.

Pırıltılı Hayatlar'ın (Bling Ring) yıldızı düşüncelerini bir itirafla bitirdi. Hilton "Umarım çocuklarım benim kadar sosyal medya bağımlısı olmaz" dedi.

Hilton onların çevrimiçi arayüzlerle daha az içli dışlı olmasını istemesine rağmen çocukluklarından küçük anları Instagram'da paylaşmaya fazlasıyla istekli.

Her şeyin pembe olduğu "Sliving" ("slaying" [harika] ve "living" [hayatın tadını çıkarmak] kelimelerinin birleşiminden oluşan, Hilton'ın icat ettiği bir sözcük -çn.) temalı doğum günü partisindeki aile fotoğraflarından, 14 aylık oğlu Phoenix'le evde geçirdiği anlara kadar Hilton 26,4 milyon takipçisine annelik hayatından kesitler sunuyor. 4 aylık kızı London'ı çoğunlukla halkın gözünden uzak tutuyor.

Hilton ve eşi Carter Reum, her iki çocuklarını da 2023'te taşıyıcı anne aracılığıyla dünyaya getirdi. Phoenix ocakta, London ise kasımda doğdu.

Paris Hilton internette sık sık Phoenix'le konuştuğu videolar yayımlıyor. Sosyetik yıldız 2024 Super Bowl için Phoenix'in San Francisco 49ers sweatshirt'ü giymiş halde sandalyesinde oturduğu ve turuncu bir dolgu futbol topu tuttuğu iç ısıtan bir video paylaşmıştı.

Hilton, "İlk Super Bowl'una hazır mısın?" diye sorunca Phoenix'in yüzü heyecanla aydınlanıyor.

Futbolu seviyor musun?

Independent Türkçe


Türk müziği Avrupa'yı ve Mozart'ı nasıl tesiri altına aldı?

Türk müziği Avrupa'yı ve Mozart'ı nasıl tesiri altına aldı?
TT

Türk müziği Avrupa'yı ve Mozart'ı nasıl tesiri altına aldı?

Türk müziği Avrupa'yı ve Mozart'ı nasıl tesiri altına aldı?

Osmanlı Devleti, müziğe hayran ve aşina Türk devletlerinden birisiydi.

Arap, Fars, Rum, Ermeni ve Yahudi müziklerine bir potada eriterek eşine az rastlanır bir müzik zevki inşa etmişti. 

Padişah sofralarındaki ayş u tarabın vazgeçilmezi olduğu gibi müzik, ordunun da mütemmim cüzi idi.

Bu vesileyle Avrupalılar daha çok bizim ordu müziği olarak tercih ettiğimiz mehteran müziklerinden etkilenmişti. 

Bunun sebebi; Avrupalılar, Türk müziğini iki şekilde duyma imkânı bulmuştu:

Ya Yeniçeriler kapılarına dayandığında yahut elçileri kabul için padişahın/sadrazamın huzuruna çıktığında.

Bu sebeple Avrupalılar, yüksek bir zevke sahip olan asıl Türk müziğinden mahrum olsalar da duydukları da onlar için ilham verici olacaktı.

Mehteran kültürü, elbette yalnızca Osmanlı'nın icat ettiği bir kültür değildi. Selçuklulardan tutun da eski Türk devletlerine varıncaya dek "Tuğ takımı" ismiyle bu kültür Türk adetlerinin vazgeçilmez bir unsuruydu.

Kendilerini Hacı Bektaş-i Veli'ye intisap etmiş kişiler olarak tanımlayan Yeniçeri Mehteranı; zurna, zil, boru, nakkare, çevgen gibi zamanla sayısı artan enstrüman kullanmışlardı. Bölüğün başında Mehter Ağa unvanıyla bir yeniçeri bulunur ve müziğin icrasını yönetirdi. 

Avrupalılar bu cümbüşle en mücessem biçimiyle İkinci Viyana Seferimizle tanış oldular.

Dile kolay, 3 bin 250 kişilik bir mehteran takımı Viyana önünde Avrupalılara günlerce süren bir çeşit savaş konseri vermişti.

Bu müzik Avrupalılarda korku ve tiksinti oluşturması beklenirken aksi bir tesirle büyük bir hayranlık yaratmıştı.

Avrupalı gezginler bu hadiseden sonra Türk beldesine geldiklerinde onlar için en efsunlu birince merak konusu "harem" olmuşsa bunu ardından Türk müziği izleyecekti. 

Ünlü gezginlerden Baron de Tott Türk müziğini şu veciz ifadelerle anlatacaktı:

Türklerin sık sık başvurdukları en yaygın eğlence şekli musikidir. Savaş musikisi olarak çalınan şey muazzam davullara vurulan tokmaklar, canlı ve gevrek sesli nakkareler bunların yanında duyulan 'cırlak' sesli zurna ve trompetlerdir. Ortaya çıkan ise bütün tonların zorlandığı dehşetli bir havadır.

Maria Theresia
Maria Theresia

Kutsal Germen İmparatorluğunun başına Maria Theresia isimli bir kadının geçmesi Avrupa'daki Türk imajını da değiştirecekti.

Asırlardır savaşan iki devlet mücadeleyi bırakarak yakınlaşmış ve Avrupalılar oluk oluk Türk topraklarına akmıştı.

Türklerin hemen hemen her şeyi adeta kapış kapış Avusturyalılar tarafından benimsenip ülkelerine götürülüyordu. 

Türk kahvesi, kahvehanesi, kıyafetleri, yemekleri kısacası her şeyi Avrupalıların en büyük zevkleri haline gelmişti kısacık bir süre içerisinde.

Bu durum din adamları ve muhafazakâr aydınların şiddetle karşı çıktıkları bir şey olsa da engelleyemedikleri bir durumdu.

John Arbuthnot yazdığı "Balo, bir namus bekçisi" isimli şiirinde Batılıların Osmanlılaşma "ahlaksızlığını" şu dizelerle dile getirecekti:

Böyle peşinden bir Türk kuyruğu sürükleyerek 
Ve o elbiseyle iffeti silip bir tarafa iterek 
Ne diye bu muzip cübbe içerisinde görünürsün 
Aşk için öyle bir hava ve edayla giyinmişsin ki 
Sanki bir sultan kraliçe kesilecekmişsin gibi

Ve elbette Türk modasının kendisine yer bulduğu bir diğer şey de Avrupa müziği idi.

Elbette yalnızca müzik değil, tiyatroda da Türk etkisi yegâne konulardan birisiydi. 

Voltaire, "Zaire"
Voltaire, "Zaire"

Voltaire'nin yazdığı "Zaire" isimli eser Türk modasının Batı tiyatrosunu adeta esir almasına neden aldı.

Fontainebleau'nun yazdığı "Mustapha et Zeangir" isimli eserle Batılıların Hürrem Sultanın maceraları ile tanışmasını sağladı.

Denilebilir ki bu tiyatro oyunu "Muhteşem Yüzyıl" dizisinden daha büyük etki yaratmıştı.

Şehzade Mustafa; mağduriyeti ve duruşu ile Batı'da dürüstlüğün simgesine dönüşmüştü. Mustafa gibi dirayetli olmak Batılı zihinde bir ikon halini almıştı. 

Konu daha çok su kaldırır; ama burada duracak olursak şunu diyebiliriz:

Bir zamanlar Avrupalılar arasında Türk gibi giyinmek, Türk gibi kahve içmek ve hatta evini bir Türk gibi restore etmek bir üstünlük göstergesiydi.

Üstelik bu modayı özentilik sevdasıyla sıradan kişiler değil de Düvel-i Muazzamanın kralları ve dahi kraliçeleri başlatmıştı. 

Bu moda yüzyıllarca sürdü, birçok aydın bu tutuma karşı çıktı. Türkleşmeyi dinsizleşmekle bir tuttular ve ahlaki dezenformasyonun önüne geçmek adına ciddi çalışmalar hazırladılar.

Bütün çabalara rağmen bu efsun bozulamadı.

Bilhassa Haremin Batılı aristokratların zihninde yarattığı fantastik dünyanın gerçekle buluşması 300 yıldan fazla sürdü.

Mozart, Türk kültürü ile tanışması

Konumuza dönecek olursak; Mozart'ın Türk sanat müziği dinlemiş olduğu ve onun inceliklerine göre sayısız Türk temalı eser yazdığını falan düşünmemiz söz konusu değil.

Mozart
Mozart

O, "Alla Turca" olarak bilinen Türk modasından müzikleri dinleyerek hayalindeki Türklerin etkisiyle eserler vermişti.

Yoksa gerçek bir Türk ile tanışmış olması dahi şüphelidir. 

Yine de Mozart, Türk temalı eserleri şunlardı:

K.V.219. La Majör Keman Konçertosu ("Türk Konçertosu"-1775) 

K.V.331. La Majör Piyano Sonatı (Rondo Bölümü-"Alla Turca"-1778) 

K.334. Zaide Operası (Tamamlanmamış-1779-1780) 

K.V. 384. Saraydan Kız Kaçırma Operası (1782)

Elbette bu eserlerin tahlilini yapacak bir müzik bilgisi kudretine sahip değiliz; ama işin erbabı bazı kişilerin eserlere dair yorumlarına baktığımız zaman; Mozart'ın bu eserlerle Doğu'ya dair yüksek bir egzotizm arayışını temsil ettiği görüşünü dile getirdiklerini görüyoruz.

Osmanlı tarihinde ise yukarıda da belirtildiği gibi Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan ve Şehzade Mustafa dönemine yoğun bir ilgi vardı.

Voltaire
Voltaire

Voltaire'nin gösterime koyduğu "Zaide" tiyatrosunun gişe başarısı hala yakalanabilmiş değil.

Mozart da bu heyecandan etkilenerek "Zaide Operasını" yazacak ve Türk tarihine de uzanan bir sahaya girecekti. 

Mozart'ın eserlerindeki belki de en önemli unsur Türk dostu olmasıdır.

O; Türk kültürüne, inancına ve kimliğine saygı duyarak eserlerini kaleme aldı.

Ülkesinin Türkler ile arası bozulunca bir daha Türkler hakkında kalem oynatmasa da dönemin konjonktürü dikkate alındığına gayet anlaşılır bir durum.

Eskiler, "Allah'ın kulu çokmuş, çok söylemesi günahmış" der, Mozart ve Türk müziği efsanesi kabaca böyleydi.

Mozart belki yalnız savaş müzikleri ile harmanlanan müzikleri değil de Türk musikisinin inceliklerini dinleyebilmiş olsa bambaşka eserler de meydana getirecekti.

 

Independent Türkçe


Jack'in sonunu getiren tartışmalı kapı için servet ödediler

Titanik, Ben-Hur'dan sonra 11 Akademi Ödülü kazanan ikinci film (20th Century Fox)
Titanik, Ben-Hur'dan sonra 11 Akademi Ödülü kazanan ikinci film (20th Century Fox)
TT

Jack'in sonunu getiren tartışmalı kapı için servet ödediler

Titanik, Ben-Hur'dan sonra 11 Akademi Ödülü kazanan ikinci film (20th Century Fox)
Titanik, Ben-Hur'dan sonra 11 Akademi Ödülü kazanan ikinci film (20th Century Fox)

Titanik'te (Titanic) Kate Winslet'ın canlandırdığı Rose'u kurtaran ve Leonardo DiCaprio'nun hayat verdiği Jack'in sonunu getiren meşhur "kapı" açık artırmada satıldı.

Heritage Auctions'ın düzenlediği etkinlikte 1997 yapımı filmde kullanılan kapı, 718 bin 750 dolara (yaklaşık 23 milyon 143 bin lira) alıcı buldu. 

Kapı, Kamçılı Adam'da (Indiana Jones and the Temple of Doom) Harrison Ford tarafından canlandırılan Indiana Jones'un kullandığı kırbaç ve Jack Nicholson'ın Cinnet'teki (The Shining) baltası gibi ikonik objeleri geride bırakarak en yüksek fiyata alıcı bulan ürün oldu.

Ayrıca Winslet'ın filmin final sahnesinde giydiği şifon elbise de 125 bin dolara satıldı.

Hayranlar, Oscar ödüllü filmin son anlarında Jack'i teorik olarak donarak ölmekten kurtaracak kapıya hem Jack'in hem de Rose'un sığıp sığamayacağını yıllar boyu tartıştı.

Geçen yıl filmin 25. yıldönümünde yönetmen James Cameron'ın bilim insanları ve dublörlerden oluşan ekiple yaptığı testlerin sonucunda her ikisinin de kapının üzerine sığabileceği sonucuna ulaşılmıştı.

Cameron, "Bir hipotermi uzmanıyla kapsamlı analizler yaptık" demişti.

Jack yaşayabilirdi ama çok fazla değişken var... Ve bence onun düşünce şekli şuydu: Onu tehlikeye atacak tek bir şey bile yapmayacağım. Ve bu onun karakterine yüzde 100 uygun. Jack'in ölmesi gerekiyordu. Romeo ve Juliet gibi. Aşk, fedakarlık ve ölümlülük üzerine bir film. Aşk fedakarlıkla ölçülür.

Müzayedede alıcı bulan diğer objeler arasında Harrison Ford'un kırbacı (525 bin dolar), Tobey Maguire'ın Örümcek Adam 3'teki (Spider-Man 3) siyah kostümü (125 bin dolar) ve Wayne Knight'ın Jurassic Park'ta dinozor embriyolarını kaçırmak için kullandığı tıraş kremi kutusu (250 bin dolar) yer alıyor. 

Independent Türkçe, Hollywood Reporter, Guardian


Polisten kaçarken 36 saat boyunca kanalizasyonda mahsur kaldı

(Unsplash/Temsili)
(Unsplash/Temsili)
TT

Polisten kaçarken 36 saat boyunca kanalizasyonda mahsur kaldı

(Unsplash/Temsili)
(Unsplash/Temsili)

Avustralya'da yetkililer, telefonunu almaya çalıştığı kanalizasyonda 36 saat mahsur kaldığını iddia eden 38 yaşındaki Brisbaneli bir adamın aslında polisten kaçtığını söyledi.

Adam Brisbane'in drenaj sisteminde bir buçuk gün geçirdikten sonra Queensland polisi, adını paylaşmadıkları kişinin yaşanan iki kazanın ardından kendilerinden kaçtığını açıkladı.

Yetkililer pazartesi günü yaptıkları açıklamada, telefonunu almaya çalışırken drenaj sistemine sıkışan bir adama yardım ettiklerini belirtmişti. Ancak salı günü polis, söz konusu adamın pazar sabahı 4.20 sularında iki kazaya karışan bir araçta yolcu olduğunu belirten bir güncelleme yayımladı.

Bir polis devriyesi Kangaroo Point'te bir Ford Falcon'u takip etmeye çalışırken araç geri geri gelerek polis aracına çarptı ve Ford'da ciddi, polis aracındaysa orta derecede hasar oluştu. Polis memurları yara almadı. Polise göre olayın ardından Ford kaçtı ve kısa süre sonra Shafston Bulvarı'nda başka bir kazaya karıştı.

Daha önceki haberlerde, acil durum görevlilerinin pazartesi sabahı 11.00 sularında Brisbane Nehri yakınlarındaki Kangaroo Point'te cıvatalı bir tahliye kapağının altından adamı kurtardığı belirtilmişti.

Yakınlardaki sakinlerin onu duyması ve nihayetinde yardım çağırması üzerine dikkat çeken olay, Avustralya'nın Brisbane kentindeki Lambert Caddesi yakınındaki Castlebar Caddesi'nde meydana geldi.

İtfaiyeciler, daha sonra hastaneye kaldırılan ve durumu stabil olan adamı başarılı bir şekilde kurtardı. Adamın sıyrıklar ve soğuğa maruz kalma nedeniyle tedavi gördüğü bildirildi.

Adam halihazırda soruşturmada polise yardımcı oluyor.

Queensland ambulans servisinin bir sözcüsü daha önce şunları söylemişti: 

36 saat boyunca orada olduğunu ve telefonunu almaya gittiğini bildirdi.

Queensland itfaiye ve acil servisinin bir sözcüsü, itfaiyecilerin kanalizasyondaki cıvatalı kapağı çıkarıp adamı kurtardıklarını aktardı.

Salı günü, adamın pazar günü kurtarma teklifini reddettiği ancak aynı kişinin pazartesi günü geri döndüğü ve yardım için 000'a acil çağrı yaptığı anlaşıldı.

Komiser Vekili Steve Gollschewski şunları söyledi: 

İnsanların bazen neler yapabileceği ve neler yaşanabileceği hayret verici, bu yüzden evet, her zaman sürprizler vardır. Ama ben gerçekte neler olduğunu anlamaya çalışmayı seviyorum. O yüzden gerçeklere gelelim. Henüz ne olduklarını bilmiyorum. Bırakın soruşturma kendi seyrinde ilerlesin ve biz de oradan nereye gideceğine karar verelim.

Independent Türkçe


"Fakir olduğum için benden ayrılmıştın, şimdi pişman mısın?" pankartı viral oldu

İnternette yapılan çok sayıda yorum arasında "Acaba bu yazı üzerine barıştılar mı?" da var (Reddit/FanTa_DudE)
İnternette yapılan çok sayıda yorum arasında "Acaba bu yazı üzerine barıştılar mı?" da var (Reddit/FanTa_DudE)
TT

"Fakir olduğum için benden ayrılmıştın, şimdi pişman mısın?" pankartı viral oldu

İnternette yapılan çok sayıda yorum arasında "Acaba bu yazı üzerine barıştılar mı?" da var (Reddit/FanTa_DudE)
İnternette yapılan çok sayıda yorum arasında "Acaba bu yazı üzerine barıştılar mı?" da var (Reddit/FanTa_DudE)

Avustralya'nın Melbourne kentinde açılmak üzere olan bir Kore lokantasının önüne asılan pankart hem bölgede yaşayanları hem de internette görenleri şaşırttı.

Caroline Springs bölgesindeki Chingu Korean BBQ adlı mekanın önünde "Hey Sophia, fakir olduğum için benden ayrılmıştın. Şimdi Kore usulü barbekü restoranı açacak kadar param var. Artık pişman mısın?" yazıyor. 

Pankartın fotoğrafının Reddit'te yayılması, bu yazının arkasındaki hikayeyi merak edenlerin bölge sakinleriyle sınırlı kalmamasını sağladı. 

Tartışma yaratarak viral olan paylaşıma yorum yazanlardan bazıları bunun reklam amaçlı olduğunu savunurken diğerleri hikayenin doğruluğuna inandı.

Bir kişi, "İntikam, barbeküde yenen yemektir" diye espri yaparken bir başkası "Yeni sevgilisinin yatındaki Sophia'nin bunu göreceğini sanmam" ifadesini kullandı.

Reddit kullanıcılarından gelen yaratıcı yorumlar arasında şu da vardı:

Yeni işletmesi için kira ödese de Sophia kira vermeden onun zihninde yaşıyor.

Bölgedeki bir başka işletme de bu popülariteden faydalanmaya çalıştı. Gotham Doughnuts adlı mekan, "Hey, Kore Barbekücüsü, Sophia'yı dert etmeyi bırak, burada istediğin tüm tatlılar var!" yazan bir pankart açtı.  

Konuyu haberleştiren basın kuruluşlarından Mirror pankarttan sorumlu kişiye ulaşamadıklarını belirtirken New York Post, "Anlaşılan o ki, mekanın sahibi yurtdışında" dedi.

 

Independent Türkçe, New York Post, Mirror