İsrail’de üst düzey siyasetçi krizi yaşanıyor

İsrail’de üst düzey siyasetçi krizi yaşanıyor
TT

İsrail’de üst düzey siyasetçi krizi yaşanıyor

İsrail’de üst düzey siyasetçi krizi yaşanıyor

İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin'e yakın kaynaklar, Rivlin’in yeni hükümeti kurma görevini Başbakan Binyamin Netanyahu'ya bir kez daha emanet etme kararının, hayatında aldığı en zor siyasi ve ahlaki karar olduğunu vurguladılar. Kaynaklar, bunun sadece kötünün iyisi bir  karar olarak görülmediğini, aynı zamanda Rivlin’in bu kararı vermeye kendini mecbur hissettiğini belirttiler.
Aynı kaynaklar İsrail Cumhurbaşkanı’nın açıkça yeni hükümeti kurma görevini, üç ciddi yolsuzluk suçlamasıyla yargı önüne çıkan bir adama verdiğinin tarihe düşülmesini istemediğini söylüyorlar. Cumhurbaşkanı’nın Netanyahu'nun halkın önüne çıkıp savcılık bürosuna sert eleştiriler yöneltmesinden ve kendisini yargılayan hakimleri tehdit etmesinden sadece birkaç saat sonra böyle bir görevi üstlenmesine izin vermek istemeyeceğinin altını çizen kaynaklar, aynı zamanda son seçimlerde İsrail vatandaşlarının çoğunluğunun Netanyahu'nun başbakan olmasını istemediklerini ortaya koymalarının da bu isteksizliğin nedenlerinden biri olduğunu kaydettiler. Kaynaklara göre Netanyahu'nun yeniden başbakan olmaması için sloganlar atan partiler, Knesset'teki (İsrail parlamentosu) 120 sandalyenin 64'ünü kazansalar da o kadar kötü bir performans sergilediler ki mevcut durum, Rivlin'i hükümeti kurma görevini Netanyahu'ya bir hediye gibi sunması için zorladı.
Cumhurbaşkanı Rivlin, kararı ile ilgili açıklama yaparken adeta acı çekiyordu. Kararını açıkladıktan saatler sonra, dün öğleden düzenlenen Knesset'teki oturumda, ‘İsrail'in ulusal dokunulmazlığını tehdit eden ciddi bir siyasi krizden’ bahsetti. İsrail'in tehlikeleri anlayan ve onlara göre hareket eden liderlere ihtiyacı olduğunun altını çizdi. Ancak açıklamaları, bu duruma sebep olanları, yani milletvekillerinin çoğunluğunu hiç şaşırtmadı.
Sağ eğilimli kamptan 52 milletvekili, açıkça ideolojik bir dürtü ve fırsatçılıkla hükümeti kurmakla görevlendirilmesi için Netanyahu’nun adını önerdi. Bahsi geçen bu 52 milletvekilinin büyük çoğunluğu, Netanyahu'ya körü körüne bağlı olan Likud Partisi milletvekilleriydi. Hatta Netanyahu’dan şikâyetçi olan ve hegemonyasının sona ermesi gerektiğini, kişisel hesaplarını ulusal hesapların üzerinde tuttuğunu görenler bile bu durum karşısında ses çıkarmaya cesaret edemiyorlar. Likud Partisi ile birlikte liderlerinden ikisinin adları yolsuzluk davalarına karışan dini partiler de yargı karşısında Netanyahu'nun yanında yer aldılar. Netanyahu, aralarında aşırı sağcı Dini Siyonizm Partisi’nin de olduğu dini partileri tek bir listede toplamak için büyük gayretle çalıştı. Netanyahu, işgal altındaki Filistin topraklarındaki yerleşimcilerle yaptığı toplantılarda, ya Likud Partisi’ne ya da Dini Siyonizm Partisi’ne oy vermelerini istedi. Böylece Netanyahu, Dini Siyonizm Partisi’ni seçimlerden önce güvence altına almış oldu.
Bu sağcı kamp, Netanyahu’nun yine hükümeti kurmakla görevlendirilmesini başlıca sorumlularından biri olduğu açık olsa da liderlerini eleştirmek kelimenin tam anlamıyla Netanyahu ile politik ve ahlaki olarak aynı kefede oldukları için oldukça güç.
Öte yandan değişim sloganlarıyla geriye kalan 64 sandalyenin çoğunluğunu kazanan ‘Netanyahu’nun değişim kampı’, değişimi engelleyecek her türlü tedbiri alarak Netanyahu'ya hükümeti kurması için adeta cennetten indirilen bir hediye sundu. “Değişim engellendi” dediğimizde, sadece Netanyahu'dan değil, herhangi bir değişikliğin gerçekleşmesinin de önlenmesinden bahsediyoruz. Çünkü değişim isteyen bu kamp isteselerdi Netanyahu'yu alaşağı edebilir, Knesset'te kontrolü ele geçirebilir, yeni bir Knesset başkanı seçebilir, Knesset’in çalışma sistemini ve gündemini belirleme yetkisine sahip olan Rejim Komisyonu'na başkanlık edebilirlerdi.
Ancak tüm bunları yapmamalarının nedeni sadece üç harfli bir kelimede gizli ‘ben’. Karşı kampın partilerinin liderleri, partinin veya liderinin çıkarlarıyla sınırlı dar konularda anlaşmazlıklar yaşadı ve böylece aralarında hiçbir şekilde güven olmadığı ortaya çıktı. Söz konusu bu kampta, biri Knesset’te 17 sandalye kazanan Yeş Atid (Gelecek Var) Partisi Başkanı Yair Lapid, diğeri ise 7 sandalyeli Yemina (sağ) İttifakı lideri Neftali Bennett olmak üzere iki adet başbakan adayı var.
Bennett, ‘değişim hükümetinin’ başına geçmeyi şart koştu. Lapid Partisi bunu kabul etti ve başbakanlığı paylaşmayı teklif ederek hükümet süresinin ilk yarısında başbakanlık görevini üstlenme fırsatı verdi. Ancak Lapid, Bennett'in görevi elinden almaması için harekete geçti ve Bennett’in hükümete katılmamasını şart koşarak Netanyahu ile anlaşmaya varacağına söz verdi. Bennett bunu reddetti ve herkes Cumhurbaşkanı’na kendi adını önerdi.
Lapid'in Bennett'i geride bırakması, 56 milletvekilinden oluşan bir koalisyon kurması ve başbakanlık görevini kazanması mümkündü. Fakat Gideon Saar liderliğindeki Tikva Hadasha (Yeni Umut) Partisi, sağcı kampın, merkez sol bir ismi aday olarak tavsiye etmesi halinde yaklaşan seçimlerde cezalandırılmak korkusuyla koalisyon önerisini reddetti.
Sadece bu da değil,  Ortak Arap Listesi de Lapid’i aday göstermeyi reddetti. Cumhurbaşkanı Rivlin'e ne Lapid’i ne de Bennett’i önermediğini çünkü yeni hükümetin sağcı bir hükümet olmayacağını garanti etmediklerini söyledi. Birleşik Arap Listesi ise müttefiklerini buna ikna edemese de Netanyahu ile ittifak kurma eğiliminde olduğu için herhangi bir isim önermekten kaçındı.
Böylece değişim sloganları atanlar, ilk sınavlarında başarısız oldular. Değişiklik yerine Netanyahu'ya yeniden ülkeyi yönetmeye devam etmeyi hediye ettiler. Netanyahu, hükümeti kurmakta başarısız ve yeni seçimler düzenlenmesi için baskı yapılsa bile, önümüzdeki aylarda başbakan olarak kalmaya devam edecek. Tüm bu tutumlar, İsrail'de siyasi krizin derinliği ve liderlik krizinin ciddiyetinin yanı sıra İsrail'de üst düzey siyasi liderler olmadığını da ortaya koyuyor.



Bazı şarkıcıların sesini neden daha çok seviyoruz?

Araştırmacılar popülarite konusunda şarkıcıların seslerinin hangi ölçüde önemli olduğunu anlamaya çalıştı (Unsplash)
Araştırmacılar popülarite konusunda şarkıcıların seslerinin hangi ölçüde önemli olduğunu anlamaya çalıştı (Unsplash)
TT

Bazı şarkıcıların sesini neden daha çok seviyoruz?

Araştırmacılar popülarite konusunda şarkıcıların seslerinin hangi ölçüde önemli olduğunu anlamaya çalıştı (Unsplash)
Araştırmacılar popülarite konusunda şarkıcıların seslerinin hangi ölçüde önemli olduğunu anlamaya çalıştı (Unsplash)

Farklı kişilerin bazı şarkıcıların sesini, diğerlerine neden tercih ettiğini araştıran bilim insanları beklemedikleri bir sonuçla karşılaştı. Araştırmacılar müzik zevklerinde teknik özelliklerin, tahmin edildiği kadar etkisi olmadığını buldu.

Perde ve tempo gibi ölçülebilir özelliklerin mi yoksa kişisel algıların mı tercihler üzerinde daha büyük rol oynadığını belirlemeye çalışan araştırmacılar 16 eğitimli şarkıcının akapella performanslarını 368 katılımcıya dinletti. 

Max Planck Ampirik Estetik Enstitüsü'nden (MPIEA) araştırmacılar, Bobby McFerrin'in Don't Worry Be Happy ve Harold Arlen'in Over the Rainbow parçalarını birden fazla kez sözsüz seslendiren şarkıcıların her birinin üçer kaydını seçti. 326'sı internetten, 42'si de laboratuvardan çalışmaya katılan dinleyiciler, toplamda 96 performansı değerlendirdi. 

Katılımcıların beğenileri geniş bir yelpazeye yayılırken, bu değerlendirmelerde bazı benzerlikler de kaydedildi. Araştırmacılar bu yakın puanların sesin akustik özelliklerinden kaynaklandığını düşünse de sonuçlar onları haksız çıkardı. 

Akustik özellikler derecelendirmelerinin sadece küçük bir kısmını açıklarken, katılımcıların tercihlerini şekillendiren şey sesleri algılama ve yorumlama biçimleriydi. 

Scientific Reports adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmanın yazarlarından Pauline Larrouy-Maestri "Akustik tercihlerimizin genellikle objektif kriterlere dayandığını düşünsek de sonuçlarımız 'Güzellik bakanın gözündedir' sözünün akustiğe de uygulanabileceğini gösteriyor" diyor.

Sesin kendisi kadar dinleyicinin de deneyimi şekillendirdiğini gösteren çalışma, şarkı dışındaki seslerin de nasıl algılandığına dair yeni soruları beraberinde getiriyor. Araştırmacılar çalışmada şöyle yazıyor:

Şimdiye kadar elde ettiğimiz sonuçlar, şarkı söylerkenki ses sözkonusu olduğunda tercihlerin büyük ölçüde hem performansların niteliğine hem de dinleyicilerin özelliğine bağlı olduğuna işaret ediyor fakat bu karmaşık bir ilişki: Beğeni derecelendirmeleri başlı başına seslerin akustik özelliklerine değil, seslerin katılımcılar tarafından nasıl algılandığına bağlı.

Ekip bundan sonra diğer şarkı söyleme tarzlarının yanı sıra konuşma seslerinin çekiciliği üzerine de araştırmalar yapmayı planlıyor. 

Independent Türkçe, Phys.org, Earth, Scientific Reports


Uzaktaki asteroitten alınan örnek, "bombardımanı" gözler önüne serdi

İki yıl önce Japonya'nın Hayabusa-2 uzay aracı, Ryugu asteroitinin yanında uçarken fotoğraflarını çekmişti. Uzay aracı daha sonra geri dönerek asteroitten aldığı kaya örneklerini Dünya'ya getirmişti (JAXA)
İki yıl önce Japonya'nın Hayabusa-2 uzay aracı, Ryugu asteroitinin yanında uçarken fotoğraflarını çekmişti. Uzay aracı daha sonra geri dönerek asteroitten aldığı kaya örneklerini Dünya'ya getirmişti (JAXA)
TT

Uzaktaki asteroitten alınan örnek, "bombardımanı" gözler önüne serdi

İki yıl önce Japonya'nın Hayabusa-2 uzay aracı, Ryugu asteroitinin yanında uçarken fotoğraflarını çekmişti. Uzay aracı daha sonra geri dönerek asteroitten aldığı kaya örneklerini Dünya'ya getirmişti (JAXA)
İki yıl önce Japonya'nın Hayabusa-2 uzay aracı, Ryugu asteroitinin yanında uçarken fotoğraflarını çekmişti. Uzay aracı daha sonra geri dönerek asteroitten aldığı kaya örneklerini Dünya'ya getirmişti (JAXA)

Çalışmayı yürüten araştırmacılar, uzaktaki bir asteroitin parçalarının uzaydaki nesnelerin maruz kaldığı "bombardımanı" gözler önüne serdiğini bildirdi.

Yeni çalışma, 2018'de Hayabusa-2 adlı Japon uzay aracı tarafından üzerine iniş yapılan Ryugu asteroitinin parçaları kullanılarak gerçekleştirildi. Hayabusa-2, iniş yaptıktan sonra örnekler toplamış ve 2020'de geri dönerek Dünya'ya bırakmıştı. 

O zamandan beri araştırmacılar, uzaydaki koşulları ve süreçleri daha iyi anlamak amacıyla bu uzak nesnenin parçalarını inceliyor.

Bilim insanları son araştırmada, uzay ortamının sert koşullarına maruz kalmanın uzun vadeli etkilerini anlamaya çalıştı.

Uzayda serbestçe dolanan her şey, Güneş'ten gelen yüksek enerjili parçacıklardan oluşan "güneş rüzgarı" ve küçük meteorların bombardımanına maruz kalıyor. Bu da uzay aşındırması adı verilen bir sürece yol açıyor. 

Dünya'ya düşen meteorları kullanarak bu süreci anlamak mümkün değil. Çünkü bunlar bir asteroitin iç kısımlarından geliyor ve kanıtların çoğu atmosferden Dünya'ya doğru alevli inişleri sırasında yok oluyor. 

Bu yüzden araştırmacılar Ryugu'yu bu süreçten geçmiş ve parçalarını artık doğrudan görebildiğimiz bir nesne örneği olarak inceledi.

Hokkaido Üniversitesi'nden Yuki Kimura, araştırmacısı olduğu makale hakkında, "Doğrudan tespit ettiğimiz uzay aşındırması izleri, Güneş Sistemi'nde meydana gelen bazı fenomenleri daha iyi anlamamızı sağlayacak" dedi.

Bu çalışma bilim insanlarının framboise adı verilen küçük mineral taneciklerini görmelerini sağladı. Bunlar, manyetit adı verilen bir tür demir oksit formundan oluşuyor. Çalışmada, genellikle manyetik yapıdaki bu tanecikler, bu özelliklerini tamamen kaybetmişlerdi. Araştırmacılar bunun çapı 2 mikrometre kadar küçük mikrometeoroitlerle çarpışmanın bir sonucu olduğuna inanıyor.

Profesör Kimura, araştırmacıların çalışmalarının "yüksek hızlardaki robotik veya insanlı uzay araçlarına çarpan uzay tozunun neden olabileceği muhtemel hasar derecesini tahmin etmeye" de yardımcı olmasını umduğunu söyledi.

Çalışma, Nature Communications'da yayımlanan "Uzay aşınmasına uğramış Ryugu asteroitinin özelliğiyle manyetik olmayan framboid ve ilişkili demir nanopartikülleri" (Nonmagnetic framboid and associated iron nanoparticles with a space-weathered feature from asteroid Ryugu) başlıklı yeni bir makalede açıklandı. 
Independent Türkçe


Çin tarihinin en uzun tarifeli uçuşu başlıyor

Yeni rotadaki uçuşlar ilk etapta salı ve cumartesi günleri yapılacak (Reuters)
Yeni rotadaki uçuşlar ilk etapta salı ve cumartesi günleri yapılacak (Reuters)
TT

Çin tarihinin en uzun tarifeli uçuşu başlıyor

Yeni rotadaki uçuşlar ilk etapta salı ve cumartesi günleri yapılacak (Reuters)
Yeni rotadaki uçuşlar ilk etapta salı ve cumartesi günleri yapılacak (Reuters)

Çin, Meksika'ya gidecek yeni seferiyle ülke tarihinde en uzun tarifeli uçuşu başlatıyor. 

Guangdong eyaletindeki Shenzen şehrinden 11 Mayıs'ta kalkacak China Southern Havayolları'na ait uçak, Meksika'nın başkenti Meksiko'ya gidecek.

Aktarmasız 16 saat sürecek seferde 14 bin 147 kilometre mesafe kat edilecek. Dönüş ise 21 saat 20 dakika sürecek. Dönüşte uçak, yakıt ikmali için Meksika'nın Tijuana şehrine uğrayacak.

Airbus A350 model uçaklarla düzenlenecek sefer, şimdiye dek Çin'den başka bir ülkeye yapılan en uzun tarifeli uçuş niteliğinde. 

Bundan bir önceki aktarmasız en uzun uçuş, Guangdong eyaletinin en büyük şehri Guanco'dan ABD'deki New York şehrine düzenlenen seferdi. Bu uçuşta yaklaşık 12 bin 871 kilometre mesafe kat ediliyor.

Dünyanın en uzun aktarmasız uçuşuysa Singapur Havayolları'nın New York rotasında yer alıyor. Yaklaşık 15 bin 332 kilometrelik uçuş tek yönlü olarak 19 saat sürüyor. 

China Southern Havayolları'nın yeni rotasıysa, Singapurlu rakibinin Los Angeles uçuşunu geride bırakarak dünyanın en uzun 8. tarifeli uçuşu oldu.

Pekin yönetimi, pandeminin ardından 2020'de kapattığı sınırları uluslararası yolculuklar için geçen yıl tekrar açmıştı. Bunun ardından özellikle ABD ve Avrupa'ya uzun mesafeli uçuşlar da kademeli olarak yeniden düzenlenmeye başlanmıştı. 

Independent Türkçe, CNN, Geo.tv


Çin imparatorunun 2 bin 200 yıllık görkemli mezarı ortaya çıkarıldı

Fotoğrafta, Çin'in doğusundaki Anhui eyaletinin Huainan kentinde keşfedilen Wuwangdun mezarından çıkarılan kültürel kalıntılar görülüyor (Anhui Eyaleti Kültürel Kalıntılar ve Arkeoloji Araştırma Enstitüsü)
Fotoğrafta, Çin'in doğusundaki Anhui eyaletinin Huainan kentinde keşfedilen Wuwangdun mezarından çıkarılan kültürel kalıntılar görülüyor (Anhui Eyaleti Kültürel Kalıntılar ve Arkeoloji Araştırma Enstitüsü)
TT

Çin imparatorunun 2 bin 200 yıllık görkemli mezarı ortaya çıkarıldı

Fotoğrafta, Çin'in doğusundaki Anhui eyaletinin Huainan kentinde keşfedilen Wuwangdun mezarından çıkarılan kültürel kalıntılar görülüyor (Anhui Eyaleti Kültürel Kalıntılar ve Arkeoloji Araştırma Enstitüsü)
Fotoğrafta, Çin'in doğusundaki Anhui eyaletinin Huainan kentinde keşfedilen Wuwangdun mezarından çıkarılan kültürel kalıntılar görülüyor (Anhui Eyaleti Kültürel Kalıntılar ve Arkeoloji Araştırma Enstitüsü)

Çin'in doğusunda arkeologlar, Çin tarihinin kritik bir döneminde Çu Hanedanlığı'nı yöneten bir imparatora ait olabilecek 2 bin 200 yıllık gösterişli bir mezar ortaya çıkardı.

Çu; Şin, Han, Wei, Zhao, Şi ve Yan'la birlikte 7 Savaşan Devlet arasında yer alıyordu. Bu devletlerin daha sonra birleşmesi, modern Çin'in başlangıcı olarak kabul ediliyor. 

Araştırmacılar Çu Hanedanlığı'na ilişkin en büyük ölçekli arkeolojik kazı alanlarından Wuwangdun'da 1,5 kilometrekareye yayılan bir mezarlığı daha önce gün yüzüne çıkarmıştı.  Bu mezarlıkta bir savaş arabası, kurban çukurları ve mezarlığın sahibi olduğuna inanılan kişinin lahiti bulunmuştu.

Araştırmacılar şimdi de mezar odasının kapak tahtaları, bu tahtaların üzerindeki bambu hasırlar ve vernik kaplı eşyalar da dahil çeşitli eserler keşfetti.

Yaklaşık MÖ 220 yılına tarihlenen mezardan şimdiye kadar bronz ritüel kapları, müzik aletleri, vernikli eşyalar ve bitki kalıntıları da dahil binden fazla kültürel kalıntılar ortaya çıkarıldı.

k7ıgtnynmy
Görselde, Huainan'da keşfedilen Wuwangdun mezarından çıkarılan vernik kaplı eşyalar görülüyor (Anhui Eyaleti Kültürel Kalıntılar ve Arkeoloji Araştırma Enstitüsü)

Kazı çalışmalarında mezar odasının merkezinde yer alan ve üzerinde binden fazla yazılı karakter bulunan bir tabut da gün yüzüne çıkarıldı. 

Bulunan mezarın büyüklüğü, karmaşık yapısı ve zengin içeriği nedeniyle araştırmacılar, bunun Çu Hanedanlığı'na ait bugüne kadar kazılmış en üst düzey mezar olduğuna inanıyor. Bu da mezarın muhtemelen hanedanın imparatoruna ait olduğuna işaret ediyor. 

Kazıda yer alan arkeologlardan Gong Şicheng, Çin devlet haber ajansı Şinhua'ya yaptığı açıklamada, "Bu bulgular, Savaşan Devletler dönemindeki Çu Hanedanlığı'nın siyasi, ekonomik, kültürel, teknolojik ve sosyal durumuna dair kapsamlı bir resmini sunabilir" dedi.

Şicheng şöyle ekledi:

Bulgular, tarihsel gelişiminin yanı sıra birleşik bir ulusun ve kültürünün oluşumu hakkında bilgi edinmemize yardımcı olabilir.

Arkeologlar, keşfi yapmak ve aynı zamanda ortaya çıkarılan kalıntıları korumak için kazı alanına inşa edilen düşük oksijenli özel bir laboratuvarda çalıştı.

Ayrıca araştırmacıların mezarın katmanının 3 boyutlu modelini oluşturmak için gelişmiş dijital tarama, ölçme ve haritalama teknikleri kullandıkları bildirildi.

Kazı çalışmasına katılan bir diğer araştırmacı Zhiguo Zhang, "Wuwangdun mezarındaki kazı ve koruma çalışmaları eş zamanlı olarak yürütülecek, mezarın arkeolojik değerinin net ve kapsamlı bir şekilde ortaya konması için çeşitli bilimsel ve teknolojik önlemler alınacak" dedi.
Independent Türkçe


Dünyanın en büyük ekonomilerinden Hindistan, kağıt paradan vazgeçiyor

Analizde, elektronik ödeme sisteminin yaygınlaşmasının Hindistan için "devrim niteliğinde" olduğu savunuldu (Reuters)
Analizde, elektronik ödeme sisteminin yaygınlaşmasının Hindistan için "devrim niteliğinde" olduğu savunuldu (Reuters)
TT

Dünyanın en büyük ekonomilerinden Hindistan, kağıt paradan vazgeçiyor

Analizde, elektronik ödeme sisteminin yaygınlaşmasının Hindistan için "devrim niteliğinde" olduğu savunuldu (Reuters)
Analizde, elektronik ödeme sisteminin yaygınlaşmasının Hindistan için "devrim niteliğinde" olduğu savunuldu (Reuters)

Dünyanın en büyük ekonomilerinden birine sahip Hindistan'da elektronik ödeme yöntemlerinin yaygınlaşmasıyla nakit geri plana atıldı. 

ABD'nin önde gelen medya kuruluşlarından CNN'in haberinde, "Elektronik ödeme devrimi, Hindistan'ın ekonomik süper güç olma çabasında büyük ihtimalle önemli rol oynayacak" dendi. 

Dünyanın en büyük 5. ekonomisine sahip Hindistan'da elektronik ödeme sistemi Birleşik Ödeme Arayüzü (Unified Payments Interface -UPI), ilk olarak 2016'da uygulamaya kondu.

2047'ye kadar Hindistan'ı "gelişmiş ülke" konumuna getirme vaadinde bulunan Başbakan Narendra Modi'nin talimatıyla hazırlanan sistem, 15 yıl önce tanıtıldığında ülkedeki ödemelerin yaklaşık yüzde 96'sı nakitle yapılıyordu. 

Özel bankalar ve Hindistan Merkez Bankası'nın ortak çalışmasıyla hazırlanan UPI sistemi, yurttaşlara cep telefonlarını sanal kredi kartı olarak kullanma imkanı tanıyor. Kullanıcılar, hiçbir ücret ödemeden anlaşmalı 600 bankadan hesaplarına transfer yaparak alışverişlerini tamamlayabiliyor.

Haberde, aynı yıl 500 ve 1000 rupilik (yaklaşık 195 TL ve 390 TL) banknotların tedavülden kaldırılmasının da ödeme yöntemlerinin dijitalleşmesinde önemli rol oynadığına dikkat çekildi. Söz konusu iki banknot, piyasadaki paraların yüzde 86'sına denk geliyordu. 

Modi hükümeti bu adımın ardından 2 bin rupilik (yaklaşık 780 TL) kağıt paraları piyasaya sürmüştü. Ancak geçen yıl mayısta bu banknotlar da tedavülden kaldırılmıştı.

Bunların yanı sıra pandemi döneminde dijital ödeme sistemlerine talebin arttığına işaret edildi.

Haberde, Hindistanlıların artık manav alışverişlerinden doktor masraflarına kadar birçok harcamayı UPI üzerinden gerçekleştirdiği belirtildi. Resmi rakamlara göre geçen yıl sistem aracılığıyla en az 100 milyar kez işlem yapıldı.

79 yaşındaki esnaf Brij Kishore Agarwal, eskiden kasadaki nakitler çalınacak diye dükkanı terk edemediğini fakat artık neredeyse tüm işlemlerin dijitalleştiğini belirtti. Agarwal, "Bu ülkenin nasıl değiştiğini gördüm. Artık elimize çok az nakit geçiyor" dedi.

ABD'deki prestijli Cornell Üniversitesi'nden Eswar Prasad, elektronik ödeme yöntemlerinin ülke ekonomisine olumlu katkı sağlayacağını savunarak şu değerlendirmeyi yaptı: 

Dijital ödemeler, verimliliği artırıp maliyetleri düşürerek Hindistan'ın büyümesini hızlandırabilir. UPI'ya ek olarak ekonominin daha geniş çapta dijitalleşmesi, bu büyümenin kapsayıcılığını da artırabilir.

Öte yandan UPI sistemini halkın her kesimi kullanamıyor. 34 yaşındaki Azeez, elektronik sistemleri kullanmaktan çekindiğini belirterek "Doğru düzgün okul okumadım. Fakirim. Okuma yazmam yok. Ya programı kullanırken hata yaparsam?" dedi.

42 yaşındaki çiçekçi Kapil Sharma ise UPI sisteminin çok daha pratik olduğunu söyleyerek "Her şey basitleşiyor. Ödeyip gidiyorlar" ifadelerini kullandı.

Independent Türkçe, CNN, Reuters


WSJ'den NATO analizi: Türkiye'nin Rusya'dan başka öncelikleri var

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

WSJ'den NATO analizi: Türkiye'nin Rusya'dan başka öncelikleri var

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'nin tanınmış gazetelerinden Wall Street Journal (WSJ), NATO'nun Rusya'yla olası bir savaşa hazırlanırken, bir yandan da iç sorunlarla boğuştuğunu yazdı.

Haberde, Moskova'nın 2014'te Kırım'ı ilhak etmesinden beri "NATO'nun gözünün Avrupa'nın Rusya sınırında olduğu" belirtildi.  

Analizde, NATO'nun şubatta Letonya'da başlattığı Sarsılmaz Savunucu 24 Tatbikatı'yla Moskova yönetimine "ittifakın, Rusya sınırındaki üye ülkeleri her türlü tehlikeye karşı korumaya hazır olduğu" mesajını gönderdiği değerlendirmesi yapıldı. 

Tüm NATO üyelerinin katıldığı tatbikatlar kademeli şekilde mayıs sonuna kadar devam edecek. 

NATO'nun Soğuk Savaş dönemi sonrası en büyük askeri tatbikatı olan Sarsılmaz Savunucu 24'te toplamda yaklaşık 90 bin asker, 1100 zırhlı araç, 80 savaş jeti ve 50 savaş gemisi görev yapacak. 

Haberde, Finlandiya ve İsveç'in de katılımıyla NATO'nun güçlendiği belirtilirken, ittifakın özellikle Ukrayna'nın birliğe katılımı ve askeri harcamaların artırılması gibi konularda anlaşmazlıklarla mücadele ettiği yazıldı.

Bunlara ek olarak üye ülkeler arasında tehditlere yaklaşım açısından temel fikir ayrılıkları yaşandığı ifade edilirken, Türkiye'yle ilgili şu değerlendirme paylaşıldı: 

NATO, terörizm ve Rusya'yı başlıca tehditler arasında görüyor. Türkiye ve Akdeniz kıyısındaki diğer üye ülkelerdeki pek çok yetkiliyse Rusya'dan ziyade bölgesel çatışmalar, yasadışı göç ve terörizmden endişe duyuyor.

NATO'nun, Rusya'nın yakın gelecekte sınırındaki ülkeleri işgal etmesini olası görmediği fakat Moskova'nın birkaç yıl içinde böyle bir hamle yapacak askeri kapasiteye ulaşacağından endişelendiği yazıldı. 

Kısa vadede Rusya'nın, Ukrayna'nın Donetsk ve Luhansk bölgelerinde yaptığı gibi komşu ülkelerde iç karışıklıklar yaratarak buralarda çatışmalara yol açabileceği savunuldu. 

ABD'nin önde gelen medya kuruluşlarından CNN'in 13 Nisan'daki haberinde Rusya'nın askeri kapasitesini artırdığına dikkat çekilmişti. Kimliklerinin paylaşılmasını istemeyen Amerikalı yetkililer, Rusya'nın Sovyet döneminden bu yana görülen en büyük askeri genişlemeye gittiğini, Çin'in de buna destek verdiğini iddia etmişti. 

Diğer yandan son dönemde birçok Avrupa ülkesi, Rusya'ya karşı olası bir savaş için hazırlık çağrısı yapmıştı. Romanya Genelkurmay Başkanı Gheorghita Vlad, şubattaki açıklamasında, "Rusya, dünya düzenine karşı bir tehdit haline geldi" demişti. 

NATO Askeri Komite Başkanı Oramiral Rob Bauer de 16 Ocak'taki açıklamasında 20 yıl içinde Rusya'yla geniş çaplı bir savaş yaşanabileceğini öne sürmüştü. 

Benzer şekilde Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, aynı ay yaptığı açıklamada, Rusya'nın 5 ila 8 yıl içinde NATO ülkelerine yönelik kapsamlı operasyonlar başlatacağını öngördüklerini belirmişti.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Politico


ABD'de Filistin eylemleri: Üniversiteden Boeing'e karşı hamle

Columbia Üniversitesi'nin uzaklaştırma kararına rağmen protestocular kampüsü terk etmedi (Reuters)
Columbia Üniversitesi'nin uzaklaştırma kararına rağmen protestocular kampüsü terk etmedi (Reuters)
TT

ABD'de Filistin eylemleri: Üniversiteden Boeing'e karşı hamle

Columbia Üniversitesi'nin uzaklaştırma kararına rağmen protestocular kampüsü terk etmedi (Reuters)
Columbia Üniversitesi'nin uzaklaştırma kararına rağmen protestocular kampüsü terk etmedi (Reuters)

ABD'deki Filistin'e destek eylemleri üzerine Portland Eyalet Üniversitesi (PSU), Amerikan havacılık devi Boeing'den aldığı bağışları durdurdu.

Oregon eyaletindeki üniversitenin rektörü Ann Cudd, dün yaptığı yazılı açıklamada, uçak şirketiyle yürüttükleri bağış programını geçici olarak durdurduklarını bildirdi. 

Cudd, üniversitenin Boeing'de herhangi bir hissesi olmadığını ve firmadan eğitim masraflarına destek olarak bağış aldıklarını belirtti. Rektör, Boeing'in Oregon'un yaklaşık 320 kilometre kuzeyinde yer alan Washington eyaletinde üretim tesisi olduğunu, birçok üniversite mezununun da burada çalıştığını söyledi. 

Rektör, geçen ay yaptığı açıklamada, firmanın bu yıl okula 150 bin dolar bağış yaptığını belirtmişti. Firma ayrıca öğrencilere burs sağlanması için her yıl okula 28 bin dolar veriyor.

Times of Israel'in aktardığına göre firmanın savunma sistemlerine odaklanan Boeing Savunma, Uzay ve Güvenlik birimi, İsrail ordusuna F15IA savaş jeti ve AH-64 Apaçi taarruz helikopteri satıyor.

Öte yandan bağışları durdurma kararı, üniversite kampüsünde çadır kurarak Filistin'e destek eylemi yapan aktivistler tarafından yeterli bulunmadı. 

Protestoları örgütleyen PSU'yu İşgal Et grubunun Instagram hesabından yapılan paylaşımda, üniversitenin firmayla tüm bağlarını koparması talep edildi. Okulun, Boeing'den bu yılki bağışları halihazırda aldığına dikkat çekilen açıklamada, "Kurumsal jargonla ortalığı yatıştırmak istiyorlar. Taleplerimiz karşılanana kadar durmayacağız" dendi.

New York şehrindeki Columbia Üniversitesi'nde 18 Nisan'da başlayan olaylarda güvenlik güçleri en az 108 öğrenciyi gözaltına almış, 80 öğrenciye de disiplin cezası verilmişti. 

Bunun ardından aralarında Princeton, Yale, MIT ve Harvard gibi prestijli eğitim kurumlarının da yer aldığı birçok üniversitede Filistin'e destek eylemleri hızla yayıldı.

Columbia Üniversitesi kampüsten ayrılmayan aktivistlere dün itibarıyla uzaklaştırma cezası vermeye başladı. 

Üniversiteden yapılan açıklamada, aktivistlere kampüsü boşaltmaları için dün yerel saatle 14.00'e kadar süre tanındığı, buna uymayan kişilere uzaklaştırma cezası verildiği belirtildi. Karara tepki gösteren akademisyenler, kol kola girerek "insan duvarı" oluşturdu. 

Kaç öğrencinin uzaklaştırma cezası aldığına dair bilgi paylaşılmadı. Öte yandan ABD'nin tanınmış gazetelerinden Washington Post, ülke çapındaki eylemlerde en az bin öğrenci ve akademisyenin gözaltına alındığını aktardı.

Protestolara katılan öğrenciler ve akademisyenler, üniversitelerden İsrail'le bağlantılı firmalara yönelik yatırımları sonlandırmasını ve bu şirketlerden bağış almamasını istiyor.  

Özel şirketlerden en fazla bağış alan Harvard, öğrencilerin boykot çağrılarına olumsuz yanıt vermişti. Kaliforniya Üniversitesi de öğrencilerin çağrılarına karşı çıkmıştı.

Independent Türkçe, Times of Israel, Guardian, Washington Post


G7'den tarihi karar: Kömür yakan termik santraller 2035'e dek kapanacak

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

G7'den tarihi karar: Kömür yakan termik santraller 2035'e dek kapanacak

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Dünyanın en büyük ekonomilerinden 7'sinin oluşturduğu birlik (G7), diğer ülkelerin de aynı şeyi yapmasının önünü açabilecek "tarihi" bir anlaşmayla kömür yakıtlı elektrik santrallerini kapatma tarihi koymayı kabul etti. 

Toplantıya başkanlık eden Gilberto Pichetto Fratin, İtalya'nın Torino kentinde devam eden G7 bakanlar toplantısında, bakanların 2035'e kadar kömür kullanımının kademeli olarak sonlandırılacağına dair anlaştığını açıkladı.

Aynı zamanda İtalya'nın Enerji Bakanı görevindeki Fratin, "Teknik bir anlaşma sağlandı, nihai siyasi anlaşmayı salı günü imzalayacağız" dedi.

Tüm fosil yakıtlar arasında çevreyi en çok kirleten kömürün kullanımına son verilmesi, uluslararası iklim görüşmelerinde tartışmalı bir konu oluyor. Geçen yıl Dubai'de düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'nda (Cop28) fosil yakıtlardan uzaklaşılması çağrısında bulunulmuş ancak ülkeler kömür, petrol ya da doğal gazın kullanımının kademeli olarak kaldırılmasına dair anlaşmaya varamamıştı.

Daha önceki G7 toplantılarındaki kömür kullanımına son verilmesine yönelik öneriler de elektrik ihtiyaçlarının üçte birini kömürden karşılayan Japonya ve Almanya gibi kömüre bağımlı ekonomilerden sık sık tepki almıştı. 

Birleşik Krallık'ın enerji güvenliği ve net sıfırdan sorumlu bakan yardımcısı Andrew Bowie, Torino'da Class CNBC'ye verdiği röportajda bunun "tarihi bir anlaşma" olduğunu söyledi.

G7 ülkelerinin bir masa etrafında toplanarak dünyaya bu sinyali göndermesi ve bizim yani dünyanın en gelişmiş ekonomilerinin 2030'ların başına kadar kömür kullanımını aşamalı olarak bırakmaya kararlı olduğunu göstermesi inanılmaz bir şey.

Kararı memnuniyetle karşılayan iklim grupları "iş işten geçti" diyerek, petrol ve doğalgazı da içeren tüm fosil yakıtların kullanımını aşamalı olarak durdurma çağrısında bulundu.

Greenpeace International'da küresel iklim politikaları uzmanı Tracy Carty, "İklim acil durumunun da gerektirdiği gibi sadece kömürü kaldırmakla duramazlar: Fosil yakıtlar insanları ve gezegeni yok ediyor. Kömür, petrol ve gaz dahil tüm fosil yakıtların hızla bir şekilde aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına yönelik bir taahhüde acilen ihtiyaç var" dedi.
Independent Türkçe


Ukrayna'da Kuzey Kore füzesi enkazı bulundu

Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AP)
Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AP)
TT

Ukrayna'da Kuzey Kore füzesi enkazı bulundu

Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AP)
Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AP)

Birleşmiş Milletler'in (BM) yaptırım gözlemcilerine göre, ocak başında Rus ordusunun saldırısına uğrayan Ukrayna'nın Harkiv kentinde Kuzey Kore'ye ait Hwasong 11 balistik füzesinin parçaları bulundu.

Reuters'ın incelediği bir raporda gözlemciler, "2 Ocak 2024'te Ukrayna'nın Harkiv kentine düşen bir füzeden elde edilen enkazın KDHC'nin Hwasong 11 serisi füzelerine ait olduğunu" Güvenlik Konseyi'ne bildirdi. Kuzey Kore'nin resmi adı olan Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'nin kısaltması, KDHC.

Saldırıda en az üç kişi ölmüş ve 62 kişi yaralanmıştı. Raporda, Kuzey Kore füzelerinin Ukrayna'da kullanılmasının, Doğu Asya ülkesine uygulanan 2006 tarihli BM silah ambargosunu ihlal ettiği kaydedildi.

Gözlemciler Güvenlik Konseyi'nin Kuzey Kore yaptırım komitesine "Ukraynalı yetkililerin sağladığı yörünge bilgileri füzenin Rusya Federasyonu topraklarından fırlatıldığını gösteriyor" dedi.

Enkazı incelemek üzere nisan başlarında Ukrayna'ya giden yaptırım gözlemcileri, füzeyi Rusya'nın ürettiğine dair hiçbir kanıt bulamamıştı. Raporda, "füzenin nereden ya da kim tarafından fırlatıldığını bağımsız olarak tespit edemedikleri" belirtildi.

"Böyle bir konum, eğer füze Rus güçlerinin kontrolü altındaysa, muhtemelen Rusya Federasyonu yurttaşları tarafından tedarik edildiğini gösterecektir" diye eklendi.

Kuzey Kore nükleer füze programı nedeniyle BM yaptırımlarına maruz kalıyor ve nükleer silahları test etmesi ve kullanması yasaklanmış durumda. Ancak Kim Jong-un rejimi yaptırımları görmezden gelip bir dizi silah test ediyor ve bazı füze sistemlerini Rusya'yla paylaşıyor.

Ülke sadece geçen yıl 5'i kıtalararası balistik füze olmak üzere 30'dan fazla balistik füze denedi.

2022'de Kuzey Kore, ocak ve kasım arasında 70'ten fazla balistik ve seyir füzesi testi gerçekleştirerek Güney Kore ve Japonya'yı tehdit eden en yoğun füze faaliyeti dönemini yaşamıştı. Füzelerden bazılarının Japon hava sahasını aşması planlanmıştı.

2 Ocak'taki saldırının ardından Harkiv bölge savcılığı medyaya bir füzenin parçalarını göstermiş ve bunların Rus yapımı füzelerden elde edilen kalıntılardan farklı olduğunu, bunun "Kuzey Kore'nin tedarik ettiği bir füze olabileceğini" söylemişti.

ABD ve müttefikleri, Kuzey Kore'yi, Şubat 2022'de istila ettiği Ukrayna'ya karşı kullanmak üzere Rusya'ya silah transfer etmekle suçluyor. Moskova ve Pyongyang bu iddiaları reddediyor ancak geçen yıl askeri ilişkileri derinleştirme sözü vermişlerdi.

Şubatta ABD, Rusya'yı en az 9 kez Ukrayna'ya Kuzey Kore balistik füzeleri fırlatmakla suçlamış, Rusya ise bu suçlamayı reddetmişti.

Independent Türkçe


Baltık'ta panik: "Bodrumları sığınaklara dönüştürün"

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Baltık'ta panik: "Bodrumları sığınaklara dönüştürün"

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Vladimir Putin'in bir sonraki hedefinin Baltık devletleri olabileceği korkusu devam ederken Letonyalılara bodrum katlarını hava saldırısı sığınaklarına dönüştürmeleri söyleniyor. 

Letonya'nın başkenti Riga'nın belediye başkanı Vilnis Kirsis, halkın bodrum katlarına sığınmaya hazır olması gerektiğini belirtti. 

Kirsis, "Büyük Temizlik sırasında ve sonrasında da herkesi, kilerlerini ve bodrumlarını acil durumlarda sığınak olarak kullanımına elverişli hale getirmeye çağırıyoruz" dedi. 

Rusya'yla yaklaşık 214 kilometre uzunluğundaki sınırı paylaşan eski Sovyet Cumhuriyeti Letonya, 2004'ten beri NATO üyesi.

Kremlin'in Ukrayna'yı istilası devam ederken Rusya Devlet Başkanı'nın Letonya'yı ya da askeri ittifak üyesi komşu Baltık ülkeleri Estonya ve Litvanya'dan birini hedef alabileceğine dair korkular giderek artıyor.

Riga'nın sivil savunma komisyonu da muhtemel bir saldırıya hazırlık olarak kent genelindeki kamu binalarında sığınaklar oluşturmaya başladı.

Komisyon Başkanı Gints Reinsons, yıl sonuna kadar her ay 100 sığınak hazırlayacaklarını söyledi.

Yerel medyaya konuşan Reinsons, "Kamu binaları, okullar, huzurevleri, hastaneler ve belediye binalarının bodrum katları yetkililer tarafından incelenerek, bir saldırı durumunda saklanma yeri olarak kullanılmaya hazır hale getirilecek" dedi.

Ocakta üç Baltık devleti, Kremlin'in artan saldırganlığı devam ederken Rusya ve onun müttefiki Belarus'la arasındaki sınırlarında ortak bir savunma bölgesi kurma kararı almıştı. 

Üç ülkenin savunma bakanları, doğu sınırlarında "mobilite engelleyici savunma tesislerinin" inşasını ve füze-topçu işbirliğinin geliştirilmesini onaylamak üzere Riga'da bir araya gelmişti. 

O zamanki açıklamasında Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, "Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı, Estonya'yı korumak için ekipman, mühimmat ve insan gücünün yanı sıra sınırın ilk metresinden itibaren fiziksel savunma tesislerine de ihtiyacımız olduğunu gösterdi" dedi.

Estonya kamu yayıncısı ERR'ye göre ülke, yaklaşık 295 kilometrelik Rusya sınırı boyunca başlangıç bütçesi 60 milyon euroyla 600 sığınak inşa edeceğini açıklamıştı.

Savunma Bakanlığı, her biri 10 askeri barındıracak şekilde tasarlanan sığınakların inşaatına 2025'in ilk aylarında başlamayı planlıyor. 
Independent Türkçe