Washington’ın Şam ile normalleşme ve yaptırımları kaldırma koşulları arasındaki fark

Ekim 2019’da görüntülenen Fırat’ın doğusundaki bir ABD askeri devriyesi. (AFP)
Ekim 2019’da görüntülenen Fırat’ın doğusundaki bir ABD askeri devriyesi. (AFP)
TT

Washington’ın Şam ile normalleşme ve yaptırımları kaldırma koşulları arasındaki fark

Ekim 2019’da görüntülenen Fırat’ın doğusundaki bir ABD askeri devriyesi. (AFP)
Ekim 2019’da görüntülenen Fırat’ın doğusundaki bir ABD askeri devriyesi. (AFP)

Washington’ın Caesar (Sezar) Yasası yaptırımlarının kaldırılması için 7, Şam ile ‘normalleşme’ için de 6 şartı var. Bunların 4’ü 2011 öncesine dayanıyor. ABD’nin Suriye’de 9 baskı aracını kullanarak ve nüfuz ederek ulaşmak istediği 5 hedef bulunuyor. Yaklaşık 3 ay önce iktidara gelen ABD Başkanı Joe Biden’ın yönetimi için Suriye meselesinin bir öncelik olmadığı doğrulandı. Zira Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki Ortadoğu yetkilisi Brett McGurk’un özel temsilci olarak atanmadan önce Suriye’ye yönelik politikanın ‘yüzeysel bir incelemesini’ yaptığı bir dönemde, Biden’ın henüz Suriye ekibi de kurulamadı.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Kongre’deki bazı temsilciler tarafından Suriye’ye özel bir temsilci atanmasını talep eden yazılı mektuba henüz yanıt vermedi. Ancak ilki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) insani yardımla, ikincisi de DEAŞ ile mücadeleyle ilgili olmak üzere iki toplantıya başkanlık etti. Toplantılar, şu an bu iki meselenin öncelik olduğunu gösteriyor.

Yaptırımların kaldırılması
ABD kaynaklarına göre en yenisi geçen haziran ayında uygulanmaya başlayan ve 114 Suriyeli isim ve 2 kuruluşun yer aldığı Caesar Yasası olmak üzere farklı yönleri içeren ABD yaptırım listesinde 600’den fazla Suriyeli isim ve çok sayıda kuruluş mevcut. Yaptırımlara dahil edilen 600 kişi arasında, Avrupa yaptırım listelerinde bulunan 350 isim ve kuruluş da var. Aynı şekilde geçen ayın ortalarında İngiltere, Avrupa Birliği’nden (AB) ayrıldıktan sonra kendi listesini yayınladı ve listeye altı isim ve kuruluş dahil edildi.
Biden yönetimi, iktidara geldiğinden beri insani yardım akışını etkilememek ve koronavirüs ile mücadele etmek için Suriye ve dünyadaki yaptırımları gözden geçirmeye başladı. Hazine Bakanlığı, iki gün önce yaptırımların ilaç, gıda ve insani yardımı olumsuz etkilememesi gerektiğini duyurdu. Bu açıklamayla hükümet bölgelerine insani yardım sağlayan Arap partilerine ve devletlerine katkıda sağlarken, Washington da Suriyelilere insani yardımı finanse etmek için sağlanan yaklaşık 50 milyar dolar da dahil 10 yıl içinde 13 milyar dolar sağladığı bildirildi.

Yaptırımların kaldırılmasına yönelik yorumlar
Yaptırımların kaldırılması, 2019 ve 2020 yıllarında Viyana’da kamuya açık olmayan ABD-Rusya müzakerelerinin ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un 2019 sonunda Washington’a ziyaretinin ana odak noktasıydı. Müzakerelere yakın Batılı bir yetkilinin Şarku’l Avsat’a aktardığına göre Rus tarafı, yaptırımlardan son derece rahatsız ve birçok vesileyle ‘yaptırımların Suriye’yi boğacağı ve devletin çökmesine yol açacağı’ görüşünde.
Rus tarafına göre ABD’nin yanıtı, Caesar Yasası yaptırımlarının kaldırılmasının Şam, Moskova ve Tahran’da ‘yasanın yedi şartını uygulama’ kararı olduğu yönündeydi. Öyle ki ABD Başkanı, 180 günü geçmeyen yenilenebilir süreler için bu yasada öngörülen cezaların tamamını, bir kısmını veya bu unvanı taşıyan herhangi bir değişiklikte öngörülen cezaların uygulanmasını askıya alma hakkına sahip. Yine de bu durum ancak Başkan’ın bir dizi kriterlerin karşılandığına karar vermesiyle olası. Kriterler ise şu şekilde:
- Suriye üzerindeki hava sahası artık Şam hükümeti veya Rusya Federasyonu tarafından sivil nüfusu hedef almak için kullanılmayacak.
- Suriye, Rusya Federasyonu ve İran hükümetleri tarafından kuşatılan bölgeler artık uluslararası yardımdan mahrum bırakılmayacak. Bu bölgelere düzenli insani yardım ulaştırılması sağlanacak.
- Suriye hükümeti, Beşşar Esed rejimine bağlı hapishanelerde zorla tutulan tüm siyasi tutukluları serbest bırakacak. Ayrıca uygun uluslararası insan hakları örgütleri tarafından soruşturmalar yürütülmesi amacıyla hapishanelere tam erişim izni verilecek.
-Suriye, Rusya Federasyonu ve İran güçleri artık sağlık tesislerini ve okulları kasıtlı olarak hedef almayacak.
-Şam, kimyasal silahların geliştirilmesini yasaklayan ve nükleer silahların yayılmasını sınırlayan anlaşmaların yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmek için adımlar atacak.
- Şam yönetimi, Suriyelilerin güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde geri dönmesine izin verecek.
- Suriye hükümeti, Esed rejimi tarafından işlenen savaş suçlarının faillerini gerçekten sorumlu tutacak adımlar atacak.
Batılı yetkili ayrıca yasanın hükümlerindeki herhangi bir değişikliğin Kongre’nin onayını gerektirdiğini aktardı.

Normalleşme koşulları
ABD kaynaklarına göre yaptırımların kaldırılması için daha önceki koşullar, eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ve yardımcısı Joel Robben’in desteğiyle eski Dışişleri Bakanı Mark Pompeo tarafında formüle edilen bir plan uyarınca, eski ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin ortaya koyduğu ‘Şam ile normalleşme’ koşullarından farklı. Bu koşullar ise şu maddeleri içeriyor:
- Terörizme desteğin durdurulması
- İran Devrim Muhafızları’na ve Hizbullah’a desteğe son verilmesi.
- Komşu ülkelerin tehdit edilmemesi.
- Kitle imha silahlarının terk edilmesi.
- Mültecilerin ve yerlerinden edilenlerin gönüllü dönüşünün sağlanması.
- Savaş suçlularına karşı mücadele.
Kaynaklar, ilk dört hedefin Washington ve Şam arasında diplomatik temsilin olduğu 2011 öncesine dayandığına dikkati çektiler. Fırat’ın doğusundaki eski ABD Temsilcisi William Robak, Trump yönetimi için belirlenen siyasi hedefleri şöyle sıraladı:
- DEAŞ’ı hezimete uğratmak ve geri dönüşünü engellemek.
-  2254 sayılı Uluslararası Kararın uygulanmasına yönelik Birleşmiş Milletler (BM) sürecini desteklemek.
- İran’ın Suriye’den geri çekilmesi.
-  Rejimin kitle imha silahları kullanmasının engellenmesi kimyasal silahlardan vazgeçmesi.
- İnsani krize yanıt vermek.
- Suriye halkının ülke içinde ve dışında çektiği acıyı hafifletmek.

Baskı araçları
Biden iktidara geçtiğinden beri ABD yönetimi, askeri olarak Suriye’nin kuzeydoğusunda kalacağına dair net sinyaller gönderdi. ABD’li yetkili konuya dair şunları söyledi:
“McGurk gibi Trump’ın Fırat’ın doğusundan çekilme kararını eleştirenlerin çoğu mevcut yönetimin etkili isimlerinden oluşuyor. Bu nedenle ABD’lilerin Fırat’ın doğusunda kalacakları söyleniyor.”
Askeri mevcudiyet, belirtilen siyasi hedeflere ulaşmanın ana araçlarından biri olarak kabul ediliyor. Moskova ve Şam üzerindeki ‘baskı araçları’ müdahaleci veya pasif yöntemleri içeriyor. Bu yöntemler şöyle sıralanıyor:
- ABD’nin 500 ila 800 asker ve gelişmiş askeri teçhizatla donatılmış olan, Fırat’ın doğusunda ve Tanf üssündeki konuşlanması.
- Suriye’nin dörtte birini ve stratejik zenginliğinin yüzde 90’ını kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri’nin 100 bin unsurunu ve yerel grupları desteklemek.
- Rejime karşı ekonomik yaptırımlar.
- Yaklaşık 84 kurum ve ülkeden uluslararası diplomatik nüfuz için platformu sağlayan, DEAŞ’a karşı Uluslararası Koalisyon. –
- BMGK ve BM platformu aracılığıyla diplomatik etki.
- Şam’la Arap ya da Avrupa arasındaki ​​normalleşme çabalarını engellemek.
- İsrail saldırılarına istihbarat ve lojistik destek.
- Suriye’nin kuzey ve kuzeybatısındaki (Fırat’ın doğusu hariç) Türk askerî harekâtı.
- Suriye’nin yeniden inşasını ve buna Arap ve Avrupa ülkelerinin katılımını engellemek.   
Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı, Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer vermişti:
“Suriye’de siyasi geçiş sürecinin başlangıcına tanık oluncaya kadar ekonomik yaptırımlar uygulamayı sonlandırmayacağız. Hiçbir düzeyde normalleşme olmayacak ve yeniden yapılanma çabalarını asla desteklemeyeceğiz.”
Biden yönetimi devraldığından bu yana yaptırım listeleri çıkarma hızının yavaşlaması dikkat çekici. Dahası ekibi Arap ve Avrupa ülkeleriyle normalleşmeyi veya yardımı durdurmak ve diplomatik izolasyonu sıkılaştırmak için liderlik çabalarında bulunmadı. Bu durum, Moskova ve Şam’ın genişlemeye ve sızmaya çalıştığı birleşik konumda bir çatlağa yol açtı.
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad’ın 7 Avrupalı bakanı ‘diyalog çağrısı yaptığı’ mesaj ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Şam’ı Arap Birliği’ne dahil edilmesi için Arap ülkelerine ziyareti, bu durumu test eden son iki örnek oldu.



Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
TT

Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)

Akil Abbas

Irak seçimlerinin sonucu önceki genel seçimlerin çoğundan farklı olarak, bu kez açık ve net bir kazanan ortaya çıkardığı için dikkat çekici ve belirleyiciydi. Seçimlerin kazananı çeşitli seçim listeleriyle “Koordinasyon Çerçevesi”ydi. Seçimleri yönetmekten sorumlu Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu tarafından açıklanan sonuçlara göre Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin başkanlığını yaptığı liste de dahil olmak üzere, Koordinasyon Çerçevesi’nin çeşitli seçim listeleri 180'den fazla sandalye kazandı.

Çerçeve’nin güçlü seçim performansının işaretlerinden biri, 46 sandalye kazanan Sudani’nin “Yeniden İnşa ve Kalkınma Koalisyonu” listesinin, Koordinasyon Çerçevesi ile rekabet etme fikrinden vazgeçerek hızla bu yapıya entegre olmasıydı. Bu durum bilhassa Koalisyon’un, desteklediği ve aday gösterdiği başbakanların seçimlere katılmak için siyasi ittifaklar kurmalarını engelleyen bir taahhütte bulunmalarını şart koşan Çerçeve’nin isteklerine karşı kurulmuş olduğu göz önüne alındığında oldukça önemliydi. Çerçeve’nin bu şartının arkasında, başbakanların kendi siyasi güçlerini oluşturmalarını ve Şii oylarının çok sayıda rakip arasında dağılmasını önlemek yatıyor.

Bu halk desteği değil sadece bir seçim zaferidir

Ancak, bu seçim zaferini bazı Koordinasyon Çerçevesi gruplarının pazarlamaya çalıştığı yapay bağlamda değil, doğru ve dolaysız bağlamında anlamak önemlidir. Bu zafer, çeşitli taraflı yasal, teknik ve mali faktörlerin amacına ulaşmasıyla gerçekleşti. İyi yönetim performansıyla veya toplumun olumlu sonuçlarını hissettiği ve bunun sonucunda Koordinasyon Çerçevesi'ni seçimlerde ödüllendirdiği yönetişimdeki net bir iyileşmeyle ilgisi yoktu.

2023'te Koordinasyon Çerçevesi iktidarda olanlar başta olmak üzere, cömertçe harcama yapabilecek mali imkanlara sahip büyük partilerin çıkarlarına hizmet eden, daha küçük ve mali açıdan dezavantajlı partileri ise dışlayan adaletsiz bir seçim yasasını meclisten geçirdi.

Buna ilave olarak birçok gözlemcinin belirttiği gibi, bu etkili partiler tarafından seçim merkezlerinin önünde bile yaygın olarak oy satın alınması söz konusuydu. Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Ayrıca bu etkili partiler, ülke çapında başarılı kampanyalar yürütebilecek devasa, pahalı ve deneyimli kampanya aygıtlarına da sahip.

Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı

Irak'ta “Sivil Güçler” olarak adlandırılan muhalif güçler, bu avantajların hiçbirine sahip değil; bu da onları neredeyse her seçimde yapısal olarak zayıf bir konumda bırakıyor. Bu güçler, tek çatı altında birleşme ve sınırlı seçim etkisine sahip, sınırlı bir elit kitleye hitap eden mevcut muhalif söylem yerine, sıradan Iraklıların dikkatini çekecek net bir muhalif seçim söylemi oluşturmakta sürekli yetersiz kaldığı için daha da zayıflıyor.

Sivil Güçler ayrıca bu seçimlere yönelik boykottan da zarar gördü. Zira seçimleri boykot edenler genellikle iktidarın dizginlerini elinde tutan muktedir partilerden memnun değiller ve bu nedenle mantıksal olarak, oy kullansalar muhalefet partilerine oy verme olasılıkları daha yüksek olurdu. Yüksek Seçim Komisyonu ise uluslararası standartlara aykırı ve hatalı bir formül kullanarak seçimlere katılım oranını (yüzde 56) şişirmeye devam ediyor. Seçim Komisyonu, oy kullanma oranlarını, oy kullanma hakkına sahip Iraklıların toplam sayısı yerine, kayıtlı seçmenlerin sayısına göre fiilen oy kullanan seçmenleri sayarak hesaplıyor.

Seçim sonrası hesaplar

Koordinasyon Çerçevesi’nin halihazırda yaşadığı ve iktidardaki tekeline herhangi bir rakibin olmadığı anlamına gelen zafer coşkusunun ötesinde, en zorlu meydan okumalar hükümetin kurulmasının ardından yakında başlayacak. Yeni hükümetin, Koordinasyon Çerçevesi’nin kontrolü altındaki yeni meclis tarafından, alışıldık ve “tek sepet” anlaşması olarak bilinen kota anlaşması yoluyla hızla onaylanması bekleniyor. Yani üç başkanlık (meclis, hükümet ve cumhurbaşkanlığı) için adayların aynı anda kabul edileceği ve onaylanacağı tahmin ediliyor. Bu süreç ayrıca Şii, Sünni ve Kürt siyasi grupları arasında, üç başkanlık pozisyonu için adayları ve diğer yüksek mevkilerin kota sistemine göre nasıl dağıtılacağını belirleyecek “büyük bir siyasi anlaşma” yapılmasını da içeriyor. Buna ek olarak, söz konusu gruplar arasındaki siyasi anlaşmaya dayanarak kurulacak hükümetin programı da belirlenecek (bu, hükümet kurulduktan sonra nadiren uyulan, ancak bu grupların seçmenlerine ihtiyaçlarının dikkate alındığı konusunda güvence vermek için halkla ilişkiler açısından faydalı bir anlaşmadır).

Çoğunluğu elde ettiği seçim zaferiyle, Çerçeve, gelecekte kendisine bir zorluk oluşturmayacak veya kendisinden bağımsız hareket edemeyecek, tamamen kontrolü altında, ona boyun eğmiş zayıf bir başbakan geleneğini yerleştirme yolunda ilerliyor (bu bağlamda, Ekim 2020 protestolarının devirdiği eski Başbakan Adil Abdulmehdi, Çerçeve’nin aradığı ideal model sayılıyor, ancak Sudani'de bu aradığını bulamadı). Çerçeve, Sudani'nin görev süresini ister yeni ve daha sıkı koşullar altında uzatmaya karar versin, ister yeni bir başbakan seçsin ki bu şu anda daha muhtemel görünüyor, yeni hükümet ve onu destekleyen Çerçeve, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması ve İslam Cumhuriyeti'nin Irak'taki baskın etkisine son verilmesi gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı.

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle) ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle)

Yeni hükümet, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı

Önümüzdeki günlerde ABD Başkanı’nın Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya Bağdat'ı ziyaret edecek. Başkan Donald Trump ile görüşmesinin ardından yaptığı ayrıntılı paylaşımdan da açıkça görüldüğü gibi, fraksiyonların dağıtılması konusunu gündeme getirecek. Savaya paylaşımında, Irak'ın silahın devletin elinde toplanması konusunda bir yol ayrımında olduğunu, Irak devletinin ekonomik refah beklentileri de dahil olmak üzere gelecekteki başarısının veya başarısızlığının, milis grupları silahsızlandırma gücüne bağlı olacağını belirtti. Irak'taki en önemli İran yanlısı silahlı örgüt olan Nuceba Hareketi'nin liderinin bu açıklamaya yönelik öfkeli tepkisi özellikle dikkat çekiciydi. Genel Sekreteri Şeyh Ekrem el-Kabi, Irak hükümetinin Savaya'nın “açık müdahalesi” olarak nitelendirdiği bu açıklamalarını reddetmemesi halinde, “İslami Direniş'in onu susturacağını ve efendilerine geri göndereceğini” açıkladı.

Washington ile muğlak ilişki

Savaya'nın ülkeye yapacağı beklenen ziyaretin önemi, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Sudani arasında ekim ayında, Irak genel seçimlerinden yaklaşık 20 gün önce yapılan telefon görüşmesinin ardından yayınlanan Amerikan bildirisinde belirtildiği gibi, “İran destekli milislerin silahsızlandırılmasının gerekliliği” ile ilgili Amerikan pozisyonundaki önemli bir boşluğu doldurması olasılığında gizli. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu boşluk, Irak'ın bu milisleri dağıtma yönündeki ABD talebine uymaması durumunda ortaya çıkacak sonuçların ne olacağının bilinmemesinden kaynaklanıyor. Eğer varsa bu sonuçların ne olacağının açıklanması bir fark yaratacak ve Irak'ın resmi tutumunu ve Amerikan talebine nasıl yanıt vereceğini önemli ölçüde etkileyecektir.

Trump yönetimindeki ABD, şu ana kadar Irak'taki İran nüfuzuna son verme gerekliliği konusunda net ve kararlı (ve önceki yönetimlerin aksine açık) bir dil kullanmakla yetiniyor. Bu nüfuzun temel direği olarak silahlı fraksiyonların dağıtılmasının gerekliliğini vurguluyor. Ancak, bu doğrudan Amerikan talepleri, netliklerine rağmen Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar.

Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)

Bu doğrudan Amerikan talepleri netliklerine rağmen, Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar

Bu muğlaklık, Irak’ın olası bir reddiyle başa çıkmak konusunda gerçek bir Amerikan planının olmamasından ve ABD'nin ekonomik ve mali baskı uygulamak gibi daha ileri gitmeden siyasi ve medyatik baskısıyla yetinmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu senaryo, Koordinasyon Çerçevesi ve ona bağlı silahlı fraksiyonlar için olduğu kadar, bu çatışmayı büyük bir bekleyişle takip eden İran için de en iyi seçenek olarak kabul ediliyor.

Önümüzdeki yeni Irak hükümetinin kurulmasına kadarki dönemde, belirsiz ABD-Irak ilişkilerinin geleceği, çatışmaya doğru mu ilerleyeceği yoksa mevcut muğlak durumunda mı kalacağı yönünde daha da netleşecektir. Bu durum, özellikle Trump yönetiminin bu ilişkinin geleceğini olumlu veya olumsuz yönde belirleyecek somut adımlar atmadan, siyasi açıklamalar, açık uçlu talepler ve aleni suçlamaların ötesinde Irak için hiçbir planı olmadığı ortaya çıkarsa geçerlidir. Koordinasyon Çerçevesi, iki taraf arasındaki ilişkinin olduğu gibi, yani muğlak, birçok olasılığa açık ve çözümsüz kalmasını istiyor, çünkü bu, İslam Cumhuriyeti ile özel ve haksız ittifakını sürdürmesine olanak tanırken, aynı zamanda Amerikan kayıtsızlığından da faydalanmasını sağlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
TT

Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)

Umman ve Lübnan, bugün yayımladıkları ortak bildiride, İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik süregelen saldırılarından ve Arap topraklarının işgalinden derin kaygı duyduklarını belirtti. Bildiride, bu adımların 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyete ilişkin kararların açık ihlali olduğu vurgulandı.

Taraflar ayrıca, 4 Haziran 1967 sınırları üzerinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören Arap tutumunun değişmezliğini yineledi. Bildiride, Arap dayanışmasının güçlendirilmesinin, devletlerin egemenliğine saygının ve iyi komşuluk ilkeleri ile uluslararası hukukun öneminin altı çizildi.

Ortak bildiri, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Umman’a gerçekleştirdiği ziyaretin sonunda yayımlandı. Avn, ziyareti sırasında Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile iki oturumdan oluşan görüşmeler yaptı.

Bildiride, Avn’ın ziyaretinin ‘Umman ile Lübnan arasındaki köklü kardeşlik ilişkilerinden’ kaynaklandığı ve ikili iş birliğini güçlendirme iradesini yansıttığı ifade edildi.

Sultan Heysem bin Tarık ile Cumhurbaşkanı Avn’ın gerçekleştirdiği resmi görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkiler ele alındı; taraflar siyasi, ekonomik, yatırım, bankacılık, turizm, ulaşım ve lojistik hizmetler gibi alanlarda iş birliğini genişletme kararlılıklarını dile getirdi.

İki ülke, ikili iş birliğini güçlendirecek yeni anlaşmalar ve mutabakat zaptlarının imzalanması için çalışma yürütme konusunda mutabık kaldı. Ayrıca ticari, kültürel ve bilimsel değişimi destekleme; özel sektörün ortaklık ve kalkınma fırsatlarından daha geniş biçimde yararlanmasının teşvik edilmesi kararlaştırıldı.

Bölgesel gelişmeler

Bölgesel gelişmelere ilişkin bölümde, iki taraf İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik devam eden saldırıları ile Arap topraklarının işgalinden duydukları derin kaygıyı dile getirdi. Bu adımların, 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyetin açık ihlali olduğu vurgulandı. Taraflar, saldırıların derhal durdurulması ve işgal altındaki tüm Lübnan ve Arap topraklarından tam çekilme çağrısında bulundu. Ayrıca gerilimin önlenmesi, istikrarın sağlanması, yerinden edilenlerin dönüşünün kolaylaştırılması ve yeniden imar çabalarına destek verilmesi gerektiği ifade edildi.

Umman tarafı, Lübnan’ın egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne tam destek verdiğini yinelerken, devlet kurumlarının -başta Lübnan ordusu ve meşru güvenlik güçleri olmak üzere- güçlendirilmesinin ve Lübnan liderliğinin yürüttüğü ekonomik, mali ve idari reformların desteklenmesinin önemini vurguladı.

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, bu sabah Maskat’taki el-Alam Sarayı'nda özel bir oturum gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Umman resmi haber ajansı ONA’dan aktardığına göre, görüşmede iki ülkeyi ilgilendiren çeşitli konularda görüş alışverişinde bulunuldu. Ayrıca, iki ülke ve iki halkın yararına olacak iş birliği ve ortaklık fırsatlarının güçlendirilmesinin önemine dikkat çekildi; kültürel, ekonomik ve kalkınma alanları da dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde bağların daha da sağlamlaştırılması gerektiği belirtildi.


Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
TT

Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)

Tunus ana muhalefet partisi Ulusal Kurtuluş Cephesi (NSFT) üyesi ve siyasi aktivist Şeyma İsa, tutukluluk koşullarını protesto etmek için başladığı açlık grevinde dokuzuncu gününe girdi.

1 Aralık'ta muhalefet tarafından düzenlenen yürüyüşe katılan İsa, devlet güvenliğine karşı komplo kurmak suçundan Temyiz Mahkemesi tarafından verilen bir kararla sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Muhalif aktivist, hapishaneye girer girmez açlık grevine başladı.

Şeyma İsa (45), 2023 yılının şubat ayında yakalanmış, gözaltında tutulmuştu ve aynı yılın temmuz ayında serbest bırakılmıştı. Birinci Derece Mahkemesi tarafından 18 yıl hapis cezasına çarptırılan İsa’nın cezası temyiz sonucunda 20 yıla çıkarılmıştı.

İsa'nın yanı sıra aynı davayla bağlantılı olarak NSFT lideri, tanınmış siyasetçi Ahmed Necib eş-Şabi (82) de tutuklandı ve 12 yıl hapis cezasına çarptırdı. Muhalif Avukat Ayaşi Hammami (66) de terör suçlamasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölümü Müdür Yardımcısı Bessam Havaci, “Tunus muhalefetinin önemli simalarının tutuklanması, Cumhurbaşkanı Kays Said'in tek başına iktidarına alternatif olan her şeyi ortadan kaldırma planının son adımıdır. Bu tutuklamalarla Tunuslu yetkililer, siyasi muhalefetin çoğunu etkili bir şekilde hapse atmayı başardı” değerlendirmesinde bulundu.

Tunus muhalefeti ve NSFT, 25 Temmuz 2021'de olağanüstü hal (OHAL) ilan edip ardından yeni bir siyasi sistem kurarak geniş yetkilerle iktidarını sürdüren Cumhurbaşkanı Kays Said'in yönetimine karşı çıkıyor ve demokrasinin yeniden tesis edilmesini talep ediyor. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre buna karşın yetkililer tutuklananları hükümeti devirmeye ve devlet kurumlarını yıkmaya teşebbüs etmekle suçluyor. Muhalefet ise mevcut rejimi tutuklulara karşı siyasi suçlamalar uydurmak ve yargıyı emirlerine boyun eğdirmekle suçluyor.