Sudanlı İslami partilerin seçim mücadelesi

Yapılan değerlendirmeler söz konusu oluşumların mevcut karışıklıktan yararlanmaya çalışacakları yönünde.

Sudan Halk Kongresi Başkanı Hassan Turabi. (Independent Arabia- Hasan Hammad)
Sudan Halk Kongresi Başkanı Hassan Turabi. (Independent Arabia- Hasan Hammad)
TT

Sudanlı İslami partilerin seçim mücadelesi

Sudan Halk Kongresi Başkanı Hassan Turabi. (Independent Arabia- Hasan Hammad)
Sudan Halk Kongresi Başkanı Hassan Turabi. (Independent Arabia- Hasan Hammad)

Mana Abdulfettah
Hartum, İslami eğilimli siyasi faaliyetlerin siyasi arenada hız kazanan faaliyetlerine sahne oluyor. Söz konusu faaliyetler, 1999’da Hasan et-Turabi’nin Halk Kongresi Partisi’ni kurması sonrasında bir grup İslamcının oluşturduğu Şimdi Reform Hareketi tarafından temsil edilen eski rejime yönelik eleştirilerle başladı. Eski kuruluşun bazı üyeleri, 2019 yılında popüler İslamcı Abdusselam tarafından kurulan Demokrasi ve Sosyal Adalet İçin Dayanışma hareketi adı altında ortaya çıktı. Bu durum, geçiş hükümeti ve Abdulaziz el-Hılu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) arasında ortak bir bildiri imzalanmasının hemen ardından yaşandı. Bildiri, memnuniyetle karşılandı ve geçici yasama konseyinin oluşumunun hızlandırılması çağrısı yapıldı.
Bu durum, bizi İslami hareketin karşı karşıya olduğu siyasi baskılara geri götürüyor. Baskılar, eski rejimi, John Garang liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile imzalanan 2005 (Naivasha) Kapsamlı Barış Anlaşması’nda belirtilenleri kabul etmeye yöneltmişti. Öyle ki anlaşma, tüm dinlerin, inançların ve geleneklerin takiplerine inanç, ibadet ve vicdan özgürlüğünü tanıyor ve hiç kimsenin bu hususlarda ayrımcılığa uğramayacağını belirtiyor.
Eski rejim, ‘medeniyet projesinden’ vazgeçmişti. Bu ifade şöyle yorumlanabilir: İktidarda kalmak adına dünya değerleri ile cennet değerleri arasında bağlantı kurmuştu. 
Belki de son anlaşmayı memnuniyetle karşılamak, bir ‘dayanışma’ hareketinin ‘İlkeler Bildirgesi’ penceresinden çıkıp liberalizmini kanıtlaması için bir fırsat olacaktı.

Hayal kırıklığı
Abdullah Hamduk hükümeti, demokrasiye giden barış talepleri göz önüne alındığında, silahlı hareketlerle art arda anlaşmalar imzalayarak bir siyasi yaşam biçimi oluşturmaya çalışıyor. Diğer yandan bu hamleler, ekonomik ve sosyal sorunlarla ilgili olarak halkın hayal kırıklığını kontrol altına almakta başarısız oldu. Bu başarısızlık, devrim hükümetinin bir kısmında tarafından hayal kırıklığına yol açtı. Ancak bu genel duygunun birikimi, eski rejime yönelik pişmanlığa neden olmadı.
Bununla birlikte siyasi arenada devrim hükümetine veya siyasi partilere ait olmayan, halk için yeni bir kurtuluş bayrağı taşıyan yeni oluşumların ortaya çıkması muhtemel.
Bu oluşumlar, mevcut karışıklıktan yararlanmaya çalışacaklar. Ancak daha fazla yararı, tartışmalı konuları yeni bir üslupla benimsemekten elde edecekler. Geçiş hükümetinin suçlarından biri, bu konularda aldığı kararların hiçbirini referandumunda halka sunmamasıdır. Ayrıca Yasama Konseyi’nin yokluğu, kararların tek taraflı olarak alınması anlamına geliyor.
Bu adım, birkaç İslami oluşumun varlığından kaynaklanıyor. Öyle ki bu oluşumlar, halkı ‘geçiş hükümeti ile vatandaşlar arasındaki boşluğu doldurma’ konusunda tatmin edecek medya faaliyetlerinin farkında. Bu boşluk, mahalleleri temsil eden Direniş Komiteleri tarafında da doldurulmaya çalışıldı. Ancak vatandaşlar, bunu gücün bir parçası olarak görüyorlar. Komiteler, vatandaşların tarafını tutsalar bile görevlerini yüksek bir devrimcilikle yürütüyorlar. Bunun sonucunda da düzenli kuvvetler ile yerel birimlerdeki ve çeşitli hizmet kurumlarındaki çalışanlarla bir çatışma ortaya çıkıyor.

Birleşik cephe
Halk Hareketi’nden İslamcı kesimler, iç gerginliklere rağmen yaklaşan seçimlere hazırlıkta ön planda görünürken ardında da birleşik cephedeki Ulusal Kongre yer alıyor.
Bu hazırlık, İslamcıların siyasete katılmaya diğerlerinden daha hevesli olduğunu gösteriyor. Herhangi bir tarih belirlenmemiş olmasına ve geçiş dönemini uzatma olasılığı olmasına rağmen seçimler, ‘1980’lerde İslami Cephe tarafından uygulanan’ benzer seferberlik taktiklerini kullanmak için bir fırsat olabilir. Öyle ki Turabi’nin İslamcılarla olan uzun süreli düşmanlığının ardından eski Cumhurbaşkanı Cafer en-Numeyri ile yakınlaşması yolunda bazı taktikler ortaya koyulmuştu. Numeyri’nin İslamcılarla olan anlaşmazlık döneminde ise İslami Tüzük Cephesi’nin üyeleri tutuklanmış ve Turabi yedi yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Daha sonra 1977 yılında İslami Hareket ve Numeyri arasındaki uzlaşıyla serbest bırakılmışlardı.
Bu uzlaşma Turabi’yi Adalet Bakanlığı’na getirdi ve eylül kanunları (şeriat) 1983’te iki amaçla yürürlüğe koyuldu. Bu amaçlardan ilki, Numeyri’nin Afrika Kıtası ile Arap dünyasını bir araya getiren bu noktada, ‘İslam Devleti’nin kurulması sonrasında Müslümanların önderi olacağı yanılgısıyla ilgili. İkinci amaç ise muhaliflerin çok sayıda insanı kendine çekebilen Cumhuriyetçi Parti gibi İslami ideolojik nitelikteki siyasi hareketlerden uzaklaştırılması. Partinin lideri Mahmud Muhammed Taha, ‘dinden çıkmayla’ suçlanarak ölüm cezasına çarptırılmıştı.

Temel farklılıklar
Mevcut dinamikler ile 1980’lerdeki benzerliklere rağmen iki noktada temel farklılıklar bulunuyor. İlk olarak İslami eğilim, Numeyri döneminin sonlarında olduğu gibi politikalarını ve gündemlerini yürürlüğe koymada ve Beşir darbesiyle iktidarı ele geçirmede orduya bağlıydı. Ancak şu an askeri unsur tehdit ediliyor. Yani bu unsur ve İslamcılar arasında ortaya çıkabilecek herhangi bir eğilim, ordunun ayakları altındaki halının çekilmesine neden olabilir.
Bu konuda avantaj kazanmaya hazırlanan taraflar arasında, siyasi kolları ve Ensar İşleri Kurumu Genel Sekreterliği ile çekişmeli başlıklarda belirsiz pozisyonlara sahip Milli Ümmet Partisi de bulunuyor. İkinci nokta ise 1960’lardaki İslami Tüzük’ten, 1980’lerde İslami Cephe ve İslami Akım’dan, hatta Halk Kongresi’nden ve ‘halk’ hareketinden ‘Şimdi Reform’a ve ‘dayanışmaya’ kadar farklı isimleriyle İslami hareketin tarihiyle ilgili. İslami hareket tarihini, özellikle de yakın tarihini arındırmakta büyük zorluklarla karşılaşacak.
Bu noktada hareketin, geçiş hükümetinin dini temellere dayalı siyasi partilerin kurulmasını yasaklayan yeni bir yasa tasarısı araştırmasına dair yayınlananlara değinme fırsatı oluştu. Hareket, yaptığı bir açıklamada “Koalisyonda, programlarda ve faaliyetlerde demokrasi şartı açıktır” ifadelerine yer vermişti. Ayrıca Mahbub Abdusselam’ın ‘Hareketu-l İslamiyye; Dairetu’l Dev’i… Huyutu-l Zalam’ kitabındaki eski notlara ve İslami Hareket üyelerine yönelik eleştirilere de atıf yapılıyor. Ayrıca Turabi’nin ‘kurtuluş’ darbesi için alenen özür dilemesi talebi ve “Siyasi İslam, amaçlarını tüketti” ifadesine yer veriliyor. Abdusselam, kitabında “İslami hareket, köken olarak demokratiktir ve kendi iç Şura Konseyi’ne sahiptir” diyor. Ayrıca şu ifadelere yer veriyor:
“Hareketin ve devletin gidişatını yönetme ve kontrol etme konusunda en yüksek yetkiye sahip olan özel Şura Konseyi, kurtuluş devleti projesiyle yakından ilgili bir organ gibi görünüyordu.”

Uygun bir fırsat
Bu fırsat, ‘Şimdi Reform’ hareketinin benimsediği ve eski rejimin örgütsel nedenlerle savaştığı dönüşümler ışığında İslami hareket açısından uygundur. Hareketin siyasal reform, yurttaşlık durumu ve demokratik dönüşümle ilgili adından da anlaşılacağı üzere içeriden örgütlenmeyle başlayan bu dönüşümler, İslami Hareket Şura Konseyi ile derin bir tartışmaya girdi. Zira konseyin görevde kalmak için çağrı yapan dini bir ideolojik referansa dayandığı görüldü. Bu akım, eski rejimin kurumlarının dışında, uyum sağlamaya çalışıyordu. Hareketin içerisinde maruz kaldığı adaletsizliğin ışığında, kendisini toplumsal olarak kabul edilebilir kılan ve siyasi örgütlere açık hale getiren algıları değiştirmeye çalıştı.
‘Dayanışma’ hareketi ise demokratik söylemler kullanıyor. Geçici Egemenlik Konseyi’nin askeri kısmına yönelik eleştirisinde Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri ile uyumlu bir çizgide. Diğer İslamcıları yok etmeye çalışan Ulusal Kongre Partisi gibi değil. Dayanışma hareketinin, siyasal İslam söylemini kullanmadan Halk ve Ulusal Kongre’ye mensup İslamcıları birleştirmesi bekleniyor.
Sudan İslami Hareketi, oluşumunda Hasan el-Benna liderliğinde kurulmuş Mısır’daki ‘Müslüman Kardeşler’ ana hareketine itimat ettiyse de mevcut düzenlemeler Tunus Nahda Hareketi’nin eylemlerine dayanıyor. Müslüman Kardeşler, bu eylemleri siyasal İslam görüşünün terk edildiğini ilan ederek ideolojik bir darbe olarak nitelendiriyor. Düzenlemeler, gerçek bir dönüşüm sağlamadı. Daha ziyade felaket sonuçlara yol açtı. Bu nedenle de buradan alınan görüntüler, başka bir şeye dönüşebilir.

Oluşum evresi
‘Dayanışma’ hareketi, oluşum evresinde Halk Kongresi’nin desteği dışında tek başına kalacaktır. Ancak seçimler için rekabet edecek bir siyasi parti olarak ismini kaydettirmesiyle birlikte sürpriz bir gelişme yaşanabilir. Siyasi tembellik ve hareketin ortaya koyduklarına kabul edilebilirlik açısından duyulan güvensizlik, ister tamamen reddetme ister destekleme isterse de eski rejimin gündemi uygulamak için birlikte koalisyona yönelme olsun, mevcut durumda aleyhindeki hükümlere bir sınır koyacaktır.
Bu yaklaşım, hareket için istenilen etkiyi sağlamayabilir. Bununla birlikte geçiş hükümetinin bazı bileşenlerinin, ‘siyasi arenayı canlandırmak ve bir nevi siyasi alan açmak amacıyla’ harekete tolerans gösterme arzusunun hükümet anlaşmazlığının alevlenmesine yol açması bekleniyor.



Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
TT

Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)

İsrail medyasında, Binyamin Netanyahu hükümetinin Gazze Şeridi’ndeki uygulamaları nedeniyle Mısır ile İsrail arasındaki gerilimin son dönemde arttığına dair haberler yer alırken, Mısırlı üst düzey bir yetkili Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Mısır makamları İsrail’in Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nı ihlal eden uygulamalarını tespit etti, bunlara ilişkin bir dosya hazırladı ve Washington’ı bilgilendirdi” dedi.

Mısır’da görev yapmış bazı eski askeri yetkililere göre ise Kahire, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki adımlarını, üzerinde uzlaşılan Trump planından kaçınma girişimi ve sarı hat olarak bilinen bölgede kalıcı bir İsrail askeri varlığı tesis etme çabası olarak değerlendiriyor. Bu durumun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit ettiği ifade ediliyor.

Sarı hat, 10 Ekim’de Şarm eş-Şeyh’te ABD Başkanı Donald Trump’ın katılımıyla imzalanan ve Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan barış planı kapsamında, Gazze Şeridi’ni iki bölüme ayıran bir ayrım hattı olarak tanımlanıyor. Buna göre hat, Filistinlilerin kontrolündeki batı bölgesindeki toprakların yüzde 47’sini, İsrail’in kontrolü altındaki Gazze’nin yüzde 53’ünden ayırıyor. Gazze’deki Filistinlilerin neredeyse tamamının, bu hattın batısındaki bölgeye göç etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

xsdf
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında Gazze barış planını görüşmek üzere bu ayın sonlarında bir zirve yapılması bekleniyor. (AFP)

İsrail Kanal 14 televizyonunun yayımladığı bir raporda, İsrail ordusunun sarı hat olarak bilinen bölgede faaliyet yürüttüğü ve Gazze Şeridi’nin coğrafi yapısını değiştirdiği öne sürüldü. Kanalın aktardığına göre Kahire, bu durumu ‘bölgesel çıkarlarına yönelik doğrudan bir tehdit’ olarak değerlendiriyor. Raporda, söz konusu faaliyetlerin Mısır’ı öfkelendirdiği ve Kahire’nin, Gazze Şeridi’ni ikiye bölmeye, bölgenin demografik ve coğrafi yapısını değiştirmeye çalıştığı gerekçesiyle İsrail’i ABD’ye şikâyet ettiği belirtildi.

Rapora göre Kahire, özellikle İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in sarı hata ilişkin açıklamalarının ardından Gazze’de yaşananları büyük bir endişeyle izliyor. Zamir’in bu hattı yeni bir savunma ve saldırı hattı olarak nitelemesine dikkat çekilirken, İsrail ordusunun kontrolü altında bulunan bölgede tünel altyapısını tahrip etme ve evleri yıkma gibi faaliyetlerinin, Kahire’de Gazze’de uzun vadeli bir askeri varlık tesis edilmesine yönelik hazırlık olarak yorumlandığı ifade edildi. Bu durumun, Mısır’ı Washington nezdinde acil diplomatik girişimlerde bulunmaya sevk ettiği kaydedildi.

Mısır Askerî İstihbaratı eski Başkan Yardımcısı ve İstihbarat Dairesi eski Başkanı Korgeneral Ahmed Kâmil ise Mısır’ın İsrail’in üzerinde uzlaşılan barış planından kaçınma girişimlerine karşı büyük bir öfke duyduğunu belirtti. Kâmil, İsrail’in sarı hattaki hamlelerinin Gazze’de ve Mısır sınırına yakın bölgelerde kalıcı bir askeri varlık oluşturma niyetine işaret ettiğini, bunun da Mısır’ın ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.

uı
Kaynaklar, Mısır'ın Sisi ve Netanyahu arasında bir zirve düzenlenmesi için şartlar belirlediğini bildiriyor. (İsrail medyası)

Kâmil, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun ulusal güvenliği ilgilendiren bir dizi temel konuda açık, net ve değişmez olduğunu söyledi. Kâmil, bu tutumun, barışın Mısır dış politikasının temel ve stratejik hedefi olması, Kahire’nin İsrail tarafıyla imzalanan anlaşmalara bağlılığı ve İsrail’in iki taraf arasında imzalanan anlaşmalara saygı göstermesi gerekliliğine dayandığını ifade etti.

Kâmil, Mısır’ın İsrail ile gerilimin düşürülmesine yönelik şartlarının, Gazze anlaşmasının ABD Başkanı Donald Trump’ın girişimi doğrultusunda tüm aşamalarıyla uygulanmasını kapsadığını belirtti. Buna göre, herhangi bir engelleme ya da geçersiz gerekçeler olmaksızın ikinci aşamaya derhal geçilmesi, kalıcı ateşkesin tesis edilmesi ve barış sürecine geçilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca İsrail’in anlaşmayı eksiksiz uygulaması, mutabık kalınan miktarlarda insani yardımların girişine izin vermesi ve Refah Sınır Kapısı’nın iki yönde açılması şartlarını sıraladı.

Kâmil’e göre diğer şartlar arasında, Mısır’ın Gazze Şeridi sakinlerinin zorla ya da gönüllü göçe zorlanmasını kesin olarak reddetmesi, İsrail’in Batı Şeria’da yerleşim kurulmasına ve bölgenin İsrail’e ilhakına yönelik adımlarına karşı çıkılması, İsrail ordusunun Philadelphia Koridoru da dahil olmak üzere Gazze Şeridi’nin tamamından çekilmesi ve 7 Ekim 2023 sınırlarına dönülmesi yer alıyor. Kâmil, mevcut İsrail varlığının, anlaşmanın aşamalarının uygulanmasına bağlı geçici bir durum olduğunu, sarı hat da dahil olmak üzere tüm hatların fiili ve hukuki geçerliliği olmayan, varsayımsal çizgiler olduğunu ifade etti.

Dördüncü şartın ise Netanyahu ve hükümetinin, Arap Barış Girişimi kapsamında yer alan açık Arap taleplerine ne ölçüde yanıt verdiğiyle ilgili olduğunu belirten Kâmil, bunun; işgal altındaki Arap topraklarından çekilme, iki devletli çözüme onay verilmesi ve Filistinlilerin Gazze ya da Batı Şeria’dan zorla yerinden edilmesinin reddedilmesi gibi başlıkları içerdiğini söyledi. Ayrıca İsrail’in iyi komşuluk ve saldırmazlık yönünde iyi niyet göstermesi, nükleer silah tehdidinden arındırılmış bir bölge oluşturulmasına ilişkin uluslararası taleplerle uyumlu adımlar atması ve bu alandaki uluslararası anlaşmalara katılması gerektiğini vurguladı.

d
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarını, ateşkes anlaşması kapsamında İsrail güçlerinin geri çekildiği ‘sarı hat’ içindeki bir bölgeye götürüyor. (Arşiv – Reuters)

Mısır’ın, ABD ve İsrail’in Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında bir görüşme düzenleme girişimlerine, İsrail’in barış ve bölgesel istikrara dair açık ve uygulanabilir bir girişimde bulunmadan yanıt vermeyeceği değerlendiriliyor.

İsrail medyasının aktardığına göre ABD, Sisi, Netanyahu ve Trump’ın katılımıyla Washington’da üçlü bir zirve düzenlemeyi denedi. Ancak bu girişim, Mısır’ın şartları nedeniyle İsrail açısından ‘kabul edilemez’ bulundu. Aynı raporlarda, Kahire’nin, Trump’ın bu ay sonunda Florida’da Netanyahu ile yapacağı görüşmede İsrail’e yönelik baskı yaparak Gazze’deki adımlarını sınırlaması yönünde rol oynayacağını beklediği kaydedildi.

Mısırlı strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına büyük önem atfedildiğini ve Trump’ın, adını taşıyan Gazze Barış Planı’nın uygulanması konusunda Netanyahu üzerinde kesinlikle baskı kuracağını söyledi.

Ferec, Mısır’ın pozisyonunun, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına bağlı olarak değerlendirileceğini, ancak aynı zamanda İsrail’in sarı hat ya da Gazze’nin herhangi bir bölgesinde kalıcı askeri varlık tesis etmesini asla kabul etmeyeceğinin açık ve net olduğunu vurguladı. Ferec’e göre Mısır, Netanyahu hükümetinin tüm hareketlerinin, İsrail ordusunun Gazze’nin tamamından çekilmesini öngören barış planını engellemeye yönelik girişimler olduğunun farkında.

 


Irak hükümeti, Hizbullah ve Husileri terör örgütleri listesine dahil etmekten sorumlu yetkilileri görevden aldı

Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
TT

Irak hükümeti, Hizbullah ve Husileri terör örgütleri listesine dahil etmekten sorumlu yetkilileri görevden aldı

Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)

Irak hükümeti dün yaptığı açıklamada, yaklaşık iki hafta önce Yemen’deki Husiler ile Lübnan’daki Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ olarak sınıflandıran bir kararın yayımlanmasına ilişkin olarak bazı yetkililerin görevden alınmasını içeren yaptırımların onaylandığını duyurdu.

Irak Bakanlar Kurulu, resmî gazetede yayımlanmasının ardından özellikle hükümeti oluşturan ve söz konusu gruplara yakınlığıyla bilinen siyasi çevreler arasında geniş tartışmalara yol açan kararla ilgili kurulan soruşturma komisyonunun tavsiyelerini kabul etti.

Söz konusu sınıflandırmanın, iki grubun mal varlıklarının dondurulmasını da içermesi üzerine hükümet, kararın ‘yanlışlıkla’ yayımlandığını belirtmişti. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, karardaki hataya ilişkin acil soruşturma başlatılması, sorumluların tespit edilmesi ve ihmali bulunanların hesap vermesi talimatını vermişti.

Hükümetin dün yayımladığı açıklamada, Bakanlar Kurulu’nun, Irak Resmi Gazetesi’nin 17 Kasım 2025 tarihli 4848 sayısında yer alan ve Teröristlerin Mallarının Dondurulması Komisyonu’nun 2025/61 sayılı kararına ilişkin soruşturma komisyonu tavsiyelerini onayladığı belirtildi. Tavsiyeler kapsamında, ilgili bazı yetkililerin görevden alınması ve bazılarının ise başka görevlere atanması gibi idari yaptırımların yer aldığı kaydedildi.

Diğer yandan Irak Ulusal Güvenlik Servisi dün yaptığı açıklamada, komşu bir ülkeden geldiği belirtilen ve DEAŞ terör örgütü bünyesindeki ‘en tehlikeli bomba uzmanlarından biri’ olarak tanımlanan bir kişinin yakalandığını duyurdu.

Irak Ulusal Güvenlik Servisi, Irak Haber Ajansı’na (INA) yaptığı açıklamada, 10 aydan uzun süren takip ve hassas izleme faaliyetlerini içeren nitelikli bir istihbarat operasyonu sonucunda, komşu ülkelerden birinden dönüşünün ardından DEAŞ’ın üst düzey isimlerinden birinin gözaltına alındığını bildirdi. Açıklamada, yakalanan kişinin yüksek derecede tehlikeli unsurlar arasında yer aldığı, adının terör örgütü lider kadrolarına ait listelerde bulunduğu ve 2004 yılından itibaren Bağdat’ta El Kaide unsurları içinde faaliyet göstermeye başladığı belirtildi. Ebu İlya lakabını kullanan şüphelinin, patlayıcı düzeneklerin hazırlanmasında uzmanlaştığı, beş kişiden oluşan bir hücreye liderlik ederek saldırıların gerçekleştirilmesinde rol aldığı kaydedildi.

Soruşturmalarda, söz konusu kişinin patlayıcıların cep telefonlarıyla irtibatlandırılması ve hazırlanmasından sorumlu olduğu, Bağdat’ta faaliyet gösterdiği dönem boyunca 100’den fazla patlayıcı düzeneği teslim ettiği ve başkentin farklı bölgelerini hedef alan terör eylemlerinin doğrudan uygulanmasına katkı sağladığı tespit edildi.


Eski rejimin kalıntıları Yeni Suriye’nin inşasını zorlaştırıyor

Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
TT

Eski rejimin kalıntıları Yeni Suriye’nin inşasını zorlaştırıyor

Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)

Suriye’deki yeni yönetim, büyük şehirlerin kalabalık sokakları ile kırılgan, yoksul kırsal kesimler ve Suriye genelindeki yaygın yıkım arasında, önceki dönemin karmaşıklığından kaynaklanan muazzam zorluklarla karşı karşıya.

Beşşar Esed rejiminin düşüşünü günlerce kutlayan mahallelerin göz alıcı görüntüsünün ardında, daha az gürültülü ve daha karmaşık başka bir mücadele sürüyor. Bir güvenlik kaynağına göre bu mücadelede DEaŞ ve göçmenler (yabancı savaşçılar) en önemli zorlukları oluşturuyor.

Ancak bazıları DEAŞ’ı ve genel olarak aşırılığı güvenlik yaklaşımıyla çözülebilecek ‘teknik bir sorun’ olarak görürken, diğerleri ‘asıl sorunun, eğitim veya aile sistemi ya da herhangi bir örgütlü yaşam biçimi olmaksızın, birkaç yıldır normal sosyal bağlamın dışında gelişen devasa bir insan kitlesini absorbe edecek planlar yapmakta yattığını’ düşünüyor.

Zorluk, yıkıma uğrayan bölgeleri yeniden inşa etmek ve geçim kaynakları yaratmak, özellikle de siyasi ve sosyal kimliklerin radikal grupların mirasıyla iç içe geçmiş olduğu ve bu yüzden potansiyel çatışmalar için verimli bir zemin oluşturan İdlib gibi kırsal bölgelerde yatıyor.

ABD, Irak'tan çekilmeden önce Sünni aşiretlerinden oluşan ve el-Kaide'ye karşı savaşan Sahva Silahlı Güçleri deneyimi, radikalizmden etkilenenleri siyasi ve güvenlik yapılarına dönüştürerek Suriye için olası bir model sunarken, militarizasyondan siyasete ve hizipçilikten devletçiliğe geçiş, yeni Suriye'nin karşı karşıya olduğu en büyük zorluk olmaya devam ediyor.