Sudanlı İslami partilerin seçim mücadelesi

Yapılan değerlendirmeler söz konusu oluşumların mevcut karışıklıktan yararlanmaya çalışacakları yönünde.

Sudan Halk Kongresi Başkanı Hassan Turabi. (Independent Arabia- Hasan Hammad)
Sudan Halk Kongresi Başkanı Hassan Turabi. (Independent Arabia- Hasan Hammad)
TT

Sudanlı İslami partilerin seçim mücadelesi

Sudan Halk Kongresi Başkanı Hassan Turabi. (Independent Arabia- Hasan Hammad)
Sudan Halk Kongresi Başkanı Hassan Turabi. (Independent Arabia- Hasan Hammad)

Mana Abdulfettah
Hartum, İslami eğilimli siyasi faaliyetlerin siyasi arenada hız kazanan faaliyetlerine sahne oluyor. Söz konusu faaliyetler, 1999’da Hasan et-Turabi’nin Halk Kongresi Partisi’ni kurması sonrasında bir grup İslamcının oluşturduğu Şimdi Reform Hareketi tarafından temsil edilen eski rejime yönelik eleştirilerle başladı. Eski kuruluşun bazı üyeleri, 2019 yılında popüler İslamcı Abdusselam tarafından kurulan Demokrasi ve Sosyal Adalet İçin Dayanışma hareketi adı altında ortaya çıktı. Bu durum, geçiş hükümeti ve Abdulaziz el-Hılu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) arasında ortak bir bildiri imzalanmasının hemen ardından yaşandı. Bildiri, memnuniyetle karşılandı ve geçici yasama konseyinin oluşumunun hızlandırılması çağrısı yapıldı.
Bu durum, bizi İslami hareketin karşı karşıya olduğu siyasi baskılara geri götürüyor. Baskılar, eski rejimi, John Garang liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile imzalanan 2005 (Naivasha) Kapsamlı Barış Anlaşması’nda belirtilenleri kabul etmeye yöneltmişti. Öyle ki anlaşma, tüm dinlerin, inançların ve geleneklerin takiplerine inanç, ibadet ve vicdan özgürlüğünü tanıyor ve hiç kimsenin bu hususlarda ayrımcılığa uğramayacağını belirtiyor.
Eski rejim, ‘medeniyet projesinden’ vazgeçmişti. Bu ifade şöyle yorumlanabilir: İktidarda kalmak adına dünya değerleri ile cennet değerleri arasında bağlantı kurmuştu. 
Belki de son anlaşmayı memnuniyetle karşılamak, bir ‘dayanışma’ hareketinin ‘İlkeler Bildirgesi’ penceresinden çıkıp liberalizmini kanıtlaması için bir fırsat olacaktı.

Hayal kırıklığı
Abdullah Hamduk hükümeti, demokrasiye giden barış talepleri göz önüne alındığında, silahlı hareketlerle art arda anlaşmalar imzalayarak bir siyasi yaşam biçimi oluşturmaya çalışıyor. Diğer yandan bu hamleler, ekonomik ve sosyal sorunlarla ilgili olarak halkın hayal kırıklığını kontrol altına almakta başarısız oldu. Bu başarısızlık, devrim hükümetinin bir kısmında tarafından hayal kırıklığına yol açtı. Ancak bu genel duygunun birikimi, eski rejime yönelik pişmanlığa neden olmadı.
Bununla birlikte siyasi arenada devrim hükümetine veya siyasi partilere ait olmayan, halk için yeni bir kurtuluş bayrağı taşıyan yeni oluşumların ortaya çıkması muhtemel.
Bu oluşumlar, mevcut karışıklıktan yararlanmaya çalışacaklar. Ancak daha fazla yararı, tartışmalı konuları yeni bir üslupla benimsemekten elde edecekler. Geçiş hükümetinin suçlarından biri, bu konularda aldığı kararların hiçbirini referandumunda halka sunmamasıdır. Ayrıca Yasama Konseyi’nin yokluğu, kararların tek taraflı olarak alınması anlamına geliyor.
Bu adım, birkaç İslami oluşumun varlığından kaynaklanıyor. Öyle ki bu oluşumlar, halkı ‘geçiş hükümeti ile vatandaşlar arasındaki boşluğu doldurma’ konusunda tatmin edecek medya faaliyetlerinin farkında. Bu boşluk, mahalleleri temsil eden Direniş Komiteleri tarafında da doldurulmaya çalışıldı. Ancak vatandaşlar, bunu gücün bir parçası olarak görüyorlar. Komiteler, vatandaşların tarafını tutsalar bile görevlerini yüksek bir devrimcilikle yürütüyorlar. Bunun sonucunda da düzenli kuvvetler ile yerel birimlerdeki ve çeşitli hizmet kurumlarındaki çalışanlarla bir çatışma ortaya çıkıyor.

Birleşik cephe
Halk Hareketi’nden İslamcı kesimler, iç gerginliklere rağmen yaklaşan seçimlere hazırlıkta ön planda görünürken ardında da birleşik cephedeki Ulusal Kongre yer alıyor.
Bu hazırlık, İslamcıların siyasete katılmaya diğerlerinden daha hevesli olduğunu gösteriyor. Herhangi bir tarih belirlenmemiş olmasına ve geçiş dönemini uzatma olasılığı olmasına rağmen seçimler, ‘1980’lerde İslami Cephe tarafından uygulanan’ benzer seferberlik taktiklerini kullanmak için bir fırsat olabilir. Öyle ki Turabi’nin İslamcılarla olan uzun süreli düşmanlığının ardından eski Cumhurbaşkanı Cafer en-Numeyri ile yakınlaşması yolunda bazı taktikler ortaya koyulmuştu. Numeyri’nin İslamcılarla olan anlaşmazlık döneminde ise İslami Tüzük Cephesi’nin üyeleri tutuklanmış ve Turabi yedi yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Daha sonra 1977 yılında İslami Hareket ve Numeyri arasındaki uzlaşıyla serbest bırakılmışlardı.
Bu uzlaşma Turabi’yi Adalet Bakanlığı’na getirdi ve eylül kanunları (şeriat) 1983’te iki amaçla yürürlüğe koyuldu. Bu amaçlardan ilki, Numeyri’nin Afrika Kıtası ile Arap dünyasını bir araya getiren bu noktada, ‘İslam Devleti’nin kurulması sonrasında Müslümanların önderi olacağı yanılgısıyla ilgili. İkinci amaç ise muhaliflerin çok sayıda insanı kendine çekebilen Cumhuriyetçi Parti gibi İslami ideolojik nitelikteki siyasi hareketlerden uzaklaştırılması. Partinin lideri Mahmud Muhammed Taha, ‘dinden çıkmayla’ suçlanarak ölüm cezasına çarptırılmıştı.

Temel farklılıklar
Mevcut dinamikler ile 1980’lerdeki benzerliklere rağmen iki noktada temel farklılıklar bulunuyor. İlk olarak İslami eğilim, Numeyri döneminin sonlarında olduğu gibi politikalarını ve gündemlerini yürürlüğe koymada ve Beşir darbesiyle iktidarı ele geçirmede orduya bağlıydı. Ancak şu an askeri unsur tehdit ediliyor. Yani bu unsur ve İslamcılar arasında ortaya çıkabilecek herhangi bir eğilim, ordunun ayakları altındaki halının çekilmesine neden olabilir.
Bu konuda avantaj kazanmaya hazırlanan taraflar arasında, siyasi kolları ve Ensar İşleri Kurumu Genel Sekreterliği ile çekişmeli başlıklarda belirsiz pozisyonlara sahip Milli Ümmet Partisi de bulunuyor. İkinci nokta ise 1960’lardaki İslami Tüzük’ten, 1980’lerde İslami Cephe ve İslami Akım’dan, hatta Halk Kongresi’nden ve ‘halk’ hareketinden ‘Şimdi Reform’a ve ‘dayanışmaya’ kadar farklı isimleriyle İslami hareketin tarihiyle ilgili. İslami hareket tarihini, özellikle de yakın tarihini arındırmakta büyük zorluklarla karşılaşacak.
Bu noktada hareketin, geçiş hükümetinin dini temellere dayalı siyasi partilerin kurulmasını yasaklayan yeni bir yasa tasarısı araştırmasına dair yayınlananlara değinme fırsatı oluştu. Hareket, yaptığı bir açıklamada “Koalisyonda, programlarda ve faaliyetlerde demokrasi şartı açıktır” ifadelerine yer vermişti. Ayrıca Mahbub Abdusselam’ın ‘Hareketu-l İslamiyye; Dairetu’l Dev’i… Huyutu-l Zalam’ kitabındaki eski notlara ve İslami Hareket üyelerine yönelik eleştirilere de atıf yapılıyor. Ayrıca Turabi’nin ‘kurtuluş’ darbesi için alenen özür dilemesi talebi ve “Siyasi İslam, amaçlarını tüketti” ifadesine yer veriliyor. Abdusselam, kitabında “İslami hareket, köken olarak demokratiktir ve kendi iç Şura Konseyi’ne sahiptir” diyor. Ayrıca şu ifadelere yer veriyor:
“Hareketin ve devletin gidişatını yönetme ve kontrol etme konusunda en yüksek yetkiye sahip olan özel Şura Konseyi, kurtuluş devleti projesiyle yakından ilgili bir organ gibi görünüyordu.”

Uygun bir fırsat
Bu fırsat, ‘Şimdi Reform’ hareketinin benimsediği ve eski rejimin örgütsel nedenlerle savaştığı dönüşümler ışığında İslami hareket açısından uygundur. Hareketin siyasal reform, yurttaşlık durumu ve demokratik dönüşümle ilgili adından da anlaşılacağı üzere içeriden örgütlenmeyle başlayan bu dönüşümler, İslami Hareket Şura Konseyi ile derin bir tartışmaya girdi. Zira konseyin görevde kalmak için çağrı yapan dini bir ideolojik referansa dayandığı görüldü. Bu akım, eski rejimin kurumlarının dışında, uyum sağlamaya çalışıyordu. Hareketin içerisinde maruz kaldığı adaletsizliğin ışığında, kendisini toplumsal olarak kabul edilebilir kılan ve siyasi örgütlere açık hale getiren algıları değiştirmeye çalıştı.
‘Dayanışma’ hareketi ise demokratik söylemler kullanıyor. Geçici Egemenlik Konseyi’nin askeri kısmına yönelik eleştirisinde Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri ile uyumlu bir çizgide. Diğer İslamcıları yok etmeye çalışan Ulusal Kongre Partisi gibi değil. Dayanışma hareketinin, siyasal İslam söylemini kullanmadan Halk ve Ulusal Kongre’ye mensup İslamcıları birleştirmesi bekleniyor.
Sudan İslami Hareketi, oluşumunda Hasan el-Benna liderliğinde kurulmuş Mısır’daki ‘Müslüman Kardeşler’ ana hareketine itimat ettiyse de mevcut düzenlemeler Tunus Nahda Hareketi’nin eylemlerine dayanıyor. Müslüman Kardeşler, bu eylemleri siyasal İslam görüşünün terk edildiğini ilan ederek ideolojik bir darbe olarak nitelendiriyor. Düzenlemeler, gerçek bir dönüşüm sağlamadı. Daha ziyade felaket sonuçlara yol açtı. Bu nedenle de buradan alınan görüntüler, başka bir şeye dönüşebilir.

Oluşum evresi
‘Dayanışma’ hareketi, oluşum evresinde Halk Kongresi’nin desteği dışında tek başına kalacaktır. Ancak seçimler için rekabet edecek bir siyasi parti olarak ismini kaydettirmesiyle birlikte sürpriz bir gelişme yaşanabilir. Siyasi tembellik ve hareketin ortaya koyduklarına kabul edilebilirlik açısından duyulan güvensizlik, ister tamamen reddetme ister destekleme isterse de eski rejimin gündemi uygulamak için birlikte koalisyona yönelme olsun, mevcut durumda aleyhindeki hükümlere bir sınır koyacaktır.
Bu yaklaşım, hareket için istenilen etkiyi sağlamayabilir. Bununla birlikte geçiş hükümetinin bazı bileşenlerinin, ‘siyasi arenayı canlandırmak ve bir nevi siyasi alan açmak amacıyla’ harekete tolerans gösterme arzusunun hükümet anlaşmazlığının alevlenmesine yol açması bekleniyor.



Gazze ateşkesi: Geri çekilmeler anlaşmayı tehdit ediyor ve müzakereleri kurtarmak için ertelenmesi talep ediliyor

İsrail tanklarının Gazze Şeridi'nin güneyine girmesinin ardından, geçici mülteci kampındaki derme-çatma çadırların arasında enkazın üzerinde oturan bir kadın (AFP)
İsrail tanklarının Gazze Şeridi'nin güneyine girmesinin ardından, geçici mülteci kampındaki derme-çatma çadırların arasında enkazın üzerinde oturan bir kadın (AFP)
TT

Gazze ateşkesi: Geri çekilmeler anlaşmayı tehdit ediyor ve müzakereleri kurtarmak için ertelenmesi talep ediliyor

İsrail tanklarının Gazze Şeridi'nin güneyine girmesinin ardından, geçici mülteci kampındaki derme-çatma çadırların arasında enkazın üzerinde oturan bir kadın (AFP)
İsrail tanklarının Gazze Şeridi'nin güneyine girmesinin ardından, geçici mülteci kampındaki derme-çatma çadırların arasında enkazın üzerinde oturan bir kadın (AFP)

İsrail'in Gazze Şeridi’nde işgal ettiği yeni bölgelerden çekilme görüşmelerinin son iki aydır tıkanması, Katar’ın başkenti Doha'daki (yedinci gününe giren) ateşkes müzakerelerini yeni bir ‘karanlık tünele’ soktu. Hamas Hareketi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti tarafından önerilen yeniden konuşlandırmayı reddetti.

Medyada yer alan sızıntılara göre arabulucular, özellikle Washington, müzakerelerin sonuna kadar çekilme maddesinin ertelenmesini talep ettiler. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar bu durumu, müzakereleri ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin istemediği yeni bir başarısızlıktan kurtarmak için son bir girişim olarak görüyorlar ve bu yüzden Netanyahu'ya esneklik göstermesi için baskı yapabileceğini düşünüyorlar. Uzmanlara göre bunun aksi bir durum söz konusu olursa Hamas, İsrail'in bu şekilde kalmasının, sürgün planını hızlandırmak, olası ateşkesin sona ermesinden sonra askeri bölgeler dayatmak ve anlaşmayı bozmak için bir manevra olduğunu düşünerek bunu reddedecek.

İki Filistinli kaynak cumartesi günü, Doha’daki müzakerelerin, İsrail'in cuma günü sunduğu, İsrail ordusunun yeniden konuşlandırılması ve konumlandırılması için hazırladığı çekilme haritasında ısrar etmesi nedeniyle, karmaşık zorluklarla karşı karşıya olduğunu bildirdi. Bu plan, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin yüzde 40'ından fazlasında kalmasını öngörüyor, ancak Hamas bunu reddediyor.

Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan kaynaklardan biri, ‘Hamas’ın müzakere heyetinin İsrail'in sunduğu haritaları kabul etmeyeceğini, çünkü bu haritaların Gazze Şeridi'nin yaklaşık yarısının yeniden işgalini meşrulaştırdığını ve İsrail'in insani olduğunu söylediği ve Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alacak ve yaklaşık 600 bin Filistinliyi barındıracak olan şehre atıfla Gazze Şeridi'ni Nazi kampları gibi geçiş noktaları ve seyahat özgürlüğü olmayan izole bölgeler haline getirdiğini’ vurguladı.

Diğer kaynak, Hamas'ın İsrail güçlerinin 2 Mart'tan sonra, yani iki ay süren ateşkesin çökmesinden sonra yeniden kontrol altına aldığı tüm bölgelerden çekilmesini talep ettiğini belirtti. İsrail’i, ‘soykırım savaşını sürdürmek için oyalamaya devam etmek ve anlaşmayı engellemekle’ suçladı.

Kaynak, Katarlı ve Mısırlı arabulucuların ‘taraflara, ABD Başkanı Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un Doha'ya gelene kadar çekilme müzakerelerini ertelemelerini’ istediklerini, ancak ‘yardımlar ve esir takası konusunda ilerleme’ kaydedildiğini belirtti.

ABD merkezli haber sitesi Axios, bazı kaynaklardan, ABD'nin Hamas'tan İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nden çekilmesini tartışmayı ertelemesini ve diğer konulara geçmesini istediğini, böylece esir takası anlaşması müzakerelerinin çökmesini önlemeye çalıştığını aktardı.

juı
Yaralıları Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta bulunan Kızıl Haç kliniğine taşıyan Filistinliler (AFP)

Reuters, cumartesi günü Filistinli ve İsrailli kaynaklardan benzer bir doğrulama aktardı. Doha görüşmelerinin, İsrail’in Gazze Şeridi’nden çekilmesi konusunda tıkanma yaşadığını, Hamas Hareketi’nin İsrail'in önerdiği çekilme haritalarını reddettiğini, çünkü bu haritaların toprakların yaklaşık yüzde 40'ını İsrail kontrolünde bırakacağını, bunların arasında güneydeki Refah bölgesi ve Gazze'nin kuzeyindeki ve doğusundaki diğer bölgelerin de bulunduğunu belirtti. Kaynaklar, ‘görüşmelerin devam etmesinin beklendiğini’ ifade ettiler.

Mısır Dışişleri Konseyi üyesi Reha Ahmed Hasan, İsrail'in, güneydeki Morag Ekseni de dahil olmak üzere birçok yerden çekilmeyerek Filistinlileri sürmeye devam etmek gibi kendi şartlarını dayatmak istediğini düşünüyor. Kuzey bölgesini askeri olarak kontrol altına alarak buradaki nüfusu sürme olasılığı olduğunu ifade eden Hasan, böylece ateşkes sona erdikten sonra Filistinlilerin sürülmesinin kolaylaşacağına dikkati çekti. Hasan, ABD'nin İsrail'e baskı yapmamasının müzakerelere zarar verdiğini ve bu tür konuların ertelenmesinin bir fayda sağlamayacağını, bunların erken çözülmesi gerektiğini, çünkü bu konuların belirleyici olduğunu vurguladı.

Hasan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Anlaşmaya varılmasının gecikmesi, engellerin devam etmesi ve Filistinlilerin hedef alınması nedeniyle, direnişin İsrail'e teslim olmasını isteyen bir manevra ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz ve Hamas bunu kabul etmeyecektir. ABD’nin İsrail'e baskı yapmaktan başka seçeneği yok. Özellikle Kahire'nin talep ettiği Mısır sınırındaki Philadelphia (Salahaddin) Koridoru’ndan çekilme gibi henüz çözülmemiş ve belirsizliği devam eden başka konular da var.”

Filistinli siyasi analist Nizar Nazzal, Hamas'ın talebi olan İsrail ordusunun Gazze'den çekilmesinin gerçekleşmemesi halinde bunun müzakereleri engelleyebileceğini düşünüyor. Nazzal, çekilme maddesinin ertelenmesinin müzakereleri kurtarmak için yapılan bir girişimden ibaret olduğunu ve Netanyahu hükümetinin çekilme gibi siyasi konularda taviz vermediği sürece, Washington veya İsrail'in iddia ettiği gibi anlaşmanın yakın zamanda imzalanmayacağını belirtti.

Cuma günü ABD ziyaretinden dönmeden önce, ABD Başkanı Donald Trump ile bir araya gelen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, perşembe günü yaptığı açıklamada, “Birkaç gün içinde (anlaşmayı) tamamlayabileceğimizi umuyorum” ifadelerini kullandı.

Geçtiğimiz hafta Beyaz Saray'da Netanyahu ile iki kez görüşen Trump, yakın zamanda ateşkes sağlanacağına dair açıklamalarını yineledi ve bu haftayı (yani birkaç gün sonra) olası bir tarih olarak belirledi. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da perşembe günü yaptığı açıklamada, anlaşmaya varılması konusunda ‘büyük umutları’ olduğunu söyledi.

dfgthy
İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye’ye düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar (AFP)

Ancak sahada durum bu umutların aksine gelişiyor. Gazze Sivil Savunma Sözcüsü Mahmud Basal yaptığı açıklamada cumartesi günü 20'den fazla Filistinlinin öldüğünü ve İsrail ordusunun son 48 saat içinde Gazze Şeridi'nde ‘yaklaşık 250 terörist hedefi vurduğunu’ söyledi.

Hamas, İsrail ordusuna karşı operasyonlarını sürdürürken, İsrail ordusu cuma günü, Gazze'nin güneyindeki Han Yunus kentinde çıkan çatışmalarda Golani Tugayı'na bağlı keşif biriminden bir subayın öldürüldüğünü, ayrıca Gazze'nin kuzeyinde çıkan çatışmada iki askerin yaralandığını açıkladı. Bu açıklamadan iki gün önce Gazze'nin güneyinde kaçırılmak üzere olan bir İsrail askerinin öldürüldüğü bildirilmişti.

Birleşmiş Milletler (BM), cumartesi günü yaptığı ortak açıklamada, Gazze'deki yakıt kıtlığının kritik seviyelere ulaştığı konusunda uyarıda bulundu. BM’nin aralarında İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Dünya Gıda Programı (WFP) da bulunduğu yedi ayrı kuruluşu tarafından yapılan ortak açıklamada, “Yakıt, Gazze'de hayatta kalmanın bel kemiğidir” denildi.

Bu olumsuz gelişmeler devam ederken Reha Ahmed Hasan, Trump'ın dün değil, bugün bir anlaşma sağlayabileceğini düşünüyor. Hasan’a göre ABD'nin tutumu, İsrail'e baskı uygulayarak bir anlaşma sağlamaya ve Gazze'yi yerinden etme ve yok etme planlarından vazgeçmeye yönelik gerçek bir adım atarak tüm bu sorunları sona erdirebilir.

Bu görüşe katılan Nizar Nazzal da Washington'ın, Nobel Barış Ödülü almayı uman Trump'ın çabalarının başarısız olmaması için müdahale edeceğini ve Netanyahu'yu daha geniş çaplı yayılma haritasını kabul etmeye zorlayacağını (bu cümle tuhaf geldi ama böyle yazıyordu) vurguladı. Ateşkes yapılmaması halinde İsrail Başbakanı’nın popülaritesinin daha da zarar göreceği ve İran'a karşı savaşından elde ettiği son siyasi kazanımlarını kaybedebileceği uyarısında bulunan Nazzal, bu nedenle Netanyahu'nun çıkarlarına en uygun olanın anlaşmayı geçici olarak kabul etmek olduğunu belirtti.