İsrail Genelkurmay Başkanı’ndan İran’a savaş tehdidi

İsrail Genelkurmay Başkanı, Natanz olayının ve Tahran’ın Saviz gemisindeki patlamanın intikamını alma tehdidinin ardından İran’a savaş tehdidinde bulundu

İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi, 26 Ocak 2021'de Tel Aviv'de düzenlediği basın toplantısında konuşurken (AP)
İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi, 26 Ocak 2021'de Tel Aviv'de düzenlediği basın toplantısında konuşurken (AP)
TT

İsrail Genelkurmay Başkanı’ndan İran’a savaş tehdidi

İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi, 26 Ocak 2021'de Tel Aviv'de düzenlediği basın toplantısında konuşurken (AP)
İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi, 26 Ocak 2021'de Tel Aviv'de düzenlediği basın toplantısında konuşurken (AP)

İsrailli komutan, Tahran'ı askeri bir karşılık vermemesi için uyardı. İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi, İran'ın Natanz'daki nükleer tesisinde yaşanan olayın arkasında Mossad'ın rolünün olabileceğine dair birtakım bilgilerin Batı basınına sızdırılmasıyla birlikte dün (Pazar) yaptığı açıklamada, “Bir eğitim tatbikatından gerçek bir askeri harekata dönüşmek için her an tetikte olan gelişmiş saldırı kabiliyetiyle hazır durumdayız” ifadelerini kullandı.
Kochavi açıklamasında, “İsrail ordusunun, Ortadoğu genelindeki operasyonları düşmanın gözünden saklı değil. Yeteneklerimizi izliyorlar ve atacakları adımları buna göre dikkatlice inceliyorlar” dedi. Ardından önümüzdeki ay yapılması planlanan tatbikatlara işaret eden Kochavi, “Bir ay içinde, daha önce hiç yapmadığımız kadar büyük bir eğitim tatbikatı gerçekleştireceğiz. Bu bir savaş ayı olacak. Bu süre zarfında, çeşitli planlar, savaş yöntemleri ve geliştirilen tüm askeri yetenekler hakkında eğitim vereceğiz” şeklinde konuştu. Yüz yılı aşkın bir süredir savaşlarda ölen ve sayıları 23 bin 928’e ulaşan İsrail askerlerini anma töreninde konuşan Kochavi, doğrudan tehdit niteliğindeki, “Bu eğitimi gerçek bir askeri harekata dönüştürmeye hazırız” ifadelerini kullandı.
İran'ın ana uranyum zenginleştirme tesislerinin saldırıya uğradığı doğrulanmadan önce bir kaza geçirdiğine ilişkin haberlerin yayınlanmasından sadece birkaç saat sonra bu açıklamalarda bulunan Kochavi, böylece geçtiğimiz hafta İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) ait ticaret gemisi Saviz’de Cibuti açıklarında yaşanan patlamanın ardından İran'ın İsrail'e yönelttiği suçlama ve tehditlere yanıt verdi.
Kohavi askerlerine şunları söyledi: “İsrail ordusundaki asker ve subayların gerçekleştirdiği karmaşık ve akıllı askeri operasyonlar sayesinde geçen yıl, İsrail Devleti ve vatandaşlarının tanık olduğu en güvenli yıllardan biri oldu. İsrail Devleti'nin güvenliğini sağlamak için büyük bir güç ve sağlam fikirlerle sorumlu bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz.
Yedioth Ahronoth gazetesinin internet sitesi Ynet’de askeri konular analisti Ron Ben-Yishai, dün sabah, Natanz nükleer tesisindeki elektrik kesintisi ile İsrail arasında herhangi bir bağlantı olup olmadığının şuan net olmadığını yazdı. Ancak elektrik kesintisinin, İran'ın buraya yerleştirdiği büyük miktarlarda uranyum zenginleştiren eski cihazların yanı sıra modern santrifüjlerin de çalışmasını engellediğinin açık olduğunu da ekledi. Ben-Yishai, İranlıların Natanz nükleer tesisindeki elektrik kesintisini onarmakta başarılı olup olamadıklarının ve arızanın yeni santrifüjlere zarar verip vermediğinin henüz belli olmadığını kaydetti. İran’ın tesisteki arızayı duyurmasının iki nedenden kaynaklanmış olabileceği düşünülüyor. Birincisi, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) müfettişlerinin tesiste bulunması ve elektrik kesintilerini uzun süre onlardan saklayamaması, ikincisi ise resmi sözcü tarafından yapılan açıklamayla İsrail’i kışkırtmayı ve İsrail'in olanlarla bir ilgisi olup olmadığını görmeyi amaçlıyor olması.
Ben-Yishai değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“İranlılar son zamanlarda İsraillilerin gevezeliklerinin ve İsrailli yetkililerin gizli operasyonları gösterme eğiliminin arttığını fark ettikler. Bu nedenle artık kendi topraklarında olup bitenleri anlamak için İsrail’de söylenenleri inceleyeceklerdir.”
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin İran'ın uranyumu mevcut cihazlardan çok daha hızlı zenginleştiren üç tip santrifüjü test ettiğine ilişkin açıklamalarını da değerlendiren Ben-Yishai, “İran'ın nükleer silahlanmanın eşiğinde bir devlet olmak isteğini vurguladığı” yorumunda bulundu. Ben-Yishai’ye göre İsrailliler, İranlıların hedeflerine ulaşmasından ve daha sonra çok geç olmasından korkuyorlar. Ben-Yishai, “Yeni bir nükleer anlaşma olsun ya da olmasın, İran, bunun Ortadoğu ve tüm dünya için ifade ettikleriyle bir nükleer yeteneğe sahip olacaktır. Basit bir ifadeyle İsrail, İran'ın nükleer silah edindikten sonra dünyanın uğraşmaktan korktuğu Kuzey Kore’nin yolunu izlemesinden çekiniyor. Bu nedenle, Natanz'daki elektrik şebekesinin arızalanmasının nedeni büyük olasılıkla bir kazadan değil, ABD ile yaptırımların kaldırılmasına yönelik müzakerelerin ardından hızlanan nükleer yarışını kesintiye uğratmayı amaçlayan bir sabotaj eyleminden kaynaklanıyor olabilir” ifadelerini kullandı.
Haaretz gazetesinin askeri analisti Amos Harel ise yaklaşık on yıl önce tesisin bilgisayarlarına ‘Stuxnet’ adlı bir virüsün sızdırılması ve geçtiğimiz Temmuz ayında tesisin bombalanması da dahil olmak üzere geçmişte Natanz nükleer tesisinde meydana gelen olaylara işaret ederek, “Bunlar, dün gece yaşanan aksaklığın İsrail’in siber saldırısından kaynaklanmış olabileceğini düşünmemizi sağlayan örneklerdir” yorumunda bulundu.
Başbakan Binyamin Netanyahu'nun karşı karşıya olduğu siyasi çıkmazı İran'a karşı bir güvenlik gerilimi başlatarak çözmeye çalıştığını göz ardı etmediğini söyleyen Harel, “İsrail'e atfedilen saldırılar hassas bir siyasi dönemde gerçekleşiyor. Güvenlik gerilimi, halen Netanyahu'nun önerdiği sağcı hükümete katılmaktan çekinen sağ eğilimli partilerin liderlerinden Naftali Bennett ve Bezalel Smotrich'in daha fazla direnmelerine son verebilir” yazdı.
Öte yandan Şarku'l Avsat'ın elde ettiği bilgiye göre İsrail resmi televizyon kanalı KAN 11, Cumartesi günü, İsrail'in İran gemisi Saviz'in Kızıldeniz'de hedef alınmasından ve Tahran'ın karşılık vermekle tehdit etmesinden sonra İran'la bir deniz çatışmasının fitilini ateşlemeye hazırlandığını bildirdi.



NASA uydusu, Dubai'deki seli görüntüledi

Selin vurduğu Dubai'de yaklaşık 3,3 milyon kişi yaşıyor (Reuters)
Selin vurduğu Dubai'de yaklaşık 3,3 milyon kişi yaşıyor (Reuters)
TT

NASA uydusu, Dubai'deki seli görüntüledi

Selin vurduğu Dubai'de yaklaşık 3,3 milyon kişi yaşıyor (Reuters)
Selin vurduğu Dubai'de yaklaşık 3,3 milyon kişi yaşıyor (Reuters)

Ortadoğu'yu vuran selin, Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) en kalabalık şehri Dubai'de yarattığı etki uydu görüntüleriyle ortaya kondu.

16-17 Nisan'da etkili olan yoğun yağışta Dubai'de birçok yer sular altında kaldı. 

BAE'de 24 saatten kısa sürede düşen yağış miktarı 254,8 milimetreye ulaştı. Bu, ülkede 75 yıldır görülen en yüksek yağış miktarı olarak kayda geçti.

Dubai'de de bir yıllık yağış miktarına sadece 12 saatte ulaşıldı. 

sdef
Dubai'de birçok nokta su altında kaldı (NASA)

NASA'nın gözlem uydusu Landsat 9'un 19 Nisan'da BAE üzerinden geçerken topladığı görüntüler, yolların ve havalimanlarının sular altında kaldığı Dubai'de selin etkisini gözler önüne serdi.

3 Nisan-19 Nisan'daki görüntülerde koyu mavi noktalar, sel sularının vurduğu alanları işaret ediyor.

NASA uydusu, selin ülkenin başkenti Abu Dabi'de yarattığı etkiyi de görüntüledi. Aynı zaman aralığında yakalanan görüntülerde, suların şehrin içlerine kadar ulaştığı dikkat çekiyor.

sdef
Şehrin sel öncesi uydu görüntüsü farkı dikkat çekici kılıyor (NASA)

Sel felaketi nedeniyle BAE'de üçü Filipinler yurttaşı 4 kişi ölürken, Umman'da da en az 20 kişi yaşamını yitirdi. 

Dubai Havalimanı'ndan bugün yapılan açıklamada, yoğun yağış nedeniyle askıya alınan seferlerin yeniden başladığı da duyuruldu.

Independent Türkçe, CNN, AA


Tayvan tartışmalı figür Çan Kay Şek'in tüm heykellerini kaldıracak

Askerler tarafından korunan Çan Kay Şek'in heykellerine geçmişte saldırılar düzenlenmişti (Reuters)
Askerler tarafından korunan Çan Kay Şek'in heykellerine geçmişte saldırılar düzenlenmişti (Reuters)
TT

Tayvan tartışmalı figür Çan Kay Şek'in tüm heykellerini kaldıracak

Askerler tarafından korunan Çan Kay Şek'in heykellerine geçmişte saldırılar düzenlenmişti (Reuters)
Askerler tarafından korunan Çan Kay Şek'in heykellerine geçmişte saldırılar düzenlenmişti (Reuters)

Tayvan yönetimi, adanın eski lideri Çan Kay Şek'e ait yaklaşık 800 heykel ve büstün kaldırılacağını bildirdi.

İktidardaki liberal Demokratik İlerici Parti (DPP) liderliğinde dün düzenlenen kabine toplantısında, İçişleri Bakanlığı'nın talimatıyla Çan'a ait yaklaşık 770 büst ve heykelin yıkılacağı belirtildi.

Tayvan yönetimi, 1949-1992'de adayı tek parti olarak yöneten Çin Milliyetçi Partisi'nin (Kuomintang -KMT) insan hakkı ihlallerinin araştırılması için 2018'de İnsan Hakları ve Geçiş Adaleti Komisyonu'nu kurmuştu. 

Komisyonun aynı yıl yayımladığı raporda, 1950-1975'te Tayvan'ın lideri olan Çan'ın heykellerinin kaldırılması önerilmişti. Ülkede resmi rakamlara göre Çan'a adanan 934 heykel var.

Bunun üzerine Tayvan Devlet Başkanı Tsai Ing-wen, heykel ve büstlerin kaldırılması için belediyelere ve ilgili kuruluşlara devlet tarafından maddi destek sağlanacağını duyurmuştu. 

Ancak DPP'li parlamenter Huang Jie, geçen ayki açıklamasında, bu karara rağmen sadece 165 heykelin kaldırdığını belirterek, sürecin neden yavaş işlediğini sormuştu. 

Komisyonun yardımcı direktörü Şi Pu, pazartesi günkü kabine toplantısında Huang'ın sorusuna cevaben açıklama yaptı.

Şi, Savunma Bakanlığı ve ordunun heykellerin yıkılması sürecini yavaşlattığını belirterek, işlemlerin hızlandırılacağı teminatını verdi.

Savunma Bakanı Chiu Kuo-cheng, geçen haftaki açıklamasında, Çan'ın modern Tayvan ordusunun kurucusu olduğunu hatırlatıp, ona saygısızlık edilmemesi gerektiğini savunmuştu. 

Tayvan'daki Tamkang Üniversitesi'nden James Yifan Chen, Hong Kong merkezli İngilizce yayın yapan South China Morning Post'a (SCMP), DPP'nin heykellerin yıkılması için baskıyı artırmasının, Beyaz Terör olayıyla ilgili olduğunu söyledi.

Tayvan yönetimi, cuma günü aldığı bir kararla 19 Mayıs'ın Beyaz Terörü Anma Günü olarak belirlenmesi için çalışma başlatılmasını onaylamıştı. 

28 Şubat olayı diye de bilinen Beyaz Terör, Tayvan'da iktidarı ele geçiren Çan liderliğindeki KMT'nin, halk ayaklanmasını bastırdığı ve sıkıyönetim ilan ettiği 1949-1992 dönemine ithafen kullanılıyor. Bu dönemde yaklaşık 30 bin kişinin öldürüldüğü düşünülüyor. 

Tayvan'da bazı kesimler Çan ve KMT'nin, Mao Zedong liderliğindeki Çin Komünist Partisi'ne (ÇKP) karşı savaşarak Tayvan'ın kuruluşuna öncülük ettiğini savunurken, diğerleriyse Çan ve KMT'nin tek parti yönetimini diktatörlük diye niteliyor. 

Çin - Tayvan gerginliği

II. Dünya Savaşı sonrasında Çin'de KMT ve Komünist Parti arasındaki iç savaş Komünist Parti'nin zaferiyle sonuçlanmıştı. Mağlubiyetin ardından KMT liderleri Tayvan'a sığınmıştı.

Soğuk Savaş nedeniyle Batı'yla ilişkilerini koparan Çin'i 1970'lerin başına kadar Birleşmiş Milletler'de (BM) Tayvan ya da resmi adıyla Çin Cumhuriyeti temsil ediyordu.

BM'nin 1971'de aldığı Çin Halk Cumhuriyeti'ni tanıma kararı gerginliği yeni bir boyuta taşımıştı. Kararın ardından Tayvan, BM'den çıkarılmıştı.

Pekin yönetimi, "tek Çin" ilkesini benimseyerek Tayvan'ın kendi topraklarının parçası olduğunu savunuyor. Buna göre Çin, boğaz ve çevresindeki askeri varlığının yanı sıra Tayvan'ın ülkelerle diplomatik ilişkiler kurmasına, BM'de ve diğer uluslararası kuruluşlarda temsil edilmesine karşı çıkıyor.

Tayvan ise o günden bu yana bağımsızlık arayışını farklı biçimlerde sürdürüyor.

Independent Türkçe, Guardian, SCMP, Taipei Times


ABD'nin elit üniversitelerindeki öğrenciler, Filistin için ayağa kalktı

MIT öğrencileri protesto alanında namaz kıldı (AP)
MIT öğrencileri protesto alanında namaz kıldı (AP)
TT

ABD'nin elit üniversitelerindeki öğrenciler, Filistin için ayağa kalktı

MIT öğrencileri protesto alanında namaz kıldı (AP)
MIT öğrencileri protesto alanında namaz kıldı (AP)

ABD'deki prestijli üniversitelerde düzenlenen Filistin'e destek eylemlerinde öğrencilerle güvenlik güçleri karşı karşıya geldi.

New York şehrindeki Columbia Üniversitesi'nde geçen hafta başlayan eylemlerde okul yönetimi protestoların tehdit oluşturduğunu savunarak kampüse polis sokmuştu. 

Güvenlik güçleri perşembe günü en az 108 öğrenciyi gözaltına almış, 80 öğrenciye de disiplin cezası verilmişti. 

Columbia'daki bazı derslerin pazartesi günü çevrimiçi yapıldığı bildirilirken, eylemler diğer prestijli üniversitelere de yayıldı. 

Connecticut eyaletindeki Yale Üniversitesi'nde dün gerçekleştirilen protestolarda en az 47 öğrenci gözaltına alındı. Öğrenciler, Yale'in ABD'nin Gazze'ye gönderdiği silahları üreten firmalara yaptığı yatırımları durdurmasını istedi. Üniversite yönetimi, bazı öğrencilerin disiplin kuruluna sevk edileceğini bildirdi.

New York Üniversitesi'nde (NYU) dün düzenlenen eylemlere de polis müdahale etti. 

ABD'nin önde gelen medya kuruluşlarından CNN, 50 kişiyle başlayan protestonun hızla büyüdüğünü belirtirken, New York Polis Teşkilatı'nın (NYPD) kaç kişinin gözaltına alındığına dair bilgi paylaşmayı reddettiğini aktardı. 

New York'taki Emerson College ve Barnard College'daki eylemlerde de en az 10 kişinin gözaltına alındığı bildirildi.

Massachusetts eyaletindeki Cambridge şehrinde yer alan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) de öğrenciler kampüste çadır kurarak protesto düzenledi. 

Aynı eyaletteki Harvard Üniversitesi'nde de cuma günü öğrenciler, Columbia'dakilere destek için yürüyüş düzenlendi. Öğrenciler, gözaltılara tepki gösterirken okuldan İsrailli firmalarla işbirliğini durdurmasını istedi. 

Bunun ardından pazartesi günü okul yönetiminin, bahar döneminde tüm faaliyetlerini durdurması için Harvard Lisans Öğrencileri Filistin Dayanışma Komitesi adlı gruba uyarı mektubu gönderdiği aktarıldı. Ayrıca eylem riski gerekçe gösterilerek okula dışarıdan girişlerin yasaklandığı belirtildi.

Kampüslerdeki protestoların siyonizm karşıtı sol görüşlü Barışı Savunan Yahudiler (Jewish Voice for Peace) ve Filistin'de Adaleti Savunan Öğrenciler (Students for Justice in Palestine) dahil farklı gruplar tarafından organize edildiği aktarıldı.
 

Diğer yandan Columbia Üniversitesi'ndeki Kampüste Ortodoks Birliği Yahudi Öğrenim Girişimi adlı gruptan Haham Elie Buechler, 22-30 Nisan'da kutlanan Hamursuz Bayramı'nda güvende olmaları için Yahudi öğrencilere kampüse gitmeme çağrısı yaptı.

Ayrıca kampüs önünde İsrail'i destekleyenler de sloganlar atarak eylem düzenledi. Polisin güvenlik önlemi aldığı ve gruplar arasında doğrudan çatışma yaşanmadığı aktarıldı.

ABD Başkanı Joe Biden ise dünkü açıklamasında eylemlere tepki göstererek "Yahudi düşmanlığı içeren bu protestoları kınıyorum" dedi.

Beyaz Saray Sözcü Yardımcısı Andrew Bates de pazar günkü açıklamasında "Yahudilere karşı şiddet çağrısı yapan antisemitik protestoları kınıyoruz" ifadelerini kullanmıştı. 

Columbia'daki eylemleri düzenleyen Columbia Üniversitesi Apartheid'ı Durdur ve Filistin'de Adaleti Savunan Columbia Öğrencileri adlı gruplar, dünkü yayımladıkları açıklamada "eylemlerinde hiçbir nefret ve bağnazlığa yer olmadığını" vurguladı.

Independent Türkçe, CNN, Guardian, BBC, Times of Israel, New York Times, CBS


Ermenistan doğruladı: Londra, sığınmacı planı için bizle temas kurdu

Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak (Reuters)
Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak (Reuters)
TT

Ermenistan doğruladı: Londra, sığınmacı planı için bizle temas kurdu

Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak (Reuters)
Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak (Reuters)

Ermenistan'daki üst düzey yetkililer, Birleşik Krallık'tan (BK) sınır dışı edilen sığınmacıları barındırmak için Ruanda tarzı bir anlaşma konusunda Britanya'nın kendileriyle temas kurduğunu ancak görüşmelerin hiçbir zaman başlamadığını açıkladı.

Giderek daha umutsuz hale gelen ülke arayışında Rishi Sunak hükümetinin Ruanda dışında 4 ülkeyi daha seçtiği söyleniyor. BK Dışişleri Bakanlığı'nın yaptığı kapsamlı bir araştırmanın ardından "üçüncü ülke sığınma işlemleri anlaşmaları" için hazırladığı son listede Fildişi Sahili, Kosta Rika ve Botsvana'yla birlikte Ermenistan'ın da yer aldığı ve ilgili ülkelerle görüşmeler yapıldığı bildirildi.

The Times şöyle aktamıştı: 

[BK] hükümeti bu ülkelerin temsilcileriyle benzer bir BK-Ruanda anlaşması üzerinde uzlaşmaya varmak üzere görüşmelere başladı ancak Ruanda anlaşmasında süregelen sorunlar nedeniyle dördüyle de ilerleme kaydedilemedi.

Ancak Ermenistan hükümeti Londra'nın ilk temasları kurmasına rağmen bunların takibini kayda değer bir şekilde yapmadığını ve böyle bir anlaşmanın kabul edilme ihtimalinin çok düşük olduğunu belirtti. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ani Badalyan, "Konuyla ilgili herhangi bir asıl ya da teknik müzakere yapılmadı" dedi.

İçişleri Bakanlığı Göç ve Yurttaşlık Servisi Başkan Yardımcısı Nelly Davtyan da böyle bir anlaşmanın müzakere edildiğine dair bilgilerinin olmadığını söyledi: 

İçişleri Bakanlığı, özellikle de Göç ve Yurttaşlık Servisi, bu tür müzakerelere dahil değildir ve hiçbir zaman da olmamıştır.

Dışişleri Bakan Yardımcısı Vahan Kostanyan, Ermenistan'ın komşu Azerbaycan'la girdiği son savaş ve Dağlık Karabağ bölgesinin kaybedilmesinin ardından yerinden edilen muazzam sayıda insanla birlikte ciddi bir mülteci kriziyle karşı karşıya olduğunu belirtti.

Başkent Erivan'da yaptığı açıklamada şunları söyledi: 

Ermenistan'daki insani durum, 108 binden fazla Ermeni'nin atalarının topraklarından zorla göç ettirildiği ve Ermenistan'a sığındığı Dağlık Karabağ'daki etnik temizliğe kadar uzanıyor. Size tek bir rakam vermek gerekirse, sadece bu insanların barınma sorunları için 1,5 milyar euroya ihtiyacımız olacak. Şimdi bunun için farklı özel doktorlar ve bankalarla görüşüyoruz. Bu insanlara mali destek için 100 milyon euro ayırıyoruz ve Dağlık Karabağ'dan üniversite için gelen öğrencilerin eğitim ücretlerini karşılıyoruz. Tüm bunlar çok fazla sorunumuz olduğu anlamına geliyor.

Independent Türkçe


Almanya'da 2021'deki selden kurtulanlar soruşturmanın durdurulmasına karşı şikayette bulundu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Almanya'da 2021'deki selden kurtulanlar soruşturmanın durdurulmasına karşı şikayette bulundu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Almanya'da 14 ve 15 Temmuz 2021'de, Ahr Vadisi'ndeki sel felaketinden sağ kurtulanların, olayla ilgili soruşturmanın durdurulmasına karşı Koblenz Savcılığına şikayette bulunduğu bildirildi.

Sel felaketi mağdurlarının avukatı Christian Hecken, Koblenz Savcılığının 141 kişinin öldüğü ve binlerce evin yıkıldığı sel felaketiyle ilgili soruşturmayı durdurma kararına karşı şikayette bulunduklarını açıkladı.

Ülkenin batısındaki Rheinland-Pfalz ve Kuzey-Ren Vestfalya eyaletlerinde 14 ve 15 Temmuz 2021'de yaşanan sel felaketinde 141 kişi ölmüş, binlerce ev yıkılmış, yollar ve köprüler su altında kalmıştı.

Ahr eski bölge yöneticisi Jürgen Pföhler ve kriz ekibinin bir çalışanı bölgedeki sel felaketindeki yıkımın büyüklüğü konusunda ihmalleri olabileceği gerekçesiyle soruşturma geçirmişti.

Kapsamlı soruşturmaların ardından savcılık, bu olayın çok büyük bir doğal afet olduğu ve aşırı boyutunun bölgedeki sorumlular tarafından önceden tahmin edilemeyeceği sonucuna varmıştı.

Koblenz Savcılığı 18 Nisan'da yaptığı açıklamada, söz konusu sel felaketiyle ilgili soruşturmayı durduracağını duyurmuş, bu karara felaketten kurtulan bölge sakinleri tepki göstermişti.


X'in sahibi Elon Musk, Avustralya'yı sansür uygulamakla suçladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

X'in sahibi Elon Musk, Avustralya'yı sansür uygulamakla suçladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'li iş insanı ve sosyal medya platformu X'in sahibi Elon Musk, tüm X kullanıcılarının Sydney'deki kilise saldırısına ilişkin görüntülere erişiminin geçici süreyle durdurulması gerektiğine dair mahkeme kararının ardından Avustralya yönetimini sansür uygulamakla suçladı.

Ulusal basındaki haberlere göre, Avustralya e-Güvenlik Ofisi, X kullanıcılarının Sydney'deki kilise saldırısına ilişkin görüntülere erişiminin küresel çapta geçici süreyle yasaklanması için federal mahkemeye başvurdu.

Hakim Geoffrey Kennett da tüm X kullanıcılarının söz konusu görüntülere erişiminin geçici süreyle durdurulması gerektiğine hükmetti.

Musk, X hesabından yaptığı açıklamada, Avustralya'yı sansür uygulamakla suçlayarak, Avustralya e-Güvenlik Ofisinin tüm ülkeler için sansür uygulamayı istediğine işaret etti.

Avustralya e-Güvenlik Ofisinin talebine tepki gösteren Musk, söz konusu içeriklerin Avustralya için sansürlendiğini kaydetti.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese de konuya ilişkin yaptığı açıklamada, kendisini hukukun üstünde gören Musk’ı "kibirli milyarder" olarak tanımladı.

Avustralya ile X arasında, söz konusu içeriklerin platformdan kaldırılmasına yönelik tartışmalar sürüyor.

Albanese, dün yaptığı açıklamada, 13 ve 15 Nisan'da Sydney kentinde düzenlenen saldırılara ilişkin görüntüleri kaldırmayı reddeden X’e tepki göstererek, sosyal medyanın "sosyal sorumluluğu" bulunduğunu bildirmişti.

Sydney'in doğusundaki Westfield Bondi Junction Alışveriş Merkezi'nde 13 Nisan'da düzenlenen bıçaklı saldırıda 6 kişi hayatını kaybetmişti. Saldırgan, olay yerinde kendisine müdahale eden polis memuru Amy Scott tarafından vurularak öldürülmüştü.

Kentteki Christ The Good Shepherd Kilisesi'nde 15 Nisan'da canlı yayımlanan ayinde de Piskopos Mar Mari Emmanuel hedef alınmıştı. Piskopos ve 3 kişi yaralanmış, saldırgan yakalanmıştı.


ABD'de Texas'ta bir belediye başkanı, 23 Nisan dolayısıyla koltuğunu Türk çocuklara devretti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD'de Texas'ta bir belediye başkanı, 23 Nisan dolayısıyla koltuğunu Türk çocuklara devretti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'de Texas eyaletinin büyük şehirlerinden biri olan Plano'nun Belediye Başkanı John Muns, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla koltuğunu Türk çocuklara devretti.

Texas'taki Türk toplumunu temsil eden "Turkish Society of Texas (TURKSOTX)" derneği, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla Plano Belediye Başkanı Muns'u makamında ziyaret etti.

Bölgede yaşayan 5-12 yaş arası Türk çocuklarını kabul eden Muns, onlarla sohbet etti ve hediyeler verdi.

Muns'un 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla başkanlık makam koltuğunu temsili olarak devrettiği çocuklar arasında Deniz Gürman, Atakan Ayata, Atlas Bal, Demir Yarımer, Ayla Deveci, Ahmet Efe Bektaş, Ella Kasaburi, Alp Tanrıverdiler, Ata Canberk ve Arya Bal yer aldı.

Belediye Başkanı'nın koltuğuna oturan 5 yaşındaki Deniz Gürman'ın "Bu yıl kentte çocuklar için neler yapılmasının planlandığını" sorması üzerine Muns, 23 Nisan'ın Plano'da da bayram olarak kutlanacağı ve bunun için bir bildiri yayımladıkları yanıtını verdi.

Muns, 23 Nisan'ın Plano'da bayram ilan edilmesine ilişkin bildiriyi TURKSOTX Başkanı Şaduman Gürbüz'e sundu.


Azerbaycan: Ermenistan, Azerbaycan Türklerine karşı etnik temizlik yaptı

Fotoğraf: Selman Aksünger/AA
Fotoğraf: Selman Aksünger/AA
TT

Azerbaycan: Ermenistan, Azerbaycan Türklerine karşı etnik temizlik yaptı

Fotoğraf: Selman Aksünger/AA
Fotoğraf: Selman Aksünger/AA

Azerbaycan, Ermenistan'ın işgal ettiği topraklarda ve Ermenistan'da yaşayan Azerbaycanlılara karşı sistematik etnik temizlik politikası uyguladığını belirtti.

Azerbaycan tarafından, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdinde "Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme"nin ihlal edildiği iddiasıyla Ermenistan'a karşı açılan davada, Divan’ın yargı yetkisine ilişkin duruşmalar sürüyor.

Birleşmiş Milletlerin (BM) yargı organı UAD’nin Hollanda'nın Lahey kentinde bulunan Barış Sarayı’ndaki yerleşkesinde yapılan duruşmalarda, Azerbaycan Dışişleri Bakan Yardımcısı Elnur Mammadov, Ermenistan'ı Azerbaycan Türklerine karşı etnik temizlik yapmakla suçladı.

Mammadov, Divan yargıçları karşısındaki sunumunda "Ermenistan, 1991'deki yasa dışı işgalinin ardından, daha önce işgal ettiği topraklardaki Azeri nüfusa ve kültürüne yönelik 30 yıllık etnik temizlik ve buna bağlı kültürel yok etme kampanyası yürütüyor." dedi.

Ermenistan'ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) birçok kararına açıkça meydan okuduğunu belirten Mammadov, "Ermenistan, Azerbaycan Türklerini atalarının evlerinden sürmek, yerlerine tek etnikli bir Ermeni nüfusu yerleştirmek ve Azerbaycanlıların geri dönmelerini engellemek için sistematik bir kampanya yürütmüştür." ifadelerini kullandı.

Mammadov, Ermenistan'ın Karabağ'da kasıtlı olarak kara mayınları ve bubi tuzakları yerleştirdiğini anlatarak, "Azerbaycan’ın sunduğu gerçekler ve kanıtlar, bu sistematik, ırkçı motivasyonlu kampanyanın sadece bir parçasını oluşturmaktadır." şeklinde konuştu.

Ermenistan'ın, BMGK'nin birçok kararında, Azerbaycan egemenliğindeki topraklardaki güçlerini "derhal, tamamen ve koşulsuz" olarak çekmesi çağrısına uymadığından bahseden Mammadov, Ermenistan'ın uluslararası ve insan hakları mahkemelerinin kararlarına da karşı hareket ettiğini aktardı.

Mammadov, sunumunda, Ermeni ırkçı hareketinin ana liderlerinden biri haline gelen Garegin Nzhdeh'in sadece Ermeni ırkından oluşan ve Ermenistan toprakları dışındaki bölgelere de yayılmayı hedefleyen tek uluslu devlet ideolojisinin bugünkü Ermenistan'da giderek daha yaygın ve görünür hale geldiğini anlatarak, bu ideolojinin Azerbaycan Türklerine karşı yapılan ırkçı ve ayrımcı saldırılara kaynaklık ettiğini vurguladı.

- Azerbaycan Türkleri topraklarına geri dönmek istiyor

Ermenistan işgali öncesinde, Karabağ'daki birçok noktada Azerbaycan Türklerinin nüfusun büyük bölümünü oluşturduğunu fakat işgal süresince bu durumun tersine döndürüldüğünü aktaran Mammadov, Ermenistan tarafından sürülen Azerbaycan Türklerinin topraklarına geri dönme hakkı talep ettiğini söyledi.

Mammadov, Ermenistan'ın mayın ve bubi tuzakları yerleştirerek, Azerbaycan Türklerinin topraklarına dönüşünü engellediğini ifade etti.

Mammadov, Ermenistan'ın kasıtlı olarak mayınların yer aldığı haritaları Azerbaycan'a vermediğini ve bunun yanında Azerbaycan Türklerine karşı yürütülen nefret söylemini ve dezenformasyonu engellemediği gibi, sorumluları cezalandırmadığını vurguladı.

- Ermenistan'ın Azerbaycan Türklerine yönelik ırkçı uygulamaları

Azerbaycan'ın avukatlarından Stephen Fietta, Ermenistan'ın Azerbaycan Türklerine yönelik ırkçı uygulamalarını anlatarak, Ermenistan tarafının iddia ettiğinin aksine Divan’ın yargı yetkisi olduğunu ve davayı esastan incelemesi gerektiğini belirtti.

Fietta, UAD'nin söz konusu davaya ırk ayrımcılığı sözleşmesi kapsamında bakmaya yetkili olduğunu vurguladı ve bu sebeple davanın esasına girerek Azerbaycan’ın Ermenistan’a yönelik iddialarını incelemesini talep etti.

Azerbaycan'ın avukatlarından Uluslararası Hukuk Profesörü Stefan Talmon ve Profesör Vaughan Lowe, Ermenistan'ın itirazlarının hukuken geçerli olmadığını anlatarak, Azerbaycan'ın, Ermenistan'a karşı açtığı davanın konu ve zaman bakımından Divan'ın yetkisine uygun olduğunu belirtti.

Azerbaycan'ın avukatlarından Samuel Wordsworth, Ermenistan'ın, savunma amaçlı değil, aksine Azerbaycan Türklerine yönelik ırkçı saiklerle mayınları yerleştirdiği ve geri dönmelerini engellemek için kullandığını dile getirdi.

Cenevre Üniversitesinden Uluslararası Hukuk Profesörü Laurence Boisson De Chazournes, Ermenistan'ın, 1991'den Karabağ'ın kurtarılmasına kadar devam eden süreçte, Azerbaycan Türklerine yönelik kültürel unsurları bilinçli şekilde yok ettiğini ve bunu yaparken çevreye ağır tahribat verdiğini vurguladı.

- Ermenistan suçlamaları reddetti

Ermenistan avukatları, dün yapılan duruşmada UAD’nin davaya bakmaya konu ve zaman bakımından yetkisi olmadığını belirterek, Azerbaycan’ın açtığı davanın yetkisizlik sebebiyle düşürülmesini istemişti.

Duruşmalar yarın Ermenistan, 26 Nisan Cuma günü ise Azerbaycan tarafının yapacağı ikinci tur sunumların ardından sona erecek.

- İki ülke arasındaki karşılıklı dava

İki ülke birbirine karşı karşılıklı aynı davayı açtı.

Ermenistan, 16 Eylül 2021'de "Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme"nin ihlal edildiği iddiasıyla Azerbaycan aleyhine UAD'de dava açtı.

Ermenistan'ın Azerbaycan aleyhine iddiaları, Azerbaycanlıların "Vatan Muharebesi" dediği, Eylül 2020'de başlayarak 44 gün süren 2. Karabağ Savaşı ve sonrasında yaşananları kapsıyor.

Azerbaycan, 21 Nisan 2023'te, mahkemenin yargı yetkisine ilişkin ön itirazlarda bulundu ve bu itirazlar hakkında verilecek karara kadar davanın esası hakkındaki yargılamanın askıya alınmasını istedi.

Divanın, 15-19 Nisan'da her iki ülkenin de yargı yetkisine ilişkin sözlü beyanlarının alındığı duruşmalarda Azerbaycan, mahkemenin yargı yetkisinin bulunmadığını, Ermenistan'ın gerekli kabul edilebilirlik şartları oluşmadan siyasi amaçla dava açtığını ve UAD nezdindeki dava açma amacını kötüye kullandığını belirterek, davanın reddini istemişti.

Bugün başlayan duruşmalar ise Azerbaycan'ın, 23 Eylül 2021'de, yine aynı sözleşmenin ihlal edildiği iddiasıyla Ermenistan aleyhine açtığı davaya ilişkin.

Ermenistan, 21 Nisan 2023'te Azerbaycan'ın açtığı davada mahkemenin yargı yetkisine ilişkin ön itirazlarda bulundu ve bu itirazlara ilişkin bugün başlayan duruşmalar 26 Nisan'da sona erecek.


İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te son 200 günde 8 bin 430 Filistinliyi gözaltına aldı

Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
TT

İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te son 200 günde 8 bin 430 Filistinliyi gözaltına aldı

Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA

İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 7 Ekim'den bu yana ihlallerini artıran İsrail'in, son 200 günde bu bölgelerde en az 8 bin 430 kişiyi gözaltına aldığı bildirildi.

İsrail güçleri, Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını 200. gününde devam ederken, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki baskın ve gözaltılarını da sürdürüyor.

Filistin Esirler Kulübünden yapılan yazılı açıklamada, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 7 Ekim'den bu yana ihlallerini artıran İsrail'in, son 200 günde en az 8 bin 430 kişiyi gözaltına aldığı ifade edildi.

Gözaltına alınanların 280'inin kadın, 540'ının çocuk olduğu bilgisi verilen açıklamada, son 200 günde gözaltına alınanların toplam sayısının, hem bu sürede gözaltına alınıp tutukluluğu devam eden hem de serbest bırakılanları kapsadığı kaydedildi.

Açıklamada ayrıca İsrail'in, 7 Ekim'den bu yana işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te 8 bin 430 Filistinliyi gözaltına almasıyla cezaevlerindeki toplam Filistinli sayısının 3 bin 660'ı idari tutuklu olmak üzere 9 bin 500'ü geçtiği aktarıldı.

Filistin Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Gazze'ye yönelik saldırıların başladığı 7 Ekim'den bu yana Batı Şeria'da ihlallerini artıran İsrail güçleri ile yasa dışı Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında son 200 günde 122'si çocuk, 4'ü kadın 487 kişi öldü, 4 bin 900 kişi yaralandı.


BM'den İngiltere'ye tartışmalı "Ruanda Planı"nı yeniden gözden geçirmesi çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

BM'den İngiltere'ye tartışmalı "Ruanda Planı"nı yeniden gözden geçirmesi çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birleşmiş Milletler (BM), düzensiz göçmenlerin Ruanda'ya sınır dışı edilmesine yönelik tartışmalı yasa tasarısının parlamentodan geçmesinin ardından İngiltere'ye, bunu yeniden gözden geçirmesi çağrısında bulundu.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk ve BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, İngiltere'deki tartışmalı "Ruanda Planı"na ilişkin ortak yazılı açıklama yaptı.

Yasa tasarının parlamentodan geçmesinin ardından endişeli olunduğu bildirilen açıklamada, "Bunun, küresel sorumluluk paylaşımı, insan hakları ve mültecilerin korunması üzerinde oluşturacağı olumsuz etki konusunda bir kez daha uyarıda bulunuyoruz." ifadesi kullanıldı.

Açıklamada, İngiltere'ye düzensiz göçmenleri Ruanda'ya gönderme planını yeniden gözden geçirme çağrısı yapılarak, bunun yerine düzensiz göçmen akışını engellemek için pratik önlemler alınması tavsiye edildi.

Mülteciler ve göçmenler için alınacak önlemlerde, uluslararası işbirliğine ve uluslararası insan hakları hukukuna saygı gösterilmesinin önemine de işaret edildi.

Grandi, "Yeni yasa, İngiltere'nin, Mülteci Sözleşmesi'ni ihlal ederek ihtiyaç sahibi kişilere sığınma sağlama yönündeki uzun geleneğinden bir adım daha uzaklaştığını gösteriyor." ifadesini kullanarak, mültecilerin korunmasının, tüm ülkelerin yükümlülüğünde olduğunu belirtti.

Türk de bu yeni yasanın, İngiltere'de hukukun üstünlüğünü ciddi şekilde engelleyeceği ve dünya genelinde tehlikeli bir emsal teşkil edeceği değerlendirmesinde bulundu.

İngiltere'de parlamentodan geçen yasa tasarısı, İngiltere Kralı 3. Charles'ın onayının ardından yasalaşacak.

- Tartışmalı "Ruanda Planı" nedir?

İngiliz hükümeti, Nisan 2022'de hazırlanan "Ruanda Planı" kapsamında, düzensiz göçmenleri ve ülkeye yasa dışı yollarla girip sığınma talebinde bulunanları, Ruanda'ya gönderme hedefini açıklamıştı.

Ülkede muhalefet, insan hakları örgütleri ile Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluşun tepki gösterdiği karar, Yargıtay ve Yüksek Mahkemece yasaya uygun bulunmuştu.

Kararın ardından Haziran 2022'de Ruanda'ya 7 kişiyi taşıyan ilk uçuş ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararıyla durdurulmuştu. Bunun üzerine, İçişleri Bakanlığı, Yüksek Mahkeme'de yeni bir dava açmış, mahkeme de 19 Aralık 2022'de Ruanda uçuşunun yasal olduğuna karar vermişti.

Mahkeme, temyiz yolunu da açık tutmuş, insan hakları savunucularının bu mahkemede açtığı dava sonucu 29 Haziran'da Ruanda planının yasalara uygun olmadığına karar verilmişti. Hükümet ise Temyiz Mahkemesinin kararını Yüksek Mahkeme'ye taşımış, Yüksek Mahkeme de 15 Kasım'daki kararında Ruanda'ya gönderilecek kişileri bu ülkede kötü muameleye maruz kalma ve kendi ülkelerine gönderilme gibi riskler bulunduğunu belirterek, planın yasaya uygun olmadığını açıklamıştı.

Bunun üzerine Ruanda'yla 5 Aralık 2023'te yeni bir anlaşma imzalanmıştı.

Bu anlaşmaya göre, İngiltere'nin Ruanda'ya gönderdiği düzensiz göçmenler, İngiltere dışında başka bir üçüncü ülkeye sınır dışı edilemeyecek. Ruanda'daki diğer sığınmacılarla aynı haklara sahip olacak söz konusu kişilerin yasal talepleri için destek verilecek. Ruanda'nın sorumlulukları bağımsız gözlemciler tarafından kontrol edilecek. Yasa tasarısıyla Ruanda, düzensiz göçmenlerin sınır dışı edilebileceği güvenli ülke kabul edilecek. Ruanda'nın güvenli olduğunu gösterir yasal adımlar ve uygulamalar da hayata geçirilecek.