Berlin toplantısının gündeminde Yemen’de barışın sağlanması var

Maas, Husilerin Marib saldırısını eleştirirken Griffiths müzakerelere dönüşün önemini vurguladı.

Lenderking (solada) Maas (ortada) ve Griffiths dün Berlin’de basın toplantısı düzenlediler. (Reuters)
Lenderking (solada) Maas (ortada) ve Griffiths dün Berlin’de basın toplantısı düzenlediler. (Reuters)
TT

Berlin toplantısının gündeminde Yemen’de barışın sağlanması var

Lenderking (solada) Maas (ortada) ve Griffiths dün Berlin’de basın toplantısı düzenlediler. (Reuters)
Lenderking (solada) Maas (ortada) ve Griffiths dün Berlin’de basın toplantısı düzenlediler. (Reuters)

Almanya’nın başkenti Berlin dün, Kuveyt, İsveç ve Avrupa Birliği’nin (AB) yanı sıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) beş daimi üyesinin de çağrısıyla, Yemen’deki savaşı sona erdirmek için uluslararası çabaları desteklemeye yönelik bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantıya, Yemen’de barışı sağlanma fırsatlarının yakalama çağrısında bulunan BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths, Husilerin Marib saldırısını kınayan Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ve ABD’nin Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking katıldı. Toplantıya ilişkin herhangi bir açıklama ise yapılmadı. Maas ve Griffiths toplantı öncesinde yaptıkları açıklamada hedefin savaşı durdurmak ve siyasi diyalogu yeniden kurma çabalarına uluslararası desteği seferber etmek olduğunu vurguladılar.
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan dün yapılan açıklamada, ABD’nin Yemen Özel Temsilcisi Tim Lenderking’in dün Almanya’ya yaptığı ziyarette siyasi görüşmelerin yeniden başlaması ve Marib’teki saldırıların derhal sona erdirilmesi de dahil Yemen’deki savaşa kalıcı bir çözüm bulmanın önemi noktasında görüş bildirdiğini aktarıldı. Söz konusu toplantıya BM Yemen Özel Temsilcisi’nin yanı sıra Almanya, Kuveyt, İsveç ve AB ile BMGK’dan da yetkililer katıldı.
Lenderking üçüncü ziyaretinden sonra temaslarına yeniden başladı. Bu bağlamda temsilci dün Berlin’de Alman Dışişleri Bakanı ile bir toplantı yaptı. Ayrıca AB yetkilileri ve BMGK daimi üye devletlerin temsilcileriyle çeşitli görüşmeler gerçekleştirdi.
Yapılan açıklamalarda, tartışmaların uluslararası toplumun insani yardımlar ve önceki taahhütlerin takibi de dahil olmak üzere Yemen halkının çektiği acıları hafifletme noktasında atabileceği adımlara ışık tuttuğu belirtildi.
Ayrıca şubat ayında göreve gelen Lenderking’in bu süre zarfında dördüncü kez Körfez ziyareti yapacağına işaret edildi.
BM Yemen Özel Temsilcisi Griffiths ile koordinasyon içinde, üst düzey hükümet yetkilileriyle müzakereler yapmak üzere Lenderking’in bölgeye yarın ulaşacağı bilgisi verildi. Müzakereler barış anlaşmasını teşvik etmeye yönelik ortak uluslararası çabalara ve Yemen’deki insani durumu iyileştirme çalışmalarına odaklanmaya devam edecek. Yapılan açıklamada, ABD elçisinin gezisi sırasında Husilerle görüşüp görüşmeyeceğine ilişkin ise bilgi verilmedi.
Diğer yandan Almanya, Husileri Yemen’deki kötüleşen insani durum ve siyasi müzakerelerin sekteye uğramasından sorumlu tuttu. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, “Husilerin Marib’e yönelik saldırıları, insani durumu daha da derinleştirmekle tehdit ediyor” açıklamasını yaptı.
Husilerin siyasi çözüm çabalarını engellediğine dikkat çeken Maas, BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths ile ortak düzenlenen basın toplantısında siyasi çözüme geri dönme yönünde görüş solduğunu söyledi. Meselenin, çatışan tarafların bu duruma uymasına bağlı olduğunu belirten Maas, Almanya’nın Suudi Arabistan ve Yemen hükümetinin savaşı durdurma noktasındaki ciddi tutumuna dikkat çekti. Çatışmalardan Husileri sorumlu tuttu.
Almanya Dışişleri Bakanı, Yemen’de saldırıların engellenme ihtimalinin çok uzak göründüğü ve sahadaki durumun kötüleşmeye devam ettiğini belirtmesine rağmen savaşa siyasi bir çözüm bulma çabalarının devam etmesi gerektiğini, çözümün askeri olmadığını vurguladı.
Almanya aylardır BM’nin çabalarını destekleme noktasında Yemen’deki arabuluculuğa öncülük ediyor. Başkent Berlin Husiler ve meşru Yemen hükümetinin temsilcileri arasında görüş birliği sağlama noktasında toplantılara ev sahipliği yapıyor.
Griffiths, Maas ile gerçekleştirdiği basın toplantısında BM tarafından sunulan ateşkesin sağlanmasını ve uzun süredir kuşatma altında olan Taiz de dahil olmak üzere kuzey ile güney arasındaki ana yolun açılmasını hedefleyen bir plan açıkladı.
Taiz uzun yıllardır Husiler tarafından kuşatma altında tutuluyor. Bölge halkı, yiyecek ve ilaç sıkıntısı çekiyor. Halkın bölgeden ayrılmasına ise izin verilmiyor.
Griffiths, BM’nin kuzey ile güney arasındaki ana yolu açma amacının tüm bölgelere insani yardım ulaştırmak ve sivillerin serbest dolaşımlarını sağlamak olduğunu söyledi.
Ayrıca Husiler tarafından kontrol edilen Sana Havalimanı’nın yeniden açılması ile gelirlerinin kamu sektöründe çalışanların maaşlarına eklenmesi şartıyla, Hudeyde Limanı üzerinden mal ve petrol teslimatına izin verilmesi gerektiğini kaydetti.  “Savaşı sona erdirmek için BM himayesinde siyasi diyaloga başlamak amacıyla olumlu bir atmosfer oluşturmak istiyoruz. İnsani konularda anlaşma sağlanacağını umuyoruz” ifadesini kullandı.
Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü geçen hafta sonunda yaptığı açıklamada, ülkesinin Yemen’deki insani durumun kötüleşmesinden son derece endişe duyduğunu söyledi. Sözcü, toplantıda ateşkesi sağlama, taraflar arasında güven inşa etme ve siyasi diyaloga geri dönme noktasında BM çabalarına destek vermeye odaklanılacağını söyledi. Açıklamasına şyle devam etti:
“Durum çok zor gibi görünse de diplomatik girişimlere her zaman yer vardır. Çıkmazdan kurtulmak için uluslararası toplum tarafından diplomatik çabalara destek sağlanmalıdır.”
Almanya geçen ay Fransa, İtalya, İngiltere ve ABD ile birlikte, Husilerin Marib’e ve Suudi Arabistan’a düzenlediği saldırıların tehlikeli bir şekilde artmasını kınayan bir bildiri yayınlamıştı. Bildiride, Marib’e yönelik saldırıların insani dramı derinleştirdiği vurgulanmıştı. Ayrıca Suudi Arabistan, Umman Sultanlığı ve uluslararası toplum tarafından BM himayesinde yürütülen müzakerelerin savaşı sona erdirme noktasında en iyi yol olduğu bildirilmişti.
Batılı ülkeler de Husilere barış çağrısı yaparak Batılı ülkelerin Suudi Arabistan’ın güvenliğini sağlama ve Yemen sınırlarında istikrarı yeniden tesis etme noktasındaki taahhütlerini yinelediler.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Lenderking bir süre önce, Yemen’de siyasi çözümü sağlamak için bir dizi ABD’li yetkili ile görüşmelerde bulundu. Bu kapsamda Lenderking’in bölgede 17 gün süren son gezisinde, Körfez Arap ülkelerinin liderleri ve Griffiths ile görüşmeler yaptığı bildirildi. Ayrıca İran’daki yetkililerle de bir araya geldiği kaydedildi.
ABD’nin Yemen dosyasına ilişkin pozisyonunun, mevcut yönetimin 11 Şubat 2021’de Husi grubu terörizm listesinden çıkarması ile BM’nin önerileri doğrultusunda çalışma noktasında özel bir elçi atama yönünde olduğu belirtiliyor.
Blinken, 13611 İcra Kararı uyarınca 5 Husinin daha yaptırımlar listesine eklendiğini bildirdi. Söz konusu karar, eski ABD Başkanı Barack Obama’nın 2012 yılında Yemen’de barış, güvenlik ve istikrarı tehdit eden kişilere yaptırım uygulanmasını öngören kararın uzantısı olarak alındı. Biden yönetimi 2 Mart’ta 13611 İcra Kararı uyarınca 2 Husi liderini daha yaptırımlar listesine eklemişti.



Papa Francis: Filistin devleti, İsrail ile yaşanan çatışmanın "tek" çözümüdür

Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)
Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)
TT

Papa Francis: Filistin devleti, İsrail ile yaşanan çatışmanın "tek" çözümüdür

Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)
Papa 14. Leo, Beyrut Uluslararası Havalimanı'na varışında, (Vatikan- EPA)

Papa 14. Leo dün yaptığı açıklamada, İsrail ile Filistinliler arasında on yıllardır süren çatışmanın tek çözümünün bir Filistin devletinin kurulmasını içermesi gerektiğini belirterek, Vatikan'ın bu konudaki tutumunu teyit etti.

Vatikan'ın ilk Amerikalı Papa'sı Leo, Türkiye'den Lübnan'a gitmek üzere bindiği uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, "İsrail'in bu çözümü hâlâ kabul etmediğini hepimiz biliyoruz, ancak bunu tek çözüm olarak görüyoruz" dedi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığı habere göre Papa İtalyanca olarak yaptığı konuşmada, "Biz de İsrail'in dostuyuz ve iki taraf arasında arabulucu bir ses olarak, herkes için adaleti sağlayacak bir çözüme yaklaşmalarına yardımcı olmayı amaçlıyoruz" ifadelerini kullandı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, en yakın müttefiki olan ABD'nin Filistin bağımsızlığını desteklediğini belirtmesine rağmen, Filistin devletine karşı olduğunu yineledi.

Papa, sekiz dakikalık kısa basın toplantısı sırasında yaptığı açıklamada,perşembe günü başlayıp pazar gününe kadar devam eden Türkiye ziyaretine odaklandı. Papa, mayıs ayında Katolik Kilisesi lideri olarak seçilmesinden bu yana ilk yurt dışı seyahatini gerçekleştirdi.

Papa, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail-Filistin ve Ukrayna-Rusya çatışmasını görüştüğünü belirterek, Türkiye'nin her iki savaşın da sona ermesinde önemli bir rol oynadığını vurguladı.

Papa Leo Türkiye ziyareti sırasında, dünyadaki olağanüstü sayıdaki kanlı çatışma nedeniyle insanlığın geleceğinin tehlikede olduğu konusunda uyarıda bulundu ve din adına işlenen şiddet eylemlerini kınadı.

Gazze'deki İsrail ordusuna eleştiri

Genellikle temkinli ve diplomatik bir dil kullanmayı tercih eden Papa Leo, bu yılın başlarında İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki askeri harekatına yönelik eleştirilerini artırdı.

Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, aynı zamanda dünyadaki 260 milyon Ortodoks Hristiyan'ın ruhani lideri Patrik Bartholomeos'a da ev sahipliği yapıyor.

Papa, Türkiye'yi dinsel birlikteliğin bir örneği olarak övdü. Papa Leo, yarına kadar Lübnan'ı ziyaretini sürdürecek ve ardından Roma'ya dönecek.

Papa Leo, "Farklı inançlara sahip insanlar barış içinde yaşayabilir... Sanırım bu, hepimizin dünya çapında dört gözle beklediği bir örnek" ifadelerini kullandı.


Libya merkezi yapıyı bırakıp federalizme mi geçiyor?

Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)
Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)
TT

Libya merkezi yapıyı bırakıp federalizme mi geçiyor?

Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)
Libya Başbakanı Usama Hammad, özerkliğe doğru bir adım atılacağının sinyalinin verdi (Sosyal medya)

Kerime Naci

Libya'nın 1951 ile 1963 yılları arasında uyguladığı federal sistemin geri getirilmesi yönünde çağrılar artmaya başladı. Gözlemciler, bu dönemi Libya tarihinin ekonomik ve siyasi açıdan en iyi dönemi olarak nitelendiriyorlar. Bu sistem, Trablus, Sirenayka (Kirenayka) ve Fizan eyaletlerini birleştiren federal sistemi sona erdiren anayasa değişikliğinin ardından 1963 yılında kaldırılmıştı.

Bu değişiklikle devletin adı ‘Birleşik Libya Krallığı’ndan ‘Libya Krallığı’na dönüştü. Bu durum, Libya Parlamentosu tarafından atanan Libya Başbakanı'nın acil bir şekilde özerkliğe doğru bir adım attığını işaret ediyordu. Buna yanıt olarak Başkanlık Konseyi, Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ve Devlet Yüksek Konseyi (DYK) tarafından, ülkede ‘en yüksek egemen otoriteyi oluşturan koordinasyon çerçevesi’ olarak hizmet etmek üzere ilan edilen ‘Başkanlıklar Yüksek Konseyi'nin kuruldu.

Tarihi model

Libya’nın güvenlik ve siyasi meseleleri uzmanı Saad ed-Dinali, federal sistemi, bir dizi tarihsel, coğrafi ve sosyal nedenden ötürü Libya için gerçekten uygun olan tek sistem olarak tanımlıyor.

Tarihi önemi ile ilgili olarak, Libya’nın 1951 yılında bir devlet olarak kurulduğunda Berka, Fizan ve Trablusgarp Bölgesi olmak üzere üç bölgeden oluşan bir federal sisteme sahip olduğunu belirten Dinali, bu dönemin ülkenin tarihindeki en iyi dönem olduğunu, bu dönemde siyasi istikrar ve ekonomik gelişme yaşandığını vurguladı.

Bu sistemin kaldırılmasının ardından Libya'nın bir kaos dönemine girdiğini, birçok şeyin değiştiğini ve bazı sorunların ortaya çıktığını ifade eden uzman, bunun da 1969 yılında Muammer Kaddafi'nin Kral İdris Senusi'ye karşı darbe yapmasına zemin hazırladığını belirtti. Dinali, Libya’nın o tarihten bu yana coğrafi ve tarihi gerçekliğine uygun bir denge kurmaya çalıştığını söyledi.

Libya’da 17 Şubat 2011 devriminden sonra, birçok sesin federal sistemi öngören, değiştirilmemiş 1951 anayasası altında ‘anayasal meşruiyete dönüş’ çağrısında bulunduğunu iddia eden Dinali, bu çağrıyı yapanların, federal sistemin Libya'nın birliğini, sürekliliğini ve istikrarını garanti altına alacak can simidi olduğuna inandığını aktardı.

Mevcut çatışmaların ve bölünmelerin, ülkenin kimsenin aşamayacağı coğrafi bir bölünmeye dayandığının açık bir kanıtı olduğuna inanan Libyalı güvenlik ve siyaset uzmanı, doğu, güney ve batıda devam eden çatışmalar, Libya'nın üç bölgeden oluştuğunu açıkça teyit ediyor. Çatışmanın asıl kaynağının bölgeler arasındaki çatışma olduğunun açık olduğunu belirten Dinali, bu krizin ideal çözümünün, üç bölgenin her birine kalkınma ve medeni haklarını garanti eden, kaynaklarını kullanma hakkı veren ve Libya devletinin himayesinde tüm bu hakları garanti eden bir anayasa kapsamında onlara yükümlülükler yükleyen federal sistemin geri getirilmesi olduğunu belirtti.

İki sistemli bir ülke

Libya Başbakanı Usame Hammad’ın Mareşal Halife Hafter'in genel liderliğiyle olan yakın ilişkilerinin ardındaki nedenleri, özellikle de ‘özerklik’ yönündeki adımları anlamak için, Birleşmiş Milletler (BM) kıdemli danışmanı ve Amazing Konferansı Yürütme Komitesi Başkanı İbrahim Grada, aralarında batı ve doğu Libya arasındaki uzun süredir devam eden siyasi ve coğrafi bölünme, ekonomik baskılar, bunların başında gelirlerin idari, kalkınma ve askeri yönetimin gereksinimlerini karşılayamaması ve gelirler üzerinde artan rekabetin olduğu birkaç noktanın dikkate alınması gerektiğini belirtti.

Mareşal Halife Hafter'in siyasi çıkmazı aşmak için halk ve toplum hareketine yönelmesinin, bunu spekülasyondan Libyalı tarafları aşan bir siyasi çözüme dönüştürdüğünü söyleyen Grada’ya göre Hafter’in ülkenin batı bölgesinden sosyal gruplarla arka arkaya yaptığı toplantılar ve görüşmeler bunu yansıtırken Hafter'in söylemleri, değişim için önemli bir siyasi aktör olarak halk hareketlerine başvurma eğilimini gösteriyor.

dfgtyh
UBH, ‘Başkanlıklar Yüksek Konseyi’nin kurulduğunu duyurdu (UBH resmi Facebook hesabı)

Hammad'ın Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, DYK Başkanı Muhammed Tekale ve UBH Başbakanı Abdulhamid ed-Dibeybe’den oluşan Başkanlıklar Yüksek Konseyi'nin koordinasyon organı olarak kurulduğunun açıklanmasından hemen sonra ‘özerklik’ konusunda açıklamada bulunduğuna dikkati çeken Grada, konseyin duyurulduğu toplantıya davet edilen Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih'in ise toplantıya katılmadığını belirtti. Bu tepkiler, Başkanlıklar Yüksek Konseyi'nin kurulması, ülkenin doğu bölgesindeki yetkililer tarafından memnuniyetsizlikle karşılandığına işaret etti.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere  göre Grada, Berka bölgesinin tamamını ve Fizan'ın bir kısmını kapsayan ve Libya'nın batısında bağlantıları olan Libya'nın doğusundaki paralel hükümetin Başbakanı Usame Hammad tarafından ‘özerklik’ tehdidinde bulunulmasının, mevcut duruma bir yaklaşım olduğunu belirtti. Bu yaklaşıma göre Libya devleti içinde, Çin-Hong Kong durumunda olduğu gibi iki sistemli tek bir devletin ya da Rusya Federasyonu'nda olduğu gibi çeşitli federal sistemlerin kurulması yahut İtalya Cumhuriyeti içinde özel özerk statüye sahip Sicilya veya Danimarka Krallığı içinde genişletilmiş özerkliğe sahip Grönland gibi bir sistemin kurulması ya da Birleşik Krallık ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) olduğu gibi bir model olabilir.

Bölgesel hesaplar

Öte yandan federal bir sistemin benimsenmesi halinde dış politika ve savunma alanlarının ortak kalacağını, kamu maliyesi, iç güvenlik ve yerel yönetim birimleri arasındaki ilişkilerin niteliği konusunda anlaşmalar yapılacağını söyleyen Grada, bunun gerçekte kolay olmadığını, çünkü bölgeler arasındaki sınırlar sorununu gündeme getireceğini vurguladı. Bunun kaynakların dağıtımı sorununu gündeme getireceğini ve devlet başkanının kim olacağı ve yetkilerinin ne olacağı konusundaki ikilemi artıracağını belirten Grada, Libya krizinin yakın tarihini ve bunun birikmiş köklerini, ayrıca Libya'nın güney komşularında, özellikle Sudan ve Mali'de olup bitenleri göz ardı etmemek gerektiği konusunda uyarıda bulunarak, bunların Libya üzerinde kara bir gölge oluşturduğunu belirtti.

Libya’daki herhangi bir bölgenin özerkliği meselesinin, özellikle devletin zayıflığı ve toplumun kırılganlığı göz önüne alındığında, yerel bir mesele olmayacağını, aksine bölgesel ve uluslararası bir mesele olacağını düşünen Grada’ya göre kendi çıkarları için bunu teşvik eden taraflar olabilir. Ancak bazı ülkeler, özellikle Libya'nın komşuları, bunu jeopolitik ve güvenlik tehdidi olarak görmeleri de mümkün. Hammad'ın özerkliğe geçme olasılığı hakkındaki açıklamasına bölgesel veya uluslararası düzeyde herhangi bir tepki veya yorum gelmediğini belirten Grada, bunun ya bu konunun ciddiye alınmadığı ya da ilgili ülkelerin Hammad'ın özerkliğe geçme tehdidini incelediği anlamına geldiğini açıkladı.

En etkili ve beklenen tepkilerden birinin, ister yönetiminden ister Başkan Donald Trump'ın Afrika'dan Sorumlu Kıdemli Danışmanı Massad Fares Boulos'tan olsun, ABD'nin tutumu olduğunu ve beklentilerin her türlü olasılığa açık olduğunu ifade eden Grada, Mısır ve Cezayir'in Libya'ya yakınlıkları ve bölgesel karışıklıklardan mustarip olmaları nedeniyle tutumlarının da önemli olduğunu hatırlatırken, Rusya'nın bu tehdide nasıl tepki vereceğini beklediğini söyledi. Grada, bunun yanında Suudi Arabistan, Türkiye, Tunus, BAE, Katar, İtalya, Fransa ve İngiltere gibi Libya krizinde etkili veya ilgili olan ülkelerin yanı sıra, yukarıda sayılan tüm ülkeler, kendilerini etkileyen ve Libya coğrafyasının ötesine geçen jeopolitik, güvenlik ve çıkar hesaplarına ve yönelimlere sahip.

Karşı tepki

Diğer yandan siyasi analist Hazım er-Rayis, ülkenin doğusundaki paralel hükümetin özerklik tehdidinin, batı Libya'daki egemenlik pozisyonlarını koordine etmek için oluşturulan Başkanlıklar Yüksek Konseyi’nin Trablus’ta kurulmasına doğrudan bir tepki olarak ortaya çıktığına inanıyor. Rayis’e göre bu gelişme, şu anda Trablus'taki pozisyonun birliğini zayıflatmak ve iç parçalanmaya neden olmak isteyen Hafter’i endişelendirdi.

Temsilciler Meclisi’nin atadığı hükümet başkanı Usame Hammad'ın kendi inisiyatifiyle özerkliği gündeme getirmediğini, aksine yaptığı açıklamanın Hafter'in kampının politikasını yansıttığını, bu kampın Libyalı aşiretleri kendi şemsiyesi ve koruması altında bir halk hareketi başlatmak için harekete geçirdiğini vurgulayan Rayis, “Dolayısıyla Hammad hükümetinin Libya halkına açıkça ‘ya tüm ülkeyi yönetmemizi ve kalkınma projelerimizin tüm bölgelere ulaşmasını sağlayan bir girişimin etrafında birleşin ya da özerkliğe gideceğiz ve ülkenin geri kalanından idari olarak ayrılacağız’ mesajını verdi. Bu tutum, ABD’nin bütçe ve ardından yürütme birliği için baskı yapma girişimleri çerçevesinde şu anda doğu ve batı arasında tırmanan kutuplaşmayı yansıtıyor. Bu durum, her iki tarafın da yaklaşan müzakerelerde daha fazla manevra alanı sağlayacak yeni bir avantaj elde etmeye çalıştığı orduya da uzanıyor” ifadelerini kullandı.

Libya gibi geniş coğrafyaya sahip bir ülkede ademi merkeziyetçiliğin hayati bir gereklilik olduğunu, ancak bu yaklaşımın benimsenmesinin herhangi bir siyasi veya askeri parti tarafından tek taraflı olarak alınabilecek bir karar olamayacağını, özerklik veya federal sistemin de tek taraflı olarak önerilemeyeceğini belirten Rayis, “Bu seçenekler, anayasa taslağı üzerinde oy kullanma ve açık ve meşru anayasal mekanizmalar aracılığıyla devletin yapısına karar verme yetkisine sahip olan Libya halkının münhasır hakkı” diye ekledi.


Sisi: Filistin trajedisi, uluslararası sorumluluk gerektiriyor

Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)
Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)
TT

Sisi: Filistin trajedisi, uluslararası sorumluluk gerektiriyor

Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)
Abdulfettah es-Sisi ve Mahmud Abbas, (Arşiv-EPA)

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Filistin halkının acılarının sadece Gazze'de yaşananlarla sınırlı olmadığını, dünyanın orada tanık olduğu vahşete rağmen Batı Şeria ve Kudüs'e de uzandığını söyledi.

Sisi, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü dolayısıyla Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a (Ebu Mazen) gönderdiği mektupta, Batı Şeria ve Kudüs'teki Filistinlilerin her gün hareket kısıtlaması, topraklara el konulması ve yerleşimcilerin silahsız sivillere yönelik saldırıları gibi sistematik uygulamalara maruz kaldığını belirterek, bu ve diğer ihlallerin, zor koşullara rağmen Filistinlilerin yaşamlarını sürdürmelerini engellemediğini kaydetti.

Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaya göre Sisi, "Yetmiş yılı aşkın süredir devam eden bu insani trajedi, uluslararası topluma Filistin halkına her türlü imkânı kullanarak destek olma yönünde insani ve ahlaki bir görev yüklemektedir" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü, Sisi'nin uluslararası toplumu "Gazze'de savaşın yok ettiği yerleri yeniden inşa etme ve Filistin halkına insan onurunu geri kazandırma konusunda sorumluluğunu üstlenmeye, erken iyileştirme ve yeniden yapılanma çabalarına katkıda bulunmaya" çağırdığını belirterek, "Filistin Yönetimi'ni desteklemenin, Filistin halkına karşı yükümlülüklerini yerine getirebilmesi ve onlara hak ettikleri saygı ve takdirle kamu hizmetleri sunabilmesi için temel hedef olmaya devam ettiğini" vurguladı.

Mısır Cumhurbaşkanı, mesajının sonunda "Kahraman Filistin halkına saygı ve hayranlıkla övgüler yağdırdı ve Mısır'ın Filistin halkının davasını içtenlikle desteklediğini, desteklemeye devam edeceğini ve 4 Haziran 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma yönündeki meşru hayalleri gerçekleşene kadar her platformda ve her düzeyde Filistin halkının yanında olacağını" vurguladı.