İran-İsrail, "Gölge Savaşı" şiddetleniyor... İki ülke 1979'dan beri ilk defa sıcak çatışmaya bu kadar yakın

(Reuters- AFP)
(Reuters- AFP)
TT

İran-İsrail, "Gölge Savaşı" şiddetleniyor... İki ülke 1979'dan beri ilk defa sıcak çatışmaya bu kadar yakın

(Reuters- AFP)
(Reuters- AFP)

İran ve İsrail, gergin ilişkiler içinde olan iki ülke.
Ancak bu gerginlik hiç olmadığı kadar artmış durumda.
İsrail, uzun zamandan beri Suriye içinde bulunan İran güçlerini vuruyor.
İran da özellikle geçmiş yıllarda finanse ettiği Filistinli gruplar ve Hizbullah aracılığıyla İsrail'e yönelik saldırıları destekliyor.
Ancak son dönemlerde karşılıklı saldırıların daha direkt yapıldığı, çeşitlendiği ve geniş coğrafyaya yayıldığı görülüyor.
Hatta artık İran içindeki bazı saldırıların bizzat İsrail tarafından yapıldığı öne sürülüyor.
Örneğin 27 Kasım 2020 tarihinde İran'ın nükleer ve füze programının en önde gelen isimlerinden olan Savunma Bakan Yardımcısı Muhsin Fahrizade ülkesinde uğradığı silahlı bir suikast sonucu öldürüldü.
İranlı yetkililer, bu saldırıdan İsrail gizli servisi Mossad'ı sorumlu tuttu.
Yine İran'ın savunma sanayisinde veya nükleer projelerinin geliştirilmesinde görev alan başka uzmanlar da geçmiş yıllarda benzer suikastlar sonucu hayatını yitirmiş, Tahran yönetimi bu saldırılardan da Mossad'ı suçlamıştı.
Ancak yaşanan yeni gelişmeler iki ülke arasındaki gizli savaşın artık denizlere de yayıldığını gösterdi.

Gemilere karşılıklı saldırılar
İlk olarak İsrail'in bir süreden beri Suriye'ye yük götüren İran tankerlerine farklı tarihlerde Akdeniz'de saldırı düzenlediği ve en az 12 İran tankerinin batırılmayacak şekilde vurulduğu öne sürüldü.
Bu iddia Umman Körfezi'nde bir İsrail gemisine saldırı düzenlenmesinin ardından ortaya atıldı.
İran'ın bu saldırılara misilleme amacıyla İsrail gemisine saldırdığı iddia edildi.
Derken yine geçen günlerde Kızıldeniz'de bir İran gemisi daha saldırıya uğradı.

İran, Natanz Nükleer Tesisi'ndeki patlamadan İsrail'i sorumlu tuttu
Aynı günlerde İran'ın Natanz Nükleer Tesisi'nde bir patlama meydana geldi.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, saldırıdan İsrail'i sorumlu tuttu ve intikam alacaklarını söyledi.
Zarif, tesiste büyük hasar olmadığını da öne sürdü.
İsrail'den yapılan dolaylı açıklamalarda saldırı üstlenildi ancak patlamanın bir bombadan değil, siber saldırıdan kaynaklandığı ve tesise ciddi zarar verdirilerek, dokuz ay süreyle yeni uranyum zenginleştirilemeyecek hale getirildiği iddia edildi.
Aynı tesisin geçen yıl da bir siber saldırıya uğradığı biliniyor.

Erbil'de Mossad üssü vuruldu iddiası
Bu olaydan hemen sonra bu sefer de önce Birleşik Arap Emirlikleri açıklarında bir İsrail gemisi vuruldu.
Devamında da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin başkenti Erbil'de Mossad'a ait olduğu öne sürülen bir üsse İran yanlısı olduğu ve adı duyulmamış bir grup tarafından saldırı düzenlendiği ve ölenlerin olduğu gündeme getirildi. 
IKBY'li yetkililer ise Erbil'de Mossad üssü olmadığını, böyle bir olayın yaşanmadığını söylerken, İran yanlısı kaynaklar iddialarında ısrarlı.

"Süreç küçük çaplı da olsa bir savaş ihtimalini barındırıyor"
Peki bu tür olaylar daha ne kadar devam edebilir? İki ülke arasında sıcak savaş riski var mı?
Bu soruları ilk olarak İran uzmanları Savash Porgham ile Arif Keskin'e yönelttik.
Porgham, iki ülkenin uzun süreden beri Suriye'da örtülü savaştığını belirtti. Porgham'a göre iki ülke arasındaki bu durum "Gölge Savaşı".
Porgham, devam eden "Gölge Savaş"ta İsrail'in bir süreden beri farklı bir şey yaparak direkt İran içinde operasyonlar düzenlemeye başladığını söyledi. Porgham, "İsrail ve İran, 1979'daki İslam devriminden bu yana sıcak savaşa en yakın noktada" dedi.
Keskin ise son durumu "1979'dan günümüze kadar baktığımızda İran ve İsrail ilişkilerinin en tehlikeli, öngörülemez sürece girdiğini düşünüyorum. Bu süreç küçük çaplı da olsa bir savaş ihtimalini barındırıyor" diye özetledi.

"İran, İsrail saldırılarına karşı koyamıyor"
Her iki uzmanın da dikkati çektiği bir noktada İran'ın zafiyeti ve İsrail'in İran içerisindeki etkinliği.
Porgham, yaşanan son olayların İran'ın istihbaratı ve güvenlik birimleri içerisinde çok önemli bir gediğin açıldığını gösterdiğini öne sürdü.
Porgham, İran'ın nükleer programına dair gizli belgelerin bile İsrail tarafından ele geçirilip, Netanyahu tarafından televizyonlarda gösterildiğini hatırlatarak şöyle devam etti:
"İran, inanılmaz biçimde kendi içinde İsrail'in saldırılarına karşı koyamıyor. İsrail, İran'ın en korunaklı yerlerinde operasyon yapabiliyor. Bakıldığında İran'ın İsrail karşısında bir altta kalmışlığı görünüyor."

"İsrail, İran'a istihbari olarak nüfuz etti"
Keskin ise son gelişmelerin İsrail'in ciddi şekilde İran'a istihbari olarak nüfuz ettiğini ve bunun İran'ın nükleer çalışmalarına, istihbarat birimlerine hatta askeri alanlarına kadar uzandığını öne sürerek, şunları söyledi:
"Neredeyse İran'ı felç etmiş durumda. Son dönemlerde İran devlet yetkilileri de bunu itiraf ediyor. İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri, demecinde ‘Açıkça söylüyorum güvenlik olarak inanılmaz açığımız var' dedi. Yine Devrim Muhafızları eski komutanı Muhsin Rızai, her alanda casusluk yapıldığını söyleyerek yabancı istihbarat servislerinin İran'da güvenlik bürokrasisindeki nüfuzunu bir nevi itiraf etti."

"İran, intikam alacağız diyor ama yaptığı bir şey de yok"
İsrail'in eylemlerine karşın İran'ın ciddi bir karşılık veremediğini de öne süren Keskin, iddialarını şöyle sürdürdü:
"İran sürekli intikam alacağız diyor ama yaptığı bir şey de yok. İran'ın acizliği ülke içinde yönetimin meşruluğunu da tartışma konusu yapıyor. İçeride dayılanıyorsunuz ama İsrail'e bir şey yapamıyorsunuz deniyor. Devletin kendini koruyamadığı düşüncesi gelişiyor."

"İsrail, ABD'nin İran'la anlaşmasını istemiyor"
Gerek Porgham gerekse Keskin, İran ve İsrail arasında gerilimin yükselmesinin Biden yönetiminin İran'la yeniden nükleer görüşmelere başlama niyetinden kaynaklandığını iddia ederek, İran ile ABD arasında varılacak bir mutabakatın İran'ı güçlendireceğinden endişe eden İsrail'in bunun önüne geçmek için elinden geleni yapacağını deklere ettiğini hatırlattılar.
Porgham, İran'ın nükleer programına yönelik müzakerelerin Viyana'da başladığını hatırlatarak, bu müzakerelerde ilerleme sağlandıkça İsrail ile İran'ın gölge savaşının daha fazla sertleştiğini öne sürdü.

"Sıcak çatışmaya hiç bu kadar yakın olmadılar"
Savaş ihtimalinin güçlenmesine karşın bunun gerçekleşmesinin de kolay olmadığını söyleyen Porgham, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İran askeri gücü İsrail teknolojisiyle açık bir savaşta boy ölçüşemez ama İran'da bağlı örgütler üzerinden Lübnan'da ve Körfez'de İsrail gemilerine karşı asimetrik savaş yürütebilir. Sıcak çatışma riski var ve 42 yıldır sıcak çatışmaya hiçbir bu kadar yakın olmadılar. Endişeyle takip ediyorum."

"İsrail, nükleer görüşmelerin masasının çerçevesini belirleyecek noktada"
Son olayların ardından İran ve İsrail'in daha sert karşı karşıya geleceğinin görüldüğünü belirten Keskin ise uğradığı saldırıların İran devletini imajını korumak için bir şeyler yapmaya zorladığını belirterek, İran'ın içinde olduğu karmaşayı şöyle anlattı:
"İran nükleer dosyasının bundan sonra nereye evrileceğine sadece ABD ve İran görüşmeleri açısından bakmakta yanlış. Şu an itibariyle İsrail masada olmasa da yaptıklarıyla masanın çerçevesini belirleyecek noktaya gelmiştir. Muhsin Fahrizade öldürüldüğünde İran ek protokolden çıktı. Natanz tesisine saldırının ardından şimdi de yüzde 60 uranyum zenginleştirmeye başladık denildi. Her ikisi de İsrail operasyonlarına tepki olarak yapıldı. Bunlar da İsrail eylemlerinin İran'ın görüşmelerini etkileyecek noktada olduğunu gösteriyor."

Kasım Süleymani'nin öldürülmesi İran'ın operasyon gücünü azalttı mı?
Her iki uzmana da Kasım Süleymani'nin öldürülmesinin ardından İran'ın dış operasyon gücünün azalıp azalmadığını, sorduk.
Porgham, Süleymani'nin önemine değindikten sonra İran'ın operasyonel gücünün Kasım Süleymani öncesi ve sonrasında çok önemli değişimler gösterdiğinin söylenebileceğini belirtti.

İran'ın kaygısı ABD'nin işe karışması
Buna karşılık Keskin, İran'ın karşılık verememesinin Kasım Süleymani'nin olmamasından kaynaklanmadığını öne sürerek, "İran karşılık verirse İsrail'in daha sert karşılık vereceğini biliyor. İsrail'in kendisini karşılıklı misillemelere sokarak olayı büyüterek bu şekilde ABD'yi de işin içine çekmeye çalıştığından çekiniyor ve korkuyor" iddiasında bulundu.

"İran şimdilik Hizbullah kartına oynamayacak"
Keskin ayrıca İran'ın Hizbullah kartını oynamak içinde henüz erken olduğunu düşündüğünü belirterek, "İran zamanından önce bir hareket yapmak istemiyor. Tansiyon yükselirse İsrail – Hizbullah çatışması olabilir ama İran bunun için erken olduğunu düşünüyor" dedi.

İsrail, İran'ı Suriye'de Rusya'nın onayıyla mı vuruyor?
İsrail'de yaşayan gazeteci Rafael Sadi ise İran rejiminin İsrail'i yok etmeyi, denize dökmeyi hedeflediğini dile getirdiğini hatırlatarak bundan dolayı İran'a karşı yürütülen mücadele kapsamında Suriye içindeki İran hedeflerinin vurulduğunu belirtti.
Sadi, Suriye'deki İran hedeflerinin vurulmasının Rusya ile İsrail arasında varılan mutabakat kapsamında olduğunu ve Rusya'nın İsrail uçaklarına engellemede bulunmadığını öne sürdü.

İran gemisi İsrail kıyılarına bilerek petrol sızdırdı iddiası
İran'ın nükleer projesinin iddia ettiği gibi barışçıl hedefler içermediğini de öne süren Sadi, "Nükleer enerji veya silah sahibi hiçbir ülkenin ağzından bir diğerini imha edeceği ifadelerini duymuş değiliz. Halbuki İran İsrail'i atom bombası atarak yok etmekten söz eden ilk ülkedir" şeklinde konuştu.
İran'ın İsrail gemilerine yönelik saldırılar düzenlediğini aktaran Sadi, hatta bir Suriye'ye kaçak petrol taşıyan bir İran tankerinin İsrail kıyılarına petrol sızdırarak bilerek çevre kirliliği yarattığını iddia etti.

"İsrail'in tutumu Biden'ın İran politikasından bağımsız"
Sadi, İsrail ve İran arasında gerilen ilişkilerde Biden yönetiminin İran'la görüşme konusundaki tutumundan bağımsız olduğu görüşünde.
Sadi, İsrail'in Biden yönetiminin alacağı kararların kendi bilecekleri bir iş olduğunu söylediğini ancak güvenliklerini kimseye bırakmayacaklarını ve gerekirse kendi göbeklerini kendilerinin keseceğini deklere ettiğini de hatırlatarak şöyle devam etti:

"İsrail, nükleer santrale sabotajı kerhen de olsa kabullendi"
"Bunun sonucunda da İran Natanz  nükleer santralinde uranyum zenginleştirmeye başlanacağı haberi ile  her nasıl olduysa  santralin elektrikleri kesilivermiş ve trafosu patlamıştır. Hasar ifade edildiği kadarı ile 9 aylık bir gecikmeye sebebiyet vermiştir. İsrail şimdiye kadar ki politikaları gereğince bu tür eylemlerinde sessiz kalmayı yeğlemiş ve sorumluluk almamıştır. İlk kez bu olayda  yarım ağızla olsa bile ki öncelikle yabancı istihbarat kurumlarının ifadesine göre ibaresi ile haber İsrail basınında da yer almış hatta aynı  gün Başbakan Netanyahu, ordu mensupları ile bulunduğu şehitleri anma töreni arifesinde kendilerini kutlamış ve İsrail'in vatanı koruması için daima görevde oldukları için bu  eylemi de  kerhen kabullenmiştir."

"ABD'lilere siz olmasanız da biz devam edeceğiz mesajı verildi"
Sadi, bu kabullenmenin arkasında  sadece İran'a verilen bir mesaj olmadığını belirterek, "Aynı  zamanda Amerikalılara da siz bu işin içinde yanımızda olmazsanız bile biz gerekeni yapmaya devam edeceğiz denmekteydi. Hoş kaldı ki bu elektrik kesintisi Amerikalıların da az hoşuna gitmemiş değildi" ifadelerini kullandı.

"İran'ın en endişe ettiği sözcük Mossad"
İsrail'in yıllardır İran'a karşı sadece psikolojik değil aynı zamanda stratejik ve askeri bir üstünlük konumunda olduğunu öne süren Sadi, "Kimin ne dediği çok önemli değildir. Durum budur ve İranlıların en fazla endişe duydukları sözcük Mossad istihbarat kurumudur" iddiasında bulundu.

"Topyekün savaşa dönüşmeyecek"
Sadi, buna karşın karşılıklı çatışmalar asla bir topyekün savaşa dönüşmeyeceğini çünkü böyle bir savaşın her iki ülke açısından fazlasıyla pahalı ve gereksiz olduğunu ayrıca iki ülke halkları arasında da bir düşmanlık bulunmadığını vurguladı.

Independent Türkçe



Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimse bilmiyor

Bondi, Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimsenin bilmediğini söyledi (AFP)
Bondi, Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimsenin bilmediğini söyledi (AFP)
TT

Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimse bilmiyor

Bondi, Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimsenin bilmediğini söyledi (AFP)
Bondi, Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimsenin bilmediğini söyledi (AFP)

ABD Adalet Bakanı Pam Bondi, Donald Trump'ın ne zaman uyuduğunu kimsenin bilmediğini söyleyerek, başkanın tuhaf gece alışkanlıklarına dair gizemi daha da derinleştirdi.

Trump'ın uyku vakti uzun zamandır tartışma konusu; çok az uykuyla yaşama ünü, sabahın erken saatlerinde Truth Social'da yaptığı düzenli paylaşımlarla da destekleniyor.

Kid Rock'tan J.D. Vance'e kadar birçok müttefiki, Trump'ın onları tuhaf saatlerde arama eğiliminde olduğunu belirtti.

Artık Bondi de bu konuya dahil oldu.

Hiçbirimiz ona yetişemiyoruz; aramızda sürekli şaka konusu oluyor. Nasıl yaptığını bilmiyorum. Yani, hiçbirimiz ne zaman uyuduğunu bilmiyoruz. Durmadan çalışıyor ve bu onun için sürekli bir şey.

csdf
Trump, Oval Ofis'te J.D. Vance ve Pam Bondi'yle (AFP)

Katie Miller Podcast'ine konuk olan Bondi, "Gün hiçbirimize yetmiyor" diye ekledi.

79 yaşındaki başkanın kişisel doktoru, 2018'de başkanın geceleri sadece 4 ila 5 saat uyuduğunu, bunun da kendi yaşındaki erkekler için önerilen 7 ila 9 saatin çok altında olduğunu söylemişti.

Ulusal Yaşlanma Enstitüsü, "birçok yaşlının iyi uyumadığını" ve uykularını etkileyen ilaçlar alma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu belirtti. İyi bir gece uykusu, insanların gün içinde iyi işlev görmesi için olmazsa olmaz ve "öğrenmelerine, yeni anılar oluşturmalarına, hızlı tepki vermelerine, sorunları çözmelerine, dikkat etmelerine, karar vermelerine ve yaratıcı olmalarına yardımcı oluyor".

Trump daha önce, seçim kampanyasındaki destekçilerine "Biliyorsunuz, ben pek uyumam. 3-4 saat uyumayı severim, dönüp dururum, yerimde duramam, neler olup bittiğini öğrenmek isterim" demişti.

Bondi, Beyaz Saray ekibinden kimsenin "ona yetişemediğini" söyledi:

Nasıl yaptığını bilmiyorum. Yani, hiçbirimiz ne zaman uyuduğunu bilmiyoruz. Durmadan çalışıyor ve bu onun için sürekli bir şey.

Adalet Bakanı, Trump'ın uyku düzenine aşina olmadığını açıklayan ilk kişi değil.

Geçen hafta Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Fox News'un My View with Lara Trump programında Trump'ın "kapatma düğmesi olmadığını" söyledi.

Bazen başkan sizi 12.30 veya sabah 02.00'de arar, sonra sabah 6.00'da tamamen farklı bir konu hakkında yeniden arayabilir. Ben de 'Sayın Başkan, dün gece uyudunuz mu?' derim.

Kid Rock, tıpkı Trump gibi yalnızca birkaç saat uyuyabildiğini söylemişti.

54 yaşındaki oyuncu, mayısta Fox News'un The Will Cain Show programında, "Birkaç yıl önce Cleveland Clinic'le bu tür bir uyku çalışması yaptım ve sonuç şu oldu: Geceleri 4 veya 5 saat uyuyan insanların yüzde 2'si gayet iyi" demişti.

Onun için de aynı şey geçerli. Mesela, sabah 2'de onunla konuşuyorum ve bazen birkaç bira içtikten sonra, 'Hey, nasılsın?' diye soruyorum. Sonra beni sabah 5 gibi arayıp, 'Nasıl buldun?' diye soruyor. Ben de, 'Kalktım. Hazırım.' diyorum.

Independent Türkçe


Trump'ın İngiltere ziyareti, ilgili herkes için tam bir mayın tarlası

Starmer ve Trump, Temmuz 2025'te İskoçya'daki görüşmeleri sırasında (AP)
Starmer ve Trump, Temmuz 2025'te İskoçya'daki görüşmeleri sırasında (AP)
TT

Trump'ın İngiltere ziyareti, ilgili herkes için tam bir mayın tarlası

Starmer ve Trump, Temmuz 2025'te İskoçya'daki görüşmeleri sırasında (AP)
Starmer ve Trump, Temmuz 2025'te İskoçya'daki görüşmeleri sırasında (AP)

Sean O'Grady

İngiltere’ye yapılan çoğu resmi ziyaretin nispeten mütevazı, samimi ve gösterişsiz olduğunu söylemek doğru olur. Downing Sokağı ve Dışişleri Bakanlığı'nın yönlendirmesiyle, Kraliyet Ailesi en güzel gümüş takımlarını ve taçlarını çıkarır, bir parti ve ziyafet verir. Bu tür faaliyetler, bazen İngilizlerin hâlâ sahip olduğu tek güç türü olan ve “yumuşak” olarak adlandırılan gücün bir uygulamasıdır ve Windsor Hanedanı bu güce fazlasıyla sahiptir.

Resmi ziyaretler, mevcut veya potansiyel dostların gözüne girmek veya bozulan ilişkileri onarmaya yardımcı olmak amacıyla yapılır. Fransa Cumhuriyeti adına Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve eşinin gerçekleştirdiği son ziyaret, Fransa’ya “Beni rahat bırakın!” diye meydan okuyan Boris Johnson, yine Fransa hakkında “Dost mu düşman mı?” diyen Liz Truss'ın yıllardır süren açık düşmanlığının ardından ilişkileri düzeltme girişimiydi ve her şey yolunda gitti. Macron bir iki zarif konuşma yaptı ve Bayeux Gobleni yakında British Museum'da sergilenecek. 1066'da Normanların İngiltere'yi fethini anlatan Goblenin sergilenmesi, İngiltere'ye karşı bir Fransız iyi niyet işareti olarak görülüyor. 2024'te ise Japonya İmparatoru ve İmparatoriçesi benzer bir ihtişamla karşılandı; bu kez İkinci Dünya Savaşı sırasında işlenen vahşetlere ilişkin gazilerden sembolik bir protesto bile gelmedi.

Hadiselerin normal seyri budur, fakat İngiltere’de olduğu kadar kendi ülkesinde ve hatta küresel olarak da karışık tepkiler uyandıran Donald Trump söz konusu olduğunda böyle olmadığı aşikar. Kısacası, turuncu tenli zorba ve Batı medeniyetinin kurtarıcısı salı akşamı geldiğinde, bunun öncesinde ve sonrasında tam olarak ne olacağını kimse bilmiyor. İlgililerin hepsi için bu, kolayca bir zafere veya bir felakete dönüşebilir; ikisinin birleşimi daha olası ve ziyaretin olaylı geçeceği kesin.

İlgililerin hiçbirinin duymak istemediği tek kelime “Epstein”, ama kesinlikle duyacaklar. Trump ve Starmer arasındaki ortak basın toplantısında Epstein kelimesini ilk kez kullanacak olan gazeteci, Basın Ödülleri töreninde cesaret konusunda Victoria Haçı'na eşdeğer özel bir ödüle derhal aday gösterilmeli. Ziyarete dahil olan üç ana isim de utanç verici bir şekilde Epstein'ın ağına dahil ve bunun hatırlatılmasını istemiyorlar. Trump, onunla geçmişteki ilişkisi ve “dosyaları yayınlama” konusundaki akılsızca seçim kampanyası vaadi nedeniyle; Keir Starmer, görevden alınan İngiltere’nin Washington Büyükelçisi Lord Mandelson nedeniyle; Kral, kendisini “çok saygıdeğer” olarak tanımlayan ve ziyaret boyunca Royal Lodge’de (Kraliyet Locası) kalacak kardeşi Prens Andrew nedeniyle, bu adın hatırlatılmasını istemiyorlar. Jeffrey Epstein'ın adı medya tarafından anıldığında mekana çökecek olan tedirgin edici soğuk hava, orada bulunanlar için dayanılmaz ve televizyondan izleyenler için bile fark edilebilir olacak. Her açıdan olağanüstü bir sahne olacak.

Başbakan ile Başkan arasında Trump, şaşırtıcı bir şekilde, en iyi savunma hattına sahip olan taraf. Partilerde birlikte çekilmiş fotoğrafları, sürekli tekrarlanan ve dans edip şakalaştıklarını gösteren video, Epstein'ın 50. doğum günü defterine yazılmış tuhaf (ve şimdi inkar edilen) bir not dahil olmak üzere, bir zamanlar yakın dost olduklarına dair tüm kanıtlara rağmen, Trump, mahkum edilmeden önce “iğrenç” olarak adlandırdığı kişiyle tüm iletişimini kestiğini dürüstçe söyleyebilir. Yani, dile getirilmeyen bir tezat ile Mandelson'ın aksine bunu yapabilir. Başkan ayrıca, Epstein'ın binlerce sayfalık dosyasını (isteksizce de olsa) yayınlayan kişinin kendisi olduğunu da söyleyebilir. Mandelson hakkında kendisine bir soru sorulursa da, soruyu Starmer'a yönlendirip, masumca onunla büyükelçi olarak bir sorunu olmadığına işaret edebilir.

Beklenmedik bir şekilde, ölen milyarder ve çocuk istismarcısının hayaleti Starmer'ı Trump'tan daha fazla rahatsız ediyor. Starmer’ın, kendisi ile hiç tanışmamış, hatta Epstein'ın çılgın partilerinden birine bile katılmamış olduğu kesin. Ama hayaletinin onu takip etmesinin nedeni hem talihsiz hem de son derece açık; Peter Mandelson'ın “en iyi arkadaşını” ne kadar sevdiği, özellikle de Epstein'ın suçlarının utanç verici ayrıntılarla kamuoyuna açıklanmasıyla birlikte ortaya çıktı. Gerçekten de, Mandelson'ın Jeffrey'e gönderdiği mesajlardan hangisinin daha zarar verici olduğunu bilmek zor. Peter'ın bir sonraki “nefis” ziyaretini dört gözle beklediği mesajı mı? Yoksa Epstein'ın özel jeti “Lolita Ekspres”te bedava uçuş elde etmeye çalıştığı mesajı mı? Yahut en utanç vericisi, Epstein'ı “erken tahliye için mücadele etmeye” teşvik ettiği mesajı mı? Starmer için soru şu: Bu ihlallerden ve diğerlerinden hangilerini biliyordu, ne zaman öğrendi ve Mandelson'u ABD büyükelçiliğine neden atadı ve ardından ifşaatlar ortaya çıktıktan sonra neden onu uzun süre korumaya çalıştı?

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump'ın istediği zaman ağzına geleni söyleme alışkanlığı da var. Böyle anlarda -ki İngiliz yetkililer bu fırsatları en aza indirmeyi çok isteyecektir- Trump, Starmer'ı ifade özgürlüğüne karşı (hayali) savaşı, Lucy Connolly'nin (X platformunda ırkçı nefreti kışkırtmaktan suçlu bulunup 31 ay hapis cezasına çarptırılan İngiliz kadın) hapse atılması, Ukrayna'daki savaş, Gazze, gümrük vergileri, Çin (özellikle de devasa Londra büyükelçiliği), Tommy Robinson (İngiliz aşırı milliyetçi aktivist), Nigel Farage, Prens Andrew, Elon Musk, Charlie Kirk ve Buckingham Sarayı'na göre Downing Sokağı’ndaki altın süslemelerin eksikliği nedeniyle eleştirebilir.

Bazı İngiliz gazeteleri, mevcut hükümet politikasının çarpıtılmış bir versiyonunu Başkana sunarak, Starmer'a yaptıklarının “aptalca”, “ahmakça”, “tehlikeli” olduğu gibi sert ifadeler söylemesini sağlama fırsatını yakalamak isteyebilirler. Farage, reklam için GB News’te yayınlanacak Trump ile bir röportaj bile ayarlayabilir ki tüm bunlar Starmer için zor anlar demek.

Starmer'ın kaçınılmaz gafları ve zor durumda kalınan anları ne kadar iyi idare edeceği, bu hafta hayatta kalması için her şeyden daha önemli olacak. Umabileceği tek şey, ABD-İngiltere ticaret anlaşması ve iki ülke arasında savunma ve teknoloji iş birliği konusundaki  olumlu haberler, Trump’ın böbürlenmeleri yerine gösterişli töreninin izleyicileri memnun etmesidir.

Daha hafif dokunuşlar da olacak. Bazılarımız, göz alıcı First Lady, Baş İzci Dwayne Fields ve halen Kız İzciler Derneği Eş Başkanı olarak adlandırdığımız Kate Middleton arasında planlanan toplantıdan harika şeyler bekliyor. Galler Prensesi, Bayan Trump'ı gölgede bırakacak mı, yoksa Melania moda dünyasında yankı uyandırmak için bir izci kızı gibi mi giyinecek? Bu merak konusu.

Neredeyse bir gelenek haline gelen dev bir şişme Trump bebek balonunun uçurulması da şüphesiz bir başka önemli an olacak. Ancak Başbakan açısından, parlamento tatildeyken ve nazik diplomasi hüküm sürerken normalde rahatlatıcı olması gereken bu anda, “Ben ünlüyüm, beni buradan çıkarın!” programının siyasi bir ödüllendiricisi gibi görünecek. Medya ritüelini andıran tekrarlanan hakaretler ve bunlara şiddetli hazımsızlık eşlik edecek. Trump'ın resmi ziyaretinin karmaşasında bol şans, Sir Keir, dualarımıza ihtiyacınız olacak.


İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda
TT

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

Akil Abbas

İki gün süren heyecan dolu bekleyiş, adeta açık bir drama gibiydi. Katar’ın ABD ile ilişkileri, İsrail savaş uçaklarının Doha'da Hamas'ın üst düzey liderlerini bombalaması ve bu liderlerin ABD’nin heyetiyle yapmaları gereken toplantı öncesinde ciddi bir sınavdan geçti.

Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al-Sani'nin öfkeli açıklamasında Katar’ın yaşadığı şok son derece açık ve anlaşılırdı. Katarlı yetkili, İsrail'in eylemini ‘Katar vatandaşlarının ve sakinlerinin güvenliği ve emniyeti için ciddi bir tehdit’ olarak nitelendirerek kınadı. Katar'ın ‘bu saldırının sorumlularının hesap vermesi için tüm yasal ve diplomatik önlemleri almaya’ hazır olduğunu belirtti. Beş Filistinlinin yanı sıra Katarlı bir güvenlik görevlisinin ölümüne yol açan İsrail saldırısına karşı bu öfkeli tonla yapılan açıklamanın dozu daha da arttı ve Başbakan ikinci açıklamasında İsrail’in saldırısını ‘devlet terörizmi’ olarak tanımladı. Katar Başbakanı “İhanete uğradık” ifadelerini kullandı.

Öte yandan ABD, bölgedeki iki önemli müttefiki arasında birdenbire sıkışıp kalarak, ‘hasar tespiti’ aşamasına girdi. Bu müttefiklerden biri, diğerini açıkça ve haksız bir şekilde saldırdı. Diğer müttefik ise ABD’nin kanlı bir savaşı sona erdirecek siyasi bir atılım gerçekleştirmesine yardımcı oluyordu ve ABD bunu gerçekleştirebilseydi, diplomatik bir zafer olarak sunabilirdi.

hty
Trump, geçtiğimiz mayıs ayında Katar'a yaptığı son ziyaret sırasında (AFP)

ABD, hasar tespiti çerçevesinde Beyaz Saray sözcüsü Caroline Levitt’in ağzından saldırıyı askeri kaynaklarından öğrendiğini ve Katarlı yetkilileri uyardığını açıkladı. Katarlı yetkililer böyle bir uyarının yapıldığını doğruladılar, ancak uyarı yapıldığında İsrail bombaları başkent Doha’ya düşmeye başlamış ve artık iş işten geçmişti. İsrail ise, ABD'ye saldırı planını önceden bildirdiğini açıkladı. İsrail'in ABD ile istişare etmeden tek taraflı bir eylemde bulunduğu ve sadece geç bilgi verdiği, geçtiğimiz ekim ayında Lübnan’da Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın öldürüldüğü hava saldırısında sergilediği davranışı tekrarladığı izlenimini veriyor. Ayrıca Hamas’ın hedef alınan liderleri Halid Meşal, Halil el-Hayye, Zahir Cebbarin ve Muhammed Derviş’in durumuna ilişkin hala bir teyit yok.

Şimdiye kadar, gerçekler açısından sadece askeri operasyonun amacına ulaşamadığı kesin. Ancak, bu önemli olayın ayrıntıları ve sırları ötesinde, önümüzdeki dönemde daha fazlası ortaya çıkacak olsa da gerçekler çerçevesinde önemli olan bunun nedenleri ve sonuçlarıdır.

İsrail: Yarı başarı, yarı başarısızlık

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail'in Doha saldırısını başlatmasının ardındaki nedenlerin çoğu, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun siyasi ihtiyaçlarıyla bağlantılı olsa da Netanyahu, bu ihtiyaçların kişisel niteliğini gizlemek için bunları daha geniş bir stratejik çerçeveye yerleştiriyor. Netanyahu, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'nin ‘terörle mücadele’ kapsamında ‘düşmanları’ ortadan kaldırmak için küresel ölçekte yaptığına benzer şekilde, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesi temelinde, zaman sınırı olmayan açık uçlu bir savaş istiyor. ABD’nin önceliği görevi başarıyla tamamlamak olduğundan görevin ne zaman tamamlanacağına dair herhangi bir takvime bağlı değil. Dolayısıyla Netanyahu, konuşmalarında sık sık İsrail'in 7 Ekim'den sonraki görevini, ABD’nin 11 Eylül'den sonraki göreviyle kıyaslıyor.

Bu da Hamas ile savaşı sona erdirecek ‘yeterli bir anlaşmanın’ anlamsız olduğu anlamına gelir. Çünkü böyle bir anlaşma, öldürülen Filistinli sivillerin bedeli ne olursa olsun, Netanyahu hükümetinin Hamas'ın yenilgisini ilan ederek zaferini ilan etmesini engeller. Ancak Netanyahu, İsrail'in en güçlü müttefiki olan ABD'nin bu tür bir anlaşma için yoğun baskı yapması altındaydı. Bu amaçla, Hamas ile doğrudan müzakereler başlattı. Bu hamle, ABD'nin terörist örgüt olarak sınıflandırdığı ve yüz yüze oturup müzakere etmemesi gereken Hamas'ı ödüllendirdiğine inanan İsraillileri öfkelendirdi.

Netanyahu, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'nin ‘terörle mücadele’ kapsamında küresel ölçekte yaptığına benzer şekilde, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesi için süre sınırı olmayan açık uçlu bir savaş istiyor.   

İsrail'in saldırısının hedefi olan Hamas heyetindeki isimlerin üst düzey olması, Hamas'ın ABD'yi tatmin edecek bir anlaşmaya varma konusundaki ciddiyetini gösteriyordu. Ancak İsrail bu anlaşmayı engellemeye çalıştı. Bu yüzden saldırının zamanlaması hassas ve belirleyiciydi. Çünkü saldırı Hamas heyetinin ABD heyetiyle görüşmesinden önce gerçekleşti. İsrail'in Katar’a saldırısı, geçtiğimiz haziran ayında İran'ı bombalamasına benzer bir durumdu. O saldırı, ABD ve İran heyetleri arasında İran'ın nükleer programı konusundaki anlaşmazlığı çözüme kavuşturacak bir anlaşma sağlanacağına dair geniş çaplı beklentilerin olduğu, ‘nihai’ görüşmeye iki gün kala gerçekleşmişti.

Doha ve Tahran'daki iki bombalı saldırı, sorunları çözecek siyasi anlaşmaları engellemek, İsrail'in karşı tarafı kaybeden, yenilen ve İsrail'in koşullarını kabul eden bir askeri zafer elde etme hedefine ulaşana kadar cepheleri diri tutmayı amaçlıyor. Hizbullah ile savaşı sona erdirme senaryosunda da böyle oldu.

Özetle Netanyahu'nun İsrail'i 7 Ekim'den sonrası siyasi çözümler değil, askeri zaferler peşinde. Bu durum, Netanyahu'nun İsrail'inin Ortadoğu'yu değiştireceğine dair defalarca kez dile getirdiği taahhüdüyle de tutarlı. Bunu ilk kez 7 Ekim saldırısından iki gün sonra İsraillilere hitaben yaptığı konuşmada ifade eden Netanyahu, “Hamas'ın yaşayacağı şeyler korkunç ve zor olacak... Sizden sabırlı olmanızı istiyorum. Ortadoğu'yu değiştireceğiz” ifadelerini kullandı. Daha sonra, aylarca süren açıklamalarında, bu değişimin Gazze dahil olmak üzere yedi farklı cephede zaferi de içereceğini ekledi.

Doha ve Tahran'daki saldır, sorunları çözecek siyasi anlaşmaları engellemek, İsrail'in karşı tarafı kaybeden, yenilen ve İsrail'in şartlarına boyun eğen bir askeri zafer elde etme hedefine ulaşana kadar çatışmaları sürdürmeyi amaçlıyor.

Taktiksel düzeyde, bu saldırı, Doha'daki Hamas liderlerinin ortadan kaldırılmasının sadece katı çizgideki liderleri ortadan kaldırmakla kalmayıp, Hamas'ı bekasını tehdit edecek kritik ve son derece tehlikeli bir duruma sokacağı yönündeki İsrail’in bazı istihbarat değerlendirmeleriyle de uyumlu. Bunun nedeni, saldırının başarılı olması durumunda Hamas'ın, şu anda Gazze Şeridi'ndeki tüm kurumlarını kontrol eden ve Hamas'ın gücünü yeniden inşa etme ve İsrail'in suikast girişimlerinden kaçma konusunda yetenekli olduğunu kanıtlamış tek bir saha komutanının, İzzettin el-Haddad'ın liderliği altında kalacağı anlamına gelecekti.

İsrail'in değerlendirmelerine göre Haddad, birçok Hamas liderinin aksine sivil kayıpları önlemek ve yeniden inşa ettiği örgütün geri kalanını korumak amacıyla savaşı sona erdirmek için taviz vermeye istekli ve esnek bir tutum sergiliyor. İsrail, Haddad liderliğindeki Hamas ile vardığı anlaşmayı, Doha'daki farklı taraflar arasında eşitlik ve karşılıklı tavizler izlenimi yaratacak bir siyasi anlaşmaya alternatif olarak, askeri gücüyle dayattığı bir teslimiyet belgesi olarak sunabilir. Bu ‘teslimiyet belgesini’ elde edemese bile, İsrail, Doha saldırısı başarılı olursa, özellikle de Haddad’a suikast girişiminde başarılı olma olasılığı varsa, müzakere edecek kimse olmadığı gerekçesiyle Gazze’deki savaşı sürdürebilir. Aynı tahminlere göre bu durumda Hamas başsız ve merkezi liderlikten yoksun kalacak. Buna rağmen, Haddad ve diğer Hamas liderleri olsun ya da olmasın, İsrail bu zamanı, Hamas'ın en önemli kalesi olarak kabul edilen Gazze Şeridi'nin merkezi ve yönetim şehri olan Gazze kentinde daha fazla toprak işgal ederek askeri operasyonlarını tırmandırmak için kullanıyor. İsrail şu an Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 75'ini işgal ediyor.

ABD ve iki müttefik arasındaki zorlu denge

Doha saldırısı, bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri başka bir önemli müttefikinin başkentini vurması nedeniyle ABD'yi büyük bir utanca uğrattı. Tam olarak ne olduğu kesin olarak doğrulanmamış olsa da ABD yönetimi İsrail'in operasyonu başlatmasını engelleyemeyeceğini anladığında, ‘zararı sınırlamak’ ve iki kötülükten daha azını kabul etmek amacıyla, operasyonun başarısız olmasına yol açan bilgileri sızdırmış olması mantıklı görünüyor.

frgty
İsrail'in Katar'ın başkenti Doha’da Hamas liderlerine düzenlediği saldırı sonucunda hasar gören bir bina, 9 Eylül 2025 (Reuters)

Haklı öfkesini yasal ve siyasi bağlamlara yönlendirerek ve bölgesel ve uluslararası dayanışma oluşturarak saldırıya hızlı ve etkili bir yanıt geliştiren Katar ile dayanışma arasında bir denge kurmaya çalıştı. Bu tepkinin bazı sonuçları, ABD’nin İsrail’i doğrudan kınaması ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) İsrail'in saldırganlığını resmi olarak kınamasına ABD’nin destek vermesi şeklinde oldu. Bu da ABD’nin uluslararası forumlarda İsrail'i geleneksel olarak savunmasından nadiren vazgeçtiği bir durum olarak değerlendirildi. Ayrıca, İsrail’in kontrolü dışında, savaş sonrası Gazze için üzerinde anlaşmaya varılmış bir senaryo oluşturmak için artan bölgesel ve uluslararası baskıyı da güçlendirdi. Fakat bu tepkinin belki de en önemli sonucu, Katar'ın, ABD’nin İsrail tarafından Katar'a karşı benzer bir tutumu askeri olarak önleyeceğine dair garantiler vermesini sağlama çabalarıydı. Katar Emiri Temim bin Hamed Al Sani’nin ABD’ye yapacağı ziyarette bu garantileri ele alacağına dair beklentiler söz konusu. Burada Katar'ın ekonomik ağırlığı ve ABD ile yaptığı cömert ticaret anlaşmaları, Amerikan tarihinde daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde düşünen ve davranan ABD yönetimine baskı yapmada büyük bir rol oynuyor.

ABD yönetimi, İsrail'in operasyonu başlatmasını engelleyemeyeceğini anladığında, operasyonun başarısız olmasına yol açan bilgileri sızdırmış olması mantıklı görünüyor.

Öte yandan İsrail başarısız operasyonunun sonucunda diplomatik ve siyasi açıdan kayıplar yaşasa da, Netanyahu başbakan olarak siyasi hayatının uzamasını, kırılgan koalisyonunu sürdürmesini ve yolsuzluk suçlamalarıyla hapis cezası alma ihtimalini önlemesini sağlayacak bir kazanım elde etti. Netanyahu, Doha’daki barış sürecini ve bunun yanında Gazze’deki savaşın hızlı veya yakın bir zamanda sona ermesi ya da ABD ile Hamas arasında doğrudan iletişim kurulması olasılığını, geçici de olsa, etkili bir şekilde bozdu.

Örneğin, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun açıklamalarının açıklığı dikkati çekti. Rubio, bu hafta İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında “Geleceğin ne getireceği hakkında konuşacağız ve onların (yani İsraillilerin) gelecek planlarını çok daha net bir şekilde anlayacağım” dedi. Rubio aynı ziyaret sırasında ABD'nin İsrail'in saldırısından memnun olmadığını belirtmiş olsa da ABD’nin Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze'nin savaş sonrası Hamas'sız bir yönetime sahip olması için gerekli düzenlemeler de dahil olmak üzere savaşın sona erdirilmesi olan iki temel talebini içerdikleri sürece İsrail'in alternatiflerine açık görünüyor. Büyük olasılıkla, İsrail'in Rubio'ya ‘teklifi’, Hamas'ı savaşın sona ermesi anlaşmasının resmi bir tarafı haline getirecek herhangi bir ortaklık olmaksızın, tek taraflı olarak savaşın sona erdirilmesi olacaktır. Bu da İsrail ordusunun Gazze'yi tamamen işgal edene, Hamas ortadan kaldırılana ve rehineler kurtarılana kadar ilerlemeye devam edeceği anlamına geliyor. Bu galip ve mağlup senaryosu, Netanyahu’nun iktidarda kalmak için ihtiyaç duyduğu İsrail aşırı sağcı kanadının ruh haliyle uyumlu olsa da sahadaki gerçeklik farklı olabilir ve bu durum sağcı kanadın umutlarını boşa çıkarabilir.

Öte yandan Hamas yüksek bir uyumluluk gösterdi. İsrail’in Gazze Şeridi'nin tamamını işgal etmesi, yönetimin yükünden kurtulmak ve İsrail’i yoracak ve Hamas’ın meşruiyetini ve etkinliğini yenileyecek uzun vadeli bir gerilla savaşına geçmek için Hamas’a istediği fırsatı verebilir. Netanyahu, Rubio'yu bu senaryonun uygulanabilirliğine ikna etmeli, ancak bu senaryo gerçeklerden çok hayalperest düşüncelere dayanıyor.