Dilenciler, tiryakiler ve çocuklarıyla Osmanlı toplumunda Ramazan manzaraları

Dilenciler, tiryakiler ve çocuklarıyla Osmanlı toplumunda Ramazan manzaraları
TT

Dilenciler, tiryakiler ve çocuklarıyla Osmanlı toplumunda Ramazan manzaraları

Dilenciler, tiryakiler ve çocuklarıyla Osmanlı toplumunda Ramazan manzaraları

Salgın sebebiyle pek çok Ramazan geleneği terk edildi.
Kalabalık iftarlar, panayırlar ve sahura kadar süren eğlenceler yerini kısıtlamalara bıraktı. Hatta teravih namazları dahi camilerde kılınmıyor. Bu durum yalnızca ülkemiz için değil, dünyadaki tüm Müslüman ülkeler için geçerli.
Yine de Ramazan, Türkler için yalnızca bir ibadet ayı değil, on bir ay boyunca beklenilen ve hazırlanılan bir kültürün kendisiydi.
Konuyla ilgili elimize kadar ulaşan iki değerli eser bulunuyor. Bunlardan ilki Abdülaziz Bey'e ait "Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri"; diğeri de Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey'in kaleme aldığı "Bir Zamanlar İstanbul" adlı çalışmadır. Bu eserlerde Osmanlıların gündelik hayatına dair birçok bilgi, birincil kaynaktan aktarılırken eserleri okuyanların da dikkat edeceği üzere tüm rutinler Ramazan ayına göre düzenlenmektedir.
Bu eserlerin ışığında Osmanlı'nın zengin Ramazan kültürünün dipsiz sularına daldığınızda sizleri birbirinden ilginç ayrıntılar karşılıyor. Özellikle dilenciler, tiryakiler ve çocukların Ramazan'a bakışı bir hayli sıra dışı olarak karşımıza çıkıyor.

Ramazan ve Dilenciler
Payitaht olan İstanbul'da dilenci taifesi iki gruba ayrılırdı. Birinci gruptaki dilenciler İstanbul'da devamlı dilencilik hakkına sahip kişilerdi. Bunların sayıları belirli bir rakamda tutulur ve İstanbul halkı için bir rahatsızlık sebebi olmalarına izin verilmezdi. Öyle ki dilenciler kendilerine resmi olmayan bir lonca kurup kurallara bağlı bir şekilde dilenirlerdi.
Eğer ki bir kişi gerekli müsaadeleri almadan, mesela Eyüp gibi önemli bir mevkide dilenirse onun hakkından evvela güçlü bir kurumsallaşmaya sahip yerleşik dilenciler gelirdi. Dilenciler gedik adını verdikleri bölgeleri korumak konusunda son derece dikkatliydi.
Öte taraftan Muharrem ve Ramazan ayları İstanbul'da dilenciler açısından bereket aylarıydı. Bilhassa Ramazan ayında bölge taksimatlarının yapılması ve aynı dilencilerin birden fazla pay almalarını engellemek için dilenci pirleri ‘kâhyalar' adaleti sağlardı. Kâhyalar, dilenciliğe uzun yıllarını vermiş ve diğer dilenciler arasında saygı gören kişiler arasından seçilirdi.

Kâhyaların bir diğer önemli görevi, özellikle Ramazan aylarında İstanbul dışından girişlerine izin verilen dilencilerin kontrolünü sağlamak ve Ramazan Bayramı sonrası İstanbul'dan çıkışlarını garantilemekti. Elbette bunların hiçbirisi resmi bir görev değildi; ama zamanla yerleşmiş bu gelenek resmi kurumlarca da itibar görür hale gelmişti.
Kâhyalar gezici dilenciler içerisinde bilhassa Çingenelerin gelişine sıcak bakardı, çünkü Çingeneler sürekli ikamet etmezler ve çoğunlukla Ramazan sonrası onları İstanbul'dan göndermek daha kolay olurdu.
Lakin Ramazan ayının bereketi İstanbul'u kısa sürede dilenciler için cazibe merkezi haline getirirdi. Rumeli ve Anadolu'dan envaı çeşit dilenci soluğu İstanbul'da almaya başlardı. Bu durumdan son derece rahatsız olan Ali Rıza Bey durumu nükteli bir biçimde şöyle eleştirecekti;
"Bir takım da, mübarek Ramazan ayının sadaka bolluğundan faydalanmak üzere, İstanbul'da toplanıp biriken şahıslar vardı. Bu zümrenin çoğu taşradan yeni gelen çiçeği burundalardan olmayıp, sair günlerde Üsküdar ateş kayıklarında ve mavnalarda aylakçılık eden veya sokaklarda elinde kalbur, sırtında kara kıldan yapılma bir heybe olduğu halde kuru üzümle karışık leblebi satan heriflerdi. Bunlar, Bitpazarından birkaç kuruşla şal eskisi alır sarık ve çarşaf bozuntusu bir cübbe edinerek dilenir gezerlerdi. Bir kısım da taşradan gelen, doğru dürüst dili dönmediği halde düzensiz bazı kaside beyitleri ezberleyen yontulmamış dangalaklardı. Bunlar bazen kendi aralarında birleşip ve daimi dilencilerle de toplaşarak büyük bir kumpanya şeklini alır, işte o zaman İstanbul sokakları çıplak ve iğrenç, sırnaşık, mütecaviz dilencilerden geçilemez bir hale gelirdi. Bir takımı da teravih namazından sonra kalabalık kahvelere girip selam vererek ilahi okur ve hikâyeler anlatırlardı. Bir kısmı ise camilerde namaz kılmakta olanların önlerine (mekânın cennet ola) ibaresi yazılı beyit şeklinde küçük kâğıtları bir baştan bırakıp öteki baştan toplarlardı. Diğer bir grup, cami avlularında birleşip derviş Yunus'un şu kadar yüz yıllık ilahisini hep bir ağızdan, lakin galiz seslerle okurlar ve birçokları da halk camiden çıkarken cami kapılarında dizilip dilenirlerdi. Akşamlan iftar maksadıyla konakları dolaşır, pervasızca Sofralara çökerler ve sonra da (diş kirası) namıyla para isterlerdi. İstanbul dilencilerinin bu yakışıksız hareketleri sonradan hükumetçe göz önüne alınarak hususi bir (Darülaceze) tesis edilmişti. Ama ne var ki, son zamanlarda yine türeyip ürediler."
Ali Rıza Bey'in de yakındığı üzere dilenci gedikleri bozulmuş, Osmanlı İmparatorluğu geriledikçe sınırları içerisinde kontrolsüz bir dilenci güruhu meydana gelmişti. Zamanla Ramazan sofralarında her vakit bir tabak ve diş kirası ayrılan dilenci taifesi İstanbullular için mütecaviz ve korkulur bir güruh halini almıştı.

Ramazan ve Tiryakiler
Osmanlılarda Ramazan aylarında tuhaf bir adet vardı. Ramazan ayı gelip çattı mı, herkes soluğu tütüncü dükkânında alırdı. Ümera, vüzera veya reayadan; hatta bizzat Osmanlı Padişahının kendisinin tütüncü dükkânına giderek bir iskemle çekerek sokaktan gelip geçeni izlemek gibi sıra dışı bir âdeti vardı.

Bu durumu iyi bilen tütüncüler bütün bir sene kendilerini Ramazan ayında ağırlayacağı tiryakilerine hazırlardı. Memleketin dört bir yanından getirilen kız saçı tütünler ince ve özel tabakalar halinde misafirlerine koklatılır mest edilirdi ve bu sayede bütün bir sene yapılan satıştan daha fazlası Ramazan ayında yapılırdı.

Osmanlıların Ramazan'da tütüncü dükkânlarındaki en büyük eğlenceleri tütün tiryakilerinin yoksunluğu olurdu. Bizzat Sultan Mahmut bu geleneğe riayet ederdi ve Ramazan ayında tütüncü dükkânına gelerek bu hoş sohbete iştirak ederdi. Abdülaziz Bey bu tuhaf geleneği şu sözlerle anlatırdı;
"Bu zatların bazıları ve özellikle tütün meraklıları Ramazanda tütüne daha ziyade özen gösterdiklerinden konaklarında tütünün her cins ve en iyi kalitelilerini bulundurdukları halde, oruç haliyle dükkânlarda gördüklerine imrenirler, kendi elleriyle alması daha zevkli olduğundan konağa gelip tütün satan, tütün kıyan tamdık tütüncülerin dükkânlarına girer, çeşit çeşit tütünleri görünce dayanamayıp beğendiklerinin her birinden birkaç okka alır, ağalarıyla konağa gönderir, içmek için akşamı sabırsızlıkla beklerlerdi.
Bu tütüncü dükkânlarının içi çok temiz tutulur, ortada bir şey bırakılmaz, cins cins tütünler dükkânın yanlarında bulunan çekme sürmelerdeki gözlere konur, sarı zincirle bağlı altın şeklinde yapılmış ve basılmış mangır denen pullarla donatılmış, sarı parlak terazilerde tütünler tartılır, elbise şeklinde dikilmiş elvan renk kâğıtlar içine konur, müşterilere öyle verilirdi. Ramazan günlerinde böyle dükkânlarda oturmak âdetti Beyazıd'da bugün Darü'l-Fünun binasının bulunduğu yerde, sudûr-ı ulema'dan nakibü'l-eşrâf Tahsin Bey'in pederi Kıbrıs muhassılliğinde bulunmuş Kıbrıslı Mehmed Ağa'nın konağı altında bir tütüncü dükkânı vardı. Sultan II. Mahmud bile bazen Ramazanda gelir, oturur, gelen geçeni seyreder ve halinden tiryakiliği belli olanlara yanındakiler aracılığı ile takılır, latife ettirir, eğlenir ve her birine atiyyeler verdirirdi. Padişahın orada olduğunu anlayınca korkup telaşlananlar da padişahı güldürürdü."

Osmanlı'da Ramazan demek, bir anlamda ‘Enfiye Ayı' demekti. Enfiye, tiryakilerin ve hatta tiryakisi olmayanların dahi en fazla tükettiği maddeydi. Tunuslu Hayrettin Paşa'dan beri İstanbulluların kullandığı bir uyuşturucu madde olan enfiye için Kani Bey tarafından kurulmuş bir fabrika dahi bulunuyordu. Tütün yoksunluğunun iftarda yeteri kadar giderilemediğini düşünen çoğu kişi enfiyeyi tercih ederlerdi.

Ramazan ve Çocuklar
Ramazanı on bir ay bekleyenler arasında en heyecanlı kişiler şüphesiz çocuklardı. Ramazanda çocukların her türlü yaramazlık ve eğlencelerine tahammül göstermek de en önemli Ramazan geleneklerinin başında gelirdi. Bu sebeple birçok kaynak ve Batılı Seyyahın eserinde Ramazan aylarında İstanbul sokaklarının çocuklar tarafından tam anlamıyla ele geçirildiğine şahit oluyoruz.

Sokakları dolduran kandiller, meydanlara kurulan Karagöz perdeleri ve çeşit çeşit fişekler tüm İstanbul'u çocuklar için bir oyun parkına çevirirdi. Çocuklar Ramazan ayında yaramazlık konusunda sınır tanımasalar da onlara karşı ses yükseltmek ya da dayak atmak hiç hoş karşılanmaz hemen müdahale edilirdi. Bütün bir ayda İstanbul'u ele geçiren çocuklar Bayramla beraber adeta haracını toplar ve bir sonraki Ramazan'ı beklemek üzere sokaklardan çekilirlerdi.
Ali Rıza Bey, İstanbul'da çocukların yaptığı yaramazlığı şöyle aktaracaktı;
"Alay alay sokaklarda yağ ve mum parası sesleri duyulmaya başlar. Fenerlileri ürkütmek ve onlara mum parası verdirmek için (bakkalda üzüm, fenerde gözüm) tekerlemelerini hızlı hızlı söylerler. Böylece gelip geçenlerden yağ ve mum parası alırlar. Vermeyenlerin fenerlerini patlatmak, ya da kapıp kaçmak, hatta yal ve mum parası vermeyenlerin evlerinin camını kırmak adet haline gelmişti. Eskiden şimdiki gibi sokak aydınlatılmadığı için fenersiz gezinmek yasaktı, sokakta gezen herkes fener bulundurmaya mecburdu.
Bir Ramazan gecesi Fatih Camii önünden geçerken birçok sesler duyduk. Sebebini anlamak için halkın birikmiş bulunduğu yere geldik. Meğer çocukları ye oyununa uğrayan biri fenersiz kalmış, başka fener de bulamamış, çaresiz karanlıkta yoluna devam etmek zorunda kalmış. Bu sırada zaptiyeler önüne çıkarak fenersiz sokağa çıktığı için karakola götürmek istemişler, adamcağız güç halle başına geleni anlatarak kendini kurtarmış."

Osmanlı'da Ramazan, Müslim veya gayrimüslim olsun her kesim için kelimenin gerçek anlamıyla ‘On bir ayın sultanıydı'. Denilebilir ki Ramazan ayında gündüzleri sokaklar dilencilerin, akşamları çocuklarındı ve ahali ise bu cümbüşte soluğu tütüncü dükkânlarında almayı tercih ederdi.

Independent Türkçe



NASA, Mars'ta kullanacağı yeni nesil teknolojileri Ölüm Vadisi'nde test ediyor

NASA bilim insanları, Kaliforniya'nın Mojave Çölü'ndeki Dumont Kumulları bölgesinde bir araştırma drone'unu geçen eylülde test etti (NASA/JPL/Caltech)
NASA bilim insanları, Kaliforniya'nın Mojave Çölü'ndeki Dumont Kumulları bölgesinde bir araştırma drone'unu geçen eylülde test etti (NASA/JPL/Caltech)
TT

NASA, Mars'ta kullanacağı yeni nesil teknolojileri Ölüm Vadisi'nde test ediyor

NASA bilim insanları, Kaliforniya'nın Mojave Çölü'ndeki Dumont Kumulları bölgesinde bir araştırma drone'unu geçen eylülde test etti (NASA/JPL/Caltech)
NASA bilim insanları, Kaliforniya'nın Mojave Çölü'ndeki Dumont Kumulları bölgesinde bir araştırma drone'unu geçen eylülde test etti (NASA/JPL/Caltech)

NASA yeni nesil Mars drone teknolojisini, Kızıl Gezegen'e çok benzeyen bir yerde, Kaliforniya'nın Ölüm Vadisi Ulusal Parkı'ndaki Mojave Çölü'nde test ediyor.

Navigasyon yazılımlarında iyileştirmeler yapmak amacıyla üç araştırma drone'unu nisan ve eylülde, dokusuz ve çorak kumulların üzerinde uçurdular.

Ajans Mars'taki benzer kumulların, son uçuşların bazılarında Ingenuity Mars Helikopteri'nin navigasyonunu şaşırttığını belirtiyor.

Mars keşif aracı Perseverance'la birlikte 2021'de fırlatılan helikopter, Ocak 2024'te iniş sırasında hasar görmesinden önce 72 uçuş gerçekleştirerek planlanan ömrünü önemli ölçüde aştı.

NASA Güney Kaliforniya Jet İtki Laboratuvarı'ndan araştırmacı ve drone pilotu Roland Brockers yaptığı açıklamada, "Ingenuity, engebeli araziler üzerinde uçmak ve hareketini yerdeki görsel şekillere bakarak tahmin etmek üzere tasarlanmıştı. Ancak zamanla görsel dokunun az olduğu bölgelerden geçmek zorunda kaldığı için bu işlev zorlaştı" dedi.

Brockers "Geleceğin araçlarının çok yönlü olmasını ve bu kumullar gibi zorlu alanların üzerinden uçma endişesi taşımamasını istiyoruz" diye ekledi.

NASA, ikiz Viking uzay araçlarını indirmeye hazırlandıkları 1970'lerden beri, genellikle Dünya'nın en sıcak yeri diye bilinen Ölüm Vadisi'nde çöl drone'larını test ediyor.

Günümüz mühendisleri parkın, geçmişteki bir lav akıntısının uhrevi kalıntısı olan Mars Tepesi'ne ve kavurucu sıcaklıkların 45 dereceye kadar ulaştığı Mesquite Düzlükleri Kumulları'na da gitti.

Araştırmacılar farklı kamera filtreleri kullanmanın drone'ların zemini takip etmesini sağlayabileceğini ve yeni algoritmalar sayesinde araçların güvenli iniş yapabileceğini keşfetti.

Ölüm Vadisi Ulusal Parkı Müdürü Mike Reynolds, dalgalı Dumont Kumulları'nın sunduğu çeşitliliğin, parkın korunmasının neden hayati olduğunu bir kez daha gösterdiğini söylüyor.

Reynolds "Bu, parkın yalnızca doğal güzellikleri veya eğlence olanakları için değil, aynı zamanda çöl ortamlarını ve kendi dünyamızın ötesindeki dünyaları anlamamıza aktif bir yardım sunan canlı bir laboratuvar olduğu için de korunduğunun güçlü bir hatırlatıcısı" diyor.

frgt
Ölüm Vadisi Ulusal Parkı'ndaki bir çadırda toplanan araştırmacılar bir araştırma drone'unu izliyor (NASA/JPL/Caltech)

Ancak NASA'nın Mars'la ilgili testlerde kullandığı tek ulusal park Ölüm Vadisi değil.

NASA'nın Teksas merkezli Johnson Uzay Merkezi'nden araştırmacılar, New Mexico'daki White Sands Ulusal Parkı'nda LASSIE-M ("Legged Autonomous Surface Science In Analogue Environments for Mars" / Mars İçin Analog Ortamlarda Bacaklı Otonom Yüzey Bilimi) adlı köpek benzeri robotu test etti.

Araştırmacılar robotun Mars'ta keşif öncüsü olarak görev yapabileceğini ve keşif araçları için tehlikeli olabilecek kayalık veya kumlu arazilerde gezinebileceğini umuyor.

NASA'nın Virginia'nın Hampton şehrindeki Langley Araştırma Merkezi'nden diğer araştırmacılarsa küçük bir okul otobüsü boyutlarında pervaneli bir drone olan Yeniden Kullanılabilir Elektrikli Mars Uçuş Aracı'nı (Mars Electric Reusable Flyer) test ediyor.

Independent Türkçe

 


Antik Çin'de kadın ve erkeklerin farklı sebeplerle kurban edildiği bulundu

Shimao şehrindeki oyma taş (Omurgalı Paleontolojisi ve Paleoantropoloji Enstitüsü)
Shimao şehrindeki oyma taş (Omurgalı Paleontolojisi ve Paleoantropoloji Enstitüsü)
TT

Antik Çin'de kadın ve erkeklerin farklı sebeplerle kurban edildiği bulundu

Shimao şehrindeki oyma taş (Omurgalı Paleontolojisi ve Paleoantropoloji Enstitüsü)
Shimao şehrindeki oyma taş (Omurgalı Paleontolojisi ve Paleoantropoloji Enstitüsü)

Arkeologlar, Çin'de yaklaşık 3 bin 800 ila 4 bin 300 yıl önce, erkek ve kadın kurbanların ayrı amaçlar için seçildiği, cinsiyet ayrımcılığının yüksek olduğu bir Taş Devri toplumunun kanıtlarını buldu.

Çin Bilimler Akademisi'nden araştırmacılar, Çin'in kuzeybatısındaki büyük bir Taş Devri yerleşimindeki elit mezarlarda, genellikle ritüel amacıyla kurban edilen kadın refakatçilerin bulunduğunu, bunun da daha önce düşünülenden binlerce yıl önce gerçekleştiğini keşfetti.

Çalışma ayrıca, bölgede insan kurban etmeyle ilişkili erkek toplu mezarlarına dair  ilk somut bulguları ortaya koydu.

Arkeologlar, antik toplumun iki farklı kurban etme pratiği uygulandığını tahmin ediyor: Biri, muhtemelen genel ritüel amaçlarına hizmet eden erkeklerin toplu gömülmesini içeriyordu; diğeriyse kadın kurbanların ölülerle birlikte gömüldüğü yüksek statülü mezarlara eşlik ediyordu.

Çin'in kuzeyindeki Şensi Eyaleti'ndeki Shimao arkeolojik alanının, cinsiyetçi normları izleyen hiyerarşik bir topluma ev sahipliği yapan geç bir Taş Devri yerleşimi olduğuna dair kanıtlar buldular.

Nature adlı akademik dergide yayımlanan çalışmada bilim insanları, "Bu bulgular, Shimao topluluklarında ağırlıklı olarak ataerkil bir soy yapısını ve muhtemelen cinsiyete özgü kurban ritüellerini ortaya koyuyor" diye yazdı.

Arkeolojik kanıtlar, yaklaşık 4 kilometrekarelik bir alanı kaplayan taş duvarlı yerleşim yerinde hiyerarşik bir sosyal örgütlenmeye ve antik halkın insan kurban etme biçiminde cinsiyet ayrımcılığına işaret eden belirgin bölgeler vardı.

Önceki araştırmalar, yerleşim yerinde el sanatları üretim alanlarının yanı sıra büyük surların bulunduğu alanlar da dahil devlet düzeyindeki toplumlara özgü bir örgütlenme seviyesi bulmuştu.

Son çalışmada bilim insanları, Şensi ve komşu Şanşi eyaletindeki 7 arkeolojik alanda bulunan 169 insan kalıntısının yanı sıra birkaç kalıntının DNA verilerini değerlendirdi.

Kalıntılardan elde edilen DNA'ları karşılaştıran araştırmacılar, Shimao halkının ağırlıklı olarak soylarının yaklaşık bin yıl önce aynı bölgede yaşayan yerel topluluklara dayandığını ortaya koydu.

frgty
Mezar sahibi ve kurban edilen biri (Omurgalı Paleontolojisi ve Paleoantropoloji Enstitüsü)

Son bulgular, Shimao'nun Doğu Kapısı'ndaki kurbanların cinsiyeti hakkındaki yerleşmiş varsayımları da geçersiz kılıyor.

Kurban edilenlerin çoğunun kadın olduğu yönündeki önceki teorilerin aksine genetik kanıtlar, bölgedeki 10 gömüden 9'unun erkek olduğunu gösteriyor.

Bilim insanları, kişilerin kurban ediliş biçiminde cinsiyete özgü net bir model buldu.

Erkek kurbanlar Doğu Kapısı'nda yoğunlaşırken, kadın kurban kalıntıları çoğunlukla seçkin mezarlıklarla ilişkilendirildi.

Bu, Shimao'nun kurban uygulamalarının son derece sistematik ve cinsiyete özgü rollerin farklı ritüel amaçlarıyla yerlerine bağlı olduğunu ortaya koyuyor.

rrf4g5
Shimao şehrinin manzarası (IVPP)

Elitlerin kurban edilen kadın arkadaşlarıyla birlikte gömülmesi, Çin'de ancak binlerce yıl sonra, MÖ 770'le 221 arasındaki Erken Demir Çağı döneminde gözlemlendi.

Araştırmacılar ayrıca Shimao halkı ile güneydeki pirinç tarımı toplulukları arasında yakın genetik bağlantılar buldular ve bu da antik Çin'deki tarih öncesi tarım ve hayvancılık toplulukları arasındaki kapsamlı etkileşimleri vurguladı.

Bölgede yapılacak daha ileri araştırmaların, erken Doğu Asya devletlerinin kökenlerini daha iyi anlamaya yardımcı olabileceğini umuyorlar.

Independent Türkçe

 


Zayıflama iğnelerinin Alzheimer'ın ilerlemesini yavaşlattığı bulundu

Bir araştırma, kilo verme iğnelerinin Alzheimer hastalığına yakalanma riskini azaltabileceğini öne sürüyor (Reuters)
Bir araştırma, kilo verme iğnelerinin Alzheimer hastalığına yakalanma riskini azaltabileceğini öne sürüyor (Reuters)
TT

Zayıflama iğnelerinin Alzheimer'ın ilerlemesini yavaşlattığı bulundu

Bir araştırma, kilo verme iğnelerinin Alzheimer hastalığına yakalanma riskini azaltabileceğini öne sürüyor (Reuters)
Bir araştırma, kilo verme iğnelerinin Alzheimer hastalığına yakalanma riskini azaltabileceğini öne sürüyor (Reuters)

Bilişsel gerilemeyi yavaşlatabileceğini gösteren bir çalışmanın ardından zayıflama iğnelerinin Alzheimer tedavisinde kullanılabileceği öne sürülüyor.

Saxenda markası altında satılan liraglutid, kan şekerini kontrol altına almak ve zayıflamaya yardımcı olmak için reçete ediliyor.

GLP-1 agonisti olan bu ilaç, Wegovy ve Ozempic gibi çalışarak kan şekerini, iştahı ve sindirimi düzenleyen doğal hormonu taklit ediyor.

Ancak Imperial College London'dan araştırmacılar, günde bir kez uygulanan iğnelerin Alzheimer hastalarında bilişsel gerilemeyi yaklaşık yüzde 50 yavaşlattığını saptadı.

Üniversitenin Beyin Bilimleri Bölümü'nde nörobilim alanında öğretim üyesi olan Paul Edison, önceki araştırmalardan sonraki durumu şöyle açıklıyor: 

Liraglutidin muhtemelen iltihabı azaltarak, insülin direncini ve Alzheimer biyobelirteçlerinin toksik etkilerini düşürerek veya beyindeki sinir hücrelerinin iletişimini iyileştirerek beyni koruduğunu düşünüyoruz.

Hakemli dergi Nature Medicine'da yayımlanan çalışmada hafif ila orta derecede Alzheimer'ı olan ancak diyabeti olmayan 169 katılımcı iki gruba ayrıldı.

Bir gruba günlük liraglutid iğnesi yapılırken, diğer gruba bir yıl boyunca plasebo verildi.

Takip döneminden sonra yapılan bir dizi beyin taraması, ilacın beyin hacmi kaybını yavaşlattığını ortaya koydu.

Çalışmanın yazarları, "İyileşme 6 aydan önce görülmeye başlasa da 52. haftada daha belirgin hale gelmesi, GLP-1 analoglarının uzun süreli tedaviyle Alzheimer'daki bilişsel işlevleri olumlu yönde etkileyebileceğini gösteriyor" diyor.

Ancak araştırmacılar liraglutidin, Alzheimer hastalığının ayırt edici özelliği olan beyin glikoz metabolizmasındaki gerilemeyi engellemediğini saptadı.

Araştırmacılar zayıflama iğnesinin beyin hacmi kaybını neden yarı yarıya yavaşlattığını belirtmese de beyindeki iltihabı ve tau adlı toksik proteinin birikimini azalttığının daha önce bulunduğunu açıklıyorlar.

Tau proteininin anormal birikimi "yumaklar" oluşturarak hücre hasarına ve iltihaplanmaya yol açıyor ve Alzheimer semptomlarına katkıda bulunuyor.

Tıpkı Wegovy gibi Novo Nordisk'in ürettiği Saxenda da Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Servisi tarafından vücut kitle indeksi 30'un üzerindeki kişilere kilo verme tedavisi olarak sunuluyor.

Ancak çalışmanın yazarları, zayıflama iğnesinin Alzheimer'la mücadelede uzun vadede kullanılıp kullanılamayacağını belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor.

Çalışma, Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ), yüksek maliyetler ve ilaçlarla ilgili tedarik sorunları nedeniyle zayıflama iğnelerinden faydalanabilecek kişilerin 10'da birinden azının bunlara erişebildiği uyarısında bulunmasının ardından geldi.

DSÖ, bu ilaçlar hakkındaki ilk kılavuzunda iğnelerin, obeziteyle yaşayan kişilere yardımcı olmak için sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizle birlikte, uzun vadeli olarak kullanılması gerektiğini öneriyor.

Independent Türkçe