İran Devrim Muhafızları, Kudüs Gücü Komutan Yardımcılığı’na Rıza Felahzade’yi getirdi

Kudüs Gücü’nün ikinci adamı olan Felah Zade, Suriye’deki çatışmalarda öne çıkan 5 İranlı komutandan biriydi.

İran Devrim Muhafızları’na bağlı Fars Haber Ajansı’nın geçen yıl Mayıs ayının sonlarında yayınladığı fotoğrafta Süleymani ve Zade, Suriye’deki çatışmalarda görülüyor.
İran Devrim Muhafızları’na bağlı Fars Haber Ajansı’nın geçen yıl Mayıs ayının sonlarında yayınladığı fotoğrafta Süleymani ve Zade, Suriye’deki çatışmalarda görülüyor.
TT

İran Devrim Muhafızları, Kudüs Gücü Komutan Yardımcılığı’na Rıza Felahzade’yi getirdi

İran Devrim Muhafızları’na bağlı Fars Haber Ajansı’nın geçen yıl Mayıs ayının sonlarında yayınladığı fotoğrafta Süleymani ve Zade, Suriye’deki çatışmalarda görülüyor.
İran Devrim Muhafızları’na bağlı Fars Haber Ajansı’nın geçen yıl Mayıs ayının sonlarında yayınladığı fotoğrafta Süleymani ve Zade, Suriye’deki çatışmalarda görülüyor.

İran Devrim Muhafızları, geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Kudüs Gücü Komutan Yardımcısı General Muhammed Hicazi’nin yerine Kudüs Gücü’nün üçüncü adamı General Rıza Felahzade’yi getirmekte gecikmedi. Devrim Muhafızları Sözcüsü Ramazan Şerif, Hicazi’nin 1980’li yıllarda yapılan 1. Körfez Savaşı döneminde aldığı kimyasal yaranın semptomlarının görülmesinin ardından öldüğünü söyledi.
İran’ın dini lideri Ali Hamaney, Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami’nin önerisini onay verdi. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın talimatıyla Bağdat’ta ABD hava saldırısında öldürülen Kasım Süleymani ile birlikte Suriye’de saha çatışmalarında omuz omuza veren ve Ebu Bakır lakabıyla tanınan 59 yaşındaki Felahzade’yi Hicazi’nin yerine atadı.
Felahzade Mart 2019’dan bu yana Süleymani ve Kudüs Gücü’nün mevcut Komutanı İsmail Kaani’den sonra Kudüs Gücü’nün üçüncü adamı olarak biliniyor. Bu çıkarım, Süleymani’nin talebi üzerine Hamaney’in Suriye savaşında gösterdiği performans nedeniyle Felahzade’yi albay rütbesinden Tuğgeneral rütbesine terfi ettirmesine dayanıyor. Nitekim Felahzade, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimini desteklemek için savaşan çeşitli milletlerden oluşan milis güçlerine komuta ediyordu.
Şu andan itibaren en muhtemel Kudüs Gücü Komutanı adayı görülen Felahzade’nin aldığı bu terfi, Süleymani’nin Kudüs Gücü’nde izlediği stratejilerde değişiklik olmayacağına işaret ediyor.
Felahzade İran kamuoyunda askeri rütbeleriyle ve üst düzey bir güvenlik yetkilisi olarak tanınıyor. Felahzade, Eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedi Necad döneminde üst düzey görevler üstlenmeden önce Yezd, Isfahan ve Fars kentlerinde Devrim Muhafızları’nın birliklerini komuta etti.
Yezd nüfusuna kayıtlı olan Felahzade 2008-2013 arasında Yezd Valiliği yaptı ve ardından Suriye’de saha çatışmalarında General Kasım Süleymani’nin yardımcılarından oluşan ekibe katıldı. Felahzade böylece 2014-2016 Halep çatışmalarında öne çıkan 5 İranlı komutandan biri oldu.
Felahzade, Süleymani’nin Bağdat’ta öldürülmesinden 3 gün sonra IRNA haber ajansına verdiği demeçte, Süleymani’nin ölmeden önce kendisinden bulunduğu uçağın gece saatlerinde Halep Havalimanı’na iniş yapıp yapamayacağını teyit etmesi için Havalimanı’na gitmesini istediğini zira o sırada Havalimanı’nın Suriyeli muhalif güçlerce kuşatıldığını söyledi.
İran Devrim Muhafızları önceki gün General Muhammed Hicazi’nin öldüğünü bildirdi. Devrim Muhafızları, ilk açıklamasında Hicazi’nin geçirdiği kalp krizi sonucu öldüğünü ifade etti. Ancak İran’da tanınan şahsiyetlerin Twitter hesaplarından paylaştığı mesajlarda Hicazi için “şehit” ve “canını Rehber (Hamaney) için veren asker” nitelemelerini kullanmaları Devrim Muhafızları’nın açıklamasıyla ilgili şüphelere neden oldu.
Devrim Muhafızları Sözcüsü Ramazan Şerif, Hicazi’nin bir süre önce koronavirüse yakalandığını ve ardından iyileştiğini belirterek, Hicazi’nin 1980’li yıllardaki 1. Körfez Savaşı döneminde aldığı “kimyasal yaranın semptomlarının görülmesinin ardından öldüğünü” söyledi.
Sözcü Şerif, Devrim Muhafızları’na bağlı Sabirun News televizyon kanalının Hicazi’nin ölümüyle ilgili iddiasını yalanladı. Nitekim söz konusu televizyon kanalı, Hicazi’nin uğradığı “biyolojik suikast” sonucu hayatını kaybettiğini iddia etmişti. İran Meclis Başkan Yardımcısı Emir Hüseyin Kadi Zade Haşimi, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, Hicazi’nin General Kasım Süleymani’nin “eski arkadaşı” ve Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın “askeri kolu” olduğunu yazdı. Haşimi ayrıca güdümlü füzelerin İsrail’in içlerine doğru fırlatılan Hicazi tarafından hazırlatıldığını ve fırlatma işaretini de yine Hicazi’nin verdiğini belirtti.



Savaş Ortadoğu'yu nereye götürüyor?

Fotoğraf: Sara Padovan
Fotoğraf: Sara Padovan
TT

Savaş Ortadoğu'yu nereye götürüyor?

Fotoğraf: Sara Padovan
Fotoğraf: Sara Padovan

Robert Ford

Donald Trump'ın İran'a karşı savaşında İsrail'i ne kadar destekleyeceği belirsizliğini koruyor, ancak tahminler, çatışmanın ivmesinin bu yılın sonlarında gerileyeceği yönünde.

Kendi açısından İran, ABD ile tam ölçekli bir çatışmaya kaymak konusunda istekli görünmüyor. Nitekim 23 Haziran'daki sınırlı misilleme, füze saldırısı öncesinde ABD’ye saldırıyı bildirdi. Trump da bunu daha sonra hesaplı bir adım olarak değerlendirdi. Ancak bu, çatışmanın yakın bir zamanda sona ereceği anlamına gelmiyor.

İran, nükleer ve balistik füze programlarına halen sıkı sıkıya bağlı ve kapsamlı yabancı denetimlere izin vermiyor. İsrail'in İran güvenlik kurumlarını hedef alması ve İsrailli yöneticiler ile Donald Trump'ın tekrarlanan açıklamaları, geride kalan İranlı yöneticiler arasında İsrail ve ABD'nin er ya da geç İslam Cumhuriyeti'ni devirmeye çalıştığına dair inancın pekişmesine yardımcı oldu.

Ancak İran rejimi gerçekte devrilmedi. Gerçek şu ki, ne kadar yoğun ve sürekli olursa olsun, hava ve füze saldırılarının sonucu olarak bir rejim değişikliğine hiç şahit olmadık. İran’da, 2011'de Libya'da veya 2024'te Suriye'de olduğu gibi, hükümet kurumlarının kontrolünü ele geçirebilecek güçlü bir silahlı muhalefet de yok. Aynı biçimde, 1979'da İran'ın kendisinde olduğu gibi, İran nüfusunun büyük bir kesiminin etrafında toplanabileceği net bir muhalif figür de yok.

Washington'u, Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olmadığına, ancak Bağdat'ın işgali ve Amerikalı uzmanların doğrudan denetimleri ikna edebilmişti

Bir yıl sonra, İran dini lideri bir din adamı veya İran Devrim Muhafızları'ndan bir subay olabilir, ancak rejimin doğası büyük ölçüde değişmeden olduğu gibi kalacaktır. ABD ve Avrupa’nın desteğini almış bir İsrail saldırısı, sendeleyen İran devletinin İsrail'e olan düşmanlığını sürdürmesini sağlayacaktır. Batı'ya karşı düşmanlığını açıkça ifade etmese de en azından ona karşı derin bir şüphe duymaya devam edecektir.

Tahran, İsrail ve ABD'nin İran hükümetini ve ekonomisini zayıflatmayı bırakacağına güvenmediği için nükleer ve balistik füze programlarından koşulsuz vazgeçmek için hiçbir gerekçe görmüyor. Ayrıca, bu programları kademeli de olsa yeniden inşa etmek için teknolojik kapasiteye sahip. Dahası İslam Cumhuriyeti içinde hızla nükleer silah geliştirilmesini isteyen sesler giderek daha fazla yükselecektir. Kuzey Kore örneğine bakıldığında, hayatta kalan İran liderleri, rejime yönelik ek dış tehditleri yalnızca bir nükleer silahın caydırabileceği sonucuna varabilirler.

Buna karşılık, Amerikalılar ve İsrailliler, yeni şüpheli nükleer tesisleri ve personelini hedef almak için her zaman doğru olmayabilecek istihbarata dayanacaklar. Bu hava saldırıları, bazı açılardan, Kuveyt Savaşı ile 2003 ABD işgali arasındaki yıllarda Saddam Hüseyin döneminde Irak'a karşı gerçekleştirilen ABD operasyonlarına benzeyecek. Ancak Washington'daki Carnegie Vakfı'nda Nükleer Politika Programı Direktörü ve akademisyen James Acton, 19 Haziran'da New York Times'da, hedef alınan devlet nükleer programı sürdürmeye kararlıysa, hiçbir hava harekatının nükleer programı tamamen durdurmada başarılı olamadığı konusunda uyardı. Hatırlayalım ki, Washington'u Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olmadığına, ancak Bağdat'ın işgali ve ABD uzmanlarının doğrudan denetimleri ikna edebilmişti.

cdfg
Fotoğraf: Sara Padovan

Trump'ı İran'a karşı askeri bir saldırı düzenlemeye zorlayanlar, İran'ın dahili nükleer ve füze programlarının tamamen ve garantili olarak ortadan kaldırılmasının ancak kara kuvvetlerinin konuşlandırılmasıyla sağlanabileceği gerçeğini sürekli olarak göz ardı ediyorlar. Ancak Trump, İran ile askeri bir gerilimi tırmandırma peşinde değil; aksine, müzakere masasında İran'ı siyasi olarak teslim olmaya itmeye çalışıyor. Burada soru şu; İran'ı kısa sürede teslimiyet müzakerelerini kabul etmeye zorlama gücüne sahip mi?

Bununla beraber Trump'ın İran'a büyük çaplı bir kara harekâtını onaylaması pek olası değil. Operasyonel koşullar düşük riskli olduğu sürece hava saldırılarını tercih edecektir ama bilindiği gibi, daha önce Yemen'de Husilere karşı yürütülen hava harekatının uzun sürmesinden rahatsızlık duyduğunu da dile getirmişti. Buna ilave olarak, deniz devriyelerinin artırılmasını destekleyeceği ve Çin'e yapılan sevkiyatlar da dahil olmak üzere İran petrol ihracatına fiili bir ambargo uygulama yönünde harekete geçeceği de tahmin ediliyor. Bu adımlarının amacı, düşman İran hükümetini döviz rezervlerinden mahrum bırakmaktır. İran petrol ihracatını durdurmak Tahran'ı daha da zayıflatacak, nükleer ve balistik füze programlarını yeniden inşa etme girişimlerini yavaşlatacak olsa da onu tamamen felç etmeye yetmeyecektir.

İran Devrim Muhafızları Ordusu artık mali ve askeri olarak daha zayıf ve Bağdat ile Güney Irak'ta bir zamanlar sahip olduğu etki seviyesini koruyamayacaktır

İsrail daha güçlü, ancak kısıtlamalar varlığını sürdürecektir.

İran'da bir rejim değişikliği ihtimali azalırken, İsrail her zamankinden daha fazla Amerikan desteğine ihtiyaç duyacaktır. İsrail Hava Kuvvetleri'nin İran hedeflerine karşı elde ettiği kayda değer başarılara rağmen, özellikle de Fordo'daki müstahkem yeraltı İran nükleer tesisini yok edememesi başta olmak üzere, çatışma aynı zamanda gücünün sınırlarını da açığa çıkardı. Buna ilaveten İsrail, kıyılarına bir ABD Donanma muhribi ve sınırlı ABD stoklarından ek THAAD füze savunma sistemi birimleri konuşlandırılması gibi, füze savunma sistemini takviye etmek için ABD’den takviye talebinde bulunmak zorunda da kaldı.

Bu Amerikan örtüsü altında, İsrail sadece İran nükleer programıyla bağlantılı olduğundan şüphelenilen yerleri hedef alan düzensiz saldırılar düzenlemekle kalmayacak, aynı zamanda Filistinlilere yönelik baskıcı politikalarına ve Batı Şeria'nın bazı kısımlarını kademeli olarak ilhak etmeye devam edecektir. Bunun karşısında Filistinliler kendilerini kasvetli bir gelecekle karşı karşıya bulacaklardır. Aynı zamanda, İsrail'in güvenilirliği ve desteklenmesine verilen destek, Demokrat Parti'yi destekleyen genç Amerikalılar arasında azalmaya devam ediyor ve bu yaklaşık on yıldır belirgin olan bir eğilim.

Son zamanlarda, genç Cumhuriyetçiler de İsrail’i daha az destekler oldu ve Kongre'deki İsrail yanlısı grupların hakimiyeti muhtemelen önümüzdeki üç yıl boyunca devam edecek fakat ABD bütçesi üzerindeki artan yük ve yerel sosyal programlara yapılan harcamaların gerilemesi, İsrail'e koşulsuz ABD desteğinin uygulanabilirliği ve sürdürülebilirliği hakkındaki mevcut sorgulamaları yoğunlaştıracak.

İbrahim Anlaşmaları genişletiliyor mu?

Mevcut çatışmanın durmasıyla birlikte, Washington İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi konusunu yeniden gündeme getirirken, Kuveyt, Katar, Umman ve Suudi Arabistan bir dizi karmaşık hesaplarla yüzleşeceklerdir. Nitekim Trump, 14 Mayıs'ta Riyad'da yaptığı konuşmada, Körfez ülkelerinin bu adımı atmaları umudunu dile getirse de bu adımın zamanlamasının tamamen onlara bağlı olduğunu kabul etti.

Cezayir, Tunus ve Yemen gibi bazı Arap Birliği üyeleri normalleşme sürecine yönelmeyecek olsalar da İsrail, özellikle Suudi Arabistan olmak üzere tüm Körfez ülkeleriyle resmi siyasi ve ticari ilişkiler kurmaya halen istekli ve buna önem veriyor.

Ancak, İran'ın belirgin şekilde zayıflamasıyla birlikte, Körfez ülkelerinin Tahran'ın tehditlerine karşı caydırıcı olarak İsrail ile acil iş birliği ihtiyacı da azalıyor.

Bu hükümetler, İsrail'in Filistinlilere yönelik baskıcı politikalarından rahatsız olurlarsa, açıkça normalleşme adımları atmak yerine, İsrail ile sessiz bir iş birliği seviyesini sürdürmeyi tercih edebilirler.

Bununla birlikte, bu ülkeler ister normalleşme yolunda ilerlemeye ister ilerlememeye karar versinler, özellikle İsrail'in büyüyen askeri gücünün farkında oldukları için Washington ile ilişkilerini güçlendirmeye çalışacaklardır. Aynı zamanda, Çin ve hatta Rusya da dahil olmak üzere diğer küresel güçlerle ilişkilerini güçlendirerek seçeneklerini çeşitlendirmek için gayret edeceklerdir.

7 Ekim'den önce, Akdeniz’den Arap Yarımadası, Hindistan ve belki de Uzak Doğu'ya kadar pazarları birbirine bağlayan bir ulaşım koridoru projesi ile ilgili aktif tartışmalar dönüyordu. Her Körfez ülkesinin, ekonomisini çeşitlendirme ve büyümeyi teşvik etme konusunda kendi vizyonu ve planları var. Ancak, ABD ve İsrail'in İran'a yönelik devam edecek hava harekatı, bölgesel yatırım ortamının çekiciliğini zayıflatacaktır. Sınırlı olsa bile, İran’ın saldırıları da arzu edilen istikrar için sürekli bir tehdit olmaya devam edecektir.

Trump, İran hedeflerine doğrudan saldırılar düzenlemek için ABD üslerini kullanmaya karar verirse Tahran zayıflayacaktır, ancak komşularına karşı daha düşmanca davranacaktır. Böyle bir senaryo, Körfez hükümetlerinin İran'a açılma politikalarıyla oluşturmaya çalıştıkları ve öncelikle yabancı yatırım çekmeyi amaçlayan istikrar ortamını baltalayacaktır. Bu nedenle, yatırım fırsatları, bölgesel olarak daha istikrarlı ve dolayısıyla bazı uzun vadeli yatırım biçimleri için daha cazip görünebilecek Latin Amerika gibi diğer bölgelere kayabilir.

Bu bağlamda, Körfez ülkeleri İran, İsrail ve ABD arasındaki savaş sona erdikten sonra büyük olasılıkla diplomatik ve politik bir çözüm çağrısında bulunmaya devam edeceklerdir. Ancak, böyle bir anlaşmaya varmak, çatışmanın doğrudan taraflarına bağlı kalmaya devam ediyor. Bunun için de Trump'ın 2015 nükleer anlaşmasından aniden çekilmesi, ardından 13 Haziran'da İsrail'in İran'a saldırmasının akabinde yeniden başlayan çatışmalarla baltalanan asgari düzeyde bir karşılıklı güven gerekiyor. Saldırıların sürmesi öngörülebilir, gelecekte daha düşük bir düzeyde de olsa çatışmanın ve yüksek tansiyonun devam etmesini olası kılıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.