ABD’nin Trablus Büyükelçisi Norland: ‘Hafter, Trablus saldırısında ısrar etti, benim görevim bunu durdurmaktı’

ABD’nin Trablus Büyükelçisi Richard Norland, Şarku’l Avsat’a Rusya’yı ‘paralı askerleri geri çekmeye’ ikna etme çabaları hakkında konuştu. Büyükelçi, LUO komutanına ‘yeşil ışık’ iddialarına da yanıt verdi.

Büyükelçisi Richard Norland
Büyükelçisi Richard Norland
TT

ABD’nin Trablus Büyükelçisi Norland: ‘Hafter, Trablus saldırısında ısrar etti, benim görevim bunu durdurmaktı’

Büyükelçisi Richard Norland
Büyükelçisi Richard Norland

ABD’nin Trablus Büyükelçisi Richard Norland, Abdulhamid Dibeybe liderliğindeki yeni Libya hükümetinin 24 Aralık’ta seçimleri gerçekleştirmek amacıyla sarf ettiği çabalara övgüde bulundu. Norland, Muammer Kaddafi yönetiminin devrilmesini takiben yaşanan 10 yıllık kaosu sona erdirmek için mevcut fırsattan bahsetti. Diğer yandan Dibeybe hükümeti ve Muhammed el-Menfi başkanlığındaki Başkanlık Konseyi tarafından temsil edilen yeni Libya makamlarının birçok zorlukla karşılaştığını söyleyen Büyükelçi, yeni geçici hükümetin karşı karşıya olduğu ana sorunlardan birinin ‘paralı askerler’ olduğuna dikkati çekti.
Richard Norland, Londra’daki ABD Büyükelçiliği binasında Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Libya’daki ‘Wagner paralı askerleri’ ile ilgili olarak Ruslarla olan temaslarına değinirken, Rus yetkililerin ‘daha önce Rusya hükümeti ile hiçbir ilişkileri yokmuş gibi davrandıktan sonra’ artık bu askerlerin varlıklarını kabul ettiklerini açıkladı. Norland, Türkiye'nin de Libya’ya gönderdikleri Suriyeli savaşçıların geri çekilmesi için görüşmeye hazır olduklarını vurguladı.
ABD Büyükelçisi, bazı tarafların ‘eski ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin Libya hususunda verdiğini'’ iddia ettiği ‘çelişkili sinyaller’ meselesinden de bahsetti. Bu bağlamda özellikle de Mareşal Halife Hafter’in Trablus’a yönelik saldırısına Beyaz Saray’dan yakılan yeşil ışık hakkındaki söylenenlere değinen Norland, 2019 yazında bu pozisyona geldiğindeki ana görevinin, Hafter’in Libya’nın başkentine yönelik saldırısını sona erdirmek olduğunu dile getirdi. Norland, röportajda Çadlı isyancılar tarafından Libya topraklarından başlatılan saldırıya ‘Wagner grubunun’ da dahil olduğu söylentilerine de dikkat çekti.
İşte Büyükelçi Norland’ın Şarku’l Avsat ile gerçekleştirdiği röportajın öne çıkan konularından bazıları;

Yeni Libya geçici otoritesi, ‘Mucize’
Büyükelçi Norland, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Libya’nın, ülkenin doğusu ve batısında iki savaş tarafı arasında ateşkesin kararlaştırıldığı geçen yılın sonundan bu yana neredeyse ‘mucize’ niteliğinde çok önemli gelişmelere tanık olduğunu söyledi. Sirte’den Cufra’ya kadar uzanan, Mısır’ın belirlediği ‘kırmızı çizgide’ çatışmaların donduğuna dikkati çeken Norland, “Olan şey, silahlı çatışmanın büyük ölçüde durması ve Libyalıların normal hayatlarını geri kazanmaya, elektrik gibi temel hizmetleri güvence altına almaya ve Kovid-19’a odaklanmaya başlamasıydı. Bu şeylerin uzun vadede gerçekleştirilebileceği siyasi süreç, daha önce çarkın üstüne koyulmuştu, ancak ateşkesten sonra çark, kendine özgü bir biçimde hareket etti. Libya Siyasi Diyalog Forumu gerçek bir başarıydı, ancak sağlam değildi. Bu süreç, Libyalıların kendi liderliği ve girişimleri arasında bir iç içelik yoluyla gerçekleşti, ancak Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da kolaylaştırıldı. Gassan Selame ve Stephanie Williams, bu süreci çarka koydu ve şu an Jan Kubis devam ediyor. Bu sürecin başardığı şey adeta bir mucizedir ve bu başarıya katkıda bulunan önemli faktörlerden biri de şeffaflıktır. Bir noktada, Cenevre’deki (yeni Libya makamlarını seçmek için) oylama sürecini takip eden 1,7 milyon kadar insanın olduğunu duyduk. Bu, bir dinamik yarattı, çünkü Siyasi Diyalog Forumu’na katılanlar, insanların kendilerini seyrettiklerini, ayrıca sorumluluk ve liderlik göstermeleri ve Libyalılar için bir şeyler başarmaları gerektiğini biliyorlardı. Ve sanırım bu his, bugün hala var. Geçtiğimiz Mart ayında Tobruk’ta Libya hükümeti kurulduğunda, katılma fırsatım oldu ve bu oturum canlı yayınlandı. Şu an 24 Aralık’ta seçimlerin yapılmasına yönelik bir süreçle karşı karşıyayız. Bu süreç, Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) bu hafta başlarındaki kararında ifade ettiği üzere, uluslararası toplumun büyük bir kısmının desteğine sahip. Ayrıca Libya’daki tüm ana taraflarının da en azından sözel desteğine sahip. Şimdi zorluk, bu seçimleri başarmak ve ilerlemeye devam etmektir” değerlendirmesinde bulundu.

Seçimlerin gerçekten zamanında yapılacağını düşünüyor musunuz?
“Makul derecede iyimserim. Devam eden süreç, bugüne kadar pek çok kişiyi şaşırtan sonuçlara ulaştı. Birilerinin seçimlerin yapılmasını engellemeye çalışacağını düşünüyorum. Ancak bu sürecin elde edeceği başarıya şaşırmaya hazırım. Elbette başarısını garanti edemem, ama en önemli faktör Libyalıların bunun gerçekleşmesini istemesidir. Geçici bir hükümete sahip olmak yeterli değildir. Libya’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü yeniden sağlayabilecek, yabancı güçlerden kurtulabilecek tam yetkilere sahip bir hükümete ihtiyaç var ve bunu başarmanın yolu da seçimlerden geçiyor. Parlamento ve cumhurbaşkanı aynı anda mı seçiliyor, yoksa önce parlamento sonra cumhurbaşkanı mı seçiliyor, ya da parlamento mu cumhurbaşkanını seçiyor? Bunlar hala çözülmesi gereken sorunlar. Ancak bir sonraki temel adım, 1 Temmuz’a kadar bu seçimlerin yapılacağı anayasal ve hukuki temeli oluşturmaktır. Seçim Komisyonu Başkanı İmad es-Sayeh, bu tarihin kendisi açısından önemli bir tarih (son tarih) olduğunu söyledi. Seçimleri yürütebilmesi için de bu meselelerin hallolması gerekiyor. Temsilciler Meclisi, seçimlerin yapılacağı anayasal temel ve yasal dayanak konusunda anlaşmalıdır. Meclis, yavaş bir şekilde ilerliyor. Temsilciler Meclisi ile bu iş gerçekleşmezse, o zaman hayatta kalan Libya Siyasi Diyalog Forumu mekanizmasına başvurmak mümkündür. Ayrıca Temsilciler Meclisi’nin yapması gerekeni yapamaması halinde de bu mekanizmaya başvurulabilecek.”

Oylamadan önce anayasa değişikliği konusunda halk referandumuna ihtiyaç var mı?
“Benim beklentim, bu uygulamalara (oylama için anayasal ve yasal dayanak) ilişkin bir referandum olmayacağı yönündedir. Bunun için zaman yok. İmad es-Sayeh, referandum yapıp ardından Aralık ayında seçim yapamayacaklarını söyledi. Olan şu ki, referandumun gerekliliğini savunanlar, seçimi istemeyenlerle aynı kişilerdir. Bu da seçimlerin yapılmaması için bir bahanedir. Uzmanlar ve aynı şekilde bu süreci destekleyen çoğu Libyalı, önceden hazırlanmış taslaklara dayanarak anayasal esas üzerine yeterli bir fikir birliği olduğunu söylüyor. Bu esas üzerine seçim yapmanın bir temeli var. İhtiyaç duyulan şey, seçimleri düzenleyecek bir siyasi iradedir.”

Geçici hükümetin, her zamanki gibi Libya’da kalıcı olacağından mı korkuluyor?
“Başbakan Dibeybe’nin ‘hedefin 24 Aralık’ta seçim yapmak olduğu’ ve ‘bu süreci desteklemek için Seçim Komisyonu’na fon sağladığı’ yönündeki sürekli ifadeleri beni memnun etti. Başkanlık Konseyi de aynı şeyi söyledi. Bu nedenle onların söylediklerine göre tavır almamız gerektiğine inanıyorum. Ayrıca Libyalıların da onlardan beklediklerinin bu olduğunu düşünüyorum.”

Silahlı kuvvetlerin birleştirilmesi
Libya silahlı kuvvetlerinin birleştirilme çabalarına ilişkin bir soruya ise Norland, şu şekilde yanıt verdi:
“Bu mesele üzerinde hala çalışılıyor. Ancak Libya’daki durum, geride yol boyunca anlatılmamış sürprizler bırakıyor. Son zamanlarda Çad’da yaşananlar da bunun bir örneği. Libya topraklarının içinde faaliyet gösteren unsurlar, bazıları Wagner grubundan ve Mareşal Halife Hafter önderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’ndan (LUO) eğitim aldı. Bu da bize, hükümetten talep edilen şeyin, ülke sınırlarını tutabilecek birleşik bir askeri yapı oluşturmak olduğunu hatırlatıyor. Çad’da yaşananlar, ulusal bir ordu kurma ihtiyacına işaret ediyor, ama bu mesele daha müzakere sürecinde. Aslında 23 Nisan’da Başbakan Dibeybe ile görüştüm. Kendisi, şu an Hafter ile görüşeceği Bingazi’ye yönelik ilk ziyaretine hazırlanıyor. Peki Hafter bu konuda nasıl bir karar verecek? Bu (silahlı kuvvetlerin birleşmesi), müzakere edilecek, ancak durumun nasıl ilerleyeceğini tahmin edemiyorum. Ama buradaki mesele, LUO ile sınırlı değil, çünkü Trablus’ta da silahlı milisler de var. Ulusal polis ve ordu için bir yapı oluşturmaya acil ihtiyaç var. İnsanlar buna olan ihtiyacı takdir ediyor. Ama bu, tam yetkilere sahip bir hükümete ulaşmadan önce olabilir mi? Bunun cevabını bilmiyorum.”

Libya’nın batısındaki silahlı grupları hükümetin şemsiyesi altında birleştirmek için eski İçişleri Bakanı Fethi Başağa ile temas halindesiniz. Bu adımlar hangi noktaya ulaştı?
“Hala stratejik aşama olarak bilinen aşamadayız. Başağa ve Serrac döneminde uygulamaya koyulan bir strateji vardı. Dibeybe hükümetine iktidarın devredilmesiyle bu sürecin askıya alındığı açıktır. Strateji, hala hazırlanmakta. Ancak hükümete katılmaya çağrılabilecek farklı milislerin belirlenmesine dayanıyor. Yani gruplara dair soru işaretleri var ve bunların dahil edilip edilmeyeceği ve hangi grupların bu sürecin parçası olamayacağı hala belirsiz. Başağa’nın ‘kırmızı, turuncu ve sarı sistem’ dediği şey budur. Hükümet güçlerine katılması gerekenler, gruplar halinde değil, bireysel olarak katılırlar. Ve korkunç insan hakları ihlalleri yapmadıklarından emin olmak için herkesin iyi araştırılması gerekmektedir. İlke budur. Ama bunu uygulamaya koymak büyük bir zorluk olacak ve zaman alacaktır.”

Türkler bu grupları birleştirme çabası içinde mi?
“Türkler, birbirleriyle çatışma noktasına ulaşan tüm bu farklı gruplar arasında hakem olmak istemediklerinin farkındadır. Türkler, bu sorunun merkezinde olmak istemiyor. Bu gruplar arasında hakem olmak istemiyorlar. Durumu takip etmenin en iyi yolunu aradıklarını düşünüyorum. Sanıyorum ki Dibeybe de Serrac’ın karşılaştığı aynı zorluklarla karşı karşıya. Bu milisler çok güçlü ve geçiş dönemini yönetmenin bir yolunu bulmalıdır.”

Paralı askerler

Wagner paralı askerleri hususunda Ruslara neler söylediniz?
“Kasım ayında Moskova’ya gittim. Savunma Bakanlığı’ndan Bogdanov ve General Zorin ile görüştüm. Wagner’in Libya’da olduğunu inkâr etmediler. Rusların şunu söylediği bir zaman vardı: “Wagner? Bunlar normal insanlar. Özel vatandaşlarla hiçbir ilgimiz yok.” İlişkilerini reddederek bu polemiğin üstesinden geldiklerini düşünüyorum. Onlara ziyaret sırasında söylemek istediğim şey, Wagner’in varlığı ve getirdikleri gelişmiş silahların, ‘NATO’nun güney kanadında stratejik bir rekabet olasılığına yol açabileceğidir.’ ABD, bunu istemiyor. Rusya’nın da bunu istemediğini söylediler. Ama önemli olan Rusya’nın ne söylediği değil, Wagner hakkında ne yaptığıdır. Wagner güçleri Sirte ve Cufra’da biraz geri çekilse de, onlar hala Libya’da ve oradan ayrılmadılar, ayrılma niyetleri olduğuna dair de herhangi bir işaret yok. Bu mesele sadece ABD ve Rusya arasında bir çekişme konusu değil, sonuçta Rusya’nın Libya'daki konumunu zayıflatıyor. Rusya, Libya’da meşruiyet istiyor. Ticari sözleşmeler ve faaliyet istiyor. Bu, Trablus’a saldıran 2 bin savaşçınız varken gerçekleşemez, çünkü yarın da aynısını yapabilirler. Libya hükümetinin Moskova’da yaptığı görüşmeler, Rusları ‘Libya’da meşru bir varlığa sahip olma arzularının’ bu güçleri geri çekerek daha iyi hizmet sağlayabileceğine’ ikna etmeyi amaçladı. Onlara, buna cephedeki diğer yabancı güçlerin de geri çekilmesinin eşlik edeceğine dair güvence verdi.
Rusya’nın bu konuya stratejik açıdan baktığına inanıyorum. Güç gösterisi yapmak istemesi sonrasında şimdi de Ukrayna sınırlarından kuvvetlerini geri çekiyor. Onların, Libya’da bir yer edinmeyi, NATO’ya meydan okumanın bir yolu olarak gördüklerini düşünüyorum. İhtiyacımız olan şey, Libya’yı bu stratejik rekabetin dışında tutmak. Ve Ruslara, paralı askerlerin değil, Libya’daki varlıklarının normalleştirilmesinin çıkarlarına daha iyi hizmet ettiğini hatırlatmak. Onları yapmaya çağırdığımız şey bu.”

Rusların sadece ticari sözleşmeler değil de Libya’da bir üsse sahip olmak isteyeceklerini düşünüyor musunuz?
“Libya’daki varlıklarının askeri bir değeri olduğuna inandıklarını düşünüyorum. Bu askeri değer onların düşüncelerine göre nasıl görünüyor bilmiyorum. Ama Wagner grubunun yaptığı şey, Rusya’nın kafasında neler olup bittiğine dair bir fikir veriyor. Bu durum, gelişmiş askeri silahlar, hava savunma sistemleri ve birçok silahlı adam getirmeyi de içeriyor.

Türkler de aynı şeyi mi yapıyor? Ülkenin batısında askeri varlıkları, paralı askerleri ve üsleri var.
Libya’nın batısına yerleştiklerini kabul etmek gerekiyor. Ancak yapmalarından korkulan şeyi yapmadılar. Bir noktada F-16’ları getirecekleri endişesi vardı. Bildiğimiz kadarıyla bu henüz gerçekleşmedi. İki tarafın da birbirini takip ettiğini düşünüyorum. Aynı anda seferber olmuyorlar, ama ayrılmıyorlar da.
Türkiye’nin politikasında, Mısır ve diğer Arap ülkelerine açılarak ortaya koyduğu değişim hususunda ise Büyükelçiye, ‘Bu değişiklik, Libya’daki politikalarına da yansıdı mı ve paralı askerlerini geri çekmeye başladılar mı?’ diye soruldu.
“Suriyeli savaşçıların geri çekilmesinden başlayarak, bu konuda ciddi şekilde müzakere etmeye istekli olduklarını düşünüyorum. Sanıyorum ki Türkler, Libya hükümeti ile özel güvenlik düzenlemelerine sahip olma haklarının verilmesi gerektiğine inanıyor. Ayrıca Libya’nın ise Türkiye ve aynı zamanda birçok başka ülke ile normal bir güvenlik iş birliği istediği kanaatindeyim. Türkiye’nin Libya’nın tek ortağı olmak istediğine inananlar var. Ama Türklerin, ‘durumunun böyle olmadığından emin olabileceğimiz düzeyde’ ihtiyatlı olduğunu düşünüyorum. Benim izlenimim şu ki, Türk davranışı artık pragmatiktir ve siyasi müzakerelerin ilerlemesine katkıda bulunmaktadır.”

Hafter ve ABD yeşil ışığı
Mareşal Halife Hafter’in, özellikle Başkan Trump ile görüşmesi sonrasında Trablus’a saldırı için ABD’den ‘yeşil ışık’ aldığı söyleniyor. 
“Bu göreve, Ağustos 2019’da başladım. Telefon görüşmelerinde ne olduğunu bilmiyorum. Bildiğim şey, bu işe başladığım ilk günden beri görevim bu saldırıyı sona erdirmek oldu. Farklı yollarla Hafter’i saldırıyı durdurması için ikna etmeye çalıştık. Milisler meselesi, devlet gelirlerinin dağıtımı, silahlı ve radikal Müslüman Kardeşler grubu gibi Trablus’taki yetkililerin görüşmeye hazır olduğunu bildiğimiz önerilerde bulunduk. Ancak Hafter, tüm bu müzakere fırsatlarını görmezden geldi. Nihayetinde tabloyu değiştiren şey, Wagner ve Hafter’in saldırılarını durduran Türk müdahalesiydi. Bana göre Hafter’in bu saldırıyı başlatması için hiçbir gerekçe yoktu. Saldırının sona ermesine sevindik.

Başkan Trump yönetiminden bazı kişiler, Hafter ile görüşüp Müslüman Kardeşler’in terör grubu olarak sınıflandırılması için harekete geçtiğinde rahatsızlık duymadınız mı? Çünkü siz karşı saftasınız?
“ABD’yi, çelişkili sinyaller göndermekle suçlayan çok sayıda insan var. Şunu söylememiz zordu: “Hayır, tam tersine bu saldırıyı sona erdirmek ve müzakere edilmiş bir çözüm üretmek gibi net bir politikamız var.” Trablus’un birçok sorunu olduğunu unutmamalıyız. Milisler gerçek bir sorundu. Askeri harekatın da gerçekten haklı olduğuna inananlar vardı. Çünkü her ne sebeple olursa olsun, Washington’dan çelişkili mesajlara tanık olanlar olabilir. Ama son iki buçuk yıldır çabalarımızın, Hafter’in saldırılarına son vermeye odaklandığı açıktır.

Biden yönetiminin gelişiyle birlikte Libya ile ilgili yeni bir ABD politikası beklenmeli mi?
“Başkan Joe Biden yönetimindeki ABD, Libya’da olumlu bir sonuç için artık bir fırsat olduğuna güçlü bir şekilde inanıyor. 10 yıllık kaos artık sona erebilir ve demokratik bir süreç başlayabilir. Yönetimde, 10 yıl önce bu sürece dahil olmuş ve ilerlemenin kişisel sorumlulukları olduğunu düşünen insanlar var. Ortaklarla çalışarak, daha aktif olan bir ABD rolü göreceksiniz. Ancak şu anda Trablus’taki büyükelçiliğin yeniden açılması gibi bir plan mevcut değil.”
Richard Norland’a, Cumhurbaşkanı İdris Deby’nin öldürülmesine yol açan, Çad’ın kuzeyindeki Değişim ve Uyum Cephesi (FACT) saldırısı da soruldu. 
“Bu cepheye mensup savaşçıların, Hafter’in yanında savaşan Çadlı savaşçıların bir parçası olup olmadıklarından emin değilim. Ancak aldığım izlenimler bu yönde. LUO tarafından savaşa yardımcı olmaları için getirilen bir dizi Çadlı paralı asker vardı. Bunlardan bazılarının, kesinlikle Çad’daki saldırıyı başlatan grubun bir parçası olduğuna inanıyorum.”

Bazılarının Wagner’den eğitim aldığını düşünüyor musunuz?
“Evet. Ve bence Wagner grubundan da Çad’daki saldırıya dahil olanlar vardı. Bu konu henüz doğrulanmadı, ancak Wagner grubunun Çad’ın kuzeyindeki FACT grubuna mensup saldırganların konvoyuna eşlik ettiğini duydum.”

 


Mısır ve Rusya, Sudan'da herhangi bir ‘paralel oluşuma’ karşı çıktıklarını vurguladı

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçarak Tavile’ye sığınan Sudanlılar (AFP)
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçarak Tavile’ye sığınan Sudanlılar (AFP)
TT

Mısır ve Rusya, Sudan'da herhangi bir ‘paralel oluşuma’ karşı çıktıklarını vurguladı

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçarak Tavile’ye sığınan Sudanlılar (AFP)
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçarak Tavile’ye sığınan Sudanlılar (AFP)

Mısır ve Rusya, Sudan'da ‘paralel oluşumlar’ kurulmasını reddettiklerini açıkladı. İki ülke, Sudan'ın batısındaki Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'in Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) kontrolüne geçmesine yol açan güvenlik gelişmelerinin ardından ‘ülkenin birliğini koruma gerekliliği’ konusunda mutabık kaldı.

Bu, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ile Rus mevkidaşı Sergey Lavrov arasında yapılan telefon görüşmesi sırasında geldi. Mısır Dışişleri Bakanlığı'nın dün yaptığı açıklamaya göre, iki bakan ayrıca, ‘Sudan devletini ve ulusal kurumlarını koruma gerekliliği’ üzerinde durdu.

Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Halaf, görüşme sırasında Abdulati'nin Sudan'ın birliği ve istikrarına Mısır'ın sarsılmaz desteğini yinelediğini söyledi. Halaf, Kahire'nin Dörtlü Mekanizma çerçevesinde sükuneti sağlamak ve kapsamlı bir ateşkese ulaşmak için gösterdiği çabalara işaret etti.

Abdulati, kapsamlı bir insani ateşkes sağlamak ve etkilenen bölgelere yardımın ulaşmasını kolaylaştırmak için güvenli koridorlar açmak amacıyla bölgesel ve uluslararası düzeyde ortak çabaların gerekliliğini vurguladı. El-Faşir şehrinde meydana gelen ihlalleri kınayan Abdulati, Mısır'ın kötüleşen insani durumdan duyduğu endişeyi dile getirdi ve Sudan halkına yardım desteği sağlamaya devam edeceğini belirtti.

HDK 26 Ekim'de el-Faşir'in kontrolünü ele geçirirken, komutanları Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) 29 Ekim'de güçlerinin şehirde ‘aşırılıklar’ işlediğini kabul etti ve soruşturma komiteleri kurulduğunu duyurdu.

Mısır'ın Sudan işlerinden sorumlu eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüsam İsa, uluslararası tutumun Sudan’da HDK tarafından kurulan ‘paralel hükümeti’ tanımayı reddettiği yönünde net olduğunu belirtti. İsa, bu hükümetin hiçbir uluslararası tanınırlığı olmadığını, meşruiyetten yoksun olduğunu ve kurulmasının ‘Sudan ulusal çıkarları açısından olumlu bir etkisi olmayan fırsatçı bir tavır’ olarak değerlendirildiğini ifade etti.

İsa Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “Paralel hükümetler herhangi bir birleşik devlet için tehdit oluşturur. Söz konusu hamle Sudan için yakın bir tehlike arz ediyor. Bu da Mısır ve uluslararası toplumun HDK'nin eylemlerini reddetmesinin nedenini açıklıyor” ifadelerini kullandı.

HDK, geçtiğimiz temmuz ayında, Sudan'da kontrol ettikleri bölgelerde bir başkanlık konseyi ve paralel hükümet kurulduğunu duyurdu. Ağustos ayı sonunda ise, Sudan Kurucu İttifakı, Hamideti’nin, ittifak tarafından kurulan hükümetin Başkanlık Konseyi Başkanı olarak yemin ettiğini duyurdu.

d
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, ekim ayı ortasında Kahire'de Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile yaptığı görüşmede (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Mısır, ‘insani yardımların ulaşmasını sağlamak için Sudan'da kapsamlı bir insani ateşkesin tesis edilmesi gerektiği’ yönündeki çağrısını yineledi. Abdulati cuma günü, ‘insani yardımların ulaştırılmasını kolaylaştırmak için insani yardım koridorları açılması gerektiğini’ vurguladı ve İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile yaptığı telefon görüşmesinde ‘Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'de meydana gelen ihlalleri’ kınadı.

İsa, “Son görüşmeler, Mısır’ın bu kritik dönemde çeşitli düzeylerde yürüttüğü sürekli çabalar çerçevesinde gerçekleşiyor. Bu görüşmeler, Dörtlü Mekanizma’nın girişimini hayata geçirmek amacıyla oldukça önemli” dedi.

Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve ABD'den oluşan Dörtlü Mekanizma, Sudan'da ateşkesin sağlanması için çalışıyor. Dörtlü Mekanizma, geçtiğimiz eylül ayında Washington'da bakanlar düzeyinde bir toplantı düzenledi. Toplantıda, ‘Sudan'daki silahlı çatışmayı çözmek için her türlü çabanın gösterilmesi gerektiği’ vurgulandı.

İsa, dünyanın Sudan'daki savaşa yeterince ilgi göstermediğini, ancak HDK'nin işlediği zulümler nedeniyle Gazze savaşının sona ermesinden sonra dikkatlerin buraya yönelmeye başladığını belirtti. İsa’ya göre Kahire, şu anda yaşananların ‘Sudan'ın bölünmesine yol açtığı için tüm kırmızı çizgileri aştığını’ düşünüyor.

Nisan 2023'ten bu yana Sudan, Sudan ordusu ile HDK arasında kanlı bir savaşa sahne oluyor. Birleşmiş Milletler'e (BM) göre bu savaşta on binlerce kişi hayatını kaybetti ve yaklaşık 12 milyon kişi yerinden edildi.


Sudan'ın el-Ubeyd şehrinde HDK'nın her an saldırabileceği korkusu hakim

Sudan'ın el-Faşir sokaklarında silahlı HDK üyeleri (HDK’nın Telegram hesabı/AFP)
Sudan'ın el-Faşir sokaklarında silahlı HDK üyeleri (HDK’nın Telegram hesabı/AFP)
TT

Sudan'ın el-Ubeyd şehrinde HDK'nın her an saldırabileceği korkusu hakim

Sudan'ın el-Faşir sokaklarında silahlı HDK üyeleri (HDK’nın Telegram hesabı/AFP)
Sudan'ın el-Faşir sokaklarında silahlı HDK üyeleri (HDK’nın Telegram hesabı/AFP)

Güney Sudan'ın el-Ubeyd şehri sakinleri, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) kentlerine saldırı hazırlığında olduğu yönündeki haberlerin ardından endişelerini dile getirirken, Sudan ordusu dün HDK'nın kente bir insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği saldırıyı önlediğini duyurdu.

Kuzey Kordofan eyaletinin yönetim şehri olan ve başkent Hartum'un yaklaşık 400 kilometre güneybatısında yer alan el-Ubeyd, 2023 yılının nisan ayından bu yana Sudan ordusu ile devam eden savaşta bu bölgeleri ele geçirmeleri halinde HDK için stratejik bir kazanca dönüşecek.

gthy
Darfur'un Kordofan bölgesine komşu kesiminde ordu ile HDK arasında çıkan çatışmaların yol açtığı yıkımdan bir kare (arşiv - AFP)

HDK, geçtiğimiz perşembe günü uluslararası arabulucuların sunduğu ateşkes önerisini kabul ettiğini açıkladı, ancak Birleşmiş Milletler (BM) daha sonra ‘gerginliğin azaldığına dair herhangi bir işaret bulunmadığını’ belirterek gelecekte daha fazla çatışma yaşanabileceği konusunda uyardı.

El-Ubeyd şehrinin Karima Mahallesi sakinlerinden Suad Ali, HDK'nın 18 aylık kuşatmanın ardından Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesindeki şehri el-Faşir’in kontrolünü ele geçirmesine atıfla “Özellikle el-Faşir’de yaşananlardan sonra mevcut durum bizi endişelendiriyor” dedi.

HDK'nın el-Faşir'i ele geçirmesinin ardından, toplu katliamlar, cinsel şiddet, kaçırma ve yağma olayları bildirildi. Bu olaylar uluslararası kamuoyunda kınama dalgasına yol açarken, çatışmaların petrol zengini Kordofan bölgesine sıçrayabileceği endişesi doğdu.

Darfur ile Hartum'u birbirine bağlayan önemli bir ikmal yolunun üzerinde yer alan el-Ubeyd şehrinde bir de havaalanı bulunuyor.

BM, pazartesi günü şehirdeki bir cenaze törenine düzenlenen saldırıda 40 kişinin öldüğünü açıkladı.

HDK geçtiğimiz hafta el-Ubeyd şehrinin kuzeyindeki Bara'yı ele geçirdi. BM’ye göre altı gün içinde 36 binden fazla kişi Bara beldesinden ve Kuzey Kordofan'daki diğer dört beldeden kaçtı.

HDK, geçtiğimiz hafta el-Ubeyd’e ilerlemek için Bara'da harekete geçtiğini duyururken sivillere askeri hedeflerden uzak durmalarını tavsiye etti.

El-Ubeyd şehrinin el-Kuba Mahallesi’nde yaşayan bir kişi, kimliğinin gizli tutulması şartıyla Fransız Haber Ajansı AFP’ye yaptığı açıklamada, “Yetkililerin güven verici açıklamalarına rağmen, Bara'da yaşananlar korkularımızı artırıyor” dedi.

HDK’nın arabulucuların ateşkes önerisini kabul ettiğini açıkladıktan bir gün sonra BM, Sudan'da ‘çatışmaların yoğunlaşması için açıkça hazırlıklar yapıldığı’ konusunda uyardı.

fhy
El-Faşir'in HDK’nın kontrolüne geçmesinin ardından kentten kaçan Sudanlılar tarafından kurulan geçici barınakların yer aldığı Ummu Yankur Mülteci Kampı (AFP)

Öte yandan BM İnsan Hakları Komiseri Volker Turk, Kordofan'da yaşanan olaylarla ilgili sert uyarıda bulundu.

Turk, yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“El Faşir'in ele geçirilmesinden bu yana sivil kayıplar, yıkım ve kitlesel yerinden edilme vakaları artıyor. Gerginliğin azalacağına dair hiçbir işaret yok.”

Bir askeri kaynak cumartesi günü AFP’ye medyaya konuşma yetkisi olmadığı için isminin açıklanmamasını isteyerek şunları söyledi:

“Hava savunma sistemi bugün, Kuzey Kordofan eyaletinin yönetim şehri el-Ubeyd’de HDK’ya ait bir İHA’yı düşürdü.”

HDK, el-Faşir'i de eline geçmesiyle artık Darfur'daki beş yönetim şehrinin tamamını kontrol etmeye başlarken bu durum Sudan'ın doğusu ile batısı arasında bir bölünme yaşanacağına dair endişeleri artırıyor.

Sudan ordusu, başkent Hartum dahil olmak üzere kuzey, doğu ve merkezin çoğunu kontrol ediyor.

El-Faşir’in düşmesinden bu yana, 80 binden fazla kişi şehirden ve çevresinden kaçtı.

BM Uluslararası Göç Örgütü (IOM), bu kişilerden bazılarının yakınlardaki Tola, Kabkabiya, Malit ve Kutum beldelerini sığındığını açıkladı.

Bir sivil toplum örgütü olan Darfur Yerinden Edilmiş Kişiler ve Mülteciler Koordinasyon Komitesi’nden dün yapılan açıklamaya göre 16 binden fazla kişi Tavile'ye gelirken acil olarak gıda, su ve tıbbi bakıma ihtiyaç duyulduğu belirtildi.

HDK'nın kontrolü ele geçirmesinden önce el-Faşir’de yaklaşık 260 bin kişi yaşıyordu.

gthy
HDK savaşçıları Darfur bölgesindeki el-Faşir sokaklarında kutlama yapıyor (AFP)

İletişimin büyük ölçüde kesildiği şehirde mahsur kalan binlerce kişinin akıbeti hakkında bilinenler oldukça sınırlı.

Sudan'daki Norveç Mülteci Konseyi'nden insan hakları savunucusu Matilde Fo, AFP’ye yaptığı açıklamada, Tavile'ye gelen birçok ailenin beraberlerinde ‘kendilerine ait olmayan çocuklar’ ile geldiğini söyledi.

Fo, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu, yol boyunca ebeveynleri ölmüş, kaybolmuş, kaos içinde ortadan yok olmuş, tutuklanmış veya öldürülmüş çocuklarla gelmek zorunda kaldıkları anlamına geliyor.”

AFP’ye konuşan hayatta kalan kişiler,  el-Faşir’den ayrılmaya çalıştıklarında kadınlar ve erkeklerin birbirlerinden ayrıldığını ve yakın kasabalarda yüzlerce erkeğin tutuklandığını söyledi.

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan dün, el-Faşir'den kaçan mültecileri, yaklaşık bin kilometre kuzeydeki ed-Daba beldesinde ziyaret etti.

Sudan’ın ordu yanlısı hükümeti, HDK'nın geçtiğimiz yıl nisan ayında el-Faşir'i kuşatmaya başlamasından bu yana 50 binden fazla kişinin ed-Daba'ya kaçtığını açıkladı.


Suriye Cumhurbaşkanı Şara, resmi ziyaret için ABD'de

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (AFP)
TT

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, resmi ziyaret için ABD'de

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (AFP)

Suriye resmi haber ajansı SANA, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın dün resmi bir ziyaret kapsamında ABD'ye gittiğini bildirdi. Bir Suriye cumhurbaşkanının Beyaz Saray'a yaptığı ilk ziyaret olacak olan bu tarihi ziyaret sırasında Şara’nın ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesi planlanıyor.

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın açıkladığı gibi bu ziyaret sırasında, Şam'ın Washington liderliğindeki DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyon’a (DMUK) katılmak için bir anlaşma imzalaması bekleniyor.

Suriye’nin 14 yıllık yıkıcı bir savaşın ardından yeniden inşası için finansman aranıyor. Dünya Bankası, yeniden inşanın maliyetinin 216 milyar dolardan fazla olacağını tahmin ediyor.

ABD, Şara’yı Washington ziyaretinden birkaç gün önce ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) tarafından kendisine uygulanan yaptırımların kaldırmasının ardından, cuma günü resmi olarak küresel terörist yaptırım listesinden çıkardı.

Şara, New York'ta düzenlenen BM Genel Kurul toplantılarına katılmak üzere ilk kez ABD'yi ziyaret etti ve burada bir konuşma yaptı, ancak Washington ziyareti Suriye cumhurbaşkanı tarafından gerçekleştirilen ilk ziyaret oldu.

Öte yandan ABD Başkanı Donald Trump ile Şara'nın Suriye yönetimi ile İsrail arasında doğrudan müzakereleri ele alması bekleniyor.

Trump, geçtiğimiz mayıs ayında Suriye Cumhurbaşkanı Şara’yı, 2020 yılında birçok Arap ülkesinin İsrail ile ilişkilerini normalleştiren Abraham (İbrahim) Anlaşmaları’na katılmaya çağırmıştı.

Şara ise geçtiğimiz eylül ayında İsrail ile yapılan müzakerelerin, İsrail'in Beşşar Esed rejiminin düşüşünden sonra askeri olarak ilerleme kaydettiği Suriye'nin güneyindeki bölgelerden çekilmesi ve hava saldırılarını durdurması şartıyla bir güvenlik anlaşmasına varılmasını amaçladığını açıkladı.