Sawsana Mehanna
Lübnan devletinin içinde bulunduğu durum, son birkaç yılda çözümün imkânsız hale geldiği bir noktaya kadar ulaştı. Lübnan, acil, hızlı ve ciddi çözümler gerektiren yoksulluk, işsizlik, yolsuzluk, kamu borcu ve diğer sorunlar gibi üst üste yığılan ekonomik ve yaşamsal sorunların karşısında çaresizce duruyor. Bu krizlere, bazıları Lübnan rejimiyle, bazıları da politikacıların kendi çıkarlarıyla ilgili olan karmaşık ve çok yönlü siyasi ikilemler eşlik ediyor. Bununla birlikte yetkililer, ülke ‘iyi işlerle’ uğraşıyormuş gibi davranıyor. Nihayetinde bir hükümet kurulamıyor, geçici hükümet toplanamıyor ve hükümeti kurmakla görevli yetkili Arap ve yabancı başkentler arasında iç krize bir çözüm bulmak için mekik dokuyor.
Hasan Diyab başkanlığındaki geçici hükümet, 5 Ağustos’ta Beyrut Limanı patlamasından birkaç gün sonra istifa etti. Saad Hariri, ‘Mustafa Edib’in, karşılaştığı zorluk ve engelden dolayı bu görevden istifa etmesi sonrasında’ 22 Ekim’den bu yana, yani yaklaşık altı ay önce hükümeti kurmakla görevlendirildi. O günden beri Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve Hariri arasında karşılıklı suçlamalar yapılıyor. Bölgesel ve Batılı ülkelerin çıkarlarının çatıştığı bir ülkede, iki lider de diğerini hükümetin oluşumunu engellemekten ve dönemsel bir ‘veri savaşından’ dolayı suçluyor.
Avrupa yaptırımları yolda
Bu anlaşmazlıklar, ‘Lübnan’ı krizden kurtarmak için ortaya koyulan girişimlerin başarısızlığından ve çözümlerin zorlaşmasından’ sonra uluslararası toplumu müdahaleye itti. Söz konusu girişimler kapsamında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ‘Fransız girişimi’ olarak tanımladığı girişim de vardı. Fransa Savunma Bakanı Jean-Yves Le Drian ve Elysee Sarayı’ndaki özel bir ekibin Lübnanlı yetkililerle gerçekleştirdiği kapsamlı temaslar sonuç vermedi. Bu durum, Fransız Bakanın Avn, Temsilciler Meclisi Nebih Berri ve Hariri’ye ‘siyasi krizden çıkışın kasten engellenmesi eylemine derhal son verilmesi gerektiğini’ bildirmesine sebep oldu. Le Drian, Avrupa Birliği’nin (AB) Lübnan’daki siyasi, ekonomik, mali ve sosyal krize çözüm bulmayı engelleyen taraflara baskı yapmanın yollarını aradığına dikkati çekti. Fransız Bakan, “Lübnan çökerken AB de tembel bir şekilde duramaz” dedi.
Peki kamuoyu anketlerinde, Avrupa işleri ve Lübnan’ın iç siyasetinde araştırmacıların, Lübnan’ı kaosa sokmanın ne anlama geldiğine dair görüşleri neler? Müdahaleden önce uluslararası toplumun yaklaşımının nedenleri neler? Herkesin bahsettiği çöküş ne? Rejim mi düşüyor devlet mi? Avrupa’nın yaptırım tehdidi ne kadar ciddi?
Fransa’nın başkenti Paris’te yaşayan ve Avrupa işlerinde araştırmacı Tammam Nureddin, Le Drian’ın Lübnan meselesini teslim aldığını, kendi dili ve Macron’un diliyle bunu açıkladığını ve bunun, bakanın sözlerine güvenilirlik kazandırdığını söyledi. Nureddin, “Le Drian, hükümetin oluşumunu engelleyenlere karşı önlemler almak için daha önce Fransa Senatosu’na gitti. Lübnanlı yetkililerin aralarında uzlaşı istemediğini, işleri engelleyen ve eski koşulları talep eden bir grubun mevcut olduğunu söyledi. Bunların yanı sıra ve en önemlisi de Le Drian, Fransa’nın sivil topluma yardım etmek istediğini, çünkü bu topluluk arasında ülkelerine içtenlikle hizmet etmek isteyen insanların olduğunu belirtti” açıklamasında bulundu.
Lübnanlı yetkililer, uluslararası toplumun saygısını kaybetti
Tammam Nureddin, “Lübnanlı yetkililer, uluslararası toplum nezdinde tüm güvenilirliklerini yitirdiler. Fransız girişimini destekleme sözlerini tutmamaları sonrasında ön saftaki hiçbir isme saygı duyulmuyor. Le Drian, her çağdan bir adam olarak tanımlanır. Kendisi, bir bakanlık veya bakan adına değil, daha çok Fransa’daki derin devlet adına konuşur. Beşinci cumhuriyet döneminden en önemli bakanlardan biridir” dedi.
Yaptırımlara giden uygulamaların ortaya koyulduğu sürece de değinen araştırmacı, “Yaptırımlara işaret etmek için başka bir terim kullanmak mümkündür, örneğin engelleyicilere karşı ‘kısıtlayıcı önlemler’ gibi. Fransız girişimini engelleyenlere ulaşmak için bundan daha ileri gidebilirler” diyerek, yaptırımların Fransa’dan değil, Avrupa’dan olacağını ekledi. Nureddin, bu önlemlerin aslında 19 Nisan Pazartesi günü başladığını ve AB adına Arapça konuşan sözcü Luis Miguel Bueno’nun da bunu ifade ettiğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, araştırmacıya göre para kesintisi ve AB ülkelerine seyahat yasağı da dahil baskı yöntemlerini bulmak için emir verildikten sonra konu, yetkili bölge komitelerine ve daha sonra da Ekonomik İşler Komitesi’ne iletildi. Son olarak konu, uygun kararların yayınlanmasına hazırlık olarak ABD Dışişleri Bakanlığı temsilcilerinin önüne konulacak.
Fransa, mevcut Lübnan yapısını değiştirmek istiyor
Sıkça bahsedilen bir konu olarak kuruluş konferansına da değinen Nureddin, “2006’dan beri bir diyalog veya kuruluş konferansı hakkında fikirler öne sürmeye başladım. Fransa, aslında mevcut Lübnan sistemini ve yapısını değiştirmek istiyor. Çünkü Fransızlara göre bu sistem artık kullanışlı değil ve yenilenerek geliştirilmesi gerekiyor” dedi. Tammam Nureddin, sözlerinin devamında ise şunları söyledi:
“Lübnan izole bir ada değildir ve bu nedenle Arap çevresinden ve derinliğinden, yani Körfez ülkelerinden ve özellikle Mısır devletinden izole edilemez. Bu nedenle mevcut yapının değiştirilmesine yönelik herhangi bir konferans, Lübnan’ın iç kesiminde merkezi ve önemli bir role sahip olan Vatikan devletinin yanı sıra Suudi Arabistan ve Mısır gibi dengeli Arap devletlerinin fikir birliği ve himayesi ile gerçekleştirilmelidir.”
Nureddin ayrıca, Fransa’nın mevcut formülü veya dönemi değiştirmek istediğini belirtti. Fransızlara göre üçgen ve genişletilmiş idari ademi merkeziyetçilik, başarısızlığı onaylandıktan sonra Lübnan rejiminin sorununa çözüm oluşturuyor.
Boşluk genişleyecek ve siyasi güçler daha da artacak
Akademik ve siyasi araştırmacı Hüsam Matar, Lübnan’a yardım sağlama veya kredi verme kapasitesine sahip bir girişimin yokluğunda mevcut çöküşün devam edeceğini belirtti. Matar, “Bu çöküş, finansal ve ekonomik yönle sınırlı kalmayacak. Lübnan devletinin yapısına, kurumlarına ve kamu hizmetlerini yönetme ve yürütme becerisine daha fazla yansıyacaktır. Toplumsal olarak sınıfsal ve politik bölünmeler yoğunlaşacaktır. Bu gerçekler karşısında boşluk, kaosla birlikte genişleyecek ve bu, iç siyasi kutuplaşmayı güçlendirecektir. Çoğu siyasi gücü müzakere pozisyonlarını iyileştirmek, destekçilerini suçlamak ve gündemlerini başkalarına dayatmak için gerilime itecektir. Tüm bunlar, bir tarafın kısmi bir dış girişimi veya bölgedeki bir anlaşmayla bağlantılı bir girişimi beklemektedir” dedi.
Düzen, bir dış çözüm bekleyen klinik ölüm durumunda
Çöküşün şekline de değinen Matar, “Tek bir çöküş şekli yok. Çöküş yolunun merkezindeyiz, sonunda tüm devlet kontrol edilmezse parçalanır. İç ve dış güçlerin çoğunun bir çıkarının olmadığı bir aşamadayız. Ancak çöküş nihayete ulaşmasa bile, yani devlet feshine dokunmasa da yankıları, felaket olacaktır. Siyasi, finansal ve mezhepsel sistemde tam bir felç ve hatta klinik ölüm olduğu için bugün çöküş aşamasındayız ve bu sistemin eski haline dönmesi çok zor. Bu sistem, yerel ve dış güç dengesine göre bazı kural, uygulama ve politikaların yerini alacak reform veya değişiklikler şeklinde tavizler almaya ve değişikliklerle karşılaşmaya mecburdur. Devlete gelince, çöküş kontrol altına alınmazsa bugün gayri resmi parçalanmaya doğru giden zayıf ve başarısız bir devlet mevcut. Bu nedenle, tüm kurumların dağılması, kantonların ortaya çıkması, ulusal para biriminin tamamen çökmesi ve dolayısıyla devletin parçalanması anlamına gelen kapsamlı bir çöküşe ulaşma olasılığı düşüktür. Ancak bir süre daha başarısız, bağlantısız ve siyasi sürecin askıya alındığı bir devletin çöküşü kapsamında kalmamız muhtemeldir” değerlendirmesinde bulundu. Hüsam Matar ayrıca, “Bu aşama tehlikelerle doludur çünkü sokakların galeyana gelmesi veya güvenlik çatışmaları tehdidinde bulunan çok kırılgan bir ortamı temsil etmektedir” dedi.
Uluslararası toplum, müdahale etmek için ne bekliyor?
Siyasi araştırmacı Hüssam Matar, uluslararası toplumun Lübnan konusunda bölündüğüne inanıyor. Uluslararası toplumun önemli bir kısmının bir yandan ‘Hizbullah’ pahasına Lübnan’da yeni bir siyasi denge oluşturmak için çöküşün nasıl kullanılacağına ve diğer yandan İran ile müzakerelerin şartlarını iyileştirmek için Lübnan çıkmazından nasıl yararlanılacağına baktığını söyledi. Uluslararası toplumun Lübnan meselesinde yalnız bir aktör olmadığını belirten Matar, çöküşün ciddiyeti, meydana gelen iflas, bununla başa çıkmanın maliyeti, yerel elitler arasındaki siyasi bölünmenin ciddiyeti ve ‘Taif Anlaşması’ formülünün Hizbullah gücüne ulaşarak değişen koşulları yönetme yetersizliği de dahil olmak üzere etkili yerel gerçeklerin mevcut olduğunu dile getirdi.
Hüssam Matar’a göre çöküşten çıkış, güç ve servet paylaşımıyla ilgili, gerektiği gibi onaylanmayan bir dizi yasa da dahil, Taif Anlaşması’nın bazı kısımlarını yeniden ele alan büyük bir dış çözüm gerektiriyor. Çöküş yönetimine gelince bu, bir doz reform ve siyasi sürecin anayasal seyrine bağlılık karşılığında iç çatışmayı mali destek dozlarıyla yönetmek için, belirli siyasi güvenceler sağlamakla yetinen kısmi ve güncel çözümlerle mümkün.