Uluslararası toplum, Lübnan’daki çöküşü önlemek için neden henüz müdahale etmedi?

Mevcut yapıyı değiştirecek olası bir konferans, Vatikan’ın yanı sıra Arap ülkelerinin dengeli fikir birliği ve himayesi ile gerçekleşmelidir.)

Lübnan devletinin koşulları, son birkaç yılda çözümün imkânsız hale geldiği bir noktaya kadar yükseldi (AFP)
Lübnan devletinin koşulları, son birkaç yılda çözümün imkânsız hale geldiği bir noktaya kadar yükseldi (AFP)
TT

Uluslararası toplum, Lübnan’daki çöküşü önlemek için neden henüz müdahale etmedi?

Lübnan devletinin koşulları, son birkaç yılda çözümün imkânsız hale geldiği bir noktaya kadar yükseldi (AFP)
Lübnan devletinin koşulları, son birkaç yılda çözümün imkânsız hale geldiği bir noktaya kadar yükseldi (AFP)

Sawsana Mehanna
Lübnan devletinin içinde bulunduğu durum, son birkaç yılda çözümün imkânsız hale geldiği bir noktaya kadar ulaştı. Lübnan, acil, hızlı ve ciddi çözümler gerektiren yoksulluk, işsizlik, yolsuzluk, kamu borcu ve diğer sorunlar gibi üst üste yığılan ekonomik ve yaşamsal sorunların karşısında çaresizce duruyor. Bu krizlere, bazıları Lübnan rejimiyle, bazıları da politikacıların kendi çıkarlarıyla ilgili olan karmaşık ve çok yönlü siyasi ikilemler eşlik ediyor. Bununla birlikte yetkililer, ülke ‘iyi işlerle’ uğraşıyormuş gibi davranıyor. Nihayetinde bir hükümet kurulamıyor, geçici hükümet toplanamıyor ve hükümeti kurmakla görevli yetkili Arap ve yabancı başkentler arasında iç krize bir çözüm bulmak için mekik dokuyor.
Hasan Diyab başkanlığındaki geçici hükümet, 5 Ağustos’ta Beyrut Limanı patlamasından birkaç gün sonra istifa etti. Saad Hariri, ‘Mustafa Edib’in, karşılaştığı zorluk ve engelden dolayı bu görevden istifa etmesi sonrasında’ 22 Ekim’den bu yana, yani yaklaşık altı ay önce hükümeti kurmakla görevlendirildi. O günden beri Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve Hariri arasında karşılıklı suçlamalar yapılıyor. Bölgesel ve Batılı ülkelerin çıkarlarının çatıştığı bir ülkede, iki lider de diğerini hükümetin oluşumunu engellemekten ve dönemsel bir ‘veri savaşından’ dolayı suçluyor.

Avrupa yaptırımları yolda
Bu anlaşmazlıklar, ‘Lübnan’ı krizden kurtarmak için ortaya koyulan girişimlerin başarısızlığından ve çözümlerin zorlaşmasından’ sonra uluslararası toplumu müdahaleye itti. Söz konusu girişimler kapsamında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ‘Fransız girişimi’ olarak tanımladığı girişim de vardı. Fransa Savunma Bakanı Jean-Yves Le Drian ve Elysee Sarayı’ndaki özel bir ekibin Lübnanlı yetkililerle gerçekleştirdiği kapsamlı temaslar sonuç vermedi. Bu durum, Fransız Bakanın Avn, Temsilciler Meclisi Nebih Berri ve Hariri’ye ‘siyasi krizden çıkışın kasten engellenmesi eylemine derhal son verilmesi gerektiğini’ bildirmesine sebep oldu. Le Drian, Avrupa Birliği’nin (AB) Lübnan’daki siyasi, ekonomik, mali ve sosyal krize çözüm bulmayı engelleyen taraflara baskı yapmanın yollarını aradığına dikkati çekti. Fransız Bakan, “Lübnan çökerken AB de tembel bir şekilde duramaz” dedi.
Peki kamuoyu anketlerinde, Avrupa işleri ve Lübnan’ın iç siyasetinde araştırmacıların, Lübnan’ı kaosa sokmanın ne anlama geldiğine dair görüşleri neler? Müdahaleden önce uluslararası toplumun yaklaşımının nedenleri neler? Herkesin bahsettiği çöküş ne? Rejim mi düşüyor devlet mi? Avrupa’nın yaptırım tehdidi ne kadar ciddi?
Fransa’nın başkenti Paris’te yaşayan ve Avrupa işlerinde araştırmacı Tammam Nureddin, Le Drian’ın Lübnan meselesini teslim aldığını, kendi dili ve Macron’un diliyle bunu açıkladığını ve bunun, bakanın sözlerine güvenilirlik kazandırdığını söyledi. Nureddin, “Le Drian, hükümetin oluşumunu engelleyenlere karşı önlemler almak için daha önce Fransa Senatosu’na gitti. Lübnanlı yetkililerin aralarında uzlaşı istemediğini, işleri engelleyen ve eski koşulları talep eden bir grubun mevcut olduğunu söyledi. Bunların yanı sıra ve en önemlisi de Le Drian, Fransa’nın sivil topluma yardım etmek istediğini, çünkü bu topluluk arasında ülkelerine içtenlikle hizmet etmek isteyen insanların olduğunu belirtti” açıklamasında bulundu.

Lübnanlı yetkililer, uluslararası toplumun saygısını kaybetti
Tammam Nureddin, “Lübnanlı yetkililer, uluslararası toplum nezdinde tüm güvenilirliklerini yitirdiler. Fransız girişimini destekleme sözlerini tutmamaları sonrasında ön saftaki hiçbir isme saygı duyulmuyor. Le Drian, her çağdan bir adam olarak tanımlanır. Kendisi, bir bakanlık veya bakan adına değil, daha çok Fransa’daki derin devlet adına konuşur. Beşinci cumhuriyet döneminden en önemli bakanlardan biridir” dedi.
Yaptırımlara giden uygulamaların ortaya koyulduğu sürece de değinen araştırmacı, “Yaptırımlara işaret etmek için başka bir terim kullanmak mümkündür, örneğin engelleyicilere karşı ‘kısıtlayıcı önlemler’ gibi. Fransız girişimini engelleyenlere ulaşmak için bundan daha ileri gidebilirler” diyerek, yaptırımların Fransa’dan değil, Avrupa’dan ​​olacağını ekledi. Nureddin, bu önlemlerin aslında 19 Nisan Pazartesi günü başladığını ve AB adına Arapça konuşan sözcü Luis Miguel Bueno’nun da bunu ifade ettiğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, araştırmacıya göre para kesintisi ve AB ülkelerine seyahat yasağı da dahil baskı yöntemlerini bulmak için emir verildikten sonra konu, yetkili bölge komitelerine ve daha sonra da Ekonomik İşler Komitesi’ne iletildi. Son olarak konu, uygun kararların yayınlanmasına hazırlık olarak ABD Dışişleri Bakanlığı temsilcilerinin önüne konulacak.

Fransa, mevcut Lübnan yapısını değiştirmek istiyor
Sıkça bahsedilen bir konu olarak kuruluş konferansına da değinen Nureddin, “2006’dan beri bir diyalog veya kuruluş konferansı hakkında fikirler öne sürmeye başladım. Fransa, aslında mevcut Lübnan sistemini ve yapısını değiştirmek istiyor. Çünkü Fransızlara göre bu sistem artık kullanışlı değil ve yenilenerek geliştirilmesi gerekiyor” dedi. Tammam Nureddin, sözlerinin devamında ise şunları söyledi:
“Lübnan izole bir ada değildir ve bu nedenle Arap çevresinden ve derinliğinden, yani Körfez ülkelerinden ve özellikle Mısır devletinden izole edilemez. Bu nedenle mevcut yapının değiştirilmesine yönelik herhangi bir konferans, Lübnan’ın iç kesiminde merkezi ve önemli bir role sahip olan Vatikan devletinin yanı sıra Suudi Arabistan ve Mısır gibi dengeli Arap devletlerinin fikir birliği ve himayesi ile gerçekleştirilmelidir.”
Nureddin ayrıca, Fransa’nın mevcut formülü veya dönemi değiştirmek istediğini belirtti. Fransızlara göre üçgen ve genişletilmiş idari ademi merkeziyetçilik, başarısızlığı onaylandıktan sonra Lübnan rejiminin sorununa çözüm oluşturuyor.

Boşluk genişleyecek ve siyasi güçler daha da artacak
Akademik ve siyasi araştırmacı Hüsam Matar, Lübnan’a yardım sağlama veya kredi verme kapasitesine sahip bir girişimin yokluğunda mevcut çöküşün devam edeceğini belirtti. Matar, “Bu çöküş, finansal ve ekonomik yönle sınırlı kalmayacak. Lübnan devletinin yapısına, kurumlarına ve kamu hizmetlerini yönetme ve yürütme becerisine daha fazla yansıyacaktır. Toplumsal olarak sınıfsal ve politik bölünmeler yoğunlaşacaktır. Bu gerçekler karşısında boşluk, kaosla birlikte genişleyecek ve bu, iç siyasi kutuplaşmayı güçlendirecektir. Çoğu siyasi gücü müzakere pozisyonlarını iyileştirmek, destekçilerini suçlamak ve gündemlerini başkalarına dayatmak için gerilime itecektir. Tüm bunlar, bir tarafın kısmi bir dış girişimi veya bölgedeki bir anlaşmayla bağlantılı bir girişimi beklemektedir” dedi.

Düzen, bir dış çözüm bekleyen klinik ölüm durumunda
Çöküşün şekline de değinen Matar, “Tek bir çöküş şekli yok. Çöküş yolunun merkezindeyiz, sonunda tüm devlet kontrol edilmezse parçalanır. İç ve dış güçlerin çoğunun bir çıkarının olmadığı bir aşamadayız. Ancak çöküş nihayete ulaşmasa bile, yani devlet feshine dokunmasa da yankıları, felaket olacaktır. Siyasi, finansal ve mezhepsel sistemde tam bir felç ve hatta klinik ölüm olduğu için bugün çöküş aşamasındayız ve bu sistemin eski haline dönmesi çok zor. Bu sistem, yerel ve dış güç dengesine göre bazı kural, uygulama ve politikaların yerini alacak reform veya değişiklikler şeklinde tavizler almaya ve değişikliklerle karşılaşmaya mecburdur. Devlete gelince, çöküş kontrol altına alınmazsa bugün gayri resmi parçalanmaya doğru giden zayıf ve başarısız bir devlet mevcut. Bu nedenle, tüm kurumların dağılması, kantonların ortaya çıkması, ulusal para biriminin tamamen çökmesi ve dolayısıyla devletin parçalanması anlamına gelen kapsamlı bir çöküşe ulaşma olasılığı düşüktür. Ancak bir süre daha başarısız, bağlantısız ve siyasi sürecin askıya alındığı bir devletin çöküşü kapsamında kalmamız muhtemeldir” değerlendirmesinde bulundu. Hüsam Matar ayrıca, “Bu aşama tehlikelerle doludur çünkü sokakların galeyana gelmesi veya güvenlik çatışmaları tehdidinde bulunan çok kırılgan bir ortamı temsil etmektedir” dedi.

Uluslararası toplum, müdahale etmek için ne bekliyor?
Siyasi araştırmacı Hüssam Matar, uluslararası toplumun Lübnan konusunda bölündüğüne inanıyor. Uluslararası toplumun önemli bir kısmının bir yandan ‘Hizbullah’ pahasına Lübnan’da yeni bir siyasi denge oluşturmak için çöküşün nasıl kullanılacağına ve diğer yandan İran ile müzakerelerin şartlarını iyileştirmek için Lübnan çıkmazından nasıl yararlanılacağına baktığını söyledi. Uluslararası toplumun Lübnan meselesinde yalnız bir aktör olmadığını belirten Matar, çöküşün ciddiyeti, meydana gelen iflas, bununla başa çıkmanın maliyeti, yerel elitler arasındaki siyasi bölünmenin ciddiyeti ve ‘Taif Anlaşması’ formülünün Hizbullah gücüne ulaşarak değişen koşulları yönetme yetersizliği de dahil olmak üzere etkili yerel gerçeklerin mevcut olduğunu dile getirdi.
Hüssam Matar’a göre çöküşten çıkış, güç ve servet paylaşımıyla ilgili, gerektiği gibi onaylanmayan bir dizi yasa da dahil, Taif Anlaşması’nın bazı kısımlarını yeniden ele alan büyük bir dış çözüm gerektiriyor. Çöküş yönetimine gelince bu, bir doz reform ve siyasi sürecin anayasal seyrine bağlılık karşılığında iç çatışmayı mali destek dozlarıyla yönetmek için, belirli siyasi güvenceler sağlamakla yetinen kısmi ve güncel çözümlerle mümkün.



Refah operasyonuna yönelik Batı muhalefeti kararlılığını koruyor

Refah'ta yıkılan el-Faruk Camisi’nin yanında Cuma namazı kılan Filistinliler (AFP)
Refah'ta yıkılan el-Faruk Camisi’nin yanında Cuma namazı kılan Filistinliler (AFP)
TT

Refah operasyonuna yönelik Batı muhalefeti kararlılığını koruyor

Refah'ta yıkılan el-Faruk Camisi’nin yanında Cuma namazı kılan Filistinliler (AFP)
Refah'ta yıkılan el-Faruk Camisi’nin yanında Cuma namazı kılan Filistinliler (AFP)

Önde gelen Batılı ülkeler dün (Cuma) İsrail'in Refah'a askeri operasyon düzenlemesine karşı olduklarını bildirdiler.

İtalya'nın Capri adasında gerçekleştirilen G7 dışişleri bakanları toplantısının ardından yayınlanan bildiride, G7 ülkelerinin ‘halk için felaket sonuçlar doğurabileceği’ endişesiyle Refah'ta ‘geniş çaplı bir askeri operasyona’ karşı oldukları yinelendi.

Söz konusu bildiride, G7’nin iki devletli çözüme dayalı kalıcı bir barışa ve İsrail ile Filistinliler için güvenlik garantileri içeren bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına olan bağlılığının devam ettiği vurgulandı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Capri toplantılarının sonunda gazetecilere yaptığı açıklamada, “Refah'ta büyük bir askeri operasyonu destekleyemeyiz. İsrail'in hedeflerine Refah saldırısı olmadan da ulaşabileceğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı.

Blinken'in bu sözleri dün bir İsrail televizyonunun İsrail ordusunun ABD ordusuna Refah operasyonuna hazırlık olarak Gazze'de bir insani yardım koridorunu harekete geçirme planı sunduğunu duyurması üzerine geldi.

Şarku’l Avsat’ın i24 News'ten aktardığına göre yetkililer, Refah operasyonunun tamamlandığını ve insani yardım koridorunun ay sonuna kadar açılmasının beklendiğini söyledi.


Hamas, Tulkarim Taburu Komutanı’nın İsrail kurşunlarıyla öldürüldüğünü doğruladı

Tulkarim'de iki İsrail ordusu aracı (Reuters)
Tulkarim'de iki İsrail ordusu aracı (Reuters)
TT

Hamas, Tulkarim Taburu Komutanı’nın İsrail kurşunlarıyla öldürüldüğünü doğruladı

Tulkarim'de iki İsrail ordusu aracı (Reuters)
Tulkarim'de iki İsrail ordusu aracı (Reuters)

Hamas dün (Cuma) yaptığı açıklamada, İsrail güçlerinin Batı Şeria'nın Tulkarim kentindeki Nur Şems Mülteci Kampı’na düzenlediği saldırıda Kudüs Seriyyeleri Tulkarim Taburu Komutanı ve ‘bazı yoldaşlarının’ öldürüldüğünü doğruladı.

Hamas’ın Arap Dünyası Haber Ajansı (AWP) tarafından aktarılan açıklamasında, komutanın adının Muhammed Cabir ‘Ebu Şucaa’ olduğu ifade edildi. Açıklamada, “İşgalin acımasızlığına ve vahşetine rağmen halen Aksa Tufanı ile meşgul olan ve direniş çağrısına cevap veren, toprağını ve onurunu savunan Batı Şeria'daki kitleleri selamlıyoruz” denildi.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığı habere göre Tulkarim'in doğusundaki Nur Şems Mülteci Kampı’nda birkaç genç İsrail ordusu tarafından vurularak öldürüldü. Haberde, İsrail özel kuvvetlerinin kamptaki bir eve baskın düzenlediği ve içeride saklanan dört genci öldürdüğü belirtildi.

Tulkarim'deki İsrail ordusu araçları (Reuters)

Bu arada Filistin Sağlık Bakanlığı, Tulkarim Mülteci Kampı’nda bir Filistinlinin İsrail ordusu tarafından vurularak öldürüldüğünü bildirdi.

Bakanlık Facebook üzerinden yaptığı açıklamada, kampta yaşayan 16 yaşındaki Kays Fethi adlı gencin gerçek mermiyle vurulduktan sonra Tulkarim Devlet Hastanesi'ne kaldırıldığını belirtti.

Filistin Yönetimi, Nur Şems ve Tulkarim kampları da dahil olmak üzere Tulkarim kentinde İsrail güçleri tarafından işlenen ve çok sayıda Filistinlinin öldürülmesi ve yaralanmasının yanı sıra altyapı ve mülklerin önemli ölçüde tahrip edilmesine yol açan ‘yeni bir suç’ olarak nitelendirdiği olayı kınadı.

Filistin Yönetimi tarafından yapılan açıklamada “İşgal ordusu tarafından işlenen suçlar ve yerleşimci saldırıları halkımızın iradesini kıramaz, ancak daha fazla şiddet ve gerginliğe yol açar” ifadesi yer aldı.

 


"Hamas siyasi liderlik merkezini Katar dışına taşımayı düşünüyor"

Hamas Hareketi Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye (DPA)
Hamas Hareketi Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye (DPA)
TT

"Hamas siyasi liderlik merkezini Katar dışına taşımayı düşünüyor"

Hamas Hareketi Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye (DPA)
Hamas Hareketi Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye (DPA)

Wall Street Journal gazetesi bugün (Cumartesi), Hamas hareketinin siyasi liderliğinin, ABD Kongre üyelerinin İsrail ile hareket arasında yürüttüğü arabuluculuk konusunda Doha'ya yönelik artan baskıyla birlikte karargâhını Katar dışına taşıma olasılığını düşündüğünü bildirdi.

Gazete, Arap yetkililerin, hareketin son günlerde bölgedeki en az iki ülkeyle ( biri Umman Sultanlığı), siyasi liderlerinin kendi ülkelerine taşınması fikrine açık olup olmadıkları konusunda iletişim kurduğunu söylediğini aktardı.

Wall Street Journal, Hamas'ın Katar'dan ayrılmasının, ateşkese varılması ve Gazze'de tutuklu bulunan düzinelerce İsraillinin serbest bırakılması yönündeki hassas görüşmeleri engelleyebileceğini, aynı zamanda İsrail ve ABD'nin, Washington'un terör örgütü olarak sınıflandırdığı harekete mesaj iletmesini de zorlaştırabileceğini belirtti.

Gelişmelere vakıf bir Arap arabulucu Amerikan gazetesine şunları söyledi: "Görüşmeler zaten yeniden durduruldu; yakın zamanda yeniden başlanacağına dair çok az işaret veya olasılık var. Hamas ile müzakereciler arasındaki güven eksikliği artıyor."

Bir başka Arap arabulucu ise "Ateşkes görüşmelerinin tamamen çökmesi ihtimali çok mümkün hale geldi" değerlendirmesinde bulundu.


Arap dünyası Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesini üzüntüyle karşıladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Arap dünyası Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesini üzüntüyle karşıladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Arap ülkeleri ve uluslararası kuruluşlar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) Filistin'in BM'ye tam üyeliği istenilen karar tasarısını ABD'nin veto etmesini üzüntüyle karşıladıklarını açıkladı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığının X hesabından yapılan açıklamada, ABD'nin veto kararının "İsrail'in uluslararası hukuk ihlallerinin devamını sağlayacağı" belirtildi.

Suudi Arabistan'ın 15 üyeli BMGK'de Cezayir tarafından Filistin'in BM'ye tam üyeliğini talep eden karar tasarısının daimi üye ABD'nin "hayır" oyu ile reddedilmesini üzüntüyle karşıladığı kaydedilen açıklamada, "Filistin devletinin BM'ye tam üyeliğinin kabulünün engellenmesi, İsrail işgalinin inatçılığının ve uluslararası hukuk kurallarının caydırıcı olmaksızın sürekli ihlalinin sürdürülmesine katkıda bulunmakta ve bizi arzu edilen barış hedefine yaklaştırmamaktadır." ifadelerine yer verildi.

- Mısır

Mısır Dışişleri Bakanlığı da BMGK'den Filistin devletinin BM'ye tam üye olmasını sağlayacak bir karar çıkmamasından üzüntü duyulduğunu açıkladı.

Bakanlığın açıklamasında, Filistin devletini tanımanın ve BM'ye tam üyeliğini onaylamanın, yaklaşık 75 yıldır İsrail işgalinden acı çeken Filistin halkının en doğal hakkı olduğu vurgulandı.

- Ürdün

Ürdün Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise ABD'nin veto yetkisini kullanması sonucunda BMGK'nin Filistin devletinin BM'ye tam üye olarak kabul edememesinden "derin üzüntü" duyulduğu belirtildi

Bağımsız Filistin devleti vurgusu yapılan açıklamada, BM'ye tam üyeliğin Filistin halkının sabit bir hakkı olduğu kaydedildi.

- İslam İşbirliği Teşkilatı

İslam İşbirliği Teşkilatı'ndan (İİT) yapılan yazılı açıklamada da ABD'nin vetosunun ve Filistin'in üye olamamasının üzüntüyle karşılandığı ifade edildi.

ABD'nin veto kararının meşru haklarını alabilmeleri önünde engel olduğu ve Filistin halkına dayatılan tarihi adaletsizliğin yaklaşık 75 yıldır devam etmesine yeni bir katkı sunduğu belirtildi.

- Arap Birliği

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, X hesabından konuya ilişkin yazılı açıklama yaptı.

Gayt mesajında, "Vetonun, Filistin'in Birleşmiş Milletlere tam üye olarak katılımını kabul etme konusunda açık bir uluslararası iradeyi engellemek için kullanılması son derece talihsiz bir durumdur. Ancak bunun, Araplar tarafından ve uluslararası alanda desteklenen Filistin iradesinin zaferiyle kaçınılmaz olarak sonuçlanacak uzun bir siyasi mücadeleye giden yolda yalnızca bir adım olduğunu biliyoruz." ifadelerini kullandı.

- Filistin'in üyelik başvurusu

Filistin, 2011'de de BM'ye tam üyelik başvurusu yapmış ancak BMGK'de gereken desteği alamamıştı. Filistin daha sonra 2012 yılında BM "daimi gözlemci statüsü"ne kavuştu.

Filistin'in BM Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, 2 Nisan'da yaptığı açıklamada, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e bir mektup göndererek, üyelik başvurularının yeniden ele alınması talebinde bulunmuştu.

Guterres de 3 Nisan'da BMGK'ye mektup yazarak, Filistin'in talebinin gündeme alınması çağrısı yapmıştı.

BMGK ise 8 Nisan'da Filistin'in talebini "Yeni Üyelerin Kabulü Komitesi'ne" iletmişti.

BMGK'ye üyelikle ilgili dönüş yapması gereken Komite, iki toplantının ardından mutabakata varamadığını duyurmuştu.

Bunun ardından Cezayir, Filistin'in üyeliği için karar tasarısını müzakerelere açmıştı.


İsrail'in, Suriye'nin güneyinde rejim ordusunun hava savunma sistemlerine saldırı düzenlediği iddia edildi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail'in, Suriye'nin güneyinde rejim ordusunun hava savunma sistemlerine saldırı düzenlediği iddia edildi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

 İsrail'in, Suriye'nin güney sınırlarında Beşşar Esed rejimi ordusunun hava savunma sistemlerinin bulunduğu birkaç noktaya roket saldırısı düzenlediği ileri sürüldü.

Suriye'deki haber ajansı SANA'nın askeri kaynağa dayandırdığı haberinde, yerel saatle 02.55'te Suriye'nin güney bölgesinde bazı noktaların, İsrail güçleri tarafından roketlerle hedef alındığı iddia edildi.

Haberde, "Düşman İsrail, Filistin'in kuzeyinden Suriye'nin güney bölgesindeki hava savunma sistemlerini roketlerle vurdu. Saldırıda maddi hasar meydana geldi." ifadeleri kullanıldı.

Diğer yandan, İsrail makamlarından saldırıya ilişkin açıklama yapılmadı.

Suriye'nin güneyinde Şam ve kırsalındaki bölgelerde Suriye ordusu ve İran destekli terörist grupların yanı sıra Lübnan Hizbullahı unsurlarının bulunduğu biliniyor.

İsrail, iç savaşın başladığı 2011'den bu yana Suriye'de zaman zaman İran destekli gruplara ve Suriye ordusuna ait askeri noktalara saldırılar düzenliyor.

İran basını, İran Hava Kuvvetleri Üssü'ne ev sahipliği yapan İsfahan eyaletinin kuzeydoğusunda patlama seslerinin geldiğini duyurmuştu.

İsfahan eyaletindeki patlama seslerinin ardından Tahran, İsfahan ve Şiraz ile İran'ın bazı bölgelerindeki uçuşların askıya alındığı bildirilmişti.

Amerikan medyası, ABD'li yetkililere dayandırdığı haberlerinde, İsrail'in İran topraklarına yönelik bir saldırı düzenlediğini yazmıştı.


Filistin, ABD'nin BM tam üyeliğini engellemeye yönelik "vetosunu" kınadı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Filistin, ABD'nin BM tam üyeliğini engellemeye yönelik "vetosunu" kınadı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Filistin, ABD'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) Filistin'in BM'ye tam üyeliği talep edilen karar tasarısını veto etmesini şiddetle kınadı.

Filistin Devlet Başkanlığı yaptığı yazılı açıklamada, "ABD'nin, Filistin'in BM'ye tam üye olmasını engellemek için BMGK'da veto yetkisini kullanmasını en güçlü ifadelerle kınadı." ifadesine yer verdi.

Devlet Başkanlığı, "ABD'nin vetosu haksız ve ahlak dışıdır. Filistin Devleti'nin BM'ye tam üye olmasını güçlü bir şekilde destekleyen uluslararası toplumun iradesine meydan okumadır" değerlendirmesinde bulunuldu.

ABD, BMGK Filistin'in BM'ye tam üyeliği istenilen karar tasarısını veto etmişti.

15 üyeli BMGK'de ABD'nin "hayır" oyu kullandığı tasarı, 12 "evet" ve 2 "çekimser" oy almıştı.

Karar tasarısının geçmesi için 5 daimi üyeden hiçbirinin "hayır" oyu kullanmaması ve toplamda 9 "evet" oyu alması gerekiyordu.

- Filistin'in üyelik başvurusu

Filistin, 2011'de de BM'ye tam üyelik başvurusu yapmış ancak BMGK'de gereken desteği alamamıştı. Filistin 2012 yılında BM "daimi gözlemci statüsü"ne kavuştu.

Filistin'in BM Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, 2 Nisan'da yaptığı açıklamada, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e bir mektup göndererek, üyelik başvurularının yeniden ele alınması talebinde bulunmuştu.

Guterres de 3 Nisan'da BMGK'ye mektup yazarak, Filistin'in talebinin gündeme alınması çağrısı yapmıştı.

BMGK ise 8 Nisan'da Filistin'in talebini "Yeni Üyelerin Kabulü Komitesi'ne" iletmişti.

BMGK'ye üyelikle ilgili dönüş yapması gereken Komite, iki toplantının ardından mutabakata varamadığını duyurmuştu.

Bunun ardından Cezayir, Filistin'in üyeliği için karar tasarısını müzakerelere açmıştı.


Türkiye'den Gazze'ye insani yardım götüren 9. gemi El-Ariş Limanı açıklarına ulaştı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Türkiye'den Gazze'ye insani yardım götüren 9. gemi El-Ariş Limanı açıklarına ulaştı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Gazze'ye ulaştırılması için 3 bin 774 ton insani yardım malzemesiyle Türkiye'den uğurlanan "9. İyilik Gemisi" Mısır'ın El-Ariş Limanı açıklarına ulaştı.

Mersin Limanı'ndan 16 Nisan'da uğurlanan, Türk Kızılay tarafından temin edilen gıda, bebek malzemeleri, uyku tulumu ve un gibi ihtiyaç malzemeleriyle yola çıkan gemi, Akdeniz'deki yolculuğunu tamamlıyor.

Mısır açıklarında yakıt ikmali yaptıktan sonra rotasına devam eden 9. İyilik Gemisi, Gazze'ye en yakın bölge El-Ariş Limanı açıklarına ulaştı.

Gemi, işlemlerin ardından taşıdığı acil ihtiyaç malzemelerinin indirilmesi için limana yanaşacak.

İndirilecek 3 bin 774 ton insani yardım malzemesi, tırlara yüklenerek Refah Sınır Kapısı üzerinden Gazze'deki Filistin halkına götürülecek.

Türk Kızılay ile AFAD işbirliğinde bugünü kadar 13 uçak ve 8 gemiyle toplamda 39 bin 697 ton çeşitli insani yardım malzemesi Gazze'ye ulaştırıldı.


İran ve Ürdün dışişleri bakanları, ikili ve bölgesel konuları görüştü

Safedi'nin İranlı mevkidaşı ile görüşmesinden bir kare
Safedi'nin İranlı mevkidaşı ile görüşmesinden bir kare
TT

İran ve Ürdün dışişleri bakanları, ikili ve bölgesel konuları görüştü

Safedi'nin İranlı mevkidaşı ile görüşmesinden bir kare
Safedi'nin İranlı mevkidaşı ile görüşmesinden bir kare

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi, New York’ta Filistin’deki son gelişmeler ile ikili ve bölgesel meseleleri görüştü.

İran Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, BM Güvenlik Konseyinde (BMGK) bakanlar düzeyinde düzenlenen "Orta Doğu" oturumuna katılmak üzere ABD’de bulunan Abdullahiyan ile Ürdünlü mevkidaşı Safedi bir araya geldi.

ABD’nin İsrail’e desteği ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun saldırıları sona erdirmek istememesinin “Filistinlilere yönelik soykırımın devam etmesinin temel nedeni” olduğu değerlendirmesinde bulunan Abdullahiyan, uluslarası toplumun, özellikle İslam ülkelerinin “bu soykırımı sona erdirmek için harekete geçip çabalarını sürdürmesi gerektiğini ifade etti.

Abdullahiyan, İran’ın İsrail’e yönelik saldırısının, ülkesinin Şam’daki konsolosluk binasına yapılan saldırıya karşı cevap olarak “meşru savunma” çerçevesinde gerçekleştirildiğini ifade ederek “hassas ve hesaplı” bir şekilde askeri ve istihbarat üslerini hedef aldıklarını kaydetti.

Bölgede barış ve istikrarın güçlendirilmesinden yana olduklarını belirten Abdullahiyan, İsrail’in saldırısına verilen karşılığın “sınırlı ve minimum” olduğunu, İsrail’in “herhangi bir maceracı eyleme girişmesi durumunda” ülkesinin cevabının “kesin, hızlı ve kapsamlı” olacağını yineledi.

Abdullahiyan, İsrail’in Filistin halkına karşı sürdürdüğü saldırılara işaret ederek, uluslararası toplum, İslam İşbirliği Teşkilatı ve üye ülkelerin bu saldırıların durdurulması için harekete geçmesi gerektiğini vurguladı.

Ürdün Dışişleri Bakanı Safedi de Filistin meselesinin ülkesi için yüksek öncelik taşıdığını belirterek Gazze’ye yönelik sürdürülen saldırıların sonlandırılması için çabalarının süreceğini ifade etti.

Filistin’deki durumu zor ve karmaşık” olarak nitelendiren Safedi, Ürdün'ün, Filistinlilerin komşu ülkelere yerleştirilmesine yönelik her türlü girişime kesin olarak karşı olduğunu kaydetti.

Abdullahiyan ile Safedi, bazı ikili ve bölgesel konuları da ele aldı.


Hizbullah top mermileriyle İsrail askerlerini hedef alıyor

Lübnan sınırına yakındaki İsrail askerleri (AFP)
Lübnan sınırına yakındaki İsrail askerleri (AFP)
TT

Hizbullah top mermileriyle İsrail askerlerini hedef alıyor

Lübnan sınırına yakındaki İsrail askerleri (AFP)
Lübnan sınırına yakındaki İsrail askerleri (AFP)

Lübnan Hizbullah grubu dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, Raheb bölgesi yakınlarında toplanan İsrail askerlerini top mermileriyle hedef aldığını duyurdu.

Hizbullahın açıklamasında saldırının tam yeri veya sonuçları belirtilmedi. İsrail'den ise  saldırı ile ilgili henüz bir açıklama yapılmadı.


Erdoğan'ın Irak ziyaretinde ilişkilerde sıçrama bekleniyor

Kuzey Irak'ta PKK operasyonlarına katılan iki Türk helikopteri (arşiv - Türkiye Savunma Bakanlığı)
Kuzey Irak'ta PKK operasyonlarına katılan iki Türk helikopteri (arşiv - Türkiye Savunma Bakanlığı)
TT

Erdoğan'ın Irak ziyaretinde ilişkilerde sıçrama bekleniyor

Kuzey Irak'ta PKK operasyonlarına katılan iki Türk helikopteri (arşiv - Türkiye Savunma Bakanlığı)
Kuzey Irak'ta PKK operasyonlarına katılan iki Türk helikopteri (arşiv - Türkiye Savunma Bakanlığı)

Türkiye ve Irak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önümüzdeki Pazartesi günü Bağdat'a yapacağı ziyarette ilişkilerinde bir sıçrama bekliyor. Ankara ve Bağdat'ta yapılan duyuruya göre ziyarette güvenlik, ekonomi ve kalkınma konularının yanı sıra, su ve enerji dosyalarını da içeren stratejik çerçeve anlaşmasının imzalanması öngörülüyor.

Irak hükümetinden bir kaynak, Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler'in çarşamba günü açıkladığı, PKK’nın faaliyetleriyle mücadelede iki komşu ülke arasında iş birliğine ilişkin stratejik bir anlaşmanın imzalanması hakkındaki açıklamasını dün (Perşembe) doğruladı.

Milli Savunma Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Zeki Aktürk dünkü (Perşembe) haftalık basın toplantısında, Türkiye ‘nin “Pençe Kilit’te” operasyonunu hızlandıracağını ve kilitin bu yaz kapanacağını, kilit kapanırken, Bakanımız açıkladığı gibi: Öngörülemez, alışılmadık, PKK’nin reaksiyon gösteremeyeceği şekilde kapanacağını belirtti.

Buna karşılık Iraklı kaynak, "konunun aynı zamanda iki ülke arasındaki güvenlik iş birliğiyle, güvenlik ve ekonomik yönlerle ilgili birçok ortak çıkar konusuyla da ilintili olduğunu" ifade etti. Kaynak Şarku’l Avsat’a Türk tarafının Irak'a su paylaşımının sağlanması ve bir mekanizma kurulması konusunda iş birliği gösterdiğini, dosyanın Erdoğan'ın ziyareti sırasında görüşüleceğini belirtti.

 Erdoğan, salı günü yaptığı açıklamada, gündeminin en önemli maddelerinden birinin su meselesi olacağını, ayrıca Irak'ın doğalgaz ve petrolün Türkiye üzerinden taşınmasına ilişkin taleplerinin de bulunduğunu, her iki konunun da çözümü için çalışılacağını söyledi.

Irak'ın geçen yıl lansmanını duyurduğu "Kalkınma Yolu" projesi, Erdoğan'ın ziyaretinin gündeminde önemli bir madde oluşturuyor. Türkiye Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu geçtiğimiz cuma günü yaptığı açıklamada, geçtiğimiz aylarda bakanlar düzeyinde ve teknik görüşmelerde bulunularak, Türkiye ile Irak arasında, projenin takibi için "Bakanlar Kurulu" benzeri bir ortak mekanizmanın kurulması yönünde karara varıldığını söyledi. Projeye aynı zamanda BAE ve Katar’ın da katılması bekleniyor.

Türkiye-Irak meclisinden heyetler arasında, çarşamba ve perşembe günleri Ankara'da görüşmeler yapıldı. Terörle mücadele konusunda ortak hareket etmenin, ekonomi ve kalkınma alanlarında iş birliğini geliştirmenin iki ülkenin çıkarına olduğunu, Erdoğan'ın ziyaretinin çok önemli bir dönüm noktası oluşturacağı ifade edildi.