Myanmar gölge hükümeti, ASEAN’ın çağrısını memnuniyetle karşıladı

Dün Mandalay'da darbe karşıtı bisiklet gösterisi (EPA)
Dün Mandalay'da darbe karşıtı bisiklet gösterisi (EPA)
TT

Myanmar gölge hükümeti, ASEAN’ın çağrısını memnuniyetle karşıladı

Dün Mandalay'da darbe karşıtı bisiklet gösterisi (EPA)
Dün Mandalay'da darbe karşıtı bisiklet gösterisi (EPA)

Myanmar’daki gölge hükümet, Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) liderlerinin orduya, protestocu sivillere yönelik şiddete son verme çağrısını memnuniyetle karşılarken, bakılara rağmen dün yine gösteriler düzenlendi.
Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı haberine göre, Siyasi Mahkumlara Yardım Birliği (AAPP) verilerine göre, ordu tarafından gösterilere yapılan baskı neticesinde 740’i aşkın kişi hayatını kaybetti. Birleşmiş Milletler’e (BM) göre, bölgede yaşanan istikrarsızlık sebebiyle yaklaşık 250 bin kişi yerlerinden edildi. Myanmar askeri yönetimi lideri General Min Aung Hlian geçtiğimiz Cumartesi günü,  ASEAN’a üye 10 ülkenin katılımıyla gerçekleşen zirveye katıldı.
ASEAN ülkeleri, Myanmar’daki şiddetin derhal durdurulması için 5 konuda mutabakata vardı. ASEAN, tüm taraflar arasında arabuluculuğu kolaylaştırmak adına Myanmar'a temsilci atamayı planlıyor.
Zirve sonrası yapılan açıklamada, ASEAN liderler toplantısında ‘Myanmar'daki şiddetin derhal sona erdirilmesi’ gereği üzerinde fikir birliğine varıldığı kaydedildi.
Çoğu üyesi Aung San Suu Çii’nin partisi olan Ulusal Demokrasi Birliği üyesi olan Gölge Hükümet sözcüsü, ‘cesaret verici’ olduğu gerekçesiyle şiddete son verilmesini çağrısını memnuniyetle karşıladıklarını söyledi. Uluslararası İşbirliği Bakanı, ulusal birliğin istediği şeyin de bu olduğunu söyleyerek, ASEAN Sekreterliği’nin katılımını heyecanla beklediklerini dile getirdi. Bakan açıklamasında, halk ve bölge için özgürlüğün yeniden tesis edilmesi için ASEAN ile kararlı bir şekilde harekete geçmeyi dört gözle beklediklerini söyledi. Gölge hükümet üyeleri, askeri grup tarafından ‘vatana ihanet’ suçlamasıyla takip ediliyor.
Bu bağlamda Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, birliğin siyasi tutukluların serbest bırakılmasını talep etmeye devam edeceğini duyurdu.
Darnebn yanı sıra kanlı baskınlar yapan ordu, 70 gün boyunca geceleri internet hattını keserek cep telefonlarının kapsama alanını daraltarak ülke genlindeki iletişi aralarını kısıtladı ve bilgiyi etkin bir şekilde engelledi.
The Irrawaddy gazetesi dün, genel yayın yönetmenlerinin gözaltına alındığını duyurdu. Konuyla ilgili AFP’ye açıklama yapan gazetenin kurucusu Aung Zhao, General Min Aung Hlian’ın ASEAN zirvesine katılmasına rağmen işlerin her zamanki gibi ilerlediğine dikkati çekerek, gazete çalışanlarının çoğunun saklandığını söyledi.
Görgü tanıklarına göre, geçtiğimiz Cumartesi günü ordu Myanmar’daki gösterileri dağıtmaya çalışırken bir protestocu da öldürüldü. Nepido’da düzenlenen gösterilerde, protestocular motosikletleri üzerinde direniş sloganları atarken, polis ve ordunun mermi kullanmasıyla gösteri şiddetli ir şekilde sona erdi.
Şiddet tehditlerine rağmen, Burmalılar dün sokaklara dökülmeye devam etti. Yangon’un bir banliyösü olan Tamwe kasabasında polis ve ordu üyeleri dün öğleden sonra toplantı düzenleyen 3 genci darbetti.



İsrail ve direnişin meşruluğu

İsrail bombardımanı sonucu Gazze Şeridi'nden dumanlar yükseliyor. / Fotoğraf: AP
İsrail bombardımanı sonucu Gazze Şeridi'nden dumanlar yükseliyor. / Fotoğraf: AP
TT

İsrail ve direnişin meşruluğu

İsrail bombardımanı sonucu Gazze Şeridi'nden dumanlar yükseliyor. / Fotoğraf: AP
İsrail bombardımanı sonucu Gazze Şeridi'nden dumanlar yükseliyor. / Fotoğraf: AP

Macid Kayali

İsrail'in 1948'den bu yana Filistinlilere karşı devam eden savaşı, terminolojiye dayalı bir savaştı. İsrail, kendisini laik ve liberal bir devlet, Arap dünyasında bir modernlik ve demokrasi vahası olarak sundu. Buna karşılık Filistinlileri ve genel olarak Arapları medeniyet ve modernlikten yoksun, demokrasi ve insan hakları hakkında hiçbir şey bilmeyen Bedeviler ve köylüler olarak damgaladı.

Aslında İsrail, “vaat edilmiş topraklar” ve “Tanrı'nın seçilmiş halkı” ile ilgili mitlere dayanan, Filistinlileri kökünden söküp atmaya, onları zamandan ve mekândan silmeye çalışan, sömürgeci, yerleşimci ve ırkçı bir devlet olduğu karakterini gizlemek için bu klişenin propagandasını yaptı.

İsrail, Filistinlilerin bir halk olduğunu ve kendi politikalarının kurbanı olduklarını inkâr etmekten hiçbir zaman vazgeçmedi. Bu çabası aynı zamanda onları insanlıktan dışlama ve varlıklarını savunma haklarını inkâr etme, her türlü meşru direnişi terörizm olarak etiketleme girişimini de içeriyordu. Hatta Golda Meir (eski İsrail başbakanı), İsrail askerlerinin kendilerine ateş açmasından Filistinlileri sorumlu tutmuştu!

Terör etiketinin, İsrail'in uygulamaktan kaçındığı Oslo Anlaşma’sını 1993'te Washington'da imzalamasına rağmen, FKÖ ve onun merhum lideri Yaser Arafat'ın liderliğini de kapsadığını belirtelim. Bu da nehirden denize kadar tüm Filistin topraklarına hâkim olmakta ısrar eden İsrail'in, Filistinlilere topraklarının yalnızca yüzde 22'si üzerinde bir devlet kurulmasını gerektiren çözüm konusunda ne kararlı ne de hazır olduğunu doğruluyor. Bu konuda da Batı'nın ve özellikle de ABD'nin desteğinden cesaret alıyor.

Filistinlilerin İsrail terörünün şantajına boyun eğmeden direnişe dair başka bir açıklamaları var. O da direnişin, birey ve grup olarak insanın varlığını ve haklarını savunma açısından verdiği doğal bir insani tepki olduğudur.

Bu, İsrail'in 2007'den beri Gazze'de 2 milyon Filistinliye sıkı bir abluka uygulamasına, onlara karşı birçok yıkıcı savaş yürütmesine paralel olarak uzlaşı seçeneğini başarısızlığa uğratmasının ardından Hamas Hareketinin yükselişine, Filistinlilerin tarihsel liderliği ile rekabet etmesine yol açan tarihsel bağlamdır. Yahya Sinvar da aynı bağlamda Hamas'ın liderliğine yükseldi. Ardından Netanyahu, Smotrich ve Ben Gvir liderliğindeki İsrail'in 1948'deki ilk Nekbe'yi tamamlamak, nehirden denize kadar Filistinlilere boyun eğdirerek, onlara hükmetmek için bir fırsat olarak gördüğü Aksa Tufanı operasyonu geldi.

İsrail böylece kavramları alt üst ederek siyasete, mantığa ve ahlaka karşı çıkma cesaretini gösteriyor. O sömürgeci, yerleşimci, ırkçı ve saldırgan bir devlet. Dünyanın gözü önünde Filistinlilere karşı canice bir soykırım savaşı yürütme noktasına varsa da dünyadaki tek kurban statüsünün ve meşru müdafaa hakkının tekelinde olduğunu iddia ediyor. Bu bağlamda ister şiir ve tarih gibi sözlü, ister gösteri ve şehirlerin sokaklarında, köylerde, kamplarda tanklarına ve ağır silahlı askerlerine taş atmak gibi eylem şeklinde olsun her türlü direnişi Filistinlilere yasaklıyor. Sanki Filistinliler, onları öldürerek, tutuklayarak, kırılgan varlıklara dönüştürerek, sudan, yiyecekten, barınaktan, yakıttan, ilaçtan mahrum bırakarak, onlara uyguladığı tüm işkence ve eziyetlere boyun eğmek zorundaymış gibi!

Buna rağmen Filistinlilerin İsrail terörünün şantajına boyun eğmeden direnişe dair başka bir açıklamaları var. O da direnişin, birey ve grup olarak insanın varlığını ve haklarını savunması açısından doğal bir insani tepki olduğudur. Dolayısıyla Meşal'den Heniyye ve Sinvar'a kadar Hamas liderleriyle olan anlaşmazlık, canlı bomba (şehitlik) eylemleri, iki ordu gibi savaşma ve karşılıklı füze saldırılarını benimsemenin yol açtığı tehlikelerle ilgilidir. Çünkü bu, esas olarak halka, onun imkanlarına ve dayanma kapasitesine bağlı olan uzun vadeli direniş kavramının dışındadır. Kaderci ve güç dengesi konusunda gerçekçi olmayan bir ruha, yanlış ve zararlı bahislere dayanan Aksa Tufanı seçeneği de bunun dışındaydı.

Aksa Tufanı İsrail'in sandığı gibi başlı başına bir olay değildi, tarihsel bir tepki bağlamında gerçekleşmişti. Adaletsizlik, umutsuzluk ve öfke deposunun patlaması ve tutukluların isyanıydı

O halde anlaşmazlık konusu, direniş ilkesiyle ilgili değil, daha ziyade liderliğin en uygun, en az maliyetli ve en faydalı biçimi izlemek için benimsediği seçeneklerle ilgilidir.

Burada kastettiğimiz, Aksa Tufanı İsrail'in sandığı gibi başlı başına bir olay değildi, tarihsel bir tepki bağlamında gerçekleşmişti. Adaletsizlik, umutsuzluk ve öfke deposunun patlaması ve tutukluların isyanıydı. Bu, Judith Butler, Ilan Pappe, Norman Finkelstein, Gideon Levy ve Amira Hess gibi Yahudilerin aktardığı, Varşova Gettosu'ndaki Yahudilerin, İkinci Dünya Savaşı'nda faşizmin kendilerine karşı yürüttüğü imha savaşına karşı isyanını hatırlatan bir olaydır.

Bu, Tufan’ın Hamas liderliği ve Sinvar tarafından, bölgedeki koşullar, imkanlar ve riskler konusunda stratejik bir ufku olmayan yanlış tahminlere göre gerçekleştirildiğini, direnişin meşruiyetine zarar veren davranışlar içerdiğini doğruluyor. Ama bunun sonucunda ortaya çıkan en önemli hata, aşırı sağcı İsrail'e beklediği fırsatı vermesiydi.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.