Libya’nın Çad muhalefetinin savaş arenasına dönüşmesinden endişe ediliyor

Çad ordusu tarafından geçtiğimiz hafta yakalanan isyancılar. (AFP)
Çad ordusu tarafından geçtiğimiz hafta yakalanan isyancılar. (AFP)
TT

Libya’nın Çad muhalefetinin savaş arenasına dönüşmesinden endişe ediliyor

Çad ordusu tarafından geçtiğimiz hafta yakalanan isyancılar. (AFP)
Çad ordusu tarafından geçtiğimiz hafta yakalanan isyancılar. (AFP)

Libyalı siyasetçiler, Çad'da devam çatışmaların ülkeye yansımaları konusunda uyarıda bulundular. İstikrarın zorlukla sürdürüldüğü ülkenin sınırlarında kaçakçılık faaliyetleri yürüten Çadlı grupların bölgeyi savaş arenasına çevrimesinden duydukları endişeyi dile getirdiler.
Libya Yüksek Devlet Konseyi üyesi Saad bin Şerrada, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Libya’nın güneyinde, coğrafyaya hakim isyancı grupların faaliyet gösterdiklerini vurguladı. Bu grupların yasa dışı göçmen ticaretine ek olarak silah ve uyuşturucu gibi sınır ötesi kaçakçılık faaliyetleri yürttüklerini belirten Şerrada ayrıca bölgedeki kabileler, çeteler ve silahlı oluşumlarla karmaşık bir ilişki ağına sahip olduklarını da kaydetti. Şerrada, söz konusu faaliyetlerden elde edilen gelirlerin isyancı grupların temel finans kaynağı olabileceğinin altını çizdiği açıklamasında bahsi geçen isyancıların Çad'daki hükümeti kontrol etmek için savaştıklarına dikkat çekti. Ayrıca yeterli finansmanı sağlamak için eylemlerine hız vermeyi hedeflediklerini ve söz konusu faaliyetlerin Libya’nın güneyinde artacağını kaydetti.
Gözlemcilere göre Çad’ın Libya ile paylaştığı yaklaşık bin 400 kilometrelik sınırda güvenlik boşluğu mevcut. Bu da bölgeyi suç çeteleri, kaçakçılar ve terörist gruplar için kolay bir hareket alanı haline getiriyor.
Libyalı siyasi analist Kamil el-Mer'aş, ülkenin güneyinin özellikle DEAŞ, Boko Haram ve el Kaide gibi radikal örgütler nedeniyle bir istikrarsızlık dönemine girebileceğine yönelik endişesini aktardı. Mer’aş, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Çad ordusunun gücünü kaybetmesi ve ülkenin iç savaşa girmesi halinde özelikle Çad sınırındaki altı ülkenin sınırlarının bahsi geçen örgütlerin saldırılarına karşı savunmasız hale geleceği konusunda uyardı.
Sirte’den 2016 yılında çıkarılan DEAŞ unsurlarının Libya’daki bazı gruplarla yeniden birleşmeye çalışacağını söyleyen Mer’aş, özellikle ülkenin güney bölgelerindeki tehlikeye dikkat çekti. Söz konusu oluşumların Suriye’den, Sabratha, Zaviye ve Zuvara üzerinden yasa dışı göç faaliyetleriyle Avrupa’ya sızmaya çalışan diğer radikal unsurlarla birlikte hareket etmeye devam edebileceklerini vurguladı. Mer’aş ayrıca Libya’daki bazı radikalizm yanlılarının bölgedeki hedeflerine ulaşmak için Kıta’da genişlemeye devam edebilecekleri uyarısında bulundu.
Siyasi analist Kamil el-Mer'aş, Türkiye’nin attığı adımlar da dahil  Çad ve Sahel bölgelerindeki Fransız varlığını rahatsız eden gelişmelere dikkat çektiği açıklamasında Libya Ulusal Ordusu’nun ülkenin güneyindeki şehirleri kontrol ettiğinin altını çizdi. Bu durumun Çadlı isyancılarla ve radikal gruplarla çatışmalara neden olabileceğini vurguladı. Kamil el-Mer'aş ayrıca Timan Erdimi liderliğindeki Çad’da Değişim İçin Güç Birliği (RFC) ile Katar fonları arasındaki ilişkiye işaret etti.
Libyalı siyasi analist Ahmed el Mehdevi de bazı Çadlı muhalif gruplar ve Libya Ulusal Mutabakat güçlerinin, LUO’ya karşı mücadelede silahlı Çad muhalefetinden yardım isteyen paralı askerlerle bağlantıları olduğunu bildirdi.
Mehdevi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Encemine’de iktidarın Çadlı silahlı güçlerin eline geçmesi halinde Türkiye’ye ülkenin kuzeyinde bir üs verilebileceğini iddia etti. Bu durumun LUO üzerinde baskı oluşturabileceğini ve petrol sahalarının kontrolünün parlamentonun kontrolüne geçebileceğini öne sürdü. Çad muhalefetinin iktidara gelmesiyle Libya’nın güneyinde ayrılıkçı hareketlerin faaliyetlerinin hız kazanabileceğine dikkat çeken Mehdevi geçmiş yıllarda bölgede ayrı bir devlet kurma girişimleri yaşandığını hatırlattı.
Afrika Kıtası’nda güvenlik alanında çalışmalar yürüten araştırmacı Abdulfettan Noam da Libya hükümeti ve askeri güçlerinin ülkenin güney sınırlarını kontrol etmek konusunda Çad ile üst düzey koordinasyon sağlamasının önemine dikkat çekti. Ancak bu durumun şu anki konjonktürde oldukça zor olduğunu vurguladı. Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan Noam, Libya’daki Birleşmiş Milletler (BM) misyonunun taraflar arasında müzakereler yoluyla ülkeyi yönetecek birleşik otoritenin seçilmesine ulaşmadaki başarısına rağmen Libya ve Çad’ın zayıf merkezi otoriteden mustarip olduklarını bildirdi. Güvenlik kurumlarının ülke topraklarını kontrol etme gücünün sekteye uğradığına dikkat çekti.
Organize suç çetelerinin ve radikal yanlısı grupların sınırlarda oluşabilecek her türlü boşluktan faydalanabileceğini söyleyen Noam, söz konusu oluşumlar arasında Çadlı muhalif unsurların da olduğunu kaydetti.



Yeni bir Suriye ve yeni bir ordu

HTŞ lideri Ahmed eş-Şera /Fotoğraf: Şarkul’l Avsat
HTŞ lideri Ahmed eş-Şera /Fotoğraf: Şarkul’l Avsat
TT

Yeni bir Suriye ve yeni bir ordu

HTŞ lideri Ahmed eş-Şera /Fotoğraf: Şarkul’l Avsat
HTŞ lideri Ahmed eş-Şera /Fotoğraf: Şarkul’l Avsat

İbrahim Hamidi

Esed rejiminin devrilmesinden yaklaşık iki ay sonra yeni Suriye'nin özellikleri ortaya çıkmaya başladı. Ahmed Şara, geçiş aşamasının Cumhurbaşkanı olarak atanmasının ardından yaptığı ilk konuşmada, bundan sonraki aşamanın programını ve cumhurbaşkanlığı döneminin önceliklerini tanımladı.

En önemli önceliklerden birinin silahlı grupların feshedilip dağıtılması ve yeni bir Suriye ordusunun kurulması olduğu şüphesizdir. Bu doğrultuda dergimizin Şubat ayı kapak konusunu Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve “örgütlerin tek çatı altında birleşmesi” olarak seçtik. ABD, Rusya ve Türkiye'nin de aralarında bulunduğu bölgesel ve uluslararası güçlerin dış müdahaleleri ve askeri konuşlandırmaları ortasında, sahadaki gerçekler ve 14 yıllık çatışmanın sonucu olan çok sayıda askeri bloğun varlığı, ayrıca İsrail'in güneyde devam eden saldırıları göz önüne alındığında bu kolay bir iş değil.

Bu ayki sayımıza 29 Ocak “Zafer Günü”nde alınan önemli kararların referanslarını açıklayarak başladık. Son iki ayda yeni Suriye'nin hangi meşruiyet üzerine inşa edilmesi gerektiği konusunda iki görüş öne sürüldü.

Birinci görüş “anayasal meşruiyet” öneriyordu. Buna göre anayasal bir referans ve Şara’nın öncülük edeceği bir geçiş süreci ile sonuçlanacak ulusal bir diyalog konferansı düzenlenmeliydi.

Diğer görüş ise, “devrimci meşruiyet” fikrini öneriyordu. Buna göre Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile Esed’i deviren diğer silahlı grupların liderleri bir araya gelerek, Esed rejimi, kurumları ve aygıtları sayfasını kapatıp, bir sonraki aşamanın temellerini atacak önemli kararlar almalıydılar. Bu kararların en önemlisi, Şara’nın geçiş aşamasının cumhurbaşkanı deklare edilmesi, geçici anayasayı deklare edecek yasama organını oluşturmak, ayrıca ulusal konferans için hazırlık komitesini belirlemek ve geçiş hükümeti için bir başbakan atamakla görevlendirilmesidir.

Yapılan istişareler sonucunda ikinci seçenek lehine karar verildi ve ertesi gün Cumhurbaşkanı Şara bir konuşma yaptı. Daha sonra yeni Suriye’nin dış politika seçeneklerini belirlemek için Şam'da Katar Emir'ini ağırladıktan sonra ilk yurtdışı ziyaret turu kapsamında Suudi Arabistan'a gitti, sonra da Türkiye'yi ziyaret etti.

Sayıları, konuşlandıkları bölgeler, yapıları ve Savunma Bakanlığı'nın orduyu oluşturma planına karşı pozisyonları ile silahlı grupların haritasını çiziyoruz.

Gerçek şu ki, Zafer Günü, grup liderlerinin orduya entegrasyon ve “tek çatı altında birleşme” konusundaki tutumları konusunda net sinyaller verdi.             Biz de sayıları, konuşlandıkları bölgeler, yapıları ve Savunma Bakanlığı'nın orduyu oluşturma planına karşı pozisyonları ile silahlı grupların haritasını çiziyoruz.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre örgütlerin çoğu HTŞ liderliğine ve vizyonuna destek verse de, Ahmed el-Avda liderliğindeki güneyli gruplar, belirsiz bir tutum sergilediler. Avda bizzat katılmayıp kendisini temsil etmek üzere yardımcısını gönderdi. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı da toplantıya davet edilmedi ve katılmadı, bu da SDG ile Şam arasındaki ilişkilerin geleceği açısından gerek barışçıl gerekse askeri birçok olasılığa kapıyı araladı. Burada bir yandan yıllar içinde HTŞ’nin yaşadığı fikri ve askeri gelişmeleri, diğer yandan da SDG’nin düşünce ve pozisyonlarını gözlemliyoruz.

Bu sayımızda Suriye Savunma Bakanı Tümgeneral Murhaf Ebu Kasra ile 27 Kasım'daki Saldırganlığın Caydırılması harekatına yönelik hazırlıkların ayrıntılarının ve 8 Aralık'ta Esed'ın devrilmesinin ele alındığı kapsamlı bir röportaj da yer alıyor. Bakan ayrıca yeni ordunun, Esed ordusunun aksine, Suriyelilerin sevdiği bir ordu olması için benimseyeceği vizyonu da ortaya koyuyor. Sayımızda buna ek olarak, Suriye ordusunun Fransız mandası dönemindeki kuruluşundan, Saldırganlığın Caydırılması harekatı kapsamında tarihe karışmasına kadarki tarihini de ele alıyor, ayrıca yeni orduya destek için yapılan Arap ve bölgesel teklifleri inceliyoruz.

İran Hilali’nin darbeler aldığına şüphe yok ve aldığı belki de en önemli iki darbe Hizbullah’ın çöküşü ve Esed rejiminin tarihe karışması oldu.

Suriye'nin Esed iktidarının yıkıntıları üzerinde yaşadığı zorluklarla yüzleşmek için bir çalıştayın düzenlediği bir ortamda, Arap ve bölge ülkeleri de yeni liderliği destekleme çabasında. Bunun Suriye ile ilgili nedenlerinin yanı sıra Suriye rejiminin çökmesinin, Rus ve İranlı müttefiklerinin yaşadığı kayıpların ardından ortaya çıkan boşluğu doldurmaya yönelik bölgesel nedenleri de var. Moskova, Hmeymim ve Tartus'taki Rus askeri varlığının geleceği konusunu müzakere etmek için Şara ile ilişki kurmaya çalışıyor. Tahran ise en büyük kaybeden.

İran Hilali’nin darbeler aldığına şüphe yok ve aldığı belki de en önemli iki darbe Hizbullah’ın çöküşü ve Esed rejiminin tarihe karışması oldu. Hilal’in gerileyişinin Lübnan’daki tezahürlerinden biri de General Joseph Avn’ın cumhurbaşkanı seçilmesiydi.

Lübnan başbakanı Refik Hariri'nin 14 Şubat'ta suikasta uğramasının 20’inci yıldönümünde, eski Suriye cumhurbaşkanı yardımcısı Abdulhalim Haddam'ın anılarından, Beşşar Esed'in kardeşi Mahir'in, Hariri'yi suikasttan önce nasıl kandırdığını anlatan bir bölümü yayınlıyoruz.

Putin'in akıl hocası, ikinci Trump döneminin dünyaya dayattığı meydan okumaları anlatıyor

Dergide ayrıca, “Putin'in akıl hocası” lakaplı Aleksandr Dugin, ikinci Trump döneminin dünyaya dayattığı meydan okumaları ele alıyor. ABD Başkanı'nın Çin'e yapay zeka ile karşı koyma çabalarına ilişkin bir haber dosyası da bulunuyor.

Bu sayımızda ayrıca büyük şair Adonis'in özel bir yazısı yer alıyor. Aynı zamanda Ümmü Gülsüm hakkında makaleler, anılar ve bu ay kuruluşunun 45. yıl dönümünü, yeni görünümü ve modern dijital platformları ile yeniden yayına başlamasının ikinci yıl dönümünü kutlayan dergimizin arşivinden materyallerin yer aldığı kapsamlı bir dosyada da bulunuyor.

Ekonomik, bilimsel ve kültürel yazıların yanı sıra, Şubat ayında bu iki önemli olaya, dergimizin kuruluşuna ve yeniden yayınlanmasına önemli bir yer ayırıyoruz.