CENTCOM’un eski Komutanı Joseph Votel, Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu: ‘Suudi Arabistan’a savunma yardımı sağlamak ABD’nin çıkarınadır’

CENTCOM’un eski Komutanı Votel, DEAŞ’ın doğuşunun ardındaki nedenlerin Irak’tan geri çekilme ve Maliki’nin kararları olduğunu söyledi.

Joseph Votel.
Joseph Votel.
TT

CENTCOM’un eski Komutanı Joseph Votel, Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu: ‘Suudi Arabistan’a savunma yardımı sağlamak ABD’nin çıkarınadır’

Joseph Votel.
Joseph Votel.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) eski Komutanı Orgeneral Joseph Votel, ABD’nin 2011 yılında Irak’tan çekilmesinin terör örgütü DEAŞ’ın doğmasına katkı sağladığını ve Suriye’deki acımasız eylemleri için verimli zemin hazırladığını söyledi. Irak ordusunun siyasallaşmasına neden olan eski Irak Başbakanı Nuri el-Maliki’ye de suçlamalar yönelten Votel bu durumun DEAŞ ile mücadelede istikrarsızlığa, Musul’un da 2014 yılında düşmesine yol açtığını vurguladı.
ABD ordusundaki görevinden iki yıl önce emekli olan Votel, Şarku’l Avsat’la gerçekleştirdiği röportajda Ortadoğu bölgesi ile ilişkisinin devam ettiği bilgisini verdi. Votel, tarihi bir miras olarak nitelendirdiği bölgenin ABD açısından stratejik öneme sahip olduğunu vurguladı. Votel Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin de Washington’ın Yemen savaşındaki müttefiki Riyad’ı ve kendini savunmasını desteklemeye devam etmesini gerektirdiğini söyledi.  
Joseph Votel, Şarku’l Avsat’a ile gerçekleştirdiği röportajda Ortadoğu’dan ABD’nin bölgedeki adımlarına, Yemen’den Washington’ın müttefikleri ile ilişkisine kadar birçok başlıkta merak edilen konularda açıklamlarda bulundu.

CENTCOM’daki görevinizin ardından bugün bölgeyi ve bölgedeki ABD varlığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle Ortadoğu’nun ABD açısından oldukça önemli bir bölge olmaya devam ettiği görüşündeyim. Ulusal güvenliğimiz açısından bölgede çok sayıda çıkarımız mevcut. Daha geçtiğimiz haftalarda Süveyş Kanalı’nda gerçekleşen kaza ile Ortadoğu’nun su yollarının küresel ticaret için ne kadar önemli olduğu bize hatırlatıldı. Bu, bölgedeki endişelerimizden sadece biri. Bu nedenle kapsamlı ekonomi ve güvenlik stratejimiz dahilinde bölgede uzun vadeli menfaatlerimiz olduğuna inanıyorum. Ancak bu, birliklerimizin sonsuza kadar bölgede kalması gerektiği anlamına gelmiyor. Yine de ilgimiz sürüyor. Çıkarlarımızı destekleyen stratejiler ve politikalar takip ettiğimizden emin olmalıyız.

Bölgedeki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ortadoğu’daki koşulların giderek karmaşıklaştığını düşünüyorum. Yani İsrail ile bölgedeki Arap ülkeleri arasındaki iyi ilişkiler kurulması gibi olumlu sayılabilecek adımlar atıldığını gördük. Ancak bu olumlu durumun işleri İran açısından daha karmaşık hale getirdiğini düşünüyorum. İran daha agresif. Bir süre önce Saudi Aramco tesislerine düzenlenen saldırı, bölgenin nasıl karmaşık hale geldiğinin bir diğer göstergesidir. Bana göre bölge karmaşıklıklara sahne olmaya devam edecek. Bugün planlama yapmak orada çalıştığım döneme kıyasla daha zor.

DEAŞ’a karşı savaş
DEAŞ’a karşı kurulan Uluslararası Koalisyon örgütü ortadan kaldırmayı neden başaramadı?
Bana göre bu çok önemli bir soru. Çünkü zaman içinde öğrendik ki DEAŞ gibi şiddet yanlısı radikal örgütleri tamamen ortadan kaldırmak son derece zordur. Evet, örgütü dağıtmayı ve liderini öldürmeyi başardık. Ancak bölgeye giden birçok savaşçı var. DEAŞ ve El-Kaide gibi örgütleri destekleyen temel koşulların çoğu halen mevcut. Dolayısıyla bu sorunu çözmek, askeri varlıktan daha fazlasını gerektirir. Bölgedeki ülkeler bu sorunları ele almalı ve Koalisyon da bu krizle diplomatlar aracılığıyla başa çıkmalıdır. Askeri bir başarı elde ettik. Ancak bu DEAŞ sorununu ele almak için tek başına yeterli değil. Askeri ve diplomatik baskı uygulamaya devam etmemiz gerekecek. Bazı alanlarda ilerlemeler kaydettik. Örneğin Irak ile sürecin iyi yönde ilerlediğini düşünüyorum. Irak’ın yeteneklerini korumaya devam ettik. Ancak diğer yandan halen çok sayıda mültecimiz bulunuyor. Üstelik geride kalan DEAŞ savaşçıları da var. Bu durum iyi değil. Zira bunlar bir sonraki örgütün tohumları olabilir.

DEAŞ’ı kim oluşturdu? Eski Irak Başbakanı Nuri el-Maliki’nin ordunun Musul’da DEAŞ ile mücadele etmesini engelleyerek terör örgütünün ortaya çıkmasına katkıda bulunduğunu söylemiştiniz. Biraz daha ayrıntı verebilir misiniz?
DEAŞ gibi örgütlerin ortaya çıkmasına katkıda bulunan çeşitli faktörler var. Bu, ABD’nin Irak’tan ayrıldığı 2011’deki savaşın sonunda ortaya çıktı. Bildiğiniz gibi bu örgütlerin kalıntıları nedeniyle çok fazla baskıya maruz kaldık. Bölgede Iraklı ortaklarımızla birlikte kalmadık. Bu yüzden duruma katkı sağlamış olabiliriz. Ama aynı zamanda sosyal, ekonomik ve politik sorunlar da vardı. Tüm bu konular, DEAŞ gibi örgütlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Ev sahibi ülkeler de bu hataya dahil oldular. Çünkü onlar da sorumluluk almalıydı. Bu nedenle çeşitli faktörler nedeniyle ortaya çıkan bu tür örgütlerin oluşmasında sorumluluk kabul etmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
2014’te Musul’da yaşananlara gelince; tanık olduklarımızın Irak ordusundan uzaklaştığımız için meydana geldiğini düşünüyorum. Ordu, bu dönemde büyük ölçüde Nuri el-Maliki için siyasi bir araç haline gelmişti. Yüksek vasıflı askeri komutanların yerini siyasi bağlılığı olanlar aldı. Sonuç olarak DEAŞ gibi hezimete uğratılabilecek kötücül bir düşmanla karşı karşıya kaldıklarında profesyonellikten yoksundular. Örgütü yenmek için ihtiyaç duydukları askeri liderliğe sahip değildilerdi. Bu nedenle Irak ordusunun Musul gibi yerlerde hezimete uğradığını gördük. Irak, gerçekten çok şiddetli bir paniğe sürükleniyordu. Çünkü şehirlerini, sınırlarını ve topraklarını savunamıyordu. Bu nedenle Başbakan Nuri el-Maliki’nin yaşananlarda sorumluluk taşıdığını düşünüyorum.

Irak ordusunun bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün yeteneklerinin iyi olduğunu düşünüyorum. ABD önderliğindeki Uluslararası Koalisyon, Irak ordusunu yeniden inşa etmek üzere 2014’ten başlayarak uzun yıllar boyunca faaliyet gösterdi. Iraklılar bu faaliyetin çoğunu kendileri yürüttü. Onları kendi şablonumuzda inşa etmeye çalışmadık. Büyüdükçe destekledik. Bugün işlerini iyi bir seviyede yaptıklarını görüyoruz. Koalisyon yardımına ihtiyaç duymadan çeşitli operasyonlar yürütüyorlar. Bu yüzden ilerlemelerinin oldukça iyi olduğunu düşünüyorum.

General Kenneth F. McKenzie Jr. bir röportajında Beşşar Esed rejiminin kontrolü altındaki bölgelerin DEAŞ’ın geri dönüşüyle tehdit altında olduğunu söyledi. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendisine katılıyor musunuz?
Evet, bu konuda kendisine katılıyorum. Çünkü durum hakkındaki değerlendirmesinin çok doğru olduğunu düşünüyorum. Bugün Suriye’nin kuzeydoğusu gibi yerlerdeki bazı koşullara bakmamız önemli. Mesela El-Hul gibi yerinden edilmilenler için inşa edilen kamplar var. Eğer meseleyi ele almazsak bunlar başka sorunlara neden olur. DEAŞ unsurlarının aile üyeleri de dahil olmak üzere yaklaşık 70 bin yerinden edilmiş insan var. Bugün ise bu ailelerden faydalanmaya çalışan DEAŞ savaşçılarının aralarına sızdığı bu mülteci ailelerden meydana gelen tehlikeli oluşumlar görmeye başladık. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) geçtiğimiz günlerde bölgede operasyonlar düzenledi. Sanıyorum ki bu kamplarda faaliyet gösteren 50 kadar DEAŞ savaşçısını tutukladı. Bu yüzden Koalisyon dahilindeki ülkelerde buna dikkat etmemiz gerekiyor. Çeşitli ülkeler, gözaltına alınan DEAŞ savaşçılarından ve terk ettikleri ailelerden geriye kalanlar ile başa çıkmaya yardımcı olmalıdır. Çünkü radikalizm yanlısı olacaklar, sömürülecekler ve mücadele etmemiz gereken bir sonraki terörist grubun tohumlarını oluşturacaklar.

SDG’nin daha fazla ABD desteğine ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet, SDG’nin ABD’nin ve Koalisyon’un daha fazla desteğini alması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hedeflerimize ulaşmamıza ve DEAŞ hilafetini yenmemize yardımcı olmada önemli bir rol oynadı. Bu, daha fazla kuvvet, daha fazla silah ve daha fazla yardım anlamına geliyor. Bunun mümkün olduğunu düşünüyorum. Durumun General McKenziei liderliğinde ve yeni yönetim tarafından belirlenmesi gerekecek.

Sahada önceki ve mevcut yönetimler arasında değişiklik görüyor musunuz?
Karar vermek için çok erken olduğunu düşünüyorum. Şimdiye kadar bu yönetimin iyi olduğuna inanıyorum. Mevcut destek seviyesini koruduğunu gördüğümüz kanaatindeyim. Ancak yöneldikleri tarafı görmemiz ve DEAŞ gibi sorunları çözmemiz gerekiyor. Suriye yalnızca askeri bir sorun değil. Diplomatik çabalarla ve siyasi çözümle ele alınmalıdır. Nihai bir çözüme ulaşmanın tek yolu budur. Ordu destekleyebilir ancak sorunları çözmek bundan daha fazlasını gerektirmektedir.

İran ile mücadele
İran bugün bölgedeki varlığını milisleriyle sürdürüyor. Dört Arap başkentini kontrol ediyor. Tahran’ı kim ve neden destekliyor?
Bu faaliyetlerin ardından İran liderliğinin olduğu kanaatindeyim. Kasım Süleymani ve Dini Lider, istikrarsızlaşmayı kesinlikle desteklediler. Bu faaliyetleri uzun zaman sürdürdüler. Bu nedenle yaşannaların arkasında kesinlikle onlar var. Ama İran ile Çin arasında 400 milyar dolara ulaşabilecek, 25 yıllık uzun vadeli bir anlaşma olduğuna da dikkat çekmek istiyorum. Bu nedenle Çin gibi ülkeler, İran’ın bölgedeki bazı faaliyetlerinden yararlanabilecekleri bir yerde konumlanıyor gibi görünüyorlar. Yani bundan esas olarak İran sorumlu. Ama diğer ülkelerin ve diğer aktörlerin de İran’ın aşıladığı istikrarsızlıktan yararlanmaya çalıştığını görüyoruz.

Sadece Çin’den bahsettiniz. Peki, Rusya’ya ilişkin görüşleriniz neler?
Suriye’deki Esed rejiminin gerçek ortaklarının Rusya ve İran olduğunu düşünüyorum. Bu sayede orada birlik içinde faaliyet gösterdiler. Tartışmanın orada İran’ın mı Rusya’dan yoksa Rusya’nın mı İran’dan fayda sağladığı etrafında döndüğü kanaatindeyim. Ancak ortak halde çalışıyorlar. Her ikisi de İran’ın faaliyetlerinden fayda sağlıyor.

İran, Çin ve Rusya arasındaki ortak çıkar nedir?
Ortak çıkarlarının ABD’nin Ortadoğu’daki nüfuzunu kırmak olduğunu düşünüyorum. Hiç şüphe yok ki İran bizi bölge dışına çıkarmak, Rusya da kendi nüfuzunu kullanabilmek istiyor. Çin de bizimbölgedeki varlığımız ve nüfuzumuz nedeniyle tehdit altında olduğunu düşünebileceği ekonomik hedeflere sahip. Dolayısıyla motivasyonunun büyük bir kısmı ABD’yi bu bölgeden sonsuza kadar çıkarmaktır.

ABD ve İran arasında Irak senaryosuna benzer doğrudan bir savaşa tanık olacağımızı düşünüyor musunuz?
Kesin olarak bilemem ama umarım bu olmaz. Kimse böyle bir şeyle ilgilenmez. Bu İran’ın çıkarına olmaz. İran’la savaşa girmek de kesinlikle ABD’nin çıkarına değil. Pasifik’te rekabet etmek ve ekonomik dayanıklılığımızı sürdürmek gibi stratejik öncelikler, ABD ve İran arasındaki savaştan büyük ölçüde etkilenecektir. Bu durumun bölgeye zarar vereceği ve çıkarına olmayacağı kanaatindeyim. Bu yüzden bilgeliğin hüküm sürmesini umut etmeliyiz. Gerginliği yatıştırmanın yollarını bulacağız. Durum, sıcak bir çatışmaya ve doğrudan savaşa gireceğimiz bir noktaya gitmiyor.

Kasım Süleymani’nin öldürülmesini bölge çıkarı açısından olumlu olarak mı görüyorsunuz? Kendisi komutan olduğunuzda hedef listenizde miydi?
Kasım Süleymani doğrudan hedef listemde değildi. CENTCOM Komutanı olduğum dönemde çoğunlukla Irak ve Suriye’de DEAŞ’a karşı askerî harekât planına odaklanıyorduk. Irak gibi yerlerde DEAŞ’a karşı savaşan İran destekli milisler vardı. Bu yüzden biz söz konusu dönemde İran’ı kışkırtmaya çalışmadık. Elimizdeki göreve odaklandık. Ama bir ABD saldırısıyla öldürüldüğünde yaptığım tahmin ve bildiğim tek şey Washington’ın bu duruma ilişkin ihtiyati önlemler aldığıydı. Çünkü ABD’lileri öldürmeyi planladığı ve bölgedeki dostlarımıza ve müttefiklerimize karşı komplo kurduğu için kendimizi korumamız gerekiyordu. Bence Kasım Süleymani, hak ettiğini buldu. Bölgede istikrarı bozucu bir etkisi vardı. Ayrıca İran’da da istikrarı bozuyordu. İran’da Kasım Süleymani’nin elinden acı çeken birçok insan var. Bu yüzden ölümü nedeniyle şefkat duymamalıyız. Hak ettiğini buldu. Bölge son derece karmaşık ancak ABD’nin söz konusu dönemde gerekeni yaptığını düşünüyorum.

Süleymani sonrasındaki İran’ı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ölümünün ne gibi bir etkisi oldu?
Etkisinin son derece olumlu olduğu kanaatindeyim. Kasım Süleymani sadece bir askeri komutan değil, aynı zamanda istihbarat lideriydi ve yarı diplomat olduğu için de İran’da istisnai bir role sahipti. Tüm bu özellikleri tek bir kişide, kendisinde topladı. Oysa bu görevler İstihbarat Teşkilatı Başkanı ve Dışişleri Bakanı gibi birden fazla kişi tarafından yapılabilir. Pek çok durumda İran’ın bölgedeki yüzüydü ve faaliyetlerini yönetmekten sorumluydu. İran yerine kolaylıkla dolduramaz. Kasım Süleymani gibi birinin daha yetişmesi uzun zaman, nesiller alacaktır. Bu yüzden İran üzerinde çok büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Onun yerini dolduramayacaklar. Ama bazı durumlarda yokluğu durumu daha tehlikeli hale getirebilir. Çünkü İran etkisi altındaki bu farklı unsurlar üzerinde merkezi bir kontrol bulunmuyor.

Suudi Arabistan desteği
Suudi Arabistan’ın Yemen’den karşılaştığı saldırılara karşı koyma çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suudilerin kendilerini koruma sorumluluğunu üstlendiklerini düşünüyorum. ABD’nin birkaç yıldır Suudi Arabistan’a sattığı birçok ekipman, denizde veya karada olsun güçlü bir savunma elde etmelerine ve sınırlarını korumalarına yardımcı olmak için tasarlandı. Kendilerini savunabilmeleri için onlara yardım etmek bizim çıkarımızadır. Yemen’deki savaşın kontrol altına alınmasını ve bölgeye yayılmasına izin verilmemesini sağlamalıyız.

Medyada çıkan bir haberde Pentagon’a bağlı ‘Tiger’ adlı bir ekibin eğitim ve savunma ekipmanı sağlamak için Suudi Arabistan’a gittiği aktarıldı. Bu konu hakkında bilginiz var mı?
Bu girişim hakkında pek bir şey bilmiyorum. Ama bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum. Askeri sorumluluklar üstlenmede Suudi Arabistan’a nasıl yardım edebileceğimizin mükemmel bir örneği olduğu kanaatindeyim. Bazı siyasi farklılıklara rağmen söz edilen ‘Tiger’ ekibini göndermenin sebebinin de bu olduğuna inanıyorum.
Başkan Franklin D. Roosevelt ve Kral Abdulaziz bin Suud’un Quincy gemisindeki görüşmesine, 1945 yılına kadar uzanan uzun bir ilişkimiz var. Elbette sorunlar olacaktır ama bunların üzerinde çalışmamız gerekiyor. Suudi Arabistan’ın bölgenin iyiliği için sağlam ve canlı bir güç olacağına inanıyorum. Bizim de bu noktaya ulaşmasına yardım etmemiz gerekiyor.

Afganistan’dan geri çekilme
Afganistan’dan geri çekilmenin zamanı geldi mi?
Öyle görünüyor. Bunu olabildiğince sorumlu bir şekilde yapmalıyız. Ülkede uzun zaman geçirdik. Bu oldukça zorluydu. Yeni yönetim açısından önümüzde alınması gerek çok zor kararlar var. Kalacağız ya da kalmayacağız demek kolay değil. Bu durum hakkında çok dikkatli düşünmemiz lazım. Çabalarımızın şiddeti azaltmaya yardımcı olup olamayacağını ya da gerçekten bir tür diplomatik barışa ulaşıp ulaşamayacağını öğrenmek faydalı olacaktır. Ama bunun hakkında çok dikkatli düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.
Halen dünyanın bu bölgesinde faaliyet gösteren terör örgütleriyle ilgili endişelerimiz var. Sahada kalmayacağımıza karar verirsek komplolar ile ilgili olarak vatandaşlarımıza ve dostlarımıza yönelik düzenlenecek olası saldırılar hakkında cevaplar vermeliyiz. Savunmasız olabileceğimizi kabul etmemiz gerekirse bunlara yanıt vermek kolay değildir. Çünkü bu konular oldukça karmaşıktır. Ama ilk noktaya geri dönecek olursak; Bakan Austin’in de dediği gibi tüm anlaşmazlıkları sonlandırmamız lazım. Bu yüzden bizi sorumlu tutan bir yaklaşım benimsemeliyiz.

Siz de bölgedeydiniz. Bize zorlukların neler olduğunu ve bunlarla nasıl başa çıkılabileceğini anlatır mısınız?
Karşılaştığım zorluklar muhtemelen birçok insan tarafından biliniyordur. Örneğin Kabil hükümeti genel olarak zayıftır ve Taliban’ın etkisi nedeniyle kentler dışında nüfuzunu kullanmakta zorluklar yaşamaktadır. Çok fazla çaba ve iyileştirmeye rağmen bu alanlarda etkili askeri liderlik konusunda halen zorluklarla karşılaşıyorlar. Afganistan’da çok uzun süredir yaygın olan ve üstesinden gelinmesi çok zor olan yolsuzlukla ilgili zorluklar da var. Son derece değişken bir rakipleri var. Yani ‘kolayca teslim olmayan, çatışmada temiz oynamayan, ülkemizle veya başkalarıyla yaptığı anlaşmalara uymayan’ Taliban’dan bahsediyorum. El-Kaide ve DEAŞ gibi örgütlere karşı da kararlar almalıyız. Onlarla savaştık, yendik ve üzerlerine baskı yapmaya devam ettik. Ancak tamamen ortadan kaldırılmadılar ve halen de bu bölgedeler.

Taliban’ın ABD için bir tehdit oluşturduğunu düşünüyor musunuz? Onlarla bir anlaşma yapmak mümkün mü?
ABD’liler ve birçok Batılı ülke açısından dolaylı bir tehdit oluşturduklarını düşünüyorum. Çünkü halen El-Kaide gibi örgütlere verdikleri desteği sonlandırmayı reddediyorlar. Benim için bu zor bir mesele. El-Kaide gibi bir örgütten uzaklaşmayacak bir yapıya güvenmek zor. Dolayısıyla bu örgütü desteklemeye hazırlanıyorlarsa diğerlerine de destek vereceklerdir.



Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud: Ortadoğu’daki çatışmanın topraklarımıza sıçramasına izin vermeyeceğiz

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud (SONNA)
Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud (SONNA)
TT

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud: Ortadoğu’daki çatışmanın topraklarımıza sıçramasına izin vermeyeceğiz

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud (SONNA)
Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud (SONNA)

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud, bugün yaptığı açıklamada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Somaliland’ı bağımsız bir devlet olarak tanıma kararının ‘kabul edilemez bir adım, uluslararası normların ihlali ve ülkenin bağımsızlığına açık bir saldırı’ olduğunu söyledi.

İsrail, cuma günü tek taraflı olarak ilan edilen Somaliland’ı ‘bağımsız egemen devlet’ olarak resmen tanıyan ilk ülke oldu.

Bu karar, bölgesel dinamikleri yeniden şekillendirecek, Somali'nin uzun süredir devam eden ayrılıkçılığa karşı muhalefetini sınayacak ve Tel Aviv'e Afrika kıtasının en uzun deniz sınırına sahip ülkede, hassas Afrika Boynuzu bölgesinde bir dayanak noktası oluşturacak.

Somali Cumhurbaşkanı Şeyh Mahmud, parlamentoda yaptığı konuşmada, ‘Ortadoğu’daki çatışmanın ülkemize taşınmasını’ reddettiğini belirterek “Birliği sağlamak için Somaliland ile diyalog konusunda kararlıyız” dedi. Şeyh Mahmud, ülkesinin, saldırıların başlatılabileceği askeri üslerin kurulmasını kabul etmeyeceğini vurguladı.

Arap Birliği'nin olağanüstü toplantısı

Öte yandan Somali'nin Kahire Büyükelçisi ve Arap Birliği (AL) Daimi Temsilcisi Ali Abdi Avari bugün, Tel Aviv’in Somaliland’ı tanımasına atıfla, İsrail'in Filistin halkını topraklarından zorla çıkarmak amacıyla Somali'deki ayrılıkçı bir oluşumu desteklediğini söyledi.

j6y
Hargeisa Savaş Anıtı önünde Somaliland bayrağı taşıyan bir genç (AFP)

Avari, Arap Birliği’nin acil toplantısında “Somali, Filistinlileri topraklarından çıkarmaya yönelik hiçbir girişime taraf olmayacak” dedi.

Bu planları engellemek ve İsrail'in aleni emellerine karşı durmak için çalışacaklarını belirten Avari, İsrail'in Somaliland'ı tanıma kararının ‘tüm Arap ulusal güvenliğini ve Kızıldeniz'deki seyrüseferi etkileyen doğrudan bir saldırı’ olduğunu vurguladı.

Birleşmiş Millerler Güvenlik Konseyi (BMGK), İsrail'in Somaliland'ı bağımsız bir devlet olarak tanımasıyla ilgili olarak pazartesi günü acil bir toplantı düzenleyecek.

Avari, toplantı öncesinde, çoğu Müslüman olan 21 ülke dün geç saatlerde ortak bir bildiri yayınlayarak İsrail'in kararının ‘Afrika Boynuzu'ndaki barış ve güvenlik’ ile daha geniş kapsamda Kızıldeniz bölgesi üzerinde ‘ciddi yansımaları’ olacağı konusunda uyarıda bulundu.

Somali'nin kuzeyinde bulunan ve çoğunluğu Müslümanlardan oluşan nüfusu birkaç milyonu bulan Somaliland, otuz yılı aşkın bir süredir fiilen bağımsız bir bölge.


Lavrov: Ukrayna'daki Avrupa güçleri Rusya için meşru hedefler olacak

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (Reuters)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (Reuters)
TT

Lavrov: Ukrayna'daki Avrupa güçleri Rusya için meşru hedefler olacak

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (Reuters)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov (Reuters)

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bugün yaptığı açıklamada, Rusya'nın Tayvan'ın bağımsızlığına her şekilde karşı olduğunu ve adayı Çin'in ayrılmaz bir parçası olarak gördüğünü söyledi.

Rusya merkezli haber ajansı TASS’a konuşan Lavrov, Japonya’nın artan askeri eğilimlerine atıfla, Japonya'yı ‘askerileşme’ olarak nitelendirdiği eğilimini ‘dikkatlice düşünmeye’ çağırdı.

Öte yandan Lavrov, Ukrayna'da konuşlandırılan herhangi bir Avrupa askeri birliğinin Rusya ordusu için meşru hedef haline geleceğini vurguladı.

Lavrov ayrıca, kanıt sunmadan, Avrupalı politikacıları Kiev ile ilişkilerinde ‘açgözlü’ şekilde hareket etmekle ve Ukrayna halkının ve kendi ülkelerinin halklarının çıkarlarını göz ardı etmekle suçladı.


Trump neden Nijerya'daki askeri operasyonunun hedefi olarak Sokoto şehrini seçti?

ABD saldırısının ardından Oufa köyünde bölge sakinleri hasarı incelerken 27 Aralık 2025 (AFP)
ABD saldırısının ardından Oufa köyünde bölge sakinleri hasarı incelerken 27 Aralık 2025 (AFP)
TT

Trump neden Nijerya'daki askeri operasyonunun hedefi olarak Sokoto şehrini seçti?

ABD saldırısının ardından Oufa köyünde bölge sakinleri hasarı incelerken 27 Aralık 2025 (AFP)
ABD saldırısının ardından Oufa köyünde bölge sakinleri hasarı incelerken 27 Aralık 2025 (AFP)

ABD'nin perşembe günü Nijerya'da DEAŞ’a karşı düzenlediği füze saldırılarının ayrıntıları ve terör örgütlerinin kalelerinin kuzeydoğuda yoğunlaşmasına rağmen ülkenin kuzeybatısında bulunan Sokoto şehrinin seçilme nedenleri hala belirsizliğini koruyor.

Bu gizem, ABD ve Nijerya'nın de hedefin DEAŞ olduğu konusunda anlaşmaya varmış olmalarına rağmen açıklamaları arasındaki tutarsızlığın yanında saldırılar sırasında kimlerin veya nelerin vurulduğu konusunda ayrıntıları açıklamamış olmaları nedeniyle daha da artıyor.

Bu gerçekleri açıklığa kavuşturmak amacıyla, Nijerya Cumhurbaşkanı Bola Tinubu'nun Sözcüsü Daniel Bwala, dün Fransız Haber Ajansı AFP'ye yaptığı açıklamada, ABD’nin perşembe günü Nijerya'da gerçekleştirdiği hava saldırılarının, ‘Lakurawa’ adlı yerel bir terör örgütü ve ‘otoyol soyguncusu’ çetelerle iş birliği yapmak üzere Sahel bölgesinden gelen DEAŞ üyelerini hedef aldığını söyledi.

Bwala, yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“DEAŞ, Lakowara ve çetelere ekipman ve eğitim sağlayarak onlara yardım etmek için Sahel bölgesinden geçmenin bir yolunu buldu.”

Nijerya Enformasyon ve Kültür Bakanı Muhammed İdris, cuma akşamı yaptığı açıklamada saldırıların Sahel koridoru üzerinden Nijerya'ya sızmaya çalışan DEAŞ üyelerini hedef aldığını söyledi.

Lakowara Grubu

Nijerya gazetesi Premium Times tarafından yayınlanan bir haberde, Sokoto’nun terör örgütlerinden çok çete faaliyetleri ve haydutluktan şikayetçi olduğu belirtildi. Haberde, ABD tarafından düzenlenen hava saldırılarının, yerel liderlerin 2017 yılında haydutlukla mücadele çerçevesinde kurdukları Lakowara Grubu'nu hedef aldığına dikkat çekildi.

adre
ABD Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan ve 25 Aralık'ta belirsiz bir konumda bir askeri gemiden füze fırlatıldığını gösteren videodan alınan bir görüntü (Reuters)

Gazete, haberini New York'taki West Point Askeri Akademisi'ne bağlı bir araştırma ve akademik merkez olan West Point Terörle Mücadele Merkezi (CTC) tarafından 2022 yılında yayınlanan bir araştırmaya dayandırdı. Araştırma, Lakowara üyelerinin Mali'den geldiğini doğruladı. Çalışmada, yerel liderlerin gruba mali destek, sığır ve silah şeklinde lojistik destek sağlayarak grubun büyümesine katkıda bulundukları açıklandı. Aynı kaynak, o dönemde Nijerya polisinin silahlı grubu önemsiz göstererek, üyelerini hayvanları için su aramak üzere göç etmiş ‘şiddet kullanmayan çobanlar’ olarak tanımladığını belirtti. Ancak grup, kısa sürede bölgede kendi kanunlarını uygulamaya başladı ve borçlarını ödemeyi reddeden yerel bir lideri öldürdü.

Lakowara, Müslümanların nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu bu ülkede, alkol tüketimini ve müzik dinlemeyi yasakladı, yerel çobanlara vergi uyguladı ve ardından Nijer sınırındaki ordu mevzilerine silahlı saldırılar düzenleyerek Nijer ve Nijerya’nın 2018 yılında silahlı gruba karşı ortak devriye gezileri başlatmasına neden oldu.

Nijer'de 2023 yılında gerçekleşen askeri darbe sonucu Nijerya sınırındaki ortak devriyelerin sona ermesinin ardından Lakorawa, daha cesur hale geldi, faaliyetlerini Kibi şehrine doğru genişletti. Burada polis karakollarına ve yerel kurumlara saldırılar düzenledi.

DAEŞ ve El Kaide ile bağlantıları

Bu silahlı grubun oluşturduğu tehlikeye rağmen, dış bağlantıları konusunda hala büyük bir belirsizlik var. Birçok uzman bu grubu bir grup paralı asker ve hayduttan ibaret olarak görse de DAEŞ ve El Kaide ile olan ilişkisi konusunda fikir ayrılıkları hakim.

West Point Merkezi’nden Mortala Rufai, James Barnett ve Abdulaziz Abdulaziz tarafından yürütülen bir araştırma, Lakowara'nın El Kaide ile, özellikle de Mali merkezli İslam ve Müslümanları Destekleme Grubu (Cemaat Nusret el-İslam vel Müslimin/JNIM) ile bağlantılı olduğunu doğruladı.

Ancak Barnett, son araştırmasında Lakowara’nın artık DEAŞ’ın Sahel eyaletiyle bağlantılı olduğu sonucuna varmıştır.

Sahel bölgesindeki terörist ittifakların çakışması nedeniyle, Lakowara’nın bazı orijinal üyelerinin Ensar’ul-İslam ve Müslümanlarla bağlantılı olabileceğini, ancak bugün DEAŞ’ın Sahel eyaletiyle daha yakından bağlantılı olduklarını açıkladı.

Öte yandan Afrika’da İyi Yönetişim Vakfı'nda araştırmacı olan Malik Samuel, sosyal medya platformu X'te Lakorawa’nın El Kaide’ye daha yakın olduğunu iddia ederek JNIM’e atıfla “DEAŞ ile bağlantısı olduğuna dair herhangi bir kanıt görmedim” ifadelerini kullandı.

Çelişkiler ve şüpheler

Amerikalılar ve Nijeryalılar DEAŞ’ı hedef aldıklarından bahsetmelerine rağmen, ABD saldırılarının hedef aldığı bölgedeki bazı yerel sakinler şaşkınlıklarını dile getirdi. AFP'ye konuşan bölge sakinlerinden Haruna Kalh, “Şaşırdık çünkü bu bölge hiçbir zaman silahlı grupların kalesi olmamıştı” dedi.

d8
ABD’nin Oufa köyüne düzenlediği hava saldırısının ardından meydana gelen hasar, 27 Aralık 2025 (AFP)

Diğerler bölge sakinleri ise ABD’nin hava saldırılarında fırlattığı füzelerin boş tarlalara düştüğünü, can kaybına yol açmadığını ve füze enkazının zarar verdiği Jabo köyünün saldırılarından kısmen etkilendiği söyledi. Militanların son saldırısının iki yıl önce gerçekleştiğini belirttiler.

Nijerya televizyonunda yayınlanan görüntülerde, tarım arazisi gibi görünen bir alanda yanmış metal parçaları görüldü.

d
Jabo köyünde ABD'nin saldırı düzenlediği bölgeye toplanan köylüler 26 Aralık 2025 (Reuters)

Öte yandan Nijerya, hava saldırılarının ‘terör yuvalarını’ hedef aldığını açıkladı.

Açıklamada, hedef alınan bölgelerin ‘Nijerya'ya sızan yabancı DEAŞ üyelerinin toplanma ve hareket noktası olarak kullanıldığı’ belirtildi.

Ancak Nijeryalı analistlerden bazıları, hava saldırılarının Sokoto şehrini hedef almasını şaşırtıcı bulduklarını ifade ettiler. Boko Haram'ın aktif olduğu kuzeybatıda Nijer ve Kano, kuzeydoğuda Borno gibi diğer eyaletlerin çok daha yüksek düzeyde şiddet olaylarına tanık olduğunun altını çizerek Nijerya hükümeti tarafından yapılan dikkate açıklamayı sorguladılar.

Sokoto'nun önemi

Güvenlik analisti Mustafa Gimbo, hava saldırılarının hedefi olarak Sokoto'nun seçilmesinin ‘oldukça tartışmalı’ olduğunu söyledi.

Gimbo, nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bu şehirde neredeyse hiç bulunmayan Hıristiyanları hedef alan terör saldırılarından ziyade haydutluk vakalarının yaşandığını vurguladı.

Bu eyaletin ülkedeki terör yuvası olmadığını belirten Gimbo, daha çok ‘Müslümanların çoğunlukta olduğu bir bölge, ‘Sokoto Halifeliği'nin tarihi merkezi ve Nijerya'daki İslam'ın manevi merkezi’ olduğunu düşündüğünü belirtti.

Sokoto Halifeliği, 1804 yılında kurulan, Batı Afrika'da oldukça etkili bir siyasi ve dini oluşumdu. 19’uncu yüzyıl boyunca, yüzölçümü ve etkisi bakımından Afrika'nın en büyük imparatorluklarından biri haline geldi. Halifeliğin gücü, 20’nci yüzyılın başlarına kadar devam etti, ancak 1903 yılında İngilizlerin Nijerya'nın kuzeyini kolonileştirmesinin ardından fiilen yıkıldı. Sokoto Halifeliğinin dini ve siyasi mirası, kuzey Nijerya ve Batı Afrika'daki Müslümanlar arasında hala varlığını sürdürürken büyük bir sembolik önem taşıyor.

yu7
ABD’nin hava saldırısının Oufa köyünde neden olduğu yıkım, 27 Aralık 2025 (AFP)

Nijerya gazeteleri, ABD Ordusundan emekli subay Pesh Johnson'ın, özellikle Sokoto eyaletinin son zamanlarda Amerikalıların zihninde Hıristiyanlara yönelik saldırıların yuvası olarak anılmaya başladığını söylediği açıklamalarına yer verdi.

Johnson, söz konusu açıklamalarda şunları söyledi:

“Sorun aslında daha karmaşık. Nijerya'nın kuzeyinde şeriat hukuku sorunu da var. Ne yazık ki, Sokoto’da 2022 yılında Deborah Samuel adlı genç bir kadının sınıf arkadaşları tarafından güpegündüz taşlanarak öldürüldüğünü gördük.”

Deborah Samuel, WhatsApp'ta dolaşan ses kayıtlarında İslam dinine hakaret etmekle suçlanmıştı.

Johnson, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bugüne kadar, bu masum genç kadının öldürülmesinden sorumlu olanların hiçbiri adalete teslim edilmedi. Bunlar, Amerikalıların takip ettiği konulardan bazıları ve bu yüzden olanları dini zulüm olarak nitelendiriyorlar.”

Öte yandan Nijeryalılar bu olayı özellikle ABD Başkanı Donald Trump saldırıyı kasıtlı olarak Hıristiyanların Noel kutlamalarıyla aynı zamana denk gelecek şekilde planlamasından ötürü ABD'nin saldırılarıyla ilişkilendirdi.

Nijerya Dışişleri Bakanı Yusuf Tuggar, ABD Başkanı Trump’ın saldırıyı duyururken ‘öncelikle masum Hıristiyanları hedef alan ve acımasızca öldüren DEAŞ’lı terörist pislikleri’ hedef aldığını söylemesine rağmen, ABD’nin düzenlediği hava saldırılarını ‘dini bir anlam taşıdığı’ tezini şiddetle reddetti.