Veliaht Prens Muhammed bin Selman: Suudi Arabistan'ın 2030 Vizyonu hedeflerinde büyük başarılar elde ettik

Rakamlar, vizyon çerçevesindeki projelerde yakalanan başarıları ortaya koydu. Suudi Arabistan ekonomisinin geleceğinin bir tablosu çizildi

Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
TT

Veliaht Prens Muhammed bin Selman: Suudi Arabistan'ın 2030 Vizyonu hedeflerinde büyük başarılar elde ettik

Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)
Veliaht Prens Muhammed bin Selman (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, son beş yılda ülkesinin 2030 Vizyonu çerçevesindeki programlarda ve projelerde büyük başarılar elde ettiklerini ifade etti. Suudi Arabistan’ın bölgedeki ve tüm dünyadaki ülkelerle arasındaki ilişkilere değinen Veliaht Prens,  radikalizmle mücadele etme ve Suudi Arabistan’ı hedef alan aşırılık yanlılarından hesap sorma sözü verdi.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman dün akşam devlet televizyonunda ve önde gelen Arap televizyon kanallarında yayınlanan röportajında, petrolün Suudi Arabistan'a çok büyük yarar sağladığını, ancak Suudi Arabistan’ın petrolden önce de var olan bir ülke olduğunu söyledi. Veliaht Prens, “Petrolün özellikle 1930’lu ve 1940’lı yıllarda sağladığı gelir ve büyüme hacmi, ihtiyaçlarımızdan çok daha fazlaydı. Bu gelirin ve ekonomik büyümenin büyüklüğü, istediğimizin yüzlerce katı üzerindeydi. Petrolün ülkenin tüm ihtiyaçlarını karşılayacağına dair bir izlenim vardı. Elbette o zamanlar ülkenin nüfusu üç milyonun altındaydı. Belki çok daha azdı. O zamanlar Riyad'ın nüfusu 150 bindi” ifadelerini kullandı.
Ancak zaman geçtikçe petrol üretim hacminin çok az arttığını ifade eden Veliaht Prens, buna karşın ülke nüfusunun büyük bir hızla arttığını belirterek, “Petrol, 1960’lı ve 1970’li yıllarda alışık olduğumuz ihtiyaçları ve yaşam tarzımızı karşıladı. Ancak eğer nüfus artışı aynı şekilde devam ederse, 10 ya da 20 yıl sonra, elli yıldır sürdürdüğümüz yaşam kalitesi olumsuz etkilenecektir” dedi.
Veliaht Prens sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suudiler olarak, zaman geçtikçe aynı hayat standardını sürdürmeyi, daha iyi bir yaşam kalitesine kavuşmayı ve gelecekte de büyümeye devam etmeyi istiyoruz. Petrolün önümüzdeki 40 veya 50 yıl içinde karşılaşacağı zorluklar ve ileride kullanımındaki azalma ile fiyatları da daha fazla düşeceği için Suudi Arabistan ekonomisinin petrole bağımlı kalması durumunda karşı karşıya kalacağı tehlikeden bahsetmiyorum bile. Bu, Suudi Arabistan ekonomisinde bir dengesizliğe, bireysel ve ulusal düzeyde olumsuz ekonomik ve mali sonuçlara yol açabilir.”
Vizyon 2030’un bir diğer itici gücünün, Suudi Arabistan’daki madencilik, turizm, lojistik ve yatırım dahil olmak üzere petrol sektörü dışındaki çeşitli sektörlerde bulunan çok sayıda fırsatı olduğuna işaret eden Veliaht Prens, “Pek çok büyük fırsat var. Suudiler olarak halen yararlanmak istediğimiz çok güçlü bir arzu ve motivasyon duygusu hakim. Karşılaştığımız zorlukları ortadan kaldırmak ve bizi bugünkü durumdan yüzde 90 daha büyük hale getirebilecek olan kullanılmayan fırsatlardan yararlanmak, Vizyon 2030'un çalışmasını sağlayan iki ana itici güçtür. Büyümeye, gelişmeye ve tüm alanlarda rekabet etmeye devam ediyoruz” şeklinde konuştu.
Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’nun duyurulmasından bu yana geçen beş yılda elde edilen büyük başarılara değinen Veliaht Prens, “Elde edilen çok fazla kazanım var, ama karşı karşıya olduğumuz en önemli zorluk barınma sorunudur. Yirmi yıldır çözülemeyen bir konut sorunumuz var ve vatandaşın yaklaşık 15 yıl süreyle kredi veya konut desteği almayı bekliyor” diye konuştu. Ev sahibi olma oranının dört yıl içinde yüzde 47'den yüzde 60'a yükseldiğine dikkati çeken Veliaht Prens, “Bu da size gidişatımızla ilgili fikir verir” dedi.
Suudi Arabistan’ın işsizlik oranını yüzde 14’ten yüzde 11’e indirdiğini belirten Veliaht Prens, “G20 üyeleri arasında işsizlik oranları açısından en iyi performans gösteren altıncı ülke olduk. Şimdi, 2021'in dördüncü çeyreğinde yapılan açıklamaya göre yüzde 12'ye geri döndük. Ancak bu yıl yüzde 11 sınırını yüzde 7'ye düşüreceğimizi düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.
Petrol dışı gelirlerin 166 milyardan 350 milyar riyale yükseldiğini söyleyerek vizyonun bazı başarılarını sıralayan Veliaht Prens, “Örneğin altı devlet kurumu aracılığıyla ticaret sicilinin çıkarılması günler sürüyordu.  Şimdi e-devlet sistemi aracılığıyla bu işlem yarım saat içinde tamamlanıyor” dedi. Ayrıca, Suudi Arabistan’daki yılık beş milyar riyal olan yabancı yatırımların üç kat artarak yıllık 17 milyar riyale yükseldiğini sözlerine ekleyen Muhammed Bin Selman, “Suudi Arabistan borsası son krizden sonra 4 bin ile 7 bin puan arasında sıkışıp kalmıştı. Şimdi on bin puanı aştı. Bu da özel sektörün büyümeye başladığına işaret ediyor” dedi.
Suudi Arabistan 2030 Vizyonu’nun dünyanın en büyük, bir başka deyişle en hızlı ilerleyen dönüştürücü projelerinden biri olup olmadığıyla ilgili bir soruyu ise Veliaht Prens, “Çok hızlı diye bir şey yoktur. Eğer bir fırsatınız varsa, bunu başarabilecekseniz ve ben bunu sadece hızı bahane edersem, bu benim geciktiğim ve harekete geçmek istemediğim anlamına gelir. Yani ister on, ister yüz, ister bin, ister on bin fırsat olsun, üzerinde çalışacağımız fırsatlar vardır. İnsani yeteneklerimizi geliştiriyor ve bu fırsatlara en kısa sürede ulaşmak için hükümetin imkanlarını geliştiriyoruz. Tamamına ulaştığımızda yeni ufuklar açacağız” şeklinde yanıtladı.
Veliaht Prens Muhammed sözlerini şöyle sürdürdü:
“Vizyon çerçevesindeki projelerde öngördüğümüzden çok daha önce hedeflenen rakamlara yaklaştık. Örneğin Vizyon 2030’daki konut ile ilgili hedefimiz 2020 içi yüzde 60, 2025 için ise yüzde 62’ydi. Biz 2020 yılında yüzde 60’a ulaştık. Bu da vizyon çerçevesinde ev sahibi vatandaş sayısını artırma hedefinin yüzden 62'den yüzde 70'in üzerine çıktığı anlamına geliyor.”
Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF), 2025 yılında 4 trilyon riyal büyüklüğünde olacağını ve 2030 yılında ise 7 trilyon riyale sahip olmasının hedeflendiğini belirten Veliaht Prens, 2030 hedefinin on milyon riyale revize edeceklerini söyledi. Büyük ve ulaşılamaz olduğu düşünülen tüm rakamları 2020 yılında yaklaştıklarını vurgulayan Muhammed Bin Selman, bu rakamların birçoğunu 2025 yılında yakalayacaklarını, bunun da 2030 yılında daha büyük rakamlara ulaşılacağı anlamına geldiğini belirtti.

Devlet merkezinin kurulması
Veliaht Prens, devlet merkezinin kurulmasıyla ilgili olarak ise şunları söyledi:
“Kral Selman’ın kral olduğu 2015 yılında karşı karşıya olduğumuz en büyük zorluk, yetkililerin nüfuzunu ve rollerini netleştiren bakanlıklar, kurumlar ve temel bir hükümet sisteminin olmasına rağmen yürütme otoritesine gelindiğinde devlet merkezinin olmamasıydı. Strateji oluşturmayan, politika yapmayan ve bütçenin bakanlıklar tarafından ayrı ayrı hazırlandığı bir devlet merkezi olamaz.”
Buna Kral Abdullah bin Abdulaziz döneminde konut dosyasına ayrılan, ancak harcanamayan 250 milyar riyalin tahsis edilmesi deneyimini örnek veren Veliaht Prens, “Araziye ihtiyacı duyduğumuz ve belediyelerle bir takım sorunlarımız olduğundan tahsis edilen bu parayı harcayamıyorsunuz. Belediyelerin politikaları konut politikalarıyla uyumlu değil. İpotek, borçlanma ve banka kredisi ile ilgili bir sisteme, Merkez Bankası’nın da bunu uygulaması için mevzuata ihtiyacı var. Politikalar ve stratejiler belirleyen ve bunları taraflar arasında uyumlu hale getiren ve her bakanlığa bunu uygulaması için rol veren güçlü bir devlet merkezi olmadan hiçbir şey elde edilemez. Örneğin, çalışmalarımızın ardından bir devlet merkezi kurduk. Konut sahibi vatandaşların sayısının yüzde 60'a yükselmesi bunun bir göstergesidir” ifadelerini kullandı.
2015 yılının zorlu bir yıl olduğunu ve bakanların yüzde 80'inin işinin ehli olmadığını, en küçük kamu yatırım fonu şirketiyle dahi ilgilenmediklerini belirten Veliaht Prens, bakanlık yetkilileri arasında yetkin isimlerin yok denecek kadar az olduğunu ve bunun büyük bir eksikliğe yol açtığını vurguladı. Veliaht Prens, çalışmaların ve prosedürlerin çoğu boşa harcandı ve çalışmaların çoğu stratejik veya planlı bir şekilde olmadıklarından geleceğe dair hedeflere ulaştırmıyordu. Karar almayı destekleyebilecek bir ekip, bir hükümetin veya bakanlar kurulu çalışma konseyleri olmadığını söyleyen Veliaht Prens, “Herhangi bir hedefe ulaşmadan önce, Suudiler olarak arzu ettiklerimizi gerçekleştirmemize ve fırsatları değerlendirmemize yardımcı olacak yapı için bir ekip oluşturmanız gerekti” dedi.
Zor geçen 2015 yılının bir bölümünde bazı sektörleri ve bazı bakanlıkları yeniden yapılandırarak, yeni bakanlar, bakan yardımcıları ve vekiller atayarak, Ekonomik İşler ve Kalkınma Konseyi ve Siyasi ve Güvenlik İşleri Konseyi gibi konseyler kurarak hükümetin yeniden yapılandırıldığını belirten Muhammed Bin Selman, “Mesela 2015 yılı sonunda yaptığımız en önemli işlerden biri, tüm bakanlıklardaki en önemli ismi sıralamak oldu. Bu isimleri yeşil, sarı ve kırmızı gibi kategorilere ayırdık. Yüzde 90'ı kırmızı ve sarı (yani Suudi vatandaşı olmayan) ve yüzde 10’u yeşil (Suudi vatandaşı)’di. İhtiyacımız olanı elde etmek için tüm bu kadroları yüzde 70 yeşile dönecek şekilde nasıl değiştirebileceğimizi düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
Ekonomik İşler ve Kalkınma Konseyi ve Siyasi ve Güvenlik İşleri Konseyi’nin kurulmasının sorunun çözüldüğü anlamına gelmediğini ve yeniden yapılanmanın devam ettiğini vurgulayan Veliaht Prens, “Ülke içinde kurumsal çalışmaya ihtiyacınız var. Bu nedenle vizyon çerçevesindeki konut, enerji, sanayi, yaşam kalitesini artıma ve diğer projeler için stratejiler geliştirmek amacıyla başkanlığını yaptığım Ekonomik İşler ve Kalkınma Konseyi’nde bir strateji ofisi kurarak işe başladık. Hazinenin sadece Maliye Bakanlığı’nın sorumluluğunda olmaması için Devlet Bütçe Çalışma Ofisi’ni kurduk. Stratejinin uygulanmasında koordinasyon sağlamak için her iki haftada bir toplanan Maliye Bakanı başkanlığındaki bir Finans Komitesi kuruldu. Şimdi devlet merkezindeki Politika Ofisi’ni kurma çalışmalarını bitirmek üzereyiz” ifadelerini kullandı.
Veliaht Prens Muhammed Bin Selman, vizyon belirlediğinde vizyonun, ülkedeki insan gücü, doğal kaynaklar, ekonomik ve finansal zenginlikler olsun, sahip olunan tüm fırsatları ve imkanlara ulaşılabilecek hedefleri koyduğunu ve stratejiler belirlediğini söyledi. Bugün politikaların komisyonlar aracılığıyla belirlendiğini ve bu yıl başka bir uzman ofisin daha kurulmasının planlandığını söyleyen Veliaht Prens, bakanlıkların, hazırlanan stratejiyi her bakanlık için bir rol ve net bir hedefle uygulaması, istenen her hedefe ulaşmak için tüm bakanlıklara görevlerinin koordine edilmesi ve rollerinin uygun şekilde dağıtılması için talimatlar verildiğini belirtti. Bu çalışmanın 2016'dan 2018 yılına kadar neredeyse üç yıl sürdüğünün altını çizen Veliaht Prens, “Buradan ilerlemeye başladık. Eğer dikkat ederseniz 2016, 2017 ve 2018 yıllarındaki ekonomik ve hizmet alanında yakalanan başarılar, 2019 yılına kıyasla çok zayıf, ancak endişeli değilim. Bu yıl bir yenilik daha olacak. Bu yenilik için çok çaba harcadık. Yüksek verimli bir devlet merkezi kurma çalışmalarında yüzde 70'i geçtik. Kalan yüzde 30’u ise önümüzdeki bir buçuk yıl içinde tamamlayacağız” şeklinde konuştu.
Veliaht Prens, çalışma ekibinin nasıl seçileceğiyle ilgili olarak şunları söyledi:
“Yetkinlik ve yetenekli olmak gibi özelliklerin esas olduğuna şüphe yok, ancak en önemlisi tutkudur. Bir kişi bir göreve atandığında tıpkı Prens Abdulaziz bin Turki el-Faysal gibi, kişisel bir amacı ve tutkusu olmalıdır. Spor yapmaya önem veren Prens Turki el-Faysal, bulunduğu konumu hak eden biridir. Spor onun kişisel amacıdır. Tutku ise bir görevlinin mümkün olduğunca hareket etmesini sağlayan en büyük motivasyondur. Yaptığı işe tutkuyla bağlanmayan bir görevlinin, çok yüksek hedeflere ve özlemlere ulaşması zordur. Bunu pek çok bakanda görebilirsiniz. Size tutkulu ve çalıştığı her sektörü araştırmak isteyen isimler de verebilirim.”

Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu
Kamu Yatırım Fonu’nun (PIF), 2025 ve 2030 gelir hedeflerine değinen Veliaht Prens, PIF’in devlet hazinesine getirisinin şuan sıfır olduğunu belirterek, “Kamu yatırımlarının amacı büyüme ve çok büyük bir fon sağlamaktır. PIF, bu hedef doğrultusunda 2030 yılından sonra bir devlet geliri kaynağı olacaktır. Kamu yatırımlarının amacı büyüme ve çok büyük bir fon sağlamaktır, böylece 2030'dan sonra bir devlet geliri kaynağı olacaktır. Bugün PIF’i tüketmek ve kârını büyümesi pahasına devlet bütçesine aktarmak istemiyoruz. Dediğim gibi PIF’in gelir hedefi değişti. Gelir hedefinin 2030 yılında on trilyon riyal olacağı resmi olarak duyurulacak. Bu nedenle PIF’in büyümesine odaklanıyoruz. PIF, yaklaşık dört yıl içinde yüzde 300 oranında büyüme kaydetti. Önümüzdeki beş yıl içinde de yüzde 200 büyüyecek. 2030 yılında geliri on trilyon riyale ulaşacağını tahmin ediyoruz. Ardından o zamanki duruma göre bir politika uygulayacaktır. Büyümenin devam etmesi için PIF’den yapılacak harcamalar yüzde 2,5'i geçmeyecek” dedi.
PIF’in Vizyon 2030’un duyurulması öncesinde ülkedeki yatırımlara sadece 3 milyar riyal harcadığına işaret eden Muhammed Bin Selman, PIF’in 2020 yılında yeni yatırımlara 90 milyar riyal harcadığını, bu yıl ise 160 milyar riyal harcamasının hedeflendiğini, devletin sermaye harcamasının ise 150 milyar riyal olacağını söyledi.
Bunun, PIF’in bugün ülke içindeki yeni yatırımlara devletin sermaye harcamalarından daha fazla harcadığı anlamına geldiğine dikkati çeken Veliaht Prens, bunun PIF’in bugün ülke ekonomisi için devlet bütçesinden çok daha iyi bir motor haline geldiğini gösterdiğini, PIF’in yatırım hacminin 2030 yılında 400 milyar riyalin üzerine çıkmasının beklendiğini kaydetti.
Bunun PIF’in 2030 yılında yeni yatırımlara harcayacağı meblağın devletin sermaye harcamalarının neredeyse 3 katına denk geleceğini belirten Veliaht Prens, PIF’in bugünkü bütçesinin 1 buçuk trilyon riyal olması nedeniyle bu rakamın 2030 yılında nasıl 4 milyar riyale yükseleceği ve nasıl harcanacağı sorusunun gündeme geleceğini belirterek, “PIF’in elinde varlık bulundurmamasını gerektiren bir politika üzerinde çalıştık. Yani bu varlığı elden çıkarıyoruz. Eğer bu varlık borsada ise, oranımızı düşürüyoruz. Değerini, bize bu varlığın büyümeye devam edeceğine dair garanti veren bir oranda sabitliyoruz” ifadelerini kullandı.
Muhammed Bin Selman sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir şekilde borsayı etkilediği için size bununla ilgili bir örnek veremem. Sorun olabilir. Ancak PIF bünyesindeki hiçbir şirketin borsada listelenmediği bir gün dahi olmaz. Bu şirketlere ait bu yıl ve önümüzdeki yıllar için teklifler var. NEOM, Kızıldeniz, Qiddiya, es-Sawda veya diğer projeler gibi beş yıldan kısa bir süre içinde kar elde ettikten sonra kurduğumuz yeni şirketler var.”
Buralardan elde edilen gelirleri yeniden Suudi Arabistan ekonomisindeki yeni yatırımlara aktarıldığına işaret eden Veliaht Prens, “2030 yılında Suudi Arabistan'da sermaye harcamalarının lideri devlet bütçesi değil, bu yıl Suudi Arabistan'da sermaye harcamalarında lider olan ve bir yatırım fonu markası haline gelen PIF olacak” dedi.

Petrolün geleceği
PIF’in petrolden vazgeçeceği veya petrolün, bütçenin daimi destekçisi olacağı şeklindeki düşünceye dair değerlendirmelerde bulunan Veliaht Prens, “Analistler arasında Suudi Arabistan’ın petrolden kurtulmak istediğine dair yanlış bir algı var. Bu tam olarak doğru değil. Gerek petrol sektöründeki gerekse diğer sektörlerdeki tüm imkanlardan yararlanmak istiyoruz. Dünya çağında birçok analist, 2030 yılına kadar petrol talebinin artacağını tahmin ediyor. Çoğunluk, petrol talebinin 2040'a kadar artmasını bekliyor. Az sayıdaki bir kesim ise petrole olan talebin 2030 yılından 2070'e kadar kademeli olarak azalacağını öngörüyor. Burada petrole olan talepten bahsediyoruz. Ancak arz tarafından bakıldığında, petrole olan talebindeki düşüşten çok daha hızlı bir azalma olduğunu görüyoruz. Örneğin ABD on yıl sonra petrol üreten bir ülke olmayacak. Bugün kabaca 11 milyon varil petrol üreten ABD, on yıl sonra ancak iki milyon varil petrol üretebilecek. Çin bugün 4 milyon varil petrol üretiyor. Ancak 2030 yılında üretim kapasitesi ya tamamen sıfırlanacak ya da sıfıra yaklaşacak. Rusya bugün neredeyse 11 milyon varil petrol üretiyor. Ancak 19 - 20 yıl sonra bir milyon varil veya daha az petrol üretecek. Arz, petrol talebindeki düşüşten çok daha hızlı bir şekilde azalıyor. Petrol talebi 2030 yılına kadar büyüyecek. Birçok analistin öngördüğü gibi petrol talebi 2040 yılına kadar artacak, ancak petrol arzı beş yıl sonra kademeli olarak azalmaya başlayacak. Bu da Suudi Arabistan'ın petrol talebini karşılayabilmesi için gelecekte üretimini artırmak zorunda kalacağı anlamına geliyor. Bu durum gelecek vaat etse de buna güvenmemeliyiz” diye konuştu.
Petrol sektöründe petrol türevi ürünlerin üretimi ile ilgili başka bir alana dikkati çeken Veliaht Prens Muhammed Bin Selman, “Suudi Arabistan bugün, yılda yaklaşık 800 bin varil petrol ve türevlerinden elde edilen ürün ve hammadde üretiyor. Suudi Arabistan’ın Saudi Aramco ile 2030 yılında çeşitli dönüşüm endüstrileri için 3 milyon varillik üretim yapmayı hedefliyoruz. Bu boyut, oldukça önemli bir büyüme sağlayacaktır. 3 milyon varille petrolden üretilen ham madde iki katına çıkacak. Oldukça büyük bir Saudi Aramco sermaye harcama programı çerçevesinde ortak çalışma programının yüzde 40 veya 50'sini oluşturabilecek değerde bir program olarak duyuruldu.  Dolayısıyla, Saudi Aramco'ya baktığınızda, talebe dayalı farklı sektörlere ulaşma fırsatınızın çok büyük olduğunu görebilirsiniz. Saudi Aramco bugün dünya çapında en büyük tanker kiralayıcısıdır. Bu, Aramco’nun gemi yapımında yerel bir sektör oluşturması ve bunu yıllar önce başlatması durumunda bir şansı olduğu anlamına geliyor. Gemi inşası alanındaki en büyük sanayi şirketlerinden biri olacak. Bu aynı zamanda borular, teller ve diğer çeşitli parçaların üretimi için de geçerli. Eğer Saudi Aramco, taleplerinin bir kısmını yerel sektöre yönlendirmesi, bugün Aramco'da sermaye harcamalarının yüzde 70'inin yerel sektöre yönlendirilmesi hedefinin belirlenmesini ve bir kısmının Aramco’nun iştiraki olan kuruluşlar tarafından bir kısmının da Suudi Arabistan’daki çeşitli şirketler tarafından sağlanması mümkün olabilir. Sonuç olarak, petrol sektöründe halen çok büyük ve yeterli fırsatlar olduğunu, radikal bir değişim getirebileceğini söylemeye çalışıyorum. Petrol sektöründen ve imalat sanayilerinden vb. elde edilen kazançları artırmak istiyoruz. Aynı zamanda ekonomimizi çeşitlendirmek ve ekonomimizi büyütmek için petrol sektöründen uzakta çeşitli başka fırsatlar üzerinde de çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

Saudi Aramco’nun halka arz edilmesi
Veliaht Prens, Saudi Aramco’nun yakında halk arz edilecek hisseleriyle ilgili olarak, halka arz işlemlerinin devam ettiğini, ancak şu an için ayrıntıları açıklayamayacağını vurgulayarak yine de çok yakında yeni gelişmelerin olabileceğini belirtti. Önümüzdeki bir veya iki yıl içinde büyük uluslararası yatırımcılara bir miktar satış yapılabileceğini söyleyen Muhammed Bin Selman, “Ancak şuan dünyanın önde gelen şirketlerinden birinin, Aramco hisselerinin yüzde 1'ini satın alması gündemde. Bu, Aramco'nun Suudi Arabistan’daki veya başka bir ülkedeki şirkette satışlarını artıran çok önemli bir anlaşma olacak. Adını söyleyememem ama çok bir ülke Aramco’nun hisselerinin yüzde 1’ini alırsa şirket üretim sanayilerini artıracak ve ülkedeki Aramco ürünlerine olan talebi artıracak. Ayrıca Aramco’nun yüzde 1'ini satın alan şirket ve başka şirketlerle başka hisselerin de satışı için görüşmeler yapılıyor. Aramco'nun bazıları PIF’e devredilebilecek varlıkları da var. Bir kısmı Suudi Arabistan borsasında halka arz edilecek” şeklinde konuştu.
PIF’in özel sektörle arasındaki rekabete de değinen Veliaht Prens, “PIF’in özel sektör için fırsatları güçlendirdiğini düşünüyorum. Yani özel sektör esas olarak devletin sermaye harcamalarıyla ayakta duruyordu” dedi.

Çevreye duyarlı olmak kayıp değildir
Veliaht Prens, yatırımlar pahasına çevreye duyarlı olup olmadığına ilişkin bir soruyu ise Kızıldeniz adalarındaki çevre güzelliğine işaret ederek şöyle yanıtladı:
“Gerek yerli gerek yabancı turistler Kızıldeniz'i ziyaret ettiğinde, çevrenin tadını çıkarmak, temiz bir kumsal, canlı mercan resifleri, temiz su ister. İyi bir balık çeşitliğini olmasını bekler. Eğer çevreyi yok ederseniz turizm alanındaki tüm imkanları da yok edersiniz.”
Kum ve toz fırtınasındaki artışın sağlık üzerindeki etkisine dikkati çeken Veliaht Prens, “Bunun gelecekte sağlık sektörüne çok büyük maliyetlere yükleyeceğinden hiç şüphesiz çevreyi eski haline getirmeyi istiyoruz” ifadelerini kullandı.
Veliaht Prens sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suudi Arabistan'da son 50 yılda bitki örtüsünün yaklaşık yüzde 70 oranında azaldı. 2030 yılında bitki örtüsünü yüzde 200'e çıkarmak ve normal halimize dönmeyi hedefliyoruz. Son dört yılda bitki örtüsü yüzde 40 artırıldı. Böylece kum fırtınalarının yüzde 30’un üzerinde azaldı. Aynı zamanda geçtiğimiz yıllarda yağmur seviyesindeki artışta çok büyük etkisi oldu. Gerek karada gerek ülkenin güneyindeki plajlar veya ormanlarda, gerek çiftçilik veya Yeşil Riyad gibi diğer girişimlerde, gerek park ve bahçeler gibi şehirlerdeki yeşil alanlarda olsun çok fazla çevresel nokta var. Bunların hem turizm sektörü hem de hayat kalitesi üzerinde doğrudan etkisi bulunuyor. Suudi Arabistan’a ilgi ve yatırım sermayesi çekmek ve var olanları korumak için hayat kalitesini yüksek tutmalıyız. Çevrenin, Suudi Arabistan’ın turizm ve hayat kalitesinden yatırım sermayeleri ve ilgi çekmeye, hayat kalitesine kadar tüm ekonomik hedefleri üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olduğundan büyük öneme sahiptir.”

Gelir vergisi uygulanması gibi bir plan yok
Katma değer vergisinin 2020 yılında yeni tip koronavirüs (Kovid-19)  salgınının patlak vermesi ve tüm dünyanın karşılaştığı ekonomik zorluk çerçevesinde yüzde 15’e yükseltildiğini söyleyen Veliaht Prens, “Suudi Arabistan’ın gelirinin önemli bir bölümünü oluşturan petrol fiyatlarının 2020 yılında sıfırın altına düştüğünü gördük. Çok büyük bir zorluktu. Ya tüm hedeflerimizi değiştirmeli ve geleceğe yönelik tüm hayallerimizden geri adım atmalıydık ya da kısa süreliğine sert önlemler alıp sonra işlerin normale dönmesini beklemeliydik. Ödeneklerin büyük bir kısmının kaldırılmasını veya maaşların düşürülmesini önlemek için alınan önlemlerden biri de katma değer vergisinin yüzde 15'e yükseltilmesiydi. Sıkıcı bir önlem olduğun a şüphe yok. Bir Suudi vatandaşını sıkıntıya düşürmek isteyeceğim son şeydir. Ülkenin refah içinde olması ve büyümesi benim yararımadır. Bir Suudi vatandaşının bir önceki günden daha fazla tatmin olması benim çıkarımadır. Ama aynı zamanda büyümeye devam eden, üç-dört yıllık büyüme hedefleriyle tatmin olmayan ve ülkenin birikimlerini ve daha iyi bir gelecek için fırsatlarını değerlendiren uzun vadeli bir gelecek inşa etmek de benim görevim. Bir ila beş yıl sürebilecek geçici bir karar olan katma değer vergisinin yüzde 15’e çıkarılması da dahil olmak üzere bir dizi karar alındı. Daha sonra işler normale dönecektir. Salgından sonra ekonomik verilere ve koşullara göre normale döneceğiz” şeklinde konuştu. Veliaht Prens ayrıca gelir vergisi uygulanması gibi bir plan olmadığının altını çizdi.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman, devletin vatandaşın gelirini artırma yaklaşımı ve politikası ile ilgili olarak şunları söyledi:
“Vatandaşın gelirini artırmak istediğimize şüphe yok. Fakat bunun öncesinde bir takım önceliklerim var.  İlk önceliğimiz istikrarlı, güçlü, sürdürülebilir ve tükenmeyecek finansman kaynağına sahip olmaktır. Böylelikle gelecekte büyüme sağlayamayacağımız çok zor bir alana giriyoruz. Çok yüksek harcama yapabilirim. PIF’in ve Merkez Bankası'nın birikimlerini piyasaya sürebilir ve bir günde işsizlik oranını yüzde 3'e indirebilirim. Ancak bu sürdürülebilir mi? Eğer böyle olursa, 5 yıl sonra ekonomiye yük getiren ve yükselmek için ne imkanınızın ne de fırsatınızın olmayacağı daha büyük bir sorun ortaya çıkacaktır. Bu yüzden birinci önceliğim, güçlü ve sürdürülebilir bir finansman kaynağı oluşturmaktır. İkincisi ise ekonomiyi düzeyini korumak ve devletin sermaye harcamalarından uzakta araçlar geliştirmektir.”
Suudi Arabistan’ın petrol zengini bir ülke olmasına rağmen başta benzin olmak üzere enerji alanındaki maliyetlerin artmasına dair bir soruya verdiği yanıtta, petrol ülkesi olmanın zengin bir ülke olduğu anlamına gelmediğini söyledi. Muhammed Bin Selman, “Cezayir ve Irak petrol ülkeleri, ama zengin ülkeler mi? Zengin bir ülke, nüfusunuzun büyüklüğü ile imkanlarının ve ekonomik gelirleri orantılı ülkedir. Nüfusun 6 milyon 7 milyon olduğu ve günlük 10 milyon varil petrol ürettiğimiz dönemde zengin bir ülke olduğumuz doğrudur. Ancak bugün nüfusumuz 20 milyon ve bu sayı günden güne artıyor. Yeni araçlar edinmez, birikimlerimizi koruyup doğru yönlendirmezsek, her geçen gün daha fakir bir ülkeye dönüşeceğiz. Birkaç yıl sonra bu engeli aşarak sürdürülebilir bir büyüme ve refaha kavuşabilmek için bu birikimleri koruyor ve doğru bir şekilde kullanmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

Kur’an anayasamız
Veliaht Prens, devlet televizyonunun yanı sıra önde gelen Arap televizyon kanallarında yayınlanan ve Abdullah el-Mudifer’e verdiği röportajında, ​ Kur'an-ı Kerim'in Suudi Arabistan’ın anayasası olduğunu ve Temel Yönetim Yasası'nın bunu şart koştuğunu ifade ederken, radikalizm yanlısı bir tutum sergileyen herkesin suçlu olduğunu ve yargılanacağını yineledi.
İslam anlayışında “İtidal” (dengeli olma) kavramına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Veliaht Prens, itidalin geniş anlamlı bir kelime olduğunu söyledi. Veliaht Prens, “Müslüman alimler ve fıkıhçılar bin yılı aşkın bir süredir, dengeli olma kavramını esas alarak içtihat ediyorlar. Suudi Arabistan’ın Kur’an-ı Kerim’e ve mütevatir Sünnet’e dayanan anayasasına, onun temel yönetim sistemine ve anayasanın herkesi kapsayacak şekilde uygulanmasına bağlı kaldığım sürece dengeli çizgiyi yorumlayacak bir konumda olduğumu düşünmüyorum. Bizim anayasamız Kur’an-ı Kerim’dir ve sonsuza kadar da böylece olacaktır. Temel Yönetim Kanunu bunu çok açık bir şekilde belirtmektedir. Hükümet ya da Şura Meclisi olarak veya kanun koyucu ya da Kral olarak veya Danışma Mercii olarak Kur’an'ı uygulamakla yükümlüyüz. Yani Kur’an-ı Kerim’de veya Sünnet’te açık bir nas/delil olmadan meşru bir hüküm vermemeliyim. Hükümetin hukuken Kur’an-ı Kerim ve mütevatir hadis metinlerini uygulamakla yükümlü olduğunu vurgulayan Dini bir meselede Kur'an-ı Kerim’deki açık bir nass dışında hüküm verilmez. Verilen hüküm ise tıpkı Hz. Muhammed’in döneminde uygulandığı şekliyle uygulanır. Bir Kur’an ayetini Hz. Muhammed’in uygulamasından farklı bir şekilde uygulamak, Allah’ın şeriatını (kanunu) uygulamak değildir. Kur’an’da veya mütevatir Sünnet’te olmayan bir hükmün uygulanması şeriatı tahrif etmektir. Allah bir şeyi haram kıldığında (yasakladığında) ve bunun ahirette cezası olduğunu vaat ettiğinde, insan olarak bizler bu haram davranışı cezalandırmamızı emretmemiştir. Bu haramın cezasını kıyamet gününe ve ahirete bırakmıştır. Allah kendisine şirk koşulması dışında her günahı affeder. Kur’an ve Sünnet’in uygulandığı anayasamıza göre doğru yaklaşım budur. Kendimizi sadece belirli bir ekole/mezhebe veya dünyaya adadığımızda insanları ilahlaştırmış oluruz. Allah ve Resulü,  insanlarla aralarına bir engel koymadı. Kur’an-ı Kerim nazil oldu (indirildi). Hz. Muhammed’in sünneti, Kur’an-ı Kerim’in yer yüzündeki uygulanışıdır ve içtihadı sonsuza kadar açıktır. Şeyh Muhammed Bin Abdulvehhab, mezarından çıkıp bizi onun metinlerine bağlı kaldığımızı, aklımızı içtihada kapattığımızı ve onu tanrılaştırdığımızı ya da aşırı övdüğümüzü görse buna itiraz ederdi. Dinin hükümleri konusunda kendimizi bir ekole veya belirli bir kişiye bağlayamayız. Her fetva, zamana, yere ve anlayışa göredir. Yani örneğin yüz yıl önce vefat eden bir alim, dünyanın yuvarlak olduğunu veya dünyanın kıtalarını bilmeden, şuan ulaştığı teknolojiden habersiz bir şekilde bir fetva yayınlamıştır. Fetvası, sahip olduğu verilere ve bilgilere, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet anlayışına dayanmaktadır, ancak bu bizim mevcut durumumuzda değişmektedir. Sonuç itibariyle referansımız Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in sünnetidir” ifadelerini kullandı.
“Din’de asıl ölçünün Kur’an ve mütevatir ameli Sünnet olduğunu” ifade eden Prens, “tek ravi zinciriyle bize ulaşan (Haber-i Ahad) hadis rivayetlerinin zan ifade ettiğini ve Dinin temel ölçüsü olmayacağını” vurguladı.
Prens, içtihat kapısının açık olduğunu, içtihatlara referansın ise haber-i ahad rivayetler değil Kur’an ve mütevatir sünnet olduğunu kaydetti.

Kanuni sistemler
Medeni Hukuk (eşler arası) ve Ahvali Şahsiyye (Kişinin doğrudan şahsıyla ilgili hukukî haller) hukuku kapsamında son çıkarılan dört yasaya da değinen Veliaht Prens, “Tüm dünya, insanın özel hayatını korumak amacıyla açık düzenlemeler ve yasalar üzerinde çalışıyor. Bizim rolümüz, ülkede Kur’an-ı Kerim ve Sünnet ile çelişmeyen, çıkarlarımıza ters düşmeyen, vatandaşın güvenliğini ve çıkarlarını koruyan, ülkenin kalkınmasına ve refahına yardımcı olan yasalar çıkarmaktır. Yasalar aynı zamanda uluslararası alanda kabul görmüş prosedürlere göre çıkarılır. Eğer üç milyon kişiye istihdam sağlayacak olan 100 milyon turistin ülkenize gelmesini istiyorsanız geleneksel kanunlar dışında yeni yasalara ihtiyacınız olacaktır. Aksi takdirde turistler gelmeyecektir. Şuan toplam beş milyar riyal olan yabancı yatırımları 17 milyar riyale çıkarmak isteyip yabancı yatırımcılara gel benimle çalış diyorsunuz ama avukatı nasıl başvuracağını ve ne gibi prosedürler uyguladığını bilmiyor, büyük paralar harcaması gerekiyor ve ‘Bu ülkeye yatırım yapmaktan vazgeçin’ diyor. Suudi Arabistan’a beyin göçü olmasını ve çalışmak için ehil kişilerin gelmesini istiyorsunuz, ama bu durumda kimse gelmeyecektir. Suudi Arabistan’a yatırım ve ilgi çekmek için anayasanız, çıkarlarınız ve hedefleriniz temelinde, vatandaşın güvenliğini ve çıkarlarını koruyan ve vatanın kalkınmasını ve refahını sağlayan uluslararası kabul görmüş yasalar çıkarırsınız” dedi.
Veliaht Prens dünyaya açılma konusunda ise şunları söyledi:
“Eğer kimliğiniz dünyadaki büyük çeşitliliği karşısında güçsüzse bu, kimliğinizin zayıf olduğu ve ondan vazgeçmeniz gerektiği anlamına gelir. Kimliğiniz güçlü ve özgünse, onu geliştirebilir, içindeki olumsuzlukları değiştirebilir ve pozitifleri ortaya çıkarabilirsiniz. Bu da kimliğinizi koruduğunuz ve geliştirdiğiniz anlamına gelir. Bugün giysimiz, eski geleneklerimiz, göreneklerimiz, kültürel ve tarihi mirasımız kimliğimizin güçlü olduğunun kanıtıdır. İslam mirasımız, zamanla geliştirdiğimiz kimliğimizin önemli bir parçasıdır. Kimliğimizin aynı zamanda dünyayı oluşturan unsurlarından biri olması için geliştirmeye devam ediyoruz.

Radikalizm bir suçtur ve bunu benimseyen herkes hesap verecektir
Aşırılıkçı muhafazakar söylemleri etkisiz hale getirmeye yönelik kampanya ile ilgili olarak ise Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın dünyanın dört bir yanındaki radikalizm ve terörizm projeleri için büyük bir hedef olduğuna dikkati çekerek, “Eğer Usame Bin Ladin olsaydım ve aşırılıkçı ideolojimi tüm dünyaya ve özellikle Müslümanlar arasında yaymak isteseydim, nereden başlardım? Müslümanların kıblesinin ve kutsal mekanlarının, umre ve hac yapmak isteyenlerin geldiği ülkeden başlardım. Müslümanlar günde beş kez vakit oraya yöneliyor. Eğer projemi orada yaymayı başarırsam otomatik olarak tüm dünyaya yayılacaktır. Bir aşırılık yanlısı ideoloji başlatılmak istendiğinde önce Suudi Arabistan’ı hedef alacağına hiç şüphe yok. 1950'lerden 1970'lere kadar çok zor bir dönem yaşadık. Arap ulusal projesi, sosyalizm, komünizm ve bölgedeki birçok aşırılık yanlısı grubun şu ya da bu şekilde Suudi Arabistan’a sızıp devlette, ekonomide ve benzeri yerlerde farklı noktalara ulaşmalarına fırsat veren diğer projeler, talihsiz sonuçlara yol açtı. Etkilerini geçtiğimiz yıllarda gördük. Bugün, ülkeye yatırım ve turist çekemiyoruz. Aşırılık yanlısı ideolojinin varlığıyla ilerleyemiyoruz. Eğer milyonlarca kişiye istihdam sağlanmasını ve işsizlik oranlarının düşmesini, ekonominin büyümesini ve gelirlerin artmasını istiyorsanız dünyevi çıkarlar için üretilen bu projenin ortadan kaldırılması gerekir. Bu insanların şu ya da bu şekilde İslam dinini ve hoşgörülü ilkelerimizi temsil etmediklerinden bahsetmiyorum bile. Aşırılık yanlısı ideolojilerin benimsenmesi, hem dünyada hem de Suudi Arabistan’da insanların hayatlarına mal olan, ekonomilere zarar veren terör örgütlerinin kurulması gibi bir suçtur.  Bu, Suudi Arabistan anayasasına göre yasadışı ve cezalandırılması gereken bir eylemdir. Aşırılık yanlısı bir ideolojiyi benimseyen bir kişi terörist olmasa bile, bundan hukuken sorumlu tutulacak olan bir suçludur.

Muhazafakarlık yolumuzu tıkıyor
Veliaht Prens’in Suudi Arabistan 2030 Vizyonu duyurusunun ardından geçen 5 yıllık süre zarfında ılımlılık, mutedil olma ve aşırılıkla mücadeleyi ilişkilendirdiği açıklamasında, ülkesinde muhafazakar ideolojinin varlığının ülke geleceğine yük olduğunu ifade etti. Prens Selman açıklamasında, “Muhafazakar ideolojinin varlığıyla ilerleyemiyoruz. Eğer milyonlarca kişiye istihdam sağlanmasını ve işsizlik oranlarının düşmesini, ekonominin büyümesini ve gelirlerin artmasını istiyorsanız aslında dünyevi çıkarları olan bu aşırı muhafazakar söylemin ortadan kaldırılması gerekir. Bu insanların şu ya da bu şekilde İslam dinini ve hoşgörülü ilkelerimizi temsil etmediklerinden bahsetmiyorum bile” ifadelerini kullandı.

Ulusal çıkarlar dış politikaya yön verir
Veliaht Prens dış politikaya ilişkin düşüncesinin, Suudi Arabistan’ın çıkarlarına dayandığını belirterek, “Dış politikamız tamamen çıkarlarımıza ve güvenliğimize dayanmaktadır” dedi.
Suudi Arabistan’ın çıkarlarına Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmesi veya diğer ülkelerin yasalarıyla çelişmeyecek bir şekilde ulaşmak için çeşitli alanlarda nüfuz sahibi olunması gerektiğine inanan Veliaht Prens, PIF’in tüm dünyada iyi bir üne sahip olduğunu ve dünya genelinde birçok sektörde önemli bir itici güç haline geldiğini, bunun da dünyanın PIF’in yatırımlarına açık olduğunu gösterdiğini söyledi. Muhammed Bin Selman, PIF, yatırım yapmamız ve yatırım imkanlarına ulaşmamız için bize yeni fırsatlar sundu. Uber'e yapılan yatırım gibi başlangıçta oluşturulan vizyon, PIF’in de etkisi ve itibarıyla birçok yatırımı çekmemizi sağladı” ifadelerini kullandı.

Suudi Arabistan ile ABD arasında yüzde 90 fikir birliği var
Yeni başkan Joe Biden yönetimindeki ABD ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilere değinen Veliaht Prens, “Elbette ülkelerin hiç birinin aralarında yüzde yüz fikir birliği yoktur. Size en yakın ülkelerle bile bir fikir ayrılığı mutlaka olur. Biden yönetimindeki ABD ile Suudi Arabistan çıkarları konusunda yüzde 90’ın üzerinde fikir birliğine sahipler. Herkes bir şekilde bu fikir birliğini güçlendirmek için çalışıyor. Bu çabaların en sonuncusu çevreyi korumak amacıyla temiz enerji kullanımı için önemli hedefleri olan yeni bir gruba katılmamız oldu. ABD ile üzerinde anlaşamadığımız konular yüzde on civarında. Bu konuları da çözüme kavuşturmak ve uzlaşıya varmak, ülkelerimize yönelik tehditleri etkisiz hale getirmek ve çıkarlarımızı desteklemek için birlikte çalışıyoruz. ABD, Suudi Arabistan için seksen yıllık stratejik bir ortaktır. Bu geçmişin Suudi Arabistan ile ABD üzerinde büyük bir etkisi vardır” dedi.
Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın ABD’nin gücüne olan katkısı hakkındaki yorumunda, “Suudi Arabistan’ın ABD’nin gücüne katkısı olduğuna şüphe yok. Eğer bu destek İngiltere'ye verilseydi, ABD’nin durumu bugün tamamen farklı olurdu. Hatta bize göre bu destek İngiltere'ye verilseydi, İngiltere bölgedeki çoğu ülkenin sınırları çizerek sömürgeleştirdiğinden üzerimizde baskı oluşurdu. Böylece genel durumumuzda daha fazla baskı ile karşılaşabilirdik. Ancak ABD ile beraber olmamız, İngiltere’nin Suudi Arabistan üzerinde olası bir baskı oluşturmadan önce hesaba katması gereken sıkı bir ABD ilgisi oluşturdu. Bu şekilde tüm dünya ile çalışıyoruz. ABD ekonomisi, 1950'lerde dünya ekonomisinin yüzde 50'sini oluşturuyordu. Bugün ise yüzde 20'sini oluşturuyor. Dünya, birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra dengesini yeniden kazanmaya başladı. Körfez ülkeleri, Arap ülkeleri ve Ortadoğu ülkelerinden başlayarak bölgedeki en büyük ortaklarımızla stratejik ortaklıklarımızı sürdürmek için çalışıyoruz. Ayrıca ABD, İngiltere, Fransa, Avrupa ve diğerleri ile ittifaklarımızı güçlendirmek için çalışıyoruz. Rusya, Hindistan, Çin, Latin Amerika ülkeleri, Afrika ülkeleri ve diğer herkesle Suudi Arabistan çıkarları için başka ülkelere zarar vermeyecek şekilde yeni ortaklıklar kurmaya çalışıyoruz. Çin, Suudi Arabistan’ın stratejik bir ortağı olduğunu duyurdu. Hindistan da Suudi Arabistan’ı stratejik ortak ilan etti. Aynı şekilde Rusya da. Bunun yanı sıra ABD’nin stratejik ortağı olmaya devam ediyoruz.  Çıkarlarımızı hem bize hem onlara hem de uluslararası çıkarlara hizmet edecek şekilde destekliyoruz. Sonuçta, her ülkenin bir tercihi vardır. Herkes için iyi olanı elde etmek için onlarla çalışabilirsek çalışırız. Eğer başaramazsak, o zaman dünyadaki başka seçeneklere yöneliriz” şeklinde konuştu.

Baskı veya müdahaleyi kabul etmiyoruz
Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın iç işlerine yönelik herhangi bir baskı veya müdahaleyi asla kabul etmeyeceğinin altını çizdi. BM Sözleşmesi’nin devletlerin egemenliğini ve tam bağımsızlığını açıkça ifade ettiğini vurgulayan Muhammed Bin Selman, “Birinci ve ikinci dünya savaşlarını yapan dünyanın sorunu, devletlerin iç işlerine yapılan müdahalelerdir. BM Sözleşmesi’nin hedefi, sömürge dönemlerinden birinci ve ikinci dünya savaşlarına kadar uzun bir süre devam eden krizi sona erdirmekti. Bu sorun, BM Sözleşmesi ile çözüldü. Devletlerin egemenliklerine ve iç işlerine karışılmaması BM Sözleşmesinin en önemli maddelerinden biridir. Herhangi bir devletin iç işlerine müdahale edilmesi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyanın barışını, güvenliğini ve istikrarını koruyan ve onu son altmış yılda güçlendiren bu sözleşmenin ihlalidir” ifadelerini kullandı.

İran ile özel ilişkilerimiz olsun istiyoruz
İran ile ilişkiler konusuna da değinen Veliaht Prens Muhammed bin Selman, İran'ın Suudi Arabistan’ın komşusu olduğunu ve İran ile iyi ve seçkin bir ilişkiye sahip olmak istediklerini söyledi. Suudi Arabistan’ın İran'ın zor durumda olmasını istemediğini, hatta İran'ın gelişip büyümesini istediğini ve bunun Suudi Arabistan’ın çıkarına olduğunu belirten Veliaht Prens, “İran’ın büyümesi, hem bizim, hem bölgenin, hem de dünyanın çıkarınadır” dedi.
Suudi Arabistan’ın İran ile olan meselesinin Tahran’ın nükleer programı, balistik füze programı ve bölgedeki bazı ülkelerde bulunan milisleri desteklemesi gibi olumsuz davranışları olduğunu söyleyen Muhammed Bin Selman, “Suudi Arabistan, bu sorunlara çözüm bulmak için bölgedeki ve dünyadaki ortaklarıyla birlikte çalışıyor. Bunların üstesinden gelmeyi ve iki ülke arasındaki ilişkilerin herkes için iyi, olumlu ve faydalı olmasını umuyoruz” şeklinde konuştu.

Yemen'de barış girişimi
Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Yemen meselesiyle ilgili olarak ise şunları söyledi:
“Husilerin darbesi yasa dışı ve uluslararası hukuka aykırıdır. Dünyada sınırlarında milis veya yasadışı silahlı bir örgüt kabul eden hiçbir ülke yoktur. Bu, ne Suudi Arabistan ne de bölgedeki başka bir ülke için kabul edilebilir değildir. Yemen'de de kabul edilemez. Bunun Yemen'deki yansımalarını gördük. Husilerin Yemen'deki tüm tarafların haklarını ve bölge ülkelerinin çıkarlarını garanti altına alan çözümlere ulaşmak için Yemenli yetkililerle müzakere masasına oturmasını umuyoruz.”
Suudi Arabistan’ın Yemen'e ateşkes ve ekonomik destek sunduğunu ve bunun karşılığında Husilerin ateşkesi ve müzakere masasına oturmalarını istediklerini belirten Muhammed Bin Selman, “Husilerin İran rejimiyle güçlü bir ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Fakat sonuç olarak Husiler, içinde daha çok yaşamalarını ve her şeyin önünde tutmalarını umduğum vatanlarının çıkarlarını hesaba katmalarını beklediğim Yemenli Araplardır” ifadelerini kullandı.

2040 yılında küresel bir rekabete sahne olacak
Veliaht Prens Muhammed Bin Selman, Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu sonrasına ilişkin bir soruyu ise şöyle yanıtladı:
“(2030 Vizyonu sonrası için) Planlamalar devam ediyor. 2030 Vizyonu, bizi dünyada çok ileri bir konuma taşıyor, ancak 2040 yılı küresel bir rekabete sahne olacak. Suudi Arabistan'ın başarılı olması için sahip olduğu en büyük varlık Suudi vatandaşlarıdır. Vatandaşlar yaptıklarımıza ikna olmazsa, zorluklara katlanmaya ve bu işin bir parçası olmaya hazır değilse, başardıklarımızdan hiçbir kazanç elde edemeyiz.”
Veliaht Prens son olarak, Suudi Arabistan yargısının korkusuz olduğunu vurguladı.



Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Amerika'ya yaptığı tarihi ziyareti tamamladı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Amerika'ya yaptığı tarihi ziyareti tamamladı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, başta savunma ve teknoloji olmak üzere birçok alanda eşi benzeri görülmemiş bir dizi anlaşma ve mutabakat imzalanmasının yanı sıra, sıcak karşılama ve derin ortaklıklarla nitelenen görüşmelerin gerçekleştirildiği iki günlük tarihi ABD ziyaretini tamamladı.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Washington'dan ayrılırken ABD Başkanı Donald Trump'a bir teşekkür telgrafı göndererek, "Dost ülkenizden ayrılırken, bana ve beraberimdeki heyete gösterilen sıcak karşılama ve cömert misafirperverlik için minnettarlığımı ve takdirimi ifade etmekten memnuniyet duyuyorum" dedi. Suudi Arabistan Veliaht Prensi, resmi görüşmelerin "iki ülke arasındaki köklü tarihi ve stratejik ilişkilerin gücünü bir kez daha teyit ettiğini" de ifade etti.

Suudi Arabistan ve ABD tarafından yayınlanan ortak bildiride, iki ülkenin "tarihi dostluk ve stratejik ortaklık bağlarına" olan bağlılığı teyit edildi.

Bu arada, çeşitli Sudan siyasi güçleri ve grupları, ABD başkanının, Suudi Veliaht Prensi’nin Sudan'daki savaşı sona erdirmek için başkanlık nüfuzunu kullanma talebine yanıt verdiğini duyurduğu açıklamalarını memnuniyetle karşıladı. Bu karşılama, Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, Sudan hükümeti (şu anda Port Sudan'da bulunuyor), Hızlı Destek Kuvvetleri liderliği, Nyala merkezli hükümet yanlısı "kuruluş" hükümeti ve daha önce savaşın devamını savunanlar da dahil olmak üzere, çeşitli Sudanlı gruplardan geldi.


Washington'dan bir kare ve Suudi Arabistan-ABD ortaklığının kurumsallaşması

ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Beyaz Saray’da, 18 Kasım 2025 (SPA)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Beyaz Saray’da, 18 Kasım 2025 (SPA)
TT

Washington'dan bir kare ve Suudi Arabistan-ABD ortaklığının kurumsallaşması

ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Beyaz Saray’da, 18 Kasım 2025 (SPA)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Beyaz Saray’da, 18 Kasım 2025 (SPA)

Abdullah Faysal er-Ribah

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman bin Abdulaziz, yedi yıllık bir aradan sonra 18 Kasım 2025 tarihinde Washington'a geldiğinde, ABD-Suudi Arabistan ilişkileri tarihinin en önemli anlarından birine tanık oldu. Bu ziyaret, uluslararası gündem çerçevesinde gerçekleştirilen diplomatik bir toplantıdan öte, Veliaht Prens'in de belirttiği üzere resmi bir etkinlik ve ABD Başkanı Donald Trump'ın ‘geleceğin ortaklığı’ olarak adlandırdığı girişimin başlatılması için olağanüstü bir fırsattı.

Beyaz Saray'da Veliaht Prens Muhammed bin Selman onuruna verilen görkemli resepsiyon, ABD yönetiminin Riyad ile Washington arasında geçmişte yaşanan bazı gerginlikleri geride bırakma ve içerideki parti temelli bazı anlaşmazlıklar nedeniyle Riyad ile ilişkileri eleştiren iç sesleri görmezden gelerek, karşılıklı ulusal çıkarlar temelinde ilişkileri yeniden teyit etme arzusunu yansıttığı şeklinde yorumlanabilir. Her partiye yakın medya kuruluşlarının, iktidardaki diğer partinin başarılarını küçümsemek amacıyla ona yönelik eleştirilerini rasyonel veya ahlaki gerekçelerle örtbas ettiği bilinen bir gerçektir. Demokrat Parti'ye yakın medya kuruluşları Trump yönetimine karşı tam da bunu yapıyor. Belki de Trump'ın bazı açıklamaları, ABD’nin önceliklerinin strateji ve büyük anlaşmalara odaklanacak şekilde yeniden düzenlenmesini amaçlayan siyasi bir açıklamaydı.

ABD’nin şirketlerine ve projelerine yaklaşık bir trilyon dolarlık yatırım yapmak, bu yatırımlardan fayda sağlayan bölgeleri temsil eden önemli eyaletler ve Kongre üyeleri de dahil olmak üzere, ABD içinde karmaşık bir çıkar ağı oluşturuyor.

Birkaç ay süren taslak müzakereler üzerine inşa edilen bu ziyaretin temelinde, Riyad'ın Washington ile ilişkisini Trump'ın ilk dönemini karakterize eden ‘geçici şahsi anlaşma’ düzeyinden, Kongre onayı gerektiren ‘bağlayıcı kurumsal anlaşma’ düzeyine taşımaya çalışması yatıyor. Bu değişim, siyasi veya müzakereye yönelik bir lüks değil, Krallık için kapsamlı bir dönüşüm sürecini temsil eden ve önümüzdeki on yıllar boyunca istikrarlı ve öngörülebilir bir güvenlik ortamı gerektiren Vizyon 2030 için stratejik bir gereklilik. Yakın tarih, bir başkanın yürütme emriyle imzaladığı yasayı, başka bir başkanın bir kalem darbesiyle iptal edebileceğini göstermiştir. İran nükleer anlaşması deneyimi, bölgede stratejik bir boşluk yaratan bu dramatik değişkenliğin en belirgin örneğidir. Bu yüzden Suudi Arabistan, Beyaz Saray’dan sadece bir söz değil, Kongre'den açık bir garanti talep etti.

Al Majalla tarafından yayınlanan bir önceki makalemizde, bu tarihi ittifakın ‘güvenlik karşılığında petrol’ denklemine dayandığını belirtmiştik. Ancak, Washington'ın enerji konusunda neredeyse bağımsız hale gelmesi ve 2019 yılında Abkayk ve Hureys petrol tesislerine düzenlenen saldırılarla ‘üstü kapalı güvenlik korumasının’ artık yeterince garanti edilemediği ortaya çıktıktan sonra bu denklem kırılgan hale geldi. Bu istikrarsızlık, ‘Vizyon 2030’ gibi büyük bir projeyi üstlenen ülke için artık kabul edilemez.

sdfv
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da yaptıkları görüşme sırasında (SPA)

Bu yüzden Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ABD ziyaretinin başlıca zorluğu, Riyad'ın ekonomik, askeri ve siyasi nüfuzunu kullanarak kalıcı bir kurumsal anlaşmaya varmayı başarması mı, yoksa geçici mega anlaşmalarla yetinmesi mi olacaktı? Bu makale, ‘başkanlık kararnamesi’ ile ‘kurumsal anlaşma’ arasındaki kavramsal çatışma çerçevesinde ziyaretin sonuçlarını analiz etmeyi amaçlıyor.

Birinci boyut: Ekonomik sıçrama

Ziyaretin en etkileyici yönü ekonomik boyutu oldu. Bu boyut, hem Trump’ın ‘anlaşma yapma’ zihniyetine hem de Suudi Arabistan'ın ‘ekonomik kurumsallaşma’ stratejisine mükemmel bir şekilde hizmet ediyor. 19 Kasım'da Washington'da düzenlenen devasa ortak yatırım forumuna tek bir paket olarak sunulan çeşitli yatırım alanlarına yönelik anlaşmanın duyurulması eşlik etti.

İşte bazı detaylar:

Bir trilyon dolarlık yatırım şoku ve taahhütlerin sağlamlaştırılması

Ziyaretin en önemli haberi, Suudi Arabistan tarafından daha önce açıklanan ABD’ye 600 milyar dolarlık yatırım planının dört yıl içinde 1 trilyon dolara çıkarılmasının açıklanmasıydı. Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF) aracılığıyla aktarılacak bu muazzam likidite, ABD'deki hayati öneme sahip stratejik sektörleri kapsıyor ve Suudi Arabistan'ın küresel ekonomideki rolünü sadece bir ‘petrol ihracatçısı’ olmaktan çıkarak ‘üretim ve inovasyon ortağı’ olarak yeniden tanımlıyor.

Ekonomik ve yasal etki ağı oluşturulması

ABD’nin şirketlerine ve projelerine yaklaşık bir trilyon dolarlık yatırım yapmak, bu yatırımlardan fayda sağlayan bölgeleri temsil eden önemli eyaletler ve Kongre üyeleri de dahil olmak üzere, ABD içinde karmaşık bir çıkar ağı oluşturuyor. Coğrafi olarak dağınık olan bu ekonomik baskı, Riyad'ın Washington'daki yasama alanında konumunu güçlendirmek için ideal bir araç. Buradaki ekonomik güç sadece finansal büyüklükte değil, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın çıkarlarının ‘ABD’nin kalbinde’ yer almasında yatıyor. Bu da ortaklığın korunmasını ABD Kongre üyeleri için en önemli öncelik haline getiriyor.

48 adet F-35A uçağının satışının onaylanmasıyla Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri, Arap dünyasında bu ileri teknolojiye sahip ilk hava gücü oldu.

Karşı garanti olarak Vizyon 2030’un gereklilikleri

Suudi Arabistan'ın mega projeler içeren Vizyon 2030, en az çeyrek asır boyunca istikrarlı ve öngörülebilir bir güvenlik ortamında başarılı olabilir. Bu miktarı ABD’ye yatırmak, anlaşmayı güvence altına almak için dolaylı bir baskı, çünkü Suudi Arabistan bu yatırımla aldığı riske karşılık güvenlik ortamının istikrarı konusunda en üst düzeyde kesinlik talep ediyor. Bu bir nevi ‘Sizin geleceğiniz üzerine bahis oynuyorsak, siz de bizim güvenliğimizi garanti etmelisiniz” demek oluyor. Bu tabir, Suudi Arabistan metodolojisinde radikal bir değişimi yansıtıyor. Geleneksel diplomasiye güvenmek yerine, Amerikan siyasetinin istikrarsızlığı karşısında sermayenin gücü ve modern devletin vizyonu müzakere araçları olarak kullanılıyor.

Nesil değişiminin temeli olarak yapay zeka ve nükleer alanda iş birliği

Anlaşmalar, ilişkilerin petrol bağımlılığından teknolojik ittifaka doğru kayışını teyit eden önemli ayrıntılar içeriyordu. Gelişmiş yapay zeka çiplerinin ihracatını kolaylaştırma ve ABD'nin yapay zeka altyapısına ortak yatırım yapma anlaşması, bu konuda atılmış önemli bir adımdı. Bu adım özellikle ABD ve Çin arasında bu sektördeki liderlik için yaşanan yoğun rekabet ışığında Suudi Arabistan’ı gelecekteki dijital ekonominin merkezine yerleştiriyor. Bu teknolojik anlaşmalar, Suudi Arabistan'ın artık sadece bir pazar değil, aynı zamanda gelecekteki teknolojilerde stratejik bir ortak olduğunu ve Asya'nın artan etkisine karşı ABD tedarik zincirlerini korumaya katkıda bulunduğunu dolaylı olarak kabul ediyor.

Öte yandan ivil nükleer alanında iş birliği konusunda yapılan ön anlaşma, ABD'nin Suudi Arabistan'ın belirli koşullara tabi olarak nükleer enerjiyi kullanma hakkını tanıdığını gösteriyor ve enerji karışımını çeşitlendirme ve emisyonları azaltma stratejisine hizmet ediyor. Bu teknolojik ve sivil başarı Vizyon 2030'un hedeflerine doğrudan hizmet ederken, Riyad'ın nihai güvenlik garantileri karşılığında masaya koyduğu bir dosya. Burada sadece teknik bir konu olarak nükleer enerji değil, aynı zamanda yeni Ortadoğu’nun talep ettiği gücün ve hakların kabulünün bir sembolü olarak da nükleer enerji üzerine bahis oynanıyor.

xcd
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Beyaz Saray'da onuruna düzenlenen akşam yemeğine katılırken, ABD Başkanı Trump ve eşi First Lady Melania tarafından karşılandı (SPA)

Ziyaret, en üst düzeyde ‘anlaşma’ sağlanmasında başarılı olurken Trump için büyük bir ‘teşvik’ oluşturdu. Ama bu sadece anlaşma için itici bir güç olmakla sınırlı ve anlaşmanın tamamının sonuçlandırılması anlamına gelmiyor. Trump trilyon dolarlık anlaşmayı şahsi bir başarı olarak görürken, Riyad bunu stratejik istikrarı sağlamak için kurumsal bir ivme olarak görüyor. İki taraf ayrıca, Suudi Arabistan'ın ABD'deki yatırımlarını önemli ölçüde artırma taahhüdünü teyit etti ve toplam yatırımları 600 milyar dolardan 1 trilyon dolara çıkarma sözü verdi. Bu hamle, stratejik ve ekonomik iş birliğine vurgu yapan iki ülke arasındaki ilişkilerde ‘yeni bir aşamanın’ başlangıcı olarak nitelendirildi.

İkinci boyut: F-35'ler ve caydırıcılığın güçlendirilmesi

Savunma dosyası, özellikle 142 milyar dolarlık silah paketi çerçevesinde Suudi Arabistan'a F-35 savaş uçaklarının satışı için nihai onayın açıklanmasından sonra, ziyaretin en öne çıkan ve tartışmalı konusu oldu. Bu anlaşma, 2017'de başlayan Suudi Arabistan'ın uzun süredir devam eden taleplerinin bir sonucu ve Washington'ın İran'a güçlü bir caydırıcılık mesajı verme arzusunu yansıtıyor. Lockheed Martin F-35 Lightning, beşinci nesil bir savaş uçağıdır ve Suudi askeri kapasitesinde büyük bir sıçrama anlamına geliyor. 48 adet F-35A uçağının satışının onaylanmasıyla Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri, Arap dünyasında bu ileri teknolojiye sahip ilk hava gücü oldu.

Trump her ne kadar F-35’lerin satışını kolaylaştırma gücüne sahip olsa da anlaşmanın hassas güvenlik yönleri, kurumsal ve yasal standartlara tabi olmalıdır.

Bilgi üstünlüğü ve caydırıcılık

F-35 savaş uçağı, Suudi Arabistan'a sadece hava üstünlüğü sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda bilgi üstünlüğü ve önleyici caydırıcılık yeteneği de kazandırıyor. Gelişmiş sensör ve radar sistemleri (AN/APG-81) ile donatılan uçak, hedefleri tespit edebilen ve güvenli mesafelerden operasyonları yönlendirebilen bir ‘uçan komuta merkezi’ görevi görüyor ve balistik füzeler ve insansız hava araçları (İHA) gibi geleneksel ve geleneksel olmayan tehditlerin etkinliğini önemli ölçüde azaltıyor. Bu da Suudi Arabistan'ın caydırıcılık doktrinini, ABD’nin ‘koruma kalkanına güvenmekten, saldırganlara bedel ödetme konusunda kendi kendine yeterliliğe sahip olmaya’ doğru yeniden tanımlıyor.

Anlaşmanın bölgesel silahlanma yarışına etkisi

Bu anlaşma Körfez bölgesinde istikrarın sağlanması açısından önemli olsa da bölgedeki diğer ülkeler de benzer teknolojileri edinmeye veya eski hava savunma sistemlerini yenilemeye çalışacağından, kaçınılmaz olarak bölgesel bir silahlanma yarışını tetikleyecek. Beşinci nesil savaş uçaklarına geçiş, tüm bölgesel aktörlerin savunma ve saldırı stratejilerini gözden geçirmelerini gerektiriyor.

İsrail'in niteliksel üstünlüğü ve Çin ikilemi

Güvenlik tartışması, ABD’yi İsrail’in bölgedeki diğer ülkelere karşı askeri üstünlüğünü sağlamaya mecbur kılan 2008 Niteliksel Askeri Üstünlük Yasası'nda yatıyor. Burada Washington'ın karşı karşıya olduğu iki sorun ortaya çıkıyor. Bunlar İsrail'in konumu ve silahlarını yeni teknolojilere güncellemesi. İsrail, ABD-Suudi Arabistan arasındaki ittifakı memnuniyetle karşılasa da niteliksel üstünlüğünü sağlamak için F-35I filosunun güncellenmesi veya diğer gelişmiş silahların tedarik edilmesi gibi ek garantiler talep ediyor. Bu durum, iki önemli müttefikinin çıkarları arasında denge kurmak zorunda olan Beyaz Saray'a artı bir yük getiriyor. Suudi Arabistan ile yapılan anlaşmanın onaylanması, yasal gereklilikleri yerine getirmek için ABD'nin İsrail'in askeri kapasitesini artırma taahhüdünü yerine getirmesini gerektiriyor.

xsd
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman onuruna Beyaz Saray'da düzenlenen akşam yemeğinden (SPA)

Çin engeli ve teknoloji güvenliği: Güvenlik koşulları, teknolojinin Çin veya Rusya'ya aktarılmayacağına dair Suudi Arabistan'ın sıkı garantilerini içeriyordu ve ihlal durumunda uçağı devre dışı bırakmak için ‘kill switch’ (acil durdurma butonu) takılması olasılığı da vardı. Bu endişeler teorik değildir; bir ABD istihbarat raporu (13 Kasım 2025), özellikle Suudi Arabistan'ın BRICS grubuna katılması ve Çin para birimi (yuan) cinsinden işlemlerini artırmasının ardından Çin'in F-35 teknolojisini çalma riskine karşı uyarıda bulunmuştur.

Bu, Riyad için büyük bir zorluk teşkil ediyor, çünkü Riyad, Pekin ile büyüyen ekonomik ortaklığı ile teknoloji güvenliği konusunda müttefiki Washington ile stratejik dengeyi sürdürme ihtiyacı arasında bir denge kurmak zorunda.

Bu tartışma, başkanlık kararnamesinin sınırlarını ortaya koyuyor. Trump her ne kadar F-35’lerin satışını kolaylaştırma gücüne sahip olsa da anlaşmanın hassas güvenlik yönlerinin olmasından ötürü kolayca atlanamayacak kurumsal ve yasama denetiminden (QME ve Kongre incelemesi) geçmesi gerekiyor. F-35'lerin satışı, iki ülke arasındaki ‘ittifak’ ilişkisinde büyük bir sıçrama anlamına gelse de Riyad'ın aradığı bağlayıcı güvenlik garantisi değil.

Gazze’deki savaş ABD-Suudi Arabistan ilişkilerine yeni bir boyut kazandırırken Suudi Arabistan, Abraham Anlaşmalarına katılmak için Hamas'ın silahsızlandırılması, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası ve istikrarın sağlanması için kendisinin desteğinin gerekli olduğunu açıkça vurguladı.

Üçüncü boyut: Stratejik bedel ve 67 oy ikilemi

Stratejik düzeyde, ziyaretin en hararetli anı, Riyad'ın Trump'ın istediği büyük ödülü (Riyad'ın İsrail ile diplomatik bir anlaşma imzalaması) Suudi Arabistan'ın istediği büyük garantiyle (savunma anlaşması) ilişkilendirdiği andı.

Tel Aviv ile ilişkiler ‘iki devletli çözüm’ şartına bağlı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman kesin bir dille “Biz bunun bir parçası olmak istiyoruz, ancak iki devletli bir çözüme giden net bir yol ve Gazze'de Hamas'ın silahsızlandırılması şartıyla” ifadelerini kullandı. Bu tutum, yalnızca tarihi bir ilke veya ulusal ve ahlaki bir taahhüt değil, daha çok önceki analizimizin özünü oluşturan ABD Kongresi'nin işleyişine dair derin bir anlayışın sonucu. Anlaşmanın gerçek karşılığı, ekonomik veya askeri bir anlaşma değil, Trump'ın anlaşmayı geçirmek için Kongre'ye ödemesi gereken siyasi bedeldir.

Karşılıklı savunma anlaşmasının onaylanması için ABD Kongresi’nin üçte ikisinin oyu (67 oy) gerekiyor. Bunun için hem Cumhuriyetçilerin hem de Demokratların, özellikle de oy dengesi sağlayan ‘ılımlı Demokratların’ oyunun alınmasını gerektiriyor.

scdf
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'daki görüşmeleri sırasında. İki ülke arasında stratejik bir savunma anlaşması imzalamaları bekle niyor (SPA)

Demokratik anahtar ve siyasi koruma: Merkez Demokratlar, Filistin konusunda gerçek ve geri dönüşü olmayan bir ilerleme olmadan bu büyüklükteki tarihi bir savunma anlaşmasına oy vermezler. Trump ve geleneksel muhaliflerine verdikleri oyu haklı çıkarmak için siyasi korumaya ihtiyaçları var. Bu koruma, iki devletli çözümün yeniden canlandırılması ve işgalin sona ereceğinin garanti edilmesinden geçiyor.

Böylece Filistin meselesi, Suudi Arabistan'ın yerel ve bölgesel kamuoyunu yatıştırmak için öne sürdüğü bir şart olmaktan çıkıp, Trump'ın ABD Kongresi’ni ikna etmek ve gerekli çoğunluğu sağlamak için ihtiyaç duyduğu ideal anahtar ve en iyi siyasi bahane haline geliyor. Suudi Arabistan'ın tutumu, tarihsel ilkeleri (Arap Barış Girişimi) soğuk siyasi gerçekçilikle (Senato'daki oylama mekanizmaları) birleştirerek Filistin meselesini, ABD’nin Ortadoğu'daki projesinin başarısı için ‘stratejik bir gereklilik’ düzeyine yükseltiyor.

Bölgesel bir pazarlık kozu olarak Gazze ve yeniden inşası

Gazze’deki savaş ABD-Suudi Arabistan ilişkilerine yeni bir boyut kazandırırken Suudi Arabistan, Abraham Anlaşmalarına katılmak için, Hamas'ın silahsızlandırılması, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası ve istikrarın sağlanması için kendisinin desteğinin gerekli olduğunu açıkça vurguladı. Bu da Suudi Arabistan'ı istikrar araçlarına (para, siyasi destek) sahip ve barışın sağlanması için kendi koşullarını belirleyen bölgesel bir lider konumuna getirerek, elindeki ‘anlaşma’ kartını daha da güçlendirdi.

Anlaşmaya giden yol uzun. Bu yüzden Riyad'ın Washington ile sürdürdüğü diyalog kartını elinde tutması gerekiyor. Washington ise bağlayıcı bir tarihsel garanti sağlamak için benzeri görülmemiş bir siyasi irade göstermeli.

Suudi Arabistan’ın Gazze'nin yeniden inşası için finansman kaynağı olacağı açıkça görünüyor. Savaş sonrası dönemde öncü bir rol oynamaya hazır, ancak karşılığında, bu adımın bölgede sadece geçici bir ateşkes değil, sürdürülebilir bir barışa yol açacağına dair bir garanti olmadan İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmanın bedelini ödemeyi reddediyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu tutum Washington'ı zor durumda bırakırken, İsrail'e sürdürülebilir bir çözümün şartlarını kabul etmesi için baskı yapmakla Suudi Arabistan ile anlaşma imzalamak gibi ‘büyük ödülü’ feda etmek arasında seçim yapmaya zorluyor.

Anlaşmanın tamamlanması ve anlaşmaya varılmasına ilişkin mücadelenin devam etmesi

Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Beyaz Saray ziyaretinin, niyetlerin değil sonuçların bir meyvesi olduğuna şüphe yok. Öyle ki F-35’ler, trilyon dolarlık yatırımlar, yapay zeka gibi alanları kapsayan en üst düzeyde askeri ve teknolojik bir anlaşmanın imzalanmasıyla, ekonomik ve savunma iş birliğine büyük bir ivme kazandırmayı başardı. ABD, Suudi Arabistan'a ‘NATO Üyesi Olmayan Önemli bir Müttefik’ statüsü vereceğini resmen açıkladı. Bu gelişme, ikili ilişkilerin güçlendirilmesinde önemli bir adım olarak değerlendirildi.

İki taraf ayrıca, Suudi Arabistan'ın ABD'deki yatırımlarını önemli ölçüde artırma taahhüdünü teyit etti ve özellikle yapay zeka ve savunma dahil olmak üzere altyapı, kurumsal ve teknoloji sektörlerinde toplam yatırımları 600 milyar dolardan 1 trilyon dolara çıkarma sözü verdi.

sdefr
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman onuruna Beyaz Saray'da düzenlenen akşam yemeğinden bir kare (SPA)

Ayrıca, Tel Aviv ile diplomatik ilişkilerin kurulması konusunu güvenlik garantileriyle ilişkilendirerek askıda tutmayı başardı ve Riyad'ın stratejik yaklaşımını teyit etti.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve Başkan Trump arasındaki görüşmenin sonunda, stratejik savunma anlaşması imzalandı. İki taraf ayrıca Yapay zeka için stratejik ortaklık Sivil Nükleer Enerji İşbirliği Müzakerelerinin Tamamlanmasına İlişkin Ortak Bildiri, Uranyum, Mineraller, Kalıcı Mıknatıslar ve Kritik Minerallerin Tedarik Zincirlerinin Güvenliği için Ortaklık Stratejik Çerçevesi, Suudi Yatırımlarının Hızlandırılmasına İlişkin Prosedürlerin Kolaylaştırılması Anlaşması, Ekonomik Refah için Finansal ve Ekonomik Ortaklık Düzenlemeleri, Finansal piyasa otoriteleri sektöründe iş birliği düzenlemeleri, eğitim ve öğretim alanında mutabakat zaptı, araç güvenlik standartlarına ilişkin yazışmalar gibi ikili anlaşmalar imzalayıp mutabakatlara vardı.

Ancak analitik olarak temel soru şu: Washington ile kurumsal bir ‘anlaşma’ sağlanması konusunda başarı şansı ne? Buna verilebilecek en kısa cevap, anlaşma henüz imzalanmamış olsa da ziyaret sayesinde talep yürütme organından yasama organına taşınmış olmasıdır.

Ziyaret, Suudi Arabistan'ın taleplerini Washington’da basit ‘isteklerden yasama ve diplomatik süreçlere’ dönüştürdü. Düzen karşıtı (anti-establishment) bir başkan olarak Trump, kendisini, ABD Kongresi’nde ‘67 oy ikilemi’ ile karşı karşıya kalmasını gerektiren, yerleşik düzenin kurallarına uymak zorunda buldu.

Anlaşmaya giden yol uzun. Bu yüzden Riyad'ın Washington ile sürdürdüğü diyalog kartını elinde tutması gerekiyor. Washington ise bağlayıcı bir tarihsel garanti sağlamak için benzeri görülmemiş bir siyasi irade göstermeli. Nihayetinde bu stratejik ortaklığın başarısı, Kongre koridorlarında yankılanan ‘Riyad, anlaşmayı güvence altına almak için bedeli ödemeye istekli olacak mı ve Trump, Kongre'nin talep ettiği siyasi bedeli ödeyebilecek mi?’ sorusunun cevabına bağlı olacak. Gelecek nesil için Ortadoğu'yu şekillendirecek bir sonraki kurumsal mücadele de bu olacak.

Burada sadece, Riyad'ın – şimdiye kadar – Washington ile ilişkilerinin ağırlığını, tarihi müttefikinin sürdürülebilir taahhüdünün tek garantisi olarak, yürütme organı, başkan ve hükümetinden, yasama organı, Temsilciler Meclisi ve Senato'ya başarılı ve istikrarlı bir şekilde kaydırdığını söyleyebiliriz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi ABD'den ayrılırken Başkan Trump'a teşekkür mektubu gönderdi

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Beyaz Saray'da (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Beyaz Saray'da (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ABD'den ayrılırken Başkan Trump'a teşekkür mektubu gönderdi

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Beyaz Saray'da (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Beyaz Saray'da (SPA)

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Washington'dan ayrılırken ABD Başkanı Donald Trump'a bir teşekkür mektubu gönderdi.

Mektupta, “Dost ülkenizden ayrılırken, bana ve beraberimdeki heyete gösterilen sıcak karşılama ve cömert misafirperverlik için şükran ve takdirlerimi sunmaktan memnuniyet duyarım” ifadesi yer aldı.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, “Ekselansları (Trump) ile yaptığım resmi görüşmeler, iki ülke arasındaki uzun soluklu stratejik ilişkilerin gücünü ve İki Kutsal Caminin Hizmetkârı ile Ekselansları'nın liderliğinde her iki ülkenin bu ilişkileri tüm alanlarda güçlendirmek için sürdürdüğü çabaları teyit etmiştir” dedi.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Başkan Trump'a sağlık ve mutluluk, dost ABD halkına ise ilerleme ve refah dileklerini iletti.