Koronavirüs varyantları pandemi ile mücadeleyi tehdit ediyor

Srinagar’da Kovid-19 hastaları için sahra hastanesi (EPA)
Srinagar’da Kovid-19 hastaları için sahra hastanesi (EPA)
TT

Koronavirüs varyantları pandemi ile mücadeleyi tehdit ediyor

Srinagar’da Kovid-19 hastaları için sahra hastanesi (EPA)
Srinagar’da Kovid-19 hastaları için sahra hastanesi (EPA)

SARS-CoV-2 virüsünün Birleşik Krallık, Güney Afrika, Brezilya ve Hindistan varyantları tüm dünyada gözlemlenmesi sebebiyle birçok soru işaretine yol açtı. Fransız haber ajansı AFP’nin haberine göre, varyantların tehlikeleri ve Kovid-19 salgını için ne anlama geldikleri konusunda bildiklerimiz aşağıda verildi.

Kaç tane varyant var?
Virüslerin yüzlerce hatta binlerce mutasyona uğraması doğal bir durumdur ancak bu mutasyonların küçük bir kısmı virüsün bulaşıcılık ve tehlike seviyelerini değiştirir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) belirttiğine göre, bu aşamada, koronavirüs varyantlarından 3’ü küresel seviyede “endişe verici” olarak tanımlanıyor. Söz konusu 3 varyant İngiltere, Güney Afrika ve Japonya’da tespit edildiler. Japonya’da tespit edilen varyant Brezilya’dan gelen yolcularda tespit edildiği için Brezilya varyantı olarak biliniyor.
WHO’nun 27 Nisan’da yayınladığı güncel bilgilere göre, İngiltere varyantı 139, Güney Afrika varyantı 87 ve Brezilya varyantı ise 54 ülkede yayılmış durumda. Bu varyantlar insandan insana bulaşabilirlikleri ve-veya tehlikelerinin artmış olması sonucu salgının durumunun kötüye gitmesine ve kontrol altına alınmasını zorlaştırmaları sebebiyle ‘endişe verici’ kategorisinde sınıflandırılıyor.
Yerel duruma bağlı olarak ‘endişe verici’ varyantların sayısı her ülkede değişiklik gösterbiliyor. Örneğin, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), ABD'de 3’ü dünya genelinde görülen varyantlardan, ikisi ise Kaliforniya’da ortaya çıkan varyantlar olmak üzere toplam 5 varyantı endişe verici olarak kabul ediyor.
Diğer kategoriyi ise, soruna neden olabilecek genetik özellikleri sebebiyle takip edilmeleri gereken “dikkat gerektiren varyantlar” oluşturuyor. WHO’ya göre Mart ayında dünya genelinde bu kategoride 3 tane bulunuyorken şu anda 7 tane varyant bulunuyor. Salı günü bu kategoriye katılan son varyant, Hindistan’da ortaya çıkan varyant oldu. Söz konusu varyant, ülkede hızla kötüye giden epidemiyolojik durum sebebiyle endişe uyandırıyor. Dikkat gerektiren diğer varyantlar ilk olarak İskoçya, ABD, Brezilya, Fransa (Brittany bölgesinde) ve Filipinler’de keşfedildi.
Son olarak, bu iki ana kategorinin yanı sıra, bilim camiasının gözlemlemek ve değerlendirmek istediği birçok başka mutasyonlarda yayılıyor. Paris’teki Pasteur Enstitüsü’nde Evrimsel Genetik Birimi Başkanı Etienne Simon Loriere bu varyantlarla ilgili olarak şunları söyledi:
“Önümüzdeki haftalar ve aylar, büyük hızla yayılan endişe verici varyantlar kategorisine girip girmediklerini yada çok gürültü çıkarmadan yayılan varyantlar olarak kalmaya devam edip etmeyeceklerini bize gösterecek.”
Durumları ne olursa olsun tüm bu varyantlar soylarına yada ‘türlerine’ göre sınıflandırılıyorlar. Taşıdıkları mutasyonlara bağlı olarak orijinal SARS-CoV-2 virüsün soy ağacında yerlerini alıyorlar.

Varyantlar neden ortaya çıkıyor?
Varyantların kendi kendilerine ortaya çıkması şaşırtıcı değil, doğal bir süreçtir. Virüs hayatta kalabilmek için zaman geçtikçe mutasyonlar kazanır. WHO, SARS-CoV-2 virüsü de dahil olmak üzere tüm virüslerin zaman geçtikçe değiştiğini, bu durum çoğu zaman virüsün halk sağlığı açısından etkisi olmayan varyantların ortaya çıkmasına neden olur.
Her şey yeni varyantların hangi mutasyonları taşıyacağına bağlı olarak gelişiyor. Örneğin, Birleşik Krallık, Güney Afrika ve Brezilya varyantların görülen ve virüsün daha bulaşıcı olmasını sağladığından şüphelenilen N501Y adlı bir mutasyon taşırken, Güney Afrika ve Brezilya varyantları ayrıca, geçmiş bir enfeksiyon veya aşılar yoluyla edinilmiş bağışıklığı zayıflattığından şüphelenilen, E484 olarak adlandırılan başka bir mutasyon daha taşıyor.

Varyantlar daha mı bulaşıcı?
Yukarıda bahsedilen 3 ‘endişe verici’ varyantların hepsinin daha bulaşıcı olduğuna yönelik bir fikir birliği var. Ancak bu görüşler, şu anda sadece epidemiyolojik raporlara dayanıyor. Araştırmacılar, söz konusu varyantların ne kadar hızlı yayıldığını takip ederek ve ne kadar bulaşıcı olduklarına yönelik çıkarım yapıyorlar. Dolayısı ile bu durum, belli bir bölgede uygulanan kısıtlamalara bağlı olarak değişiklik gösterebileceği için kesin rakamlara ulaşılamamasına neden oluyor.
WHO çeşitli araştırmalara binaen, İngiltere varyantının yüzde 36 ila yüzde 75 daha bulaşıcı olduğunu tahmin ediyor. Mart ayının sonlarına doğru yayınlanan bir raporda WHO, Brezilya’da yürütülen ve Brezilya’daki varyantın orijinal virüsten 2,5 kat daha bulaşıcı olabileceği sonucuna ulaşan bir araştırmada alıntı yapmıştı.
Fransız hükümetine danışmanlık yapan bilim kuruluna göre, benzer şüpheler, zaten bilinen iki mutasyonun bir arada görüldüğü Hindistan varyantında da söz konusu oldu. Kurulun pazartesi yayınladığı bir rapora belirttiğine göre, bu özelliğin varyanta daha fazla bulaşabilme imkanı verebilmesin mümkün ancak bunun hala epidemiyolojik düzeyde kanıtlanması gerekiyor.
Hindistan’ın epidemiyolojik durumunun giderek kötüye gitmesinde başka faktörlerde dikkate alınabilir. WHO’ya göre, sağlık önlemlerine dikkat edilmeyerek kültürel etkinlikler, dini bayramlar ve seçimler sırasında çok sayıda insanın bir araya gelmesi Hindistan’ın durumu için kısmen bir açıklama sağlayabilir.
Dünyanın çapında birkaç araştırmacı ekibi, neden daha bulaşıcı olduklarını öğrenmek için ana varyantlarının biyolojik özelliklerini analiz etmeye çalışıyor.
Pasteur Enstitüsü Virüs ve İmmünoloji Birimi Başkanı ve söz konusu ekiplerden birine başkanlık yapan Olivier Schwartz, şunları söyledi:
“Üzerinde çalışılması gereken teoriler var: Viral yükleri daha fazla olabilir yada varyant hücrelere daha kolay girebiliyor ve daha hızlı yayılabiliyor olabilir.”
Ancak bu araştırmalar uzun zaman alır ve sonucunda kesin yanıtlara ulaşılamayabilir.

Daha mı tehlikeliler?
Şimdiye kadar bu soru üzerine yapılan araştırmaların çoğu İngiltere varyantı üzerine yapıldı. 10 Mart’ta yayınlanan bir araştırma, İngiltere varyantının orijinal virüsten yüzde 64 daha ölümcül olduğu sonucuna vardı ve İngiltere yetkililerinin ocak ayında yaptıkları ilk gözlemleri doğruladı.
Ancak Nisan ayı ortalarında, diğer çalışmalar, bu varyantın daha şiddetli Kovid-19 semptomlarına olmadığını gösteren farklı sonuçlara ulaştı, bu araştırmalardan birinde hastanede tedavi gören hastalara odaklanmış olsa da varyantın, enfekte insanlardan arasında daha fazla hastanın hastaneye yatırılmasına yol açıp açmadığını öğrenmemizi sağlamıyor.

Aşılar ne kadar etkili?
Çeşitli laboratuvar çalışmaları ve saha gözlemlerine göre, İngiltere varyantı aşıların etkinliğini büyük bir oranda etkilemiyor.  Diğer yandan, laboratuvar çalışmaları E484K mutasyonu nedeniyle Güney Afrika ve Brezilya varyantlarında aşıların etkinliğinin zayıflayabileceğini gösterdi. Hindistan varyantı da E484Q olarak bilinen yakın bir mutasyon nedeniyle aynı endişelere neden oluyor ancak hala daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyuluyor. 23 Nisan’da yayınlanan bir ön çalışma, Bharat Biotech laboratuvarı tarafından geliştirilen Covaxin aşısının, bu varyanta karşı antikor üretme açısından daha zayıf kaldığı ancak yine de koruma sağladığı sonucuna ulaştı.
Bu durumun diğer varyantlar içinde söz konusu olduğunu belirtmek gerekiyor. Aşılar daha etkili bir hale gelseler de bu aşılamanın tamamen etkisiz olduğu anlamına gelmiyor. Ayrıca, bu laboratuvar çalışmalarında yalnızca antikor üretimine odaklanıldı ancak bağışıklık sisteminin hücresel bölümü olan T ve B hücre aktivasyonu gibi diğer potansiyel bağışıklık türleri değerlendirilmedi.
Her ihtimale karşı aşı üreticiler, varyantlara karşı özel olarak tasarlanmış aşılar üzerinde çalışıyorlar.
Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) mevcut aşılardan daha az etkilenebilecek varyantların ortaya çıkmaya devam etme olasılığın nedeniyle aşılardaki uyarlamaların son derece önemli olduğunu belirtiyor.



Kalp yetmezliğini ayaklardan tespit eden yapay zeka destekli cihaz geliştirildi

Heartfelt Technologies'in yapay zekalı telemonitörü, kişinin ayak hacmini izleyerek kalp sorunlarını tespit edebiliyor (Unsplash)
Heartfelt Technologies'in yapay zekalı telemonitörü, kişinin ayak hacmini izleyerek kalp sorunlarını tespit edebiliyor (Unsplash)
TT

Kalp yetmezliğini ayaklardan tespit eden yapay zeka destekli cihaz geliştirildi

Heartfelt Technologies'in yapay zekalı telemonitörü, kişinin ayak hacmini izleyerek kalp sorunlarını tespit edebiliyor (Unsplash)
Heartfelt Technologies'in yapay zekalı telemonitörü, kişinin ayak hacmini izleyerek kalp sorunlarını tespit edebiliyor (Unsplash)

Birleşik Krallık'ta bir girişim, kişinin ayaklarından kalp yetmezliği belirtilerini tespit edebilen yapay zeka destekli bir cihaz geliştirdi.

Cambridge merkezli Heartfelt Technologies teknolojisinin, taburcu edilen kalp hastalarını çıplak ayaklarını şişlik kontrolü için tarayarak izleyebileceğini söylüyor. Ayaklardaki şişlik kişinin kalp krizi geçirme riski taşıdığının bir göstergesi olabiliyor.

Periferik ödem, yani ayak şişmesi kalp yetmezliğinin bir belirtisi olarak, kalp krizi gerçekleşmeden iki hafta öncesine kadar kendini gösterebilir ancak genellikle hasta tarafından fark edilmeyebilir.

Heartfelt Technologies'in yapay zeka destekli cihazı, kişinin evine kurulabilir ve her yürüdüğünde ayaklarını otomatik olarak izleyebilir.

Fikir, kalp sorunları yaşayan ancak taburcu edilen hastaların evlerine cihazı yerleştirme ve girişim, tüm hastaneye yeniden kabullerin dörtte üçüne kadarını önleyebileceğini iddia ediyor.

Heartfelt Technologies'in baş bilimsel sorumlusu Dr. Oriane Chausiaux, "[Sistem] evde duruyor ve hastaların kameranın yanından geçerken ayaklarının hacmini pasif olarak izliyor" dedi.

Bu, hastaların herhangi bir şey yapmasını, herhangi bir şey giymesini veya herhangi bir şeyi hatırlamasını önlemek için tasarlandı. Bunun, kurallara gelişigüzel uyum gösteren hastaları izlemek için tek uygun yaklaşım olduğuna inanıyoruz.

fum7kı8
Heartfelt Technologies, cihazının kalp yetmezliği dekompansasyonu nedeniyle hastaneye yeniden yatış oranlarını azaltmaya yardımcı olacağını iddia ediyor (Heartfelt Technologies)​​​​​​

Kalp yetmezliğinden muzdarip kişiler özel ilaçlarla tedavi edilebiliyor ancak hastaneden taburcu olduktan sonra doğru ilaçların reçete edildiğinden emin olmak için sürekli izlenmeleri gerekiyor.

Ayakkabı kutusu büyüklüğündeki cihaz, hastaları yürürken otomatik izlemek için optik bir sensör ve 3D kamera kullanıyor. Cihazın ilk nesli için Raspberry Pi bilgisayarını kullanan Heartfelt Technologies, donanımını Xbox One kameraları için Microsoft Kinect'te kullanılanla aynı seviyeye yükseltti.

Şirkete göre, Avrupa'da Tıbbi Cihaz Yönetmeliği (MDR) kapsamında düzenleyici onaya sahip olan cihaz, halihazırda dünya çapında "çok sayıda yerde" kullanılıyor.

Firma, "Cihazımız hastalardan herhangi bir girdi gerektirmediğinden, veriler hastaların kendi kendilerini değerlendirdikleri mevcut rutinden daha tutarlı ve daha doğru toplanabilir" dedi.

Doktorlar için, bu tutarlı ve kaliteli veri akışı, hastaların daha uzun ve sağlıklı bir yaşam sürebileceği ve hastaneye yeniden yatışlardan kaçınabileceği anlamına geliyor.

Independent Türkçe


Su ayılarının yoğun radyasyonda nasıl hayatta kalabildiği bulundu

Su ayıları -200'den 150 dereceye kadar sıcaklarda yaşayabiliyor (PLOS One)
Su ayıları -200'den 150 dereceye kadar sıcaklarda yaşayabiliyor (PLOS One)
TT

Su ayılarının yoğun radyasyonda nasıl hayatta kalabildiği bulundu

Su ayıları -200'den 150 dereceye kadar sıcaklarda yaşayabiliyor (PLOS One)
Su ayıları -200'den 150 dereceye kadar sıcaklarda yaşayabiliyor (PLOS One)

Su ayılarının, insanları öldürebilecek radyasyonun yüzlerce katına dayanmayı nasıl başardığı ortaya çıktı. 

Zor koşullarda hayatta kalma becerileriyle bilinen su ayılarının ortalama uzunluğu 0,1'le 1 milimetre arasında değişiyor. Bu mikroskobik canlılar radyasyona karşı gösterdikleri direnç nedeniyle uzay araştırmalarında kullanılıyor.

Tardigrad diye de bilinen su ayılarının, insanları öldürebilecek seviyenin bin katı kadar radyasyonda hayatta kalabildiği 60 yıl önce keşfedilmişti. Current Biology adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmada bunun sırrı çözüldü. 

Dsup adlı hasar baskılayıcı proteinin, bu canlılardaki DNA hasarının önüne geçtiği biliniyordu. Fakat bütün tardigrad türlerinde bu proteinin olmaması nedeniyle bilim insanları başka bir mekanizmanın işlediğini düşünüyordu.

Chapel Hill Kuzey Karolina Üniversitesi'nde Bob Goldstein'ın laboratuvarı, tardigradların radyasyona gösterdiği direnci anlamak için 25 yıldır çeşitli yöntemler geliştiriyor. Yeni araştırmada Hypsibius exemplaris adlı bir su ayısı türünü yüksek seviyelerde gama ışınlarına maruz bırakan ekip, radyasyonun tıpkı insanlar gibi su ayılarının DNA'sına da zarar verdiğini ama bu canlıların muazzam hasarı giderebildiğini buldu.

Araştırmacılar bu türde Dsup olmasına rağmen radyasyonun bunu tetiklemediğini gözlemledi. Bunun yerine bilim insanları su ayılarının, DNA'yı onarmak için yeni protein üretimini yüksek seviyelere çıkarabildiğini keşfetti. 

Çalışmanın ortak yazarı biyolog Courtney Clark-Hachtel bu seviyenin "gülünç" olduğunu söyleyerek "Bu hayvanlar radyasyona karşı inanılmaz bir tepki veriyor ve onların uç noktadaki hayatta kalma becerilerinin sırrı bu gibi görünüyor" diye ekledi. 

Tardigradların radyasyon baskısının üstesinden nasıl geldiği hakkında öğrendiklerimiz, diğer hayvanları ve mikroorganizmaları zararlı radyasyondan nasıl korumaya çalışabileceğimize dair yeni fikirlere zemin hazırlayabilir.

Bu yıl yayımlanan başka bir araştırmada da su ayılarının DNA'sını koruyan yeni bir protein keşfedilmişti. Goldstein bu çalışma hakkında "Laboratuvarların bağımsız şekilde birbilerinin sonuçları doğrulayabildiğini görmek bizi çok heyecanlandırdı" dedi.

Independent Türkçe, Science Alert, Phys.org, Popular Science, Tübitak, Current Biology


Omurilik, beyne ihtiyaç duymadan öğrenme ve hatırlama davranışlarını nasıl sergiliyor?

Bilim insanları biri motor öğrenimi gerçekleştirme, diğeri de bunları hatırlamada kilit rol oynayan iki nöron grubunun önemini ortaya koydu (Pixabay)
Bilim insanları biri motor öğrenimi gerçekleştirme, diğeri de bunları hatırlamada kilit rol oynayan iki nöron grubunun önemini ortaya koydu (Pixabay)
TT

Omurilik, beyne ihtiyaç duymadan öğrenme ve hatırlama davranışlarını nasıl sergiliyor?

Bilim insanları biri motor öğrenimi gerçekleştirme, diğeri de bunları hatırlamada kilit rol oynayan iki nöron grubunun önemini ortaya koydu (Pixabay)
Bilim insanları biri motor öğrenimi gerçekleştirme, diğeri de bunları hatırlamada kilit rol oynayan iki nöron grubunun önemini ortaya koydu (Pixabay)

Omuriliğin beyinden bağımsız şekilde bazı şeyleri nasıl öğrenip hatırlayabildiği tespit edildi. Araştırmacılar bunun omurilik hasarı tedavilerinde yeni bir kapıyı aralayabileceğini düşünüyor.

Böceklerin kafaları koptuktan sonra ayaklarını hareket ettirebilmesi gibi gözlemlerden dolayı bilim insanları omuriliğin sadece beyinden aldığı komutlarla tepki vermediğini, daha özerk bir yapıya sahip olduğunu tahmin ediyordu. 

Science adlı bilimsel dergide yayımlanan yeni araştırmada bilim insanları, omurilikteki iki nöron grubunun bunu başarmada kilit bir rol oynadığını saptadı.

Japonya'daki RIKEN Beyin Bilimi Enstitüsü'ndeki ekip, beyinden sinyal almadan farelerin omuriliğinin yeni tehditlere nasıl adapte olduğunu inceleyebilecekleri bir düzenek kurdu. Yapılan testlerde fareler arka ayakları serbestçe sallanacak şekilde düzeneğe yerleştirilerek iki gruba ayrıldı. Deney grubundaki fareler ayakları çok fazla aşağı sarktığında elektriğe maruz kalırken, kontrol grubundaki farelere ayaklarının konumuna bakılmaksızın aynı anda ve derecede elektrik şoku verildi.

10 dakikanın sonunda deney grubundaki fareler elektrik akımından kaçınmak için ayaklarını sürekli havada tutarken, diğer grupta böyle bir davranış gözlemlenmedi. Omuriliğin, beyne ihtiyaç duymadan motor öğrenme gerçekleştirebildiğini saptayan araştırmacılar, bu öğrenmenin kalıcılığını test etmek için bir deney daha yaptı.

Bundan 24 saat sonra iki fare grubunun yeri değiştirilerek 10 dakikalık deney tekrar edildi. İlk testteki deney fareleri ayaklarını yüksekte tutmaya devam ederken bilim insanları omuriliğin geçmiş deneyimleri hatırlayabildiğini kaydetti.

Aya Takeoka liderliğindeki ekip, bunların nasıl gerçekleştiğini anlamak için her birinin omuriliğindeki farklı bir nöronun devre dışı bırakıldığı, genetiği değiştirilmiş 6 farklı fare üzerinde başka bir deney yaptı. Omuriliğin özellikle Ptf1a genini ifade eden üst kısmı etkisiz hale getirildiğinde farelerin elektrik şokundan kaçınmaya yönelik bir adaptasyon sergilemediği gözlemlendi. 

En1 geninin ifade edildiği alt kısım devre dışı bırakıldığındaysa elektrik şokuna adapte olan fareler bir gün sonra bu bilgiyi unuttu. En1'i ifade eden bu nöronları hatırlama aşamasında uyaran araştırmacılar çarpıcı bir gözlem yaptı. Fareler öğrenilen davranışı hatırlamakla kalmadı, bacaklarını yüzde 80 daha hızlı bir şekilde elektrikten kaçınmak için aldığı pozisyona getirdi. Takeoka şöyle diyor: 

Bu sonuçlar motor öğrenme ve hafızanın yalnızca beyin devreleriyle sınırlı olduğu yönündeki hakim düşünceye meydan okumakla kalmıyor, aynı zamanda omuriliğin motor hafızasını kontrol edebileceğimizi de gösteriyor. Bunun da omurilik hasarından sonraki iyileşme sürecini geliştirmek için tasarlanan tedaviler üzerinde etkisi olacak.

Independent Türkçe, Medical News, Earth, Science


Ünlü yönetmen gişede umduğunu bulamayan korku filmine övgüler yağdırdı

Omen: İlk Kehanet'in 24 yaşındaki yıldızı Nell Tiger Free, babasının filmi izlerken "neredeyse bayılacağını" söylemişti (20th Century Studios)
Omen: İlk Kehanet'in 24 yaşındaki yıldızı Nell Tiger Free, babasının filmi izlerken "neredeyse bayılacağını" söylemişti (20th Century Studios)
TT

Ünlü yönetmen gişede umduğunu bulamayan korku filmine övgüler yağdırdı

Omen: İlk Kehanet'in 24 yaşındaki yıldızı Nell Tiger Free, babasının filmi izlerken "neredeyse bayılacağını" söylemişti (20th Century Studios)
Omen: İlk Kehanet'in 24 yaşındaki yıldızı Nell Tiger Free, babasının filmi izlerken "neredeyse bayılacağını" söylemişti (20th Century Studios)

Yönetmen Mike Flanagan, gişede umduğunu bulamayan yeni korku filmi Omen: İlk Kehanet (The First Omen) için övgü dolu yorumlarda bulundu.

1976 yapımı korku klasiğinin öncesini anlatıyor

Omen: İlk Kehanet, 1976'da çekilen korku klasiği The Omen'in öncesini anlatıyor. Serinin 6. filmi olan yapım, Roma'da bir kilisede çalışmak üzere gönderilen Amerikalı bir kadının, inancını sorgulamasına neden olan bir komployu keşfetmesini konu alıyor. 

Arkasha Stevenson'ın ilk uzun metrajlı filmi olan Omen: İlk Kehanet'in oyuncu kadrosunda Nell Tiger Free, Tawfeek Barhom, Sônia Braga, Ralph Ineson ve Bill Nighy yer alıyor.

Korkunun bu ayın başında gösterime girmesinin ardından Mike Flanagan, sinemaseverlerin izledikleri filmleri kaydedip yorumlamalarına ve puan vermelerine olanak sunan Letterboxd'da Omen: İlk Kehanet'le ilgili bir inceleme kaleme aldı.

45 yaşındaki yönetmen, film için için "hınzır, acımasız, zarif, güzel yönetilmiş ve düpedüz korkutucu" yorumunda bulundu.

"Kesinlikle mükemmel"

14 Nisan'da paylaştığı incelemesinde Flanagan, "Vay canına, bu kesinlikle mükemmeldi" diye yazdı.

Meslektaşı Stevenson'a övgüler yağdıran Mike Flanagan, şu ifadeleri kullandı:

Arkasha Stevenson şeytani, acımasız, zarif, güzel yönetilmiş ve düpedüz KORKUTUCU olan bu ilk uzun metrajlı filmiyle sahneye çıkıyor. Nell Tiger Free olağanüstü. Öldüğünü düşündüğüm bir serinin bu kadar canlı bir şekilde hayata döndüğünü başka ne zaman gördüm bilmiyorum. Jenerik akmaya başladığında kendimi yeni bir bölüm için umutlanırken buldum. Arkasha Stevenson'dan harika, harika şeyler bekliyorum.

Flanagan'ın övgü dolu eleştirisi, yeni korku filmine yönelik pozitif yorumlara bir yenisini daha ekledi.

Övgülere rağmen hasılat çok zayıf

Eleştirmenler yaklaşık 50 yıllık film serisine sadık kaldığı için Omen: İlk Kehanet'den övgüyle bahsediyor.

Olumlu eleştirilere rağmen gişede hayal kırıklığı yaratan korku filmi, gösterime girdiği hafta sonu sadece 8,4 milyon dolar kazanabildi. Bu hayalkırıklığı filmin gösterimde kaldığı ikinci hafta daha da kötüleşti. 

Yine de filmin aldığı övgü dolu yorumlar, seri için umut verici kabul ediliyor.

Independent Türkçe, ScreenRant, Letterboxd, People


Rekortmen dizinin oyuncu kadrosuna ünlü aktör de katıldı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Rekortmen dizinin oyuncu kadrosuna ünlü aktör de katıldı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Ünlü oyuncu Steve Buscemi, Netflix'in en popüler dizilerinden biri olan Wednesday'in ikinci sezon kadrosuna katıldı.

Variety'nin edindiği bilgiye göre Buscemi'nin canlandıracağı karakterin detayları gizli tutuluyor ancak kaynaklar, aktörün Nevermore Akademisi'nin yeni müdürünü oynayacağını söylüyor.

Dizinin merakla beklenen yeni sezonuyla ilgili, Jenna Ortega'nın Addams Ailesi'nin kızı Wednesday rolüyle geri dönmesi dışında çok az ayrıntı mevcut. 

İlk sezon, Wednesday'in bir dizi tüyler ürpertici cinayeti başarıyla çözmesinin yanı sıra Nevermore'u ve öğrencileri kurtarmasıyla sona ermişti.

66 yaşındaki usta aktör Buscemi, hem dram hem de komedi rollerini eşit ölçüde üstlenebilme yeteneğiyle tanınıyor.

Rezervuar Köpekleri (Reservoir Dogs), Fargo ve Stalin'in Ölümü (The Death of Stalin) gibi filmlerde rol alan aktör, Boardwalk Empire ve televizyon efsanesi The Sopranos gibi dizilerde de boy göstermişti.

8 kez aday gösterildi

8 kez Emmy'ye aday gösterilen oyuncu, Park Bench with Steve Buscemi'yle 2016'da bu ödülün sahibi olmuştu.

Wednesday, ilk olarak Kasım 2022'de gösterime girmiş ve Netflix için anında büyük bir hit haline gelmişti.

Yayıncı kuruluşun en çok izlenen dizilerinden biri olan Wednesday, 12 dalda Emmy'ye aday gösterilmiş ve bunlardan 4'ünü kazanmayı başarmıştı.

Dizinin ikinci sezon çalışmaları, 2023'te Hollywood'da neredeyse tüm projelerin durmasına neden olan yazar ve oyuncu grevleri nedeniyle ertelenmişti. 

Wednesday'in yeni sezon prodüksiyonun nisan sonlarında İrlanda'da başlaması bekleniyor.

Popüler dizinin yaratıcıları Alfred Gough ve Miles Millar, aynı zamanda dizi sorumlusu ve yönetici yapımcı olarak görev yapıyor.

Independent Türkçe, Variety, Deadline


Yeni Netflix dizisinin ardındaki tüyler ürperten gerçek hikaye

Richard Gadd'ın yaşadığı travmayı anlattığı aynı adlı tiyatro oyunu, televizyona uyarlanarak Netflix dizisine dönüştürüldü (Netflix)
Richard Gadd'ın yaşadığı travmayı anlattığı aynı adlı tiyatro oyunu, televizyona uyarlanarak Netflix dizisine dönüştürüldü (Netflix)
TT

Yeni Netflix dizisinin ardındaki tüyler ürperten gerçek hikaye

Richard Gadd'ın yaşadığı travmayı anlattığı aynı adlı tiyatro oyunu, televizyona uyarlanarak Netflix dizisine dönüştürüldü (Netflix)
Richard Gadd'ın yaşadığı travmayı anlattığı aynı adlı tiyatro oyunu, televizyona uyarlanarak Netflix dizisine dönüştürüldü (Netflix)

Netflix'in yeni gerilim dolu draması Baby Reindeer, beklenmedik şekilde ilerleyerek izleyicileri şaşkına çeviriyor.

İskoç komedyen, aktör ve yazar Richard Gadd'ın 20'li yaşlarında bir ısrarlı takipçiyle (stalker) yaşadığı deneyime dayanan Baby Reindeer, 11 Nisan'da gösterime girdi. 

Gadd, çalıştığı barda tanıştığı Martha adlı bir kadın tarafından takip edilen Donny Dunn'ı canlandırıyor.

4 yıl boyunca takip edildi

Netflix, 18 yaşından küçükler için uygun olmadığını belirttiği dizinin sinopsisini şöyle özetliyor:

Başarısız bir komedyen hassas bir kadına iyi niyet gösterisinde bulunduğunda ikisinin de hayatını mahvedebilecek boğucu bir saplantının fitilini ateşler.

Gadd, kendisine "yavru rengeyiği" diyen bir kadın tarafından 4 yıl boyunca takip edildiğini söyledi. 

Başlangıçta hem Gadd hem de arkadaşları bunu pek önemsemedi, ta ki işler kızışmaya başlayana kadar. 

Gadd, 41 bin 71 e-posta, 350 saatlik sesli mesaj, 744 tweet, 46 Facebook mesajı ve 106 sayfalık mektupla taciz edildi. 

Ayrıca ısrarlı takipçisi ona bir rengeyiği oyuncağı, uyku hapları, yün şapka ve boxer şort gibi hediyeler de gönderdi.

Gadd, Britanya'nın The Times gazetesine verdiği röportajda, "İlk önce bardaki herkes bir hayranım olmasının komik olduğunu düşündü" dedi. 

Sonra hayatımı istila etmeye başladı, beni takip etti, şovlarıma geldi, evimin önünde bekledi, binlerce sesli mesaj ve e-posta gönderdi.

34 yaşındaki Gadd, Birleşik Krallık'ın önde gelen gazetelerinden Guardian'a 2019'da verdiği röportajda, bazı şeyleri yanlış yaptığını ve durumu daha iyi idare edebileceğini söylemişti.

"İnsanların iyi biri olmadığını düşündüğünü biliyorum"

Gadd, "O zamanlar kusursuz bir insan değildim, o yüzden öyle olduğumu söylemenin bir anlamı yok" diye itiraf etti. 

Ve o bölümleri çekerken insanların benim iyi biri olmadığımı düşündüğünü biliyorum, ki bu da yaşadıklarımı anlatmayı zorlaştırıyor.

Gadd, Baby Reindeer'la ısrarlı takipin ne olduğuna dair net bir resim çizerken bu davranışı romantize etmemek istedi.

Gadd, Netflix'in hayran sitesi Tudum'a yaptığı açıklamada "Israrlı takip televizyonda parlatılıp heyecan verici gibi sunuluyor" dedi.

Bir gizemi var. Karanlık bir sokaktaki biri gibi. Gerçekten seksi, çok normal biri ama sonra yavaş yavaş tuhaflaşıyor. Ama ısrarlı takip bir akıl hastalığıdır. Takipçiliğin katmanlarını daha önce televizyonda görmediğim bir şekilde göstermek istedim. Bu bir sapık hikayesinin tersine çevrilmiş hali. Bir klişeyi alıp baş aşağı çeviriyor.

Baby Reindeer'ın başrollerinde Gadd, Nava Mau ve Jessica Gunning yer alıyor. 7 bölümden oluşan mini dizinin yönetmenliğini Weronika Tofilska, yapımcılığınıysa Matthew Mulot üstleniyor.

Independent Türkçe, Variety, Guardian, The Times, Tudum


Ünlü prodüktör, Hollywood'un gözde ismine demediğini bırakmadı

Shakespeare'in Kuru Gürültü (Much Ado About Nothing) adlı eserinden esinlenen Senden Başka, birbirinden nefret etmelerine rağmen Avustralya'daki bir düğünde çift gibi davranan iki kişiyi konu alıyordu (Sony)
Shakespeare'in Kuru Gürültü (Much Ado About Nothing) adlı eserinden esinlenen Senden Başka, birbirinden nefret etmelerine rağmen Avustralya'daki bir düğünde çift gibi davranan iki kişiyi konu alıyordu (Sony)
TT

Ünlü prodüktör, Hollywood'un gözde ismine demediğini bırakmadı

Shakespeare'in Kuru Gürültü (Much Ado About Nothing) adlı eserinden esinlenen Senden Başka, birbirinden nefret etmelerine rağmen Avustralya'daki bir düğünde çift gibi davranan iki kişiyi konu alıyordu (Sony)
Shakespeare'in Kuru Gürültü (Much Ado About Nothing) adlı eserinden esinlenen Senden Başka, birbirinden nefret etmelerine rağmen Avustralya'daki bir düğünde çift gibi davranan iki kişiyi konu alıyordu (Sony)

HBO'nun meşhur dizisi Euphoria'yla yıldızı parlayan Sydney Sweeney, Hollywood'un yükselen genç yıldızlarından biri olarak gösteriliyor. Ancak Sweeney bu kez Hollywood'un en iyi kadın yapımcılarından biri tarafından şiddetle eleştiriliyor.

Filmleri arasında Gelinin Babası (Father of the Bride) ve Vampir Avcısı Buffy (Buffy the Vampire Slayer) de bulunan Carol Baum, ünlü oyuncu için "Güzel değil, rol yapamıyor" diyor.

Jeremy Irons'ın başrolünü oynadığı 1988 yapımı gerilim Ölü İkizler'in (Dead Ringers) gösteriminin ardından New York Times'ın film eleştirmeni Janet Maslin'le birlikte sahneye çıkan Baum, 26 yaşındaki aktrisi eleştirirken ağzına geleni söyledi.

"Güzel değil, rol yapamıyor"

"Şu anda herkesin sevdiği bir aktris var, Sydney Sweeney" diye söze başlayan prodüktör, oyuncunun başrolde olduğu romantik komedi Senden Başka'ya (Anyone But You) atıfta bulunarak şöyle dedi:

Sydney Sweeney'yi anlamıyorum. Uçakta onun filmini izliyordum çünkü izlemek istiyordum. Kim olduğunu ve neden herkesin onun hakkında konuştuğunu bilmek istedim. Bu izlenemez filmi seyrettim. Bu filmi seven insanlardan özür dilerim. Hani bu birbirlerinden nefret ettikleri romantik komedi.

Üniversitede verdiği yapımcılık dersine atıfta bulunan Baum şunları ekledi: 

Sınıfıma dedim ki, 'Bu kızı bana açıklayın. Güzel değil, rol yapamıyor. Neden bu kadar revaçta?'

Sorusuna sınıftaki hiç kimsenin cevap veremediğini aktaran prodüktör, ama sonra kendisine şu sorunun sorulduğunu aktardı: 

Peki filminizi onun olması koşuluyla çektirebilseydiniz bunu yapar mıydınız?

Bunun gerçekten güzel bir soru olduğunu vurgulayan Amerikalı yapımcı, cevabını şöyle açıkladı:

Cevaplaması çok zor bir soru çünkü hepimiz filmin çekilmesini istiyoruz ve kim yeşil ışıktan kaçar ki? Tanıdığım hiç kimse. Sizin işiniz filmin yapılmasını sağlamak.

Baum, Jennifer Aniston, Michael Douglas ve Dolly Parton gibi isimlerin rol aldığı 34 filmin yapımcılığını üstlenmiş ve geçen yıl Creative Producing (Yaratıcı Yapımcılık) adlı bir kitap yayımlamıştı.

6 ayda üç filmde rol aldı

Euphoria'yla ünlenen Sweeney ise son 6 ayda üç filmde rol alarak Hollywood'un en gözde isimlerinden biri haline geldi: Senden Başka, Madame Web ve Arınma (Immaculate).

Sweeney ve Glen Powell'ın romantik komedisi Senden Başka, dünya çapındaki 200 milyon dolarlık hasılatıyla gişede önemli bir başarıya imza atmıştı.

25 milyon dolar gibi düşük sayılabilecek bir bütçeyle çekilen film, ABD'de aralıkta gösterime girmiş ancak gişe listelerinde uzun süre kalmaya devam etmişti.

Senden Başka ayrıca, 2023'ün en yüksek hasılat yapan canlı aksiyon romantik komedisi olmuştu.
Independent Türkçe, Daily Mail, Page Six


Sette "toksik ortam" yarattığı iddia edilmişti: Stallone'dan ilk mesaj

Taylor Sheridan'ın yaratıcısı olduğu Emmy adayı Tulsa King'de, Stallone'a Andrea Savage ve Martin Starr eşlik ediyor (Paramount+)
Taylor Sheridan'ın yaratıcısı olduğu Emmy adayı Tulsa King'de, Stallone'a Andrea Savage ve Martin Starr eşlik ediyor (Paramount+)
TT

Sette "toksik ortam" yarattığı iddia edilmişti: Stallone'dan ilk mesaj

Taylor Sheridan'ın yaratıcısı olduğu Emmy adayı Tulsa King'de, Stallone'a Andrea Savage ve Martin Starr eşlik ediyor (Paramount+)
Taylor Sheridan'ın yaratıcısı olduğu Emmy adayı Tulsa King'de, Stallone'a Andrea Savage ve Martin Starr eşlik ediyor (Paramount+)

Sylvester Stallone, başrolde yer aldığı Tulsa King'in yaklaşan ikinci sezonunu tanıtmak için sosyal medyadaki sessizliğini bozdu. Rocky'nin 77 yaşındaki yıldızı, dizi setinde "toksik ortam" yaratmakla suçlanmıştı.

"Toksik ortam" iddiasına değinmedi

Dizinin aynı zamanda yönetici yapımcısı da olan Stallone, paylaşımı Instagram hesabından yaptı. Ünlü oyuncu paylaşımında hakkındaki iddialara değinmemeyi tercih etti.

Stallone, hayranlarına Yellowstone'un da yaratıcısı olan Taylor Sheridan imzalı ikinci sezonun çekimleri için sette olduğunu duyurdu.

Meşhur aksiyon serisi Rambo'nun yıldızı, sette çekilmiş fotoğrafını paylaşarak "Tulsa King'in ikinci sezonu için zili çalıyorum" notunu düştü.

1 Nisan'da, "toksik set" iddialarının ortaya çıkmasından önce Stallone, Tulsa King'in ikinci sezon prodüksiyonunun başladığını duyuran bir Instagram videosunda yer almıştı. Stallone, dizinin hayranlarını heyecanlandıran paylaşımda şöyle demişti: 

Neler olacağı hakkında hiçbir fikriniz yok. Bana güvenin.

Geçen hafta Variety, dizinin cast direktörü Rose Locke'un kısa süre önce diziden ayrıldığını duyurmuştu. Senaristi Julie Benson ise 8 Nisan'da Tulsa King'de figüranlık yapan bir arkadaşından aldığı duyumları paylaşarak sosyal medyada şöyle yazmıştı:

Bu hafta Tulsa King'de figüran olan Atlantalı arkadaşımdan rahatsız edici bir haber aldım. Cast sorumlusu çok iğrendiği için işi bırakmış. Arkadaşım artık çalışma konusunda endişeli hissediyor. Sylvester Stallone, kendinizi nasıl savunacaksınız efendim? Hayal kırıklığının ötesindeyim, çok öfkeliyim.

Gönderiye, bir Facebook mesajının ekran görüntüsü de eklenmişti. Bu görüntüde Stallone'un sette dizi yönetmenine, kendisiyle aynı sahnede yer alan figüranlar için "Bu lanet çirkin figüranlara ne oluyor?" diye sorduğu iddia ediliyor.

"Etrafıma güzel genç kızlar getirin"

Yazıda "O ve yönetmen bazı kişilere korkunç isimler takıp onlara güldü" diyerek ayrıntı veren Benson şöyle eklemişti:

Sly, 'Etrafıma güzel genç kızlar getirin' dedi.

Gönderiye Locke tarafından gönderildiği anlaşılan bir e-postanın ekran görüntüsü de eklenmiş ve Locke burada "bazı şeylerden haberdar olduktan" sonra seti ziyaret ettiğini yazmıştı. 

Benson sözlerine şöyle devam etmişti:

Nihayetinde istifa ettim çünkü kendimi ya da figüranları içine sokmaktan rahatsız olduğum bariz toksik bir ortam vardı.

Dizinin başrolündeki Stallone, 25 yıl sonra hapisten çıkan ve patronu tarafından ABD'nin Oklahoma eyaletindeki Tulsa'da dükkan açmak üzere sürgüne gönderilen New Yorklu bir mafya babasını canlandırıyor. 

ABD'de Paramount+'ta gösterilen dizi, yayın platformunun en çok izlenen yapımlarından biri olmuştu. 

Independent Türkçe, Variety, Hollywood Reporter, Deadline


İzlenme oranları düşse de yüksek bütçeli dizi üçüncü kez zirvede

Dizinin 8 bölümden oluşan ilk sezonu için 160 milyon dolarlık bütçe ayrıldı (Netflix)
Dizinin 8 bölümden oluşan ilk sezonu için 160 milyon dolarlık bütçe ayrıldı (Netflix)
TT

İzlenme oranları düşse de yüksek bütçeli dizi üçüncü kez zirvede

Dizinin 8 bölümden oluşan ilk sezonu için 160 milyon dolarlık bütçe ayrıldı (Netflix)
Dizinin 8 bölümden oluşan ilk sezonu için 160 milyon dolarlık bütçe ayrıldı (Netflix)

3 Cisim Problemi (3 Body Problem) Netflix'in en çok izlenen dizileri listesinde zirvedeki yerini bir hafta daha korumayı başardı. Ancak yayın devinin dizisi eski popülaritesini yitirmeye başlamış gibi görünüyor.

40 milyon kez izlendi

Game of Thrones'un yaratıcıları David Benioff ve D. B. Weiss'la Alexander Woo'nun bilimkurgu dizisi, bir numarada geçirdiği üçüncü haftasında 4,8 milyon kez izlendi. 

Dizi, Netflix'teki ilk hafta sonunda 11 milyon izlenme sayısına ulaşmış ancak ikinci sırada yer alabilmişti. Bilimkurgu, gösterime girdiği günden bu yana toplamda yaklaşık 40 milyon kez izlendi. 

3 Cisim Problemi, bu izlenme oranlarıyla Netflix'in en popüler yapımları listesinin ortalarında yer alabiliyor.

Guy Ritchie'nin sevilen suç filminden uyarlanan The Gentlemen, geçen hafta olduğu gibi üçüncü sıradaki yerini korudu ancak izlenme oranı 3,7 milyona geriledi. 

Patricia Highsmith'in çok satan romanından uyarlanan mini dizi Ripley ise 2,5 milyon izlenmeyle 6. sırada yer alabildi.

Kilitler Açılıyor: Bir Hapishane Deneyi (Unlocked: A Jail Experiment) 3,9 milyon izlenmeyle ikinci, mini dizi Baby Reindeer da 2,6 milyon izlenmeyle 5. sırada yer aldı. İki dizi de listeye bu hafta giriş yaptı.

Gerçek suç belgeseli zirveye çıktı

Bu hafta dizilerden çok filmler izlendi ve gerçek suç belgeseli Jennifer Pan Ne Yaptı? (What Jennifer Did) 18 milyon izlenmeyle İngilizce filmler listesinde ilk sırada yer aldı.

10 Nisan'da gösterime giren çarpıcı belgesel, 8 Kasım 2010'da düzenlenen bir ev istilası sırasında yaşanan korkunç olayları anlatıyor. 

Canlı aksiyon ve animasyonu buluşturan Ağaçkakan Woody Yaz Kampında (Woody the Woodpecker Goes to Camp) ise 11,8 milyon izlenmeyle listeye iki numaradan giriş yaptı. 

Gillian Anderson, Billie Piper ve Rufus Sewell'ın başrollerde yer aldığı, gerçek olaylardan esinlenen Atlatma (Scoop) 8,5 milyon izlenmeyle üçüncü sıraya tırmandı.

Emekli bir suikastçının hikayesine odaklanan aksiyon filmi Avcının Kalbi (Heart of the Hunter), 3,1 milyon izlenmeyle listeyi 10 numarada tamamladı.

Independent Türkçe, Deadline, Variety


50 yıldır gizli tutulan The Beatles belgeseli, gelecek ay gösterime giriyor

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

50 yıldır gizli tutulan The Beatles belgeseli, gelecek ay gösterime giriyor

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

50 yılı aşkın süredir gizli kalmış The Beatles belgeseli, önümüzdeki ay Disney+'ta gösterime girecek. 

Onlarca yıldır kamuoyunun erişimine kapalı olan Let It Be, ilk kez 8 Mayıs'ta dijital platformda yayımlanacak.

Belgesel, grubun aynı yıl nisanda dağılmasından kısa bir süre sonra Mayıs 1970'te ilk kez gösterime girmişti. 

Belgesel, rekorlar kıran grubun Grammy ödüllü albümleri Let It Be'yi ve aynı adı taşıyan Oscar ödüllü şarkısının kayıt süreciyle birlikte grubun son performansını takip ediyor.

Disney+ bu filmin, övgü toplayan son Beatles projesi olan belgesel dizisi The Beatles: Get Back'te yer almayan görüntüler içereceğini doğruladı. Peter Jackson'ın yarattığı bu dizi, Let It Be'nin yönetmeni Michael Lindsay-Hogg'un çektiği, kullanılmamış saatlerce görüntüden yararlanmıştı.

Jackson, Get Back için yaptığı tanıtımlar boyunca ısrarla tekrar gün yüzüne çıkacağını söylediği yakında gösterime girecek bu filmin restorasyonuna dahil oldu.

Film, John Lennon, George Harrison, Ringo Starr ve Paul McCartney'nin samimi görüntülerini paylaşarak izleyicileri "Ocak 1969'daki stüdyoya ve Londra'daki Apple Corps [grubun ticari girişimi] binasının çatısına" götürmeyi vaat ediyor.

Film geçmişte grubun mirasının "olumsuz" yönlerine odaklanmakla suçlanmış olsa da Lindsay-Hogg yaptığı açıklamada, "Herkes Let It Be'yi izlemeye kalplerinde hüzünle gitti ve 'Beatles'ı bir daha asla bir arada göremeyeceğim' diye düşündü. 'Bir daha asla o neşeye sahip olamayacağım' diye hissetmeleri filme dair algıyı büyük ölçüde kararttı" dedi. 

Doğrusu, bu kadar prestijli sanatçıların kafalarında duydukları şeyi şarkıya dönüştürmek için birlikte çalıştıklarını ne sıklıkla görebilirsiniz ki? Sonra çatıya çıkıyorsunuz ve yeniden grup olarak birlikte çalmaktan duydukları heyecanı, yoldaşlığı ve saf neşeyi görüyorsunuz. Artık bizim de bildiğimiz gibi bunun onların son performansı olduğunu anlıyorsunuz. Biz onların eskiden ve hâlâ oldukları kişiyi tamamen kavrayarak ve biraz da hüzünlenerek izliyorsunuz.

Independent Türkçe