Suudi Arabistan, din ile devlet ilişkisini yeniden şekillendiriyor

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Riyad'ın belirli bir fıkıh ekolüne veya Muhammed bin Abdulvehhab dahil herhangi bir şahısa bağlı olmadığını vurguladı

Suudi Arabistan, din ile devlet ilişkisini yeniden şekillendiriyor
TT

Suudi Arabistan, din ile devlet ilişkisini yeniden şekillendiriyor

Suudi Arabistan, din ile devlet ilişkisini yeniden şekillendiriyor

Mustafa el-Ensari
Suudi Arabistan, son beş yılda çeşitli düzeylerde hızlandırılmış bir değişim süreci yaşadı. Fakat bu sürecin fikri ve dini yönü özellikle bir süre sonra ülkenin eski haline dönmesini uman bazı muhafazakarlardan ve siyasal İslamcı gruplardan ötürü bir yığın belirsizliği barındırmaya devam ediyor.
Ancak Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile yapılan son röportaj, dönüşümün fikri yönünü ile ilgili devlet projesinin özelliklerini ortaya koydu.
Suudi Arabistan 2030 Vizyonu çerçevesinde Emri Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker (İyiliği Emretme ve Kötülükten Alıkoyma) heyetinin nüfuzunun sona erdirildiği ve onlarca yıllık yasaklamaların ardından sanat, sinema ve eğlence gibi alanlarda çalışmaların yapılmasıyla çeşitli dönüşümler gerçekleşti.
Veliaht Prens, 27 Nisan Salı günü devlet televizyonunun yanı sıra önde gelen Arap televizyon kanallarında yayınlanan gazeteci Abdullah el-Mudifer’e verdiği röportajında takip ettiği yaklaşımı anlatmadan önce bu yaklaşımı pratik olarak hayata geçirdi. Veliaht Prens Muhammed Bin Selman röportajda, “Bizim anayasamız Kur’an-ı Kerim’dir ve sonsuza kadar da böylece olacaktır. Temel Yönetim Kanunu bunu çok açık bir şekilde belirtmektedir. Hükümet ya da Şura Meclisi olarak veya kanun koyucu ya da Kral olarak veya Danışma Mercii olarak Kur’an’ı şu veya bu şekilde uygulamakla yükümlüyüz” ifadelerini kullandı.

 Mütevatir ve Ahad hadis arasındaki fark
Toplumsal ve bireysel meselelere ilişkin açıklamalarda bulunan Veliaht Prens, devletin sadece Kur’an-ı Kerim’de yer alan metinleri uyguladığını açıkça vurgulayarak, “Yani, Kur’an-ı Kerim’de veya Sünnet'te açık bir nas (delil) olmadan yasal bir hüküm uygulamamalıyım. Sünnet'teki açık bir metinden bahsettiğimde bunlar, Müslim (Sahih Müslim'in sahabesi) gibi hadis yazarlarının çoğunun sahih, hasen veya zayıf gibi kategorilere ayırdıkları hadislerdir.  Ama en önemlisi olan başka bir sınıflandırmadır. Bu da mütevatir hadis (Hz. Peygamber'e ittisâlinde hiçbir şüphe bulunmayan hadis) ve ahad hadis/haber-i vahid (mütevatir haberin şartlarını taşımayan haber)’dir.  Kararların ve yasaların çıkarılmasında ana referans Kur’an-ı Kerim ve mütevatir hadislerdir” şeklinde konuştu.
Bu yöndeki problemin, başlangıçta hadislerin Kuran ayetleri ile karıştırılmaması için yazılmasından kaçınılması şeklindeki yaklaşımdan kaynaklandığını belirten Veliaht Prens, “Hal böyleyken bugün gelip, Kur’an-ı Kerim ile çelişse bile, sanki Kuran’ın her zaman ve her yerde geçerli olduğunu buyuran Allah'ın sözüne meydan okuyormuşuz gibi sahihliği (doğruluğu) kesin olarak ispatlanmamış hadislere insanları nasıl teslim edebiliriz? Hükümetin hukuki açıdan Kur’an-ı Kerim ve mütevatir hadislerdeki hükümleri uygulaması zorunludur” dedi.

Öbür dünyaya ait cezalar devletin işi değildir
İslam dininde bir erkekle bir kadın arasındaki gayri meşru ilişkilere değinen ve hadislerde ve siyerde anlatılan evlilik dışı doğum yapan bir kadının hikayesini örnek veren Veliaht Prens, Hz. Muhammed’in birkaç kez ‘zina için had cezası’ verilmesini istediğini, ancak tövbe edip bu kötü amelden (fiil) uzaklaşması halinde meselenin Rabbi ile ameli işleyen kişi arasında bırakıldığını, bunun da ahiret cezasının devletin işi olmadığı anlamına geldiğini vurguladı. Muhammed bin Selman, “Allah bir şeyi haram kıldığında (yasakladığında) ve bunun ahirette cezası olduğunu vaat ettiğinde, insan olarak bizler bu haram davranışı cezalandırmamızı emretmemiştir. Bu haramın cezasını kıyamet gününe ve ahirete bırakmıştır. Allah kendisine şirk koşulması dışında her günahı affeder. Kuran ve Sünnet'in uygulandığı Anayasamıza ve yönetim sistemimize dayanan doğru yaklaşım budur” diye konuştu.
Suudi Arabistan evlilik dışı ilişkileri suç sayıyor, ancak önceki gibi bireylerin mahremiyetine müdahale etmiyor. Bu yüzden ülkede ‘tacize karşı’ ve ‘kamu ahlakını korumak’ için başka bir yasa çıkarıldı. Cezaları uygulanma yetkisi ahlak polisi yerine güvenlikten sorumlu normal polis birimlerine verildi.
Veliaht Prens, devletin Vahhabilik ekolüne bağlı kalıp kalmayacağına ilişkin bir soruya ise verdiği yanıtta ülkesinin dini ve siyasi gerçekliği ile yurtiçi ve yurtdışındaki muhafazakarların Suudi Arabistan'ı yaklaşık 300 yıl öncesine dayanan seçimleri ve içtihatları nedeniyle yargılamaya devam ettiği Muhammed bin Abdulvahhab ekolü arasındaki bağlantıyı kopararak uzun zamandır tartışmalı olan bu konuya açıklık getirmekte hiç tereddüt etmedi.

Muhammed Bin Abdulvahhab ne düşünür?
Veliaht Prens Muhammed Bin Selman sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kendimizi sadece belirli bir ekole/mezhebe veya dünyaya adadığımızda insanları ilahlaştırmış oluruz. Allah ve Resulü,  insanlarla aralarına bir engel koymadı. Kur’an-ı Kerim nazil oldu (indirildi). Hz. Muhammed’in sünneti, Kur’an-ı Kerim’in yeryüzündeki uygulanışıdır ve içtihadı sonsuza kadar açıktır. Şeyh Muhammed Bin Abdulvehhab, mezarından çıkıp bizi onun metinlerine bağlı kaldığımızı, aklımızı içtihada kapattığımızı ve onu tanrılaştırdığımızı ya da aşırı övdüğümüzü görse buna itiraz ederdi. Dinin hükümleri konusunda kendimizi bir ekole veya belirli bir kişiye bağlayamayız. Her fetva, zamana, yere ve anlayışa göredir.”
Fakat bunun, Müslümanların kıblesi olarak nitelendiren Mekke ve Medine'nin yer aldığı bir ülkede İslami kimliğin göz ardı edilmesi anlamına gelmediğine dikkati çeken Veliaht Prens, daha ziyade bu özelliği merkezi devletin güçlü yönlerinden biri olduğunun altını çizdi. Veliaht  Prens ayrıca, Suudi Arabistan'ın ‘İki Kutsal Cami’nin (Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi) ülkesi, dünyanın en saf yeri, bir milyardan fazla Müslüman’ın göz bebeği, Arap ve İslam ülkelerinin kalbi olduğunu’ vurguladı. Veliaht Prens, “Kovid-19 krizi öncesinde yapılan planlar arasında, bu yıldan itibaren hacı sayısını yılda 10 milyona çıkarmak ve onlara sunulan hizmetlerin kalitesini ve memnuniyet seviyesini artırmak yer alıyordu” dedi.
Veliaht Prens, reform adımlarıyla çelişmek yerine, onları tamamlayıcı olarak nitelediği değerlendirmede, Suudi Arabistan’ın kimliğinin bugün gücünü Arap ve İslami kültürel mirastan aldığını vurgulayarak “Eğer dünyadaki büyük çeşitlilik karşısında güçsüzseniz, bu kimliğinizin zayıf olduğu ve ondan vazgeçmeniz gerektiği anlamına gelir. Ancak kimliğiniz güçlü ve özgünse, onu geliştirebilir, içindeki olumsuzlukları değiştirebilir ve pozitifleri ortaya çıkarabilirsiniz. Bu da kimliğinizi koruduğunuz ve geliştirdiğiniz anlamına gelir. Bugün kıyafetlerimiz, eski geleneklerimiz, göreneklerimiz, kültürel ve tarihi mirasımız, kimliğimizin güçlü olduğunun kanıtıdır. İslam mirasımız, zamanla geliştirdiğimiz kimliğimizin önemli bir parçasıdır. Kimliğimizin aynı zamanda dünyayı oluşturan unsurlarından biri olması için geliştirmeye devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Tekerleği yeniden icat etmiyoruz
Yeni Suudi Arabistan'ın temelleri olarak kurmayı hedeflediği devlet sistemlerinden bahseden Veliaht Prens, dini değerlerine bağlı kalan, ancak dünyadan da kopmayan bir devlet olma konusuna açıklık getirdi.
Muhammed Bin Selman şunları söyledi:
“Tekerleği yeniden icat etmiyoruz, tüm dünya insan hayatını düzenlemek için şeffaf sistemler ve açık yasalar üzerinde çalışıyor. Bizim rolümüz, ülkede Kur’an-ı Kerim ve Sünnet ile çelişmeyen, çıkarlarımıza ters düşmeyen, vatandaşın güvenliğini ve çıkarlarını koruyan, ülkenin kalkınmasına ve refahına yardımcı olan yasalar çıkarmaktır. Yasalar aynı zamanda uluslararası alanda kabul görmüş prosedürlere göre çıkarılır.”
Veliaht Prens’in atıfta bulunduğu konularla ilgili eski çağlardan bu yana fıkhi mezhepler ve fikri ekoller arasında hüküm süren tartışma, devletin dini ve medeni teorilerinin, hukuk politikasının, şeriatın (kanun) amaçlarının, içtihat kurallarının ve Sünnet otoritesinin liderleri arasında tartışma konusu haline geldi. Bu tartışmaların en ünlüsü İbn Kayyim el-Cevziyye’nin “Maslahatın gözetildiği yerde Allah’ın kanunu ve dini de gözetilir” şeklindeki sözüdür. Ayrıca Hanbeli bilginlerinden Necmuddîn et-Tufi’nin “Zarar vermek de, zarara zararla karşılık vermek de yoktur” hadisine dayanarak “Şeriat delillerini bir maslahatla birleştirmek mümkün değilse, maslahat diğerlerinden üstündür” şeklinde ifade ettiği görüşü halen Selefi akımlar arasında büyük bir tartışma konusudur.
Öte yandan Tunuslu çağdaş fıkıh alimi İyad İbn Aşur, yakın zamanda yayınlanan bir kitabında en büyük sorunun, ‘Ortodoks İslam’ olarak adlandırdığı, siyasal İslamcı akımların tartıştığı ve İslami kitlelere dayatmaya çalıştığı ‘popüler İslam’ olduğunu söylemiştir. Bu da, “Zarar vermek de, zarara zararla karşılık vermek de yoktur” hadisine dayanan orijinal İslam dininden neredeyse tamamen farklıdır.

Muhafazakar ideolojiyle bir yere varılamaz
Veliaht Prens, birbiri ardına göreve gelen Suudi liderin gündeminde olan en ağır dosyalardan biri olan radikalizm ile ilgili değerlendirmesinde ülkesinin yayılmak isteyen aşırılık yanlılarının hedefi olmasının dini, siyasi ve ekonomik nüfuza sahip olması nedeniyle doğal olduğunu söyledi. Muhammed bin Selman, “Eğer Usame Bin Ladin olsaydım ve aşırılıkçı ideolojimi tüm dünyaya ve özellikle Müslümanlar arasında yaymak isteseydim, nereden başlardım? Müslümanların kıblesinin ve kutsal mekanlarının, umre ve hac yapmak isteyenlerin geldiği ülkeden başlardım. Müslümanlar günde beş vakit oraya yöneliyor. Eğer projemi orada yaymayı başarırsam otomatik olarak tüm dünyaya yayılacaktır. Bir aşırılık yanlısı ideoloji başlatılmak istendiğinde önce Suudi Arabistan’ın hedef alınacağına hiç şüphe yok. 1950'lerden 1970'lere kadar çok zor bir dönem yaşadık. Arap ulusal projesi, sosyalizm, komünizm ve bölgedeki birçok aşırılık yanlısı grubun şu ya da bu şekilde Suudi Arabistan’a sızıp devlette, ekonomide ve benzeri yerlerde farklı noktalara ulaşmalarına fırsat veren diğer projeler, talihsiz sonuçlara yol açtı. Etkilerini geçtiğimiz yıllarda gördük. Bugün, ülkeye yatırım ve turist çekemiyoruz. Aşırılık yanlısı ideolojinin varlığıyla ilerleyemiyoruz” ifadelerini kullandı.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman, projesine aşırılık yanlısı fikirlere karşı bir kampanyayla başlamıştı.  Bu kampanya çerçevesinde bazı eski vaizler ve cihatçıların yanı sıra Müslüman Kardeşler ve Sururi Selefilik akımlarıyla bağlantılı olanların bir kısmı tutuklandı. Birçoğu Suudi Arabistan mahkemelerinde yargılandı. Bazıları hakkında halen kesinlemiş hükümler verilmedi.
Kampanyanın başladığı sıralarda bir açıklama yapan Veliaht Prens ülkesinin aşırılık yanlıları yüzünden 40 yıl daha kaybetmeyeceğini, onları derhal ortadan kaldıracağını söyledi. Bu açıklama, uluslararası insan hakları kuruluşlarının Riyad'ın bu konudaki bazı uygulamalarına yönelik eleştirilerine rağmen, Suudi Arabistan'ın radikalizme karşı yaptığı en güçlü duyuruydu. Söz konusu insan hakları kuruluşlarından bazıları o dönem Suudi Arabistan'ın bu konudaki reformlarının meyvesini verdiğini ve ölüm cezalarının yaklaşık yüzde 80 azaldığını henüz kabul etmemişlerdi.  
Veliaht Prens uzun röportajın fikri kısmının sonunda şunları söyledi:
“Aşırılık yanlısı ideolojinin varlığıyla ilerleyemiyoruz. Eğer milyonlarca kişiye istihdam sağlanmasını ve işsizlik oranlarının düşmesini, ekonominin büyümesini ve gelirlerin artmasını istiyorsanız dünyevi çıkarlar için üretilen bu projenin ortadan kaldırılması gerekir. Bu insanların şu ya da bu şekilde İslam dinini ve hoşgörülü ilkelerimizi temsil etmediklerinden bahsetmiyorum bile. Aşırılık yanlısı ideolojilerin benimsenmesi, hem dünyada hem de Suudi Arabistan’da insanların hayatlarına mal olan, ekonomilere zarar veren terör örgütlerinin kurulması gibi bir suçtur.  Bu, Suudi Arabistan anayasasına göre yasadışı ve cezalandırılması gereken bir eylemdir. Aşırılık yanlısı bir ideolojiyi benimseyen bir kişi terörist olmasa bile, bundan hukuken sorumlu tutulacak olan bir suçludur.”

 


Microsoft yetkilisi: Suudi Arabistan petrol ihracatından yapay zekâ ihracatına geçiş yapıyor

Suudi Arabistan, Vizyon 2030 ve net siyasi irade sayesinde bölgeyi yapay zekâ çağına taşıyan tarihi bir dönüşüm yaşıyor. (Shutterstock)
Suudi Arabistan, Vizyon 2030 ve net siyasi irade sayesinde bölgeyi yapay zekâ çağına taşıyan tarihi bir dönüşüm yaşıyor. (Shutterstock)
TT

Microsoft yetkilisi: Suudi Arabistan petrol ihracatından yapay zekâ ihracatına geçiş yapıyor

Suudi Arabistan, Vizyon 2030 ve net siyasi irade sayesinde bölgeyi yapay zekâ çağına taşıyan tarihi bir dönüşüm yaşıyor. (Shutterstock)
Suudi Arabistan, Vizyon 2030 ve net siyasi irade sayesinde bölgeyi yapay zekâ çağına taşıyan tarihi bir dönüşüm yaşıyor. (Shutterstock)

Suudi Arabistan, Vizyon 2030 çatısı altında ulusal dönüşümünü hızlandırırken, bölgesel teknoloji sahnesi de önemli bir kırılma noktasına tanıklık ediyor. Microsoft’un Ortadoğu ve Afrika Başkanı Naim Yazbeck, Şarku’l Avsat ile yaptığı özel röportajda, “Bölge artık sadece küresel dönüşüme katılmakla kalmıyor, aynı zamanda onu açık bir şekilde yönlendiriyor” dedi.

Yazbeck, Suudi Arabistan’ın bugün teknoloji sahnesinde öncü bir konumda olduğunu belirterek, bunun ‘son yüz yılda benzeri görülmemiş tarihi bir dönüşüm anı’ olduğunu ifade etti. Bu an, ulusal bulut altyapıları, yapay zekâ ve yerli inovasyon kapasiteleriyle şekilleniyor.

Suudi Arabistan Ulusal Dönüşüm Programı

Yazbeck, Suudi Arabistan’daki bu hızlı ilerlemenin arkasında net bir siyasi iradenin yattığını vurguladı. Ülke, altyapısını modernize etmekle yetinmiyor; yapay zekayı tarihsel olarak petrolün oynadığı role eşdeğer stratejik bir sütun olarak görüyor. Petrol on yıllar boyunca ekonominin temelini oluşturmuşken, yapay zekâ artık Suudi Arabistan’ın ekonomik geleceğine dair en önemli yeni kaynak olarak öne çıkıyor.

sdfg
Microsoft’un Ortadoğu ve Afrika Başkanı Naim Yazbeck (Microsoft)

Yazbeck, Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın yakın zamanda ABD’ye gerçekleştirdiği ziyaretin önemli bir mesaj taşıdığını belirtti. Bu ziyaret sırasında yapay zekâ ve ileri teknolojiler gündemin en ön sırasındaydı; bu da Suudi Arabistan’ın küresel etkisi olan bilgi temelli bir ekonomi kurma konusundaki kararlılığını yansıtıyor.

Bu yaklaşım, Suudi Arabistan’ın sadece dışarıdan yapay zekâ teknolojisi tüketmesiyle yetinmediği, aynı zamanda yerli kapasitesini geliştirdiği ve bilgi üretim ekosistemi kurarak bunu ihraç edebileceği yeni bir dönemin kapılarını açıyor. Bu adımlar, teknik bağımsızlık ilkesini güçlendirirken, inovasyona dayalı bir ekonominin temelini atıyor.

Suudi teknoloji pazarının özellikleri

Yazbeck, bölgesel teknoloji sahnesinin tamamen benzersiz bir dönüşüm yaşadığını vurguladı. Artık Körfez ülkeleri, özellikle Suudi Arabistan, yalnızca yapay zekayı benimsemekle kalmıyor; bu teknolojiyi geliştirme ve küresel piyasalara yeniden ihraç etme aşamasına geçmiş durumdalar. Krallık, büyük modelleri çalıştırabilecek ve yüksek düzeyde hesaplama kapasitesi sağlayabilecek ileri altyapılar inşa ediyor; bu da Suudi Arabistan’ı modern tarihinde ilk kez yalnızca teknoloji ithal eden değil, küresel inovasyon denklemine doğrudan dahil bir aktör hâline getiriyor.

Yazbeck, Riyad’da son dönemde gerçekleştirdiği çok sayıda görüşmede, bakanlıklar, düzenleyici kurumlar, ulusal kuruluşlar ve uluslararası şirketlerle yaptığı toplantılarda ortak bir izlenim edindiğini aktardı: “Herkes yapay zekanın ön saflarında olmak istiyor, gerisinde değil.” Ona göre bu hedefler artık sadece slogan olmaktan çıktı; bütçelerin yeniden düzenlenmesi, beklentilerin yükseltilmesi ve proje takvimlerinin hızlandırılması gibi somut icraatlarla desteklenen net kararlar haline geldi.

xascdfg
Suudi Arabistan, gelişmiş bulut ve egemen altyapı kuran ilk ülkelerden biri ve bu sayede yeni teknolojileri sadece tüketmekle kalmayıp, geliştirebilmekte ve yenilikler yapabilmekte. (Getty Images)

Ayrıca Yazbeck, Suudi kurumlarının teknoloji şirketlerinden özellikle veri egemenliği konusunda en yüksek güvenlik standartlarını sağlamalarını talep ettiğini belirtiyor; bu talep finans, sağlık ve eğitim gibi hassas sektörlerde daha da önemli. Aynı zamanda yasal çerçeve hızla bu dönüşümü destekleyecek şekilde gelişiyor. Suudi Arabistan, siber güvenlik, veri yönetimi, bulut bilişim ve yapay zekâ sistemlerini birçok ülkeye kıyasla daha hızlı güncelleyerek, mevzuatı esnek şekilde adapte edebilme kapasitesini önemli bir rekabet avantajı haline getirdi. Yazbeck’e göre, kurumların başarısı yalnızca yürüttükleri yapay zekâ projelerinin sayısıyla ölçülmüyor; bu projelerin ulusal önceliklerle ne kadar bağlantılı olduğu kritik. Yapay zekanın üretkenlik, sağlık hizmetleri, eğitim ve siber güvenlik gibi temel alanların merkezinde yer alması gerekiyor; sadece medya görünürlüğü hedefleyen küçük girişimlerle değil.

Yatırım getirisi denklemi

Yazbeck, yapay zekaya dayalı bir ekonomi inşa etmenin yalnızca ileri veri merkezleri kurmakla sınırlı olmadığını vurguladı. Bu sürecin, önümüzdeki on yıllar için enerji üretimi planlaması ve iletişim ağlarının genişletilmesiyle başladığını belirtti. Büyük yapay zekâ modellerinin fiilen çalıştırılabilmesi, yüksek elektrik kapasitesi ve uzun vadeli istikrar gerektiriyor; Suudi Arabistan da bunu, yenilenebilir enerji ve iletişim altyapısına yaptığı stratejik yatırımlarla sağlıyor. Bu adımlar, Suudi Arabistan’ı önümüzdeki yıllarda küresel çapta ileri düzey hesaplama faaliyetlerine ev sahipliği yapabilecek bir ülke konumuna getiriyor.

xdfg
Microsoft, 2026 yılında Dammam'da yeni bir bulut bölgesi başlatarak sağlık, finans ve kamu sektörlerinde önemli bir dönüşüm gerçekleştirecek. (Microsoft)

Yazbeck, yatırım getirisinin artık en kritik sorulardan biri hâline geldiğini açıkladı. Ulusal düzeyde bu getiri; doğrudan ekonomik büyüme, GSYİH artışı, yeni iş imkânları yaratılması, inovasyon kapasitesinin güçlenmesi, üretkenliğin artırılması ve Suudi Arabistan’ın küresel konumunun pekiştirilmesiyle ölçülüyor. Kurumsal düzeyde ise sonuçlar şimdiden gözle görülür hâle gelmiş durumda. Microsoft Copilot gibi araçların kullanılmasıyla çalışanlar, rutin işleri azaltıp inovasyon için daha fazla zaman ayırarak görevlerini daha hızlı ve kaliteli şekilde yerine getirebiliyor. Yazbeck, önümüzdeki dönemde elde edilen kazanımların, yeni iş modellerinin geliştirilmesi, müşteri deneyiminin iyileştirilmesi, operasyonel süreçlerin basitleştirilmesi ve çeşitli sektörlerde verimliliğin artırılması gibi alanları da kapsayacak şekilde genişleyeceğini vurguluyor.

2026... Büyük dönüm noktası

Microsoft, 2026 yılının ikinci yarısında Dammam’da yeni bir bulut bölgesi açmaya hazırlanıyor. Bu bölgede Azure, Microsoft 365, Dynamics ve Power Platform, siber güvenlik ve yapay zekâ hizmetleri ile Copilot çözümleri de dahil olmak üzere tüm bulut hizmetleri sunulacak. Yazbeck, projenin bölgedeki en büyük ve en modern veri merkezlerinden biri olduğunu belirtti. İnşaatın tamamlandığını ve şu anda testlerin yapıldığını, hizmetlerin kademeli olarak sunulmaya başlandığını aktardı. Yazbeck, bu buluta olan talebin çok yüksek olduğunu, sadece ulusal kurumlardan değil, aynı zamanda hizmetlerini Suudi Arabistan içinde çalıştırmak isteyen uluslararası şirketlerden de büyük ilgi gördüğünü ifade etti; bu kapasite önceden mümkün değildi.

csdfg
Temiz ve büyük veri, başarılı yapay zekâ projelerinin temel dayanağıdır ve Krallık, gelişmiş ulusal veri sistemleri geliştirmek için çalışmaktadır. (Getty Images)

Bu bulutun, sağlık ve finans gibi düzenlemeye tabi sektörler üzerinde anında etkisi olacak. Bu sektörler, ilk kez Suudi Arabistan mevzuatına uygun yerli bulut ve yapay zekâ hizmetlerini kullanabilecek. Yazbeck, Azure ve Copilot hizmetlerinin küçük işletmelerden büyük ekonomik aktörlere kadar tüm kurumlar için geniş ölçekte erişilebilir olacağını ve insan kaynağı ile teknolojik hazırlığın, bu tür dönüşümden hızlı ve etkili şekilde yararlanmanın belirleyici unsuru olacağını vurguladı.

Altyapının ötesine geçen değer

Yazbeck, ulusal bulutun yalnızca teknik kapasite sağlamadığını, aynı zamanda Microsoft’un küresel ortak ekosisteminin Suudi Arabistan’a girişini mümkün kıldığını vurguladı. Bu durum, iş yazılımlarından güvenlik teknolojilerine ve veri analizine kadar binlerce gelişmiş çözümün Suudi kurumları tarafından doğrudan kullanılabilir hâle gelmesi anlamına geliyor. Yazbeck, bu entegre ekosistemin, altyapının kendisinden daha değerli olduğunu belirterek, inovasyonu hızlandırmada ve yeni hizmetler geliştirmede en etkili faktör olduğunu ifade etti.

Egemenlik ve güvenlik

Yazbeck, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, dijital egemenlik kavramının artık hiçbir ulusal teknolojik altyapıda göz ardı edilemeyecek bir unsur hâline geldiğini vurguladı. Suudi Arabistan, bulut hizmeti sağlayıcılarının ulusal hassas altyapıları barındırırken en yüksek güvenilirlik standartlarına uymasını şart koşuyor ve Microsoft da bunu açılış öncesinde sağlamak için çalışıyor. Dammam’daki bulut merkezlerinin faaliyete geçmesiyle birlikte, bu yapılar fiilen Suudi Arabistan’ın egemen altyapısının bir parçası olacak ve en üst düzeyde koruma gerektirecek. Şirket, siber güvenlik alanına yıllık milyarlarca dolar yatırım yapıyor ve bugüne kadar benzeri görülmemiş siber saldırıları püskürtmeyi başardı; bu da ulusal altyapıların karşı karşıya olduğu tehdit düzeyini ortaya koyuyor. Microsoft ayrıca, veri yönetimi, egemen bulut çözümleri, veri sınıflandırma araçları ve kurumlara operasyonel esneklik ve ölçeklenebilirlik sağlayan hibrit seçenekler içeren geniş bir ekosistem sunuyor. Yazbeck, dijital egemenliğin tek bir kavram olmadığını, veri koruma, yasal denetim ve altyapının ulusal sınırlar içinde bulunması gibi bir dizi gereksinimden oluşan bir yelpaze olduğunu belirtti.

Veri... geleceğin mükemmelliğinin kaynağı

Yazbeck, yapay zekanın başarısında verinin kritik rol oynadığını ifade etti. Bu nedenle ulusal düzeyde stratejik tartışmalar, her zaman ulusal verilerin ne kadar hazır olduğu sorusuyla başlıyor. Suudi Arabistan da bugün, İletişim Bakanlığı ve yerli şirketlerle iş birliği içinde, en yüksek standartlara uygun, büyük ve düzenli bir veri ekosistemi kuruyor. Bu ekosistem, Arapça dil modelleri geliştirmek ve küresel ölçekte rekabet edebilecek kapasiteye ulaşmak için temel bir dayanak oluşturuyor. Yazbeck’e göre en etkili yaklaşım, sıfırdan yeni modeller geliştirmek yerine, küresel modellerin yerel verilerle optimize edilmesi. Bu yöntem, süreci hem daha sürdürülebilir hem de daha doğru kılıyor. Ayrıca Yazbeck, sorumlu yapay zekâ çerçevesinin benimsenmesi gerektiğini belirtti; sadece hızın yeterli olmadığını, teknolojinin güvenli ve güvenilir kullanımının en başından itibaren inşa edilmesi gerektiğini vurguladı. Microsoft, ulusal kurumlarla birlikte, kötüye kullanımı önleyen, veri güvenliğini sağlayan ve adil, şeffaf modeller geliştiren politikalar üzerinde çalışıyor. Yazbeck, bu temellerin vatandaşlarla yeni teknolojiler arasındaki güvenin geleceğini belirleyeceğini ifade etti.

Beceri eğitimi... ulusal bir avantaj

Yazbeck, insan becerilerinin ulusal kapasitenin gerçek motoru olduğunu vurguladı. Suudi Arabistan’ın güçlü bir altyapıya sahip olması tek başına yeterli değil; bu altyapıyı çalıştıracak ve geliştirecek yetenekler de gerekiyor. Yazbeck, Suudi gençliğinin ülkenin en büyük rekabet avantajı olduğunu belirtti; zira yeni nesil dijital bir dünyada doğmuş ve modern teknolojilerle doğal bir esneklik ve akıcılıkla etkileşim kurabiliyor.

Son iki yılda Microsoft, İletişim Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı ile ortak programlar aracılığıyla bir milyondan fazla Suudi’ye eğitim verdi. Ayrıca ortak yapay zekâ akademisi, kırkın üzerinde üniversiteden binlerce öğrenciyi mezun etti ve öğretmenleri eğitimde yapay zekâ araçlarını kullanmaları için kapsamlı programlarla destekledi.

Evlat edinmeden liderliğe

Yazbeck, Microsoft’un ulusal bulutun faaliyet gösterdiği ülkelerde etkisini titizlikle değerlendirdiğini vurguladı. Bu değerlendirmeler; istihdam yaratma, GSYİH’ye katkı, start-up şirketlerin büyümesi, iş ortağı ekosisteminin genişlemesi ve bilgi üretiminin artması gibi alanları kapsıyor. Yönelimler, Suudi start-up’ların hızla yapay zekaya dayalı çözümler geliştirmeye yöneldiğini gösteriyor. Bu şirketler, bulut kredileri ve teknik destekten faydalanarak ürünlerini daha hızlı geliştirebiliyor. Yerel yapay zekâ kapasitesinin mevcut olması sayesinde, bu şirketler pazara daha hızlı girebilecek ve ürünlerini ulusal düzenlemelere tam uyumlu şekilde piyasaya sürebilecek.


Katar: Gazze halkı topraklarını terk etmek istemiyor, kimsenin onları zorlamaya hakkı yok

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cebaliye'de, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşında yıkılan binaların arasında sokakta yürüyor (AP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cebaliye'de, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşında yıkılan binaların arasında sokakta yürüyor (AP)
TT

Katar: Gazze halkı topraklarını terk etmek istemiyor, kimsenin onları zorlamaya hakkı yok

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cebaliye'de, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşında yıkılan binaların arasında sokakta yürüyor (AP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cebaliye'de, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşında yıkılan binaların arasında sokakta yürüyor (AP)

Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, ülkesinin Filistin halkına desteğinin süreceğini ancak Doha’nın “başkalarının yıktığını yeniden inşa etmeyeceğini” söyledi. Bakan, İsrail’in iki yılı aşkın süredir Gazze Şeridi’nde yol açtığı yıkıma işaret etti.

Doha Forumu’nda konuşan Al Sani, Gazze’de yaşayanların topraklarını terk etmek istemediğini vurgulayarak “Hiçbir tarafın onları göçe zorlamaya ya da başka bir yere taşımaya hakkı yok” dedi.

İsrail güçlerinin Gazze içinde kalmaya devam etmesinin ve ihlallerin sürmesinin çatışmayı yeniden tırmandırabileceğini belirten Katar Dışişleri Bakanı, Filistin meselesine çözüm bulunmamasının bölgesel gerginlikleri derinleştirdiğini ifade etti. “İki devletli çözüm”ün tek çıkış yolu olduğunu vurgulayan Al Sani, bölgenin “Filistinlilere yönelik etnik temizliği amaçlayan aşırılıkçı ajandalara” bırakılamayacağını söyledi.

İran’ın nükleer programına ilişkin diplomatik girişimlerin yokluğuna da dikkat çeken Al Sani, Tahran’a karşı atılacak her adımın bölge ülkeleri için sonuçlar doğuracağını belirtti.

Katar Dışişleri Bakanı ayrıca, ABD’nin Rusya-Ukrayna savaşının sona erdirilmesine yönelik çabalarının başarılı olmasını umduklarını dile getirdi.


Suudi Arabistan'ın Suriye'deki beslenme durumunu iyileştirme programı

Operasyon ve Programlar Merkezi Genel Müdür Yardımcısı Mühendis Ahmed el-Baiz, dün Riyad'da programın imzalanması sırasında (SPA)
Operasyon ve Programlar Merkezi Genel Müdür Yardımcısı Mühendis Ahmed el-Baiz, dün Riyad'da programın imzalanması sırasında (SPA)
TT

Suudi Arabistan'ın Suriye'deki beslenme durumunu iyileştirme programı

Operasyon ve Programlar Merkezi Genel Müdür Yardımcısı Mühendis Ahmed el-Baiz, dün Riyad'da programın imzalanması sırasında (SPA)
Operasyon ve Programlar Merkezi Genel Müdür Yardımcısı Mühendis Ahmed el-Baiz, dün Riyad'da programın imzalanması sırasında (SPA)

Kral Selman İnsani Yardım ve Destek Merkezi (KSRelief), dün Suriye genelindeki ihtiyaç bölgelerinde ve yerinden edilmiş topluluklarda beş yaş altı çocuklar, hamile kadınlar ve emziren anneler de dahil olmak üzere en savunmasız grupların beslenme durumlarını iyileştirmek için bir yönetim programı imzaladı.

Program, eğitimli ve kalifiye ekipler aracılığıyla kapsamlı koruyucu ve tedavi edici beslenme hizmetleri sunarak hayat kurtarmaya ve sürdürülebilir iyileşmeyi sağlamaya katkıda bulunacak. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre program Deyrizor, Hama, Humus ve Halep vilayetlerinde 645 bin kişiye doğrudan ve dolaylı olarak fayda sağlayacak.

Bu program, sağlık tesislerindeki beslenme kliniklerinin iyileştirilmesini, mobilya, tıbbi ekipman ve diğer ihtiyaçlarla donatılmasını, kliniklerin işletilmesini, personel kapasitesinin artırılmasını ve toplum bilinçlendirme programlarının sağlanmasını kapsamaktadır.

Program, Suudi Arabistan'ın insani yardım kolu olan KSRelief aracılığıyla sağlık sektörünü desteklemek ve Suriye halkının acılarını hafifletmek için yürüttüğü çabaların bir parçasıdır.