Suudi Arabistan, din ile devlet ilişkisini yeniden şekillendiriyor

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Riyad'ın belirli bir fıkıh ekolüne veya Muhammed bin Abdulvehhab dahil herhangi bir şahısa bağlı olmadığını vurguladı

Suudi Arabistan, din ile devlet ilişkisini yeniden şekillendiriyor
TT

Suudi Arabistan, din ile devlet ilişkisini yeniden şekillendiriyor

Suudi Arabistan, din ile devlet ilişkisini yeniden şekillendiriyor

Mustafa el-Ensari
Suudi Arabistan, son beş yılda çeşitli düzeylerde hızlandırılmış bir değişim süreci yaşadı. Fakat bu sürecin fikri ve dini yönü özellikle bir süre sonra ülkenin eski haline dönmesini uman bazı muhafazakarlardan ve siyasal İslamcı gruplardan ötürü bir yığın belirsizliği barındırmaya devam ediyor.
Ancak Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile yapılan son röportaj, dönüşümün fikri yönünü ile ilgili devlet projesinin özelliklerini ortaya koydu.
Suudi Arabistan 2030 Vizyonu çerçevesinde Emri Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker (İyiliği Emretme ve Kötülükten Alıkoyma) heyetinin nüfuzunun sona erdirildiği ve onlarca yıllık yasaklamaların ardından sanat, sinema ve eğlence gibi alanlarda çalışmaların yapılmasıyla çeşitli dönüşümler gerçekleşti.
Veliaht Prens, 27 Nisan Salı günü devlet televizyonunun yanı sıra önde gelen Arap televizyon kanallarında yayınlanan gazeteci Abdullah el-Mudifer’e verdiği röportajında takip ettiği yaklaşımı anlatmadan önce bu yaklaşımı pratik olarak hayata geçirdi. Veliaht Prens Muhammed Bin Selman röportajda, “Bizim anayasamız Kur’an-ı Kerim’dir ve sonsuza kadar da böylece olacaktır. Temel Yönetim Kanunu bunu çok açık bir şekilde belirtmektedir. Hükümet ya da Şura Meclisi olarak veya kanun koyucu ya da Kral olarak veya Danışma Mercii olarak Kur’an’ı şu veya bu şekilde uygulamakla yükümlüyüz” ifadelerini kullandı.

 Mütevatir ve Ahad hadis arasındaki fark
Toplumsal ve bireysel meselelere ilişkin açıklamalarda bulunan Veliaht Prens, devletin sadece Kur’an-ı Kerim’de yer alan metinleri uyguladığını açıkça vurgulayarak, “Yani, Kur’an-ı Kerim’de veya Sünnet'te açık bir nas (delil) olmadan yasal bir hüküm uygulamamalıyım. Sünnet'teki açık bir metinden bahsettiğimde bunlar, Müslim (Sahih Müslim'in sahabesi) gibi hadis yazarlarının çoğunun sahih, hasen veya zayıf gibi kategorilere ayırdıkları hadislerdir.  Ama en önemlisi olan başka bir sınıflandırmadır. Bu da mütevatir hadis (Hz. Peygamber'e ittisâlinde hiçbir şüphe bulunmayan hadis) ve ahad hadis/haber-i vahid (mütevatir haberin şartlarını taşımayan haber)’dir.  Kararların ve yasaların çıkarılmasında ana referans Kur’an-ı Kerim ve mütevatir hadislerdir” şeklinde konuştu.
Bu yöndeki problemin, başlangıçta hadislerin Kuran ayetleri ile karıştırılmaması için yazılmasından kaçınılması şeklindeki yaklaşımdan kaynaklandığını belirten Veliaht Prens, “Hal böyleyken bugün gelip, Kur’an-ı Kerim ile çelişse bile, sanki Kuran’ın her zaman ve her yerde geçerli olduğunu buyuran Allah'ın sözüne meydan okuyormuşuz gibi sahihliği (doğruluğu) kesin olarak ispatlanmamış hadislere insanları nasıl teslim edebiliriz? Hükümetin hukuki açıdan Kur’an-ı Kerim ve mütevatir hadislerdeki hükümleri uygulaması zorunludur” dedi.

Öbür dünyaya ait cezalar devletin işi değildir
İslam dininde bir erkekle bir kadın arasındaki gayri meşru ilişkilere değinen ve hadislerde ve siyerde anlatılan evlilik dışı doğum yapan bir kadının hikayesini örnek veren Veliaht Prens, Hz. Muhammed’in birkaç kez ‘zina için had cezası’ verilmesini istediğini, ancak tövbe edip bu kötü amelden (fiil) uzaklaşması halinde meselenin Rabbi ile ameli işleyen kişi arasında bırakıldığını, bunun da ahiret cezasının devletin işi olmadığı anlamına geldiğini vurguladı. Muhammed bin Selman, “Allah bir şeyi haram kıldığında (yasakladığında) ve bunun ahirette cezası olduğunu vaat ettiğinde, insan olarak bizler bu haram davranışı cezalandırmamızı emretmemiştir. Bu haramın cezasını kıyamet gününe ve ahirete bırakmıştır. Allah kendisine şirk koşulması dışında her günahı affeder. Kuran ve Sünnet'in uygulandığı Anayasamıza ve yönetim sistemimize dayanan doğru yaklaşım budur” diye konuştu.
Suudi Arabistan evlilik dışı ilişkileri suç sayıyor, ancak önceki gibi bireylerin mahremiyetine müdahale etmiyor. Bu yüzden ülkede ‘tacize karşı’ ve ‘kamu ahlakını korumak’ için başka bir yasa çıkarıldı. Cezaları uygulanma yetkisi ahlak polisi yerine güvenlikten sorumlu normal polis birimlerine verildi.
Veliaht Prens, devletin Vahhabilik ekolüne bağlı kalıp kalmayacağına ilişkin bir soruya ise verdiği yanıtta ülkesinin dini ve siyasi gerçekliği ile yurtiçi ve yurtdışındaki muhafazakarların Suudi Arabistan'ı yaklaşık 300 yıl öncesine dayanan seçimleri ve içtihatları nedeniyle yargılamaya devam ettiği Muhammed bin Abdulvahhab ekolü arasındaki bağlantıyı kopararak uzun zamandır tartışmalı olan bu konuya açıklık getirmekte hiç tereddüt etmedi.

Muhammed Bin Abdulvahhab ne düşünür?
Veliaht Prens Muhammed Bin Selman sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kendimizi sadece belirli bir ekole/mezhebe veya dünyaya adadığımızda insanları ilahlaştırmış oluruz. Allah ve Resulü,  insanlarla aralarına bir engel koymadı. Kur’an-ı Kerim nazil oldu (indirildi). Hz. Muhammed’in sünneti, Kur’an-ı Kerim’in yeryüzündeki uygulanışıdır ve içtihadı sonsuza kadar açıktır. Şeyh Muhammed Bin Abdulvehhab, mezarından çıkıp bizi onun metinlerine bağlı kaldığımızı, aklımızı içtihada kapattığımızı ve onu tanrılaştırdığımızı ya da aşırı övdüğümüzü görse buna itiraz ederdi. Dinin hükümleri konusunda kendimizi bir ekole veya belirli bir kişiye bağlayamayız. Her fetva, zamana, yere ve anlayışa göredir.”
Fakat bunun, Müslümanların kıblesi olarak nitelendiren Mekke ve Medine'nin yer aldığı bir ülkede İslami kimliğin göz ardı edilmesi anlamına gelmediğine dikkati çeken Veliaht Prens, daha ziyade bu özelliği merkezi devletin güçlü yönlerinden biri olduğunun altını çizdi. Veliaht  Prens ayrıca, Suudi Arabistan'ın ‘İki Kutsal Cami’nin (Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi) ülkesi, dünyanın en saf yeri, bir milyardan fazla Müslüman’ın göz bebeği, Arap ve İslam ülkelerinin kalbi olduğunu’ vurguladı. Veliaht Prens, “Kovid-19 krizi öncesinde yapılan planlar arasında, bu yıldan itibaren hacı sayısını yılda 10 milyona çıkarmak ve onlara sunulan hizmetlerin kalitesini ve memnuniyet seviyesini artırmak yer alıyordu” dedi.
Veliaht Prens, reform adımlarıyla çelişmek yerine, onları tamamlayıcı olarak nitelediği değerlendirmede, Suudi Arabistan’ın kimliğinin bugün gücünü Arap ve İslami kültürel mirastan aldığını vurgulayarak “Eğer dünyadaki büyük çeşitlilik karşısında güçsüzseniz, bu kimliğinizin zayıf olduğu ve ondan vazgeçmeniz gerektiği anlamına gelir. Ancak kimliğiniz güçlü ve özgünse, onu geliştirebilir, içindeki olumsuzlukları değiştirebilir ve pozitifleri ortaya çıkarabilirsiniz. Bu da kimliğinizi koruduğunuz ve geliştirdiğiniz anlamına gelir. Bugün kıyafetlerimiz, eski geleneklerimiz, göreneklerimiz, kültürel ve tarihi mirasımız, kimliğimizin güçlü olduğunun kanıtıdır. İslam mirasımız, zamanla geliştirdiğimiz kimliğimizin önemli bir parçasıdır. Kimliğimizin aynı zamanda dünyayı oluşturan unsurlarından biri olması için geliştirmeye devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Tekerleği yeniden icat etmiyoruz
Yeni Suudi Arabistan'ın temelleri olarak kurmayı hedeflediği devlet sistemlerinden bahseden Veliaht Prens, dini değerlerine bağlı kalan, ancak dünyadan da kopmayan bir devlet olma konusuna açıklık getirdi.
Muhammed Bin Selman şunları söyledi:
“Tekerleği yeniden icat etmiyoruz, tüm dünya insan hayatını düzenlemek için şeffaf sistemler ve açık yasalar üzerinde çalışıyor. Bizim rolümüz, ülkede Kur’an-ı Kerim ve Sünnet ile çelişmeyen, çıkarlarımıza ters düşmeyen, vatandaşın güvenliğini ve çıkarlarını koruyan, ülkenin kalkınmasına ve refahına yardımcı olan yasalar çıkarmaktır. Yasalar aynı zamanda uluslararası alanda kabul görmüş prosedürlere göre çıkarılır.”
Veliaht Prens’in atıfta bulunduğu konularla ilgili eski çağlardan bu yana fıkhi mezhepler ve fikri ekoller arasında hüküm süren tartışma, devletin dini ve medeni teorilerinin, hukuk politikasının, şeriatın (kanun) amaçlarının, içtihat kurallarının ve Sünnet otoritesinin liderleri arasında tartışma konusu haline geldi. Bu tartışmaların en ünlüsü İbn Kayyim el-Cevziyye’nin “Maslahatın gözetildiği yerde Allah’ın kanunu ve dini de gözetilir” şeklindeki sözüdür. Ayrıca Hanbeli bilginlerinden Necmuddîn et-Tufi’nin “Zarar vermek de, zarara zararla karşılık vermek de yoktur” hadisine dayanarak “Şeriat delillerini bir maslahatla birleştirmek mümkün değilse, maslahat diğerlerinden üstündür” şeklinde ifade ettiği görüşü halen Selefi akımlar arasında büyük bir tartışma konusudur.
Öte yandan Tunuslu çağdaş fıkıh alimi İyad İbn Aşur, yakın zamanda yayınlanan bir kitabında en büyük sorunun, ‘Ortodoks İslam’ olarak adlandırdığı, siyasal İslamcı akımların tartıştığı ve İslami kitlelere dayatmaya çalıştığı ‘popüler İslam’ olduğunu söylemiştir. Bu da, “Zarar vermek de, zarara zararla karşılık vermek de yoktur” hadisine dayanan orijinal İslam dininden neredeyse tamamen farklıdır.

Muhafazakar ideolojiyle bir yere varılamaz
Veliaht Prens, birbiri ardına göreve gelen Suudi liderin gündeminde olan en ağır dosyalardan biri olan radikalizm ile ilgili değerlendirmesinde ülkesinin yayılmak isteyen aşırılık yanlılarının hedefi olmasının dini, siyasi ve ekonomik nüfuza sahip olması nedeniyle doğal olduğunu söyledi. Muhammed bin Selman, “Eğer Usame Bin Ladin olsaydım ve aşırılıkçı ideolojimi tüm dünyaya ve özellikle Müslümanlar arasında yaymak isteseydim, nereden başlardım? Müslümanların kıblesinin ve kutsal mekanlarının, umre ve hac yapmak isteyenlerin geldiği ülkeden başlardım. Müslümanlar günde beş vakit oraya yöneliyor. Eğer projemi orada yaymayı başarırsam otomatik olarak tüm dünyaya yayılacaktır. Bir aşırılık yanlısı ideoloji başlatılmak istendiğinde önce Suudi Arabistan’ın hedef alınacağına hiç şüphe yok. 1950'lerden 1970'lere kadar çok zor bir dönem yaşadık. Arap ulusal projesi, sosyalizm, komünizm ve bölgedeki birçok aşırılık yanlısı grubun şu ya da bu şekilde Suudi Arabistan’a sızıp devlette, ekonomide ve benzeri yerlerde farklı noktalara ulaşmalarına fırsat veren diğer projeler, talihsiz sonuçlara yol açtı. Etkilerini geçtiğimiz yıllarda gördük. Bugün, ülkeye yatırım ve turist çekemiyoruz. Aşırılık yanlısı ideolojinin varlığıyla ilerleyemiyoruz” ifadelerini kullandı.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman, projesine aşırılık yanlısı fikirlere karşı bir kampanyayla başlamıştı.  Bu kampanya çerçevesinde bazı eski vaizler ve cihatçıların yanı sıra Müslüman Kardeşler ve Sururi Selefilik akımlarıyla bağlantılı olanların bir kısmı tutuklandı. Birçoğu Suudi Arabistan mahkemelerinde yargılandı. Bazıları hakkında halen kesinlemiş hükümler verilmedi.
Kampanyanın başladığı sıralarda bir açıklama yapan Veliaht Prens ülkesinin aşırılık yanlıları yüzünden 40 yıl daha kaybetmeyeceğini, onları derhal ortadan kaldıracağını söyledi. Bu açıklama, uluslararası insan hakları kuruluşlarının Riyad'ın bu konudaki bazı uygulamalarına yönelik eleştirilerine rağmen, Suudi Arabistan'ın radikalizme karşı yaptığı en güçlü duyuruydu. Söz konusu insan hakları kuruluşlarından bazıları o dönem Suudi Arabistan'ın bu konudaki reformlarının meyvesini verdiğini ve ölüm cezalarının yaklaşık yüzde 80 azaldığını henüz kabul etmemişlerdi.  
Veliaht Prens uzun röportajın fikri kısmının sonunda şunları söyledi:
“Aşırılık yanlısı ideolojinin varlığıyla ilerleyemiyoruz. Eğer milyonlarca kişiye istihdam sağlanmasını ve işsizlik oranlarının düşmesini, ekonominin büyümesini ve gelirlerin artmasını istiyorsanız dünyevi çıkarlar için üretilen bu projenin ortadan kaldırılması gerekir. Bu insanların şu ya da bu şekilde İslam dinini ve hoşgörülü ilkelerimizi temsil etmediklerinden bahsetmiyorum bile. Aşırılık yanlısı ideolojilerin benimsenmesi, hem dünyada hem de Suudi Arabistan’da insanların hayatlarına mal olan, ekonomilere zarar veren terör örgütlerinin kurulması gibi bir suçtur.  Bu, Suudi Arabistan anayasasına göre yasadışı ve cezalandırılması gereken bir eylemdir. Aşırılık yanlısı bir ideolojiyi benimseyen bir kişi terörist olmasa bile, bundan hukuken sorumlu tutulacak olan bir suçludur.”

 


Suudi Arabistan ve Fransa, Filistinlilerin yaşadığı insani acıların bir an önce hafifletilmesi gerektiğini vurguladı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (Şarku’l Avsat)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (Şarku’l Avsat)
TT

Suudi Arabistan ve Fransa, Filistinlilerin yaşadığı insani acıların bir an önce hafifletilmesi gerektiğini vurguladı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (Şarku’l Avsat)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (Şarku’l Avsat)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, dün yaptıkları görüşmede, kardeş Filistin halkının insani acılarının derhal hafifletilmesi ve İsrail'in bölgeden tamamen çekilmesinin sağlanması gerektiğini vurguladılar. İki devletli çözüme dayalı adil bir barışa ulaşmak için pratik adımlar atılmasının önemi konusunda mutabık kaldılar.

Bu gelişme, Prens Muhammed bin Selman'ın Cumhurbaşkanı Macron ile yaptığı telefon görüşmesinde yaşandı. Görüşmede, Gazze'deki gelişmeler, savaşı sona erdirme ve Ortadoğu'da güvenlik ve istikrarı artırma çabaları ele alındı.

 İki lider ayrıca, ülkeleri arasında çeşitli alanlarda mevcut iş birliği ve ortak ilgi alanlarına giren bazı konular hakkında da görüştü.


Gazze'ye yardım götüren 69. Suudi yardım uçağı Ariş'e ulaştı

Uçak, Filistin halkına ulaştırılmak üzere gıda paketleri ve barınak çantaları taşıyordu (SPA)
Uçak, Filistin halkına ulaştırılmak üzere gıda paketleri ve barınak çantaları taşıyordu (SPA)
TT

Gazze'ye yardım götüren 69. Suudi yardım uçağı Ariş'e ulaştı

Uçak, Filistin halkına ulaştırılmak üzere gıda paketleri ve barınak çantaları taşıyordu (SPA)
Uçak, Filistin halkına ulaştırılmak üzere gıda paketleri ve barınak çantaları taşıyordu (SPA)

Kral Salman Yardım ve İnsani Çalışmalar Merkezi'nin (KSrelief), Savunma Bakanlığı ve Kahire'deki Suudi Büyükelçiliği ile koordineli olarak yürüttüğü 69. Suudi yardım uçağı cumartesi günü Mısır'ın El Ariş Uluslararası Havalimanı'na indi.

Uçakta, Gazze Şeridi'ndeki mağdur Filistin halkına dağıtılmak üzere gıda paketleri ve barınma çantaları bulunuyordu.

Bu yardım, Suudi Arabistan'ın KSrelief aracılığı ile Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkına, yaşadıkları zorlu yaşam koşullarını hafifletmek için sağladığı desteğin bir parçasıdır.


Suudi Arabistan, Pakistan ile Afganistan arasında ateşkes anlaşmasının imzalanmasını memnuniyetle karşıladı

Pakistan ve Afganistan Doha'da iki ülke arasında acil ateşkes anlaşmasını imzalıyor (Katar Dışişleri Bakanlığı)
Pakistan ve Afganistan Doha'da iki ülke arasında acil ateşkes anlaşmasını imzalıyor (Katar Dışişleri Bakanlığı)
TT

Suudi Arabistan, Pakistan ile Afganistan arasında ateşkes anlaşmasının imzalanmasını memnuniyetle karşıladı

Pakistan ve Afganistan Doha'da iki ülke arasında acil ateşkes anlaşmasını imzalıyor (Katar Dışişleri Bakanlığı)
Pakistan ve Afganistan Doha'da iki ülke arasında acil ateşkes anlaşmasını imzalıyor (Katar Dışişleri Bakanlığı)

Suudi Arabistan dün yaptığı açıklamada, Pakistan ve Afganistan arasında acil ateşkes imzalanmasını ve Doha'da düzenlenen müzakere turu sırasında iki ülke arasında kalıcı barış ve istikrarı pekiştirmek için mekanizmaların kurulmasını memnuniyetle karşıladı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı açıklamasında, ülkesinin barış ve istikrarı teşvik etmeye yönelik tüm bölgesel ve uluslararası çabaları desteklediğini ve Pakistan ve Afganistan halklarının istikrar ve refahını sağlamak için güvenliği sürdürmeye yönelik sürekli çabasını teyit etti.

Bu olumlu adımın iki ülke arasındaki sınır gerginliğinin sona ermesine yol açacağı ümidini dile getirdi.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı açıklamasında, Katar ve Türkiye'nin bu konudaki diplomatik çabaları ve yapıcı rolleri övüldü.

Katar Dışişleri Bakanlığı, dün Pakistan ve Afganistan'ın Doha'da yapılan görüşmelerin ardından acil ateşkes ve iki ülke arasında kalıcı barış ve istikrarı pekiştirmek için mekanizmalar kurulması konusunda anlaşmaya vardıklarını duyurdu.

Pakistan Savunma Bakanı Khavaja Muhammad Asıf, X platformunda yaptığı paylaşımda, iki Güney Asya komşusu arasında ateşkes sağlandığını duyurdu ve iki tarafın 25 Ekim'de İstanbul'da “ayrıntılı konuları” görüşmek üzere tekrar bir araya geleceğini belirtti.

Cumartesi günü yapılan görüşmelerde Türkiye ile arabuluculuk yapan Katar Dışişleri Bakanlığı, Reuters'a göre, takip toplantılarının “ateşkesin sürdürülebilirliğini sağlamak ve güvenilir ve sürdürülebilir bir şekilde uygulandığını doğrulamak” amacını taşıdığını belirtti.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre cumartesi günü Türkiye ile görüşmelere arabuluculuk eden Katar Dışişleri Bakanlığı, bundan sonraki görüşmelerin amacının "ateşkesin sürdürülebilirliğini sağlamak, güvenilir ve sürdürülebilir bir şekilde uygulandığını doğrulamak" olduğunu belirtti.

Pakistan ve Afganistan, aralarında çıkan çatışmalarda onlarca kişinin hayatını kaybetmesi ve yüzlerce kişinin yaralanmasının ardından krizi sona erdirmeye çalışıyor. Her iki tarafın açıklamasına göre görüşmeler Asıf ve Afgan mevkidaşı Mohammad Yakub tarafından yürütüldü.

İslamabad'ın, Afganistan'dan faaliyet gösterdiklerini iddia ederek Pakistan'da saldırılarını artıran militanların kontrol altına alınmasını istemesinin ardından, iki eski müttefik arasında kara çatışmaları ve Pakistan hava saldırıları, iki ülkenin tartışmalı 2 bin 600 kilometrelik sınırında patlak verdi.