Tunus’taki insan hakları örgütlerinden terör konusunda ulusal diyalog çağrısı

Paris'in güneyindeki Rambouillet’te Fransız bir kadın polisi öldüren göçmen Cemal Karşan’ın Başkent Tunus’un güneyindeki evi. (AP)
Paris'in güneyindeki Rambouillet’te Fransız bir kadın polisi öldüren göçmen Cemal Karşan’ın Başkent Tunus’un güneyindeki evi. (AP)
TT

Tunus’taki insan hakları örgütlerinden terör konusunda ulusal diyalog çağrısı

Paris'in güneyindeki Rambouillet’te Fransız bir kadın polisi öldüren göçmen Cemal Karşan’ın Başkent Tunus’un güneyindeki evi. (AP)
Paris'in güneyindeki Rambouillet’te Fransız bir kadın polisi öldüren göçmen Cemal Karşan’ın Başkent Tunus’un güneyindeki evi. (AP)

Fransa ve Avrupa’daki 23 Tunuslu insan hakları örgütü ile göç ve insan hakları alanında faaliyet gösteren 90’dan fazla isim, Tunusluların gerçekleştirdiği terör eylemleri nedeniyle ülkenin imajının zedelendiğine ilişkin uyarıda bulundular. Söz konusu eylemlerin sonuncusuda Cemal Karşan adlı bir Tunuslu, Fransız bir polisin ölmesine neden olmuştu. İnsan hakları örgütleri ve bu alanda faaliyet gösteren isimler, nefret yanlısı kişilerin başta Fransa olmak üzere tüm dünyada Tunuslulara yönelik “ötekileştirme ve damgalama biçimlerini” kınayarak terörizm konusunda ulusal bir diyalog yapılması çağrısında bulundular. Örgütler bu durumun kışkırtıcı ve son derece gergin bir atmosfer oluşmasına yol açtığını ve daha fazla “nefret ve hayal kırıklığına” neden olduğunu vurguladılar.
Söz konusu örgütler ve isimler, insanların aşırılık yanlısı ve tutucu akımların arkasında sürüklenmesinin sebebinin devletin eğitim, sağlık, iş, kültür ve adalet konularındaki temel sorumluluklarını yerine getirmemesi olduğunu, bu durumun toplumun tüm kesimlerinin ve devlet kurumlarının aşırılık yanlısı ideolojilerin ve terör şebekelerinin kurbanı olmasına kapı araladığını bildirdiler. Başta cumhurbaşkanlığı, hükümet ve parlamento olmak üzere peş peşe gelen yönetimlerin  ülkede teröre karşı verilen savaşı yürütme şeklinin sorgulanması çağrısında bulundular. Aşırılık yanlısı ideolojiye sahip kimselerin büyük mali imkanları ile kendilerine koruma garantisi sağlayan toplumsal, medyatik, idari ve politik “kuluçka merkezleri” olduğuna dikkat çektiler.
Tunuslu gazeteci Haşim Buaziz konuya ilişkin yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Tunus resmi alanlarda şiddet, nefret ve kışkırtma söylemlerini normalleştirmesi ve dar siyasi hesaplaşmalara ve taktiklere sahip olan partizan ve sivil tarafların kışkırtma ve nefreti yayma eylemlerine karşı ılımlı yaklaşması sonucunda uluslararası alanda saygınlığını yitiriyor. Bu yüzden Tunus bugün terörizmin arka plandaki üssü olarak damgalanıyor.”
Fransız medyası Tunus’u “terörün arka plandaki üssü ve gerilim bölgelerindeki teröristlerin öncelikli sığınağı” olarak tanımladı.
Diğer taraftan Tunus’taki Onur Koalisyonu Partisi, Fransız polis memurunun yaşamını kaybetmesine yol açan saldırının faili Cemal Karşan’ı Tunus Parlamentosun’da kabul etmekle suçlanıyor. Parti milletvekilleri ile iletişiminin parlamentoya girmesini kolaylaştırdığı öne sürülüyor. Söz konusu suçlama, Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Kurumu, Tunus Parlamento Başkanlığı ve terörizmle itham edilen bir grup unsurun avukatlığını yapması ile tanınan Seyfeddin Mahluf liderliğindeki Onur Koalisyonu Partisi’nin liderleri tarafından yalanlandı.
Nahda Hareketi ise aralarında Tunus İnsan Hakları Savunma Birliği’nin (LTDH) de yer aldığı 36 insan hakları örgütünün yaptığı açıklama karşısında şaşkınlığını dile getirdiği açıklamasında “Nahda Hareketi’nin nefrete, fitneye ve şiddete teşvik eden söylemler yaydığına ilişkin iddiaların asılsız ve uydurma” olduğunu savundu. Bunların açık bir şekilde Nahda Hareketi’nin ulusal ve uluslararası düzeyde itibarını karalama çabaları olduğunu vurguladı.
Nahda açıklamasında “yanıltıcı söylemlerde ustalaşan, gerçekleri çarpıtan ve ideolojik hesaplaşmalar için yerel ve uluslararası felaketlere yatırım yapan tüm tarafları” şiddetle kınadığını ifade etti. Ayrıca Tunus'un devrik lideri Zeynel Abidin Bin Ali’nin ve medyadaki yandaşlarının bu gibi suçlamaları yönelttiği ulusal düzeyde siyasi bir parti olduklarını hatırlattı.
Diğer yandan muhalefet kanadındaki Demokratik Akım Partisi’nden milletvekili Sufyan el-Mahlufi askeri kurumun müdahalesini destekleyen, Tunus'taki siyasi ve anayasal krizi çözmek için olağanüstü hal (OHAL) kanununa başvurulmasına yönelik çağrılara tepki gösterdi. Mahlufi bu tutumuyla aynı siyasi partiye mensup milletvekili Samiye Abbu’nun ordunun siyasi anlaşmazlığı çözmek için müdahale etmesi çağrısına karşı çıktı. Söz konusu çağrı daha önce de Demokratik Akım Partisi’nin kurucusu Muhammed Abu atarafından yapılmıştı.
Yapılan değerlendirmeler Mahlufi’nin bu tavrının Demokratik Akım Partisi liderleri arasında iç anlaşmazlıkları körükleyebileceği yönünde. Mahlufi, Tunus’un Eski Cumhurbaşkanı Habib Burgiba’nın bir dizi sendika liderinden kurtulmak ve  hapse attırmak için kullandığı 1978 OHAL Yasası’nın uygulanması ve ordunun müdahale etmesiyle “ülkeyi kurtarma” teorisini fiiliyata dökmeye yönelik girişimler olduğunu ortaya koymuştu.
Mahlufi, askeri kanadı meseleye karıştırmanın, gücün ve paranın olduğu yerlere dahil etmenin ordu saflarında yozlaşmaya yol açacağını ve Tunus’un onlarca yıldır tarafsızlığını koruyan bu kurumu kurban etmesine neden olacağını vurguladı. Ordunun müdahalesi için yapılan çağrıların “siyasi mantıktaki eksikliğin” göstergesi olduğunun altını çizen Mahlufi, herkesi askeri kurumu siyasi hesaplaşmalardan ve anlaşmazlıklardan uzak tutmaya çağırdı.



Şara'nın Beyaz Saray ziyaretinin ardından Suriye ve ABD ilişkilerindeki köklü değişim

ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)
TT

Şara'nın Beyaz Saray ziyaretinin ardından Suriye ve ABD ilişkilerindeki köklü değişim

ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)

Charles Lister

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, bu hafta tarihe geçerek ABD'nin başkenti Washington D.C.'ye ayak basan ve ABD Başkanı ile görüşmek üzere Beyaz Saray'da resmi olarak kabul edilen ilk Suriye lideri oldu. Hadisenin önemini artıran bir diğer unsur, ziyaretin Suriye'deki geçiş döneminin başlamasından bir yıldan kısa bir süre sonra gerçekleşmesi ve konuğun bir zamanlar el-Kaide liderlerinden biri olmasıydı.

İki günlük ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Şara, Amerikalı mevkidaşı Donald Trump, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Dan Keane, Senato ve Temsilciler Meclisi'nden çok sayıda liderin yanı sıra otuzdan fazla Amerikan şirketinin CEO'su ve üst düzey yöneticisiyle bir araya geldi.

Aralık 2024'te Şam'a girdiklerinden beri, Cumhurbaşkanı Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani dış politikada kayda değer başarılar elde ettiler. Suriye'deki tarihi değişim, savaş sonrası ulusların tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir diplomatik açılım dalgasıyla, onlara sadece 11 ayda seksenden fazla ülke ve çok taraflı kuruluştan resmi heyetleri ağırlama fırsatı sundu. Yine de Başkan Trump'ın Mayıs 2025'te Cumhurbaşkanı Şara'yı ağırlama kararının en önemli başarı olduğu konusunda neredeyse herkes hemfikirdir.

İki liderin Mayıs ayında Suudi Arabistan'da gerçekleştirdiği tarihi görüşmeden bu yana, Suriye-ABD ilişkileri hızlı bir gelişime sahne oldu. Trump yönetiminin mayıs ayı sonlarında bazı yaptırımları kaldırıp bazılarını dondurmaya başlamasıyla birlikte, Suriye'de yatırıma yönelik Amerikan ilgisi de eşi benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Petrol ve gaz sektöründen teknoloji, inşaat, lojistik, ulaştırma ve finansa kadar çeşitli alanlardan Amerikan heyetleri, Devlet Başkanı Şara ve hükümet üyeleriyle görüşmek üzere Şam'a akın etti. Amerikan Ticaret Odası ve yeni kurulan ABD-Suriye İş Konseyi, bu toplantıların ve ciddi temasların kolaylaştırılmasında önemli bir rol oynadı.

Başkan Trump'ın Cumhurbaşkanı Şara'yı Mayıs 2025'te ağırlama kararının en önemli başarı olduğu konusunda neredeyse herkes hemfikirdir

Chevron, ConocoPhillips, Suriye Enerji Bakanlığı ile ileri düzey görüşmelerde bulunurken, Mastercard Suriye pazarına geri döndü ve Visa da aynısını yapmaya hazırlanıyor. Google ve Meta, dezenformasyonla mücadele etmek için Enformasyon Bakanlığı ile iş birliği yapmaya başladı; bu hamle, iki taraf arasındaki ilişkinin niteliğinde önemli bir değişimi yansıtıyor.

Aynı doğrultuda, Suriye Ekonomi Bakanı Nidal el-Şaar, hükümetinin Amerikan modelinden ilham alan bir finansal sistem vizyonunu sundu. Bu arada, Merkez Bankası Başkanı Abdulkadir Hasriyye ve Maliye Bakanı Muhammed Berniyye, 2025 yılı boyunca resmi görüşmelerde bulunmak üzere birkaç kez Washington ve New York'u ziyaret etti. Bu değişim, yakın zamana kadar dünyadan kopuk ve sosyalist bir ekonomik modele bağlı kalan bir ülke için şüphesiz oldukça önemli.

rgt
Şara, ABD'nin başkenti Washington’da Trump ile yaptığı görüşmenin ardından Beyaz Saray önünde destekçilerini selamlıyor, 10 Kasım 2025 (Reuters)

Ancak Sezar Yasası kapsamında uygulanan yaptırımlar, bu açılımın gerçek bir stratejik değişime dönüşmesinin önünde büyük bir engel olmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Şara bu konuyu doğrudan Başkan Trump ile Oval Ofis'te görüştü ve yasanın bu yıl yürürlükten kaldırılacağına dair bir söz aldı. ABD Başkanı, uzlaşı ortamını desteklemek için Suriye'ye uygulanan gümrük tarifelerinin yüzde 41'den yüzde 10'a düşürüleceğini duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre ekonomik alanın ötesinde, Suriye-Amerikan ilişkileri askeri ve istihbarat alanlarında da derin bir gelişme kaydetti. ABD güçleri ile yeni Suriyeli mevkidaşları arasındaki ilk doğrudan temas, Beşşar Esed'in devrilmesinden sadece beş gün sonra, 13 Aralık'ta gerçekleşti. Bu tarihte yakın zamana kadar Heyet Tahrir eş-Şam'ın güvenlik teşkilatının bir üyesi olan Muhammed Kantari, Suriye cezaevlerinden birinde tutuklu bulunan bir Amerikan vatandaşını kendilerine teslim etti. O zamandan itibaren Kantari, Dışişleri Bakanlığı'nda önemli bir rol üstlendi ve ABD ordusu ile istihbarat teşkilatıyla kilit bir irtibat görevlisi olarak görev yaptı.

Sezar Yasası kapsamında uygulanan yaptırımlar, bu açılımın gerçek bir stratejik değişime dönüşmesinin önündeki en büyük engel olmaya devam ediyor

Bir hafta sonra, DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu Komutanı Tümgeneral Kevin Leahy, Şam'ı ziyaret eden ve Cumhurbaşkanı Şara ile görüşen ilk diplomatik heyete katıldı. O zamandan beri, iki ülke arasındaki güvenlik ve istihbarat ilişkileri güçlendi ve operasyonel olarak daha etkili hale geldi. Bu ilişki, Şam'dan Enes Hattab başkanlığındaki İçişleri Bakanlığı ve Hüseyin Selame başkanlığındaki Genel İstihbarat Müdürlüğü aracılığıyla yönetiliyor. Her iki yetkili de “Amerikalı dostlarıyla” aralarındaki iş birliğinden coşkuyla bahsediyor. Ortak koordinasyonu “niteliksel bir değişim” olarak tanımlayan Amerikalı mevkidaşları da aynı görüşte.

Ortak operasyonların tohumları, mayıs ayında Washington'un Şam'a, Suriye'nin doğusundaki el-Bukemal kenti yakınlarında nüfuzlu bir aşiret lideri tarafından işletilen, İran silahlarının bulunduğu geniş bir tünel ve depo ağı hakkında istihbarat sağlamasıyla atıldı. Günler sonra, Suriye İçişleri Bakanlığı’na bağlı güçler hızlı bir operasyon düzenleyerek tüm bölgeyi ele geçirdi, silahlara el koydu ve tüm İranlı personeli zayiat vermeden tutukladı.

acdfrgt
Trump, Beyaz Saray'da, ABD Başkan Yardımcısı J.D.Vance ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın katılımıyla, Şara ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani'yi kabul etti, 10 Kasım 2025 (AFP)

ABD'li bir yetkili, operasyonu benzeri görülmemiş bir güvenlik iş birliğinin kapısını açan “dikkat çekici” bir hamle olarak nitelendirdi. Gerçekten de o zamandan beri istihbarat paylaşımı derinleşti, ABD özel kuvvetlerinin bazı unsurları Şam'a konuşlandırıldı ve Suriye birlikleri, İran mirasıyla bağlantılı hedeflere karşı dört ortak operasyon ile DEAŞ’a karşı altı operasyona katıldı. Bu operasyonlardan biri, Suriye topraklarında bulunan en üst düzey DEAŞ liderinin ölümüyle sonuçlandı.

Resmi yalanlamalara rağmen, Şam bölgesinde sahadaki operasyonları koordine etmek amacıyla kalıcı bir ABD operasyon merkezi için uygun bir yer belirlemek üzere ortak çalışmalar devam ediyor.

İki ülke arasındaki güvenlik ve istihbarat ilişkisi güçlendi ve operasyonel olarak daha etkili hale geldi

Güvenlik ilişkilerindeki ilerlemeyi daha da sağlamlaştırmak için Suriye, DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na resmen katıldı. Geçiş hükümeti için bu kararı almak kolay değildi çünkü hem iç hem de dış meydan okumalarla karşı karşıya bulunuyor. Halk arasında, Suriyelilerin büyük bir kesimi ABD'ye hâlâ şüpheyle bakarken, resmi askeri yapıya henüz entegre olmamış bazı küçük cihatçı örgütler bu yakınlaşmaya karşı son derece hassaslar.

Suriye güvenlik ve istihbarat çevrelerinde, bu katılımın kısa vadeli güvenlik sorunlarına yol açabileceğine dair yaygın bir kanaat var. Ancak, bu aynı zamanda en sorunlu unsurlarla yüzleşerek ve güvenlik ortamını yeniden düzenleyerek “iç temizlik” yapmak için altın bir fırsat olarak da görülüyor.

hy
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, Washington'da yapacakları görüşme öncesinde IMF Başkanı Kristalina Georgieva ile birlikte yürüyor, 9 Kasım 2025 (AFP)

Esed'in devrilmesinden bu yana Suriye-Amerikan ilişkilerinin köklü bir dönüşüm aşamasına girdiğine şüphe yok. Cumhurbaşkanı Şara'nın tartışmalı geçmişine rağmen, yeni Suriye'nin sunduğu stratejik istikrar, açılım ve uluslararası entegrasyon fırsatları iletişimi hızlandırdı, güven inşa etti ve gelişmekte olan bir ittifakın temelini attı.

Bununla birlikte, Suriye halen sallantılı bir zeminde ve siyasi geçişini sağlamlaştırmaya, kontrol ve temsil alanını genişletmeye devam edecekse, ekonomisini canlandırması gerekiyor. Buna birçok faktör katkıda bulunabilir, ancak şüphesiz en önemlisi, ABD Kongresi'nin Sezar Yasası'nı yürürlükten kaldırmasıdır. Bu yasa yürürlükte kalırsa, Suriye'nin geleceği ve dünyaya yönelik yeni açılımının temsil ettiği tarihi fırsat, sürekli ve eşiğinden ayrılmayan bir tehdit altında olmayı sürdürecektir.


BM Güvenlik Konseyi yarın “Gazze Gücü” için oylamaya gidiyor… Washington–Moskova hattında veto gerilimi

Gazze Şeridi'nin merkezinde Filistinli mülteciler havaların soğumasıyla çadırlarda zor şartlarda yaşıyor(Reuters)
Gazze Şeridi'nin merkezinde Filistinli mülteciler havaların soğumasıyla çadırlarda zor şartlarda yaşıyor(Reuters)
TT

BM Güvenlik Konseyi yarın “Gazze Gücü” için oylamaya gidiyor… Washington–Moskova hattında veto gerilimi

Gazze Şeridi'nin merkezinde Filistinli mülteciler havaların soğumasıyla çadırlarda zor şartlarda yaşıyor(Reuters)
Gazze Şeridi'nin merkezinde Filistinli mülteciler havaların soğumasıyla çadırlarda zor şartlarda yaşıyor(Reuters)

ABD’nin Gazze için Başkan Donald Trump tarafından açıklanan yol haritasını benimsetmeyi amaçlayan karar tasarısı, Müslüman  ve Arap ülkelerinin desteğiyle  pazartesi günü Güvenlik Konseyi’nde oylanacak. Ancak Rusya'nın veto hakkını kullanma ihtimali büyük bir tehdit oluşturuyor. Rusya’nın metni, BM’nin “uluslararası istikrar gücü” için seçenekler sunmasını talep ediyor ve Trump’ın öngördüğü “Barış Konseyi”ne yapılan atıfları metinden çıkarıyor.

ABD diplomasisi, haftalardır müzakere edilen tasarının oylamasına hazırlanmak için temaslarını yoğunlaştırdı. Washington, bu kararın, 20 maddelik ABD planının ikinci aşamasına geçilmesi için hukuki zemin oluşturmasını ve uluslararası istikrar gücüne resmiyet kazandırmasını hedefliyor.

Müzakerelerde, veto hakkına sahip beş daimî üye dahil 15 ülke arasında zaman zaman gerilim yaşandı. Rusya, Fransa ve Cezayir, tasarıya Filistin devletinin açıkça desteklenmesini eklemek isterken; Çin, Trump planının tamamen metinden çıkarılmasını talep etti. Birçok üye ayrıca Gazze’deki geçiş sürecinde Filistin Yönetimi’nin rolünün netleştirilmesini istedi.

sadfer
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (Reuters)

Tasarıda, “Filistin Yönetimi’nin reform programını samimiyetle uygulaması ve Gazze’nin yeniden imarında ilerleme sağlanması sonrasında, Filistin devletine giden güvenilir bir yolun oluşabileceği” belirtiliyor. ABD, İsrail ve Filistinliler arasında “barışçıl ve müreffeh bir ortak gelecek için siyasi ufuk” belirleyecek bir diyalog başlatacağını da vurguluyor.

Oylama, BM Güvenlik Konseyi Başkanlığı tarafından pazartesi günü ABD saatiyle 17.00’de yapılacak.

Rusya’nın itirazı ve karşı tasarısı

Rusya’nın veto kullanma ihtimali masada. Moskova’nın sunduğu karşı tasarı, ABD metninden duyduğu rahatsızlığın işareti olarak değerlendiriliyor. Çin’in de Rus tutumuna yakın durduğu bildirildi. Diplomatik kaynaklar, tasarının en az dokuz oyla kabul edilebileceğini, Rusya ve Çin’in ise veto yerine çekimser kalmayı tercih edebileceğini öngörüyor.

ABD’nin BM Daimî Temsilciliği, Rusya’nın hamlesine tepki göstererek “Müzakerelerin kritik aşamasında fitne yayma çabalarının Gazze’deki Filistinliler için ağır sonuçlar doğurabileceğini” belirtti.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Trump planının “Ortadoğu’da barış için en iyi yol” olduğunu savunurken, oylamanın süreci ileri taşıyacağını ifade etti. ABD’nin BM Büyükelçisi Mike Waltz ise “Washington Post” için kaleme aldığı yazıda, tasarıya karşı çıkmanın “Hamas’ın yönetiminin sürmesi ya da İsrail’le yeni bir savaşın” tercih edilmesi anlamına geleceğini söyledi.

İngiltere de tasarıya destek vererek tarafları “Trump planını uygulamak üzere birlikte çalışmaya” çağırdı.

ABD tasarısının içeriği

11 maddelik ABD tasarısı, Trump’ın açıkladığı Gazze savaşını bitirme planını onaylıyor. Metin, Gazze’nin yeniden inşasını koordine edecek uluslararası hukuki statüye sahip geçici bir “Barış Konseyi” kurulmasını memnuniyetle karşılıyor. Ayrıca insani yardımların tam kapasiteyle yeniden başlaması gerektiğini vurguluyor.

dfrgt
Filistinliler, İsrail'in Gazze Şehri'ne düzenlediği gece baskınında yıkılan bir evin enkazının altından bir ceset çıkardı (AFP)

Önemli maddelerden biri, Gazze’de “uluslararası geçici istikrar gücü” kurulmasını öngörüyor. Bu güç, Mısır ve İsrail’le yakın koordinasyon içinde sınırların denetimi, güvenliğin sağlanması ve silahsızlandırma görevlerini üstlenecek.

Rusya’nın tasarısı

Yedi maddelik Rus tasarısı ise Gazze’de ateşkes ve rehine takası sürecini memnuniyetle karşılıyor ve BM Genel Sekreteri’nden “Gazze’de istikrar gücü seçeneklerine ilişkin acil rapor” talep ediyor. Ayrıca Gazze’de demografik veya bölgesel değişiklik girişimlerini reddediyor; iki devletli çözüm ve Gazze–Batı Şeria bütünlüğünün korunmasını vurguluyor.

Rusya, BM’nin “hesap verebilirlik ve gözetim” rolünü güçlendirmesi gerektiğini savunarak ABD metninin temel BM kararlarına yeterince dayanmadığını öne sürdü.


Gizli belgelerde Batı’yı kararsız bırakan seçimin 30. yıldönümü: Zerval’ın Cezayir zaferi

Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Liamin Zeval, 1997 parlamento seçimlerinde oyunu kullanıyor (AFP)
Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Liamin Zeval, 1997 parlamento seçimlerinde oyunu kullanıyor (AFP)
TT

Gizli belgelerde Batı’yı kararsız bırakan seçimin 30. yıldönümü: Zerval’ın Cezayir zaferi

Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Liamin Zeval, 1997 parlamento seçimlerinde oyunu kullanıyor (AFP)
Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Liamin Zeval, 1997 parlamento seçimlerinde oyunu kullanıyor (AFP)

Bugün, Liamin Zerval’ın Cezayir’de Cumhurbaşkanlık seçimlerini kazanmasının 30. yıldönümü. 1991’de Kurtuluş Cephesi’nin kazandığı seçimlerin iptalinin ardından yaşanan krizin ardından, Zerval’ın sandığa gitme kararı Cezayir siyasetinde bir dönüm noktası oldu. O dönemde muhalifler, ordu destekli yönetimin halk desteğinden yoksun olduğunu belirtiyordu. Zerval ise bu argümanı ortadan kaldırdı.

Bu karar büyük bir risk içeriyordu. Kan gölüne dönen Cezayir’de silahlı gruplar oy kullanacakları tehdit ediyor, ana muhalefet partileri ise seçimleri boykot çağrısıyla sabote etmeye çalışıyordu. Buna rağmen Zerval meydan okudu. Cumhurbaşkanlığı kazan sürpriz olmasa da, halkın tehditlere rağmen sandığa gitmesi ve yüksek katılım sağlaması büyük bir sürprizdi. Bu, “terör korkusunu” yıkmak anlamına geliyordu.

Zerval, böylece Cezayir yönetimine bir tür “meşruiyet” kazandırarak terör dönemini sona ermeye başladı. Ertesi yıl düzenlenen parlamento seçimleriyle 1991’de iptal edilen seçimlerin etkisi tamamen silindi. Ordu, silahlı grupları yenilgiye uğrattı ve çoğu, Zerval’ın halefi Buteflika’nın 1999’da çıkardığı af yasasından yararlandı.

Bugün genç kuşaklar, 1990’ların kanlı dönemini ve Zerval’ın seçim zaferinin önemini hatırlamayabilir. “Şarku’l Avsat”, İngiltere Ulusal Arşivi’nden ortaya çıkan belgeler ışığında, 1995 Kasım’ında Zerval’ın zaferini mercek altına alıyor.

de
1995 Cezayir seçimlerinin sonuçlarına ilişkin İngiliz belgesinin bir kopyası (Şarku’l Avsat)

Gizli belgeler, Zerval’ın zaferinin Batı’da kafa karışıklığı yarattığını gösteriyor. Fransa, resmi olarak “tebrik” mesajı göndermekten kaçındı; İngiltere ise Kraliçe II. Elizabeth’in mesaj göndermesini uygun bulmadı, ancak Başbakan bir tebrik iletecekti.

17 Kasım 1995 tarihli bir İngiliz belgesine göre, Zerval oyların %61,34’ünü alarak kesin bir zafer kazandı. Belgede, üç yıldır süren terör ve baskıya rağmen katılımın %75 ile beklentilerin çok üzerinde gerçekleştiği belirtiliyor. Katılım özellikle kadınlar ve gençler arasında yüksekti; bu da yönetim için açık bir mesaj taşıyordu: “Sessiz çoğunluk, laik bir devlette barış içinde yaşamak istiyor.”

Rakip aday Mahfuz Nahnah ise oyların yalnızca %25,38’ini alabildi; yani seçmenlerin büyük çoğunluğu İslami yönetimi reddetti. Ana muhalefet partilerinin boykot çağrısı işe yaramadı; aksine, rejim bu durumdan fayda sağladı. Seçimin meşruiyeti beklenenden daha güçlüydü ve boykot eden partiler uzlaşma mesajları verdi.

Seçimlerin güvenli ve düzenli geçmesi için geniş çaplı askeri ve polis önlemleri alındı. Bazıları seçimlere hile karıştırıldığını iddia etse de, belgeler sürecin dürüst ve şeffaf olduğunu, sonuçların teknik olarak doğru olduğunu gösteriyor. Ancak analistler, Zerval’ın askeri desteğin gölgesinden çıkıp çıkamayacağı konusunda temkinliydi.

Belgeler göre , Zerval’ın hem diyalog hem de terörle mücadeleye dayalı ikili politikayı sürdüreceğini, ancak önceliğinin terörle mücadele olacak. 1996 parlamento seçimleri, boykot eden muhalefet için bir teşvik unsuru olabilirdi, ancak İslami Kurtuluş Cephesi’nin yeniden rehabilitasyonu uzak durdu. Uzun vadeli istikrar konusunda sosyal ve ekonomik sorunların çözülmemiş olması endişe yarattı.

Uluslararası tepkiler “temkinli iyimserlik” şeklindeydi. Avrupa Birliği, yüksek katılım ve şiddetsiz seçimlerden memnundu ve reform programlarına desteğini sürdürmeyi planlıyordu.

Fransa, resmi olarak ılımlı bir tepki verdi; Chirac mesaj gönderecek, ama “tebrik” kelimesini kullanmayacaktı. Özel olarak, Fransız hükümeti sonuçtan memnundu; yüksek katılım, İslami Kurtuluş Cephesi ve Sosyalist Güçler Cephesi’ni zayıflatmıştı.

İngiltere başbakanı tebrik mesajında siyasi diyaloğa başlama isteği ve İngiliz şirketlerinin (BP’nin milyar dolarlık ihaleye girmesi) çıkarlarına değindi. Kraliçe’nin mesaj göndermesi ise askeri rejimin sicili nedeniyle uygun görülmedi.

Zerval’ın 30 yıl önceki zaferi, Cezayir’de terör korkusunu aşan bir halk iradesinin simgesi olarak tarihe geçti.