Irak’ta başbakanlık yarışı erken başladı

Protestolara katılan kalabalıklar, yaklaşan seçimlerde bir kilometre taşı olacak

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (Reuters)
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (Reuters)
TT

Irak’ta başbakanlık yarışı erken başladı

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (Reuters)
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi (Reuters)

Ahmed es-Suheyl
Irak’ta yapılacak seçimler, özellikle ülkede yaşanan kaos döneminin ardından gerek yerel, gerek bölgesel, gerekse uluslararası düzeyde büyük ilgi görüyor.
Ülkede başbakanlık yarışı bu kez erken başladı. Tıpkı Şii din adamı Mukteda es-Sadr liderliğindeki Sadr Hareketi gibi büyük siyasi akımlar erken seçim propagandalarında başbakanlığı başlıca sloganları olarak benimsiyorlar.
Silahlı kanatları olmayan siyasi güçler başbakanlık için aday isim önerilerinde bulunamasalar da ittifaklarını oluştururken ana başlangıç ​​noktasını başbakanlık makamı olarak belirlediler. Başbakan Mustafa el-Kazimi’ye ikinci kez başbakan olma şansı verilebileceğine dair bilgiler sızarken özellikle (Şii) Sadr Hareketi’nin itiraz etmemesi nedeniyle bu ihtimal dışlanmıyor.
Irak'ın bölgedeki çeşitli taraflar arasında arabuluculuk yapma çabalarının bu seçimlere olan ilgiyi artırmış gibi görünüyor.

Kazimi’nin yeniden aday olmayacağını duyurmasına rağmen ikinci kez başbakan olması beklentileri söz konusu
Başbakan Kazimi'nin yaklaşan seçimlerde aday olmayacağını açıklaması ve desteklediği Merhale Partisi’nin seçimlere girmeyeceğini duyurması, bu seçeneğin amacına dair birçok anlayışın ortaya çıktığı bir dönüm noktası oldu. Bazı gözlemciler, bunu, bölgedeki büyük ülkelerde dahil olmak üzere Kazimi’nin ikinci kez başbakan olması için baskı uygulanmasına ilişkin bir ön hazırlık olarak görürken bazıları ise bunun, herhangi yeni bir partinin Şii seçim haritasına girmesini engellemek ve silahlı kanatları olmayan siyasi partilerin şartlarını bir sonraki aşamada öne sürmelerini sağlamak amacıyla Fetih Koalisyonu ve Sairun Koalisyonu’nun baskısı olduğuna inanıyorlar.
Arap ve bölge ülkelerin önümüzdeki seçimlerden sonra Irak’ta göreve gelecek iktidara yönelik ilgisi, özellikle Kazimi hükümetinin Tahran ve Riyad'ı yakınlaştırmak için yönlendirdiği arabuluculuğun yanı sıra uzlaşı yolunu açma ve formüle etme girişimlerinden sonra daha da arttı. Bu durum, bölgesel tarafların Kazimi’nin ikinci kez başbakan olmasını desteklemelerini sağlayabilir.  
Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan siyaset araştırmacısı Bessam el-Kazvini, Kazimi’nin, bir çatışma sahasına dönüştükten sonra Irak’ı bir diyalog için masası haline getiren yeni bir vizyonu bir yere kadar uygulayabildiğini söyledi. Kazvini’ye göre bu da bölgedeki birçok ülke için bir buluşma noktasına dönüşen Bağdat'a farklı bir güç verdi. Kazvini, Başbakanlık seçimlerine yönelik dış müdahalenin türünün, ‘söz konusu vizyonu kimin sürdürdüğüne ve kimin önceki denklemlere geri dönmeye çalıştığına bağlı olacağına’ işaret etti.
Kazvini, yeni partilerin gelecekteki güç dengesini etkileyebilme imkanlarıyla ilgili olarak ise, halk hareketinin sloganlarını atan partilerin birkaç nedenden ötürü önümüzdeki seçimlere itiraz edemeyeceklerini, bunların başında seçimlere girdiklerini ilan ettikten sonra dahi halen devrimci modele bağlı kalmalarının geldiğini söyledi.
Kazvini, “Geleneksel partilerin deneyimleri, protesto hareketlerinde dile getirilen sorunları çözememelerine rağmen siyasi sermayeye sahip olmalarına dayanıyordu. Bu yüzden daha mevcut iktidar güçlerini bir kez daha tercih edecekler” dedi.

Erken seçim propagandaları ve afişler
Siyasi çevrelerin sık sık yapılan birçok Şii gücün temel şartının bir sonraki başbakanın seçim ittifakları yapması olduğu yönündeki konuşmalara rağmen gözlemciler, bunun, bir sonraki aşamada iktidarı paylaşma koşullarını ve yöntemlerini aşmak için kullanılacak bir baskı kartı olduğuna inanıyorlar.
Iraklı araştırmacı ve akademisyen Diyari el-Feyli, ‘bir sonraki başbakanın kimin olacağını belirleyecek siyasi dengelerin öngörülemeyeceğini’ düşünüyor. Bir sonraki süreç için iki motor güç olduğuna işaret eden Feyli, “Bunlardan birincisi, kendisine en yakın konumun ne olduğu henüz netleşmeyen protesto hareketinin seçimlere olan etkisidir. İkincisi ise, İran ve Suudi Arabistan arasındaki arabuluculuk bağlamında Kazimi hükümetinin çabalarının ardından Bağdat’ın elde ettiği bölgesel ve uluslararası etkidir” ifadelerini kullandı.
Feyli, İndependent Arabia’ya yaptığı açıklamada, “Büyük çoğunluğu protesto hareketini destekleyen halk, önümüzdeki seçimlerde bir kilometre taşı olacak. Çünkü Şii güçlerinin pek çok taraftarını kendi lehine çekebildi. Protesto hareketinin bu desteğe yaptığı yatırım, halkın bir sonraki başbakanı seçme denklemini büyük ölçüde etkilemesini sağlayacaktır” şeklinde konuştu.
Feyli’ye göre Şii çevrelerinin atmosferindeki bu değişim, siyasi partiler için, seçimlerden veya sonuçların açıklanmasından önce başbakanla ilgili erken uzlaşılara varılmasını sağlayacak en büyük motor güç olabilir.
‘Başbakan Sadr’ sloganını kullanan Sadr Hareketi ile ilgili olarak ise Feyli, bu sloganın mevcut seçmenleri motive etmek için bir seçim manevrası olmanın yanı sıra diğer taraflarla anlaşmaya varmak ve önceki anlaşmazlıkları gidermek için bir müzakere kartı olduğunu belirtti.
Feyli, şu anki gelişmelerin tamamının ön uzlaşıların birer göstergesi olduğunu ve çeşitli partilerin seçimlerde alacakları sonuçların, başbakanlıkla ilgili koşulları nasıl dayatacaklarını belirleyeceğini söyledi.

Olası bölgesel anlayışlar
Siyaset sahnesindeki bazı endişe konularının, özellikle birçok siyasi bloğun yaklaşan seçimlere katılım oranlarının halk arasında yeni bir öfke dalgasına neden olabileceği çekincesiyle bir sonraki aşamaya ilişkin erken bir fikir birliği oluşturmuş gibi görünüyor.
Iraklı siyaset bilimci Heysem el-Hiti ise Irak seçimlerinden sonraki siyasi haritanın bu kez, özellikle güç denklemi içindeki başlıca partiler tarafından erken çizildiğini düşünüyor. Hiti,  Kazimi'nin yaklaşan seçimlerde aday olmayacağını açıklamasının, bu denklemin bir parçası olduğunu vurguladı.
İndependent Arabia’ya açıklamalarda bulunan Hiti, başbakanlığa aday isimlere ilişkin erken anlayışları formüle etmedeki temel itici gücün, siyasi güçlerin yaklaşan seçimlere katılımın düşük olacağını anlamalarına bağladı. Hiti, seçimlere katılım oranının, Iraklıların seçim sürecine olan güvenini kıracağını gösteren bu durumun, siyasi partileri, iktidarın şekli üzerinde anlaşarak sorunların yaşanmasını önlemek için çabalamaya ittiğini söyledi.
Kazimi’nin, özellikle Sadr Hareketi ile iyi ilişkiler içerisinde olmasından ötürü ikinci kez başbakan olma ihtimalini dışlamayan Hiti, bir diğer ihtimalin ise eski Başbakan Haydar el-İbadi’nin yeniden başbakan olması olduğunu söyledi. Hiti, Kazimi'nin iktidara gelmesinin, İbadi'nin yeniden başbakan olması sürecinin başlangıcı olabileceğini öne sürdü.

Tahran - Washington denklemi yeniden gündemde
Tahran'ın eski Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi'nin seçilmesi sürecinde benimsediği vizyonun 2018 seçimlerinde dışlanmasının ardından ABD ile İran arasındaki uyumlu denklem yeniden gündeme gelmiş gibi görünüyor.
Irak Siyasi Düşünce Merkezi Başkanı İhsan Şammari konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede, mevcut aşamadaki değişikliğin nedenini, 2018 yılındaki seçim sürecinin aksine şuan Irak'ta ABD ve İran arasındaki mutabakatların yeniden sağlanmasına bağladı.
Şammari, İndependent Arabia’ya yaptığı açıklamada, “Bir sonraki başbakanın nasıl seçileceğine dair iki olasılık var. Birincisi, yeni güçlerin başbakanlık için kendi şartlarını dayatabilme olasılığını artıracak ve halkın geniş katılımına yol açacak olan adil seçimlerin kurulması ile ilgilidir. İkincisi ise hile yapılan, siyasi sermaye ve silahlı güçlerin seçim sürecine hakim olduğu ve ülkedeki üst düzey makamlara gelecek isimlerin seçiminde bir kez daha mezhepçi yaklaşımlara dönmeye iten önceki senaryonun yeniden sahneye koyulmasıdır” ifadelerini kullandı.
Şammari’ye göre bazı siyasi akımlar, başbakanlık sloganını bir seçim talebi olarak gündeme getiriyor. Bu da halkın seçimlere katılım oranını artırıyor. Şammari ayrıca başbakanlık koltuğunun, siyasi partilerin çoğunluğu ile mutabakata varılmadan elde edilemeyecek bir parlamento çoğunluğuna ihtiyaç duyduğunu da hatırlattı.

 


Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
TT

Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)

Hamas, bugün (pazar) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi üzerinde her türlü vesayet ve manda uygulamasını reddettiğini duyurdu. Hareket, yayımladığı bildiride, “Gazze’ye yönelik her türlü vesayet ve mandayı reddediyoruz. İşgal altındaki topraklarımızın herhangi bir karışı üzerinde de vesayeti kabul etmiyoruz; zorla yerinden etme girişimleri ve Gazze’nin yeniden mühendisliğine yönelik çabalarla uyumlu adımlara karşı uyarıyoruz” ifadelerini kullandı.

Açıklamada, “Ulusal birliğin sağlanması ve ulusal uzlaşı inşa edilmesi için seferber olunması, işgalin ve onu destekleyenlerin planlarıyla yüzleşmenin tek yoludur” denildi.

Hamas, arabuluculara ve ABD yönetimine de çağrıda bulunarak, İsrail’e baskı yapılmasını, anlaşmanın maddelerini uygulamaya zorlanmasını ve anlaşmaya yönelik süregelen ve sistematik ihlallerinin kınanmasını talep etti.

gth
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Öte yandan dün İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi hedefleyen planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalıştığını ve çok uluslu uluslararası bir gücün gelecek aydan itibaren Gazze’de göreve başlamasının planlandığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Kamu Yayın Kurumu’ndan (Kan 11) aktardığı habere göre Amerikalı yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

ABD planına göre, barış komitesinin başkanlığını Birleşmiş Milletler’in eski Orta Doğu Özel Temsilcisi Nikolay Mladenov’un üstlenmesi, Gazze’de konuşlandırılması öngörülen uluslararası gücün komutasının ise bir ABD’li general tarafından yürütülmesi öngörülüyor.

Amerikalı yetkililere göre söz konusu gücün; güvenlik istikrarının korunması, geçiş sürecinin güvence altına alınması ve askeri operasyonların durmasının ardından Gazze’de yeni siyasi ve idari düzenlemelere zemin hazırlanması gibi görevler üstlenmesi planlanıyor.


İsrail tarafından tutulan 23 Lübnanlı mahkumun belgeleri

İsrail tarafından rehin tutulan Lübnanlı mahkumların aileleri Beyrut şehir merkezinde oturma eylemi düzenledi (EPA)
İsrail tarafından rehin tutulan Lübnanlı mahkumların aileleri Beyrut şehir merkezinde oturma eylemi düzenledi (EPA)
TT

İsrail tarafından tutulan 23 Lübnanlı mahkumun belgeleri

İsrail tarafından rehin tutulan Lübnanlı mahkumların aileleri Beyrut şehir merkezinde oturma eylemi düzenledi (EPA)
İsrail tarafından rehin tutulan Lübnanlı mahkumların aileleri Beyrut şehir merkezinde oturma eylemi düzenledi (EPA)

Lübnanlı Esirler ve Serbest Bırakılan Tutukluların Temsilciler Komitesi, İsrail tarafından tutulan Lübnanlı esirler dosyasını aktif hale getirilmesi, siyasi ve diplomatik önceliklerin en başına yerleştirmesi çağrısında bulundu. Bu çağrı, aralarında on yıllardır tutuklu bulunan 3 kişi de olmak üzere 23 Lübnanlı esirin yanı sıra son savaş sırasında ve sonrasında tutuklanan yeni esirler ve akıbeti hala bilinmeyen 42 kayıp kişi dikkate alınarak yapıldı.

Bu, ilgili makam tarafından Lübnan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Joseph Avn'a gönderilen resmi bir muhtıra ile dile getirildi. Bu konuda diplomatik, hukuki ve insani yardım da dahil olmak üzere kapsamlı bir ulusal yaklaşımın benimsenmesi ve yetkili uluslararası kurumlar aracılığıyla uluslararasılaştırılması çağrısında bulunuldu.

On yıllardır tutsaklar

Muhtıraya göre, üç Lübnanlı tutsak savaş öncesinden beri İsrail tarafından tutuluyor; biri 1978'den beri, ikincisi 1981'den beri ve üçüncüsü 2005'ten beri. Buna karşılık, son aşamada belgelenen tutsak sayısı 20 yeni tutsağa yükseldi; bunların 11'i Ekim 2024'teki askeri çatışma sırasında, 9'u ise Kasım 2024'teki büyük savaşın sona ermesinden sonra yakalanan sivillerdi.

Komisyon, yeni tutsakların, askeri operasyonlar bağlamı dışında ve bazı durumlarda doğrudan yaralanmaların ardından, balıkçılar, çobanlar, işçiler ve bir belediye polis memurunun dahil olduğu ayrı olaylarda kaçırıldığını belirtti.

d
Beyrut şehir merkezindeki ESCWA binasının önünde İsrail tarafından gözaltına alınan Lübnanlı tutukluların fotoğrafları sergileniyor (EPA)

Muhtırada ayrıca, aralarında öldürülenlerin de bulunduğu 42 kişinin kayıp olduğu ve İsrail'in Uluslararası Kızılhaç Komitesi ile herhangi bir iş birliği yapmaması nedeniyle cesetlerinin İsrail tarafından tutulup tutulmadığının bugüne kadar bilinmediği ifade edildi.

İhlal iddiaları ve harekete geçme talepleri

Komisyon, İsrail'i Uluslararası Kızılhaç ile iş birliği yapmayı reddetmeye devam etmekle, mahkumları ziyaret etmeyi engellemekle veya durumları hakkında bilgi vermeyi önlemekle suçladı. Son zamanlarda serbest bırakılan Filistinli mahkumların ifadelerine dayanarak, Lübnanlı mahkumların fiziksel ve psikolojik işkenceye, yiyecek ve sudan mahrum bırakılmaya, kasıtlı tıbbi ihmale ve özellikle yaralı olanlar için aşağılayıcı ve onur kırıcı muameleye maruz kaldıklarını vurguladı.

sdgt
İsrail tarafından esir tutulan Lübnanlı mahkumların akrabaları ve aileleri, Beyrut şehir merkezinde oturma eylemi düzenleyerek fotoğraflarını sergilediler (EPA)

Komisyon, Cumhurbaşkanlığı ve hükümete, yemin konuşmasında ve bakanlar açıklamasında belirtilen, tutuklular meselesinin ulusal bir öncelik olarak ele alınması yönündeki hususun, Dışişleri Bakanlığı tarafından Arap ve uluslararası düzeylerde, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi ile koordinasyon içinde, ilgili Birleşmiş Milletler mekanizmalarından yararlanılarak ve dosyayı takip edecek bağımsız bir ulusal komite kurularak derhal hayata geçirilmesi çağrısında bulundu.


Hizbullah, uluslararası yaptırımlardan kaçınmak için mali yapısını yeniden düzenliyor

Beyrut'un güney banliyölerinde bulunan Karz-ı Hasen Vakfı'na ait binalardan biri (AP)
Beyrut'un güney banliyölerinde bulunan Karz-ı Hasen Vakfı'na ait binalardan biri (AP)
TT

Hizbullah, uluslararası yaptırımlardan kaçınmak için mali yapısını yeniden düzenliyor

Beyrut'un güney banliyölerinde bulunan Karz-ı Hasen Vakfı'na ait binalardan biri (AP)
Beyrut'un güney banliyölerinde bulunan Karz-ı Hasen Vakfı'na ait binalardan biri (AP)

Hizbullah, uluslararası ve yerel yaptırımlardan ve kapatılması yönündeki baskılardan kaçmak için, Karz-ı Hasen Vakfı adlı mali kolunu parçalara ayırmaya başladı. Bu amaçla, Karz-ı Hasen’in eskiden güvendiği altın teminatına alternatif olarak, taksitler halinde altın satışı yapan bir kurum kurdu; bu girişim "yasal konumlandırma politikası" olarak görülüyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan finans kaynakları, bu önlemin ABD Hazine Bakanlığı'nı tatmin etmesinin pek olası olmadığını, Bakanlığın Lübnan'dan kurumu kapatmasını ve para sektöründeki kontrolsüz faaliyetlere son vermesini talep ettiğini belirtti. Kaynaklar, "Temel sorun devam ettiği sürece, şekli değiştirmek Amerikalıları tatmin etmeyecektir" değerlendirmesinde bulundu.

Bu sırada, Lübnan'ın güneyindeki Litani Nehri'nin güneyinde, Lübnan ve İsrail orduları arasında dolaylı bir çatışma yaşandı. İsrail, Lübnan ordusunun sabah saatlerinde arama yaptığı bir bina için tahliye uyarısı verdi. İletişim sayesinde bombardıman "geçici olarak" durduruldu, ancak ordu binayı tekrar aradı ve içinde herhangi bir silah bulamadı.