Biden’ın Kohen’i kabulü ABD’nin nükleer programa dair tutumunda bir şey değiştirmedi

Mossad Başkanı Yossi Kohen, Temmuz 2017'de ABD'nin İsrail Büyükelçisi evinde düzenlenen bir etkinlikte (Getty Images)
Mossad Başkanı Yossi Kohen, Temmuz 2017'de ABD'nin İsrail Büyükelçisi evinde düzenlenen bir etkinlikte (Getty Images)
TT

Biden’ın Kohen’i kabulü ABD’nin nükleer programa dair tutumunda bir şey değiştirmedi

Mossad Başkanı Yossi Kohen, Temmuz 2017'de ABD'nin İsrail Büyükelçisi evinde düzenlenen bir etkinlikte (Getty Images)
Mossad Başkanı Yossi Kohen, Temmuz 2017'de ABD'nin İsrail Büyükelçisi evinde düzenlenen bir etkinlikte (Getty Images)

Tel Aviv'deki siyasi kaynakların Şarku’l Avsat’a aktardığına göre, ABD Başkanı Joe Biden’ın İsrail Dış İstihbarat Servisi (Mossad) Başkanı Yossi Kohen’i Cuma günü Washington’da kabulü, ABD’nin İran'la nükleer anlaşmaya geri dönme konusundaki tutumunda herhangi bir değişikliğe neden olmadı.
Söz konusu kaynaklar, Biden ile görüşmenin Kohen'in ziyaret planı dahilinde olmadığını bildirdi. Kohen, İran'ın nükleer silah geliştirme, balistik füze üretme ve bölgede bir hegemonya kurma planlarıyla mücadele etme yolları aramak için ordu, istihbarat ve İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi'nden üst düzey yetkililerden oluşan üç heyet ile birlikte Washington'a gelmiş; ABD istihbaratı ve Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) yetkilileriyle görüşmelerin tamamlanması kapsamında Beyaz Saray'a girmişti.
Diplomasi gereği Başbakan Binyamin Netanyahu öncesinde hiçbir yetkilinin ABD Başkanı ile görüşemeyeceği için Kohen aslında Biden ile görüşmeyi beklemiyordu. Ancak Kohen’i şaşırtan ABD’liler, Biden’ın Beyaz Saray'daki bazı toplantılara katılacağını bildirdi.
Dolayısıyla bu görüşme, Biden tarafının görüşmenin İsrail’in bir devlet, güvenlik hizmetleri ve müttefik olarak ele alındığına dair İsrail'e yönelik bir ‘iyi niyet göstergesi’ şeklinde tanımlandı.  
Netanyahu’ya yakınlığı ile bilinen Israel Hayom gazetesi haberine göre Kohen, Biden'a İsrail’in nükleer anlaşmaya geri dönülmesine ve nükleer faaliyetler durdurulmadan önce İran'a yönelik yaptırımların durdurulmasına karşı çıktığı görüşünden bahsetti. Aynı zamanda anlaşmanın getirdiği tehlikeler dolayısıyla İsrail'e verilen bir tazminat olarak düşünülebilecek İsrail taleplerini sundu. Bölgede askeri üstünlüğün artırılması, bilgi alışverişi ve en üst düzeyde kalıcı koordinasyon sağlanması da bu talepler arasında yer alıyor.
Söz konusu görüşme sırasında Biden, İsrail’deki izdiham felaketinde hayatını kaybeden 45 Yahudi’ye yönelik baş sağlığı dilemek için Netanyahu’yu aradı. Görüşme ardından Netanyahu ile temasa geçerek toplantıda olup bitenler hakkında kendisine bilgi veren Kohen ise bunun iyi bir görüşme olduğundan bahsetti.
Kohen ile Biden arasındaki görüşme öncesinde, İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Meir Ben Shabat başkanlığında Washington'a gönderilen İsrail güvenlik heyeti tarafından yürütülen bir dizi toplantı kaydedildi. Shabat ABD’li mevkidaşı Jack Sullivan ile görüşürken iki ülke arasındaki bazı güvenlik oturumları ve istişarelerine İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Gilad Erdan ve ABD'​nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley de katıldı. Washington'da güvenlik heyetinin düzenlediği toplantı ve görüşmelerde ‘İran tehdidinin tüm yönleri’ üzerine duruldu.
ABD, başta Hizbullah olmak üzere Tahran'ın Orta Doğu'daki müttefiklerine aktardığı insansız hava araçları, balistik füzeler, İran füzeleri ve silahları gibi İran tehditlerine karşı ortak koordinasyon için bir güvenlik ekibi kurmak üzere İsrail güvenlik heyetiyle anlaşmaya vardı.
ABD ve İsrail tarafları, İran'ın nükleer programındaki ilerlemeden duydukları endişeyi dile getirdi. Bu yöndeki açıklama, İsrail güvenlik heyetleriyle görüşmelerin ardından Beyaz Saray tarafından yapılan ve “ABD, bir sonraki aşamada İran'ın nükleer dosyası konusunda İsrail ile istişarelerin artırılması konusundaki ilgisini teyit etti” ifadelerinin kullanıldığı açıklama sonrasında geldi.



Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
TT

Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde

Husam İytani

Arap-İslam tarihinde gelip geçen hanedanlar ve devletler arasında Emeviler, Arap kimliğini canlandırma projesinin bayrağını taşıyacak aday olarak öne çıktı. Beşşar Esed ve rejiminin devrilmesinden sonra Emeviler’den daha fazla bahsedilir oldu. Öyle ki, bazıları Emevi politikası ve kültürünün propagandasını yapmaya başladı.

Bu projenin bayrağını taşımak için neden Emevilerin tercih edildiğini anlamak zor değil. Bu sebep de Esed rejimi, Hizbullah, Irak’ta otoritenin büyük bir bölümü ile Yemen'deki Husiler'in içinde yer aldığı azınlık ittifakını oluşturan “direniş ekseni”nin sonunu duyurmaktan başka bir şey değil. İran önderliğindeki eksen gücünün zirvesinde iken, Lübnan’da (Avncı) Özgür Yurtsever Hareket de destekçi sıralarında oturuyordu.

Ancak “yeni Emeviler” meselenin sadece Maşrık’ın (Levant) kaderini belirleme konusunda Arap kontrolünün yeniden sağlanması meselesinden ibaret olmadığını, aynı zamanda bu görevi Sünni Arap Müslümanların üstlenmesine, direniş ekseninin başını çeken mezhep ve dini grupların, son dönemde yaşadıkları yenilgiler ve Esed rejiminin çökmesiyle bir kenara itilmesine kadar uzandığını söylemekten kaçınıyorlar.

Ancak “tarihi” Emeviler belirsiz bir tercih gibi görünüyor. En azından bunu söyleyebiliriz.  Zira Emeviler hakkında sahip olduğumuz bilgilerin büyük çoğunluğunun devletin yıkılmasından sonra yazıldığı ve onlara karşı açıkça düşman bir tavırdan geri kalınmadığı konusunda görüş birliği vardır. Onlar hakkında elimizdeki en eski kitap, Emeviler döneminin sonlarında doğup Abbasiler döneminin başlarında kitabını yazan Halife bin Hayyat'ın kitabı olabilir. Emevi devletinin bir asır bile sürmediğini, yöneticilerinin bir yandan fetihlerle, diğer yandan da iç ve kabileler arası savaşlarla meşgul olduklarını da belirtmeden geçmeyelim. Öte yandan modern arkeoloji ve nümizmatik, Emeviler hakkında şu anda dolaşımda olanlardan farklı bilgiler sunmaktadır. Emevi tarihiyle ilgili dolaşımda olan anlatılar arasındaki çelişkilerin ayrıntılarına girmeden, Ürdün’deki Kusayr Amre’de keşfedilenler, Emevi tarihi hakkında bütün bilinenleri sorgulamak için yeterlidir.

Emeviliği canlandırmak, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan besleniyor

Dini açıdan Emevi Halifeliğinin Sünni mezhebine mensubiyeti, sadece Şiiliğin kurucusu olarak görülen İmam Ali bin Ebu Talib ile yaşadığı ihtilaf üzerinden tespit edilmektedir. Bu ise Sünnilik ve Şiiliğin ancak daha sonraki dönemlerde iki ayrı mezhep olarak ortaya çıktığı gibi bazı gerçekleri göz ardı etmektedir. Emevilerin, mutlak ve monarşik yönetimi meşrulaştırmak için Cebriyye’yi bir devlet doktrini olarak benimsedikleri doğrudur; ancak Emeviler dönemi bir bütün olarak belirli fıkıh akımlarının ortaya çıkışına tanık olmamıştır. Bunların çıkışı Abbasiler dönemine kadar ertelenmiştir.

Dini- fıkhi açıdan durum bu şekildedir. Öte yandan mevcut kaynaklara dayanırsak, Emevi imparatorluk projesinin devletlerin devamlılığı için yeterli unsurlara dayanmadığını görüyoruz. Emeviler dönemindeki fetihlerin hızı bizi şaşırtsa da örneğin, “Endülüs’ten Sind’e kadar uzanan” halifeliğin, sadece fetihlerden elde edilen ganimetlerin dağıtımının esas alındığı bir vergi sistemine dayandığını görürüz. Ancak kaynakların tükenmesi, Yezid bin Velid'in “kesintici” diye adlandırılmasına neden olan maaşlarda yaptığı kesintiler gibi devletin askerlerine karşı yükümlülüklerini yerine getirme gücünün azalması, bunun isyan ve hoşnutsuzluk hareketlerini körüklemesi sebebiyle bu fetihler de durdu.

Burada önemli olan, romantik milliyetçiliği andıran, basit bir canlandırma eğilimi ve çocuksu bir tarih anlayışı taşıyan imparatorluk projesi, bugün Suriye'de gördüğümüz türden, kuruluşu büyük engellerle karşı karşıya olan bir devletin sloganı olmaya uygun mudur?

Açıktır ki, Emeviliği yeniden canlandırmayı siyasi bir fikir olarak ortaya atanlar, bu sloganın, Endülüs ve Sind’de dalgalanan Emevi devletinin bayraklarıyla sınırlı görünen anlamını benimsemekle yetinmektedirler. İsrail tankları ülkenin güneyinde ilerlerken, devletin yeniden birleşme ve iç uzlaşı umutları şu ana kadar parlak görünmezken, ekonomide kayda değer bir iyileşmenin görülmediği bir dönemde, fetih övgüleri söylemenin anlamını hesaba katmadıkları açıktır.

Bu söylediklerimiz, mirasa, (hayali bile olsa) tarihe ya da toplumun beklenti ve hayallerine yönelik bir saldırı değildir. Bilakis söylenmesi gereken, bizi o devirlerden, köprülerin altından çok suların aktığı bin iki yüz yılı aşan bir zamanın ayırdığıdır. Geçmişe dönmenin çoğu zaman tarihe nesnel olarak bakıldığında hiçbir temeli olmayan yanılsamalara yatırım yapmak olduğudur. Dahası bu, Emeviliği canlandırmanın, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan beslendiğini göstermektedir. Baas Partisi’nin sonu ise kötü bir şekilde devrilene kadar geçmişi, bugünü ve geleceği mahveden Irak ve Suriye Baası olarak ikiye bölünmek oldu.

O halde yeni Emevilerin, okul kitapları, müfredat ve Feyruz'un seslendirdiği Said Akl’ın şiirleri çıkarıldığında, bu sloganlarından geriye ne kalacağını kendilerine sormaları daha iyi olmaz mı?

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.