ABD ve İsrail el ele mi değil mi?

Tel Aviv'in ilişkileri netleştirme ve güçlendirme konusundaki başarısı, Washington'ın benimsediği Ortadoğu politikalarından kaynaklanmıyor

Eski ABD Başkanı Obama, görev süresi boyunca, Netanyahu'nun küstahlığı ve davranışlarından rahatsızlık duydu (Reuters)
Eski ABD Başkanı Obama, görev süresi boyunca, Netanyahu'nun küstahlığı ve davranışlarından rahatsızlık duydu (Reuters)
TT

ABD ve İsrail el ele mi değil mi?

Eski ABD Başkanı Obama, görev süresi boyunca, Netanyahu'nun küstahlığı ve davranışlarından rahatsızlık duydu (Reuters)
Eski ABD Başkanı Obama, görev süresi boyunca, Netanyahu'nun küstahlığı ve davranışlarından rahatsızlık duydu (Reuters)

Nebil Fehmi (Mısır’ın eski Dışişleri Bakanı)
ABD ve İsrail arasında Amerikan Donanması'na ait USS Liberty zırhlısının 1967'de uluslararası sularda, İsrail tarafından deniz ve havadan saldırıya uğraması olayında ya da ABD eski Dışişleri Bakanı James Baker’ın, Tel Aviv'in 1990'ların başında Madrid'de yapılan Barış Konferansı’nı düzenlemesini engelleme çabalarından ve yasadışı yerleşim birimleri inşa etmeye devam etmesinden ötürü öfkelenip İsrail'in telefon numarasını bildiğini ve kendisiyle ciddi bir şekilde muhatap olmak istiyorsa onu kullanması gerektiğini söylediği sert açıklamasında olduğu gibi zaman zaman farklı tutumlar sergilense de kimse ABD'nin İsrail ile ilişkilerinin, uzun zamandır bölge ülkeleriyle arasındaki en güçlü ilişki olduğu konusunda şüphe etmiyor. Ayrıca, İsrail'in, Başkan Barack Obama yönetimindeki ABD ve diğer beş ülkenin, İran'la imzaladıkları, ancak daha sonra eski Başkan Donald Trump'ın tek taraflı olarak çekildiği nükleer anlaşmaya varmalarına karşı duyduğu kızgınlığa tanık olduk.
İsrail’in bu ilişkileri netleştirme ve güçlendirme konusundaki başarısı, Washington’ın benimsediği Ortadoğu politikalarından kaynaklanmıyor. Daha ziyade, bu başarı, iç siyasi sisteme yüksek verimlilikle ve kurnazlıktan kaynaklanmaktadır. Bu başarıya yönelik atılan adımların başında, ABD seçim yarışlarında Amerikan Yahudi cemaatini ve genel olarak İsrail’in destekçilerini, Hıristiyan sağ kanada özel bir odaklanmayla birlikte çeşitli düzeylerde, yerel ve federal konseylerde, uygun pozisyonlar için adaylar çıkararak veya adayların seçim kampanyalarına maddi ve manevi katkıda bulunarak tam anlamıyla şımartmak geliyordu. İsrail’in destekçileri, dış ilişkilerle fazla ilgi göstermeyen ülkelerde, İsrail'in hedefleri ve tutumlarını savunan parlamenter bloklar oluşturmak için seçimleri olumlu ya da olumsuz şekilde etkilemeyi de ihmal etmediler. İsrail’in destekçileri ve İsrailli yetkililer, tutumları örtüşmese bile Amerikan kamuoyuna hitap edebildiler ve İsrail’in haklarını ve bunların ABD için de önemli olduğunu vurgulayabildiler.
Öte yandan bu mesele, İsrail başbakanlarının ABD Kongresinde ABD başkanından bile daha fazla coşkuyla karşılaması nedeniyle çok daha dikkat çekici bir hale geldi. Bu coşkulu karşılamalar, Netanyahu’nun İsrail Başbakanı olmasına kadar sıradan bir sahneydi. Çünkü Netanyahu’nun göreve gelmesiyle, yabancı bir konuğun ABD’li ev sahibine Kongre'ye birlikte hitap etme niyetini bildirmesine ilişkin asgari protokol kurallarının ötesine geçilmeye başlandı. Netanyahu, Kongre'ye hitap ederken, Obama döneminde İran politikaları konusunda ABD başkanını uyararak, bu protokol kurallarının ve çok daha fazlasının ötesine geçti. Netanyahu’nun Kongre'yi başkanın politik çabalarını engellemeye teşvik etmeye çalışması, Obama'yı kızdırdı. İsrail Başbakanı ile arasına büyük bir mesafe koydu. Obama'nın başkanlığının son yılında ABD’li bir yetkilinin bana, ABD Başkanı’nın Netanyahu'nun küstahlığına ve davranışlarına kızdığını ve görev süresi bitmeden önce ona bir tokat atmak istediğini söylediğini hatırlıyorum.
Donald Trump'ın başkanlığı sırasında, ABD’nin İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) beş daimi üyesi ve Almanya arasında imzalanan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesi ve Trump'ın sözde İsrail-Filistin barış planı çerçevesinde güçlü bir şekilde İsrail yanlısı tutumlar sergilenmesi de dahil olmak üzere İsrail’in tutumlarına uygun politikalar benimsenmesi ABD ve İsrail ilişkilerini sakinleştirdi. Netanyahu, ABD’nin bu tutumlarını, son iki yıldır gerçekleştirdiği seçim kampanyalarında kullandı. Ancak yine de meseleleri kendi lehine kesin bir şekilde çözmeyi başaramadı.
Ancak ABD’nin ve İsrail’in sağcı kanatları arasındaki balayı, Trump’ın başkanlığı kaybetmesinden ve seçim kampanyası sırasında ABD’yi hızla nükleer anlaşmaya geri döndürme niyetini defalarca kez vurgulayan Obama'nın yardımcısı Joe Biden'ın başkan olarak seçilmesinden sonra fazla sürmedi. ABD seçimleriyle gelen bu değişiklik, nükleer anlaşmanın yeniden canlanmasını engellemeye yönelik İsrail, İran ve ABD’nin sağcı kesimleri arasında üstü kapalı garip bir ittifak ve potansiyel bir çatışma olasılığı yarattı.
Bu arada İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in, ülkesindeki güvenlik ve askeri yetkilileri, kendini savunmak zorunda bırakan ve müzakereleri kısıtlamayı hedefleyen tutumlarını eleştirdiği röportajın sızdırılan ses kayıtlarında ABD’nin eski Dışişleri Bakanı John Kerry'nin Tel Aviv'in askeri olarak hedef aldığı İran’a ait bazı noktaları Zarif'e bildirdiğinin orta çıkması, ABD’li bazı Cumhuriyetçilerin Kerry’yi İsrail'e karşı olumsuz bir tutum sergilediği bahanesiyle yoğun şekilde eleştirmelerine neden oldu.
Çatışma ihtimaline gelince, bu, ABD ile İran arasında değil, protokol kurallarının çok ötesine geçen nedenlerle ve hatta Amerikan siyasi sistemine hukuka aykırı müdahalesi nedeniyle Washington ile İsrail Başbakanı arasında olan bir çatışmadır. Son derece hassas olan bu çatışma, Viyana'da nükleer anlaşmaya ilişkin müzakere çabalarını engellemek için İran sınırları içerisindeki bilim adamlarının öldürülmesi veya Natanz Nükleer Tesisi’ne saldırı düzenlenmesi gibi bir takım eylemler de dahil olmak üzere İsrail’in mevcut tüm araç ve yöntemlerle tekrarlanan ve kasıtlı olarak yürütülen politikalarıyla ilgilidir. Bunlar, İsrail’in Tahran'ı ABD'ye karşı peşinden bir askeri bir müdahalenin gelmesi beklenen sert bir tepki vermesi için yürüttüğü politikalardır. Ancak ABD’nin şuan istediği son şey İran’la çatışmaya girmek. Çünkü son yirmi yılda çok sayıda yurtdışı askeri operasyon gerçekleştirmesi nedeniyle ABD kendini oldukça yorgun hissediyor. Buna ABD yönetiminin, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını yüzünden bölünmüş, gergin ve tehdit altında olan, salgının ekonomik yansımalarından etkilenen bir toplum karşısında içişlerine odaklanmayı istemesi de ekleniyor.
ABD ve İsrail’in çıkarlarının her zaman örtüşmediğinin, hatta İsrail sağının tutumlarının ABD’nin tutumlarıyla açıkça çelişebildiğinin anlaşılmasının ardından ABD ve İsrail’in İran ile ilgili güvenlik çıkarlarının farklılaşması, Amerikan düzeninin gözden geçirilmesi ve açıklık getirilmesi konusunda bir tetikleyici olabilir mi?
ABD Kongresi’nin bazı üyeleri, İsrail sağının eylemleri, ABD çıkarlarına olan ilgisizliğini yansıtması ve İsrail'in Amerikan siyasi sistemine sayısız müdahalesinin ardından bir gözden geçirmenin yapılması ve ABD'nin İsrail'e olan yardımına ilişkin şartların yeniden belirlenmesi önerisinde bulundular.
Aralarındaki siyasi iletişim ağının büyüklüğü ve karmaşıklığı nedeniyle ABD-İsrail ilişkilerinde hızlı bir değişime şahit olacağımızı düşünmüyorum. Bunun yanı sıra İsrail'e her şartta verilen destekle ilgili kısmi bir değerlendirme yapılabileceğini düşünüyorum. Amerikan siyasi akımlarının özellikle ABD’nin Ortadoğu'da İsrail ile yakından bağlantılı olan, ancak Amerikan güvenlik çıkarlarıyla çatışan herhangi bir ihlalde sabırlı davranılmamasını öngören bir tutum olan yeni askeri operasyonlara karşı çekinceleri sürerken eğer Netanyahu, siyasetçilerle ve orduyla olan anlaşmazlıklarını aştıktan sonra başbakan olarak görevine devam ederse bu değerlendirmeye dikkat çekileceğine inanıyorum. Söz konusu ABD’li siyasi akımlar, İsrail’i daha önce ABD askeri teknolojisine bağlı kalması için Çin'le yapılan silah anlaşmalarını iptal etmeye zorlamışlardı.



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.