1930 ve 1940'lı yıllarda salgın hastalıklarla mücadele

Fotoğraf: Pixabay
Fotoğraf: Pixabay
TT

1930 ve 1940'lı yıllarda salgın hastalıklarla mücadele

Fotoğraf: Pixabay
Fotoğraf: Pixabay

Bütün dünya, 1 yılı aşkın süredir yeni tip koronavirüs salgınıyla mücadele ediyor. 
Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) 11 Mart 2020'de pandemi ilan ettiği salgının tam olarak ne zaman sona ereceği meçhul. 
Türkiye'de de hala can kayıpları yaşanıyor. 
Sağlık Bakanlığı'nın 3 Mayıs 2021 verisine göre 243 binden fazla test yapıldı ve 24 bini aşkın vaka tespit edildi. Vefat sayısı ise 347.
Şimdiye kadar Türkiye'de 41 binden fazla kişi koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti. Hastalığa yakalananlar ise resmi rakamlara göre 5 milyona yaklaştı.
Türkiye'nin salgınla mücadelesi devam ediyor. Bu mücadelenin ne kadar daha devam edeceği bilinmiyor.
Geçmişte de devletin öncelikleri arasında salgın hastalıklarla mücadele vardı.
Özellikle komşu devletlerde ortaya çıkan salgın hastalıkların yurda girmemesi, girmişse dahi ülkede yayılmaması için önlemler alındı. 
Devlet arşivlerinin tozlu raflarındaki belgeler, alınan o tedbirlerin neler olduğunu gözler önüne seriyor.

Cüzzamlılar manastıra yerleştirildi
1925 yılında, o dönem yoğun görülen cüzzam hastalığına karşı sert karantina önlemleri alınıyordu.
O yıl Erzurum'da artan cüzzam hastalığına yakalananlar, Pasinler ilçesine 1 saat uzaklıktaki Meryem Ana Manastırı'na yerleştirilmişti.

Meyve-sebze ithalatı durdu
1931 yılında İran'da ortaya çıkan kolera hastalığının Türkiye'ye girmemesi için dönemin İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) tarafından bir dizi önlem alınmış, alınan bu önlemler Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından uygulamaya konulmuştu.
Kararnamede, "İran'ın Basra Körfezi'ne mücavir bulunan Muhammarah, Abadan ve Ahvaz mahallelerinde kolera hastalığının zuhur ettiği" belirtiliyor ve İran'ın güneyinden Basra Körfezi yoluyla Türkiye'ye gelecek taze meyve ve sebze, hurma ve emsali gıdaların ülkeye sokulmaması isteniyordu.
Aynı yıl hazırlanan başka bir kararnamede, Basra'da başlayan koleranın Amara'ya doğru ilerlediği bilgisi verilerek, "Tedbirlerin daha ziyade kuvvetlendirilmesi zaruretini hasıl eylediğinden, Irak hudutlarının hastalığın devamı müddetince kapatılmasına" karar verilmişti.

İran sınırı kapatıldı
Benzer bir durum 1937 yılında da yaşandı.
O yıl yine Atatürk imzalı bir kararda, Türkiye'nin güney sınırının karşısından Rasulayn'a yakın bir alandaki aşiret mensupları arasında zatürre şeklinde bir hastalığın ortaya çıktığı belirtilerek, bu hastalığın Türkiye'ye girmemesi için alınan tedbirlerin yeterli olmadığı vurgulanmış ve "vaziyetin ehemmiyetine" binaen Umumi Hıfzıssıhha Kanunu gereği sınırın Dicle ve Fırat arasında bulunan alanın kapatıldığı ifade edilmişti.

Pastör Enstitüsü'nden "acele" serum alındı
Suriye vebasının Türkiye'de de sık görülmesi üzerine “acele” olarak Paris'teki Pastör Enstitüsü'nden veba serumu alınmış ve nakliye ücretiyle birlikte 5 bin 360 Fransız Frankı tahsis edilmişti. 

Sağlık Bakanlığı raporu: Halkın kültür seviyesi, fareler ve pireler salgının mücadeleye engel  
1947'de, Suriye sınırındaki Akçakale'nin 3 köyünde veba tespit edilmiş, Sağlık İşleri Genel Müdürü vaziyeti idare etmesi için bölgeye gönderilmişti. 
Bakanlıktan Başbakanlığa gönderilen bir raporda, mücadeleyi idare eden genel müdürün ilaç ve malzeme gönderilen uçakla Ankara'ya çağrıldığı, kendisinden gerekli izahat alındığı ve tekrar Akçakale'ye gönderildiği belirtilerek şöyle deniliyordu:
"Yapılan çok ciddi mücadele sayesinde hastalığın tehlikeli durumu önlenmiş ve vaka sayısı şimdiye kadar 15'te kalmış ise de bölge halkının kültür seviyesinin düşüklüğü ve bilhassa köylerde fare ve pirelerin korkunç bir şekilde fazla oluşu dolayısı ile mücadelenin daha uzun bir müddet devamı ve Urfa ile müşterek hududu olan illerimizde de aynı şekilde teşmili zaruri görülmüştür."
Aynı raporda Suriye Sağlık Müfettişi, Deyrizor Sağlık Müdürü ve Telabyad Hükümet Doktoru ile de görüşüldüğü belirtilerek, bu doktorların Suriye'de herhangi bir hastalık olmadığını bildirdiği ancak Suriye köylerinde şüpheli ölüm vakaları bulunması nedeniyle hastalığın Akçakale'ye Suriye'den bulaşmış olabileceğinin büyük bir ihtimal olduğu belirtilmişti. Raporda, Suriye sağlık teşkilatının mücadeleye Türkler kadar önem vermedikleri taktirde burasının Türkiye için tehlike kaynağı olacağı uyarısında da bulunulmuştu.
Ödenek azlığından da şikayet edilen raporda, 1947 yılı bütçesinde salgın hastalıklar için ayrılan ödenekle Urfa'daki mücadelenin dahi aynı hızla sonuna kadar yürütülmesine imkan olmadığından şikayet ediliyor ve ödeneğin arttırılması talep ediliyordu.

O dönemin salgın verileri 
Her akşam merakla beklenen Kovid-19 verilerinin bir benzeri o yıllarda "kapalı" şekilde ilgili devlet kurumları tarafından hazırlanıyor ve aylık olarak başka kurumlarla paylaşılıyordu.
1948 yılının mart ayı için hazırlanan bulaşıcı hastalıklar istatistik cetveline göre o ay en fazla ölüm kızamık nedeniyle yaşandı.
Tespit edilen 3 bin 185 kızamık vakasının 290'ı ölümle sonuçlanmıştı. Kızamığı 141 ile tifo, 78 ile difteri ve 50 ile şarbon hastalıkları takip etti.
Bakanlık, kızamık hastalığıyla ilgili şu notu paylaşmıştı: 2 aydan beri küçük salgınlar halinde görülen kızamığın yayılması durmuş gibidir. Vaka görülen mahallerde hastalığın yayılmasını ihtilatları önlemek üzere gerekli tedbirler alınmaktadır. 

Independent Türkçe



3I/ATLAS'a "uzaylı aracı" diyen gökbilimci geri adım attı

3I/ATLAS, Oumuamua ve Borisov'dan sonra Güneş Sistemi'nde saptanan ilk yıldızlararası cisim (Gemini Rasathanesi)
3I/ATLAS, Oumuamua ve Borisov'dan sonra Güneş Sistemi'nde saptanan ilk yıldızlararası cisim (Gemini Rasathanesi)
TT

3I/ATLAS'a "uzaylı aracı" diyen gökbilimci geri adım attı

3I/ATLAS, Oumuamua ve Borisov'dan sonra Güneş Sistemi'nde saptanan ilk yıldızlararası cisim (Gemini Rasathanesi)
3I/ATLAS, Oumuamua ve Borisov'dan sonra Güneş Sistemi'nde saptanan ilk yıldızlararası cisim (Gemini Rasathanesi)

Yıldızlararası bir cisim olan 3I/ATLAS'ın uzaylılar tarafından gönderildiğini savunan gökbilimci fikrini değiştirdi. Avi Loeb bunun "yüksek ihtimalle doğal" bir cisim olduğunu söyledi.

Bu yıl temmuzda keşfedilen 3I/ATLAS bilim dünyasında büyük bir heyecan yaratmıştı. Bugüne kadar Güneş Sistemi'nden geçen üçüncü yıldızlararası cisim olmasının yanı sıra kıyasla çok daha hızlı hareket etmesi de dikkat çekiyordu.

Dünya çapından gökbilimciler aylar süren gözlemlerle bu kuyrukluyıldız hakkında pek çok şey öğrendi. Yaşamın temel moleküllerini taşıması ve belki de saptanan en eski kuyrukluyıldız olması kritik bilgiler arasında yer alıyor.

Öte yandan 3I/ATLAS, bu bilimsel keşiflerin yanı sıra bazı spekülasyonlara da konu oldu.

Harvard Üniversitesi'nden fizikçi Avi Loeb'in başını çektiği teorilerde kuyrukluyıldızın, aslında uzaylıların Dünya'ya zarar vermek için gönderdiği bir araç olabileceği iddia ediliyordu. 

Bu süreçte gökcismi üzerinde çeşitli makaleler ve yazılar kaleme alan Loeb, temmuzdaki bir blog yazısında şu ifadeleri kullanmıştı:

3I/ATLAS, Dünya'ya göre Güneş'in tam karşısındaki tarafta günberi noktasına ulaşıyor. Bu, cismin en parlak olduğu zamanlarda veya gizlendiği açıdan Dünya'ya cihazlar gönderdiğinde, Dünya'daki teleskopların ayrıntılı gözleminden kaçınmak için kasten yapılıyor olabilir.

Cisim, günberi veya Güneş'e en yakın noktasına 30 Ekim'de ulaştı ve herhangi bir hamle yapmadı. 

Gökbilimci ağustosta da 3I/ATLAS'ın kuyruğu olmamasına dikkat çekerek bunu bir anomali olarak tanımlamıştı.

Anak cisim daha sonra bir kuyruk ve Güneş'e doğru bakan bir "anti kuyruk" da geliştirmişti. Loeb bu ikincisini de anomali olarak değerlendirirken, gökbilimci Jason Wright şöyle diyor:

Evet pek çok kuyrukluyıldız bunu yapmaz ancak bu durum eşsiz de sayılmaz. Ayrıca Loeb bunun doğal yolla gerçekleşme nedenini açıklayan ilk kişi olduğu gibi yanlış bir iddia da ortaya atıyor ancak bu durum 50 yıldır biliniyor.

Bu tür iddialar bilim dünyasında belki pek yankı bulmasa da internette uzaylı tehlikesiyle ilgili temelsiz endişelere yol açabiliyor.

Loeb dışındaki bazı isimlerin de dile getirdiği "düşman uzaylı" teorileri, internette kaygılı tepkilere yol açtı. Örneğin bir Reddit kullanıcısı, "3I/ATLAS'ın yarattığı kaygıyla başa çıkmakta gerçekten zorlanıyorum" ifadelerini kullandı.

Gökcisminin 19 Aralık'ta, 270 milyon kilometre mesafeden Dünya'ya en yakın geçişini yaptığı zaman bu tür kaygılı ifadeler daha da arttı. IFLScience'ın belirttiği gibi eğer gezegeni gözetlemek veya yok etmek için gönderildiyse, bu mesafeden çok iyi bir görüş açısı elde edememiş demektir.

Bu geçişten sonra News Nation'a konuşan Loeb, "Şimdiye kadar her şey yolunda. 3I/ATLAS, Dünya'ya en yakın geçişinde herhangi bir manevra yapmadı veya olağandışı bir aktivite göstermedi" diyerek ekledi:

Şu anda sahip olduğumuz tüm veriler göz önüne alındığında, bunun yüksek ihtimalle doğal bir cisim olduğunu kabul ediyorum. Ama yine de anlamadığımız birçok şey var.

Aslında Loeb daha önce, Güneş Sistemi'nden geçen ilk yıldızlararası cisim 1I/'Oumuamua için de benzer iddialar ortaya atmıştı.

Uzmanlar güçlü verilere dayanmayan bu tür iddiaların, yarattığı endişenin yanı sıra uzun vadeli uzaylı arayışına zarar verebileceği uyarısı yapıyor.

Toronto Üniversitesi'nden gökbilimci Bryan Gaensler "Eğer uzaylıları bulursak (ki bence önümüzdeki 10-20 yıl içinde zeki olsun ya da olmasın bir tür yaşam tespit etme şansımız son derece yüksek) 'yalancı çoban' sorunuyla karşı karşıya kalacağız" diyerek ekliyor: 

Bunun gerçek kanıtını bulan kişiler muhtemelen hak ettikleri takdiri alamayacaklar çünkü bütün bunları daha önce de duyduk.

Halihazırda Jüpiter'e doğru yol alan 3I/ATLAS daha sonra Güneş Sistemi'ni terk edecek.

Independent Türkçe, IFLScience, News Nation, Medium, BBC


Hideo Kojima rekortmen animasyona hayran kaldı: "İki gözüm iki çeşme ağladım"

Aksiyon ve müzikal türlerini harmanlayan animasyon, daha önce platformun en çok izlenen filmi olan Red Notice'i geride bıraktı (Netflix)
Aksiyon ve müzikal türlerini harmanlayan animasyon, daha önce platformun en çok izlenen filmi olan Red Notice'i geride bıraktı (Netflix)
TT

Hideo Kojima rekortmen animasyona hayran kaldı: "İki gözüm iki çeşme ağladım"

Aksiyon ve müzikal türlerini harmanlayan animasyon, daha önce platformun en çok izlenen filmi olan Red Notice'i geride bıraktı (Netflix)
Aksiyon ve müzikal türlerini harmanlayan animasyon, daha önce platformun en çok izlenen filmi olan Red Notice'i geride bıraktı (Netflix)

Hideo Kojima, sosyal medyada film yorumları paylaşmayı sürdürüyor ve bu kez Netflix yapımı K-Pop: İblis Avcıları (KPop Demon Hunters) için övgü dolu sözler sarf etti.

62 yaşındaki Kojima, "K-Pop: İblis Avcıları'nı rasgele izlemeye başladım, kısa sürede kendimi kaptırdım ve finalde iki gözü iki çeşme ağladım" diye yazdı. 

Metal Gear, Boktai ve Death Stranding gibi serilere imza atan Japon oyun tasarımcısı, sözlerini şöyle sürdürdü: 

Gerçekten çok ama çok iyiydi.

Netflix tarihinin en çok izlenen filmi

Yönetmenler Maggie Kang ve Chris Appelhans'ın, Danya Jimenez ve Hannah McMechan'la birlikte kaleme aldığı K-Pop: İblis Avcıları, Huntr/x adlı bir kız grubunu merkezine alıyor. 

Bu müzik grubu, seslerinin gücünü kullanarak dünyayı şeytani varlıklardan koruyor. Ancak karşılarına, aslında iblis oldukları sonradan ortaya çıkan rakip erkek grubu Saja Boys çıkıyor. 

Filmin seslendirme kadrosunda Arden Cho, May Hong, Ji-young Yoo, Ahn Hyo-seop, Ken Jeong ve Lee Byung-hun gibi isimler yer alıyor.

K-Pop: İblis Avcıları, kısa sürede 365 milyon izlenmeye ulaşarak Netflix tarihinin en çok izlenen orijinal filmi olmuştu. 

Animasyon türündeki yapımın tarihi başarısının ardından Sony ve Netflix, hızla harekete geçerek devam filmi için anlaşmaya varmıştı. Ancak K-Pop: İblis Avcıları 2'nin izleyiciyle buluşması 2029'u bulacak.

"Bana yeniden cesaret verdi"

Video oyun dünyasının efsane isimlerinden biri olan Kojima, aynı zamanda sinema yorumları da yakından takip edilen bir figür. Bir filmi pek beğenmediğinde genellikle yalnızca "İzledim" ya da "İzliyorum" demekle yetinen Kojima'nın, Avatar: Ateş ve Kül (Avatar: Fire and Ash) hakkında yaklaşık 200 kelimelik bir yorum kaleme alması da bu nedenle dikkat çekmişti. 

Kojima, sözkonusu film için "Geleceğe bakarken bana yeniden gurur ve cesaret verdi" ifadelerini kullanmıştı.

K-Pop: İblis Avcıları, halen Netflix'te izlenebiliyor.

Independent Türkçe, GamesRadar, ScreenRant


Charlie Chaplin'in yeni Avatar'da oynayan torunundan soyadı itirafı

Avatar serisine Ateş ve Kül'le katılan 39 yaşındaki Oona Chaplin, volkanlarda yaşayan Mangkwan kabilesinin lideri Varang'ı canlandırıyor (20th Century Studios)
Avatar serisine Ateş ve Kül'le katılan 39 yaşındaki Oona Chaplin, volkanlarda yaşayan Mangkwan kabilesinin lideri Varang'ı canlandırıyor (20th Century Studios)
TT

Charlie Chaplin'in yeni Avatar'da oynayan torunundan soyadı itirafı

Avatar serisine Ateş ve Kül'le katılan 39 yaşındaki Oona Chaplin, volkanlarda yaşayan Mangkwan kabilesinin lideri Varang'ı canlandırıyor (20th Century Studios)
Avatar serisine Ateş ve Kül'le katılan 39 yaşındaki Oona Chaplin, volkanlarda yaşayan Mangkwan kabilesinin lideri Varang'ı canlandırıyor (20th Century Studios)

Avatar: Ateş ve Kül'de (Avatar: Fire and Ash) kötü karakter Varang'a hayat veren Oona Chaplin, sinema tarihinin efsane ismi Charlie Chaplin'in torunu. 

Game of Thrones'daki rolüyle de tanınan Chaplin, kısa süre önce The Times of London'a verdiği röportajda, Kraliyet Dramatik Sanatlar Akademisi'nden (RADA) mezun olduktan sonra oyunculuk kariyerine başlarken soyadını değiştirmeyi düşündüğünü anlattı.

"O noktaya layık olduğumu hissetmek benim için bir yolculuk oldu çünkü bu kadar parlak bir isimle anılmasaydım bazı kapılar bana belki de hiç açılmayacaktı" diyen Chaplin, sözlerini şöyle sürdürdü: 

Bulunduğun yeri hak etmediğini düşünmek gerçekten zorlayıcı bir his.

Ancak daha sonra bu fikrinden vazgeçtiğini söyleyen oyuncu, bakış açısının "suçluluk duygusundan minnettarlığa" evrildiğini belirtti:

Ne kadar çalışırsam çalışayım dedemin yaptıklarıyla asla kıyaslanamayacağını kabul ederek bu noktaya geldim. Eğer bu dünyadaki tek amacım insanların 'Aa, Charlie Chaplin'in torunu' deyip onu Google'da araması ve bir filmini izlemesiyse, buna da razıyım. Çünkü o gerçek bir dâhi.

Oona Chaplin'in annesi Geraldine Chaplin de Charlie Chaplin'in kızıydı ve kendisi de oyunculuk kariyerine sahipti. 

2007'den beri kamera önünde

Avatar: Ateş ve Kül, Chaplin'in Hollywood'daki ilk büyük gişe filmi olsa da oyuncu, 2007'den bu yana profesyonel olarak kamera karşısına çıkıyor. Filmografisinde Taboo ve Black Mirror gibi yapımlar da yer alıyor.

Chaplin, The Times of London'a verdiği röportajda dedesinin Avatar filmlerini seveceğini düşündüğünü de söyledi: 

James Cameron, aralarındaki tüm farklılıklara rağmen bugün Chaplin'e en yakın isimlerden biri gibi geliyor bana. Ne yaptıklarını biliyorlar ve bu yüzden insanlar onları dinliyor.

"Mutlak cesaretiyle beni şaşırttı"

James Cameron ise Avatar'ın basın turu sırasında geçen hafta IndieWire'a yaptığı açıklamada, Chaplin'i seçme sürecini şöyle anlatmıştı: 

Tanıdık yüzlerden ve isimlerden vazgeçmek zor bir karardı ama Oona, karaktere bakışı, hareket biçimi ve mutlak cesaretiyle beni şaşırttı. Üstelik son derece hazırlıklıydı; sahneyi ezbere biliyordu ve metin 7-8 sayfa uzunluğundaydı.

Avatar: Ateş ve Kül, sinemalarda gösterimde.

Independent Türkçe, The Times of London, Variety, IndieWire