Avrupa, nükleer anlaşmanın 10 gün içerisinde yeniden hayata geçirilmesi yönünde iyimser

Rusya'nın Viyana Uluslararası Kuruluşlar Daimi Temsilcisi Mihail Ulyanov, Cuma günü Viyana'daki müzakerelerde (Reuters)
Rusya'nın Viyana Uluslararası Kuruluşlar Daimi Temsilcisi Mihail Ulyanov, Cuma günü Viyana'daki müzakerelerde (Reuters)
TT

Avrupa, nükleer anlaşmanın 10 gün içerisinde yeniden hayata geçirilmesi yönünde iyimser

Rusya'nın Viyana Uluslararası Kuruluşlar Daimi Temsilcisi Mihail Ulyanov, Cuma günü Viyana'daki müzakerelerde (Reuters)
Rusya'nın Viyana Uluslararası Kuruluşlar Daimi Temsilcisi Mihail Ulyanov, Cuma günü Viyana'daki müzakerelerde (Reuters)

ABD ile İran arasındaki dolaylı müzakerelerde şimdiye kadar herhangi bir ilerleme kaydedilmedi. Ancak Avrupa tarafı, denetimlerin tamamlanması yönünde Tahran ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) arasında imzalanan teknik anlaşmanın sona ereceği tarih öncesinde bir anlaşmaya varılabileceği umudunu yitirmedi.
İran, nükleer anlaşmayı yeniden tesis etme yönünde siyasi bir fikir birliği olmadığı taktirde denetim süreçlerini tümüyle durdurma, geçtiğimiz Şubat ayından bu yana nükleer tesislerdeki faaliyetleri kaydeden UAEA’ya ait kamera kayıtlarını imha etme tehdidinde bulunuyor. Japon NHK internet sitesinin aktardığına göre İran heyeti başkanı Abbas Arakçi, İran'ın UAEA ile işbirliği süresini uzatmaya gerek kalmayacak şekilde yeterli ilerleme kaydetmeyi umduğunu belirterek, “İran, gerektiği taktirde uzatmayı da düşünecektir” ifadelerini kullanmıştı.
Rusya’nın müzakerelerdeki heyeti başkanı Büyükelçi Mihail Ulyanov ise müzakere sürecinin 21 Mayıs'tan sonraya uzatılmasının ‘mümkün’ olduğunu, ancak süreci karmaşıklaştırabileceğini öne sürdü. Bir gün önce yaptığı açıklamada görüşmeleri bitirme yönünde belirli bir tarih olmadığını söyleyen koordinatör Enrique Mora’ya yanıt veren Ulyanov, “Evet belirli bir tarih yok ancak 21 Mayıs'a kadar tamamlanması amaçlanıyor. Müzakerelerin bu tarihten sonra tamamlanması mümkün, ancak bu durumda şüpheler ve riskler artıyor. Viyana'daki tüm heyetlerin bunun farkında olması güzel” ifadelerini kullandı. Açıklamasında aynı zamanda söz konusu tarihe kadar bir anlaşmaya varılabileceği konusundaki iyimserliğini dile getiren Mora, ‘katılımcıların zaman meselesinin zorunlu’ olduğu hissinden de bahsetmişti. Müzakereciler, İran’da cumhurbaşkanlığı seçimleri kampanyalarının (28 Mayıs ila 16 Haziran) başlayacak olmasıyla Viyana’daki sürecin parçalanacağından da korkuyor.
Müzakerelere dair üç komite zorluklarla karşılaşmaya devam ediyor. ABD yaptırımlarının kaldırılması yönünde çalışan komitenin çalışmaları, diğerlerinden daha ileri düzeyde. Bu komitenin önündeki en büyük engel, Trump yönetiminin terörizm finansörlüğü ile ilgili olarak önceki İran Merkez Bankası'na uyguladığı yaptırımlar yönünde. Washington, Tahran'ın anlaşmaya geri dönmesinden ‘azami ölçüde’ yararlanmasına izin vermek için bu yaptırımları kaldırmaya istekli olduğunu ifade etmişti. Ancak İran, kaldırılmasının küresel finansal sisteme dönmesine izin vereceği yaptırımların kaldırılmasını talep ediyor.
Bloomberg News’in haberine göre İran Merkez Bankası Başkanı Abdunnasır Himmeti, “Merkez Bankası, İran bankaları, SWIFT sistemi, bunlar ile uluslararası bankalar arasındaki herhangi bir finansal işlem üzerindeki yaptırımların kaldırılması teyit edilmelidir” ifadelerini kullandı. Bu yaptırımların kaldırılmasının görüşmelere dahil edilmesini sağlama yönünde İran heyetine başından beri Merkez Bankası yetkilileri de eşlik ediyor.
İran Merkez Bankası yetkililerinin Viyana görüşmelerine ‘dahil olduğunu’ belirten Himmeti, Viyana’daki ‘müzakerelerin ilerlemesi yönünde şahsen umudu olduğunu’ da sözlerine ekledi. İran'ın nükleer yükümlülüklerini inceleyen ikinci çalışma komitesi ise İran’ın gelişmiş santrifüjlerinin kaderiyle ilgili engellerle karşı karşıya. Bu santrifüjlerin yüksek saflık seviyesinde zenginleştirilmiş uranyum üretme kabiliyeti, İran’ı nükleer bomba üretimine yaklaştırıyor. ABD, İran'ın 2018'den bu yana edindiği ileri derece nükleer teknolojiyi ortadan kaldıracağına dair güvence ararken, İran ise bundan kolay kolay vazgeçmeyeceğini ima ediyor.
En ciddi zorluklarla ise, anlaşmaya varıldığı taktirde atılacak pratik adımların koordinasyonu ve uygulanmasını inceleyen üçüncü çalışma komitesi karşı karşıya. Zirâ İran, nükleer yükümlülüklerini yerine getirmeden önce ABD’nin yaptırımları kaldırılmasını ‘garantileme’ konusunda ısrar etmeye devam ediyor.
Viyana'daki diplomatik çabalar ve Avrupa’nın iki tarafın da mesajlarını iletmek için İranlılar ile ABD’liler arasındaki git gelleri dün yoğunlaştı. Üç uzman komitesi, mevcut müzakere turunun bitişi öncesinde hala var olan engellerin çözülmesi umuduyla, geçtiğimiz Cuma günü dördüncü turun başladığı ilk günden itibaren sabahtan akşam saatlerine kadar çalışıyor.
Geçtiğimiz ay başından bu yana devam eden müzakerelerde yaşanan ‘dalgalanmaların’ ‘ciddiyetin’ kanıtı olduğunu öne süren İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf, “Bir gün müzakerelerde ilerlemenin kaydedildiğini duyuyorken, başka bir gün ise ortaya çıkan anlaşmazlıklardan haberdar oluyoruz; hepsi müzakerelerin ciddiyetini gösteriyor” dedi.



Seçmenin ve ABD Başkanı Trump'ın dış yönelimleri

 Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
TT

Seçmenin ve ABD Başkanı Trump'ın dış yönelimleri

 Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)
Amerikalı seçmenin sabrı tükendi ve artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi dış meseleleri umursamıyor (AFP)

Nebil Fehmi

Politikacılar, analistler ve medya çalışanları, ABD seçimlerinin sonucunu anlamak ve Donald Trump'ın 5 Kasım'daki başkanlık yarışını kazanmasının ardından beklenen dış pozisyonları ve politikaları tahmin etmek için büyük bir çaba gösteriyor. ABD'nin siyasi ve askeri gücü, ekonomik ve maddi zenginliği ve kararlarından ülkelerin çoğunluğunun hem olumlu hem de olumsuz etkilendiği göz önüne alındığında böyle olması doğaldır.

Seçimlerin bazı özelliklerini netleştirmek ve önümüzdeki dönemin siyasi yönelimlerini öğrenmek amacıyla Amerikan siyasi haritasında aktif ve etkili rol oynayan bazı isimler ile istişarede bulundum. Onlara genel olarak seçmenlerin uluslararası gelişmelere ilgisiz olmalarının, Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin adayları olmak için başvuranların oldukça çeşitli arka planlarını umursamamalarının nedenlerini sordum. Bu adaylık yarışlarının çoğunun neden siyasi merkezin sağında ve solunda yer alan geleneksel adayların lehine sonuçlandığını, eski aktör Ronald Reagan'ın 1981'deki zaferi ve Donald Trump’ın 2016 ve 2024'teki zaferlerine benzer şekilde, alışılmadık bir şahsiyetin neden adaylığı ve büyük ödül olan başkanlığı sadece arada sırada kazandığını da sorguladım.

Bu sorulara aldığım en iyi yanıt, seçim sisteminin istikrarlı ve başarılı olduğu, ancak bir süper gücü ilgilendirmesine rağmen, seçim tercihlerinin kişisel ve yerel bakış açılarına ve düşüncelere göre yapıldığı, sürprizlerden, hatta hatalardan veya mantıksız görünen şeylerden muaf olmadığı için özel bir konuma sahip olduğu yönündeydi.

Bu yanıta eşlik eden açıklama, ulusal toplumsal alanın geniş olduğu, ancak seçmenlerin ilgi alanının çok sınırlı olduğuydu. Bu nedenle, çok sayıda Amerikan seçmeninin siyasi ve ekonomik elitlerin kendi çıkarlarını göz ardı etmesinden duyduğu öfkenin bir sonucu olarak hukuki olarak hükümlü, hakkındaki uygulanabilecek mahkeme kararları tarafından tehdit edilen bir adayın zaferi de dahil olmak üzere garip görünen sonuçları olabiliyor. Elitlerin bu umursamazlığı, Seçiciler Kurulunda 312 oyun yanı sıra doğrudan oylamada Cumhuriyetçi Parti için alışılmadık bir durum olan mutlak çoğunluğu elde eden Donald Trump'ı iki kez tercih eden, çok çeşitli ve giderek büyüyen öfkeli bir sınıf yarattı.

ABD geniş, kaynakları bol ve meydan okumaları sert olan bir kıta. Toplumsal eğilimler bir eyaletten diğerine farklılık gösteriyor ve sahil bölgelerindeki vatandaşların görüşleri orta bölgedekilerden farklı. Toplum özellikle kişisel çıkar felsefesini bir yaşam biçimi olarak benimsediği için, onları doğrudan etkilemediği sürece uluslararası kaygılarla hiçbir ilgileri yok. Dolayısıyla seçmenler, ülkeleri bir süper güç olmasına rağmen uluslararası meselelerle hiçbir ilgisi bulunmayan, hatta bölgesel düzeyde bile olmayan, yerel vizyon ve görüşlere göre oy kullanıyorlar.  Seçmenler kararlarını, temel kişisel çıkarlarını karşılayacağına inandıkları kişiler lehine belirliyorlar. Bunlar da çoğu zaman ekonomi ya da George W. Bush'un işgallerinden sonra Obama'nın zaferinin sebeplerinden biri olan savaş ya da Trump için en önemli sorunlardan biri olan yasadışı göçmenlerle ilgili endişeler gibi anlık korkularıdır.

Pek çok kişi, her ne kadar uzun bir süre içinde kademeli olarak gerçekleşse de önde gelen Amerikan partileri toplumsal dönüşümleri büyük ölçüde yanlış yorumladığından, uluslararası toplumun zaman zaman seçim sonuçlarına şaşırmasının doğal olduğu konusunda beni temin etti.

Bundan sonra neler olacağına dair düşünceler ve istişareler bağlamındaysa, Amerikan dış politikasının 20 yıldır kademeli olarak içe kapanma ve izolasyon, büyük güç rolü ve sorumluluklarından uzaklaşıp sadece ulusal çıkarlara odaklanma yönünde bir değişime tanık olduğunu belirtmek gerekir.

Amerikalı seçmen artık ülkesinin maliyetli dış sorumluluklar üstlenmesini hoş karşılamıyor ki Trump da bu tutumu benimsiyor. Bazı analistler, en yakın dostlar da dahil olmak üzere, istisnasız tüm dış meselelerin bundan etkileneceğini ileri sürdü ve diretti. Bazılarına bununla ilgili sorularımı sormaya devam ettiğimde, her şeyin göreceli ve orantılı olduğu cevabını aldım. Ancak onlara göre mali, siyasi ve askeri açıdan açık çek politikasının devam edeceğini ya da ABD’nin her konuyu yakından takip edeceğini düşünenler yanılıyor. Çünkü Amerikan seçmeninin artık sabrı tükendi ve Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi dış meseleleri umursamıyor.

Irak'ın işgalinden bu yana, ister Demokrat ister Cumhuriyetçi yönetim altında olsun, ABD'nin uzun süren savaşlardan çekilmeye çalıştığına dair çok sayıda kanıt olmasına rağmen, bazıları bu görüşlere şaşırmış olabilir. Savaşlardan çekilmeye yönelik son adım, Biden'ın Afganistan'dan çekilmesiydi ve İran'a yönelik farklı tutumlarına rağmen ne Biden ne de kendisinden önce Trump, istisnai durumlar dışında ve uzaktan olmak kaydıyla İran'a karşı askeri güce başvurmadı.

Trump'ın beklenen dış politika felsefesinin çerçevesini belirli başlıklarla özetlemek mümkün. Birincisi, ideolojiden yoksun ve ABD ile Trump’ın kişisel siyasi sermayesine doğrudan ve kısa vadeli getiriler kazandırmayı hedefleyen politikalara bağlı kalmaktır. İkincisi, ilişkilerin çerçevesi kendisinden öncekiler gibi siyasi coğrafyadan ziyade “coğrafi ekonomi” denilen şeye daha yakın olacaktır, yani hesaplarda getiri ve ekonomik etki önce gelecektir. Üçüncüsü, savaş öngörülemeyen sürprizleri beraberinde getirdiği ve bir işadamı olarak pratik hesaplarını bozduğu için Amerikan askeri veya diğer güçlerinin yaygın kullanımı desteklenmeyecektir. Dördüncüsü, Trump’ın kararları gerçekçiliğe, pragmatizme, kazanan ve kaybedene dayanıp, doğru ve yanlış ya da tarihsel değerlendirmelerle hiçbir şekilde bağlantılı olmayacaktır.

Bu ilkeler çerçevesinde, seçimlerden sonra Trump'ın danışmanlarından biri tarafından hızlı bir açıklama yapılarak Ukrayna'ya çözümün işgal altındaki toprakların geri alınması değil, uygun güvenlik düzenlemeleri üzerinde anlaşmaya varılması olduğu yönünde net bir mesaj iletileceği belirtildi. Trump'ın Çin'e yönelik eleştirilerinin çoğunun ağırlıklı olarak ekonomi politikalarına odaklandığı da görüldü.

Trump daha önce Netanyahu'nun işleri sonuçlandırmak için icraatta bulunması gerektiğini belirtmiş ancak kastettiğinin daha fazla güç kullanmak mı yoksa mevcut şekliyle askeri operasyonları durdurmak mı olduğuna açıklık getirmemişti. Netanyahu'ya Ocak 2025'te yeni görevine bu sıcak konularla başlamak istemediğini bildirdiğine dair haberler de yayınlandı. Lübnan'da ateşkesin sağlanması ve yerleşmesi konusunda anlaşmaya yaklaşıldığına dair sızıntılar da var. Ancak bunu Hizbullah'ı ve onun İran ile bağlantısını göz ardı ederek başarmak zor. Netanyahu, seçildikten sonra Trump ile birden fazla kez görüştüğünü ve pozisyonlarda tam bir uyumun bulunduğunu belirtti. Bu uyumun İran tehdidi ile bağlantılı olduğunu açıkladı.

2024 yılının son ayları Ortadoğu'nun güvenliğini, istikrarını ve geleceğini etkileyen, daha izolasyoncu ve içine kapanık Amerikan siyasi eğilimlerinin gölgesinde, önümüzdeki yılın ve gelişmelerinin gidişatını belirlemede belirleyici önemli hadiselerle dolu olacaktır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.