Afrika feminizmi Sudanlı kadınlara ne sundu?

Sudan geçiş hükümeti, önündeki sosyal, kültürel ve yasal engelleri kaldırmak için çeşitli adımlar atmaya odaklandı

Sudanlı kadınların kamusal alandaki katılımının halen toplumun üst tabakalarıyla sınırlı olması, pozitif ayrımcılık çerçevesinde haklarının güvence altına alınmasını gerektiriyor (The Independent Arabia - Hasan Hamid)
Sudanlı kadınların kamusal alandaki katılımının halen toplumun üst tabakalarıyla sınırlı olması, pozitif ayrımcılık çerçevesinde haklarının güvence altına alınmasını gerektiriyor (The Independent Arabia - Hasan Hamid)
TT

Afrika feminizmi Sudanlı kadınlara ne sundu?

Sudanlı kadınların kamusal alandaki katılımının halen toplumun üst tabakalarıyla sınırlı olması, pozitif ayrımcılık çerçevesinde haklarının güvence altına alınmasını gerektiriyor (The Independent Arabia - Hasan Hamid)
Sudanlı kadınların kamusal alandaki katılımının halen toplumun üst tabakalarıyla sınırlı olması, pozitif ayrımcılık çerçevesinde haklarının güvence altına alınmasını gerektiriyor (The Independent Arabia - Hasan Hamid)

Mina Abdulfettah
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), Pekin Deklarasyonu ve diğerleri gibi Birleşmiş Milletler (BM) sözleşmeleriyle ilgili mevcut bir takım tartışmalar çerçevesinde Sudanlı kadınların çoğu, sömürgecilik ve diktatörlük dönemlerinin koşullarıyla mücadelede kendileriyle eşit olan diğer Afrika ülkelerinden kadınların gerisinde kaldı. Çünkü Afrikalı kadınlar, ülkelerindeki değişikliklerin boyutunu ve doğasını ortaya çıkaran Batı ülkelerinin desteğini alma ayrıcalığına sahipti.
Sudanlı kadınları bundan uzak tutan sadece yoksulluk ve cehalet değildi, aynı zamanda önceki rejimin kadın faaliyetleri üzerindeki tam kontrolü, kadınları İslami eğilimli rejimin dışında tutması ve sadece rejime mensup olanları siyasi, ekonomik ve sosyal olarak güçlendirmesiydi. Öte yandan bu süre zarfında Afrika feminizmi fikirlerini Afrika Birliği’ne (AfB) sızdırmayı başarmış ve ‘Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı’ adlı sözleşmenin imzalanmasını sağlamıştı. Sudan’da Aralık 2018’deki devrimden sonra şimdi, bu sözleşmenin uygulanmasını etkileyen bazı engellerin ve faktörlerin ortadan kaldırılması halinde kadınların lehine olan bazı koşulların değişmesi bekleniyor.

Feminist sınıflandırma
Sudanlı kadınlar, genel olarak Afrikalı kadınların bir özelliği haline gelen Batı sömürgeciliğine karşı mücadele döneminden kalma siyah feminizm ve eski rejiminin onlar için zemin hazırladığı İslami feminizmi bir araya getiriyorlar. İslami feminizm, siyahi feminizmin yerini alırken Kuzey Sudan’da Güney Sudan’a karşı İslami eğilime ait olma sınıflandırmasının üstüne çıktı. Bu da Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) örgütünü, Güney Sudan, Nuba Dağları, Mavi Nil ve Darfur bölgelerindeki feminist aktivistleri söz konusu bölgelerden dışlanmış kadınları savunmak için harekete geçirmeye itti. Böylece, iki feminist hareket arasındaki sınıflandırma dönüşüme uğradı ve her biri, diğerinin siyasi faaliyetini, bu klişeleşme sayesinde etnik bir sınıflandırmaya dönüşene kadar saf bir feminist hareket olarak gördü. İslami feminizm düşüncesi, Ulusal Kongre Partisi’nin (UKP) kadın üyelerini etkileyen yabancı bir fikirdir. İranlı ve Türk modernistlerin yanı sıra Avrupa'da yaşanan Arap topluluklarına mensup Müslüman Kardeşler (İhvan) üyelerinden etkilenmiştir. Bu fikir aynı zamanda Ulusal İslami Cephe lideri Hasan Turabi'nin kadınlar hakkındaki fikirlerini de şekillendirirdi. Turabi, kadınların imamlığı gibi kadınlara ilişkin bir takım fetvalar yayınlamıştı. Turabi, fıkhi görüşlerinin yanı sıra kendisinden sonra partinin genel sekreterliğine bir kadının geçmesini de tavsiye etti. Ancak bu tavsiye, onu yalnızca kadınların siyaset sahnesindeki rolünün öneminin bir teyidi olarak gören bazı karşıt görüşlerle karşı karşıya kalırken kadınlar partinin liderliğine asla ulaşamadı.
Kendi kendi motive eden hareket
Sudan, 1956 yılında bağımsızlığını ilan ederek, bu konuda birçok Afrika ülkesinin önüne geçti. Afrika ülkeleri ise 1960’lar ve 1970’lerde bağımsızlıklarını kazanabildiler. Ancak 1954 yılında Sudan Kadınlar Birliği’nin kurulmasının ardından birliğin en önemli hedefleri, Fatima Babiker Mahmoud'un ‘Miras ve Modernizm Arasında Afrikalı Kadınlar’ adlı kitabında bahsettiği gibi kadınların evde ev kadını ve toplumda çalışan bir vatandaş olarak çifte ekonomiden kurtulması, çocukluğa ve anneliğe dikkat çekilerek savunulması, kadınların kendilerine güvenmesi ve sosyal gelişime katkıda bulunması, yoksulluğu ve cehaletin ortadan kaldırılmasıydı. Tüm bu hedefler, bir grup Sudanlı öncü kadının, ulusal hareketin kollarında yükselen, kadın haklarını savunan, sorunlarını çözmeye çalışan feminist bir kurum olarak, Sudan Kadınlar Birliği’ni kurmasına yol açan iç faktörlerdi.
Sudan’ın İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi gibi insan hakları ile ilgili uluslararası sözleşmeleri erken dönemlerde tanıması, ardından CEDAW'a yönelik çekinceleriyle ters düşüyordu.
BM Genel Kurulu’nun 1979 yılında CEDAW’ı kabul edilmesinden sonra CEDAW, birçok Afrika ülkesi tarafından farklı zamanlarda tanındı. Bu ülkeler henüz bağımsızlıklarını kazanmışlardı. CEDAW’ı tanımaları söz konusu ülkelerin yardım almalarına ve uluslararası ilişkilerinin normalleşmesine katkı sağladı. Sudan’da Ömer El-Beşir’in iktidara gelmesinden sonra Sudanlı kadınlarla Afrikalı kadınlar arasında büyük bir uçurum oluştu. Bu uçurum, kadın hakları konusundaki ortak çıkarı yok etti.
AfB’nin başlıca organları arasında yer alan Devlet ve Hükümet Başkanları Genel Kurulu’nun Mozambik'in başkenti Maputo'da 11 Temmuz 2003 Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı sözleşmesini kabul etmesiyle bu uçurum daha da genişledi. Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı, CEDAW sözleşmesinin metnine dayanıyordu ve kadına yönelik şiddetin tanımını genişleten ve ‘hem barış hem savaş zamanında kamusal ve özel hayatta kadının temel özgürlüklerinin kısıtlanmasının reddedilmesini’ içeren başka hükümler yer alıyordu. Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı aynı zamanda, cinsiyetçi ayrım yapan veya erkek ya da kadının rollerini şekillendiren tüm geleneksel uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla sosyal ve kültürel davranışlarda gerekli değişiklikleri gerçekleştirmeyi’ de içeriyor.

Tamamlayıcı politika
Uluslararası baskı ve feminist hareketin bir sonucu olarak 1990'ların başında Afrika ülkelerinin çoğunda anayasa değiştirildi. Bu anayasalar genel olarak kadınlara karşı ayrımcılığın yasaklanmasını, medeni haller kanunlarının kadınların lehine olmasını ve onları aşağılamayı sürdüren normlara karşı çıkılmasını içeriyordu.
1986'dan sonra iktidardaki üçüncü demokratik sürece karşı bir darbe olan Beşir yönetiminin 1989 yılında iktidara gelmesinden sonra Sudanlı kadınların statüsü sekteye uğradı. Darbe rejimi parlamentoyu, siyasi partileri ve sendikaları feshetti. Muhalefet partileri faaliyetlerini yurtiçinden ve yurtdışından gizli bir şekilde sürdürdüler. Darbe, kadınların siyasi faaliyetlerini sekteye uğrattı. Tüm bunların ardından ister erkek ister kadın olsun İslami hareket dışındakileri kamu hizmetlerinden uzaklaştıran politika izledi. Beşir rejiminin partiler üzerindeki baskıları, diğer partilerdeki kadın üye sayısının iki kat olması gerçeğini ortaya çıkarırken bu yüzden programlarını yenilemeye de yönelmediler. Hem erkeklerin hem de kadınların parti üyeliklerini etkileyen, kamu hizmetlerinden uzaklaştırılmaları, işçilerin ve çalışanların işlerinden çıkarılmalarına sebep olan baskılar, kadınların kamusal alandaki katılımını zayıflattı.
Sudanlı kadınlar, eski Cumhurbaşkanı Cafer Numeyri döneminde (1969-1985) yerel seçimlerde oy kullanma hakkı kazandılar. Yine aynı dönemde ülkenin kadın bakanları oldu ve Meclis’in yüzde 25’ini kadınlar oluşturdu. Ancak sadece koalisyon hükümetinin ortağı Komünist Parti'den milletvekili seçilebildiler. Daha sonra Sudan, 1995 Pekin Deklarasyonu çıktılarından biri olarak BM tarafından kota sistemine tabi tutuldu. Kota sistemi, olumsuz durumları ele alma ve bunları kadınların siyaset sahnesine katılımını güçlendirmek için sosyal bir önlem olarak alma girişimi çerçevesinde geçici bir mekanizmaydı.
Ancak önceki rejim, bir dizi bakanlıkta görev yapan Ulusal Kongre Partisi'nin (UKP) kadın üyelerini güçlendirdi. Fakat bu bakanlıklar, Sosyal İşler Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı gibi sosyal hizmetler niteliğindeki bakanlıklarla sınırlıydı. Daha sonra Sudan hükümeti ile SLPM-N arasında Naivasha'da (Kenya) 2005 yılında Barış Anlaşması’nın imzalanmasının ardından kurulan merkezi ve eyalet hükümetlerinde kadınlar yer aldı. SLPM-N üyesi kadınların payına düşen bu bakanlıklardı.

Devlet feminizmi
Sudan geçiş hükümeti, politikasını BM yaklaşımına ve kadınların görüşlerine göre formüle etmeye ve bakanlıkların programları ve projeleri için gerekli finansmanı sağlamaya odaklanıyor. Kadınların önündeki sosyal, kültürel ve hukuki engellerin kaldırılması için çeşitli çabalar gösteriyor.  Geçiş hükümeti bu doğrultuda ilk adım olarak, başta Kamu Düzeni Yasası olmak üzere kadınların özgürlüğünü sınırlayan yasaları yeniden formüle etti.
Tüm bunlara rağmen, kadınların ekonomik ve sosyal hayattaki rolünün siyasi alandaki rolünden göreceli olarak daha büyük olduğunu, demokratikleşme sürecinin önemli bir parçası olarak siyasi değişim ve siyaset sahnesine katılımının olması gerektiğinden farklı olduğunu görüyoruz.
Buna neden olan engellere şu faktörler yol açtı:
1 - Sudan’ın feminist hareketinin uzun bir geçmişi olmasına rağmen, siyasetle ancak parlamentoya giren ilk Sudanlı kadın aracılığıyla ilişkilendirilebilir. 1964'te Sudan meclisine giren ilk kadın Fatima Ahmed İbrahim’di. Bunun yanı sıra Sudan 1965’te kadınların yargıda görevler üstlenmesine getirmesine izin veren ilk Arap ülkesi oldu. Bunu da kadınların sosyal ve ekonomik olarak güçlendirilmelerinden ayrı olarak, katılımı sadece toplumun üst tabakasından olan kadınlara özel kılarak, gerçek ve köklü bir değişimi önleyerek yaptı.
2 - Demokratikleşme süreci ertelendi ve rejime yakın partilerden bazı kadınlar, özellikle kırsal kesimdeki kadınların seçimlere katılımı ve güçlenmesi gerçeğinden uzakta çıkarları önemsemeye dayalı bir feminist koalisyon oluşturmak amacıyla siyasi kotalar bağlamında üst düzey bakanlıklara getirildiler. Hükümet, ‘devlet feminizmi’ olarak adlandırılan bu fenomenle, kadınların ekonomik, sosyal ve politik statüsünde köklü reformlar yapmadan kendisini belirli gruplara kabul ettirdi.
3 - İslami akım, Sudan toplumunu kontrol etme bahanesiyle yukarıda bahsi geçen uluslararası sözleşmeleri bir komplo teorisine döndürmeye çalışıyor. Böylece UKP’den mevcut hükümete karşı çıkarları olan bazı güçlerin bir araya gelmesiyle, İslami akımın kadın üyelerinin önderlik ettiği kültürel direniş türlerinden biri olarak toplumsal seferberlik ilan ediliyor.

 


Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
TT

Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)

Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Pakistan, Türkiye ve Katar, İsrail'in Gazze Şeridi sakinlerinin Mısır'a geçişine olanak sağlamak için Refah sınır kapısını tek yönlü açacağı yönündeki açıklamalarından derin endişe duyduklarını belirtti.

Sekiz ülkenin dışişleri bakanları yaptıkları açıklamada, Filistin halkını topraklarından çıkarma girişimlerini tamamen reddettiklerini vurgulayarak, ABD Başkanı Donald Trump'ın Refah sınır kapısının her iki yönde de açılması, bölge sakinlerine hareket özgürlüğünün garanti altına alınması, Gazze Şeridi halkından hiçbirinin ayrılmaya zorlanmaması, aksine topraklarında kalmaları ve vatanlarının inşasına katılmaları için uygun koşulların yaratılması, istikrarın yeniden sağlanması ve insani koşulların iyileştirilmesine yönelik bütünleşik bir vizyonun oluşturulması planına tam bağlılık gösterilmesi gerektiğini vurguladı.

Bakanlar, Başkan Trump'ın bölgede barışı sağlama konusundaki kararlılığına ilişkin takdirlerini yineleyerek, güvenlik ve barışın sağlanması ve bölgesel istikrarın temellerinin sağlamlaştırılması amacıyla, planının tüm yönleriyle, gecikme veya aksama olmaksızın uygulanmasının önemini vurguladılar.

Ateşkesin tam olarak sağlanması, sivillerin çektiği acılara son verilmesi, Gazze'ye insani yardımların kısıtlama veya engel olmaksızın ulaştırılmasının sağlanması, iyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarına erken başlanması ve Filistin Yönetimi'nin sektördeki sorumluluklarını yeniden üstlenmesi için gerekli koşulların oluşturulması ve böylece bölgede yeni bir güvenlik ve istikrar aşamasının başlatılması gerektiğini vurguladılar.

Bakanlar, ülkelerinin, Güvenlik Konseyi'nin 2803 sayılı Kararı ve ilgili tüm Konsey kararlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak ve uluslararası hukuk kararları ve iki devletli çözüm ilkesi uyarınca adil, kapsamlı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmak için elverişli bir ortam sağlamak amacıyla Amerika ve tüm ilgili bölgesel ve uluslararası taraflarla çalışmaya ve eşgüdüm sağlamaya hazır olduğunu teyit ettiler. Bu, işgal altındaki Gazze ve Batı Şeria toprakları da dahil olmak üzere 4 Haziran 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla sonuçlanacaktır.


Katar: Gazze savaşını sona erdirme müzakereleri kritik bir aşamada

Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 23. Doha Forumu'nun ilk gününde konuşuyor (Reuters)
Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 23. Doha Forumu'nun ilk gününde konuşuyor (Reuters)
TT

Katar: Gazze savaşını sona erdirme müzakereleri kritik bir aşamada

Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 23. Doha Forumu'nun ilk gününde konuşuyor (Reuters)
Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 23. Doha Forumu'nun ilk gününde konuşuyor (Reuters)

Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani bugün yaptığı açıklamada, Gazze savaşıyla ilgili müzakerelerin kritik bir aşamada olduğunu açıkladı.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre Katar'daki Doha Forumu'nda düzenlenen bir panelde konuşan el Sani, arabulucuların ateşkesin bir sonraki aşamasına geçmek için birlikte çalıştıklarını ifade etti.

Başbakan, Gazze'de ateşkesin, İsrail'in Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi olmadan tamamlanmayacağını açıkladı.

"Şu anda kritik bir noktadayız... Ateşkes olduğunu düşünemeyiz; ateşkes ancak İsrail'in tamamen çekilmesi ve Gazze'ye istikrarın geri dönmesiyle tamamlanır" ifadelerini kullandı.

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Gazze'ye istikrar gücü kurulmasına ilişkin müzakerelerin sürdüğünü, gücün yetki ve angajman kurallarının da ele alındığını açıkladı.

Katar'daki Doha Forumu'nda konuşan Fidan, gücün temel amacının sınır boyunca İsrailliler ve Filistinliler arasında ayrım yapmak olduğunu belirtti.

Bugün Gazze'nin kuzeyinde, İsrail İHA'sının hedef alması sonucu bir Filistinli hayatını kaybetti, üç kişi de yaralandı. Filistin Bilgi Merkezi yerel kaynaklara dayanarak, "Gazze'nin kuzeyindeki el Atatra kavşağında İsrail'e ait bir İHA tarafından hedef alınanlardan bir şehit ve üç yaralının eş Şifa Hastanesi'ne getirildiğini" bildirdi.

Merkezden yapılan açıklamada, "10 Ekim'de ateşkes anlaşmasının başlamasından bu yana çoğunluğu çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan 369 vatandaşımız hayatını kaybetti, 920'den fazla kişi de yaralandı" denildi.


İsrail ordusunun Gazze'ye açtığı ateş sonucu bir kişi öldü, üç kişi yaralandı

Filistinli bir kadın, Han Yunus'taki El Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırılarında şehit düşenlerin ardından ağlıyor- 3 Aralık (Arşiv- AFP)
Filistinli bir kadın, Han Yunus'taki El Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırılarında şehit düşenlerin ardından ağlıyor- 3 Aralık (Arşiv- AFP)
TT

İsrail ordusunun Gazze'ye açtığı ateş sonucu bir kişi öldü, üç kişi yaralandı

Filistinli bir kadın, Han Yunus'taki El Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırılarında şehit düşenlerin ardından ağlıyor- 3 Aralık (Arşiv- AFP)
Filistinli bir kadın, Han Yunus'taki El Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırılarında şehit düşenlerin ardından ağlıyor- 3 Aralık (Arşiv- AFP)

Yerel medya bugün, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin kuzeybatısında açtığı ateş sonucu bir Filistinlinin öldüğünü, üç kişinin de yaralandığını bildirdi.

Filistin haber ajansı (WAFA), İsrail güçlerinin bölge yakınlarında bir grup sivili hedef aldığını, bunun sonucunda çok sayıda ölenler ve yaralananların olduğunu bildirdi.