Gazze Şeridi’ndeki Filistinli gruplar hangi silahlara sahip ve ne kadar güçlüler?

Gazze Şeridi’nin güneyinden İsrail’e fırlatılan roketler (AFP)
Gazze Şeridi’nin güneyinden İsrail’e fırlatılan roketler (AFP)
TT

Gazze Şeridi’ndeki Filistinli gruplar hangi silahlara sahip ve ne kadar güçlüler?

Gazze Şeridi’nin güneyinden İsrail’e fırlatılan roketler (AFP)
Gazze Şeridi’nin güneyinden İsrail’e fırlatılan roketler (AFP)

Washington Post gazetesi, Gazze Şeridi’ndeki Filistinli grupların son birkaç gündür İsrail’deki bazı şehirlere fırlattığı roketlere ışık tuttu.
İsrail, Demir Kubbe hava savunma sistemi tarafından çoğu püskürtülen roket saldırılarına yanıt olarak Gazze’yi vurdu.
İsrail ordusuna göre, bazı roketlerin İsrail topraklarına düşmesi sonucu 7 kişi öldü.
Filistinli yetkililer ise, İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği hava saldırılarında aralarında çocukların da yer aldığı 83 Filistinlinin öldüğünü ve 487 kişinin yaralandığını bildirdi.
Filistin’den gönderilen roketler, arabalar ve evleri tahrip ederken, İsrailliler sığınaklara yöneldi.
Analistler, bu roket saldırılarının İsrail’i sindirmeyi ve Demir Kubbe’yi test etmeyi amaçladığını söyledi.
Ortadoğu bölgesindeki füzelerde uzmanlaşmış bağımsız istihbarat analisti olan Fabian Hinz, “Artık Tel Aviv’deki hedefleri kendi ürettikleri araçları kullanarak vurmayı başaran bir devlet dışı aktör var. Teknolojik bir askeri değişim açısından, bu oldukça önemli” dedi.
Çoğu analist, geçtiğimiz günlerde Gazze’den yapılan saldırılarda kullanılan roketlerin, 2014’te İsrail ile Hamas arasındaki son büyük çatışma sırasında atılan roketler de dahil olmak üzere tanıdık teknoloji kullanıldığını söyledi. Ancak, kullanım biçimleri değişmiş olabilir.
İsrail Füze Savunma Organizasyonu’nun eski başkanlığını yapmış olan İsrailli savunma mühendisi Uzi Rubin, “Benim izlenimim şu ki, Filistinliler tarafından şu anda kullanılan roketler teknoloji açısından farklı değil, boyut olarak 2014’te kullanılanlardan farklı, daha ağır savaş başlıklarına sahip silahlar” diye konuştu.
Hamas askeri sözcüsü Ebu Ubeyde, grubun Tel Aviv yakınlarını hedef almak için Ayyash 250 adlı yeni bir roket kullandığını duyurdu. 
Hamas’a göre roketin 150 milden fazla menzili var, ancak iddialar bağımsız olarak doğrulanmadı.
İsrail Savunma Kuvvetleri’nden emekli general ve şu anda Washington Enstitüsü’nün bir üyesi olan Michael Herzog, grubun 8 bin ila 10 bin rokete sahip olabileceğini dile getirdi.
Ancak bazı analistler, Hamas ve İslami Cihad’ın roket stokların tam olarak ne kadar olduğunu bilmenin zor olduğunu, ancak arttıklarını söyledi. 
Rubin, “Hamas’ın stokları 2014’tekinden daha fazla, ancak o zaman bile yeterince fazlaydı” yorumunda bulundu.
Herzog, çoğunun muhtemelen sınırdan yalnızca altı ila 12 mil ilerleyebilen kısa menzilli roketler olduğunu, ancak Hamas’ın silah deposunun büyük bir kısmının, İsrail’deki büyük yerleşim merkezlerine ulaşabilen daha uzun menzilli roketlerden oluştuğunu söyledi.
Hinz ise, Hamas ve diğer grupların, roketlerine hassas yönlendirme sistemleri eklemeye çalışıyor gibi görünmelerine rağmen, başarılı olduklarına dair hiçbir kanıt bulunmadığını söyleyerek, “Hedeflerini oldukça iyi vuran bazı vuruşlar. Bunlar şanslı atışlar olabilir” yorumunda bulundu.

Silahlar nereden geliyor?
Hinz’e göre Hamas, İran’dan Fajr-3 ve Fajr-5 roketleri ve Suriye’den M302 roketleri de dahil olmak üzere yurt dışından bazılarını satın aldı.
Ancak Hamas hareketi, artık yerel olarak yaklaşık 100 mil menzilli füzeler üretebiliyor ve bu da İsrail topraklarının çoğunu teknik olarak füzelerin menziline sokuyor.
Al-Monitor haber sitesine göre, yurtdışından tamamen monte edilmiş silahlar elde etmek giderek zorlaşsa da, Hamas liderleri Eylül ayında bir Al Jazeera programında Fajr füzelerini ve Rus Kornet tanksavar füzelerini kara ve deniz yoluyla Gazze’ye gizlice sokmayı başardıklarını söyledi.
Şimdiyse grup, silahlarının büyük bir kısmını yerel ve kaçak malzemeler ile İran ve Lübnan Hizbullah’ından aktarılan bilgi birikimini kullanarak Gazze’deki tesislerinde üretiyor.
Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde görevli Ian Williams, geçtiğimiz günlerde Gazze’den yapılan roket ateşinin Hamas’ın silah programında daha büyük bir İran ayak izini ortaya çıkardığını söyledi.

Roketler ne tür hasara neden olabilir?
Son yıllarda, Gazze’den atılan roketler çoğunlukla boş alanlara ve ormanlara indi. Şimdi daha uzağa ulaşabiliyor.
İsrail ordusu, Hamas’ın Kudüs’ü hedef alabileceğini biliyordu, ancak grubun Pazartesi günü şehre 7 roket ile hedef alma hareketi yetkilileri şaşırttı. 
Daha sonra Salı ve Çarşamba günleri, Tel Aviv’e doğru daha fazla sayıda yüksek menzilli roket fırlattı.
Yaklaşık yüzde 90’lık tipik bir etkinlik oranına sahip olan Demir Kubbe sistemi, büyük ölçüde dayanıyor gibi görünüyor. 
Ancak roketlere karşı toprakları savunmak maliyetli. İsrail, her bir Demir Kubbe füzesi için on binlerce dolar harcıyor.
Demir Kubbe’ye rağmen, Hamas’ın roketleri İsrail’in en büyük şehri olan Tel Aviv’deki Ben Gurion Uluslararası Havaalanı yakınlarındaki yerler de dahil olmak üzere kalabalık bölgeleri vurmayı başardı, bu da havaalanının geçici olarak kapanmasına ve uçuşların başka bir havalimanına yönlendirilmesine neden oldu.

Strateji nedir?
Analistler, Doğu Kudüs’teki polis baskını ve gerilimlere roket saldırılarıyla yanıt veren Hamas’ın kendisini Kudüs’ün savunucusu ve Filistinlilerin meşru lideri olarak konumlandırmaya çalıştığını söyledi.
Katar’daki Northwestern Üniversitesi’nde bir Hamas uzmanı olan Halid Harub, bunun grup için yeni bir strateji oluşturduğunu söyleyerek, “Bu, Hamas’ın siyasi-askeri stratejisinde, Batı Şeria’daki Filistin yönetimini geride bırakarak ve İsrail’e meydan okuyarak ulusal meseleleri kendi eline alan bir dönüm noktasıdır” dedi.
Hamas, İsrail ordusunun kendisinden daha üstün olduğunu biliyor ancak bu strateji, özellikle de rakip El Fetih hareketinin başında olan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın bu ay yapılması planlanan Filistin seçimlerini iptal etmesinden sonra Hamas için siyasi açıdan verimli olabilir.
Ancak analistler, silah stoklarının azalması ve İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısından geri adım atacağına dair hiçbir işaret göstermemesi nedeniyle zamanın Hamas lehine işlemediğine dikkati çekti.
Herzog, “Şimdi rüzgar onların aleyhine dönüyor ve çok şey kaybetmeye devam ediyorlar. Çünkü bu ne kadar devam ederse, stoklarını o kadar çok kaybederler” dedi.

 


Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, ülkesinin ‘Litani'nin kuzey ve güneyinde silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildiğini’ doğruladı. Recci, bu pozisyonu Lübnan'a ileten son kişinin geçen hafta sonu Beyrut'u ziyaret eden ve çok sayıda Lübnanlı yetkiliyle görüşen ABD Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus olduğunu belirtti.

Recci Şarku’l Avsat'a verdiği röportajda, Ortagus’un Lübnan'ın şu anda açık bir ‘penceresi’ olduğundan bahsettiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “ABD yönetimi Lübnan'a topraklarını özgürleştirmesi, yeniden inşa etmesi ve ekonomisini geliştirmesi için yardım etmek istiyor. Ancak bunun karşılığında ister uluslararası, Arap, Körfez ve hatta Lübnanlıların talebi olan ekonomik reformlar açısından olsun, ister uluslararası toplumun Lübnan devletinin egemenliğini sadece Litani'nin güneyine değil, tüm Lübnan topraklarına yaymasını istediği silah münhasırlığı açısından olsun bizden istenen şeyler var. Bu husus Ortagus ve diğer uluslararası yetkililer tarafından bize açıkça iletildi. Zaten bu mesele Lübnan anayasasında da yer alıyor.”

Recci, “Ayrıca dünyada hiçbir ülke kendi kurumları dışında silahların varlığını kabul etmek zorunda değildir. Dolayısıyla bu uluslararası bir talep olduğu gibi aynı zamanda Lübnan'ın da bir talebidir. Biz bunu bakanlık açıklamasında ve yemin konuşmasında açıkça ifade ettik” şeklinde konuştu.

cdfvgh
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku'l Avsat)

Recci, Ortagus'un silah münhasırlığının sağlanması için bir ‘zaman çizelgesinden’ söz ettiğini reddederek, ‘bunun mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğini’ söylediğini açıkladı. Bu alanda yapılanların iyi ama yetersiz olduğunu, daha büyük ve hızlı adımlar atılmasını istediklerini belirtti.

Recci, ‘silah münhasırlığına’ ulaşmak için benimsenecek mekanizma konusunda ise şunları söyledi: “Devletin kendi iç egemenliğini müzakere etmeyeceğini söyleyen genel bir ilke var. Dolayısıyla hükümetin net bir tutum sergilemesi gerekiyor. Biz de silahların devlet tarafından kısıtlanması için bir yol ve mekanizma bulacağız.”

Müzakere komiteleri

İsrail ile müzakere komiteleri konusuna da değinen Recci, “İsrailliler ve Amerikalılar işgal altındaki beş nokta, esirler ve ihtilaflı bölgeler konusunda müzakere etmek üzere üç komite kurulmasını talep ediyorlardı. Ancak biz onlara ilk iki hususta müzakere etmenin söz konusu olmadığını, müzakere edilecek bir şey olmadığını söyledik. Zira biz toprak işgal etmiyoruz ya da İsrailli esirleri tutmuyoruz. Bu nedenle İsrail'in beş noktadan derhal ve koşulsuz olarak çekilmesi ve mahkûmları müzakere etmeden serbest bırakması gerekiyor. Bizim kabul ettiğimiz şey, karmaşık bir teknik mesele olan sınırların belirlenmesinin müzakere edilmesidir. Yaklaşık iki hafta önce önerilen komitelerin sivil olacağına dair bir fikir vardı, ancak konu bir daha tartışılmadı ve Ortagus bunu en azından benimle gündeme getirmedi” ifadelerini kullandı.

Diplomatik eylem

“Bu alanda günlük çalışmalar yapılıyor” diyen Recci sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm ülkeleri İsrail'e işgal ettiği Lübnan topraklarından çekilmesi için baskı yapmaya çağırıyoruz. Bu, Hizbullah'ın silahlarını elinde tutmak için sunduğu her türlü argümanı ya da gerekçeyi ortadan kaldırır ve topraklarını diplomasi yoluyla özgürleştirmekte ısrar eden ancak şu ana kadar İsraillilerin yanıt vermeyi ve güvenlik mülahazalarından bahsetmeyi reddettiği Lübnan devletinin konumunu güçlendirir. Devlet olarak askeri ve ekonomik güce sahip olsaydık diplomatik çalışmaların başarısı daha kesin ve hızlı olurdu, ancak her ikisinden de yoksunuz. Elimizdeki tek şey bu alanda bize yardımcı olacak ülkelerin dostluğu.”

Filistin silahları

Hizbullah'ın silahlarını geri çekmesi ile Filistinlilerin kamp içindeki ve dışındaki silahlarını geri çekmesi arasındaki bağlantıyı sorgulayan Recci, “Hizbullah'ın silahlarının geri çekilmesinin, geri kalanı şüphesiz teslim edilmesi gereken Filistin silahlarıyla ne ilgisi var? Peki Hizbullah'ın silahı Filistinlilerin silahına karşı koymak için mi orada? Durum böyle olmadığı sürece, bu alanda önceliklerle ilgili koşullar belirlememeliyiz. Bizim istediğimiz, Lübnan ordusunun, önümüzdeki tehditler ne olursa olsun, Lübnanlılar olarak bizi koruyan tek güç olmasıdır” dedi.

Mali reformlar

Recci, mali ve ekonomik reformlar konusunda ise şunları söyledi: “Başbakan Nevvaf Selam liderliğindeki hükümet harika, mükemmel ve hızlı bir iş çıkarıyor, ancak kriz derin ve iki haftada çözülemez. Uluslararası toplum bunu kabul ediyor, ancak reformların tam olarak uygulanması için zamanın ucu açık olmadığını ve aciliyet gerektirdiğini vurguluyor.”

ABD-İran müzakereleri

ABD-İran müzakereleri ve bunların Lübnan'ı nasıl etkileyeceği konusuna da değinen Recci, “Bu müzakerelerin nereye varacağı henüz belli değil. Bildiğimiz şey, nükleer program, balistik füzeler ve Hizbullah da dahil olmak üzere İran'ın vekil güçlerini içerdiği ve iki taraf arasında bir anlaşmaya varılamaması halinde tüm seçeneklerin masada olduğu” dedi.

Suriye ziyareti

Recci, Başbakan Nevvaf Selam'ın önümüzdeki hafta Suriye'ye yapacağı resmi ziyarete katılarak, çözülmemiş birden fazla dosyayı çözüme kavuşturmaya çalışacak. Suriye’deki yeni rejim konusunda iyimser olan Recci şu ifadeleri kullandı: “Önceki rejimden kesinlikle daha iyi. Bağımsızlıktan bu yana Suriye'deki hiçbir rejim Lübnan devletini bir varlık olarak tanıdığını, bağımsızlığını tanıdığını ve egemenliğine saygı duyduğunu açıkça söylemedi ama şimdi Suriyeli yetkililerden içişlerimize karışmayacaklarına dair sözler aldık.”

Yerlerinden edilenler dosyası

Recci'ye göre Selam, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşmesinde, şu anda Lübnan için öncelikli olan Suriyelilerin yerinden edilmesi konusunu gündeme getirecek.

Recci sözlerine şöyle devam etti: “Lübnan, ülkedeki demografik dengeyi sarsan ve sosyal ve ekonomik tehdidin yanı sıra varoluşsal bir tehdit oluşturan yerinden edilmenin olumsuz yansımalarına daha fazla tahammül edemez. Uluslararası yetkililerle yaptığımız görüşmelerde talep ettiğimiz ve ısrarla vurguladığımız husus, uluslararası toplumun yeni bir yaklaşım benimsemesi ve böylece yerinden edilmiş kişilere Lübnan'da kaldıkları süre boyunca değil, ülkelerine döndüklerinde yardım sağlanmasıdır. Ayrıca, Suriye'de yeniden inşa sürecinin başlatılarak vatandaşların geri dönmesinin ve yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasının önemini vurguluyoruz. Zira tüm bunların varlığı yerinden edilmiş kişileri geri dönmeye teşvik edecektir. Ayrıca Suriye'nin birçok bölge ve vilayetinde hayat normale dönmüştür, dolayısıyla geri dönüş konvoyları yarından önce hemen bugün başlamalıdır. Suriye'deki tartışma doğu sınırı dosyasını ve oradaki kayıp Lübnanlıların dosyasını da içerecek. Çünkü bu insanların akıbetini bilmek istiyoruz... Nasıl öldürüldüler, neredeler? İstediğimiz şey bu dosyayı sonsuza kadar kapatmak.”

Lübnan-Körfez ilişkileri

Recci sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Ne yazık ki son birkaç yıldır genel olarak Körfez ülkeleriyle, özel olarak da Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz kötüydü. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun sorumlusu Lübnan'dır, daha doğrusu Lübnan'da ülkeyi hiçbir dahli olmadığı bir anlaşmazlığın içine sokan bazı kişilerdir. Captagon ve silah ihraç edip, lanetleyip, sonra da yardım isteyemeyiz. Lübnan'ın resmi tutumu, Lübnan ile Körfez ülkeleri arasındaki mükemmel ilişkiler geleneğine uymuyordu. Bugün ilişkiler eski tarihi konumuna kavuşmaya başlamıştır. Bunun en büyük kanıtı da Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın davetlisi olarak Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarettir. Ziyaretin kendisi ve Avn’ın gördüğü sıcak karşılama, ilişkilerde yeni bir sayfa açıldığının kanıtıdır. Bu durum aynı zamanda seçkin bir şekilde karşılanan Başbakan Nevvaf Selam'ın ziyareti için de geçerlidir. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, gerekli ekonomik reformların tamamlanması ve silah münhasırlığının sağlanması koşuluyla ilişkilerin eskiden olduğu gibi devam edeceği sözünü verdi.”