Kalibaf, cumhurbaşkanı adaylarını rejim aleyhine karanlık bir tablo sunmamaları konusunda uyardı

Anayasa Koruma Konseyi, bugünden itibaren başvuruları incelemeye başlıyor.

İki aday, geçen cumartesi günü seçim merkezinde İran cumhurbaşkanlığı yarışına katılma başvurusunda bulunmak için sırası bekliyor (AFP)
İki aday, geçen cumartesi günü seçim merkezinde İran cumhurbaşkanlığı yarışına katılma başvurusunda bulunmak için sırası bekliyor (AFP)
TT

Kalibaf, cumhurbaşkanı adaylarını rejim aleyhine karanlık bir tablo sunmamaları konusunda uyardı

İki aday, geçen cumartesi günü seçim merkezinde İran cumhurbaşkanlığı yarışına katılma başvurusunda bulunmak için sırası bekliyor (AFP)
İki aday, geçen cumartesi günü seçim merkezinde İran cumhurbaşkanlığı yarışına katılma başvurusunda bulunmak için sırası bekliyor (AFP)

Cumhurbaşkanlığı seçimine aday olan İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf, rakipleri aleyhine ‘iddialar’ sunmanın, ülkenin koşullarına dair ‘karanlık bir tablo’ sunacağı ve insanların geleceğe dair şüphelerini artıracağı konusunda uyardı. Anayasa Koruma Konseyi Sözcüsü Abbas Ali Kedhudayi ise Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin halefini seçmek için 18 Haziran’da yapılması planlanan İran cumhurbaşkanlığı seçimlerine adaylık başvurularının incelenmesinin başladığını ve 5 güne kadar uzayabileceğini belirtti.
Aday kayıt işleminin başlamasından birkaç gün önce Anayasa Koruma Konseyi tarafından ilan edilmiş koşullara dikkati çeken Kedhudayi, kriterin, ülkedeki son sözün sahibi olan Devrim Lideri Ali Hamaney tarafından oluşturulan ‘genel seçim politikasının’ yanı sıra, 115’inci maddede öngörülen anayasa ve şartlar olduğunu dile getirdi.
İçişleri Bakanlığı 5 gün içerisinde 592 kişinin kaydını alırken, talepler arasında 40 kadın da bulunuyor. Kedhudayi, gerekli belgelerin ön incelemesinden ve hazırlanmasından sorumlu olan Anayasa Koruma Konseyi’ndeki Seçimler Genel İdaresi’nin dosyaları konseyin 12 üyesine sunmadan önce pazar günü çalışmalarını başlattığını belirtti.
Kedhudayi, hazırlanan dosyaların Meclis üyelerine sunulacağına dikkat çekerken, başvuru sürecinin resmi olarak pazartesi günü başladığını vurguladı ve “Nihai görüşümüze göre kriter ve dayanak, Anayasa Koruma üyelerinin sağlaması gereken şeydir” dedi. Adayların onay alabilmesi için 12 üyenin 7’sinin ‘olumlu’ oyunu alması gerektiğini söyleyen sözcü, “Sonuçları ilk beş gün içinde açıklamaya çalışıyoruz. Aksi takdirde süreci, 5 yasal gün daha uzatmak zorunda kalacağız” ifadelerini kullandı.
İçişleri Bakanlığı’na bağlı Seçim Komisyonu, 10 gün sonra başlayıp 20 gün sürecek olan cumhurbaşkanlığı seçim kampanyalarının listesini bugün açıklayacak. Mehr Haber Ajansı’nın haberine göre Seçim Komisyonu Başkanı Cemal Orf, bakanlığın, koronavirüs önlemleri belgesine uygun olarak Sağlık Bakanlığı, Kültür ve Enformasyon Bakanlığı ve İran Kızılayı heyetine liste sunacağını belirtti.
Orf, İranlıları sandık başına gitme konusunda endişelenmemeye çağırırken, bakanlığın bir önceki seçimlere göre merkezleri yüzde 10 artıracağını söyledi. Cemal Orf, “Muhafazakârlar, reformistler, ılımlı hareketler ve bağımsız kişiler dahil olmak üzere tüm siyasi gruplar tarafından seçimlere başvurular yapıldı. Tüm yönelimler için orantılı bir dağılım var” değerlendirmesinde bulundu. Yetkili, seçim sonrası aşama için gerekli koşulların, mevcut sistem çerçevesinde siyaset bilimine dahil olan tüm grupların temsilcilerini içermesi yönündeki umudunu dile getirdi.
Öte yandan Kalibaf, 16 Mayıs’taki oturumun açılışında adayların ‘sayısına’ atıf yaparken, “Farklı siyasi yelpazelerden çok sayıda aday, çeşitli yönelimlere sahip siyasi elitlerin İran’daki seçim sürecini kabul ettiğini gösteriyor. Başkanlık pozisyonunu etkili olarak, değişim ve dönüşüm sağlamak için yeterli yetkiye sahip şekilde görüyorlar” dedi.
Kalibaf, çok sayıda adayın varlığını ‘yüksek katılımla, etkili seçimlerin yapılması için umut verici bir başlangıç’ olarak nitelendirdi. Muhammed Bakır Kalibaf ayrıca, “Seçim atmosferinin ciddiyeti ve halkın yüksek katılımı ülkenin çıkarınadır ve İran’a önem veren herkes için bir gerekliliktir” değerlendirmesinde bulundu.
Geçen yıl Şubat ayında yapılan parlamento seçimlerinde düşük katılımın kaydedilmesinden bir yıl sonra İranlı yetkililer, yüksek katılım oranına ulaşma konusunda ısrarcı. Geçen yılki seçimlerde katılım oranı, Başkent Tahran’da yüzde 25’in atında kalırken  ülke genelinde yüzde 43’ü buldu.
Bu yıl, İranlıların Aralık 2017’de, yani ABD’nin nükleer anlaşmadan geri çekilmesinden 5 ay önce yaşam koşullarını protesto etmek için sokaklara dökülmelerine neden olan ekonomik krizin ardından ülkenin tanık olacağı ilk cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak. ABD yaptırımları nedeniyle ekonomik krizin tırmanmasından sonra İran, benzeri görülmemiş bir grev ve protesto dalgasına tanık oldu. Bu gösterilerin en büyüğü, yetkililerin bir haftadan kısa bir süre sonra bunları bastırmak için büyük bir güç kullandığı Kasım 2019 protestolarıydı. Reuters’ın haberine göre bastırma eylemi, yaklaşık bin 500 kişinin ölümüne yol açtı.
Seçimlerin hassasiyet faktörleri arasında, Velayet-i Fakih rejiminin ellinci yılının başlarında Dini Lider Ali Hamaney’in İran ‘devriminin’ ikinci aşamasını ilan etmesinden yaklaşık iki yıl sonra ‘ilk olması’ durumu da yer alıyor. Planın açıklanmasından bu yana Hamaney, birkaç defa ekonomik koşulları iyileştirme ve ekonomik meselelerin yetkililerin öncelikleri arasına alınması gerekliliğinin yanı sıra, ‘genç devrimci’ bir hükümeti devralma tavsiyesine değindi.
Temsilcisiler Meclisi Başkanlık Heyeti Üyesi Ali Rıza Selimi, seçim atmosferinin şeffaflığı çağrısı yaparken, bunun halkın katılımını etkileyeceğini belirtti. Adaylara da ‘Süperman’ rolü oymama çağrısında bulunan Selimi, “Kayıt işlemi sırasında yeni bir şey olmadı. Ancak kayıtlar, seçimlerde tüm partilerin bir temsilcisi olduğunu gösteriyor” diyerek, seçim sepetini güçlendirmek için yalanlara, sahte vaatlere ve mantıksız araçlara başvuran bazı adayları da eleştirdi.
Geçen cumartesi günü İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı İshak Cihangiri, yoksullukla mücadele ve İranlıların yaşam koşullarını iyileştirme taahhüdünde bulundu. Felsefe alanında doktora yapan eski meclis başkanı Ali Laricani, ekonomik meselenin ‘askeri kışla veya mahkeme’ olmadığını söyleyerek, başsavcı ve Devrim Muhafızları generallerinin adaylığını da üstü kapalı şekilde eleştirdi. Öte yandan Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Genel Sekreteri Muhsin Rızai, Laricani’ye sözlü saldırıda bulundu ve ekonominin felsefe alanı olmadığını dile getirdi.
Diğer taraftan Tahran üniversitelerinde siyaset bilimi profesörü olan Sadık Ziba Kelam, aday kayıt sürecinin son günlerinde İran web sitelerinde yayınlanan bir makalesinde, “Kayıt sürecinin son günlerinde Mars’tan gelen, kayıt sürecini takip eden, katılımcıların söylediği veya medyada yayınladığı verileri kontrol eden biri varsa, şaşkınlığa neden olan temel bir soruyla karşı karşıya kalacaktır; ‘Neden adayların hiçbiri, bu ülkede yönetici siciline sahip değil ve hepsi yurt dışından geliyor gibi görünüyor?’” ifadelerine yer verdi. Ziba Kelam, sözlerinin devamında ise “Hepsi koşulları iyileştirme sözü veriyor ve son 42 yılda mevcut durumda hiçbir rolleri yokmuş gibi konuşuyor” dedi.
Profesör ayrıca, “Onlar bu koşullardan da şikâyet ediyorlar; Ekonomimiz neden böyle? İnsanlar neden bu kadar çaresiz? Gençler neden hayal kırıklığına uğruyor? Neden işsizlik var? Ekonomi neden güvenilir değil?” değerlendirmesinde bulundu.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.