Gazze savaşının ötesinde: Hesaplar ve çatışmanın yönetilmesi

İsrail topyekûn bir savaş istemiyor, Filistin yönetiminin ise anlaşmaya gitmekten başka çaresi yok.

AFP
AFP
TT

Gazze savaşının ötesinde: Hesaplar ve çatışmanın yönetilmesi

AFP
AFP

Refik Huri
Dünya aynı dünya ama isimler değişiyor. Kudüs savaşının ismi Gazze savaşı oldu. İsrail’in ‘Kudüs kılıcı’ ismiyle düşman şehirlerine füze yağdırmasının ismi de yoğun İsrail bombardımanının Gazze şeridini ve oradaki yüksek binaları yerle bir etmesi. Filistin’in kendini savunma hakkı olduğu gün gibi aşikâr, hakkında konuşmaya gerek bile yok. Asıl konuşulması gereken şu; ‘Filistin-İsrail çekişmesini yönetmek için denge politikaları, iç ve dış koşullar ne kadar göz önünde bulunduruldu? Filistinlilerin yaptığı ve yapmaya devam ettiği muazzam fedakârlıklar Filistin’in bekası sorununu çözüme kavuşturacak mı yoksa mesele belirsiz kamaya ve canlar yakmaya devam mı edecek?’

Sakinleştirme çabaları
Gerçekler şunlar; İsrail Kudüs’e karşı provokatif eylemler yaparak gerilimi tırmandırmaya başladı. Sonra da el-Aksa Camii’nin kutsallığına el uzatma arsızlığı gösterdi. Filistin halkının bu işgal girişimine direnmesi onlara diğer Arap ülkelerinden destek, uluslararası mecradan da sempati kazandırdı. Ancak Kudüs’ü desteklemek için Gazze’den atılan ve İsrail’i sarsarak zayıflığını ortaya çıkaran füzeler, dünya başkentlerinin, meselenin odak noktasını göz ardı etmesine sebep oldu. Dünya artık Filistin’in meşru direnişini değil, İsrail’de sivillerin hedef alındığını ve kendini savunma hakları olduğunu konuşmaya başladı. İsrail’in ‘Tüm kapları kırmak’ diye isimlendirdiği, tüm tehdit unsurlarını yok etme politikası İsrail’e müttefik ülkelerin, Arapları kınama metinleri içinde yer almaya ve meşru görülmeye başladı. Durum böyle olunca, tüm çalışmalar, herhangi bir sonuca bağlanmasa bile gerilimi azaltma ve tarafları sakinleştirme çabaları üzerine yoğunlaştı.
Geldiğimiz bu noktada İsrail’in, İran’ın, Hamas’ın, ve İslami Cihad’ın çatışmaya bakışları ve kurmuş oldukları hesapları değişti. Filistin yönetimi ise zor durumda kalmış ve dışlanmış gibi görünüyor. Çevrimiçi toplantı yöntemiyle görüşen Arap Dışişleri Bakanları, konuyu Birleşmiş Milletler (BM)’e havale ederek sorumluluğu üstlenmesini ve bir çözüm yolu bulmasını istediler. Uluslararası toplumun elinde ise sadece tek bir kart var ve her zaman onu oynuyor. Diplomasi, ateşkes çağrısı ve diyalog süreci…
Arap dünyası topyekûn savaş yapacak bir havada değil. Dünya da Arap-İsrail çatışması için kapsamlı bir çözüm bulma havasında değil. Görünüşe göre bu belirsizlik bir müddet daha devam edecek. O yüzden kapanış sahnesine şahitlik edebileceğimiz tek oyun İran ve nükleer anlaşma müzakereleri…

Nükleer Anlaşma
Rusya, Çin ve Avrupa, Amerika’nın nükleer anlaşma müzakerelerine geri dönmesini, İran’ın ise yaptırımların kaldırılması için taahhüt ettiği yükümlülüklere sadık kalmasını istiyor. Amerika da nükleer müzakerelere dönmeye sıcak bakıyor.
İsrail’in ise çift yönlü bir hesabı var. Bir yönüyle kişisel bir yönüyle ulusal bir hesap. Kişisel yönü, yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarıyla devam eden davasından beraat etmek ve iktidarda kalmak isteyen Netanyahu’nun hesabı. Ulusal yönü ise, işgali ve Kudüs’teki Yahudileştirme politikasını devam ettirmek için nükleer anlaşmaya karşı çıkma hesabı.
İran’ın hesapları ise daha karmaşık. Bir yandan Amerika’ya baskı yaparak onların da İsrail’e baskı yapmasını istiyorlar. Bir yandan da İsrail’i ‘Kudüs Gücü’nü sahaya indirmekle ve İsrail’i yedi buçuk dakikada haritadan silmekle tehdit ediyorlar. Gelin görün ki gerçekte böyle bir savaşa hiç de niyetleri yok.
Hamas’ın hesapları ise kendilerine füze desteği sağlayan ‘Kudüs Gücü’ne bağlı. Bir yandan Kudüs Gücü’nün hesaplarına hizmet ederken bir yandan da herkesi İsrail işgaline karşı direnmeye ve Filistin davasını korumaya ikna etmeye çalışıyorlar.

Herkes kendi kazancının peşinde…
Yaşanan tüm hadiselerin özeti şu; İsrail, Ebu İbân’ın hatıratında aktardığı, kurucusu Ben Gurion’un şu tavsiyelerine uyuyor; “Ateşkes bizim için yeterlidir. Ancak biz barış istediğimiz zaman Araplar bizden para isterler.” İsrail topyekûn bir savaş istemiyor, barış karşılığında para ödemek de istemiyor. Bu yüzden Arapları barış yapmaya mecbur bırakmak istiyor. Filistin yönetiminin ise planlarından vazgeçerek bir anlaşmaya gitmekten başka çaresi yok.
Hamas, büyük bir savaşı idare etmeye muktedir değil. Ancak bir anlaşmaya da yanaşmıyor. Zira bunun bedelinin “Denizden nehre kadar Filistin’i özgür kılmak” olan davasından vazgeçmekten ve bu dava uğruna kaybedilecek şeylerden daha büyük olacağı kanaatinde.
Washington, Kahire, Amman ve birkaç başkent ise tüm çalışmalarını anlaşmaya giden yolun açık kalacağı bir ateşkes sağlamaya yoğunlaştırmış durumda. 
Çatışmanın her iki tarafı da Gazze’deki korkunç yıkımın ortasında kendi kazancını elde etmenin peşinde. Fedakâr Filistin halkına gelince, davalarının artan fedakarlıklarla ilerleyeceğine dair sözler veriliyor, ancak geri çekildiklerini düşündüren bir gerçekle yönetiliyorlar.



Sudan Savaşında yeni umut penceresi: Suudi–ABD Girişimi

Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
TT

Sudan Savaşında yeni umut penceresi: Suudi–ABD Girişimi

Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)

Sudanlıların, 15 Nisan 2023’ten bu yana yaşadıkları savaşın ve insani trajedinin yakın zamanda sona ereceğine dair umutları giderek zayıfladı. İlk kurşunun sıkıldığı andan itibaren bölgesel ve uluslararası girişimlerin tıkanması, kamuoyundaki karamsarlığı daha da derinleştirdi.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın inisiyatif alması ve Başkan Donald Trump’tan doğrudan müdahale istemesi, karamsar tablo içinde yeni bir umut penceresi açtı; Suudi Arabistan, kilitlenmiş sürecin çözümünde belirleyici bir aktör olarak öne çıktı.

Veliaht Prens, kısa süre önce ABD’ye yaptığı resmî ziyaret sırasında, savaşın durdurulmasına yardımcı olması için Başkan Trump’tan müdahale talep etti. Trump, 19 Kasım’da düzenlenen ABD–Suudi İş Forumu’nda yaptığı açıklamada bu talebi doğruladı.

dfrgt
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Riyad’daki el-Yemame Sarayı’nda Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ı kabul ederken (SPA)

Veliaht Prens’in Sudan’daki savaşı sona erdirmek için kendisinden doğrudan müdahale istediğini ifade eden Trump,  “Prens, Sudan konusunda belirleyici bir adım atmamı talep ediyor” dedi. Trump, ABD’nin çatışmanın bitirilmesinde etkin bir rol oynayacağını da sözlerine ekledi.

Halk ne diyor?

Savaşın harabeye çevirdiği Hartum’da vatandaşlar, Suudi hamlesini “kardeşlerden beklenen” bir adım olarak görüyor. Ahmed Musa, “Veliaht Prens’in yaptığı, kardeş bir ülke olan Suudi Arabistan’dan beklenen bir adımdır” diyor.

Hızlı Destek Güçleri’nin kontrolüne giren Faşir’de yaşayan Hava İbrahim, savaşın yıkımını şu sözlerle anlatıyor: “Savaş yeşili kuruyu yok etti; çok zarar gördük.”

Kuşatma altındaki Kuzey Kordofan’ın başkenti Ubeyd’en İsa Abdullah ise genel ruh hâlini şöyle özetliyor: “Savaştan etkilenmeyen ev kalmadı; bu nedenle kardeşlerin müdahalesini memnuniyetle karşılıyoruz.”

Sudan Kurucu İttifakı'nın (Te'sis) fiilî başkenti konumundaki Nyala’dan F. Cibril, kamuoyunun temel beklentisinin çatışmaların sona ermesi, insani yardımların ulaştırılması ve yerinden edilenlerin geri dönüşü olduğunu belirtti.

sa
Güney Sudan’ın Renk şehrinde bir sınır noktasından ayrılmayı bekleyen, yerinden edilmiş ailelerin kişisel eşyalarını taşıyan bir kamyon (Arşiv – AFP)

Sudanlılar dışarıdan dayatılan bir çözümden ziyade, tarafları yeniden müzakere masasına getirecek, siyasi süreçlerin zaman kazanmak için kullanılmasını engelleyecek “tarafsız” bir arabulucu istiyor. Kamuoyunda Suudi Arabistan’ın bu rolü üstlenebileceği düşünülüyor.

Geri adım sinyalleri

Resmî düzeyde tepkiler tek çizgide ilerlemedi. Trump’ın 19 Kasım 2025’te Veliaht Prens’in talebini açıklamasının hemen ardından, Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Abdülfettah el-Burhan adımı memnuniyetle karşıladı ve X’te “Teşekkürler Prens Muhammed bin Selman, teşekkürler Başkan Trump” mesajını paylaştı.

Suudi ve ABD girişimlerine destek açıklayan Burhan hükümeti, barış için hazır olduğunu vurguladı; ancak Dörtlü Grup çerçevesindeki arabuluculuğa mesafeli durarak Suudi Arabistan’ın tek başına yürüteceği bir süreci ön plana çıkardı.

Askerî bir anlaşma mı?

Eski Başbakan Abdullah Hamduk’un liderliğindeki sivil-demokratik ittifak Sumud, Suudi çabalarını “yeni bir yol açabilecek olumlu bir adım” olarak değerlendirdi; ancak çözümün yalnızca askerler arasında kalmaması ve sivil aktörlerin kapsamlı bir uzlaşmaya dâhil edilmesi şartını koydu.

HDK’ye yakın Sudan Kurucu İttifakı da Suudi Arabistan’ın  hamlesini desteklediğini ve bunun krallığın Sudan’ın çöküşünü önleme konusundaki hassasiyetini yansıttığını söyledi.

Girişim başarılı olur mu?

Sudanlılar, Suudi–ABD girişimlerinin ateşkesi zorlayan, insani yardım geçişlerini mümkün kılan ve krizi yeniden üretmeyen bütüncül bir diplomatik çerçeveye dönüşmesini umuyor. Avukat Hatem İlyas, Şarku’l Avsat’a bu yaklaşımın “en büyük ihtiyaç” olduğunu ifade etti.

İlyas, Şarku’l Avsat’a, savaşın en büyük zorluğunun meşruiyet mücadelesi, toplumsal bölünme, kurumların zayıflığı ve çok sayıda aktörün çıkar çatışmalarından kaynaklanan karmaşık yapı olduğunu ifade etti.

rty6
Faşir’den kaçan Sudanlılar, 19 Kasım 2025’te Kuzey Sudan’daki Debbe kentinde bulunan “El-Ifad” yerinden edilmişler kampına ulaştıktan sonra dinlenirken (AFP)

Tüm belirsizliklere karşın, Sudan’ın doğusundan batısına uzanan kentlerde ortak bir duygu öne çıkıyor. Paris’te yaşayan gazeteci Muhammed el-Esbat, kamuoyunda silahların susmasına ve uzun süredir beklenen barışa giden yola dair temkinli ama güçlü bir beklentinin hâkim olduğunu ifade etti.

Yakın bir çözüme dair umutların zayıflamasının ardından, Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ın 15 Aralık’ta Riyad’a yaptığı ziyaret ve Veliaht Prens’le gerçekleştirdiği üst düzey görüşme, yeniden iyimser bir hava yarattı.

Riyad’da bu görüşmenin yapılması bile, savaşın durdurulması ve insani felaketin sona erdirilmesine yönelik yeni bir umut kapısı araladı. Genel kanaat, “Suudi Arabistan’ın Sudan’da savaşı durdurma dosyasını önceliklerinin başına aldığı” yönünde.

Savaşın yorduğu, canlar aldığı, geçim kaynaklarını yok ettiği ve milyonları mülteci ile yerinden edilmiş kişi hâline getirdiği Sudanlılar, ülkelerine, evlerine ve özledikleri hayatlarına dönmeyi umut ediyor. Peki bu kez girişimler kalıcı bir barış getirecek mi?


Şam–SDG hattında belirsizlik: Anlaşma iddiaları yalanlandı

Fotoğraf:  Reuters
Fotoğraf:  Reuters
TT

Şam–SDG hattında belirsizlik: Anlaşma iddiaları yalanlandı

Fotoğraf:  Reuters
Fotoğraf:  Reuters

Suriye’nin El Vatan gazetesi, bugün (perşembe) hükümetten bir kaynağa dayandırdığı haberinde, Suriye hükümeti ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yakın zamanda bir askerî anlaşmaya varılacağı yönündeki iddiaların yalanlandığını aktardı.

Kaynak, SDG ile temasların şu anda durmuş olduğunu ve hükümetin, Suriye Savunma Bakanlığı tarafından sunulan bir öneriye SDG’nin verdiği yanıtı değerlendirdiğini vurguladı.

Suriye televizyonu ise bugün, bir kaynağa dayandırarak, ABD arabuluculuğunda hükümet ile SDG arasında, unsurların yıl sonundan önce Suriye ordusu ve iç güvenlik güçlerine entegre edilmesini öngören bir askerî anlaşmaya yakında varılmasının beklendiğini bildirmişti.

Televizyonun aktardığına göre, söz konusu anlaşma Savunma ve İçişleri bakanlıklarına 90 bin unsurun entegre edilmesini ve Rakka, Deyrizor ve Haseke’de Savunma Bakanlığına bağlı güçler içinde SDG’ye tahsis edilecek üç askerî tümeni kapsıyor.

Kaynak ayrıca, hükümet güçlerinin Suriye’nin kuzeydoğusuna girişi, askerî karar alma mekanizması ile görev, yetki ve sorumlulukların dağılımı gibi başlıca ihtilaflı konuların hâlen müzakere edildiğini belirtti.


Katz: İsrail, yerleşimlerini korumak için Gazze Şeridi’nde güvenlik kuşağı kuracak

Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)
Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)
TT

Katz: İsrail, yerleşimlerini korumak için Gazze Şeridi’nde güvenlik kuşağı kuracak

Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)
Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, bugün (perşembe) Gazze savaşıyla ilgili açıklamalarında, “Gazze’de kazandık” dedi. Hamas ile olası bir ateşkes anlaşmasına değinen Katz, ülkesinin “Gazze’den asla ayrılmayacağını” söyledi. Katz, İsrail Gazze Şeridi içinde, yerleşimleri korumak amacıyla bir güvenlik kuşağı oluşturacağını ifade etti.

Savunma Bakanı Katz, Hamas’ın silah bırakması gerektiğini yineleyerek, aksi takdirde “İsrail’in bu görevi kendisinin yerine getireceğini” ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth gazetesinden aktardığı habere göre Katz, Bnei Akiva, Ulpanot Merkezi ve Makor Rishon’un ortak düzenlediği Ulusal Eğitim Konferansı’nda yaptığı konuşmada, ABD Başkanı Donald Trump’ın planı çerçevesinde Hamas silah bırakmazsa İsrail’in bu adımı bizzat atacağını söyledi.

Haberde, ordunun Gazze’den çekilmesini ve bölgenin Filistinlilere devrini içeren anlaşmaya karşın, Katz’ın Gazze Şeridi’ni çevreleyen bir güvenlik kuşağının yerleşimlerin korunması amacıyla kurulacağını ifade ettiği belirtildi.

Öte yandan Batılı ülkeler iki devletli çözümden söz etmeyi sürdürürken, İsrail parlamentosu Knesset, Haziran 2024’te Ürdün Nehri’nin batısında bir Filistin devletinin kurulmasını reddeden kararı resmen kabul etmişti. Kararda, 7 Ekim olaylarının ardından bir Filistin devleti kurulmasının “teröre ödül” anlamına geleceği savunulmuş ve bunun Hamas’ı daha da teşvik edeceği öne sürülmüştü.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile aşırı sağcı dini kanattan bazı bakanlar da defalarca Filistin devleti kurulmayacağını dile getirmişti.