İran’da seçimlerin yaklaşmasıyla artan siyasi kutuplaşma endişeye neden oluyorhttps://turkish.aawsat.com/home/article/2990001/i%CC%87ran%E2%80%99da-se%C3%A7imlerin-yakla%C5%9Fmas%C4%B1yla-artan-siyasi-kutupla%C5%9Fma-endi%C5%9Feye-neden-oluyor
İran’da seçimlerin yaklaşmasıyla artan siyasi kutuplaşma endişeye neden oluyor
Seçimlere katılımda bulunulmamasını isteyenleri uyaran Laricani, Celili’nin şov yapma suçlamalarına maruz kaldı.
Hamaney’in Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’ndeki temsilcisi Said Celili geçtiğimiz hafta cumhurbaşkanlığı seçimlerine kayıt oldu. (AP)
Bağdat/Adil es-Salimi
TT
TT
İran’da seçimlerin yaklaşmasıyla artan siyasi kutuplaşma endişeye neden oluyor
Hamaney’in Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’ndeki temsilcisi Said Celili geçtiğimiz hafta cumhurbaşkanlığı seçimlerine kayıt oldu. (AP)
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin halefi olmak için yarışan adaylar arasında karşılıklı atışmaların artmasının ardından kamuoyunda muhafazakar ve reformist kanatların mücadelesinde “iki kutuplu” bir duruma kayılacağı görüşü ağırlık kazandı. Bir yandan söz konusu duruma yönelik uyarılar artarken diğer yandan İran Anayasa Koruma Konseyi’nin (AKK) adayların 18 Haziran'daki cumhurbaşkanlığı seçimleri için yaptığı başvurulara yönelik gerçekleştirdiği incelemenin sonuçlarının açıklamasına sayılı günler kaldı.
AKK Sözcüsü Abbas Ali Kedhudayi, konseyin adayların nihai seçimi konusunda bugün veya yarın bir fikir birliğine varmasının muhtemel olduğu bilgisini paylaştı. Seçimlere katılacak adayların uygunluğuna ilişkin kesin sonuçların duyurulması için son tarih yarın. İranlı yetkili, bir dizi adayın ‘saf dışı bırakıldığına’ ilişkin sosyal medya sitelerinde dolaşan haberlerin ciddiye alınmaması gerektiğini belirterek bazı adayların bu haberleri teyit etmek için AKK merkezine geldiğini kaydetti.
İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Sözcüsü Ramazan Şerif de dün yaptığı açıklamada, Hamaney’in DMO’daki temsilcisi Abdullah Hacı Sadıki’nin, adaylardan biri için AKK’yi ziyaret ettiğine yönelik iddiaları bir kez daha yalanladı. DMO’nun internet sitesine göre Şerif “Bu haberler yalan ve asılsız olduğuna bakılmaksızın yasal soruşturmaya tabi tutulacak” dedi.
Şerif daha önceki açıklamalarında da Hacı Sadıki’nin DMO Komutanı Yardımcısı General Said Muhammed’in “kuralları çiğnediği” gerekçesiyle saf dışı bırakılmasını talep etmek için AKK’ye bir mektup gönderdiğine ilişkin haberleri yalanlamıştı.
Şerif dün tekrar isim vermeden General Said Muhammed’e yakınlığı ile bilinen Sabreen News kanalının haberine işaret ederek “Bu tür haberlerin yayınlanmasının arkasındaki kişiler hedeflerine ulaşamayacaklar” dedi.
İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in şu anki danışmanı olan eski Meclis Başkanı Ali Laricani ve Hamaney’in Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’ndeki temsilcisi Said Celili arasında tartışma yaşandı. Laricani dün Twitter hesabından yaptığı paylaşımında “İnsanların seçimlere katılımının azalmasını zafer olarak gören ve en büyük korkusu halkın sandığa gitmesi olan kişi, kim olursa olsun devrimci değildir” ifadelerini kullandı.
Laricani daha önce de Celili’nin şu paylaşımını alıntılamıştı:
“Kusura bakmayın ama en önemli başarımızın ulusal oybirliği sayesinde gerçekleştiğininin söylenmesi gerekiyor. Mantıktan yoksun bir azınlığın İran’ı radikalizmin eşiğine sürüklemesine izin vermedik. İnsanların kaderleri ile alay ediyorsunuz. Asıl adaya üstünlük sağlamak için seçimlere göstermelik adaylar olarak giriyorsunuz.”
Laricani’nin açıklamaları, dostu Hasan Ruhani’nin ekibinin ABD Başkanı Donald Trump’ın Mayıs 2018’de nükleer anlaşmadan çekildikten sonra izlediği azami baskı stratejisini “uçurumun kenarında yürümek” olarak değerlendirdiği bir sırada geldi.
Celili geçtiğimiz cumartesi günü, adaylık başvuru formunu teslim etmesninin ardından Laricani’nin yorumlarına Twitter üzerinden cevap verdi. Üstü kapalı bir şekilde İran Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi ve DMO generallerini eleştiren Celili “Ekonomi ne bir askeri kışla ne de bir mahkemedir” dedi. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in ofisinde dış politikayı oluşturan önemli isimlerden olan Celili sözleirni şöyle sürdürdü:
“Ülke gösteri yapılarak yönetilemez. İki cümleyi birleştirmek ve herkesi bu iki cümleyle eğlendirmek gösteri yapmaktır.”
İranlı Öğrenciler Haber Ajansı'na (ISNA) göre cumhurbaşkanlığına aday olan eski İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mehmanparast dün yaptığı basın açıklamasında İran’daki seçimlerin “iki kutupluluğa” doğru gittiğini ve “dosyaların ifşa edilmeye başlandığını” söyledi.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kampanyasını desteklemek için “Ulusal Birlik Koalisyonu” adında yeni bir siyasi oluşum kurulduğunu duyuran Mehmanparast sözlerini şöyle sürdürdü:
“Diğer oluşumlarla ve adaylarla aramızdaki fark, partizanlığın ötesine geçmemiz ve başkalarını dışlamak istemememizdir. Seçimler iki kutupluluğa doğru gidiyor. Dosyaların ifşası ve sabotajlar başladı. Yanıltma ortamını değiştirip sağlıklı bir ortama geçmeliyiz.”
AFP’nin haberine göre haziran ayındaki İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iktidardaki güç odaklarını kontrol eden sağ kanadın tanık olduğu uzun dağılma sürecinin ardından muhafazakar tarafta yaşanan bölünmenin tamamen derinleşmesine sebep olacağı görüşü hakim.
İran medyasına göre cumhurbaşkanlığı yarışı, 2008-2020 yılları arasında meclis başkanlığı görevini üstlenen Laricani ile İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in kararnamesiyle 2019'dan bu yana Yargı Erki Başkanlığı’nı yürüten İbrahim Reisi arasında geçecek.
Geçtiğimiz günlerde Laricani, Ruhani’nin halefi olmak için potansiyel bir aday imajı sunmaya çalıştı. Ruhani cumhurbaşkanlığını görevini 2013 yılında devralmasından bu yana reformist kanatla yakın ilişki içinde. 2013 seçimlerinde eski Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani’nin cumhurbaşkanlığı için gerekli niteliklere sahip olmadığı gerekçesiyle adaylığının kabul edilmemesi Ruhani için kazanç olmuştu. Zira bu durum, reformist akımı muhafazakar kanadın adaylarına karşı Ruhani’yi desteklemeye yöneltmişti.
Laricani, reformist adayların taleplerinin kabul edilmeyeceği ve bunun da adayları kendisi ile koalisyon yapmaya yönelteceği beklentisiyle Ruhani’yi cumhurbaşkanlığı makamına çıkaran denklemin tekrarlanmasını umut ediyor.
Muhafazakarlar, görevi üstlenmesinden bu yana Ruhani’nin Batı’ya açılma özelliği ile öne çıkan politikalarına karşı durdular. Kendisini İran'ın ulvi çıkarlarını tehdit etmekle suçladılar. Ancak İran’ın Hamaney’in doğrudan gözetiminde yürütülen müzakereler sonucunda, 2015 yılında nükleer anlaşmayı imzalanması durumu değiştirdi. Laricani gibi ılımlı muhafazakarlar da oylama oturumunda anlaşmayı (ve dolaylı olarak kilit bir rol oynayan Ruhani’yi) desteklediler.
Ancak “devrimciler” tutumlarını koruyor. Bu durum, cumhurbaşkanlığı seçimleri için yapılan hazırlıklarda da gözler önüne serildi. Nitekim muhafazakar destekçiler Ruhani’nin ve Laricani’nin kolajlanmış bir fotoğrafını paylaşarak “Laricani yalnızca başka bir Ruhani’dir” yorumunda bulundular.
ABD’nin 2018’de Nükleer Anlaşma’dan çekilmesi ve Tahran'a tekrar sert yaptırımlar uygulaması, yenilenen yaptırımlar altındaki ülkenin tekrar sıkıntı çekmeye başladığı ekonomik kriz çerçevesinde, Ruhani hükümetine yönelik eleştirilerini yoğunlaştıran muhafazakarlar için itici bir güç oluşturdu.
Nükleer anlaşmayı canlandırmak için Viyana’da yapılan müzakereler seçim yarışına da yansıdı. 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyların yüzde 38'ini kazanan Reisi de dahil olmak üzere muhafazakarlar, ABD yaptırımlarının kaldırılması önceliğine vurgu yapılması ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen, 2015’teki nükleer anlaşmadan tam olarak ayrılınması taraftarı.
Reisi ve Laricani arasındaki görüş ayrılıklarının daha çok ekonomi ve İran'ın dünyadaki konumu başlıklarında yoğunlaşması bekleniyor. Reisi ekonomi temelli bir rejim ve Batı’ya mesafeli durma eğilimindeyken Laricani açılım ve daha özgür bir ekonomi politikaları uygulanması yanlısı.
Nükleer anlaşmanın İran'daki destekçileri, seçimlerde dış politikaya öncelik vermeye ve İranlıları uluslararası izolasyona karşı uyarmaya dikkat ediyorlar. Muhafazakarlar ise kötüleşen ekonomiye ve yaşam koşullarına odaklanıyorlar.
Ahmed eş-Şara: Suriye'nin stratejisi sorunları ortadan kaldırmayı amaçlıyor. İbrahim (Abraham) Anlaşmaları bize göre değilhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5179322-ahmed-e%C5%9F-%C5%9Fara-suriyenin-stratejisi-sorunlar%C4%B1-ortadan-kald%C4%B1rmay%C4%B1-ama%C3%A7l%C4%B1yor
Ahmed eş-Şara: Suriye'nin stratejisi sorunları ortadan kaldırmayı amaçlıyor. İbrahim (Abraham) Anlaşmaları bize göre değil
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Suriye’nin başkenti Şam’da, 22 Aralık 2024 (SANA)
İbrahim Hamidi
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Al Majalla tarafından kendisine yöneltilen bir soruya verdiği yanıtta ülkesinin stratejisinin ‘sorunları çözmek ve anlaşmazlıkları gidermek’ olduğunu söyledi. İsrail ile Suriye arasındaki koşulların diğer Arap ülkeleriyle farklı olduğu için İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’nın Suriye için uygun olmayacağını belirtti.
Pazar günü öğleden sonra Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda medya genel yayın yönetmenleri ve eski enformasyon bakanlarından oluşan bir Arap heyetiyle yaptığı toplantıda konuşan Şara, katılımcıların Suriye'deki durumun yanı sıra ülkesinin komşularıyla ve dünya ile ilişkileri hakkındaki sorularını yanıtladı.
Sorular genellikle Suriye'deki siyasi, ekonomik ve güvenlik durumu ve yatırımların geleceği, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile olan müzakereler, Süveyda'daki olaylar, adem-i merkeziyetçilik ile federalizm ve merkezi devlet arasındaki fark ve İsrail ile müzakerelerin geleceğine yönelikti.
Şara’ya, Suriye'nin 1967 yılının haziran ayından bu yana Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantılarına ilk kez başkanlık düzeyinde katılacağı New York ziyaretini sorduk. Şara bu soruya verdiği yanıtta, Suriye'nin önceki rejimin uygulamaları ve diğer ülkelerin Suriye'ye karşı tutumu nedeniyle ‘tecrit içinde tecrit’ edildiğini ve toplantılara katılımının, Suriye'nin politikaları veya bazı ülkelerin Suriye'ye karşı politikaları nedeniyle olsun, Suriye'ye karşı tutumlarda bir düzelme olduğunu gösteren en önemli işaretlerden biri olduğunu söyledi.
ABD'nin 1979 yılından bu yana Suriye’ye yaptırımlar uyguladığına, ancak şu anda ABD, Suudi Arabistan, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikler (BAE), Katar, Ürdün ve Avrupa ülkeleriyle iyi ilişkiler kurulduklarına dikkati çeken Şara, “Bu ziyaretin Suriye'deki değişimin en belirgin işaretlerinden biri olduğuna şüphe yok” ifadesini kullandı.
Beyaz Saray'ın Şam'ı davet etmesinden sonra Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları’na katılma olasılığına ilişkin sorumuza verdiği yanıtta, Suriye ile bu anlaşmalara katılan diğer Arap ülkeleri arasındaki farktan bahseden Şara, “Anlaşmalar, İsrail ile anlaşmazlık yaşamayan ve komşu olmayan Arap ülkeleri arasında yapıldı. Suriye'nin durumu farklı. İşgal altındaki Golan Tepeleri var” diyerek İbrahim Anlaşmaları'nın Suriye'de tekrarlanmasının mümkün olmadığını vurguladı.
Tüm sorunları çözmek ve anlaşmazlıkları gidermek istediğini belirten Cumhurbaşkanı Şara, “Bu bizim stratejimizdir ve güçlü yönleri ve müttefikleri olan Suriye, hiçbir savaşa sürüklenmeyecektir. Bunun yerine, konumunu açıklamaya odaklanmış ve birleşik ve güçlü bir Suriye için destek kazanmıştır” ifadelerini kullandı.
Lübnan, eski rejimin iktidarı döneminde Suriye'nin politikalarından büyük zarar gördü. Coğrafyanın Lübnan üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu için ‘coğrafyanın baskısı’ olarak bilinen bir durum söz konusu.
Şara, İsrail ile Suriye arasında imzalanan 1974 tarihli Ayrılma Anlaşması hakkındaki bir soruya “Önceki rejim 1974 tarihli Ayrılma Anlaşması’na bağlıydı. Anlaşmayı uygulamak için uluslararası güçler var” cevabını verdi.
İsrail'in, istihbarat raporlarının işaret ettiğinin aksine, Lübnan'daki savaşı Suriye'ye taşımaya bahis yapmış olabileceğini, ancak 8 Aralık'ta Beşşar Esed rejiminin düşüşüyle şaşkına döndüğüne işaret eden Şara, “İsrail, bir gün içinde kendini yeni bir gerçeklikle karşı karşıya buldu ve stratejisi darbe aldı” değerlendirmesinde bulundu.
İsrail, Suriye'nin stratejik varlıklarına ve Şeyh (Hermon) Dağı'nda işgal altındaki mevzilere ve Golan Tepeleri'nde Ayrılma Anlaşması kapsamındaki tampon bölgeye yüzlerce saldırı düzenledi. Bazı çevreler, Tel Aviv'in Suriye'nin bölünmesi üzerine bahis oynadığını düşünüyor.
Al Majalla Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Hamidi, Şam'da Arap ülkeleri ve Suriye medyasından aralarında gazeteci Aliye Mansur’un da bulunduğu bir heyeti kabul eden Suriye Cumhurbaşkanı Şara’ya sorular sorarken, 24 Ağustos 2025
Şara, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suriye'yi bölmeyi amaçlayan hiçbir politika başarılı olamaz. Golan Tepeleri 1967’den beri işgal altında ve bu işgal kimse tarafından tanınmıyor. Arap ülkeleri, bölge ülkeleri ya da uluslararası taraflardan destek görmüyor. Çünkü ülkeler, yayılma politikasına karşılar ve devletlerin birliğini korumak istiyorlar.”
Suriye Cumhurbaşkanı, başka bir soruya verdiği yanıtta şunları söyledi:
“Şu an önceliğimiz, 1974 tarihli Ayrılma Anlaşması’na veya benzer bir anlaşmaya geri dönmek, yani uluslararası denetim altında Suriye'nin güneyindeki güvenlik durumunu kontrol altına almaktır.”
Anlaşmanın içeriğine bağlı olduğunu belirten Şara, “Bir şey başardığımızda çekingen davranmayacağız. Ülkenin çıkarlarına uygun ve istikrara katkıda bulunan her adımımızı duyuracağız” diye belirtti.
Lübnan ile ilgili konulara da değinen ve Şam ile Beyrut arasındaki ilişkinin coğrafi özelliklerinden bahseden Şara, “Coğrafyanın Lübnan üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu için ‘coğrafyanın baskısı’ olarak bilinen bir durum söz konusudur. Suriye ile Lübnan arasında, iki ülke arasındaki ilişkilerin yeni tarihini yazabileceğimiz yeni bir sayfa açmamız gerekiyor. Aralarındaki olumsuz anılar silinmeli ve bunu yapma konusunda kararlılık var” şeklinde konuştu.
Sudani, mesajıma yanıt verdi ve Suriye'ye müdahale etmeden sınırın korunmasıyla sınırlı kaldı. Bu doğru yönde atılmış bir adımdı. Ben evlere kapılardan giriyorum. Irak’a da hükümeti aracılığıyla girmeyi ısrarla talep ediyorum.
Lübnan'ın istikrara ve ekonomik iyileşmeye ihtiyacı olduğunu ve Suriye'nin ekonomik yükselişinden büyük fayda sağlayabileceğini açıklayan Suriye Cumhurbaşkanı, “Limanlar, yollar ve iş birliği fırsatları gibi birçok ortak nokta var... Bu durum, Suriye'nin Lübnan'ı kontrol etmek istediği şeklinde anlaşılmamalı. Evlere sadece kapılarından girilmeli, en iyisi de bu. Ben de öyle yaptım. Lübnan Cumhurbaşkanı ve Başbakan Nevvaf Selam ile görüştüm.”
Şam'a girmesinden ve Esed rejiminin düşüşünden sonra, ‘herkesten eşit uzaklıkta’ olmak istediği için Lübnan'ın iç işlerine ilişkin herhangi bir açıklama yapmadığını belirten Şara, Gazze'den Batı Şeria'ya ve diğer bölgelere kadar Ortadoğu'nun kaos içinde olduğunu belirterek, “Bölgede rol oynamak ve belirli durumları istismar etmek isteyen taraflar var. İran çok şey kaybetti, ekseni çok şey kaybetti ve geri dönüş yapmak için belirli durumları istismar etmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.
Bölgenin sorunlarını çözmesi gerektiğini vurgulayan Şara, “Suriye’de kriz patlak verdiğinde, tüm bölge etkilendi. Bu yüzden Suriye, bölgede istikrarı sağlamak istiyor ve Suriye’nin durumunu ve ekonomisini iyileştirmek, bölgeye bir model sunmak ve bölgedeki istikrarı desteklemek için çalışıyor. Suriye hükümetinin kurulmasıyla Lübnan, Irak ve bölgedeki bazı ülkelere bir mesaj gönderdim. Kotaları reddediyorum ve ülkenin yönetiminde tüm tarafların katılımının yanı sıra ortaklık istediğimizi, vatandaşlığı güçlendirmek istediğimizi söyledim, temel işte budur” diye konuştu.
Irak ile ilgili olarak Suriye’yi kurtarmak için başlatılan Saldırganlığı Caydırma Operasyonu sırasında ‘bazı tarafların durumu istismar etmeye çalıştığını fark ettiğini belirten Şara, “Kasım ayında Halep'in kurtarılmasından sonra gözüm Irak dahil birçok tarafın tutumundaydı. Irak'ta karar üzerinde baskı vardı, bu yüzden Irak'taki durumu yatıştırmak için tereddüt etmedim. Irak'ın Suriye meselelerine müdahalesi işleri karmaşıklaştırırdı. Bu yüzden güven verici mesajlar gönderdim. (Irak Başbakanı Muhammed Şiya) Sudani, mesajıma yanıt verdi ve Suriye'ye müdahale etmeden sınırın korunmasıyla sınırlı kaldı. Bu doğru yönde atılmış bir adımdı. Ben evlere kapılardan giriyorum. Irak’a da hükümeti aracılığıyla girmeyi ısrarla talep ediyorum” ifadelerini kullandı.
Suriye Cumhurbaşkanı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sudani'yi, kalkınma önceliklerini ve endişelerini, istikrarı sağlama ve yatırımı teşvik etme arzusunu takip ettim. Sudani, iki ülke arasındaki ilişkileri iyileştirmek istiyor, ben de öyle. Bazı Iraklı tarafların Suriye'ye müdahalesinin yol açtığı yaralara rağmen, adım adım ilerliyoruz.”
Suriye’nin özgürleştirilmesi, Suriyelilerin aidiyet duygusunu geri kazandırdı. Suriye'nin limanlarını, yollarını ve demiryollarını komşu ülkelere ve dünyaya bağlamak da dahil olmak üzere, geleceğin Suriye'sini inşa etmeye yönelik stratejik planlarımız var.
Heyette yer alan gazeteciler, Suriye’nin kıyı kesimleri ve Süveyda'daki iç durum ve yaşanan olaylarla ilgili sorular da sordu. Şara, Süveydalıların çoğunun Şam'a sadık olduğunu ve son olaylarda ‘İsrail ile iş birliği yapan küçük bir azınlığın kargaşa çıkardığını’ belirterek, “Orada eski rejimin subaylarının ve uyuşturucu kaçakçılarının olduğu askeri güçler var” ifadesini kullandı.
Dürziler ve Bedevi aşiretleri arasında çatışmalar yaşandığını, tüm tarafların hatalar yaptığını, güvenlik güçlerinin müdahale ettiğini ve belki de bazı hatalar yapıldığını ifade eden Şara, sorunların sabırla çözülmesi, Dürziler ve Bedevi aşiretler arasındaki ilişkilerin yeniden kurulması ve uzlaşıya varılması için çalışılması gerektiğini vurguladı. Suriye Cumhurbaşkanı, “İsrail'in desteğiyle bölünme önerileri ise gerçekçi değildir. Süveyda halkı Suriye tarihi boyunca onurlu bir tutum sergilemiştir. Belirli bir grubun tutumu herkesi temsil etmez” şeklinde konuştu.
Suriye'nin bir bütün olduğunu ve silahların devletle sınırlandırıldığını vurgulayan Şara, “Kontrolsüz silahlar istikrar getirmez, aksine Suriye'ye, bölgeye ve komşularına zarar verir” dedi.
Suriye'nin kuzeydoğusundaki duruma da değinen SDG ile Kürtler arasında ayrım yapan Şara, Kürtleri ve önceki on yıllarda alınan bazı önlemler nedeniyle çektikleri acıları anladığını söyledi. Hedefin Kürtlerin hakları olması durumunda, bu hakların anayasada güvence altına alınacağı için kan dökülmesine gerek olmadığının altını çizen Şara, ancak kotaların da kabul edilemez olduğunu vurguladı.
Arap gazetelerinin genel yayın yönetmenleri, yöneticileri ve eski enformasyon bakanlarından oluşan bir Arap medya heyeti, Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayında Şara ile bir araya geldi, 24 Ağustos 2025
Şara, SDG lideri Mazlum Abdi ile 10 Mart'ta imzaladıkları ve tüm taraflarca kabul edilen ve diyalog için referans teşkil eden anlaşmaya atıfla, ‘uluslararası arabuluculuk ve anlayışa doğru ilerlemeden’ bahsetti.
Bir soruya verdiği yanıtta Şara, Suriye yasalarının 107 sayılı yasa ve Yerel Yönetim Bakanlığı ile bir ölçüde adem-i merkeziyetçi olduğunu, ancak önemli olanın federalizm veya adem-i merkeziyetçiliği tanımlamak olduğunu söyledi. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı habere göre Şara, “Eğer bu bölünme anlamına geliyorsa, kabul edilemez. Suriye birleşmek istiyor mu? Merkezi bir yönetim istiyor mu? Coğrafi yapısı buna izin veriyor mu? Halk buna razı mı? Konumu tüm bu soruların yanıtları belirliyor” ifadelerini kullandı.
Şara’ya kişisel deneyimi sorulduğunda ise tarihin herhangi bir döneminin o dönemin koşullarına ve yasalarına göre değerlendirilmesi gerektiğini belirterek “Geçmişi bugünün yasalarıyla yargılamak ya da bugünü geçmişin yasalarıyla yargılamak mümkün değil” şeklinde konuştu.
ABD’nin 2003 yılında Irak'taki savaşı başlatmasından önce Irak’a gittiğini ve 2005 yılında hapse atıldığını, serbest bırakıldıktan sonra Suriye'ye döndüğünü ve burada yalnızca rejim ve rejimin devrilmesi konularına odaklandığını anlatan Şara, cihatçı örgütler veya Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) gibi hiçbir İslamcı gruba bağlı olmadığını, Arap Baharı ile de hiçbir ilgisinin bulunmadığını belirtti.
Suriye'nin ekonomik geleceği ve komşu ülkeler ve bölgeler arasında stratejik bir bağlantı noktası olarak oynadığı rol hakkında uzun uzun konuşan Şara, “Suriye'nin özgürleştirilmesinden bu yana, ülkelerden Suriyelilere birlikte yaşayan mezhepler olarak hitap etmemelerini istedik. Onlara şunu söyledik ve söylemeye devam ediyoruz: Suriyelilere bir ülke ve vatandaşları olarak hitap edin” dedi.
Şara, sözlerine şöyle devam etti:
“Suriye’nin özgürleştirilmesi, Suriyelilerin aidiyet duygusunu geri kazandırdı. Suriye'nin limanlarını, yollarını ve demiryollarını komşu ülkelere ve dünyaya bağlamak da dahil olmak üzere, geleceğin Suriye'sini inşa etmeye yönelik stratejik planlarımız var. Bunun yanında Suriye'nin turizm potansiyeli ve bir gıda sepeti olması da söz konusu.”
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara sözlerinin sonunda, ülkesinin doğu ekonomik kültüründen karma bir ekonomik kültüre geçiş sürecinde olduğunu belirterek “Suriye, hukuk ve bankacılık reformları da dahil olmak üzere bir rönesans yaşıyor” ifadelerini kullandı.
*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.
Netanyahu, İsrail’in Gazze'deki hastanede yaptığı katliamdan dolayı derin üzüntü duymuş(!)https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5179271-netanyahu-i%CC%87srail%E2%80%99-gazzedeki-hastanede-yapt%C4%B1%C4%9F%C4%B1-katliamdan-dolay%C4%B1-derin-%C3%BCz%C3%BCnt%C3%BC-duymu%C5%9F
Netanyahu, İsrail’in Gazze'deki hastanede yaptığı katliamdan dolayı derin üzüntü duymuş(!)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
Başbakan Binyamin Netanyahu, İsrail'in, dün Gazze Şeridi'nin güneyindeki Nasır Hastanesi'nde meydana gelen ve "trajik bir kaza" olarak nitelendirdiği olaydan derin üzüntü duyduğunu söyledi.
Netanyahu yaptığı açıklamada, “İsrail, bugün Han Yunus'daki Nasır Hastanesinde meydana gelen trajik olayı derin bir üzüntüyle karşılamaktadır. İsrail, gazetecilerin yanı sıra sağlık personeli ve tüm sivillerin çalışmalarına önem vermektedir Askeri yetkililer kapsamlı bir soruşturma yürütüyor. Savaşımız Hamas teröristlerine karşıdır. Adil hedefimiz Hamas'ı yenmek ve rehinelerimizi evlerine geri döndürmektir” ifadelerini kullandı.
İsrail'in Nasır Hastanesi'ne düzenlediği saldırıda, aralarında Independent Arabia muhabiri Meryem Ebu Dekka'nın da bulunduğu en az 20 kişi öldü. Ölenler arasında Reuters, Associated Press ve Al Jazeera muhabirleri de bulunuyor.
Nasır Tıbbi Kompleksi, İsrail'in Han Yunus'un doğusunda bulunan Avrupa Gazze Hastanesi'ni hedef alan saldırısının ve tekrar kullanılamaz hale getirmesinin ardından, aylardır Güney Gazze Şeridi'ndeki tek tam işlevsel tıbbi tesis konumunda bulunuyor.
Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre İsrail, Gazze Şeridi'nin büyük bir kısmı üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırmak ve Filistinlileri yerlerinden etmek amacıyla nüfusun büyük bir kısmını Mısır sınırına yakın Refah yakınlarındaki en güneye göç etmeye zorlamayı amaçlıyor.
İsrail güçleri, Nasır Tıp Merkezi'nden en fazla 2-3 kilometre uzakta bulunuyor ve bu da şüpheli hedefleri bombaladıkları yönündeki tekrarlanan iddiaları hakkında birçok soru işareti yaratıyor. Bu durum, askeri kaynaklara dayanarak "Pazartesi günkü saldırının" "şüpheli bir hareket tespit edilmesi" nedeniyle gerçekleştirildiğini iddia eden İbrani medya kuruluşları tarafından da doğrulandı.
Arap ve İslam ülkeleri, İsrail'e karşı yasal adımlar atma ve Filistin devletinin kurulmasını destekleme konusunda fikir birliğine vardıhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5179242-arap-ve-i%CC%87slam-%C3%BClkeleri-i%CC%87sraile-kar%C5%9F%C4%B1-yasal-ad%C4%B1mlar-atma-ve-filistin-devletinin
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda İsrail'in işlediği tüm suçların savaş suçu olduğu yinelendi. (SPA)
Arap ve İslam ülkeleri, İsrail'e karşı yasal adımlar atma ve Filistin devletinin kurulmasını destekleme konusunda fikir birliğine vardı
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda İsrail'in işlediği tüm suçların savaş suçu olduğu yinelendi. (SPA)
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) dün, İsrail'in Filistin halkına karşı işlediği suçları sürdürmesini önlemek için mümkün olan tüm yasal ve etkili önlemlerin alınmasını, cezasızlığını sona erdirmek için her türlü çabayı desteklemeyi, ihlallerinden ve suçlarından sorumlu tutmayı ve ona yaptırımlar uygulamayı talep etti. Ayrıca, İsrail'e silah, mühimmat ve askeri teçhizatın tedarik, transfer veya transit geçişinin durdurulması, İsrail ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerin gözden geçirilmesi ve İsrail aleyhine yasal işlemlerin başlatılması çağrısında bulundu.
Cidde'de düzenlenen İİT Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda, İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgal etme ve tam askeri kontrol altına alma planı ve herhangi bir bahaneyle Filistin halkını yerinden etme amaçlı tüm planları şiddetle kınandı. Konsey, İsrail'in Gazze Şeridi'ni tamamen işgal etme kararını, tehlikeli ve kabul edilemez bir adım ve bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barışı tehdit eden yasadışı eylemlerin bir parçası olarak, yasadışı işgali sürdürme ve zorla bir fiili durum dayatma girişimi olarak değerlendirdi.
Konsey, İsrail'in işlediği tüm suçların savaş suçu, insanlığa karşı suç ve soykırım niteliğinde olduğunu ve uluslararası ceza hukuku kapsamında hesap sorulması ve yargılanması gerektiğini vurguladı. Konsey, işgalci güç olan İsrail'in, 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni ve Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) danışma görüşüne ilişkin takip tedbirlerini ihlal ettiğini vurgulayarak, İsrail'in Filistin devletinde işlediği ve işlemeye devam ettiği soykırım suçlarından sorumlu tutulmasını sağlamak için UAD'ın danışma görüşüne ilişkin takip tedbirlerinin alınması gerektiğini belirtti.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan (SPA)
Konsey, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ni, eylül ayında yapılacak BM Genel Kurulu toplantıları sırasında İsrail'in Filistin halkına yönelik saldırıları konusunda özel bir oturum düzenlemeye çağırdı.
Sistematik hedef almanın kınanması
Toplantıda, İsrail işgal güçleri tarafından Gazze Şeridi'ndeki sivil altyapının kasıtlı ve sistematik olarak hedef alınması, gıda tedarik zincirlerinin, su tesislerinin ve tıbbi hizmetlerin tahrip edilmesi, bu durumun doğrudan kıtlığın yayılmasına ve bir insani felakete yol açması şiddetle kınandı. Uluslararası hukuka uygun olarak, acil insani yardımın engelsiz bir şekilde ulaştırılabilmesi için tüm askeri operasyonların derhal durdurulması ve kısıtlama veya koşul olmaksızın ablukanın tamamen kaldırılması çağrısında bulunuldu.
Nihai açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki soykırım suçlarından ve eşi görülmemiş insani felaketten ve kıtlıktan tam olarak sorumlu olduğu belirtildi. İsrail'e tüm sınır kapılarını açması ve Gazze Şeridi'ne acil ve koşulsuz olarak yeterli insani yardımın engelsiz bir şekilde girmesine izin vermesi, yardım kuruluşlarının hareket özgürlüğünü garanti etmesi ve uluslararası insani hukuk, uluslararası insan hakları hukuku ve ilgili BM kararlarına uyması çağrısında bulunuldu.
Toplantıda, Mısır, Katar ve ABD'nin acil ve kapsamlı bir ateşkes sağlanması ve esirlerin takası konusunda anlaşmaya varılmasına yönelik çabalarının desteklendiği belirtildi. Bu, acıları hafifletmek ve İsrail işgalini tamamen sona erdirmek için gerekli bir insani adım olarak değerlendiriliyor.
Gazze Şeridi'ndeki saldırı ve yasadışı işgalin konsolidasyonundan bu yana neredeyse iki yıl geçmesine rağmen, İsrail'in arabulucuların ateşkes girişimlerine yanıt vermeyi reddetmesi ve Gazze Şeridi'ndeki suç niteliğindeki askeri operasyonlarını genişletme konusunda ısrarcı olması ve savaşı sona erdirme çağrılarını sürekli olarak görmezden gelmesi kınandı.
Bu bağlamda, Filistin tarafının onayladığı son arabuluculuk önerisine İsrail'in yanıt vermeyi reddetmesi de şiddetle kınandı. Söz konusu öneri, rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması, ateşkesin sağlanması ve Gazze Şeridi'ndeki insani felaket ve kıtlıkla başa çıkmak için uluslararası kuruluşların, özellikle BM kurumlarının gözetiminde acil ve etkili bir şekilde yeterli insani yardımın ulaştırılmasını sağlayacak önemli ve hayati bir anlaşmaya yol açacaktı.
Saldırının devamından, sükûnet için atılan adımların kasıtlı olarak göz ardı edilmesinden, bunun sonucunda insani felaketin daha da kötüleşmesinden, rehinelerin ve tutukluların devam eden esaretinden ve sivil halkın temel insani yardımdan mahrum bırakılmasından İsrail sorumlu tutuldu.
Filistin'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Riyad Mansur (SPA)
İsrail'in saldırılarını sürdürmesinin acil bir çözüme ulaşma şansını zedelediği ve bölgenin güvenliğini ve istikrarını daha fazla riske attığı ifade edildi. Uluslararası topluma, bu politikaları durdurmak ve İsrail'i, daha önce kendisinin ortaya koyduğu önerilere yanıt vermeye zorlamak için yasal, siyasi ve insani sorumluluklarını üstlenmesi çağrısında bulunuldu. İsrail'in eylemlerinin ve yaklaşımının bölgede istikrarsızlığa yol açtığı, kapsamlı barışın temellerini ve fırsatlarını zayıflattığı ve bu konudaki tüm girişimleri ve yaklaşımları etkilediği yinelendi.
Uluslararası toplumun sorumluluğu
Toplantıda, uluslararası toplumun, Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC) kapsamında Gazze Şeridi'nde ilk kez resmen ilan edilen kıtlık ilanına sorumlu bir şekilde yanıt vermesinin önemi ve gerekliliği vurgulandı. Ülkelerin, İsrail işgalinin ablukasına son vermek ve ihtiyaç sahibi Filistin halkına insani yardım ulaştırmak için derhal yasal ve pratik önlemler almaları gerektiği belirtildi.
Gazze İnsani Yardım Vakfı da dahil olmak üzere işgale hizmet eden kuruluşların, insani yardımı kısıtlamak veya manipüle etmek için kullanılması kınandı ve bu kuruluşların, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkını aç bırakarak yok etme planının bir parçası olduğu kabul edildi. Bu vakıf ve yöneticileri, soykırım suçunun suç ortakları olarak değerlendirildi.
İşgalci İsrail Başbakanı’nın sözde ‘Büyük İsrail vizyonu’ ve iki devletli çözümü baltalamak amacıyla işgal altındaki Filistin topraklarındaki coğrafi ve demografik durumu değiştirmeyi amaçlayan yasadışı İsrail yerleşim planları kınandı. Bunların en sonuncusu, işgal altındaki Kudüs'ün sözde E1 bölgesinde 3 bin 400 yasadışı yerleşim biriminin inşasının onaylanmasıydı.
Uluslararası hukuk, BM kararları ve UAD’ın ilgili kararı uyarınca, İsrail'in yasadışı işgali ve sömürgeci yerleşimlerinin sona erdirilmesi için çalışılması gerektiği vurgulandı.
Toplantıda ayrıca, Gazze Şeridi'ndeki medya çalışanlarının öldürülmesi şiddetle kınandı ve bunun, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında medya ve medya çalışanlarına karşı sistematik ihlallerinin bir parçası olarak bir savaş suçu ve basın özgürlüğüne yönelik bir saldırı olduğu ifade edildi.
İşgal altındaki Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria'da İsrail işgal güçlerinin koruması altındaki aşırılıkçı yerleşimcilerin terörizmi artırma tehlikesine karşı uyarıda bulunularak, yerleşimcileri suçlarından sorumlu tutmak için gerekli adımların atılması gerektiği vurgulandı. Bu adımlar arasında yerleşimcilere yaptırımlar uygulanması, terör listelerine alınmaları ve yargılanmaları da yer alıyor.
Toplantıda alınan kararlarda, Filistin Yönetimi’nin işgal altındaki tüm Filistin topraklarında yönetim ve güvenlik konusunda tam sorumluluk üstlenmesi gerektiği vurgulanırken, bu konuda İİT üyesi ülkeler ve uluslararası toplumdan tam destek alınması gerektiği vurgulandı.
Uluslararası topluma, İsrail işgal güçlerini, yasadışı olarak elinde tuttuğu Filistin vergi gelirlerini derhal ve tamamen serbest bırakmaya zorlaması çağrısında bulunuldu. Toplantıda, 28-30 Temmuz tarihleri arasında Suudi Arabistan ve Fransa başkanlığında New York'ta düzenlenen Filistin sorununun barışçıl çözümü ve iki devletli çözümün uygulanması konulu üst düzey konferansın sonuçlarının uygulanması ve Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek için bir takvim içinde nihai belgede yer alan acil uygulama tedbirlerinin uygulanması gerektiği yinelendi.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda, İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgal etmeye ilişkin adımları şiddetle kınandı. (SPA)
Konferans başkanları ve çalışma gruplarının başkanları tarafından sunulan Filistin sorununun barışçıl çözümü ve iki devletli çözümün uygulanmasına ilişkin New York Deklarasyonu ve eklerinin kabul edilmesi için ülkelere çağrıda bulunuldu.
Her türlü yerinden etme planı kategorik olarak reddedildi
İİT Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda, Gazze Şeridi dahil Filistin içinde veya dışında Filistin halkının herhangi bir şekilde yerinden edilmesine veya demografik yapısının değiştirilmesine yönelik her türlü çağrı, plan veya politika reddedildi. Tüm ülkeler, İsrail'in yerinden etme planlarına doğrudan veya dolaylı olarak iş birliği yapmamaları konusunda uyarıldı. Zira bu tür bir iş birliği uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali anlamına gelecektir.
İsrail'in uluslararası hukuku ve uluslararası insani hukuku açıkça ihlal ederek işlediği tüm suç ve ihlallerden derhal sorumlu tutulması ve yasadışı İsrail işgaline son verilmesi talep edildi.
İşgal altındaki Filistin topraklarındaki kutsal mekanlara, özellikle de işgal altındaki Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa ve El Halil'deki İbrahim Camii'ne yönelik sistematik İsrail saldırıları şiddetle kınandı ve bu kutsal mekanlardaki yasal ve tarihi statükonun korunması gerektiği vurgulandı.
Toplantıda, Ürdün'ün çabaları ve Kral 2. Abdullah'ın Kudüs şehrini ve buradaki İslam ve Hristiyan kutsal mekanlarını savunma, koruma ve muhafaza etmedeki rolü vurgulandı. Ayrıca, İsrail'in şehrin Arap İslam ve Hristiyan kimliğini değiştirmeye yönelik ihlalleri ve yasadışı önlemleri karşısında Filistinli sakinlerinin topraklarında dirençlerini destekleme konusundaki rolüne de değinildi.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’ndan (SPA)
9 Temmuz'da Dakar'da düzenlenen Kudüs Sorunu Uluslararası Konferansı'nın sonuçları ve özellikle de devletlerin, uluslararası sivil toplumun ve akademik çevrelerin, kutsal şehrin kültürel, dini ve demografik boyutlarını korumak için tüm yasal ve siyasi araçlarla savunuculuk ve çalışmaları güçlendirmek üzere harekete geçmeleri memnuniyetle karşılandı.
Filistin halkına destek ve yardım
Toplantıda, tüm ülkeler, Filistin halkına daha fazla destek ve insani yardım sağlamaya çağrıldı ve işgal altındaki Filistin topraklarında çalışan uluslararası insani yardım kuruluşları ve BM kurumlarının rolü övüldü.
Cezayir'in, Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun liderliğinde, BM Güvenlik Konseyi dönem başkanlığı çerçevesinde, genel olarak İslami meseleleri ve özel olarak Filistin davasını desteklemek için attığı somut ve takdir edilen adımların desteklendiği ifade edildi.
Toplantıda, BM Güvenlik Konseyi üyesi olan İİT üye devletleri, Güvenlik Konseyi içinde acilen harekete geçerek Güvenlik Konseyi’ni BM Şartı kapsamındaki sorumluluklarını yerine getirmeye zorlamaya çağrıldı. Bu, İsrail'in Gazze Şeridi'nin tamamını askeri işgal altında tutma yönündeki yasadışı planlarını durdurmak, bölgede devam eden soykırımı sona erdirmek ve insani yardıma acil ve sürekli erişimi sağlamak için acil ve somut önlemler alınarak gerçekleştirilebilir.
Diğer yandan Pakistan'ın, BM Güvenlik Konseyi'nin geçici üyesi olarak Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı, adalet ve güvenlik sağlanması ve İslam ülkelerinin birliğinin güçlendirilmesi için destek toplamaya yönelik çabaları da memnuniyetle karşılandı.
BM Güvenlik Konseyi, İsrail işgalinin bölgede adil, kalıcı ve kapsamlı bir barışın sağlanma şansını baltalamayı amaçlayan acımasız saldırılarını ve ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya, yasadışı İsrail işgaline son vermek için çalışmaya ve işgalci güç İsrail'in uluslararası hukuku ve uluslararası insancıl hukuku açıkça ihlal ederek işlediği tüm suç ve ihlallerden derhal hesap sormaya çağrıldı.
Ayrıca, tüm devletler, işgalci güç olan İsrail'in Filistin halkına karşı işlediği suçları sürdürmesini önlemek için mümkün olan tüm yasal ve etkili önlemleri almaya çağrıldı. İİT üye devletlerine ve UCM Roma Statüsü taraflarına, Filistin halkına karşı suç işleyenlere yönelik UCM'nin 21 Kasım 2024 tarihinde çıkardığı tutuklama emirlerinin uygulanmasını desteklemek için iç hukuk çerçeveleri dahilinde mümkün olan tüm önlemleri almaları görevi verildi.
Üye devletlere, işgalci güç olarak İsrail'in, UAD'ın 26 Ocak 2024 tarihinde ‘Gazze Şeridi'nde Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme'nin Uygulanması’ davasında verdiği geçici tedbirlere uymasını sağlamak için diplomatik, siyasi ve hukuki çabalar sarf etmeleri çağrısında bulunuldu.
Ayrıca, İsrail'in üyelik koşullarını açıkça ihlal etmesi ve BM kararlarını defalarca ihlal etmesi nedeniyle, İsrail'in üyeliğinin BM Şartı ile uyumluluğunun daha ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve İsrail'in BM üyeliğinin askıya alınması için koordineli bir eylem çağrısında bulunuldu.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’ndan (SPA)
Toplantıda, İsrail işgal hapishanelerinde Filistinli tutukluların maruz kaldığı zorla kaybedilme, infaz, istismar, işkence ve tüm ihlaller kınandı. Uluslararası topluma, özellikle de BM Güvenlik Konseyi, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ve UCM’ye, işgal makamlarına baskı uygulayarak gözaltında tuttukları Filistinlilerin akıbetinin açıklanması, derhal serbest bırakılmalarını sağlamak için çalışılması ve onların korunmasının sağlanması çağrısında bulunuldu. Ayrıca, Filistinli tutuklulara karşı işlenen tüm İsrail suçları ve ihlallerine ilişkin bağımsız ve şeffaf bir soruşturma yapılması ve İsrailli suçluların yargılanarak hesap vermelerinin sağlanması çağrısında bulunuldu.
Filistin halkının işgal, saldırı, her türlü yerinden edilme ve İsrail işgalinin sistematik yıkım suçlarından uluslararası koruma altına alınması gerektiği çağrısı yinelendi. Bu, uluslararası hukuka ve BM Şartı'nın amaçlarına ve ilgili kararlarına uygun olup, Filistin halkının haklı davasını ortadan kaldırma girişimlerine karşı durmak içindir.
BM İşgal Altındaki Filistin Toprakları İnsan Hakları Özel Raportörü’nün bağımsız ve tarafsız çalışmaları övgüyle karşılandı ve desteklendi. Onun görevinin insan hakları ilkelerinin ve uluslararası insani hukukun korunması için son derece önemli olduğu yinelendi.
Toplantıda, BM Genel Kurulu'nun yetkisi temelinde 6 Mart 2025 tarihinde Cenevre'de yapılması planlanan Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'ne Taraf Devletler Konferansı'nın iptal edilmesinden duyulan güçlü memnuniyetsizlik de ifade edildi.
Toplantıda, İsrail'in Gazze Şeridi'ni işgal etme ve tam kontrol altına alma kararını reddeden uluslararası tutumlar memnuniyetle karşılandı. Ayrıca, İsrailli yerleşimcilere ve yerleşim yerlerine karşı cezai tedbirler, yasalar ve adımlar atan ülkelerin kararları da memnuniyetle karşılandı.
Filistin devletini tanıyan veya 2025 yılının Eylül ayında tanıyacağını ilan eden ülkelerin tutum ve kararları büyük takdirle karşılandı. Filistin devletini henüz tanımayan diğer ülkeler, Filistin devletini tanımaya çağrıldı.
Ayrıca, İİT ve Arap Birliği’nin, Gazze Şeridi'ne yönelik İsrail saldırganlığına son vermek, İsrail'in Filistin devletini işgaline ve yerleşimlerine son vermek için baskı uygulamak, iki devletli çözümü uygulamak ve uluslararası hukuk ve BM kararlarına uygun olarak kalıcı ve kapsamlı bir barış sağlamak için uluslararası toplumun sorumluluğunu harekete geçirme çabaları övüldü. Uluslararası hukuk ve BM kararlarına uygun olarak, bu konudaki çabaların sürdürülmesi çağrısında bulunuldu.
Adil, kalıcı ve kapsamlı bir barışın ancak İsrail'in sömürgeci işgalinin sona erdirilmesi, uluslararası hukuk ilkeleri, ilgili BM kararları ve Arap Barış Girişimi'ne uygun olarak, başkenti Doğu Kudüs'ü olan 4 Haziran 1967 sınırları içinde bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulmasının sağlanmasına dayanan iki devletli çözümün uygulanmasıyla sağlanabileceği ifade edildi.
Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı’nda İİT Genel Sekreteri bu kararın uygulanmasını takip etmek ve bir sonraki İİT Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısına bu konuda bir rapor sunmakla görevlendirdi.
Toplantıda, Filistin davasının tüm İslam dünyası için merkezi önemine ve Filistin halkının vazgeçilmez haklarına, özellikle de kendi kaderini tayin hakkı, Filistinli mültecilerin geri dönüşü ve bağımsızlık hakkı ile bağımsız bir Filistin devleti kurulması hakkına verilen destek yinelendi.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة