İran güçlerini Suriye’den çeker mi?

Şam’da Nisan 2019’da gerçekleştirilen geçitte Suriye, Rusya ve İran bayrakları taşındı. (AP)
Şam’da Nisan 2019’da gerçekleştirilen geçitte Suriye, Rusya ve İran bayrakları taşındı. (AP)
TT

İran güçlerini Suriye’den çeker mi?

Şam’da Nisan 2019’da gerçekleştirilen geçitte Suriye, Rusya ve İran bayrakları taşındı. (AP)
Şam’da Nisan 2019’da gerçekleştirilen geçitte Suriye, Rusya ve İran bayrakları taşındı. (AP)

İran’ın Suriye’deki varlığının geleceği ile uluslararası arenadaki hamleleri açık bir şekilde kesişiyor. Ancak bu kesişme, İran’ın Suriye’deki varlığının veya ekonomik genişlemesinin kabulü karşılığında askeri unsurlarını geri çekilmesini sağlayacak bir anlayışlara yol açacak mı?
Şam, politikasını Tahran ile ‘stratejik ittifak’ üzerine inşa etmiş ve 2011 yılı başında protestoların patlak vermesinin hemen ardından İran’ın müdahalesini talep etmişti. Müdahale, başlangıçta ‘yumuşakken’, 2012 yılı sonundan itibaren maksimum askeri, ekonomik ve milis desteğine dönüştü. Bu müdahale, 2015 yılı ortalarında ise ‘müttefik rejimi kurtarmak’ için yeterli değildi. Tahran, fırsat kollayan Moskova’dan yardım istedi. Aynı yılın sonunda “Irak veya Libya senaryolarının’ tekrarını önlemek, Suriye’deki nüfuzunu geri kazanmak ve bu ülkeyi Akdeniz’in sıcak sularına ve Ortadoğu’ya geri dönüş kapısı haline getirmek için müdahale etti.
Bu ülkeye ve Ortadoğu bölgesine özgü nedenlerle, Suriye’deki Rusya- İran iş birliği, kuzey ve kuzeybatı Suriye’deki Rus-Türk mutabakatlarına paralel olarak karada ve havada derin ve bütünlük içinde kaldı. Tahran ve Ankara, Moskova’yı farklı bölgelerde kabul ederek askeri varlıklarını güçlendirmeye başladılar. Diğer tarafta da ABD, DEAŞ’ı hezimete uğratmak, geri dönüşünü engellemek ve aynı zamanda Tahran, Bağdat, Şam ve Beyrut arasındaki yolu kesmek için Suriye’nin kuzeydoğusundaki ve Fırat’ın doğusundaki et-Tanf Üssü’nün kontrolünü ele geçirdi.
Tüm bunlar, İsrail’in İran mevziilerine yönelik hava bombardımanını artırması ile dört yabancı ordu arasında üç ‘etki alanı’ kurulmasına yol açtı. Ayrıca İran’ın mevzilenmesini önlemek, uzun menzilli füzelerin ve gelişmiş silahların Hizbullah’a ulaşmasını engellemek ve uzun menzilli füze fabrikalarının kurulmasının önünü kesmek için kırmızı çizgiler belirlendi. Ancak Arap ülkelerine göre İran’ın rolü ve büyümesi konusundaki endişeler, genel olarak Tahran’ın ‘başta Suriye’de, Lübnan’da ve Irak’ta olmak üzere bölgedeki istikrarsızlaştırıcı politikalarından kaynaklanıyor.
On yıl sonra gelinen noktada İran’ın Suriye’deki rolünü hafifletmek ve sınırlandırmak, ülkedeki çoğu oyuncunun talebi haline geldi. Rusya, kendisine rakip olduğu için ‘İran nüfuzunu kontrol etmek’ istiyor. ABD, herhangi bir normalleşme veya yeniden yapılanmaya katkı sağlamak için Rus ordusu dışındaki tüm yabancı güçlerin ülkeden çıkmasını ve 2011 öncesine dönülmesini ön koşul olarak belirledi. Aynı şekilde İsrail tarafından, ‘mevzilenmenin engellenmesi’ talebi, Tel Aviv’le barış müzakerelerini test etme önerilerine yanıt olarak koşul listesine dahil edildi. Arap ülkeleri ise Suriye’de çözüm, Şam’ın Arap Birliği’ne geri dönüşü ve yeniden yapılanmaya katkı sağlamak için ‘mezhepçi milislerin ülkeden çıkışını’ şart koştu.
Eski ABD Başkanı Donald Trump yönetimi ve müttefikleri, Şam ve Tahran üzerinde yaptırımlar uygulama, izolasyon veya ‘nükleer anlaşmadan’ geri çekilme yoluyla ‘azami baskı’ üzerine bahse girdiler. Ancak Başkan Joe Biden yönetimi, durumu başka seçeneklere yönlendirdi. Viyana müzakerelerinin anlaşmaya dönüş konusunda son dokunuşları yaptığı ve Biden yönetiminin de İran ve Yemen meseleleri dışında, Ortadoğu’ya daha fazla müdahale etme iştahının olmadığı açık. İran’ın Suriye’deki varlığını birkaç meseleyi birbirine bağlayan bir başlıkta mutabakatlar kapsamına koymak için bölgede ve yurt dışında birçok açık veya gizli temaslar yürütülüyor.
ABD’nin eki Başkanı Barack Obama yönetimi sırasında nükleer anlaşmanın imzalanması için yapılan görüşmelerde Obama’nın ekibi Suriye meselesini açmamayı, İran’ı Suriye’de kışkırtmamayı ve onu anlaşma imzalamaya çağırmayı amaçlamıştı. Obama’nın 2013 sonunda askeri müdahaleden geri çekilmesinin nedenlerinden birinin, Rusya’nın Suriye’deki müdahalesiyle eş zamanlı olarak durumun 2015 sonunda anlaşma imzalanan İran ile yürütülen nükleer müzakerelere yansımasından dolayı oluşan korku olduğunu savunanlar var. Şu an ise tam tersi gerçekleşiyor. Öyle ki Tahran ile Suriye’deki ‘askeri rolünün azaltılması’ konusunda, düzenli ordu ve milisler arasında bir ayrım yapılarak mutabakata varıldı. Mutabakat, ABD’nin İran’la anlaşmaya geri dönülmesini, yaptırımların kaldırılmasını ve ardından balistik füzelerin ve bölgesel rolünün görüşülmesini içeren ikinci aşamadaki anlaşmalar çerçevesinde geldi.
Şam ile ikili anlaşma hükümlerine dayalı bir anlayış içinde Tahran’ın ‘askeri rolünde değişiklik ve Hizbullah’ın Suriye’de yayılması’ açıklamasının; özellikle çözümün başlatılması ve 2254 sayılı kararın uygulanması ile ilgili atılan ciddi adımlar göz önüne alındığında durumun bazı diplomatik boşluklara yol açacağı görülebilir. Bu durum, Biden’ın Suriye ve İsrail meselelerinde kendisine baskı yapan kurumlara karşı tutumunu güçlendirecek. Ayrıca Arap ülkelerini ‘Suriye’nin yeniden inşasına katkıda bulunmak, ekonomik sorununu çözmek ve buna karşı çıkanların pozisyonlarını zayıflatmak’ için Şam ile ‘normalleşmeye’ ve Tahran’ı test etmeye teşvik edecek. İran Suriye’si pahasına Rusya Suriye’sine destek verilecek, Türkiye ile güçlerini geri çekmesi ve Suriye’nin kuzeyindeki nüfuzunu azaltması için görüşmeler yapılacak. Belki de Şam’a tüm bölge üzerindeki egemenliği kademeli olarak yeniden sağlanacak, bölgesel dengelerin değişmesine katkıda bulunulacak ve Ortadoğu’da yeni düzenlemeler teşvik edilecek. Bu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un gelecek ayın ortalarında Vladimir Putin ve Biden zirvesine hazırlık amacıyla yaptığı son görüşmede, ABD’li mevkidaşı Antony Blinken’e hitaben söylediği sözleri de açıklıyor:
“İran’ın Suriye’deki varlığından memnun değiliz. Ama ABD’nin yaklaşımında bir değişiklik olmadığı sürece bu varlığa yönelik herhangi bir çözüm yok.”
O halde gelinen noktaya ilişkin şu sorular ön plana çıkıyor:
Suriye, İran’ın rolüne yönelik yeni bir yaklaşımın kapısında mı duruyor? Bunun, Washington’ın ‘Caesar (Sezar) Yasası’ kapsamında yeni yaptırımlar uygulamaması ve bazı yaptırımları ‘insani nedenler’ dolayısıyla kaldırma niyeti ile bir bağlantısı var mı? Bunun, Arap-Suriye yakınlaşma sinyalleriyle ilgisi ne? Suriye seçimleri ve Devlet Başkanı Beşşar Esed’in yeni bir dönemi daha kazanması konusundaki birbirinden farklı sessizlikler, reddedici ve övgü dolu tavırlar bir sonraki aşamaya hazırlık çerçevesinde mi geliyor?



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.